![]() |
Ah O Keman Sesi
Aaah ah o 'keman sesi'! aah! .. nasıl da bana hala hiç yılmadan ilk ve tek aşkımı hatırlatıyor! .. onun gibi ince telden içime işleye işleye hem de hiç koparamayacağım şekilde! .. bütün noktalarından benliğimin ve bütün noktalarından hayatımın nasıl da kendi ellerimle kurban ettirmiş ki beni; en kısa eserdeki o tiz sesiyle bile içimde 'orkestralar' oluyor, ağlatıyor, güldürüyor ve nasıl da kendine hala bu kadar yıl sonra hayret ettirip, başım kollarımın arasında bu sevgiyi düşündürüyor! ? .. Aaah ah o 'keman sesi'! ne oldu sana? ya da zaten hep böyle miydin? anlaşma mı yapmıştın Havva ile? peki ben şimdi sevgimin yıllanmış hesabını sana mı vereyim sevgilime mi? hiç konuşmasam hesapları fırlatıp, atsam ve sadece senden küçük bir eser daha dinlesem? .. aah ah! .. |
Ah Seni Yüzyılın İnsanı!
Asansörden çıktığında karşılaştığı insana iş yerinde tuvalete giderken rastladığı iş arkadaşına bir toplantıda ilk defa gördüğü çalışan'a kendisine sevgi dolu gözlerle bakan duraktaki adama 'merheba' dememesinde gördüm kıyameti... ah seni Yüzyılın İnsanı ah! ne umuyorsun ki sonunda? .. en ince detaya kadar hakim olmuşken Şeytan sevincini, üzüntünü, mutluluğunu eşini, dostunu ve bir ufacık 'merhaba'nı ele geçirmişken ne umuyorsun ki sonunda? ah seni Yüzyılın İnsanı ah! .. |
Ah şu Filmler!
Filmler... tür tür mekan mekan zaman zaman insan insan rengarenk filmler... varlıklarını bile biliyor olmam, daha rahat tadında uyamama nasıl da güzel bir neden! .. Her birinin içinde türlü olay, bir sürü insan... akıp giden kendine ait o, zaman... tıpkı şu an yatağımda uykuma dalmadan önce gözlerimin görmediği kulaklarımın duymadığı milyon tane alemde milyon tane olay ve yaşayanın binlerce halde olduklarını bilmem gibi, filmlerin de her birinde, kendi zaman dilimleri içinde kim bilir neler oluyor? diye keyifle merak edebilmek bile ne büyük mucize! .. aah şu filmler! .. |
Ajda-Banu Çay Bardakları
Bugüne kadar çoğunlukla Ajda Pekkan bardağıyla çay içerdim. Yeni iş yerimize geldik. o gün Banu Alkan bardağıyla ilk defa uzaktan tanıştım. gerçekten de farklıydı süper stara göre! .. İlk anda yadırgadım onunla çay içemedim. Ajda Bardağının o iri, ama oranlı tadı onda yoktur diye... Evet... Bugün çayımı ilk defa Banu Alkan Bardağıyla içtim! aynen; onda Ajda'nın o oranlı tadı yoktu. ama olsun; bu da kendine hastı... Bardak, aşağı doğru daha bir kalınlaşıyordu altı dolgundu fazlaca... pek de benimseyemedim. ama fazladan yaşanan 1-2 şeyin ne zararı olur ki? ! Ajda veya Banu; ikisi de kendine has tadlardaki bardaklar... ama inanın bana önüme bir şans daha getirseler Bülent Ersoy Bardağıyla çay içmeyi yeğlerdim gürül gürül! .. |
Akışı sev ve İzin ver
Sıkma hiç kendini pozdan poza şekilden şekile girme! kasılma mimiklere boğulma; yutturamazsın Gerçek Hayat Yolcusuna! .. etrafını çitlerle çevirmeye çalışma bildiğin bilgilerin öğrendiklerinin ve öğreneceklerinin... hiçbiri senin değil çünkü, boşuna uğraşma, zorlanma. rahat bırak gitsin! giren de girsin içeri. bildiklerin bildikleri gibi akıp gitsinler bünyenden önünü kapama, kendi damganı vurma çünkü hiçbir şeysin aslında... sadece çeperlerini temiz tut tıpkı tıkanık olmayan başı-sonu açık bir boru gibi, sadece aracı ol akışa... izin ver içinden geçebildiğince geçsin bilgiler, sevgiler ve hayata dair herşey... sürtündükçe zaten ısıtacaklar seni. sadece akışı sev çokluğu dert etme ve izle... tadına bak ama önünü kesme damganı vurma ismini koyma bilgilere... hiçbiri sana ait değil... uğraşsan da, sen sonunda foyan çıkar meydana idare edemezsin! bu yüzden sıkma hiç kendini pozdan poza şekilden şekile girme bir şeyler biliyorsun diye! sadece akışı sev ve aracı ol... |
Al birini vur ötekine
O akşam yine çayı içtim kahveyi içtim kolayı içtim arada su içtim boğazımı cilaladım yine çayı içtim puroyu içtim ağır dumanıyla kendimi eğlediğimi zannettim her bir boku içtim ama gece yine boktan... Tv’de filmleri seyrettim salakça, kokuşmuşça zapladım saati yine ikiledim gece yine boktan bir de bu haliyle beni yarına bağlayacak yarın’sa kendini ne bok zannediyorsa bir tek ışığı farklı salağın! Yoksa al birini vur ötekine! |
Alaçatı
“Enişte” deniz nasıl? havuz nasıl? güneş nasıl? Surf Cennetindeki turistler nasıl? o, İzmir Alaçatı'nın yanık esen akşam rüzgarlarındaki terlemeler nasıl? Kurufasülye-pilav cacık İzmir Köfte ve Yusuf Baba nasıl? ya Alaçatı Pazarı'ndaki tezgahlar? meydan kafesindeki çaylar nasıl? “Enişte” hepsi bir şekilde gidiyordur da tadında keyifler nasıl? |
Alayına Uyuz Olurum!
Bir çöpçü, geceyarısı sokaklarda kamyonla dolanırken çöp kutularını nefretle ve isteksizce boşaltıyorsa, yüzü o çöplerden daha pisse, iş saatleri içinde bir temizlikçi ofisteki çalışanlar arasında dolaşırken akşamüstü temizliğini mutsuz ve şirret bir ifadeyle yapıyorsa, kod yazarak sayfaları inşa eden bir programcı yayına alınan sayfaları arkalarından lanetler üfleyerek yolluyorsa, bir sandoviçci sırada bekleyen insanlara makine gibi hızlı bir sürü sandoviç hazırlarken farelerden kurtulmak ister gibi bakıyorsa yüzlere ve o peynirleri istemeden sıra sıra diziyorsa, 'alsınlar da defolsunlar' yazıyorsa pis bakışlarında, devlet dairelerindeki kendine özgü atmosferde çalışan, oraya gelmeye mecbur kalmış insanların yüzlerine sanki kendisine mahkumlarmış gibi lanet-lanet bakıp, hem insanı, hem kurumunu lekeliyorsa, ve patronların bazıları kapısını kapattığında çalışanlarından 'aşağıdakiler, sünepeler, ameleler' diye bahsediyorsa, ben bu insanların alayına uyuz olurum! lafıma karşı çıkana onlara arka çıkana ellerinden tutana yanlarında politikçe durana alayına, taburuna, bölüğüne uyuz olurum! ve bunu bağıra bağıra her fırsatta dile getirir gücümün yettiğini de gıyabında mutlaka eğerim! bununla da övünürüm gurur duyarım! |
Alırlar, Satarlar
Alırlar, satarlar paradan dağlar yaparlar telef ederler kendilerini çirkinleşirler şişmanlarlar sporsuzca gıdılanırlar, homurdanırlar yataklarında rahat uyuyamazlar. anılarını kirletip, çocuklarına anlatamazlar gizlenirler sırlar perdesi arkasında kendilerini bile yaşayamadan dünyadan göçer giderler bomboş, ama akıllarınca dopdolu yaşamışça! ? Alırlar, satarlar para kokusunu 'köpek' gibi sezerler de; bir gülü bile bir küçük aşkı bile sevgiyi koklayamaz olurlar ve ölüm döşeklerinde dost azlığından sevgi azlığından son anda Allah'a başvururlar panikle! ? Alırlar, satarlar çocuklarına iyi bir gelecek bırakmak için parayı kuşanırlar eteklerine de; mazeretleri budur bunların... yalanı görür dünya bu çocuklar bu insanlar! artık karınlar tok... henüz geç değil çocuğum lütfen lütfen satma kendini bırak raflarda bekle! inan bana zaman geliyor sadece biraz daha sabret, bekle... |
Alkışlamayacağım Artık Seni
Alkışlamayacağım artık seni kendi köyümüzde zaten içiçeyiz, biliyorsun? .. alınma, alkışlamayacağım! bu köy, bu ev bizim bu düğün, bu tören alanı bizim. biz biliyoruz birbirimizi zaten kardeşiz, bir olmuşuz fikirde, felsefede, anlayışta, bir miktar yaşam biçiminde türlere, tarzlara bürünmüşüz güya birlik adına... ötekileri sor biraz dertlerini sor onlara beğendir kendini sevdir. onları da al evine tören alanını onlara da sun! özel içkilerinden içir, çayından içir. onlar da dahil olsunlar hele bir sofrana tatlarına şahit olsunlar sohbetine katılsınlar. onlara da göbek at şovlar sergile muhabbetlerini dellendir biraz; o zaman dikkatimi çekeceksin. dönüp, sana bir kere daha bakacağım. olmuş meyveye uzanır gibi elimi sana da uzatacağım. ama şunu bil ki alkışlamayacağım artık seni kendi köyümüzde buradaki işini çoktan bitirdin artık sokağa çıkma zamanı! herkesi kim olduklarını ayırt etmeden sevme sarma zamanı... lütfen yine gözlerini yarı kapatıp köyüne dönme kepenkleri kapatma bırak içeri gerçek ışık girsin! artık yüzleşme zamanı! kapı aralandı eski rüzgarlar yok fırtınalar var kaçamazsın! ve inan alkışlamayacağım artık seni kendi köyümüzde. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:15 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.