www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Aşk sevgi ve şiir (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=117)
-   -   ***İşte size çeşit çeşit mektup*** (https://www.cakal.net/showthread.php?t=64994)

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:38 AM

hiçbir şey söyleme...
hiçbir şey yapma...

niye mi?
ben öyle yapıyorum...

Gecenin inceldiği yerde kaç kere dokunduk birbirimizin yaralarına.Sınırını gözlerinin çeliğiyle çizdiğin sorumlu sessizliği bozmadan bakışırdık irileşmiş gözbebeklerimize aldırmadan.Kısardım bakışlarımı senden yana,derdim sen değildin ki...Hem yaralarımızı kanatmadan dokunurduk,hem yeni yaralar açardık ruhumuzun nemli ve karanlık dehlizlerinde,sınırlı yalnızlıklarımızın ağırlığına hiç aldırmadan.Bırak taşlaşmış yüzümüzden yuvarlansın sıcak damlalar...

Herşey olması gerektiği gibiydi belki.Giriş,gelişme ve sonuç bölümleri son derece muhtemel bir hikayenin iki talihsiz karakteriydik.Mavi vurgulu fluoresan ışığıyla aydınlanmış soğuk ve ıslak kaldırım kenarlarında senin için yürüdüm.Sen bunu hiç bilmedin.Bende öfkelendiğin,olmasını istediğin ne varsa hepsiyle birlikte 'ben'dim aslında.Ve o 'ben' belki hiç kimsenin ait olmadığı kadar ait kılmıştı kendini sana, tüm reddedilmişliğine rağmen.Senin için heryerde hiç kimse olduğumu da bilmedin.Bilme,derdim seninle değil...

Arkana bakmadan gidebilir misin?
Son acıdan gülümsemeler giydirdim yalnızlığıma.İnsanların dünyasına bahar gelmekteydi,ben senden gitmekteydim.Gidişimi bir hüzün hikayesine dönüştürmeden ustaca gerçekleştirmem gerekiyordu.Başı önünde,uysal ve alabildiğine yarımdım.Geride bıraktığım sadece sen değildin.Ve bunu yine sadece sen bilmiyordun.
Arkama bakmadan gittim...


Aptallığım ve Bilgeliğimdi yaşadığım tüm acılar...
Kendimden ayrı düşünmedim sevdiklerimi..
Halbuki sen,
hep 'başka biri'ydin...

alıntı

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:38 AM

Sevgiliye yazılan her mektup tutkuyla dile gelir. Bu çok özel ve güzel yazı türü çeşitli kereler kitaplara konu oldu. (Yani yıllar geçince mektubu okuyan yalnızca 'O' olmuyor. Malum her aşk dikizlenebilir, her aşk kamuya maledilebilir.) Ölümsüz aşkların kanıtları olan; tutku, itiraf, sevecenlik, şefkat ya da şehvet, aşkın binbir halini anlatan o mektuplar yüzyılları aşıp bu günlere aktı. Bir yenisi de Ronald Tamlin'in derlemesi ve Şemsa Yeğin'in çevirisiyle Doğan Yayınları'ndan çıkan 'Aşk Mektupları' olarak.

İki kişi arasında gidip gelen bir sürü denge üstüne kurulu aşkların herbirinin sırrına vakıf olmak için, mektuplara gözatmak iyi bir yol. Çünkü herbir mektup yazanın en denetimsiz, en coşkun, en şiddetli ya da en hırçın anının harika bir dışavurumu. O mektubu yazan her ne olursa olsun, isyankar bir devrimci, kral, ozan, soylu, işçi, serüven düşkünü, artist her kim olursa, kağıt ve kalem önünde yalnızca bir duygu yumağından ibaret. Ayrılık, ihanet, pişmanlık, isyan, özlem, arzu. İçinde asla sükunet ve tevekkül taşımayan, bir sürü yüksek duygu durumu. Müsekkini yalnızca karşı taraf olan iki kişilik bir delilik. "Yara tutkumun yarasıdır ve ona olan aşkımın yarattığı ısdırap. Beni iyileştirebilecek tek insan darbeyi indiren kişidir" der Joseph Campbell. Aşk hakikaten bir darbe midir?

Gelmiş geçmiş en tutkun aşklardan biri olan Napolyon ve Josephin'e bakalım. Savaşta müthiş usta ve hesaplı, gönül işlerinde fazlasıyla romantik olan Napolyon daha ilk görüşte, bir başkasının sevgilisi ve dul bir kadın olan Josephine'e tutulmuştu. Evlendiler. Kadın ondan 6 yaş büyüktü, 33'ünde. "Onu görmeliyim, yüreğime bastırmalıyım, onu çılgınlık ölçüsünde seviyorum. Artık beni sevmiyor olsa yeryüzünde hiçbirşeyim kalmaz" diyordu. Karısı neredeyse bütün seferlere katıldı ve 1804'de imparatoriçe olarak taç giydi. 1797 baharında şöyle yazmış Napolyon: "Artık sizi sevmiyorum, tersine nefret ediyorum sizden. Bir cadısınız siz, tam anlamıyla yoldan çıkmış gerçek bir Sindirellasınız. Sizi sadık sevgilinize yazmaya vakit bulmaktan alıkoyacak denli yaşamsal bir uğraş içinde misiniz? Bakın, söylüyorum Josephine; güzel bir gece kapılar kırılacak ve karşınızda beni göreceksiniz. Çok yakında sizi kollarıma almayı, sizi ekvator güneşi gibi kavurucu bir milyon buseye boğmayı ümit ediyorum." Hırçın ve ateşli bir aşık şu Napolyon. Durum böyleyken 1809'da boşandılar, birkaç yıl sonra da Josephine öldü zaten. Napolyon'un Josephine'den yedi yıl sonra ölene dek, onun mezarından topladığı taze menekşeleri bir madalyon gibi boynunda taşıdığı bilinir.

Bir bakış ya da öpüş boyutsuzdur belki. Ama mektup aşkın üç boyutlu ifadesidir. Aşkı ifade yollarının en kalıcısı. En azından, sonra durum ne olursa olsun, aşk mektuplarını yokeden bir kişi bile yoktur herhalde. İyi ki. Yoksa böyle bir 'güzel yazın' türünden mahrum kalırdık. Söz tutkulu aşk mektuplarından açılmışken Beethoven'dan "Ölümsüz Sevgili"ye yazılanlara bakalım bir de. Ludwig van Beethoven hiç evlenmedi ama ciddiye aldığı bilinen en az üç kadın vardı. 1827'de ölümünden sonra çekmecesinde üç bölüm halinde yazılmış bir mektup bulundu. Mektup "Ölümsüz Sevgili"ye yazılmıştı, ama anlaşıldığı kadarıyla hiç gönderilmemişti. "Yataktayken bile düşüncelerim üzerinize üşüşüyor ezeli sevgilim, zaman zaman sevgiyle sonra yine üzüntüyle yazgının duamızı işitmesini bekliyorum; yaşama göğüs germek için ya tümüyle birlikte sizinle yaşamalıyım ya da sizi hiç görmemeliyim. Evet, kollarınızda uçup, bağrınızda gerçek yuvamı bulduğumu söyleyene ve kollarınız arasında ruhumu kutsal ruhlar alemine sürüklenmeye bırakana dek yaban ellerde bir avare olmaya karar verdim. Sakin olun, beni sevin." 1811'de yazılmış. Ölümsüz Sevgili'nin kim olduğu hiç anlaşılmadı ama bütün ihtimaller arasında en güçlü aday Antonie Brentena idi. Evliydi ve bestecinin yakın arkadaşıydı. Bu mektubu almamış olması ise tam bir şanssızlık ve haksızlık doğrusu, neyse! Bu konu romantik bir bilmece olarak kaldı.

Bir de kadınların yazdığı mektuplara bakalım. 9. yüzyılda Japon Prenses'ten aşığı Narihira'ya yazdığı şu dizeye... "Narihira, Dün gece ben de / Huzursuz bir yüreğin / Karanlıklarında yitik dolaştım / Düş müydü yoksa gerçek mi / Gel bu gece anlayalım" Kadınlar galiba yüzyıllardır, gayet cüretkar ve bir o kadar davetkar mektuplarında.

Aşk Mektupları kitabında yüzyıllar öncesinden bugüne uzanan 34 aşk mektubu var. Tutku, ihanet, sevinç, kıskançlık, özlem sözcükleriyle dile gelmiş onca mektupta ortak bir tek sonuç yok. İnsan sayısı kadar çok hali olan bu duygunun tek bir ortak yanı olamaz zaten, en büyük yükseltici güç olmasından gayrı.

Kimbilir, belki de en güzel aşk mektubu hiç yazılmamış olandır.

Yoksa sizin, ne yazdığınız ne de aldığınız bir tek aşk mektubunuz bile yok mu?

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:38 AM

Günün birinde birisi, karşınıza geçip 'Mesafeler aşkı öldürür' derse buna şiddetle karşı çıkın. Çünkü aşk, dil, din, ırk ve kilometre tanımaz...

Ayrı şehirlerde, hatta başka ülkelerde de olsanız bile, 'seviyorsanız' bunun bir engel olmadığını anlarsınız. Bazen aynı anda telefonlara sarılırsınız, bazen de eş zamanlı mesajlar çekersiniz sevdiğinize. Bu özel anlara şaşırırsınız ama inanırsınız. Bunun tek açıklaması seviyorsunuzdur, seviyordur...

Her zamankinden daha fazla hasret anlamı yüklenmiş şarkıları dinlemeye başlarsınız, özlem dolu şiirler okumaya iter sevginiz sizi. Hiç umulmadık anlarda gözleriniz dolabilir, ağlamak istersiniz...
Yaşamdaki her güzelliği uzaktaki sevgilinize adamaya başlarsınız. Artık yağan yağmur daha farklı hislere götürür sizi. Gördüğünüz gökkuşağının doğu ile batıyı renkleriyle birbirine bağlaması da uzaklardaki sevdanızı hatırlatır usul usul...

Bazı zamanlar içinize bir ateş düşer. Sevdiğinizle özlem denizinde yüzerken, ona dokunmak, yüzüne doya doya bakmak istersiniz. İlk uçakla ya da ilk otobüsle karşısına çıkarsınız. Elinizdeki çiçekleri ona verdiğiniz an, onun gözündeki mutluluğu görüp aşkın en kutsal ödülünü alırsınız. Her görüşme yürekleri daha da büyütür ve kocaman harflerle 'aşk'ı gönül defterinize yazarsınız. Ancak akrep ile yelkovanın yarışı devam eder ve saatlerin her zamankinden daha çabuk tükendiğine şahit olursunuz sevdiğinizin yanında.

Dönüş yolculuğunda bir sonraki buluşmanın hayalleri sizi sararken, yolların ve dağların sevginize şahit olmasından memnuniyet duyarsınız. İşte uzaklarda aşkı böyle benzer tekrarlarla yaşarsınız, ayrı şehirlerin inadına...


Ve biri günün birinde karşınıza geçip size 'Mesafeler aşkı öldürür' derse buna şiddetle karşı çıkarsınız! Çünkü aşkın dil, din, ırk ve kilometre tanımadığını herkese en iyi siz anlatırsınız....


alıntı

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:38 AM

Aşk için bahar.Tehlike her yerdedir...Vuruluverirsin hiç ummadığın birine.Ama öyle çarpar ki kalbin, duracak gibi aldatır seni.Bahardan sonra yaz gelir...Hepimiz biliriz, sabun köpüğü gibidir yaz aşkları.Bence öyle basit değil.Henüz silinmedi hiçbirinin yarası benden.Aşk gitti ama acısını bıraktı, iz kaldı.Güz aşkları mevsimine dönünce dönence, pencereye sinmiş insanlar gelir gözümün önüne.Ve yavaş yavaş görünürler etraft****imi yaza girerken terk ettiği aşkını, kimi yaz aşkını düşünür.Kimi ayrılık planlar ama hala yüreği yanar.Kimi terk edilmişliği sindirmeye çalışır.Çok azdır taze aşk yakalayan. Sanki bir doğum öncesi ölüm gibidir.Sonra kış gelir.Kimi yüzsüzler yazın hiç aldatmamış gibi eski sevgilisine döner;kimi sadıklar kavuşur...Kimi yalnızdır, kimi yorgun...O yorgunlar için kış uykusu başlar...Belki de taze baharlara, taze aşklara enerji depolarlar...Aşk dört mevsimdir herkesin sözlüğünde.Ama nedense bana bu anlattıklarımı çağrıştırmaz.Saçmaladım belki de bir paragraf boyu.Yalan attım.Aslında doğru olsalar bile yalanlardı çünkü, hissetmediklerimi yazdım.Ezbere konuştum.Aşk , kelimesi içimde gebe olduğum bir kelimedir.Her duyuşumda doğum sancısı çeker, doğuramam.Ama gözlerimin önüne o gelir.Sadece bir bakışına karın ağrıları, suyla yatışmalar.Bir tebessüme ömür bulmak.İtiraf.Saatler süren telefon konuşmaları.İlk duygular, çocuksu güzellikler.Ve sonra..... Nefessiz kalmacasına ağlamalar.Izdırap çığlıkları...Kış..Kış..Kış..... Azap....Ve sonunda doğan gün....Hemen her mevsim aşık olmuşumdur birilerine....Hatta sonbaharda bile...Ama onca ufaklı büyüklü sevda içinde, böylesine derinde var olan,böyle yaktı mı iz bırakan, bu kadar çaresiz bırakan,bu kadar arzu illetine hasta eden, bu kadar dizginsiz, sorgusuz,başına buyruk, acımasız, bu kadar bugünsüz sevda görmedim.Ve işte hiç biri böyle koyup, böyle yıkıp gitmedi.Ondan önce hiç biri içimden bir şey götürmemişti.Ondan sonrası zaten götüremez çünkü, götürülecek bir şey kalmadı..İşte o insan, beni aşka karşı böyle kelimesiz böyle hayretli, böyle çaresiz, isteksiz bırakıp gitti..Şimdi ben nefretten bile aciz isem bana bir şeyler borçlu.İçimden söküp aldığı bir şeyleri.Bana beni borçlu.Herkesi seven o sersem yüreğimi..Benden alıp kaçtığı o masum kızı borçlu.Bana bir dün, birde yarın borçlu.Benim ne günahım vardı da aşk için üç kelime etmekten aciz kalacaktım.Benim ne günahım vardı da her mevsim başka meyve yemek varken iştahsız kalacaktım.Yoktu elbet günahım..Onunda yoktu ya..Öfkem susmama engel...Ama ikimizin de suçu yoktu...Suçlu yoktu..Benim mevsimim sonbaharsa, yaza, kışa, bahara dönmez...Benim gibilerin nasibi pencere önüne sinip, mazide yaşamak,kendinle kanlı bıçaklı düellolar yapmak...Kendinle savaşmak , hırpalamak...Yaptığının farkına varıp ,bir de üstüne onun için cezalandırmaktır.


alıntı

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:38 AM

Gecenin en siyahında umudun bittiği yerdeyim…

Kim bilir kaç oldu saat
Nasılda geçiyor hayat

Nasılda doğruyu söylüyordu dinlediğim bu sözler. Şimdi Geceye sensizlikle sürecek koca bir mücadelenin tohumlarını ekiyorum…

Köşeyi dönsem ölüm.. Düz gitsem hayat.Gölgeler içindeyim…

Söyle can şimdi ben ne yaparım…Sensiz geçirdiğim,can’sız geçirdiğim şu dakikalar bile ölümden beter…Tüm köşe başları dev karanlıklarla dolu..Artık o yok diyor yok….Can’ın hayatında olmayacak..Önümde hayat ama ne hayat…Yar yok.Nefesini gölge gibi ensende duymak yok….

Sen imkansızsın,sensizlik imkansız…Aşk imkansız..

Dört taraf imkansızlık
Umarsızca seni benden,
Beni senden alıyor…
Sessizce

Kim bilir kaç bunu bilerek yaşadı değil mi? İmkansızlığa rağmen sevmeyi,hayata tutunmaya çalıştı.Ey hayat sevin be sevin.Bak Can Can’ından ayrılıyor sayende…

Çemberin en dışında en çıkmaz sokaktayım…Çığlık atsam sessiz.Sussam yine çaresiz.Gölgeler içindeyim..

Çaresizlikle bağlanmış kaderimiz….Sevdamız tutunamadı…Bak Can bu bize yazılmış…Bu gece daha iyi anlıyor.Daha çok hüzün çekiyorum içime sensizlikle…Bu gece haykırıyorum duyuyor musun Can! Gitme diye yalvarıyorum.Ardından öyle bakıp kalıyor,sana verdiğim yüreğim ortada kalmış çırpınıyorum..

Gitmeliyim Can diyorsun gitmeliyim…. Ve ben yine susuyorum çaresiz…

Sen imkansızsın,sensizlik imkansız…Aşk imkansız…

Gönlüm yine dertli
Nereye gitsem
Ne yapsam
Seni unutmak imkansız ..

alıntı

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:39 AM

Bazı sevdalar vardır.İnsana başlarken çok güzel gelen,sonrasında bitişiyle beraber sevgiside dahil,herşeyden vazgeçiren,herşeye korkuyla baktıran sevdalar.Önce bir dönem gözlerinden yağmurlar yağar insanın ,sonra alıştığını zanneder.Asıl zor olan o zaman başlar.Artık karlar yağar gibi anılar yağmıştır üstünüze,önce o karları silkelemeniz gerekir üzerinizden.Ne kadar istemesenizde.....
Sonra bu kez de sıcak bir köşe arasınız ısınıp kendinize gelmek için.Üstünüzde kar parçacıkları kalmıştır,silkindikçe anı dökülür her bir yerinizden.


Elleriniz buz kesmiştir,ısındıkça tutmaz olur o eller,ısındıkça bıçak yarası gibi kesilir o eller,tutmak istesenizde hiçbirşeyi tutamazsınız,canınız yanar.Artık sıcaktanda korkar hale gelirsiniz.


Ya her sıcakta canım yanarsa korkusu sarar içinizi.Sıcaklardan da korkarsınız,sonrasında gelen soğuklardan da.Yine de çivi çiviyi söker misali soğuk birşeyle üşüyen ellerinize pansumanlar yaparsınız,kanayan yerlere pansuman yapar gibi.Ancak bu pansuman sonrasında yine çekine çekine yaklaşmaya çalışırsınız sıcağa.Birde bakarsınız ki bu kez canınız yanmaya başlar,alışırsınız iyice.


Ve yine mevsimler döner, önce baharı yaşarsınız,sonra sıcacık yazı.Ardından yine kış gelir,yine yağar karlar.Her kış yine üşür elleriniz,yine tutmaz olur belki


Ta ki siz gerçek sıcaklığı bulana kadar...



CAN ASAF

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:39 AM

Bitti sanmıştım, unuttum demiştim, ömrümün geri kalanını sensiz geçirebileceğim fikrine bile kendimi inandırmıştım!... En büyük yalan, insanın kendine söylediği yalanmış geç anladım. Kaleminden çıkan birkaç cümleyle gözlerimin karşılaşması, yüreğimin seni yeniden hissetmesi, beynimin içine kazınan kare kare resimlerin ve kalabalıklar arasında yaşadığım başıboş dalıp gitmelerim!...

Seninle yaşadığı bir günü, tüm geçmişine ve geleceğine denk tutan bir ruhu, mahşere kadar taşımak zor gelecek biliyor musun?...

Öyle ya bir yağmur da, bir göl kenarında, gözlerinden içtim yağmur ve gece kadar yoğun şarabı ben!... Gece senin derinliğindir ben de, yağmur benim yüreğimin sağanakları...

Aklıma düşmeye gör, en fırtınalı denizde yolunu kaybeden en acımasız dalga olur bakışlarım... Dalgalarımın kayalıklarla buluştuğu an çıkan sesleri duymanı hiç istemem! Canı çok acıyan bir deniz ağlıyor dersin eminim... Seni özledim, anlıyor musun, özledim!!!

Gördüğüm her kuşun kanadına gözlerimi koyuyorum, bulunduğun diyarlara gelirler de seni görürüm diye...

Sana " yar" diyorum, " yaralarım" kanıyor...
Sana "yara" diyorum, tüm sözlerimin öznesi oluyor
" yar' a"...

Yara giden yolda kocaman bir yaram var!!!

Ne diyeyim, yara yardansa akan kanım değil, onun için gözümü bile kırpmadan verebileceğim canımdır!!!..



alıntı

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:39 AM

Susuyorum artık... Sustukça susuyorum. Sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. Ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. Bazıları da acıtıyor üstelik

Sessiz ******* benim için sığınılan bir liman sanki. Kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor.

Düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim...

Elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. Bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. Tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum...

Onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? Kocaman bir hiç! Öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan

Öyle anlamsızki yaşadığım hayat. Her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. Benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum.

Kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... Toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini Artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan.

Örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... Kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... İçimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan.

İşte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. İçimdeki çocuk ölüyor... Yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. Elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri...

ALINTI

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:39 AM

Çünkü ayrılmanında vahşi bir tadı var,ayrılıklarda sevdaya dahil..
Güz Güneşim... Hani keyfini çıkarmak, tadını almak için... Sohbetin, yakınlaşmanın... Bir iskemle çekersin ya altına... Ya bahçedesindir, ya salaş kır kahvesinde, ya da bir bacağını altına alabileceğin özel köşende... Gülüp eğlenmenin, neşenin, içini coşturmanın zamanı mı olur? Hele diline bir şarkı da dolanmışsa... İyisi mi, sen git bir parka, helvacıyla, baloncunun yakınında... Bayılırsın ya çocuklara bakmaya... Demin takıldı bir yere gözlerim, anladım ki seni çok özledim;
Merhaba Güz güneşim! Ne zamandır yine aklıma düşüyorsun, yaz iki satır diyorum kendime, yaz da anlat...

Gökyüzü ile yeryüzünün arasında insan nasıl da kalakalırmış elleri böğründe, iki bacağının üstünde öylece... Yaz da anlat... Şimdi bir rüzgar mı değdi saçlarına, bir ışık mı düştü üstüne, belki de bir iyilik yaptın az önce... Sen yine tatlı tatlı gülümse Güz güneşim, sen yine gülümse... Hani oyuncular lafın kendilerine ne zaman geçeceğini çok iyi bilirler ya... Ezberler tamam, rol tamam. Bir tık, başlarsın yaşamaya. Oyun yaşaya yaşaya, roller oynaya oynaya; Bu böyle devam devama, alışmışsındır, bir soluk, bir tık, baştan bir daha, bir daha... Dinlemeyi de mi unuttum ne? Doğruluk güzel bir şey demiştin ya bana? İşte senin yüzünden bindim Adalet Treni\'ne yerleştim önlerde bir yere... Şimdi, nerede ineceğimi bir bilsem güz güneşim! Eskiden bilirdim, sadece; Bu doğru, bu yanlış... Onları da, binerken trene, bıraktım emanete...

Hani kalabalık bir masada susamışlar olur da, senden bir bardak isterler ya? Sen de dolduracaksındır bardakları, işte burası çok anlamlı! Ya sadece bir bardaklık su varsa elinde? Ne yapacaksın? İstersen sen de bin Adalet Trenine, otur önlerde bir yere... Şöyle bir oyun olsa beş kişilik; Biri zayıf ve çelimsiz, sadık... Diğeri; İşini bilir ve hazır cevap... Sen ayrı, ben ayrı; Kalanı da bir yalancı... Bunlar çıksalar bir dağa, tabiat bizlerle kucak kucağa... Zayıf ve çelimsiz hemen yem olur avcının tuzağına. Arkadan işini bilir ve hazır cevap var, avcının avucunda... Yalancıysa, ne sana ne bana, at bir kenara... Geriye ne kaldı güz güneşim? Bak bakalım etrafına. Doğa senle benle kucak kucağa. Bak yine tatlı tatlı gülümsüyorsun. Güz güneşim... Nasıl oluyor da hep benden önce, iyilikleri güzellikleri yakalıyorsun? Galiba yine yanıldım; Susadın da su istedin sandım. Sana yine yazmaya çalışırım. Belki de bu sefer yaşanan güzellikleri anlatırım...

Sen yoksun… Ve sen yoksun can! Sen yoksun, yıldızlar karanlık Ay küskün bu gece... Yüreğimin atışında bir başkalık var Hiç biri eski tadında değil, Eski tadında değil şarkılar şiirler. İnsanların gülüşlerinde bir tuhaflık var. Aynalar dalgın, Aynalar dargın Sen yoksun ya... Sen yoksun ya can Zaman o gerçek zaman değil... Caddeler sakin, sokaklar sessiz… Birer birer çekildi kalabalıklar... Koca şehri bir hüzün sardı sen varken can. Dünyada canlılık vardı... Can... Can Ve sen yoksun İçimi bir hüzün sardı... Bu gece yine ağlayacağım...

Bulutlar yücelerde yaşar sevdayı, zaman olur yağmur, yağmur iner toprağa. Sevdası çiçek açar kıraç toprağın bakir bağrında, her düştüğü yerde gül açar, sümbül açar. Ben yücelerde taşırım sevdamı. Gözyaşı değildir yanağımdan süzülen, bir açmamış gül, doğmamış nergistir... Karanlık *******de ışık ışık savrulur sevdam. Umuttur korkulu yolcuların yitik hayallerinde. Kavrulan yürekler için, ıssız dağ başlarında bir yudum çoban çeşmesi... Yoksulun sofrasında aş, zalimin pervasızlığında kansız bir savaş. Çok zaman bir deniz feneri sessizliğindedir, sabırdır, tefekkürdür. Bazen, kayaları döven hırçın dalgaların öfkesindedir benim sevdam Can... Sevdamdır mevsimlere yön veren... Kışın sukutuna inat, yazın bereketidir. Uçsuz bucaksız bozkırlarda yanık bir türkü, uykusuz *******de dillerden düşmeyen içli bir öyküdür benim sevdam Can… Gece karanlığında içli bir ninnidir ana sütü aklığında... Pembe bir rüyadır uyuklayan bebeğin tebessümüne yansıyan…

Benim sevdam; dervişin ölümcül teslimiyetidir. Ben sevdamı ışık ışık yıldızlara pay ettim. Kerem’lere, Aslı’lara, Ferhat’lara, Şirin’lere ulaştım. Bu çöller bağrımda yandı kurudu. Gözyaşlarım sel sel olup akınca, nice deniz, nice göller kuruldu... Dağlar engeldi arada ama eğilip eğilip bana yol oldu. Aleme sevdamı dağıtım bir bir... Bir sana ulaşamadım Can... Bir sana ulaştıramadım… Okusan da yazacağım, okumasan da... Bu acıyı hak etmedim... Neden Can? Ama yazmaya devam edeceğim... Yazacağım Can... Yazacağım... Bitene tükenene kadar... Ne vakit ki kesildi arkası bil ki Can... Bil ki .... .... ……

alıntı

Nǿ ŦΞДЯ™ 04-22-2007 01:39 AM

Bu gece yokluğunun dökümünü yapıyorum. Aylar önce sensizliğe yazdığım şiiri
okudum, bir de dün gece yazdığımı... Hiç fark yok... Neden azalmıyorsun
bende? Neden gidişin dün gibi? Neden sana yazdığım her yazı, hep aynı yerde
tıkanıyor? Ben bugüne kadar kimseyi yokluğunda bu kadar önemsemedim...
Kimseyi yokluğunda bu kadar özlemedim... ve şuna emin ol; hiç kimse, yok'ken
bu kadar sevilmedi... Benim karşıma "aşk" diye bu sonucu çıkaran, yarım
kalmış'lıktan başka bir şey değil, bunun farkındayım....

Ama iyi ama kötü, bitmeli her hikaye! Sen bitmedin..... Bitmeyensin...
Ayrılığın adını koyamadık sevgilim. İşte bu yüzden kopamadık birbirimizden
bir türlü...... Ben yarım kalan ve adı konmayan hiç birşeyi unutmam...
unutamam..... içimde sızısı kalır. Ya herşey yaşanacağı yere kadar yaşanıp
sona ermeli ya da ayrılık sözkonusu olduğunda bir daha kimsenin çıtı
çıkmamalı! Biz bunu başaramadık, ayrılamadık! Sen yaşanıp da bitseydin eğer
hatrıma gelmezdin. Seni bu kadar yazılası yapan, yarım kalmışlığındır.....

O gecenin sabahında, ayrılığın aklına nerden geldiğini biliyorum...
Anlamıştın
benim soyut' a tutkun olduğumu... O yüzden gittin kim bilir... Sevilmek
için, güzel hatırlanmak için, kayıplara karışmayı tercih ettin... haklıydın
belki de... Olağan hiç birşeyi sevemedim ben hayatım boyunca..... Herkesin,
her an yaşadığı hiç birşeyi benimsemedim... Ben yaşadığım hiçbir aşkı
hayatın akışına bırakmadım. Bunu
yapanlar her zaman kaybeder... Zaman denilen kavram düşmanıdır aşkın... eğer
ortada aşk denen bir şey varsa, ne yapıp edip zamanı durdurmalı. Biz bunu
başaramadık.... oysa bu o kadar zor bir şey değildi sevgili... Farklı bir
dokunuş,
ağızdan çıkan ve bugüne kadar kullanılmamış bir söz yeterdi zamanı
durdurmaya..... Ben, aşktan söz açıldığında zamanı durduramayan kimseyi
sevemedim... Ondandır belki de varlığında sevemediğim insanları, yokluğunda
düşlemek.... Belki de onandır, yanındaylen yüreğinin gurbetine düştüğüm bir
sevgiliyi, sılasında özlemek.....

Yokluğun hiç de adil değil... beni yok ediyor, seni var ediyor sevdiğim.....
Evet seviyorum seni varlığına rağmen! Üç mevsim değişti bu şehirde ama ben
varlığınla-yokluğunun tezatını çözemedim... seni yaşamak istemiyorum! ....
öyle bir sen yarattım ki sen yokken, yaşanıldığı an yitirir anlamını... sen
yokken yarattığım sen, yasakladı sana dokunmamı... Sana düşman bir sen var
içimde.... seni senle savaştıryorum, olan bana oluyor...

Tam olarak hatırlamıyorum ama uzun zaman önce bir yerden duymuştum bu sözü,
"HANİ RUHLARIMIZ ÖPÜŞÜR YA? BAŞKASINDAYKEN AĞZIMIZ..." şu an varlığınla
yokluğunun tezatını bu şekilde tanımlıyorum, seni senle savaştırırken mağlup
olan yüreğime... Birkaç ay geçtikten sonra, daha anlaşılır bir tanım
bulabilirim elbet ama şimdi gerçek olan bu; RUHLARIMIZ ÖPÜŞÜYOR SEVGİLİM...

Gidişin beni yaralamadı, aksine daha bir sevilir hale geldin... Varlığındaki
seni, yokluğundaki sen kadar sevemezdim... "Keşke sen yanımda oslaydın,
keşke bir şeyler yapıp da seninle zamanı durdursaydık" diye hayıflanmıyorum
artık..... Her ne kadar adı konmasa da bir kopuşun, her ne kadar vazgeçmeyi
beceremesek de, ayrılık ihtiyaçtandı bu hikayede.... Yazık! son sözü zaman
söyleyecek... Yazık! bu sefer hayatın acımasız akışına bıraktık aşkı... Ben
senden kalan ayrılığa bile yas tutamıyorum adam gibi! Bunu engelleyen senin
varlığın... ben bunca zaman yokluğundaki senle hayatı paylaşsaydım ve böyle
bir senle ayrılığı yaşasaydım, hiçbir şiir kolay kolay hayata döndüremezdi
beni... işte bu kadar güzeldir senin yokluğun... işte bu kadar ayrılğına
üzülmemi engelliyor varlığın.....
VARLIĞININ CANI CEHENNEME, YOKLUĞUNU ALMA BARİ.....

alıntı


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:12 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.