![]() |
İnsan
Burada buldum sevgiyi. Kumda doğmuştu, büyüdü sessizlikte, dokundu sertliğin çakmaktaşına ve karşı koydu ölüme. Burada insan birleştiren hayattı el değmemiş ışık, hayatta kalan deniz ve saldırı ve şarkı ve savaştı metallerin o birlikteliğiyle. Burada mezarlıklar yeni fırlatılmış topraktı, dağılmış ağaçlarının üstünde kumlu rüzgârın esip durduğu kırılmış haçlar. |
İncitme
İncittim seni, sevgilim, parçaladım ruhunu. Doğru anla beni. Herkes biliyor kim olduğumu, fakat bu kendim bunun ötesinde bir erkektir senin için. Sende yalpalarım ben, düşerim ve yana yana yollardayım. Bir senin hakkın var güçsüz hallerimi görmeye herkesin içinde. Ve senin küçük elin, ekmeğin ve gitarın eli, dokunur göğsüme savaşa gitmeden önce. Bu yüzden ararım sende o sağlam taşı. Haşin elleri daldırırım kanına, ararım kararlılığını ve gereksindiğim derinliği, ve rastlarım yalnızca metalik kahkahana, ve rastlamam sert adımlarım için herhangi bir desteğe, maruz kal, ey taptığım, hüznüme ve öfkeme, seni biraz mahveden düşmansı ellerime, kavgalarımda yeniden yoğrulan balçıktan doğrulman için. |
İnceleme
Fırat ve Dicle neden oluşur? Sudan oluşur elbet, fakat suyun rengi olmadığı halde onlar hep kan kızılıdır. Suyun tadı da yoktur, fakat onlar tarih yangınlarının tadını taşırlar hep. Suyun kokusu da yoktur, fakat öldürülen kızlarımızın ve oğullarımızın saçlarının kokusu gelir onlardan hep. |
İnanmıyor musun Hörgüçlerinde Ayı
İnanmıyor musun hörgüçlerinde ayı taşıyarak dolaştıklarına hecin develerin? Ve gizli dayanıklılığı çöllere ektiklerine? Ve denizin yeryüzüne kısa süreliğine ödünç verildiğine? Tekrar teslim etmeyelim mi onu aya, gelgitiyle birlikte? |
İlk Yolculuk
Temuco’ya ne zaman geldiğimizi bilmiyorum. Belirsiz ve gecikmiş bir şeydi ciddi bir şekilde doğmak, uzatmalı bir şeydi başlamak, hissetmek, tanımak, nefret etmek ve sevmek. Bütün bunların hem gülü vardı hem de dikeni. Doğduğum bölgenin tozlu göğsünden bir şey demeksizin götürdüler çocuk beni yağmurlu Araukanya’ya. Evimizin tahta duvarları orman kokardı, saf yabanıl orman. Bundan sonra büyüdü tahtaya karşı aşkım ve dokunduğum her şey tahta oluyordu. Gözü ve yaprağı karıştırıyordum birbiriyle, ve kadınları karıştırıyordum fındık çalısının baharıyla, ağaçla insanı, seviyorum rüzgârın ve yaprakların dünyasını, ayıramıyorum dudakları köklerden. Baltanın ve yağmurun altında büyüyüp fırladı yeni kesilmiş keresteden kent, reçineden damlalarıyla yeni bir yıldız gibi, ve hızar ve testere sevdiler birbirlerini gece gündüz, şakıyarak, çalışarak, ve cırcırböceği keskin cıvıltısı yükseltiyor şikâyetini o direngen yalnızlıkta ve geri dönüyor benim kendi şarkıma: yüreğim ağaç kesiyor hâlâ ormanda ve yağmurda şakıyor hızarla, öğütüyor soğuğu ve rende talaşını ve mis kokuyu. |
İlk Deniz
Denizi keşfettim. Carahue’den Cautín ırmağına dek akıyordu halicine ve buharlı gemilerde başladı, düşler ve başka bir hayat kapladı beni bırakarak kirpiklerimde soruları. Yalnız başıma pruvadaydım, zayıf bir çocuk ya da bir kuştum, yalnız bir öğrenci ya da esmer bir balıktım, mutluluktan uzaktım, bu küçük kayığın dünyası bilmezken beni ve çözerken akordeonların yivlerini, suyun ve yazın yolcuları yemek yerdi ve şarkı söylerdi. Pruvadaydım ben, öyle küçüktüm, handiyse insan denilmezdi bana, yitmiştim, anısız ve sessizdim, şarkısız ve neşesizdim, dağların arasından geçen suyun devinimlerine kaptırmıştım: benim için yalnızdı bu yalnızlıklar, bu saf yol yalnızdı, evren yalnızdı benim için. Irmaklardaki esrimeler, kıyılardaki fundalıklar ve rayihalar, birden beliren kayalar, yanmış ağaçlar, ve o yalnız, her şeyi kaplayan toprak. Bu ırmakların oğlu olarak korudum dünyada yolculuk etmeyi aynı ırmak kıyılarından aynı dalga köpüklerine ve düşerken deniz yaralı bir kule gibi ve doğrulurken yeniden dalgalanan öfkede kopardım kendimi köklerden, genişledi ülkem, çatırdadı ağacın birliği: ormanların hapishanesi açtı dalgaların yıldırımla doldurduğu yeşil bir kapıyı ve denizin bir vuruşuyla yayıldı hayatım dünyaya doğru. |
İlahi Ve Geri Dönüş (1939)
Yurdum, yurdum benim, dönüyor yeniden kanım sana. Fakat yalvarıyorum sana annesine yalvaran ağlamaktan boğulacak çocuk gibi. Kabul et bu kör gitarı ve bu yitirilmiş alnı. Açıldım dünyaya bulmak için sana yeni oğullar, açıldım düşenlere bakmak için senin kardan adınla, açıldım senin temiz kerestenle bir ev kurmak için, açıldım yaralı kahramanlara senin yıldızını götürmek için. Şimdi uyumak istiyorum senin özünde. İçe işleyen tellerden yapılı berrak geceni sun bana, gemiden geceni, senin yıldız berrağı görüntünü. Yurdum benim: gölge değiştirmek istiyorum. Yurdum benim: gül değiştirmek istiyorum. Kolumu ince beline dolamak ve denizle ıpıslak taşına oturmak istiyorum, tutmak için buğdayı ve bakmak için ona içerden. Seçeceğim nitratın tutumlu bitki örtüsünü, eğireceğim çan çiçeğinin buz soğuğu ipliğini, ve senin soylu ve yalnız köpüğünü gördüğümde öreceğim bir kıyının dalını senin güzelliğinle. Yurdum, yurdum benim, çepçevrilmiş savaşan sularla ve karşı konulmuş karla, sende birleşir kartal ve kükürt, ve senin kakımdan ve gökyakuttan yapılı Antartik elinde pırıl pırıl parıldar bir damlası insansı ışığın ve tutuşturur düşmansı gökyüzünü bir yangına Koru ışığını, ey anayurt! Dayan umudun katı başağına ortasında bu kör, yok edici havanın. Senin uzak toprağına düştü bütün bu dar ışık, bu insanların yazgısı, ki seni savunmaya zorlar bir gizemli, yalnız çiçeği, uyuyan Amerika'nın sonsuz mekanında. |
İkramiye
Bir kış güneşi bulmak için göç ediyor Soğuk kırmızı bir yolda güdüyor davarını, Çağırıyor onları bildik bir sesle, Ve Kabra’ya doğru sürüyor hayvanları. Bir ses, evin sıcaklığını anlatıyor. Bir ezgi yükseliyor toynaklardan ve meliyor hayvanlar Ve çoban çiçekli bir dalla güdüyor Dumanın alınlarını süslediği sürüyü. Köylü, kölesi sürünün, Seril gecede ateşin yanına! Güvendiğim dalım kırıldığı için Kan ağlıyorum kara derenin yanında! |
İklimler
Düşer güzleri kavaklardan o yüce oklar, yenilenmiş unutuş: batar ayaklar kendi temiz kabuğuna: acı çekmiş yaprakların soğuğu bir büyük altın kaynaktır ve parıldayan dikenler yükselir göğe doğru kuru büyük şamdanların katı görünümleri, ve pençeler arasında kokar sarı jaguar o yaşayan damla. |
İkindi
Bir düş gibi öyle berrak duruyordu ki ikindi. Hemen ötede asılıydı bulutlar, uzansan tutacaksın sanki ve yarı gizlenmiş güneş bakıyordu kendi toprağına. Hâlâ yükselmiş duruyordu karada yarı baygın denizsisi ve hürmet gösteriyordu dünyaya usul bir şarkıyla. Kımıltı içindeydim hâlâ - kızılca ve hızla. Ne ki bilmiyordum daha tam nereye gittiğimi |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:57 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.