![]() |
İki Simyacı Karanlık Gecede
Geldin, saçlarında tarçın kokusu Ellerin başka türlü kokuyordu Ve binbir koku karışıyordu birbirine Ve ayrışıyordu birbirinden Sonsuz bir dönüşüme doğru akıyorduk seninle Sana bir de kendimi ekledim usulca İki simyacıyı andırıyorduk karanlık gecede Yıldızlara tutkulu Tutuklu İsmail Aksoy |
İki Gövde
İki gövde yüzyüze bazan iki dalgadır ve gece bir okyanustur. İki gövde yüzyüze bazan iki taştır ve gece bir çöldür. İki gövde yüzyüze bazan iki köktür geceyle sarmalanmış. İki gövde yüzyüze bazan iki bıçaktır ve gece bir anlık parıltı. İki gövde yüzyüze düşen iki yıldızdır boş ve yalnız bir gökte. |
İki Dağın Arasına Demirlemiş
İki dağın arasına demirlemiş yarım ay neredeyse dışında gökyüzünün. Dönen, hızla hareket eden gece, malasısın sen gözlerin. Ama bak, kaç tane yıldız parçalanmış gölcükte. Kaçan kirpiklerim arasına çiziyor hüznün haçını. O mavi metallerin demircisi, o sessiz savaşların gecesi, takla atıyor yüreğim çılgın bir tüyden top gibi. Bir kız, gelmiş, bırakılmış uzaklardan buraya, gök altında şimşek gibi çakıyor bakışları bazen. Ağıtlar, acı sözcükler, hiddetten bir burgaç, gidiyor yüreğime, durdurmadan seni. Mezarların uzak rüzgârı, ez ve parçala uykuda boğulan kökünü. O büyük ağaçları kökleriyle sök getir onun arkasına. Fakat sen, ey güzel kız, başak gibisin, dumanın gizi gibi. Rüzgârın ışıklı yapraklarını biçimleyen oydu. Ardında gecesel dağların, yangınların beyaz zambağı, ah, ne kadar da yetersiz sözcükler! Her şeyden yaratılmıştı o. Kaygı, yarmıştın göğsümü büyük bıçaklarınla, onun gülümsemediği başka bir yolu izlemenin zamanıdır. Çanları gömen fırtına, kasırgaların karartılmış kaçışı, neden dokunmalı ki ona? Neden doldurmalı onu hüzünle? Ah, her şeyden ayrılan yolu izlemek, kaygının, ölümün ya da kışın gözetlemediği açık gözlerle çiyin yıkanmışlığında! |
İki Belirsiz Aydınlığın Arasında
İki belirsiz aydınlığın arasında bir tünel olmayacak mı hayatlarımız? Ya da iki karanlık üçgenin arasında aydınlık olmayacak mı? Ya da kuş olmaya hazırlanmış bir balık olmayacak mı? Ölüm yokluğu mu barındırır yoksa tehlikeli bir özü mü? |
İçimdeki Yağmur
Sel olmuş akar İçimdeki yağmur, akar gider, süzülür gider anılardan. Dalgalanır içimdeki okyanus dalgalanır, ah o denli derin o denli siyah ki ve fışkırır birdenbire, kar-beyazı, kar-leoparları şahlanır yükseğe ve pençeler kızgınlıkla ruhun uçurumlarında yiter gider sonra sonsuz bir tıslamayla tuzlu öfkeden yapılma; hiddetten eski bir okyanustur içimizde. |
İçi Doldurulmuş Kuş
Onlara acıyorum, fakat ne hakkında konuştuklarını bilmiyorlar. Ne kadar da yazık içi doldurulmuş kuşa diyorlar. Bir zaman bulutların altında pençe gibi dururdu, mavi gökte yükselip alçalan özgür bir kuştu diyorlar. Bütün sorunlardan kaçıp, salınıp dururdu yücelerde diyorlar. Yukarıdan bakıp bütün sorunların küçüldüğünü izleyebilirdi diyorlar. Kuşlar kadar özgür mü? Amma da saçmalık! Bilmezler ki, uçabilmek için onca çaba harcamak gerekir. Bilmezler ki, nasıl da hain kesildiğini rüzgârın ve bir paçavra gibi düşüvermemek için ne kadar çok yiyecek bulmak gerektiğini. Sürekli yemek zorundasınız. Ve kış mevsiminde çok zordur yiyecek bulmak. Kurtçuklar ağacın derinine saklanıp dururlar. Kurbağalar buz tutmuş gölcüklerin derinindedir. Bir bedeli vardır özgürlüğün kuşlar için. Hele bir de yırtıcı kuşlardan çektikleri yok mudur küçük kuşların! Ben kendim büyük bir kuş değilim. Çok tüylü küçük bir kuşum ben: Atmacalar, kartallar, şahinler. Ya yırtıcı kuşların ya da kendi açlığınızın kurbanısınızdır. Hiç de gülünç değildir aç bir atmaca tarafından kovalanmak. Yeryüzünden bakılınca, özgürlük olarak değerlendirilen uçuş, belki de hayatta kalma savaşımıdır. ”Kuşların şarkısı kadar güzel bir şey var mı? ” diyorlar. Ne ki anlamıyorlar bizi. Anlamıyorlar, ötmemizin nedeninin korku ve hayatta kalma sıkıntısı olduğunu. Sanıyorlar ki, bizler şakıyoruz. Gerçekte çığlık atıyoruz bizler. Hele bitler, pireler ve keneler! Hemen hemen bütün kuşlar böylesi böceklerle doludur. Sokup dururlar oranızı buranızı. Kaşındırırlar, derinizde iyileşmez yaralar açarlar, üreyip dururlar teninizde, etinizi delip geçerler. Temizliğe ne kadar önem verirseniz verin, gene de kurtulamazsınız bu böceklerden. Yaşayan bir ölüsünüzdür, her yanınızı kaplar bu böcekler, gözlerinize sokulurlar uyuduğunuzda. Şimdi tozum alınıyor ve biraz böcek ilâcı sıkılıyor üzerime. Haftada bir kez elektrikli süpürgeyle temizleniyorum. Ve tüylerimden bir tanesi kıvrılmış olsa, özenle düzeltilip fırçayla, eski yerine yerleştiriliyor. İçi doldurulmuş bir kuş olmaktan o denli hoşnutum ki! Benim gibi olmak bir kuş için gerçek mutluluk. Bir cehennemdir özgürlük. Bazılarının idil olarak algıladıkları doğa, bir cehennemdir. Kovalamaca üstüne kovalamaca, acı-çekiş ve işkencedir doğa dediğin. Söyleyin kaç kuş ölmüyor ya da sakat kalmıyor ki telgraf tellerinden, pencere camlarından, arabalardan, yırtıcı hayvanlardan, zehirli yiyeceklerden, petrol atıklarından, hastalıktan, açlıktan, soğuktan? Bütün bunların adı da özgürlük oluyor. - Benim üzerinde durduğum bir tahtacığım var. Camdan gözümle izliyorum dışarıda, buzun üzerinde çırpınan kuşları. Ördekler birbirlerine sokulmuşlar buzun üzerindeki o ufacık su birikintisinde ve bekliyorlar ki biri gelir, çürümüş ve bayat ekmekleri atar kendilerine. Fakat o ekmeklere bile ulaşamazlar, değil mi ki martılar atılırlar hemen, o yabanıl dilenciler. Her şeyi yerler, fakat yemek istedikleri en iyi şey birbirlerinin yavrularıdır eğer fırsatını bulabilirlerse. Serçeler kestane ağacının dallarına oturmuşlar, üşüyüp duruyorlar. Neredeyse akşam olmuş, yakında bastırır don soğuğu. Bulunduğum yerse sımsıcak. Sâkin bir hayattır benim hoşlandığım. Burada o kahrolası kediler de yok. Bir yılda üç defa yıkmışlardı yuvamı yumurtalarımla birlikte. Eğlenmek için yapmışlardı bunu. Kediler, zevk için cinayet işleyenlerdendir. Yumurtalarımdan bazılarından yavrularım handiyse doğmak üzereydi. Zor belâ kurtulabilmiştim o kedilerin ellerinden. Güçlü olanların yasası mı? Hayır, zâlim olanların yasasıdır bir kedinin gözündeki o sarımtrak ve kısık parlaklık. Bana yardım etmeye gelen kimse var mıydı peki? Hayır, tek bir kimse bile yoktu! Burada, pencere pervazında hiç bir düşmanım yok. Saksıdaki bitkiler usulca döndürüyorlar yapraklarını güneşe doğru. Kardan çiçekler büyüyüp durmakta pencere camında. Benimse keyfime yok diyecek. Zahmetle dolanıp durmam gerekmiyor yiyecek bulmam için. Karnım, gazete parçacıkları ve talaşla doldurulmuş, ve beynim pamuktan tamponlardan oluşuyor. Kanatlarım çelik bir telin üzerinde yayılıyor, ki böylelikle güzelim renkleri görülüyor tüylerimin. Zavallı kuş diyorlar. Ne kadar da hazin içi doldurulmuş bir kuş olmak diyorlar. Ne dediklerini bilmiyorlar aslında. Özgürlüğün ne demek olduğunu bilmiyorlar. Tüfek atış sesini duyduğum ve küçük saçmaların bedenime saplandığını hissettiğim o gün kutlu olsun! |
İbadet
Zaman attır özgürlük çayırlarında koşuşan Çocuk ellerinde güvercinleşen Telekleri bembeyaz, mavileri devinen Bu öyle bir ibadettir ki sevgilim Ne süphaneke'ye benzer Ne de 'başlangıçta söz vardı'ya Alnım kapanır yeniden rahmine İsmail Aksoy |
Işık Var Orada, Ve Bekliyor Biri
Işık var orada, ve bekliyor biri. Ama benim bekleme sürem dolmadı henüz. Eğer verdiysem şimdi sana, Boştu ellerim. Yağmurun arasından düşer yüzüme Güzelim damlalarca evrenin ışığı – Ne ki döner geri bütün duyular yeniden Çağıran bir sese doğru. Ve çağırır o ses - ve bağırır, Ve yağmurun arasında kaybolmuştur senin ışığın. Kaybolmamışcasına yapayalnız olmalıyım daha Bir özlemle. Işık var orada, ve bekliyor biri. Yapayalnızım bir sesle birlikte boşlukta. Bekleyen acımasızdı bana karşı, Gelirsem eğer bekleme sürem dolmadan daha. |
Istıraplar
Başka bir grev daha, yetmiyor maaşlar, ağlıyor kadınlar mutfaklarda, maden işçileri birleştiriyorlar teker teker ellerini ve acılarını. Onların grevi bu, denizin altını kazanların, rutubetli mağaralarda duranların, ve kanlarıyla ve bütün güçleriyle madenlerin siyah taşını çıkaranların. Bu sefer askerler gelmişti. *******i evlerini dağıtmışlardı onların. Madenlere götürmüşlerdi onları hapishaneye götürür gibi ve çalmışlardı onların sakladıkları berbat unu çocukların tahılını. Ondan sonra sertçe vurdular onlara ve sürdüler, korkuttular, etrafını çevirdiler, yokladılar onları hayvanlar gibi, ve yollarda görüldü kömürün kaptanları acılardan bir göç içinde oğullarının dışlandığını gördüler, kadınlarının yerlere fırlatıldığını ve yüzlerce maden işçisi sürüklenip götürüldü ve hapse atıldı Patagonya’da, Antarktik soğuğunda, ya da Pisagua’nın çöllerinde. |
Irmaklar Hakkında Konuşur Zenci
Irmaklar tanıdım: Dünya kadar yaşlı ve insan damarlarındaki İnsan kanının çağıltısından daha yaşlı Irmaklar tanıdım. Irmaklar kadar derindi ruhum. Şafaklar gençken yıkandım Fırat’ta, Kongo’nun kıyılarına taşıdım kulübemi, Ve ninni söyleyerek uyuttu beni. Baktım Nil’e ve orada yükselttim piramitleri. Mississippi’nin şarkı söylediğini duydum, Orleans’a Doğru giderken Abraham Lincoln, Ve gördüm güneş batarken altın içinde Yüzdüğünü bağrının. Irmaklar tanıdım. Yaşlı, kara ırmaklar. Irmaklar kadar derindi ruhum. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:01 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.