![]() |
Alkışlar sana
Düğümlendikçe kayganlaşan İpleri dolaşıyor elime Küçük kuklaların Rengi kaçmış maskeler bir de Roller ve sufleler Fısıltılardan silik Şahsiyetli kostümler Alkışlardan belirgin Seyirciyim Oyuncuyum Yönetmenim Oyuncağım bazı bazı Her durumda gülseler de Gülerim gülenlere Soytarıyım Soytarılığının dizi dibinde Alt üst olmuş sevdalarda Demlenen anıların Masal kahramanlarını Atıyorum sahnemden Seni mi? ! Alkışlıyoruz Yıldızın sönmesin diye Bak! Arzu Altınçiçek |
Yoksun
Karanlık sularda uzuyordu Sokak lambaları Ve uzadıkça dağılıyordu şehir. Haliç kıyısında Geceye saklanıyordu Balat, Feneryolu. Arabalar geçiyordu, İnsanlar geçiyordu, Üzerinden gün geçiyordu. Ben duruyordum bıraktığın yerde. Köhne sokaklarına dalasım geldi bir anda Her arnavut taşını söküp Tek tek fırlatmak Ve tek tek koparmak yıldızları. Arabaların önüne atılmak Sokak köpeklerine katılmak Ve dolaşmak berduş gibi... Benim küfürlerimdi boşaltan, Sur dibinde ucuz şarap şişelerini. Virane binalardaki idrar kokularında İçimi yakmamalıydı aç çocuklar. Bir yumruk sıkımı tinerde Soluklanmamalıydı mutluluk. Köşe başında Kirli ve küçük bir el açılmamalıydı Ya da uzanmamalıydı kemikleri sayılı Sokak kedisi dizlerime. Dikenli tellerden ve kırık şişelerden Kesikti elleri yaşlı adamın. Ben gibi fakirmiş bu şehir de. Oysa tarihin tüm altınları saklıydı Eski kitaplarımda. Ve yırtık saman sarısı resimlerde Saçları maşayla kıvrılmıştı tüm kadınların Dağılmışlığıma inat. Hani peçesini mi çıkartsam diyorum Bir katibe kur yapan pembelinin. Ya da yere atılan oyalı bir mendille mi silsem Bunca çirkin makyajını şehrin. Bir at arabasını salıversem ya da Boynuzlarını taksam Eski bir tramwayın Çeker mi bugüne geçmişi. Ahşap cumbaya çıkmış betonlar. Döker mi gerçekleri... Her bir taşı ağlıyor sessizce Duyan yok... Ve çatlıyor taştan yüreği şehrin Yıkılıyor pervazları Bakma bayrağın dalgalandığına... Deniz istediği kadar mavi olsun sabah Kuşlar uçabildiğince özgür Ve arabalar İstedikleri kadar geçsin Fakirin düşlerinden Ezsin Kim duyar.... Üç kuruş paraya Sıralanıyorsa yaşlılar Sabahın köründe. Ve duruyorsa kalbi Ya da kapıp kaçıyorlarsa elinden Bir aylık yemeğini. Bir işten diğerine koşuyorsa dul bir kadın Ve filesini doldurmak için Borç yazdırıyorsa baba bakkala Bir çocuk aç kalmamak için, Bırakıyorsa beyaz yakasını Yastığının altına... Ve geleceğe “adam olmasın” diye kapanıyorsa üniversite kapısı Bir magandanın maç sonrası kurşununda Yıkılıyorsa ocaklar Ve kırılıyorsa belediye çukurunda bacak Ve kesiliyorsa bilezik için kol Ve nefsi için bir sapığın Kirletiliyorsa küçük bedenler Katık ediliyorsa mutluluklar Bir kilo ete ziyafet çekiyorsa yurdum insanı Yaşanır mı ulan bu şehirde.... Karanlık sularda uzuyor Sokak lambaları Ve uzadıkça dağılıyor şehir gözlerimde. Hele ki bir de s e n y o k s u n.... Arzu Altınçiçek |
Ama nerdeee
Her kelime tek mana taşısa keşke İma denileni hiç bilmesek Her insan tek ruh olsa keşke Fesatlığı düşünmesek Baktınmı dünya düz Uzandınmı yıldızlar ellinde İçtiğinde artmalı deniz Yangın sönse üfledinmi ormanda Her kalp tek sevda taşısa keşke Her beden bir aşk Her kurşun gül götürse gittiği yere Bir lokma bile doyursa açları Yaşamın bize sunulduğu gibi Her şey bir kerelik olsa keşke Ama nerdeeeee not: öylesine yazılmıştır.... Arzu Altınçiçek |
Yoldaşım sessizliğine
En kuytusundaydım yalnızlığın.Katranına buladığım uykumu böldü sesin. Ürpertti geceyi uzaktan yanık türkü tadında gelen ıslığın. Öyle çok düştüm ki sevdana,boşlukta ki dokunuşlarım sen oldun. Senin adına kızıl sevişlere boyadım düşlerimi. Kollarımı doladığımda kendime, kendimi 'sen' sanırdım. Farketmediğim kadar bütünleşmişim hayalinle. Kıvrılarak yaklaştı sevdan, sinsice. O yüzden sensizliğe katlanamayışlarım. Zehirini kattın tenime aşkın birkere. Titreyişlerim, susuzluğum, kanayan ******* bu yüzdendir. Yaz akşamlarını süsleyen o kıvılcımlar, ağustos böcekleri değil, tenimin tutuşmasıdır sensizliğe. Uykular bazan seni unutur rüyalarımd****oca gün düş mü? gerçek mi? ayırt edemediğim gözlerine dalar dururum. Mavi rüzgarlar kokunu nasıl unuttuysa güllerde, sevgi bahçem halâ sen kokar. Gecenin bir yarısı uyandığımda, dört duvara kilitlenir bakışım...çizerim gülüşünü. Odam ‘SEN’ dolar...Anılarda kalışın bu yüzdendir siyah beyaz karelerde.... unutulamaman bu yüzdendir. Koca şehir gömüldüğünde karanlığa, seni bekler varlığım, sadece bir kaç saatte olsa seni soluklarım.. Sesini, nefesini... Adımı diline aldığında göğsümdeki parmaklıklardan binlerce kuş salarım İstanbul üstüne. Özgürlüğüne yoldaş olsunlar diye. Kendimce bir yol tutturdum yalnızlık tünelinde. Hüzünden asfalt döktüm, kırılganlıklarımı birleştirip duvarlar ördüm. Başbaşa kaldığımız günlerden bir takvim oluşturup, gülüşüne gündüz, gözlerine gece adını verdim. Sadece biz olan bir dünya yarattım. Bilinmeyen...hatta senin bile bilmediğin. Sende yorgunsun aslında. Koca dünyanın içinde güçlü ama yılmış bir adam. Anason kokusu sinmiş akşam üstlerinde, elinde kadehin, yıldız gibi yanıp sönen İstanbul’u seyredersin. Tüm gizemiyle İstanbul gözlerinde....sen benim düşlerimde.... Adını söyleyemediğim sevgili, bil ki; YOLDAŞIM SESSİZLİĞİNE... Arzu Altınçiçek |
Anlasana
Şiirler yazdım sana Mısra mısra aşk kokan Şarkılar besteledim Notasından sen damlayan Destanlar yazdım, resimler yaptım Anlasana Sevgimi yazdım bulutlara Aşkımla ıslanasın diye Yağmur oldum saçlarında.. Hergün ilk dokunanın olayım diye Çiğ olup tenine düştüm Herşey senin için Anlasana *******i yazdım günışığına Gün batsın, yıldızlarda göreyim gözlerini Yatağıma yatıp düşleyeyim seni Şafak bekledim tan zamanı Güneş üstüne doğmadan Son kez sarılayım diye Anlasana Elimden gelen herşeyi yaptım aşkın uğruna Anlasana...anlasana Arzu Altınçiçek |
Yollar
Kara kalem geçmiş şehrin üstünden Yollar tozlu, ağaçlar ıslak Pencereler kapalı sızsa da loş ışıklar Yağmura ev sahibi gözlerin…küçülmüş İsyandasın biliyorum Katlarken bavula eşyanı Sesin de titrekdir şimdi Tam göğsünün ortasında Yumruk gibidir yazılmamış şiirler Birikmeye başlamıştır özlemlerin…eminim Ah bu yollar…yollar -Kaçıncı gidişim dedin Tüttürdün sigaranda yarım kalan sevdaları …dur dese neye yarar paçana yapışan anılar Rüyalardan uyanmaman için Yıldızlar çevirse dört yanını Neye yarar arzular Yollar her defasında çalacak bir yanını Bilmediğin eller uzansa da Yalnız kalacak sol yanın Şu toz toprağı silsen de ayaklarından Yine düşeceksin karanlıklara ...Ah sevmeye vaktin olsa! Arzu Altınçiçek |
Yosunlarda Sen
Yosun gözlerin vardı bir zamanlar gözlerime düşen... Şimdi sensizliğin sardığı yosunlar var hayatımda. Kimi yeri katrana bulanmış hasretinden Kimisi taze yeşili. Kaçamak bakışlarımda, küçük bir pencereydin dışa açılan. Okyanuslar, dingin sular, mavi-yeşile çalan bulutlar, hep sana susatır tenimi Sana acıktırır eylül kızılı yapraklar. Bahar seni çalar yanağıma. Kiraz gülüşlerimi yalnızca sen bilirsin. Huzurumdu varlığın. Dokunamadığında saçlarıma, rüzgarlara taratırdım. Sen hep hissedilen, gözle görülmeyen sevdamdın ve ben.. denizlere bakıp ağlarken: Bilirdim derin karanlıkların yosun gözlerini sakladığını...Sessizce...dalgalara bıraktığım yarım sevdamdın. Arzu Altınçiçek |
Yorumsuz-um / hüznümdür sadece
Pişmanlığım ölümden ağır gelecek o gün... Sesim çığlık çığlığa ki; ben bunu istemiyorum. Kilit vurmak istiyorum dudaklarıma ve kanatmak dişlerimi. Cam bardak tuz buz dilimde, ondan kanatır sözlerim. Acın çok biliyorum, acım da çok En az pişmanlıklarım kadar. Öfkemi dindiremiyorum, acılarını da. Yüzünden düştü güneş ki; Sen dört mevsim ağustos sıcağımdın Bedenin hep kıvraktı, rüzgara teslim başak boylarıyla Ve ellerin yuvaydı nilüferlere Sesinde hiç bilmediğim şarkılar vardı Ama hepsi ninni tadında. Can veremiyorum sana kendime kızgınlığım bundan Bu kadar teslim etmezdin kendini / ki; yıllardır Güçlüydün. Dokuz ay, dokuz boğum nefesimde. Gönül almak için bahçeler sermesem de önüne Tek gülümsememde affedersin biliyorum Ama ben affedemiyorum kendimi. Her dokunduğumda yarana O pişmanlıklarım kıvranır her saç telimde Başım dolanır, dualarım düşer içime Dikenli tellere sararım yüreğimi İçim nasıl acır. Tüm öfkem Hayata tutunmayışına / ki; bunlar geçecek derdin bana Şimdi kolum kalınlığında bacakların Bedenin, yarım kadar Dokuz ay bu kadar mı bitirir insanı / ki; sen değil miydin Dokuz ayda beni ben yapan / ben neden güçsüzüm karşında Benden akan her gözyaşını helal et anne Ama bağırışlarım elimde değil Dedim ya tüm öfkem... Cam bedeninle seni tutamayışıma. Pişmanlığım ölümden ağır gelecek o gün. / diyorum da; Bağırıp bağırıp da gözlerindeki yaşlarda sustuğumda Defalarca ölüyorum. Affet annem.... Arzu Altınçiçek |
Yudumla
Tenime damlayan terin gölgesinde gece Saçlarım serili semalarında yeditepenin Sen mi İstanbul'sun, İstanbul, 'SEN'mi çözemediğim Kırmızılığın mayhoş tadında kadehler Yudumlarken sevdayı Kayan yıldızlara fırlattık suskunluğu Çıplaklığımıza şahit martılar ve Işıl ışıl İstanbul Sen, ismini söyleyemediğim Gözümü bile değdiremediğim gözlerine Gülüşündeki huzura ismini veremediğim Bağrının serinliğine Sar beni Marmara'yla Sensizliğe titrediğim karanlık sularda Nefesimi yudumla, yeditepenin kuytularında. Arzu Altınçiçek |
Yum
Kaybolan dünlerin peşinde yarınlar Eriyor duvarda zaman Ha durdu ha duracak Yirmidörtlük nabız Yum güneşi Gün öldü! Mevsimden Eylül geçecek Düşecek bir tel saça Zamansız açan çiçekte Solacak bahar Yum güneşi Bahar soldu Şişşttt... Geldim Dar vakitlerine Dakikan Günün Mevsimin Ömrün olmaya Gönlündeki cennetimde Mabedimsin ya. Vakit sevişme vaktidir... Sus... Yum güneşi Yansın karanlık Arzu Altınçiçek |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:36 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.