![]() |
Kader
soner - eski arkadaşım - dedi ki birden durup dururken “her şey o ilk kozmik patlamada belirlenmişti” “yani” - peynir kestiği bıçağı yüzüme uzatıp salladı - “yani mani yok kader denen şey vardır ve budur o kadar” “hiçbir şeyi değiştirmek mümkün değildir kıyamete dek” güldüm (çok güzel bir ilk yaz sabahıydı yalova’daki çiftlik evinde misafirdim erkenden kalkmış kahvaltı hazırlarken tartışıyorduk her zaman yaptığımız gibi) gülmeme kızdı her zamanki gibi oysa gülüşüm söylediklerine değildi vallahi tam o anda o kaderden değişmezlikten bahsederken pantolonumu değiştiriyordum anlattım yine kızdı her zamanki gibi “o da kader işte” “heisenberg” filan diyecek oldum “belirsizlik teorisi var ya” “boş versene ya” diye gürledi “hepsi hikâye hepsi” (sustum huyunu biliyorum tartışmanın sınır noktasındayız artık devam edilmez dostumu tanıyorum) dışarı çıktım ot kokusu müthiş böcekler bıcır bıcır kıyametler kopuyor hava değişiyor yağmur gelecek galiba sabah yürüyüşü düşüncem yattı ben de oturup kitap okurum kader üzerine soner’e söyleyecek bir şeyler bulmalıyım kızarsa kızsın canım dövecek değil ya ayrıca ister istemez kızacak benim suçum değil kader değiştiremem yağmur başladı bile soner hâlâ söyleniyor içerde homur homur ne ilk patlamaymış ama yağmurun damda nasıl bir ritimle takırdayacağı da belirlenmiş mi acaba on yedi milyar yıl önce yazılmış damda yağmur takırtısı partisyonları hemen soner’e söyleyeyim bu görüşümü mümkün olduğunca gizleyerek gülüşümü yanında ekmek bıçağı filan yoksa elbette (işte bu her zamanki gibi değil) (4 ekim ’06) Fuat Eriçok |
Kadın ve Deniz
yaklaştıkça kaybolur kendinden kadın ve deniz ayrıntılar saklar bütünü özü göremeyiz birinde alabildiğine su mis gibi yosun kokusu dalgalar inişli çıkışlı balıklar deniz anaları ışıltılı taşlar ve mavi titreyişler içinde aksimiz diğerinde sonsuz bir sorgulama tenin yakıcı kösnük buğusu sarıp sarmalayan anaç sıkıcılık ve arzunun kuytu koruluklarında eririz derinlik sarhoşluğuna sürükleniriz aksine belirir giderek bakınca yüksek ve uzak soyunur tüm ayrıntılardan haşmetle çıkar ortaya çıplak görülmedik ne varsa yakından kocaman maviliklerde deniz sesini kokusunu tenini kadını da uzaklaştıkça özleriz içinde esriyip kaldığımız sarılıp sarmalanıp mest olduğumuz iki muhteşem dişi ne kadar uzaklaşırsak o kadar keşfederiz içlerine çekerler yaklaşırsak nefessiz kalırız bunalırız ve ne denli uzaklaşırsak o kadar severiz (14 şubat ’07) Fuat Eriçok |
Kadınlar - 2
seviştim kucaklar dolusu sinirlendim haşladım küstüm üzdüm üzüldüm hep yeniden başladım aşk şiirleri döktüm yollarına zaman geldi iğneledim taşladım gerçekte her nefeste ben onları düşledim (eylül ‘02) Fuat Eriçok |
Kadınlar - 3
kimi kocasından kimi kızından kimi fazlasından kimi azından kimi mutluluktan kimi hüzünden sıkılıp daralmış bezgin kadınlar saf sevgisi kullanılıp yatılmış hırpalanmış terkedilmiş atılmış kimi kere bir mal gibi satılmış hayatı kararmış kızgın kadınlar hayırsız vefasız âşık peşinde ilgi şevkat sevgi görür düşünde hüzün farkedilir her gülüşünde zayıf ürkek mahsun üzgün kadınlar baba baskısından koca zulmünden kaynana dilinden hasta derdinden çokluk ailenin cümle ferdinden itilip kakılan ezgin kadınlar kimi bol paradan kimi boşluktan kimi iş icabı kimi hoşluktan bazen ikindide bazen kuşluktan yollara koyulmuş gezgin kadınlar kocasıyla çocuklarla uğraşır arada yemek bulaşık çamaşır dinlenmek yok yatakta da eğleşir yorgun durgun dargın süzgün kadınlar iş işsizlik mutlu mutsuz her nane içmek için hepsi mâkul bahane bir köşe bar ya da sahil meyhane zil zurna bayılmış sızgın kadınlar tül gibi bir bluz var yok arası etekle kilot bir kalp durdurası bakışı yetiyor gülüş cabası gecelik aşklarda azgın kadınlar elbet var hepsinde dengeyi kuran çocuğuna kurban eşine hayran çalışırken gezmeye vakit ayıran doğru uğraşlarda düzgün kadınlar (temmuz '06) Fuat Eriçok |
Kadınlar
hep onlarla yaşadım anam ablam eşim kızım zihnime sevgiyle kazıdım adlarını yine de maksatlarını tam anlamadım yıllarca inceledim her kadını şefkatini nazını hazzını inadını tüm sıfatları taradım sıraladım kümeledim eledim bilemedim sokakları aradım adım adım kocadım sözlükler yırttım lime lime kaldı elime birkaç kelime çocukken dadım gençken tadım evlilikte cadım yaşlılıkta kanadım yeniden gelirsem eğer olur a harcamayacağım zamanımı anlamak için kadını sadece her gece elimden geldiğince çıkaracağım tadını (eylül ‘02) Fuat Eriçok |
Kadınlar.. Kızlar.. Cumhuriyeti bildiniz mi?
düğününde eşini döven hırboyu gördünüz mü? güldünüz mü? benim gibi öğürdünüz mü? ah güzel kadınlarımız ah tatlı kızlarımız siz bu yaratıklara layık mısınız düşündünüz mü? dışlayın sizi mal gibi dövenleri ardında koyun misal yürütenleri kara örtülere bürütenleri köpekten domuzdan farksız görenleri kovun kovun başlarınıza türban örenleri aklınızı mı yitirdiniz hayatınızı mı bitirdiniz öldünüz mü? açın pırıltılı alınlarınızı yürüyün özgürlüğün mutlu sonsuzluğuna ata’nın ışıklı yoluna çözün prangalarınızı çözün durdunuz mu? demek istiyorum ki cumhuriyetin yaşamsal değerini benimsediniz mi özümsediniz mi? demek istiyorum ki ey sevgililerim anam karım kardeşim kızım arkadaşım yurttaşım en değerlilerim onu gereğince sevdiniz mi? demek istiyorum ki cumhuriyet asıl sizler için ne demek bildiniz mi? 29 ekim ‘08 Fuat Eriçok |
Kafa Tutulması
etnik köken atalardan gelmedir ona ne girilir ne de çıkılır gurur ve utanma burda nerdedir? bu özellik tâ doğuştan seçilir bu ne başarıdır ne bir hezimet ne bir felakettir ve dahi nimet değildir üstünlük değildir zillet gendedir tendedir bilip geçilir türk ermeni arap rum alman romen biraz düşün kudurup kabarma hemen sendeki bu tutuk kafaya rağmen insan geliştikçe bunlar aşılır şartlanan kafalar buna eremez her insana kardeş eli veremez gözü bağlı güzelliği göremez kin güderek ancak yara deşilir kurşunlar korkaktır kahpece vurur alçağın beyninde bir namlu durur yine de it ürür kervanlar yürür aydınlık uğruna ölüp düşülür sığ kafalar dar kimlikle dolaşır ötekiyle her fırsatta dalaşır bilmediği kavramlara bulaşır bu nasıl insandır görüp şaşılır gel ne olursan demiş mevlâna bundan büyük tokat olur mu sana birazcık insanlaş ve anlasana sevgi ile mutluluğa koşulur sert kırılır esnek olan kırılmaz düşmanlıkla hiçbir yere varılmaz normal adam ota çöpe darılmaz ne ırk ne din ile değer biçilir ruhları üşütür tutucu olan fikri poşetlenmiş kutucu olan mantıksız izansız ötücü olan şeytandan kaçılmaz bundan kaçılır kapalı kafaya ışık ne yapsın? sevgisiz yüreğe aşık ne yapsın? boş bir tencereye kaşık ne yapsın? şaşkına acınır derde düşülür kafa tutulması olana yazık belli ki korteksi çok yerden çizik düşünce zinciri dağılmış çözük bu odundan ancak ateş yakılır insan olmak için böyle pişilir (28 ocak ’07) Fuat Eriçok |
Kalbim Müebbet Hapis
bin soru var kafamda bin bir karışık helis hem bahar sarhoşuyum hem kesildim sâfi his üstelik kucağımda mır mır mır tam da halis bir ankara kedisi adını koydum felis ne kedisi bir cin o bir görünür bir kayıp en masum sözde bile ya suç bulur ya ayıp aldı ki benden beni izan yok akıl kayıp onunla güzel dünya o yoksa hep pus hep sis kızdırırsam bir tırmık kayıtsızsam bir pati neşesi harikadır pür zekâ pür sempati mır mır serâpâ gır gır haspa hepten empati o zaman doruktayım yoksa her yanım abis ruhen gel-git halinde bildiğiniz med-cezir bazen bir köle yapar bazen olurum vezir öpüp okşarken hazla pençelemeye hazır sevgiye aşka cömert özgürlüğüme hasis hattuşaş güneşi o ısıtması bir anlık kâh gün misal aydınlık kâh zifîri karanlık bir bahar rüyasıydı yazık çabuk uyandık rotası ihale yol kâh pürüzsüz kâh kasis kaderim mi bu kedi zannetmem olmayacak gönlümü gül eyledi ne yazık ki solacak bu bir sanal sevdaydı yine öyle kalacak sürünemem peşinde evrim gördü therapsids kâh şiir çınarım der kâh kızar olurum pis yirmidört saat hassas yirmidört saat kapris gerçek bir dişi kedi felis angoriencis bilirim ki gidecek kalbim müebbet hapis (nisan '06) Fuat Eriçok |
Kan / ada
yavru fokların kafasını ezme vahşetini utanmadan sürdürüyor kanada hay senin ticaretine de.. hay senin batasıca geleneğine de.. sana da 30 mart ‘08 Fuat Eriçok |
Kanatlanıp Uçana Dek Yaşar Giderim
neye baksam ne düşünsem çınlıyor şiir aşka meşke meşe köşke döşer giderim kâh çağlayan kâh ağlayan taşkın bir nehir kalem olup yazana dek coşar giderim gün olur kesilir durur çıkmaz bir nefes saat sabahları vurur ne tık ne bir ses zorlamak faydasız artık kulağım nekes bir söz bulup diyene dek susar giderim kimi gün duyar da fakat anlam veremem serâpa gül tarlası rahat girip deremem hissetmeye ramak heyhât olmaz eremem eren bulup sorana dek pişer giderim kimi gün yüreğim gümbür heyecan saçar gözlerim yuvada fıldır güzele dûçar bütün duvarlar yıkılır cıbıl çarnâçar yürek dolup taşana dek yanar giderim bu ateşle baştan başa tutuşur beden sonra soğur keser taşa bilmem ki neden? ders alınmaz tekrar başa hiç üşenmeden akıl olup aşana dek kanar giderim aralarda sular sâkin yürek selâmet gözler hep etrafta lâkin bekler işâret bu kez yanılmasın sakın aman mahâret ah yorulup düşene dek koşar giderim kimi kez bedenden çıkar kurtulur ruhum başka boyutlara dalar sarhoş olurum akla zarar şeyler sorar cevap bulurum özü görüp coşana dek şaşar giderim geçmedeyim bu âlemde dünya gözümde bir zerreyim bu âlemde sırlar tözümde ben her şeyim bu âlemde âlem özümde kanatlanıp uçana dek yaşar giderim (kasım 2003) Fuat Eriçok |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:25 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.