![]() |
PUL PUL
yedi tepeye kurulmuş pul pul gümüş gümüş balıkları pul pul ışıktan sudan örülmüş canım İstanbul |
SEVGİ ÜSTÜNE
Bütün kitapları yakmalı Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır Kitaplara göre insan Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş Gözleri, yüreği kamaşmış insandır Aptaldır, hastadır, kahramandır Bütün kitapları yakmalı Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır. İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar Bir tek meyve veren dalı keserler İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli Bir tek meyve veren dalı kesmeli İnsan dediğin derya misali Üstünde milyonlarca dalga İçinde kıyametler kopmalı İnsan dediğin derya misali Uçsuz bucaksız olmalı. Gel çıkalım sevgilim gel Gel kurtaralım birler hanesinden Çekelim gidelim bir uçtan uca Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar Sevelim sevelim sevelim Sevebileceğimiz kadar |
SEVİNSİN
Aldık nasibimizi hüzünden İşte geldik gidiyoruz sevinsin Halbuki ne güzel başlamıştı hikaye Şerbet gibi bir gök üstümüzde. Ve bütün lezzetleriyle toprak Gözümüzde nur, dizimizde takat On parmağımızda on hüner vardı Biz onun sevgili kulları. Dünyasını abad eyledik Bir can verdi bize bin alır Gideriz gözümüz arkada kalır Sevinsin. Açın kapıları açın Gidin haber verin meleklere Can çekişip durmasın beyhude yere Elbet bir tutam ot biter üstümüzde Mezara göre ayağını uzatır ölülerimiz. |
SOYUN PİLOĞLU PİLOĞLU
gayri dağarcıkta balımız kalmadı tükendi tadımız tuzumuz uçup gitmiyor sözümüz utan Piloğlu Piloğlu ışıkları söndürmeğe başladılar sepethavası bu düğün dağılıyor dernek tamam davran Piloğlu Piloğlu meydan geniş yüreğin dar daha bir atımlık barutun var şöyle Yaradana sığın patlat Piloğlu Piloğlu Allah büyük sandal küçük ahrete götürmektense üstünde başında ne varsa ağır ağır tatlı tatlı soyun Piloğlu Piloğlu böyle kurulmuş bu düzen böyle oynanır bu oyun şöyle elalem önünde soyun Piloğlu Piloğlu ama edebinle soyun önce şapkanı çıkar sonra donunu kimsecikler kestirmesin sonunu meraktan çatlasınlar biraz kimi kocayemişi çıkacak sansın kimi çitlenbik kimi muz umurunda mı kimsenin aynı çamurdan yoğrulduğumuz kimi kurt sansın seni kimi kuzu soyunurken herkes unutsun topyekun insan olduğumuzu oyunun püf noktası bu oyun olmasına oyun Soyun Piloğlu Piloğlu edebinle soyunabilmen için çok iyi giyinmen şart yüzlerce kıyafet üstüste yüzlerce kişilik kat kat seyirci hazretlerini oyalamak lazım üstünde hakim cübbesi mesela altında mülazim daha sonra ahçı önlüğü sonra deli gömleği şoför kondüktör falan filan kulak kirişte yürek kirişte bu böyle işte tempoyu kaçırmadan ağır ağır tatlı tatlı Soyun Piloğlu Piloğlu |
SİTEM...
Önde zeytin ağaçları arkasında yar Sene 1946 Mevsim Sonbahar Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim Dalları neyleyim. Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim. Yar yar!..Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar Değirmen misali döner başım Sevda değil bu bir hışım Gel gör beni darmadağın Tel tel çözülüp kalmışım. Yar yar Canımın çekirdeğinde diken Gözümün bebeğinde sitem var |
TAZE TAZE
Dondurma kutusu üstünde Üç kırmızı çiçek Canımın içi kadar sıcak Dilediğim kadar kırmızı Özlediğim kadar gerçek. Dondurma kutusu üstünde yaz gelmiş meğer Neler getirdi kim bilir neler Neler götürecek. |
TELGRAFIN TELLERİNİ
telgrafın tellerini arşınlamalı yar üstüne yar seveni kurşunlamalı tam beş defa kurşuna dizildi Mernuş ya kurşunu sıkan YAR değildi ya kurşun kurşun değildi ya Mernuş Mernuş değildi. |
TÜRKÜLER DOLUSU
Kirazın derisinin altında kiraz Narın içinde nar Benim yüreğimde boylu boyunca Memleketim var Canıma ciğerime dek işlemiş Canıma ciğerime Sapına kadar. Elma dalından uzağa düşmez Ne yana gitsem nafile. Memleketin hali gözümden gitmez Binbir yerimden bağlanmışım Bundan ötesine aklım ermez. Yerliyim yerli olmasına İlmik ilmik, damar damar Yerliyim. Bir dilim Trabzon peyniri Bir avuç tiftik Bir çimdik çavdar Bir tutam şile bezi gibi Dişimden tırnağıma kadar Ressamım. Yurdumun taşından toprağından şurup gelir nakışlarım Taşıma toprağıma toz konduranın Alnını karışlarım. Şairim şair olmasına Canım kurban şiirin gerçeğine hasına İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter Eğri büğrü, kör topal kabulüm Şairim Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası Ayak seslerinden tanırım Ne zaman bir köy türküsü duysam Şairliğimden utanırım Şairim Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm. Hey hey, yine de hey hey Salınsın türküler bir uçtan bir uca Evelallah hepsinde varım Onlar kadar sahici Onlar kadar gerçek İnsancasına, erkekçesine "Bana bir bardak su" dercesine Bir türkü söylemeden gidersem yanarım. Ah bu türküler Türkülerimiz Ana südü gibi candan Ana südü gibi temiz Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla Köyümüz, köylümüz, memleketimiz. Ah bu türküler, Köy türküleri Dilimizin tuzu biberi Memleket ahvalini onlardan sor Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni... Ben türkülerden aldım haberi. Ah bu türküler, köy türküleri Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak Hilesiz hurdasız, çırılçıplak Dişisi dişi, erkeği erkek Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara Biçağı bıçak. Ah bu türküler, köy türküleri Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi Kiminin reyhasından geçilmez Kimi zehir, kimi zemberek gibi. Ah bu türküler, köy türküleri Olgun bir karpuz gibi yarılır içim Kan damlar ucundan, mürekkep değil İşte söz, işte ses, işte biçim: "Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar" İliklerine kadar işlemiş sızı Artık iflah olmaz kavak ağacı Bu türkünün yüreğinde sancı var. Ah bu türküler, köy türküleri Ne düzeni belli, ne yazanı Altlarında imza yok ama İçlerinde yürek var Cennet misali sevişen Cehennemler gibi dövüşen Bir çocuk gibi gülüp Mağaralar gibi inleyen Nasıl unutur nasıl Ömründe bir kez olsun Halk türküsü dinleyen... |
YALNIZLIK
yalnızlığın kadarsın yalnızlığın mis kokmalı yalnızlık dediğin büyük bir zindan dünyanın en kalabalık zindanı dinden imandan çıkarır ama öyle bir adam eder ki insanı |
YARADANA MEKTUPLAR 1
Yıldızların, çivilediğin yerdeler, Bulutların, eksik olmasınlar, Hep ayni minval üzere, senden gelip sana giderler. Güneşin böler günlerimizi Bir portakal gibi ortasından ikiye Yarısını kulların yer, yarısını *******. Denizlerin senin elinle doldurduğun kasede çalkalanmaktadırlar Ne bir damla srtmış, ne bir damla eksilmişlerdir. Dağların bizim ayağımıza çok bol geldi; Onları bir defa bile giyen olmadı. Daha dün elinden çıkmış gibi hepsi yepyeni Şimdilik eskiyen bir şey varsa ömrümüzdür! Sorup duruyoruz: Niçin nüfus küütklerinde her gün yeni bir isim, Kitaplarda yeni bir kahraman? Biz ölen ağaçları yontup Gemilerimize direk yapıyoruz Bizim canlarımızı alan acep onlarla ne yapar? Saksılarda hep aynı karanfiller açıyor Tanrım. Niçin, biz bir defa doğuyoruz? |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:10 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.