![]() |
Can Suyu
Gün be gün; Solup gidiyor gülşenim, Suya hasret bekler nicedir, Benim tazecik gonca güllerim... Kara kış, Olsa da yanık bağımda, Yeterki tohumlarım kalsın toprakta, Varsın Beklesin bir kış daha nadasta, Gelecek ilk cemrede, ilk baharda, Yeşerip şenlenecektir eminim, Tez zamanda benim solmuş gülşenim... Gün gelip te, Benim asil köklerim, Uzanıp mazimden atime, Can suyunu alınca saf özünden, Açacaktır tomurcuk, tomurcuk yeniden, Yeni sürgün tazecik gonca güllerim benim, Yakındır güleceğim ak günlerim benim... |
Çağrı
Neden peş peşe kayboluyor sevdiklerim, dostlarım, Boğuyor beni her akşam, sessiz çığlığı sonbaharın, Neden durmaz döner şu akrep, şu yelkovan, Döndükçe öğütür durur sevdiğim canları, Köstekli saatin acımasız kolları... Neden birer birer kırılıyor, bastığım dallarım, Nicedir ses vermez oldu, gurbet elden yavrularım, Ardımda yılların tortusu buruk hatıralarım, Elimde sararmış solmuş takvim yapraklarım, Yaşıyorum sonbaharı içimde kaygılarım... Nedense dilimden düşmez oldu, hasret yüklü şarkılar, “Dönülmez akşamın ufkundayız” diyor camdaki deli rüzgar, Neden ölümü hatırlatır telaşlı kırlangıçlar, Sanki vakit tamam şimdi sonbahar der gibi fısıldar, Sararıp dökülen yorgun yapraklar... Her sonbahar nerden gelir inleyen ney sesi, Der sanki ki; nazlanma ey fani, ver artık şu son nefesi, Elden ayaktan düşmeden, kapansın ömrün son perdesi, Bekliyor nicedir yolunu ağzı dualı dostların cümlesi Dillerde veda senfonisi, gönülde “lebbeyk” ilahisi... Vuslat pek yakın diyor, bu hazan vakti kara toprak, Ötelerden gelen ferman sanki sararan, solan her yaprak, Bekliyor kapımda sessiz bir hayal, elinde yensiz kundak, Doğduğum günkü gibi alıp da beni sarıp sarmalayacak, Dört kollu beşikten bindiğim son salıncak.... Yücelerden ise çağrım, ne mekanın, ne zamanın önemi var, Kalanlara, soranlara, Hakkı’dan olsun baki selamlar, Göçelim artık dünyadan, kapanmadan kardan yollar, Son nefeste dileğim, hakkın helal etsin kalanlar, Kılsın namazımı yalnız dostu dostu ebrar kullar, Olmasın cenaze marşım, olmasın alkışlar zinhar, Vasiyetim ardımdan dostlarım yalnız bir fatiha okusun... |
Çeşit Çeşit Adem
Çeşit çeşit yaratmış rabbim ademi, Kimi beyaz, kimi kumral, kimi siyahi, “Kalu Bela” olsa da Bezm-i Alemde sözleri, Başkadır kaderleri, benzemez hiç parmak izleri. Kimi adem kulluktadır Rabbine, Secdededir alnı beş vakit, Kimi hizmettedir kör nefsine, İsyandadır Hakk’a her vakit. Kimi sultandır mana aleminde, Yüzse de yokluk, yoksulluk denizinde, Kimisi hiçtir o “Din Gününde”, Olsa da namı subay, kendi albay yeryüzünde. Kimi adem, adam sanır kendini, Giyince sırtına siyah cübbesini, Takar garbın at gözlüğünü gözüne, Bilmez tükürür aynada kendi yüzüne. Kiminin okunmaz ne adı, ne sanı, Yoktur ne makamı, ne ünvanı, Lakin okur kalp gözünden, Maziden atiye akan asırlık zamanı. Kimi adem derviş hırkası giyer, Sabah akşam durmaz insan eti yer, Oturur “Nefsi Emmare”nin zirvesinde, Yer beğenmez kendine kırklar meclisinde. Kimi adem tapar kendi azgın nefsine, “Benzemez Benzetir” kendi sapık fikrine, Okur yazar çince, ingilizce, bilmem nece, Lakin bilmez öz kitabından tek bir hece. Kiminin iblisten olur iman mayası, Geçmiştir boynuna kibirsen olma halkası, Secdesiz alınla, hiç eğilmemiş dik kafası, Bekler mahşer’de dahi ayrı tören mangası. Kimi adam olur gösteriş budalası, Alkıştır, riyadır sabah akşam tek gıdası, Ne “mizandır” ne “hesaptır” derdi tasası, Razıdır cehenneme dahi olursa ayrı protokol kapısı. Kiminin gönülden olur mayası, Olsa da düz nefer, makbuldur her duası, Helal lokmadır, her dem kutsal davası, Allah Rızasıdır son nefeste kızıl elması. Kiminin kul hakkından donanır sofrası, Haram lokmadan beslenen asalak tayfası, Kılavuz olunca kendine dev aynası, İblise döner pusulası, helaka gider rotası. Kimi adem sayar durur hiç bıkmadan, Üç günlük emanet dünya servetini, Kimi vakfeder gözünü hiç kırpmadan, Allah için kalan en son helal akçesini. Kiminin localardır yurdu, yuvası, Yoktur milli, manevi, derdi, tasası, Dul karının kesesindendir gelir harcı, tuğlası, Kendi kukla, oynatan meşhur duvarcı ustası. Kozayı örenler içerde amele tayfası, Namı diğer “kör ve tanınmış” tırtıl mangası, Baharda kelebek olup uçanlar başkası, Kozadan ipeği sağan eller hep başkası... Kimi adem; Durmaz bal yapar iki cihanda, Boş petek koymaz yaz kış hiç kovanda, Kimi adem; şaşar su döğer boş havanda, Laf üretir, laf satar sağırlar pazarında, Kimi mecnun olur yüzer aşk deryasında, Bulur mevlasını, kara kuru leylasında, Kimi firavun olur ipekten kozasında, Helak olur, boğulur kendi inkar deryasında. Kimi adem her dem ihanettedir, Çalar oynar fitne fesat çemberinde, Kimi şaşkın her gün rezallettedir, Döner durur sofra-uçkur-kubur üçgeninde. Kimi insan gayrettedir her mevsimde, Pişer gece gündüz ilim irfan meclisinde, Selamettedir gemisi EDEB haya denizinde, Üç beş yolcudur yüzerler Nuh’un gemisinde. . Kimi şaşkın felakettedir, Sallanır durur haram-şehvet beşiğinde, Kimi bedbaht hep gaflettedir, Döner durur kendi kısır ekseninde. Kimi miskin zilletedir, Firavun’un hizmetinde taliptir eşekliğe, Kimi aptal cehalettedir, Maymunlar meclisinde razıdır şebekliğe. Kimi adem zikrederken seyreder mana alemini, Gözünde yaşla varır Hakk’a, “ derviş yunus” misali... Dilden kalbe yollar “aşkı ilahi”yi her seher vakti, Sıratı müstagıym yoldan ayırmaz kendi nefsini. Kimi uyur kozasında, “Yetim Hakkı” gibi, Dilinde dondurur, unutur gider “ismi celali”, Seyredip durur akıp giden kendi kum saatini, Sayar boşa geçen aşksız, o avare günlerini... |
Darbeciler
Ardımda ihtilaller, Kapımda darbeciler, Başımda gafiller, İçerde devşirmeler, dönmeler, Sırtıma vura, vura, Üstüme vara vara, Beni muhtaç ettiler, “Tek dişi kalmış” canavara... Sağımda cahiller, Solumda körler, Ortada tembeller, Sırtımda sülükler, keneler, Beynimi içe, içe, Kanımı eme, eme, Beni mahkum ettiler, Daha dünkü” bende”me... |
Davacıyım
Ben davacıyım, Rabbim böyle yazsın, Geçmişim, geleceğim, Vicdansız bir adamın, Azgın nefsinde noktalandı. Ben mahkumum, Suçum şüphesiz iman, Cezam sorgusuz idam, Şerefim, haysiyetim, Tanrısız bir adamın, Yargısız infazı ile damgalandı. Ben haklıyım, Dostlarım böyle bilsin, Çilelerim, dertlerim, Ruhsuz bir mumyanın, Haksız iftirası ile başladı. Ben çaresizim, Batılın göz hapsindeyim, Hakkım, hukukum, Adaletsiz dünyanın, Acımasız çarklarında paslandı, Ben masumum, Defterim böyle yazsın, Sevabım, günahım, Mankurt (1) beyinli bir adamın, Akıl kantarında tartıldı. Ben mazlumum, Pir Sultan gibi dar ağacındayım, Akıbetim, ahiretim, Zalim 'Hızır' Paşanın, İdam fermanı ile aklandı. Ben mutluyum, Çilem rahmetim, beraatım, İdam fermanım, Kör bir yobazın, Kanlı kaleminden yazıldı. Ben razıyım, Kaderim böyleymiş, İmanım, irfanım, Cahil bir paşanın, Nursuz vicdanında sorgulandı. Ben Yetim Hakkıyım, Mazlumların sesiyim, Hem hakkım, hem ahım Yarın Hakkın divanına kaldı, İpek kozam örüldü, Beyliğim, paşalığım, Çok şükür canlar mahşere kaldı. |
Dilek
Dileğim öyle bir aşk olsun ki; Gönlüme yar olsun, bana bar (yük) değil, Olursa Gülşende açan gonca gül olsun, ele batan har (diken) değil. İsterse sonum dar (ölüm) olsun, aslıma zor değil, Benim aşkım dilerim hep nar olsun, içi geçmiş sönmüş kor değil, Olursa sevdam ilel ebed var olsun, bir atımlık zar değil, Ahu-zar eden hep Yetim Hakkı olsun, Cana canan derde derman yar değil. |
Diller
Kimi diller durmaz Hak der zikreder, Her seher kendini abad eder, Kimi diller bilmez kendin küfreder, Ben der nefsini berbad eder, Kimi diller bıkmaz her dem şükreder, Kullukta şaşmaz sebat eder, Kimi diller susmaz inkar eder, Hergün şeytana biat eder, Dünya say ki bir nefeslik yer, Nevbahar mevsimi pek tez biter, Gelip çatar hasat mevsimi sonbahar, Susar şakıyan o bülbül diller, Dilin ektiğini gün gelir eller biçer... |
Diyar-ı Hırsızistan
Sanma ki dostum, Bu diyar atayurdum 'Hayalistan'dır, Manastan, Yusuf Has’tan yadigar can Türkistandır. Bir millet ki dostum; Kirlenmiş can suyu fuhuştan, meyden Geçmiş nesiller elekten, biçilmiş hayaller oraktan çekiçten... Bir zillet ki dostum; Kalkmış arz-ı hürmet, saygı muhabbet millette, Hürmetle alınır yenir olmuş ala-i rüşvet devlette... Bir acaib memleket ki dostum; Ne Türkistandır bildiğim, ne Hayalistandır dediğim, Burası arsıza cennet, hırsıza emanet diyar-ı “hırsızistandır' beyim.... |
Dolap Beygiri
Bir varmış bir yokmuş, Hem varmış, hem de yokmuş, Bir beygir yaşarmış hayal ülkesinde, Dönüp dururmuş sabah akşam beyhude, Hayali, fani ağlayan bir dolabın peşinde, Dolabın sesi ninni olmuş beygire, Dolap inlemiş, beygir dönmüş birbirinden habersiz, Döne döne uyuşmuş beyni olmayınca gayesi, Dönen dolap olmuş zamanla beygirin gönül kabesi... Dönerken yalnız kendi kısır çemberinde, Bakmış aleme at gözlüğü hep gözünde, Yokuşu aştım, sona ulaştım ha derken, Vardım menzile sanırmış her dönüşde, Sormamış bir kez olsun kendine; 'Yahuu; neden hep ben dönerim bu alemde' Hem döner hem kamçıyı neden ben yerim diye, Her akşam önüne atılan bir avuç saman, Kendi çektiği bir bakraç kirli sudan başka, Ne gün görmüş, ne gülmüş akılsız hayvan, Samanı veren eli sanmış asıl veli nimeti, Veli nimetininden bilmiş aldığı yalan nimeti. Akıl kıt olunca şüphe olmazmış ya başta, Şüphesiz gerçeğe varılmazmış ya her yaşta; Sormamış, danışmamış ki hayvan; 'Acep kimdir beni güden? ' diye, 'Kimdir beni kamçısıyla döven? ' 'Ardım sıra bana her gün söven? ' diye... Aşınmış tozlu yollar yürümekle, Yaşlanmış dolap da beygir de dönmekle, Koşarmuş rahvan yedikçe sırtına kamçıyı, Kamçıdan bilirmiş sırtındaki keskin acıyı, Ha gayret bitti bitecek yolum az kaldı derken, Yığılıp kalır bir gün sıcakta dönerken... Alınır yuları sonra at gözlüğü gözünden, Görür perdesiz gök yüzünü asıl rengini, Duymaz artık dolabın inleyen sesini, Dalar gider yemyeşil çayırlar ötesine, Dinler huzur veren sessizliğin sesini, Görür ufuktaki karlı dağın zirvesini... Silkinir kalkmak için, yerinden, Lakin takad kesilmiş, gençlik gitmiştir, Çabalamak, çırpınmak son dem de nafiledir, Başında biten 'veli nimetim! ' dediği hergeledir, Yalvaran gözlerle bakar fani efendisine, Derdinin dermanını bulacak sanır kendisine. Görür ilk kez çatılmış kaşı ayan beyan, Nursuz kaşarlanmış suratı görür iç aynasından, Görür ilk kez bir ömür yediği çatal kamçıyı, Öğrenir kimmiş sırtını sabah akşam döven? Kim miş ardından kendine bağırıp hep söven? Lakin uzun sürmez pişmanlıki şaşkınlık hali, İşitir efendisinin gün görmemiş kart sesini; “Tut evlad der şu kamçıyı hele, Getirin benim gümüş saplı çifte kırmayı, Getirin bizim ahırdaki doru taze tayı”... Verirken beygir yerde en son nefesini, İşitir yeniden dolabın inlemesini... İlk kez anlar dolabın dilinden, Anlar dolabın derdini inlemesinden; “Heyy zavallı beygir bilmezmisin ki, Feleğin çemberi hiç geri döner mi? Geçen ömür bir daha gelir mi? Söyledim her gün sana ben bu gerçeği, Bir avuç samana kandın duymadın, Döndün durdun gayesiz hiç doymadın” Duyulmaz hayvanın son kişnemesi, Okunmaz olur ölünce esamesi, Dolabın duyulur derinden inlemesi, Doru tayın gelir uzaktan kişnemesi, Yular kalır eski sahibinin elinde, Kamçı şaklar şimdi yeni tayin belinde... Yetim Hakkım dilersen eğer sen de, “Kıssa’dan hisse” al iyi dinle; “Verirsen yuları bir kez nefsin eline, Dönersin sen de akılsız dolap beygirine”. |
Dönme Dolap
Hak neylesin; Azıp sapan kuluna! Susuz dipsiz girdapta, Fasılasız, hasılasız koşup duran kuluna! Kul neylesin, Hakk’tan bi haber olana, Kapısız, bacasız zindanda, Akılsız, cansız gölgesine hayran olana... “Hakkı” neylesin, Hakk’a yaban durana, Hayali dönme dolapta, Kaygısız, gamsız gülüp oynayıp, Sabah akşam dönüp duran şaşkına... |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:57 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.