![]() |
*Veli De Bir, Deli de!
Eda kıvrak, naz ince Şehir de bir, köy de bir! Ecel donu giyince Paşa da bir, bey de bir! İnsanlar kısım kısım Derdim var isim isim Bitecek mi bu mevsim? Aman da bir, oy da bir! Parsellenmişse yürek Ona hürriyet gerek Ne umut var, ne erek Kazançta bir, zay da bir! Yazık değil mi yazık? Heybede yoksa azık… Kalbinde sicili bozuk Bayan da bir, bay da bir! Yiğit benzer volkana Lüzum görmez kalkana Pusulasız yelkene Liman da bir; koy da bir! Akıl ki ermiyorsa, Kalp karar vermiyorsa Göz iyi görmüyorsa Yıldız da bir, ay da bir! Lisan, lisan değilse Lütf-ü asan değilse İnsan, insan değilse İnançta bir, soy da bir! Konuştuğu dil haram Hükümdara olmaz ram Deliye her gün bayram Düğünde bir; toy da bir! Dostlar karardı ayım Biliniz ki hastayım Artık özge yastayım Zarar da bir; fayda bir! |
*Yâ Rab, Yok Mu Elinde…
Bunca tevekkülün, bunca niyazın Mükafatı görülmezse yanarım… Hayrı yok babanın, ananın, kızın Güle değer verilmezse yanarım… Her taraf dinamit, mayın tarlası Elinde sadece duanın hası Baş koyulan bu iş ömür pahası Şer defteri dürülmezse yanarım… Deryalar yutuyor dere lığını Enginler ne bilsin koyun sığını Ana ki, bilmiyor analığını Akıl, fikir derilmezse yanarım… Babanın bir karış aklı havada Kızının dimağı zikir,duada Gönlüne bir sevgi,aşk, sevda yada Duyarlılık örülmezse yanarım... Büyüğü muamma, ufak bilmece Hayatı tekdüze, afak bilmece Gözünü açtığın şafak bilmece Bilinmeze girilmezse yanarım… Umarım Mevlâ’dan ola bir ışık Ortam allak bullak, karmakarışık Oğlan ne peşinde, kız kime aşık Gerçek yere serilmezse yanarım… Küfür ile ömür boyu savaşıp Kovada boğulup, deryada coşup Bütün zorlukların üstünden aşıp Biraz sefa sürülmezse yanarım... Herkeste bir hava, kendine övgü Muhabbet başlayıp, bitmezse sövgü Şu muhtaç olduğun, ölmüş şu sevgi Doğrulmazsa, dirilmezse yanarım... Muhtaç koyma kulu yaban ilinde Kaleli el açmış, dua dilinde Biraz huzur Yâ Rab, yok mu elinde Mutlu sona erilmezse yanarım! ! |
*Yasaklı Yürek
Her taraf kar boran, sislik dumanlık Garip anam ağlar, Harşit ıslanır Güneşi çaldılar, kalan karanlık Harşit ıslanınca gönül uslanır. Yüreğim yasaklı, yüreğim içli Yıllardır, yılların dargını küsü Ben sana tutsağım, muhabbet suçlu Sultan sofrasının garip türküsü İster bülbüle sor, istersen güle Şafak güneşinin yolu olmuşum. Ben mahkum, azadı yasaklı köle Ben bende ben diye seni bulmuşum. Susayıp bir yudum sevdalanmışken Goncalar kurudu, umutlar bitti Hayalleri sonsuzluğa salmışken Arzular firari, güneşe gitti. Bulutlardan göz yaşımı almışım Gençliğimi doğmaz güne gömdüm ben Umutları sonsuzluğa salmışım Neden? Son muhabbet türküsü neden? |
*Yeter Bunca Beklemek…
Ayrılık göründü ufukta gülüm, Çıldırmak zamanı! Çıldırmalısın... Hasretin, özlemin yarısı ölüm! Kaldırmak zamanı… Kaldırmalısın… Ocak yanmasa da dumanın tüter Derya kabul etmez, rüzgârlar iter Senin bu talihin beterden beter! Soldurmak zamanı, soldurmalısın… Hangi nefis arzulamaz övgüyü Hangi akıl kamil, hangisi iyi Öz gönlüne nefes gibi sevgiyi Doldurmak zamanı… Doldurmalısın… Mazlumu sömürüp yutanlarını Bol keseden nutuk atanlarını Şu nefsin ayaklı şeytanlarını Öldürmek zamanı...Öldürmelisin… Derle gönlün çakar almazlarını Topla demet demet solmazlarını Talihin olmazsa olmazlarını Oldurmak zamanı… Oldurmalısın… Dosta yönelsin de bana el olsun Yeter ki el etsin, sitem gel olsun Lale olsun, sümbül olsun, gül olsun Yoldurmaz zamanı, yoldurmalısın… Gönle koyar ise dünya varını Sabrı yoksa kayıp eder arını Arzulara yitik sevdaların Buldurmak zamanı, buldurmalısın… |
*Yılanlar Öç Dediler
Gölgemi toparladım, bedenime üşüştü Çingene ipi çekti, yılanlar “öç” dediler! Ak şafağı beklerken, göğün merkezi düştü İsmail tekmil teslim, kurbanlık “koç” dediler! Hüzün duvarlarıyla örülmüş gök engini Kar altında kardelen, sevdadan “geç” dediler! Hayatın sonbaharı kuşanmadan rengini Yıldız yağmalanırken, kuzguna “seç” dediler! Güneşin gölgesine kara yazı yazanlar Resul’ün her buyruğu, başlar “taç” dediler! Alevlenen gönülde kaynıyorken kazanlar Kerem’in küllerini süpürsün “saç” dediler! Kuzgunlar peşimizde, çakallara bayram var Baykuşlar toplandılar, maziye “kaç” dediler! Suyu göğe bağladım, bulutu yaptım duvar Karanlık rahimlerin özrüne “baç” dediler! Baykuşlar güneşlensin, yaşasın köstebekler 'Davranma sel götürsün, davranma hiç” dediler Ak dedeler al torun, nineler çağrı bekler Rahmet ol, şerri süpür, en büyük “suç” dediler! |
*Yıldızlama
Yarda seyrek sakal, yerde karınca Derlemiş, denk etmiş azın azını Tavukta hasretlik göğe varınca Örselemiş keloğlanın kazını Saksağana akıl verir kel karga Saksafon methiye düzerken orga Ayak basmayınca beyler. Kadırga Ot bürümüş, ıtır örtmüş yüzünü Kedi palazlanmış haram süt ile Çakal yoldaş olmuş uyuz it ile Kavgası var pirelerin bit ile Kene var ki unutturmuş izini Göle dadanınca ördek kaçığı Karabataklarda döşün pöçüğü Dikten dalar boynuzlunun küçüğü Manda çalar aygır atın sazını Cılız oğlak karıştırmış yuvayı Akbabalar mesken tutmuş ovayı Bu sene gömüye girmemiş ayı. Tilki tutmaz olmuş han’ın sözünü Semaya yükselir tül ince ince Örümcek mahirce ağı örünce Şivan düşer akreplere görünce Yanılır, iğneler kendi dizini. İtler ürer, keyfi olur kurtların Yola çıksa ardı gelir dertlerin Nefesi kesilir iki cırtların. Üzerinde yırtar kaputbezini Göğü kuzgunların göçü bürümüş İzan sarp, yol yalın, yaya yürümüş Harami kurtların içi çürümüş Unutmuşlar haysiyetin yazını Kartallar kargaya ömrünü sormuş “Bu akıl işidir” cevabı almış Altta köstebeği görünce dalmış Kargaya vakfetmiş yürek közünü. Martılar hamsiye hücum edende Uykulu ayılar homurdar inde Derler ki; “siper al, bir yere sin de. Bir hamlede çıkar çaylak gözünü” Kuyruğuna girmiş sivrisinekler Bir tekmede sütü döker inekler Bağımıza bağban olmuş dönekler Yellozlar da çeker olmuş nazını Çöplüğün arkası olunca yokuş Çınarın dibine tuz döker baykuş Haramzadeler ki, haremi alkış Duyar hayat bulur, yazar tezini Tazılar beğenmez körpe etini Çullukçular arka tutar çetini! Denilmedi daha sözün bütünü İşte, söz yitirmiş sözün özünü |
*Yirmi Üçte Doğmuşum…
Bin dokuz yüz yirmi üçte doğmuşum Sevgi olmuş, güneş gibi ağmışım Zor şartlarda, karanlığı boğmuşum Çiçekleri çimenleri dövmem ben Eylülleri, mayısları sevmem ben Hayat imtihanda, bıçak sırtında Yüzümüz yüz olsun hakkın katında Bir göz at çevreye,bir ses ver,tın da Ağaları, paşaları övmem ben Eylülleri, mayısları sevmem ben Hayal tükenmişse ölüdür umut Hayatın yegane gülüdür umut Düşkünün parası, puludur umut Menzil ırak, binek yorgun ivmem ben Eylülleri, mayısları sevmem ben İçte birlik olsa dağlar dayanmaz Hastalar, ölüler, sağlar dayanmaz Hoyratça yolmaya bağlar dayanmaz Özümde yaraya süremezken em Eylülleri, mayısları sevmem ben |
*Yolculuk! !
Islanmış tenine kurulmuş tuzak Seller sükut etmiş, durulmuş gider. Soğumuş bedeni, sevgiden uzak Hasret beklemekten yorulmuş gider. Arzu kabarınca kabına sığmaz Dolunay vaktidir, yıldızlar doğmaz Denizler tükenir, yağmurlar yağmaz Sevdası toprakla karılmış gider. Hasretler söylenmiş, sevgi anılmış Hayalin gölgesi “tutku” sanılmış Akıl serap görmüş, dimağ yorulmuş Gönül bu görmeden vurulmuş gider. Sevgi buharlaşır, yükselir yerden Kavuşma arzusu belirir birden Görmesi istenir, gözleri körden Hiddetten yüreği yarılmış gider. Gözler sürmelenir, yüzler aylaşır Yanakta gül açar, kaşlar yaylaşır İki dudak bir fincanı paylaşır Küreksiz sandala kurulmuş gider. Uzanmış yatağa boylu boyunca Yüzünü kapatmış, arzu cayınca Sitemler yollamış kendi huyunca Tutunduğu daldan kırılmış gider. Ak suyla yıkanmış, krem sürünmüş Sükutu ar bilmiş, sessiz bürünmüş Her hâl ayan olmuş, her hâl yerinmiş Beyaz bir bornoza sarılmış gider. Ağzına, gözüne pamuk koyulmuş Biraz kaçık, biraz deli anılmış Bu şekilde sevdiğine sunulmuş Bütün dünyasına darılmış gider. |
*Yükümü Almışım!
Pervanesi kırık, dümeni bozuk Yükümü almışım okyanustayım. Gelene eyvallah, gidene yazık Ben ben de eridim, halsiz, hastayım. Zerresi hoşuma gitmez demedim Nesnede alamet saklı muhakkak Hamaset, hasiyet bitmez demedim Sırrın körfezinde canlar var ak ak Neden bunca elem, niye bunca naz Naçarım, halimi sorma birtanem. Bu sitemli bakış, gönülsüz niyaz. Bu aciz kulunu yorma birtanem. Gönül var okyanus, duygu var sırlı Saygı var samimi durmayı bilmez… Diller var dikenli, düşünce kirli İnsan var, insana varmayı bilmez! Anlatmaya yetmez, bu kelam noksan Elbette, gayrette mürüvvet beştir… Samimiyse sevgi, değilse yeksan Hak yanında insan kudrete eştir Hayallerim beni boşluğa iter Arzularım döver, umut baç ister Ateşim olmasın akıttığım ter Yarabbi yanıltma, doğruyu göster |
*Yüreğim Yusuf’ça
Düğümledim bölük pörçük duygumu Gülüm boğazıma ilmek atarken Azatlığa konuk ettim kaygımı Özge dilim hem pervasız, hem arken. Gözyaşıma kilit vursam durur mu? Bir bedende iki yürek vurur mu? Bu bendeki cehennemlik gurur mu? Yüreğim Yusuf’ça sessiz yatarken. Bir söz derim bin pişmanlık süresi Tokmak vursam çatlar arzın küresi Müminin imanı, Türkün töresi Mecalsizdim aşkın beni satarken Kaç kere yalvardım kendi dilime Gam bağında bohça verdi elime Sırat-ı müstakim üzre halime Gülle atıp, tankla topa tutarken. Bağda filizlenen çınar kururken Yüreğimde gökçe kösler vururken Bu sevgiye layık olmak dururken İsyan ettim kaygım beni yutarken |
*Yüz Üstüne Yüz Koydu.
Örümcek misali bir dünya ördü Bir alem ki! Giz üstüne giz koydu. Yüce sandıkları cüceymiş gördü Sevr’e giden iz üstüne iz koydu. Akıl ki firari, yürek ki sürgün Dudakta kirlenen sevdalar gergin Uçmağa gidenler döner mi bir gün Muammalı cüz üstüne cüz koydu. Kurbanlar kesilir tüm suçlarına Eklenir, asılır dal uçlarına Yılgınlık yerleşir avuçlarına İniş, çıkış, düz üstüne düz koydu. Yürekte küllenir barışın hıncı Artık yolcuları eğlemez hancı Özlemi tazeler yürekte sancı Sana uzak öz üstüne öz koydu. Hayal gemisinde yordu özlemi Gelenden geçenden sordu özlemi Sıla kundağına sardı özlemi Nazar etti göz üstüne göz koydu. Her gece alemi ederken seyran İdraki dondurdu tastaki ayran Hasreti al ateş, hayali hayran Gönlü yakan söz üstüne söz koydu. Bir kutlu kapıyı açmak istedi Birden uçup bine göçmek istedi Çılgın arzulardan kaçmak istedi Şu kızarık yüz üstüne yüz koydu. Yitik sevdaların yolunu tuttu Sözü düğümledi, aşağı yuttu Güneşi koynuna soktu, uyuttu Bir muhannet köz üstüne köz koydu. |
*Zamanı Durdurmak...
Saat tik tak çalışır, zaman su gibi akar. Şeker katsan aklasan, katran bu zehir kokar! Bin gece sona erse, bin kere ağarsa tan. Baykuşlar karanlığa gözsüz kararlı bakar. Babaları hokkabaz, çocukları serseri! İnsanlarda kalmamış insanlığın eseri! Güneşsiz güne mecnun, aysız geceye sultan Olsa şafak güneşi, geceden gelmez geri Bütün bencilliğinin müebbet cezasını Çekerken serpiştirir karanfilin hasını Düşlerini sızlatan sevdayı bulduğu an Unutur yıldızların şafaktaki yasını. Çiçeklerin yerinde anılar büyüyecek Anılar büyüdükçe, bu birlik yürüyecek Sensizliği yaşarken tek başına bu insan Ecel cana yetse de anılar ölmeyecek Durdurun şu zamanı, beni biraz eğensin Takatsizim, yoruldum benim ile dinlensin Bir nafaka yüzünden gurbette geçti zaman Bir anımı dinlesin, biraz da o gamlansın |
*Zemheri…
Karakışta Zemheri’yi Aramaya çıktım bugün. İrdeleme sen geriyi Harşit boyu aktım bugün. Sana gelmekti muradım Gönlün yolu iki adım Belki bir işe yaradım Diye yere baktım bugün. Derdim vardı dizi dizi Yıprattım yüzlerde yüzü Gözüm aramaz mı sizi Yüreğimi yaktım bugün. Sitemlerin başım üste Yaş indirdin yaşım üste Yola düştüm işim üste Aklı yola soktum bugün. Arka çıktım, arkam bildim Seninle ağladım, güldüm Artık sitem etme öldüm Ki, kafayı taktım bugün. Karlı dağlar aşıyorum! İnan, bana şaşıyorum… Yaşamaya yaşıyorum Ama, benden bıktım bugün. |
*Zemheriye Gül Mü Kalır
Bu sevdayı gönle koyma sitemle Dökülmedik dil mi kalır a gönül. Muhabbetin ateşiyle sar, demle Çevrilmedik kül mü kalır a gönül. Hükümran batakta zilletle onur Haysiyet hak ile daim korunur Her damlası rahmet, her zerresi nur Açılmadık el mi kalır a gönül. “Hubbül vatan minel iman”emir net! Gönüllerde umut, Yesrib’e niyet Vatanından sürgün kaderse şayet Geçilmedik yol mu kalır a gönül. Sensiz cihan mercan olsa teperim Sensin arkam, sensin kale’m, siperim. Gözlerini gözlerimle öperim. Gönüllerde zül mü kalır a gönül. İki âşık mağaradan çıkınca Sevgilisi muhabbetle bakınca Gökte hilâl huzmeleri yakınca Aşılmadık çöl mü kalır a gönül. Baş kurtulur adın zikretse diller Sevdalıysa gözden boşanır seller “Gül Yüzlü”de toplanınca tüm güller Zemheriye gül mü kalır a gönül. |
. Altmışlık Göç...
Aşık Yaşar Reyhani'ye- Gurbet uzadıkça, hasretlik artar Altmışlık avare köyden göç eder. Cümle aşıkları söz ile tartar Dünyaya gücenir, aydan göç eder. Gelsin denilen yaz evveli güzün Yaprağın düşüşü kıştaki hüzün Belli ki şöhrette kalmadı gözün Balık suya küser, çaydan göç eder Sevgi merkezine doğma zamanı Karlı bulutları sağma zamanı Rahmet olup yere yağma zamanı Ok kirişten bıkar, yaydan göç eder. Ne yatarsın usta, yatak mı rahat? Vade mi ulaştı, doldu mu saat? No’lur bu kasveti üzerinden at! Şiir öksüz kalır, meydan göç eder. Şimdi aldığını verme vaktidir Sonsuzluk sırrına erme vaktidir Artık hesapları görme vaktidir Aşıklar düğünden, toydan göç eder. Gövde köke küskün, yapraklara dal İhtişam zorundan terlerken al al. “Arzu”suna dargın emektar sandal Bilinmeze doğru koydan göç eder. “Erzurumlu Gelin”, yatan hastası Göç mevsimi “Turnalar”ın ustası “Yasindir mektubu, ihlas postası” Korkarım aşıklık soydan göç eder. Bekleyeni olan yolcu gelecek Ömür kısa, dünya yalan, son gerçek. Sermayesi ”nazlı yare bir çiçek” Cümle ihtişamı huydan göç eder. |
Abdulkadir Öğdüm İle Hasbıhal-2-
Haydi oğul derinlere dal ama Derinliğin gözlerinde uyuma… İnsanlara karşı munis ol ama Siyasinin sözlerinde uyuma… Mayın tarlasına ne ekersen ek Aslan yavrusunu doğurmaz eşek Namerdin serdiği olsa tül döşek İki türlü yüzlerinde uyuma… Gönül köprüsünün başları duvar Dünyamızın her yanında izi var Uygarlık ki iki başlı canavar Canavarın dizlerinde uyuma… Bir ana ki yavrusunu doyurmaz Bir baba ki evladını kayırmaz İki rengi birbirinden ayırmaz Ki, baharın yazlarında uyuma Uyuma diyorum, kulak ver bana! Sözlerimi sakın atma yabana… Dikkat et haramı katma çabana Huluskârın izlerinde uyuma… |
.Abdulkadir Öğdüm İle Hasbıhal -3-
Yüzümü aldım da yanına geldim Bir arzum var görür müsün Derunî? İlk seni aradım, seni dost bildim Akıl, fikir verir misin Derunî? Bu yer bu iş için uygun değilse Belle, ki bu senin duygun değilse Belleğin kör-kütük, saygın değilse Sağ cenahtan yürür müsün Derunî? Seninle uğrarız maslahatgile Toplarız, denkleriz, yükleriz file Bu sözüm burada kalsa nafile Beni görsen erir misin Derunî? Bir daha uğramam kaygın olmasın Hatırım yanında yaygın olmasın İyi bak gözüme baygın olmasın Nazı yerde sürür müsün Derunî? Kalsın istediğim, kalsın dediğim Üstüme sinmedi en son yediğim Kırılmışım işte, surda gediğim! Hatıramı kürür müsün Derunî? |
.Abdulkadir Öğdüm İle Hasbıhal -4-
Hasret göze, hüzün gönle, sis dağa Ay gölgemin gölgesine sığınır... Akşam tana, sır sendeki şafağa Ya bu aymaz gün nesine sığınır... Gönül perim, şahım, perişan halım Artık ne sürgünüm, ne de var dalım Gayri hem sevgilim, hem de sevdalım Şiir senin nefesine sığınır... Bulutları dilim dilim dilerim Gökyüzünden yıldızları elerim Aklım, fikrim, zikrim, ifadelerim Alemin en bilgesine sığınır... Sırdaşın dileği, erinin sırrı Sözün gizlendiği yerinin sırrı Birinin kederi, birinin sırrı Gönlün mahrem bölgesine sığınır... Sözcükte tamamlar hece ömrünü Şarlatanca yaşar cüce ömrünü Yarıladığında gece ömrünü Hasret hüznün tok sesine sığınır... |
.Abdulkadir Öğdüm İle Hasbıhal -5-
Elimde ak mendili, sultanımdan yadiğar Şimdi sorsam Deruni bilecek mi dersiniz… Rehberimiz, yönümüz, kılavuz Perverdigar Gurbet yüklü kervanlar gelecek mi dersiniz… Asilzade düşse de asaletin yitirmez Asaletsiz insanın bağı barı bitirmez Nasip olursa devlet onu kervan götürmez Ya nasip diyen kullar gülecek mi dersiniz… İftira tezgahları yalan bezi dokurken Oğlumuz ve kızımız teksas tomiks okurken Şu nesli mahvedecek duygular başta urken Analar gözyaşını silecek mi dersiniz… Öbür dünyaya gittim karanlık mı karanlık! Gidiş gelişim şöyle bir saniye, bir anlık Orada ne iltimas, ne rüşvet ne yaranlık Sizce ******* gündüz olacak mı dersiniz… Menfaat çarmıhına gerilince yeryüzü Ne sözü zırha değdi, ne de kızardı yüzü Kor ateşten gömlektir ariflerin her sözü Erenler bağında gül solacak mı dersiniz… Alim geçinen bir çok cübbeli gafil adam Katlime ferman yazar, kalemi kırar. İdam! Ve tamtamcı davulu çalıyorken dam dam dam Ağlayan gözlerde fer kalacak mı dersiniz… İkbalin zirvesinden düşenlerden ibret al Pişmişler dergahında pişenlerden ibret al Yalın ayak yıldıza koşanlardan ibret al Bayraklar bayraktarı bulacak mı dersiniz… Öfkenin dört duvarı, içinde hırslı şair Demlenmiş, şiir yazar, fukaralığa dair Sinsi münasebetler, çatlak şiir, vesair Kaleli bu efkarla ölecek mi dersiniz… |
.Abdulkadir Öğdüm İle Hasbıhal -6-
Kupkuru bir söz ile her işim olur demek Çakalla nağmeleşen kuzu işine döner. Karnı doyurmak için harcanır bunca emek Kafası aç olanlar haydut peşine döner. Bir işi yarayayım, harcında olup çakıl Allah’ım, dünyam gibi, ukba mı da abâd kıl Mamur olur mu dünya, noksan olunca akıl Şükrünü bilmez insan, dünya boşuna döner. Aldırma gafillerin zengin görüntüsüne Bir bak akıbetine, kazancı ne, varı ne, Neyi varsa sarf eder giyimine, süsüne Sekseni bulduğunda kuşun şaşına döner. Huy haline gelmeli insanda güzel ahlak Bu hususta ne diyor Kılavuz’un iyi bak Onun doktrinine ki, uymayan olur helak Temizlesin su diye, dere taşına döner. Kan pıhtısı zamanla, bürünür kemik ete Rahmetin esası bu, bak işte keramete Teslimiyet, teveccüh ulaştırır Hazret’e Bundan uzak her gayret hamal düşüne döner. Sana mahzunluk veren hareketlerden sakın İnsanlığa yakışan hal ve hareket takın Gönüllerde yuva kur, gönül gözüyle bakın Vatanında vatansız erkin başına döner. |
.Abdulkadir Öğdüm İle Hasbıhal -7-
İki şahidim var, ikisi haktır Hangisine selam versem gül açar Birisi gönlümde bari mutlaktır Birisinden şeytan korkar da kaçar. Ayaz vurdu dala, yola kar düştü Hasret düğümlendi dala yar düştü Başım alev aldı, gönle nur düştü Yollar buz, turnalar yüksekten uçar. Ocağım yanar da, tütmez bir türlü Bu sevda başımdan gitmez bir türlü Benim bu hasretim bitmez bir türlü Hüznümü kamçılar, arzumu saçar. Seher vakti hayal kapımı çalar Sırrın körfezine acılar dolar İçimde bir sızı meler ha meler! Anasından ayrı kuzudan naçar. Gönlümden geçeni bir bilebilsen Ben geçmişte kaldım, gelecekte sen Kaleli, kederden sıyrılabilsen Seven sevinirdi, olmazdı duçar. |
.Abdulkadir Öğdüm İle Hasbihal-8-
Eskiyi yeniyi sen bozdurursun! Baharı gelmeyen uzun yıl gibi, Sözü sen taşırsın, sen sızdırırsın! Yanakların pembeleşmiş al gibi, Bu gönle sevgiyi sen sezdirirsin! Ay gölgemin gölgesine sığınır, Sen sitem edersin, sen gezdirirsin! Gönlün mahrem bölgesine sığınır, Ele saat, bize yıl yazdırırsın! Her kişiye görünürsün el gibi, Sen öğüt verirsin, sen azdırırsın! Her kapıda çalınırsın zil gibi, Terazinin kefesine sığınır! Bir fanide gönül hep aradadır, Alemin en bilgesine sığınır! Mahlukatın gözü hep oradadır, Kaleli hüznün sesine sığınır! Sevgiye mezarı sen kazdırırsın, Ya bu yalan gün nesine sığınır! Sen sahip çıkarsın, sen ezdirirsin, |
.Abdulkadir Öğdüm İle Hasbihal -9-
Bu yerde şairin dili perişan Ne kadar olsa da nazsız, nedendir? Bülbülü lâl bağın gülü perişan Göllerim dudusuz, kazsız, nedendir? Ben miyim divane, sen misin hasif? Sen mi takıntılı, ben miyim pasif? Ben miyim meyane, sen mi agrasif? Sesimiz hep kısık, tizsiz, nedendir? Güvercinler saldım yaban ellere Bülbüller zulmeder esmer güllere Bastığı toprakta huzursuz ere Baharlar, baharsız, yazsız, nedendir? Ucuz sevdalara kucak açalı Aramıza girdi çok karaçalı Gönül beğenmiyor yeşili alı Davulsuz, zurnasız, sazsız, nedendir? Huzuru divanda gözü ağların İlkbaharda kışı geldi bağların Belleri aşılmaz karlı dağların İnişsiz, çıkışsız, düzsüz, nedendir? Başımız ısrarla aynı hatada Kanımız akıyor yedi kıtada Gözümüz kan kusan şu haritada Umutlar yarına, izsiz, nedendir? |
.Abdulkadir Öğdüm İle Hasbıhal -1-
Hevesi yol ettim, hayali yoldaş Ne seherim, ne sabahım var benim Hasreti tutamam, arzu gözde yaş Ne suç ettim, ne günahım var benim Serverların dergâhına uğradım Usulce sokuldum, atmadım adım Pirim gözlerinde kaldı muradım Başı duman dağca ahım var benim Selam verdim selamımı almadı Gönül verdim, davet ettim kalmadı Boyun eğdim, “şükür” dedim olmadı Deste derdim ve ervahım var benim Böyle bir sevdaya bağlandı yolum Tutsam kaldıramam, yok artık kolum Sultana sevdalı, talihsiz kulum Şaha şadlık veren şahım var benim |
.Ad...
Beni dinle Barış Doğan, sözü yabana atma Gıyabi’yle Halefi’yi sakın ola bir tutma! ! Turna göçmen gelir geçer, sığırcık konmaz uçar Bülbül olmak sevişmektir, sakın bunu unutma. Yol aşağı yağ da su da aynı şekil akışır Halef ile bağlı olmak bir noktada çakışır. Sözümü tut kalma naçar, her kilidi bu açar Halefi ol erenlerin, sana bu ad yakışır. |
.Ağla Çocuk
Güzel çocuk, mahzun çocuk, can çocuk Her kış bir bahara dönsün sen ağla! Yürek yara, benzin soluk, yüz uçuk Bugün birsin, yarın binsin sen ağla! Bu çağın eseri, esiri çocuk Sevginin kesiri-küsürü çocuk Medeni yangının tesiri çocuk Göz yaşınla ateş sönsün sen ağla! Ağla ateş sönsün, ıstırap dinsin Şu uygar dünyanın mahsulü sensin Sen bugünsün, sen yarınsın, sen dünsün Yanmış gönüllerde kinsin sen ağla! Ağla çocuk ağla zemin ıslansın Zamana hükmeden zalim uslansın Yaşın duman olsun, dağa yaslansın Yarının sahibi sensin sen ağla! Adam ikrarından, hayvan yulardan Yakalanır çıkamadan sulardan Bu aşk yücelerden, bu azim yardan Sevdan gönüllere sinsin sen ağla! Yağmur gibi bomba yağar, serseri Cana düşer yer andırır mahşeri Sen 'mazlumlar mazlumu'nun eseri Garbın hor gördüğü dinsin sen ağla! |
.Akar.Akar, Akar (Destan)
Okyanustan derin gönlünün içi Kimseye göstermez yanar kavrulur! Drama dönüşür hayat sikeçi Buna aklı ermez yanar kavrulur! Arif kişi her çileyi hoş görür Cahil, nadan bu dünyayı boş görür Bir insan ki her insanı baş görür Her kusuru görmez yanar kavrulur! Güller hoyrat elde, umut çalıda Mal mülk düzenbazda, sabır velide Arzu yüce dağda, heves yalıda Asla aman vermez, yanar kavrulur! Zaman uzamakta, geçmede ara Dost dostun gönlüne açmada yara Kalbin çekülünü asmış duvara İpine el sürmez, yanar kavrulur! Gonca boyun eğer, güller sarardı Arının o gülde muradı vardı Hasretin ateşi sineyi sardı Vuslat ele girmez, yanar kavrulur! Çabalar kabını dolduramazsın Olmaya uğraşır olduramazsın İstesen de gülü solduramazsın Kimseyi küstürmez, yanar kavrulur! Gönlümün gözünde saklarım seni Cevherine bakar, yoklarım seni Uzaktan uzağa koklarım seni Bu gönle şerbet ez, yanar kavrulur! Yadında yarı var, sanırsın canlı Yanında hayali, çok heyecanlı Elleri nasırlı, gözleri kanlı Dosta yel estirmez, yanar kavrulur! Dikkatlice oku bu son heceyi! Uğraş o ki, gündüz ede geceyi! Gönlün günü tutsa, ünün yüceyi Güneşe un sermez, yanar kavrulur! Gönlümün gözüne teperim seni, Bilmişim korganım, siperim seni İki gözlerinden öperim seni Bu baş çam devirmez, yanar kavrulur! |
.Akılların Kafaları Karışık?
Devrin suni üretilmiş ağacı Dalların kurusun, kuşlar konmasın Bir düşüncen, bir fikrin yok ne acı Öldüğünde komşuların tınmasın. Bir baş soğan bir kazanı kokutur Husumeti ak kazana akıtır Kokun sarımsağa mevlit okutur Viranende ateş-mateş yanmasın. Asrın küflü sandığının saklısı Köse sakallısı, bet ayaklısı Ortalığın kotuk ganayaklısı Çöl kalasın, seni kimse anmasın. Kurt bakışlı tilkilerin enderi Kedilerin, köpeklerin önderi Bu mevsimden sonra, bu aydan geri Sana ışık yakan gönül onmasın. Bu çakal dünyayı şeşi beş görür Önüne gelene din dersi verir Tavayı görmeden yağ gibi erir Özün deniz suyu içsin, kanmasın. Fitilsiz fiskenin boğucu isi Yalınayakların ayak ölçüsü Bu dünyada kör şeytanın elçisi Ölün koksun ortalıkta, donmasın Akılların kafaları karışık Her delinin yakasında bir ışık Toplum değil kendisiyle barışık Kimse kendin Hint Kumaşı sanmasın. |
.Aklım yanıyor Dostlar
Aklım yanıyor dostlar dumanım arşta Ne fikrim uyanık ah ne akıl başta! |
.Ama'sı Saklı...
Gönül fincanında saklarım seni, Sırılsıklam terlemezsen yanarım. Öperim, okşarım, koklarım seni, Gerçek Biri birlemezsen yanarım. Emen diye diker oklarım seni, Oktan evvel fırlamazsan yanarım. Kalbur ile eler, paklarım seni, Cılız iken gürlemezsen yanarım. Azarlar, döverim, haklarım seni, Dört dolanıp, turlamazsan yanarım. Haset pazarında aklarım seni, Hor bakanı horlamazsan yanarım. Evet candan özge saklarım seni, Sebepleri zorlamazsan yanarım. Halini sorarım, yoklarım seni, Çıban başı körlemezsen yanarım. |
.Ama...Sen Gittin.
Seslenseydin ardım sıra, Bir haykırsaydın! ... Dokunabilirdim çığlıklarına... Hissedebilirdim duygularını Konuşabilirdim hayalinle Tutabilirdim düşlerini ellerimle… Kucaklayabilirdim seni Saygı buketli, sevgi kokulu Büsbütün benliğimle.... Sen gittin! Sarabilirdim yaralarını Yan etkisi olmayan merhemle. Susturabilirdim gözyaşlarını Mavi gülümsemeyle, Akmaya hazır göz yaşlarımla! Dindirebilirdim kalp sancılarını Sancılı kalbimi verip Sen gittin! İlham verir miydi sözlerim bilmem? Ama yatıştırabilirdim korkularını Korkulu yüreğimden sızan Reçetesiz bir teselli ile. Sen gittin! Sevebilirdim seni sorgusuz, sualsiz Pencerenin isli camında, Sigaramın dumanında, Sol kulağımın yanında Görebilirdim. Görebilirdim baktığım her yerde. Sen gittin! Tek seni sevdim sevgilim Koy bu hayat senin olsun Kararı ben vereceksem Seni öldürmek niye? Hiç vakit kaybetmeden Yanına geleceğim Ve ben seni sevgilim Ömrümce seveceğim. |
.Arkamızdan Zan akar
Bir vücut şehrini seyran eyledim İki pınar, gözyaşları don akar Kırk düşündüm, ikisini söyledim İkisi de bir tepeden yan akar. Ağız var ki söz yerine bal akar Ağız var ki salya akar, yal akar. Ağız var ki lokumu yer, kıl akar Ağız var ki muhabbete can akar Biri gönül koysa kaşını çatma Dost deyip herkesi müsavi tutma Bir elim Ülkü Nur, bir elim Fatma Bir elime kalem alsam kan akar. Ben muhabbet sofrasının tuzuyum Gurbetlerin alnındaki yazıyım Şu garibin sıla kokan nazıyım Ben dururum, vakit dolar, an akar. Bir bedende iki baş var görünmez İki göz var beni yakar görünmez Feryadım var arşa çıkar görünmez Namertlik bu, arkamızdan zan akar. |
.Artık Baharlara Küstüm
Birlikten umudu kestim Hayallerim boşa çıktı Artık baharlara küstüm Tüm zamanlar kışa çıktı Toy toylarım toynağında Pınarların kaynağında Sandım huzur oynağında Ömür kırk beş yaşa çıktı Gözlerini yuma, yuma Kafasını sokar kuma Kavağa çıkmadı ama Balık geldi, taşa çıktı Nutuk atmış, iz sürmüşüm Aklım sıra ders vermişim Güpegündüz düş görmüşüm Güldüklerim başa çıktı. |
.Arzular, Hayaller, Umutlar!
Arzular, hayaller, umutlar bir bir Ateşsiz, kibritsiz yandı gidiyor. Gönül dosttan yana bir kelebektir Bir türkü tutturdu, kandı gidiyor Elli yıldan beri otsuz yaylayı Dolaştı, görmedi seneyi, ayı Çöldeki leylayı, köşkü, sarayı Yarin hayaline sundu gidiyor Yapraktı sarardı, çiçekti soldu Gaflet yorganının altında kaldı Ne ekti, ne biçti, ne ürün aldı Kerbela çölüne döndü gidiyor. Doğru kapı çalan çareyi bulur Kapı çalınınca olmazlar olur Ve gayrı kapılar hep güdük kalır Gönül kapısının fendi gidiyor Dedi düşün akıl, düşün, bir defa Ölüm gelecekmiş gelsin hoş sefa İlimdir, irfandır en büyük şifa Çağın ötesine sindi gidiyor Ne yazı belliydi, ne kış, ne bahar Can suyunun susuzluktan derdi var Yakınmadan yılgınlığı himmet yar Muratsız tabuta bindi gidiyor Ne etsen nafile kurumuş dalın İstersen gez dolaş, istersen salın İstersen sevdiğim sözümden alın Artık Kaleli’nin kendi gidiyor |
.Arzularım İkrah Kokar
Dostlar beni okumayın Sayfalarda kalsın gülüm Tezgahlar bez dokumayın Orta yerde kalsın ölüm Yerler gökler bana bakar Tüm sinekler beni sokar Arzularım ikrah kokar Yıkık dünyam, harap ilim, Beni dildim dilim dilim. Zülfikar Yapar Kaleli |
.Avrupalı Bizi Bizsiz İstiyor.
Umudu bağlarsın şansın ucuna Ucunu düğümler dert ağacına Nere gitsen hep gülerler acına Kabuğu cilalı, özsüz istiyor Avrupalı bizi bizsiz istiyor! Bir pınar ki oluğundan kir akar Bu pınardan içsen içini yakar Ve bu pınar bize yüksekten bakar Edepsiz, işvesiz, nazsız istiyor Avrupalı bizi bizsiz istiyor! Akbabalar ak çayıra doluştu Ne civanlar toprak ile buluştu Gözlerimiz karanlığa alıştı Ağızsız, kulaksız, gözsüz istiyor Avrupalı bizi bizsiz istiyor! Ben garibim, gözüm yılgın, yol bitmez Bu ülkenin riyakarı bol bitmez Dili keskin, besmelesiz kul bitmez Muratsız, sevdasız, közsüz istiyor Avrupalı bizi bizsiz istiyor! ! Avrupalı hala garez besliyor Avrupalı aynaları süslüyor Avrupalı sırtı dağa yaslıyor Bizi itirazsız, sözsüz istiyor Avrupalı bizi bizsiz istiyor! . “Bir seyret yılların ta ötesini Türküsünden anla Türk’ün sesini” Boğazında koyar her hevesini İçi boşaltılmış, yüzsüz istiyor Avrupalı bizi bizsiz istiyor! Al gözümü gözüm, göz senin olsun Bahçemizde sümbül solsun, gül solsun Türk Dünyası umut bahara kalsın Ülküsüz, Turansız, Sizsiz istiyor Avrupalı bizi bizsiz istiyor! |
.Ayarın mı Güzel, İzin mi?
Gönlüme köz koyan gönülsüz güzel Alevin mi güzel, közün mü senin? Ağrılı dalları ırgalar bir el Bu cilven mi güzel nazın mı senin? Yaprağın mı sarı, dalın mı kuru? Hazmetmez kolayı, sorarsın zoru İki gönül doldurmaz bir çukuru Kaderin mi güzel, yazın mı senin? Görünüş keşkekte, tadın keşkülde Seven sevilenle kalır işkilde Baktığın dağlar sarp, yollar müşkül de Yokuşun mu güzel, düzün mü senin? La lezar mı güzel, gülün mü sence? Dudağın mı güzel dilin mi sence? Kız-oğlan mı güzel gelin mi sence Bakışın mı güzel, gözün mü senin? Bacayı seyreder, kapıyı gözler Görmeden seversin, görmeden özler Yapmacık sitemler, yalancı sözler Sohbetin mi güzel, sözün mü senin? Sevdalıyken mezarını eşersin Bu aşk ile olgunlaşır, pişersin Buharlaşır yıldızlara düşersin Ayarın mı güzel, izin mi senin? Sevda denen yaman dertle erirsin Baharın işini güzden görürsün Ekilir, sürülür başak verirsin Baharın mı güzel, güzün mü senin? Suratını asar mısın de hele? Tez darılır küser misin de hele? Poyraz gibi eser misin de hele? Şu gönlün mü güzel, özün mü güzel? Dalıp dalıp gidiyorsun uzağa Avcı seni düşürmez mi tuzağa? Aşkın damgasını vurdun bu çağa Hayalin mi güzel yüzün mü senin? |
.Baba-Kız Atışması
Zülfikar Yapar Kaleli: Merhaba geldim işte Tamam mı? Bildim işte! Türkiye Türklerindir, Bilmezsen öldüm işte… Sakine Aydın: Ay! Benim babam geldi Kalpte ki duam geldi Karanlıkta güneşim Güneşte çabam geldi.... Zülfikar Yapar Kaleli: Kalmışım naçar kızım Dost benden kaçar kızım “Bir kapıyı kapayan Gün gelir açar” kızım… Sakine Aydın: Viran olsa da obam Boşa çıksa da çabam Dost ararsan ben varım Üzülme garip babam… Zülfikar Yapar Kaleli: Gül’den özge gülsün sen Çok nadide kulsun sen Sen gönlümün çerağı Vuslatıma yolsun sen… Sakine Aydın: Bülbüle gül neylesin Sen her zaman böylesin! Gönlümde ayrı yerin, Bak gözüme söylesin… Zülfikar Yapar Kaleli: Düşmanı iyi tanı, Gurur aşkın düşmanı! Gözler görmezse kalır Geride birkaç anı… Sakine Aydın: Gururu öldürmüşüm Kibrimi soldurmuşum Gönlümden her ne geçse Ben sana bildirmişim... Zülfikar Yapar Kaleli: Umulmaz rahmet yağar Beni kedere boğar Ne kadar gece olsa Güneş muhakkak doğar… Sakine Aydın: Sevgi yağmazsa ne gam Gönle ağmazsa ne gam Gönlümde güneş sensin Güneş doğmasa ne gam… Zülfikar Yapar Kaleli: Üzülmeyiniz astlar Yere serildi postlar Ben ne şanslı babayım Gördünüz ya, a dostlar… Sakine Aydın: Ben de şanslıyım baba Boşa değilmiş çaba Boşuna bakmıyorum Dolu yanından kaba… |
.Babana Benzeme Sen! ! !
Hangi karabulut yağmura gebe, Hayat oyun oynadığı körebe... Senin baban babasından kötü be İyi dinle, kulak kabart sözüme! ! ! Yürüsün de bir bak sanırsın beydir Gökleri sırtına kaban yap, giydir Gözü sende kalır, ne mene şeydir Yalan ise parmağı sok gözüme! ! ! Sırtını yara ver bir dağa yasla Sen kendine benze, babana asla Al babanı babalarla kıyasla İyi dersen gel de tükür yüzüme! ! ! |
.Bana Baharlar Ağlasın
Arzu nazenin, kelebek Tül götürsün, bar ağlasın. Mecnun sebep, Leylâ dilek Çöl götürsün, yâr ağlasın. Acı dayanmaz acıma, Yetişemem amacıma. Dolu vursun yamacıma, Sel götürsün, yar ağlasın. Yıllar yıkar umudumu Umut yakar sevda mumu Sen yoksan koy tabutumu El götürsün, ar ağlasın. Sam vurmuş ihsan dağını Silkeler can otağını Sis sarmış gönül bağını Yel götürsün, zor ağlasın. Yürek yanar da yok çare Lime lime, pare pare Sevdam gidecekse yare Kül götürsün, zar ağlasın. Yanaştım yolun sonuna Sitemi koydum yanına Elim canan divanına Gül götürsün, hâr ağlasın. Beni her bahar ağlasın! . |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:10 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.