![]() |
Ben seni Ş sesinden tanırım ey Ayşe
Güleçkenar üçgen yaraçı Kirli mendil kalaysız bakraç Çeşmeden mi geliyon Anşa kız Seni seviyon Ben seni Ü sesinden tanırım ey Hülya Olmazkenar üçgen daraçı Gül kurutur defterinin arasında Penceresi içli leylak Baygın manolya Ben seni ey sesinden tanırım Leyla Morkenar üçen foraçı Dikişsiz ipek fitilli kadife Bacak bacaküstüne atarsın Bi da gelme dükkanıma Ben seni her yerden tanırım ey Meyrem Beleşkenar üçgen veraçı Alçakgönüllü basma da |
1800'ler ile 1930'lar arasında,
Bazı Anadolu ve Rumeli kentlerinde Yaşayan bu kavme dair Pek az belge var elimizde. Bildiğimiz: Kamış kalemlerini sevgiye batırıp, Mührelenmiş kâğıtlara içirdiler; Ney üflediler, tambur söylettiler, Birçoğu muhabbet mülkü sultanına esir idiler. Uysal ve sessiz yaşadılar, burası kesin, Her talepte ibrâzı mecbûri aylık seyahat varakalarını, Memur efendilere göstererek, Meselâ Pendike Samatyaya, Dağılırlardı akşamları. Frenklerden sevgi beklemeden, Sev |
Kimse ihtiyaç duymasaydı sevgiye
Güzel ve kısa anlardı. Yoksa hayalim, Hayalimle mi dolmuştu billûr şişe? Itır yok, şişe boş, hiçlik kasırgası; Duygu tanımaz bir karayel işte... Bir karayel bu şimdi kasıp kavuran, Son yolculuğunda yürek kadırgası. Suç onun, sevgiye ne gerek vardı... Dost sesler mutluluktur ıtır dolu ve billûr, Bir gün boşalır içi bir sesin, mâlum olur, Artık kalbimiz kutup denizinde ve yalnız. Tanrım suç kimindi, nerde hata yaptık? Keşke sevgiye muhtaç olmasaydık... |
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu, karanlık bir düşünceden, Ormanın uğultusuyla birlikte Ve dörtnala dümdüz bir mavilikte Kar yağıyor üstümüze, inceden. Sesin nerde kaldı, her günkü sesin, Unutulmuş güzel şarkılar için Bu kar gecesinde uzaktan, yoldan, Rüzgâr gibi tâ eski Anadolu'dan Sesin nerde kaldı? kar içindesin! Ne sabahtır bu mavilik, ne akşam! Uyandırmayın beni, uyanamam. Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına, Allah aşkına, gök, deniz aşkına Yağsın kar üstümüze buram bura |
Ey bir at üstünde doğduğum memleket,
Oynadığım vadiler, geyikli ve sarp. Kızıl bayrakların uçuştuğu serhat, Davullar ve kafesinde çırpınan kalp! Yaylının rüzgarlanıp duran örtüşü, Karasız deniz gibi boş bir gökyüzü; Bir uçtan öbür ucu Yemen türküsü, Öten çıngırak, koşan atlar ve step... Ah. sonsuz Anadolu'm, sen! Sen, sen, sen hep! |
Rengini gülden almış, açılır gonca olur
Yaprağı tülden ince, pembe, hem beyaz olur Gün vururken parıldar, ay vurur ayaz olur Açılan semalara, Hakka duadır eller Sesi gönülden alan, söyleyen diller olur Kelamile tüm dertler, hep var iken yok olur Tatlı söz acı aşa, ağu iken bal olur Seslenen içli içli, Rabbe sedadır eller Gam-ı dertten kurtaran, latif bir esam olur Gönülü dilşad eden, bir şule leyal olur Dermansız derde ilaç, ruhlara Lokman olur Biçare hastalara, hep te |
Titrek bir damladır aksi sevincin
Yüzünün sararmış yapraklarında Ne zaman kederden taşarsa için Şarkılar taşırsın dudaklarında. İşlerken hülyama sesten örgüler Bir çini vazodan dökülen güller Gibi hülyada fecirler güler Buruşmuş bir çiçek parmaklarında. Gözlerin kararan yollarda üzgün, Ve bir zambak kadar beyazdı yüzün; Süzülüp akasya dallarından gün Erir damla damla ayaklarında. Sesin perde perde genişledikçe Solan gözlerinden yağarken gece Sürür eteğini silik ve ince Bir göl |
Dün gece lambaların kör ışığı içinde
-Herkes ömründe bir kez olsun o yoldan geçer Bir sokağa düştüm ki her köşede bir gölge, Her pencerede bir baş, her kapıda bir fener. Onların iki yana dizili yüzlerinde Kalmamış gibiydi bir damla ışıktan eser Ve körler gibi, sanki elleriyle derinde Yitmiş hayallerini arıyorlardı yer yer. Balkonundan sarkarak biri: 'Yavrum, diyordu Hatırlamaz olmuşsun artık eski karını; Göğsümde geçirdiğin sevda akşamlarını.' Biri memelerini gösterip gülüyordu: |
Sönmüş saçlarında son damla ışık,
Bir düşün içinde gibi her akşam -Ve yüzleri duman kadar dağınık Geçer bu sokaktan binlerce adam. Umut gözlerinde ölü bir bakış, Çığlık bir bükülüş dudaklarında; Bulamadıkları nedir ki, yaz kış Dolaşırlar şehrin sokaklarında? Sanki yalvaran bir duadır onlar, Belki tanrılara açık vesvese, Bir nehir. Bu nehir her akşam akar Derinden ruhları çağıran sese |
Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden,
ayakları dışarda örtüden. Ölmüş herkes gibi ölen insan, Yalnız ayaklar kalmış yaşayan. Ardından ölüme düşen başın İki kardeş bakakalmış şaşkın. Der ki, bu ayakları görenler, Başım değilmiş düşünen meğer. Ayaklarım, az gide uz gide, Ayaklarım, ümitler peşinde! Yolcu ölmüş; işte ayaklar hür! Yolcu ölmüş; ayaklar düşünür... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:13 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.