![]() |
Siz hiç
Ocakta, yerdeki su birikintilerinin Yalınayak Kaymaklı buz halini kırdınızmı 11nci bebe olarak Mor ellerle Orta yerine çattadanak bi taş atarak Veya İlk baharda yuva bozdunuzmu Kıskanarak Çıkmamış yavruları Çocuksu orgazmlarla Gelinimsi dallardan aşağı atarak Siz hiç Öğretmeni olmayan okul camı kırdınızmı Oyun belleyip Biraz kızgın Birazda çekinerek, Oniki yaşındayken zevk verdinizmi Emmi bellediğinize Üçüncü karılığa Düğünsüz derneksiz satılıp Günde üç öğün sopa yiyerek Siz hiç..... Siz.... Hiç... Vs. Vs....... |
Aslında
Ah şu cılalanmış Altı berbat kelamlar Ve Sadece Kelamlardan ibaret kalmış Yitik sevdalar Elde kalan Yalan sevdaların viranında Can çekişen Dünyalar Kırılmaya bundan sepep Hayaller Sübje ne denli bizden yana ise de Bir zamanlar Objektifin çektiği şimdilerde Canımıza kıyanlar Kanmak ne tatlı bir haldir Olmuş bitmişçesine her şey gönlümüzce Halbuki olan biten Uçmuşluğumuzca değil ki Her dem Çoğu kez sürünmüşlüğümüzce Hak bilsek te ağlamayı Duvara her toslayışta Aslında hakettiğimizi yaşamazmıyız Çoğu kez ömrümüzce... |
Sevgilim Yoksa Sen?
Hiçbir yerinde yok asaletin ibresi Sesinde kamaşmasında tensel bir büyünün Atlas hani libas ve kuytu bakışlı mavi gözlerin Sanki hepimize bütün şiirleri hala fısıldayan Bir eski büyük şairmiş gibi Aşk bir erken didişme bir sorgu sualmiş de Mezbele ve yaralıymış eski yaraların yeniden kanamasından Hiçbir yerde yok asaletin ibresi Bir adamın yüzünde ya da yalana çok benzeyen Bir doğru sözünde belki..... Saçlarının çevriminde ıslak bir beyaz kadının Yüksek rakımlı göllerin buzul saflığında Ve kokusunda çiçeklerinin kanirej’in Elbet şiir olacak şairin tesellisi Ve en kötüsü bile işe yarayacak aşklaşmaların Yazana değilse bile okuyana faydalı "bak aynı başına gelmiş adamın benim başıma gelen" O da üzülmüş aynı benim gibi .... Benimki daha acıklı değil onunkinden, Fiyakalı değil onun acısı benimkinden.. Sade güzel olan kelimeler.. Sade kelimeler... Kelimeler.... Sen aşka aşıksın müsaitsin gördüğünü abartmaya Biz olsa olsa bir müddet aşklaştık aşkım aşık olmadık Bir elim sana uzanır, öteki berikinin zaten elinde Bırak yoluma gideyim bildiğimce Yabancısı olduğum bir şey değil yabancılar Baktım yerlisi yabancısı aşağı yukarı hepsi benzer erkekler.... Eğer bir söz, bir ses bekliyorsan bu adamdan İçinde hiç gönderme isteği bulunmayan bir git Lazımsa eğer... İşte orada duruyor... Ağzımın bir yerinde... Almak ister misin dilini sokup aklıma Sana ait olan herşeyi bir nefeste Bir göz yumma anında Bir soğuk telefon konuşmasında Geri alabilir misin? Seni benden geri alabilir misin? Kovabilir misin beni senden? Sevgilim.. Yoksa sen, Sevgilim olmayabilir misin?.. |
Kendim ve Hepimiz Hakkında
Bir gün herşeyinle dimdik Her türlü kavgaya hazır Çıplak gergin Her sözü verecek kadar aceleci Tutamayacak kadar unutkan Sade çaresizken kadın Genelde erkek.. Kendi sözlerinin gölgesine hayran Hiçbir şey gerçek değil alkışlar yalan Hala bir çift çarpık bacak Kendi resmi resmiyle barışık Küs eskisiyle ve eski sevgililerin hepsiyle Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin Ben senden bahsediyorum yine Kime darlansa kalbim kimin kılığında. Ne zaman aklım çıksa yerinden Tuzu ayarında gözyaşlarıyla Dönmeyeceğime inandığım günlerde Bu seyrüseferden (bu seyrüsefer sözünün burada geçme sebebi Tamamen kelimeyi sevdiğimden) Diyorum işte bu sefer oğlum İşte bu sefer Olacak olmakta olan Yanacak yanmakta olan Yok çare akacak akmakta olan düşecek... Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin Düşünmek seni en ayıp kılıklarda En düşmüş saatlerde Hala güzel Hakkında konuşmak senin... Otuzu geçmişiz hiç haketmeyecek kağıtlarla Oysa boş kağıt vermişiz geçmeyelim Kalalım diye o sınıflarda Yalnız çirkince geçmiş bir gençliğin ağıtı Bu kadar acıksız olurdu zaten Çocuktum kürtlerin kuyruğundan bahsedilirdi Nicedir uyruğundan bahsediliyor Ve kim ne söylese bu mühim mesele hakkında Mühim kanamalar tespit ediliyor hastanın dosyasında Ve diyorum ki ben bazen Bu iki sevgilinin arasında Ve ikisinin eşit derecede akrabası İlk kez bir düğünde adam hem erkek hem kız tarafı Bağırıyorum şaka yollu Olacak olmakta olan Yanacak yanmakta olan Akacak akmakta olan.. Düşecek.. Ama hala çok güzel Hakkında konuşmak senin. Bir beyhude çabasına daha girişmek Seni methetmenin. . Sana küfretmenin. Hala güzel Hakkında konuşmak senin Kökünü kendi sökmüş bir inatçı adamdır yurdum Hangi toprağa denk gelmişse Oraya salmış kılcallarını Ve hepsinden başka çiçek türemiş, Seçebildiğince yaban otlarının arasında.. Çok şahane insanlardır Kendini soyacak kadar ahmak hırsızları ayırırsan Çok iyi şiirler yazdım Kötülerinin tamamını çıkarırsan..... Ama hala güzel Hakkında konuşmak senin Hatta aleyhinde! Bağır çağır hatta Yeri gelirse çok sağlam bir kaç gözyaşı eşliğinde Güzel... Hala güzel Hakkında konuşmak senin Dinimin dolanması her görüşmede Her karşılaşmada Yani her eski sevgililer bayramında hayatın, Güzel. Rakının ikinci dublesinde ilk karşımıza çıkanı Öptüren şey ne ise Bir şölenlik hatıra mı yoksa çift dingilli bir acı mı Yanısıra neyse artık o şey, Hanı bir bıçak saplaması kadar hasmane Ve bildiğin cennet davetiyesi kılığında bir şey İşte ne ise o şey ....o güzel ... Hala güzel hakkında konuşmak senin...... Yılmaz Erdoğan |
Bu Bahar Aşka Hazır
Her yağış bir başka kalkışmaya gönüllü Ve kim neye erse bu geçişte Bir tomurcuk bir gözyaşı mutluluk işte Her bahar arifesinde korkulu bir kimsesiz gecenin Aklım elim yüreğim kirişte Hep biraz korku biraz yalan telefon seslerinde..... Ya yine boş koridor ıslaklığıysa ve beton efesi Bütün fakir çocukluklarda.... Ama herşey sırasını beklerken Mukaddes bir kuytuda Senden umut kesenin hüzün kesesinde bir yavru Herhangi bir anne kadar kanguru İşte bahar işte sevda işte tomurcuk bir bakıma Ağzım mavi ıslaklığının uçurumunda Rüyayla gerçeğin arasında Hep iyinin aşkın tarafında Ve Değmediğim yerin kalmayıncaya Bu bahar sonsuza tomurcuklanmaya Ben sana sen çatlak bir anadoluyu kucaklamaya Bu bahar aşk için hazır Hazır vazgeçmeye Adının bile baş harflerinden Kayıtsız bir sarhoşluğun her gün erkenden sabah oluşu Her şeyi biraz şakalaştıran bakışından Şakadan başka izahı olmayan bu kalp ağrısından Ve Bahanesi bir yürek bir et Bir bedenin içine girmek! Hazır bu bahar Akılsız! Bir yeşermenin şahane hasadına Hazır nur topu bir yaşama sevincini kundaklamaya.... Unutma baharda çiçek olan Meyvedir yaza.... Bu erik tanesi bu şakacı bahar çiçeği Her dem taze kalsa... Yılmaz Erdoğan |
Ben Yandım
Hangi dilde ağlıyorsa insan İşte ana dilidir ayrılmanın Her sokağa şifa niyetine bir açlık Güzereş kardaşlık bilinen en büyük uzaklık Hep acıların kuranderinde sevgili bir yoksulluk Kitapların arasında dolanmış ve Sahte fikirlerle dolandırılmış donatılmış aklanmış yeşermiş Ve gri demirli bir yatılı okulda uzun uzun Kimsesiz kimsesiz ağlamış Uykusunda adın çağırmış Nöbetlerde edebiyat sohbetlerde bir yarışma kavgası Fikirden fikire sıratlar geçilmiş Ne murat suyu kan aksın isterim Ne şiirinden vazgeçerim kavganın Mesleğim göze almaktır Kalabalığa faydanın bedelini Öderim sağdan soldan aldığımla Sözlerimden başka vasiyetim ve servetim yoktur. Her beladan bir alıntıyla kurtulurdum İlla ki adını hatırlardım lazım olanın Bir siverek acısı aslında sevdiğim Bir mezopotarnyalı kederi Asur'un ninova'nın kehaneti.... Kalbim kül oldu Eski bir kütüphane yangınında Ben yandım. Kimi cüret etsem sevmeye Kendime küçük geldim Zayıf kaldım He murathan esir düştüm Sefil oldum. Acılarım hep tavsiyedir Çok sevdiğim bir şairden Yok bire yok "ne etsek olmuyor"un ranza arkadaşıyım Bilinen en uzak yatılı bölge okulundan Ben bıraktım siz konuşun, Yoruldum ben siz koşun. Iskartaya ayırın beni Bütün ayrılıklardan..... Küsmedim kardayım yediğim dayaktan Şimdi yalnız, şan saman kağıt kokulu günlerde Türkçeye çeviriyorum ayrılık acısını Beni bırakın Ben meçhul oldum Gizli özneyim Vatansız cümlelerde Ben yandım. Kalbim kül oldu Eski bir kütüphane yangınında. Yılmaz Erdoğan |
Ankara'ya Öyle Yakışırdı ki Kar
Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.. Asfaltlar ışıldar, buz tutardı resmi yalanlar... Kimse keman çalmaz belki ama Çok keman çalınsın balolarında Diye yapılmış Gri sisli binalar... Alnının ortasında Ciddi bir devlet asabiyeti. Çok kötü günlermiş gibi en genç zamanlar, Bu zulüm bu sevda bitmezmiş sevmek Bir halkı sevmekse aşk o zaman sevmekmiş! (biz bir şeyi delicesine severiz ama tanrım neyi?) Kahve önü çatlak mozaik Bel kemiğine tehdit Kürsüler üstünde Çok sigara içen Öğrenciler Bir daha asla yaşayamayacağı Aşkları teğet geçerken Hep onu sevmeyenleri severek Hep onu sevenin gözlerinden Kalabalıklara kaçarak Karışarak toplumcu gerçekçi yalnızlıklara, Yüksek rakımlarda çatlamış dudaklarını Bir izmirli güzele dayatmak varken (hep kardeş olacak değiliz ya, Yaşasın halkların sevgililiği!) Soyut bir sevdaya Beşik kertilmiş olan Dağda çoban, Şehirde şark çıbanı sayılan, Fırat'ın büyük elleri Ararat'ın kız yelleri Cilo'nun derin nefesleri Hülasa kente hukuk mukuk okumaya Mümkünse o arada da memleketi kurtarmaya gelmiş Anadolu çocukları, ankara' ya öyle yakışırdı ki kar Asfaltlar ışıldar, Buz tutardı resmi yalanlar (belki balkona kar seyretmeye çıkar diye Sevdiğimiz kızlar) Çok dibimiz donmuştur ve çoğu zaman Bu kar mevzuu Kızlara yeterince ilginç gelmemiştir Hiçbir şey kapalı bir dükkan kadar Hüzünlü gelmez insana Ankara'da, Yoksa bugün bir hayat Yaşanmayacak mı duygusu çöker bütün bozkıra. Kimse keman çalmaz belki Belki bu film hiçbir zaman O kadar fiyakalı olmayacak ama Hiçbir lahmacunda O okul yolundaki üçüncü sınıf lokantadakinin Tadını vermeyecek bir daha Çok daha iyilerini yedim sonra Bizzat urfa'da hatta Ama hiçbirinde O kadar aç oturmadım sofraya Ankara'ya Öyle yakışırdı ki kar Çok yabancı bir soluk duyulur bazı Bilinmez bir dilin ıslığından Anla ki sıkıldı bizim konsolosluktaki konuklar Öyle deme ankara'yı sevmeyene bir zulümdür Bu kadar insanın neden ankara'yı sevdiğini anlamadan Ankara'da yaşamak Yollarına hep sevdiğimiz insanların Adlarını vermediler ama biz her duvara Bilvesile onların adını yazarak yaşadık Kül ve betondan mürekkep Yaşadıkça yaşanılası gelen O tuhaf bozkır kokusunda. Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar. Asfaltlar ışıldar... Bir günden bir sürü gün yapan Mesai saatlerinde hiçbir şey yapan Hiçbir şey alıp hiçbir şey sunan Rakıyı bol sulu içen Dokunmasın için değil Çabuk bitmesin diye devletimin tekel rakısı, Hep kağıtlara bakarak, Hep kağıtlardan bakarak Hem neşet ertaş' ı hem bülent ersoy' u Aynı anda sevmeyi başararak, Karısının bayat ekmeklerden yaptığı tatlıyı Çok beğenmeyerek ama Yine de bu tasarrufunu takdir ederek Boynu hep kıdemli bir atkının içinde saklıyken Hep bir şeylere birilerine küsmüş gibi Yürüyen... Memurlar....... Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.. Asfaltlar ışıldar, Buz tutardı resmi yalanlar... Biz, şimdi kapalı bir kuruyemişçi Dükkanının -ki bütün plan kar altında Tuzsuz ay çekirdeği çitleyip Yanı sıra bafra içmektir- Kötü ışıklandırılmış vitrininden Umutsuzca içeri bakan, Kimliği gereğinden fazla sorgulanmış, Merhabadan çok çıkar ulan kimliğini denmiş, -yani sistem kendi verdiği kimliği Zırt pırt geri istemektedir- Doğduğu yer yüzünden Doğuştan kavgacı zannedilen ama Pek çoğu kavgadan nefret eden Kavgacı esmer cesur korkak Çoğu kürt çoğu türk çocuklardık... Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar.... Ha sonra belki ahmed arif�in aklına Hiçbir şairin aklına gelmeyecek -çünkü hiçkimse bir daha ankara' yı O'nun kadar sevemeyecek -bir şiir islenir: Kar altındadır varoşlar Hasretim, nazlıdır ankara..... Ustam yine sen bilirsin ama Hangi aralıkta bir şair ölmüşse İşte o, en netameli aydır bence. Ankara'ya öyle yakışırdı ki kar... Asfaltlar ışıldar... Yalanlar... Şimdi ve sonra ne zaman ankara'ya kar yağsa Elim gönlüm, çocukluğum buz tutar. Yılmaz Erdoğan |
Acil Şifalar
Bahçe kapısından sızdılar... Aralık kalmış neresi varsa hayatımın... Bünyede bastırılmamış ne kadar isyan varsa ordan. Daha asitli bir yalnızlık için Dilek tutuyorum şarkılara, Sıradaki benim şansıma diyorum; Haberler başlıyor birden, Benden, Hazin biçimde bahseden. Kumsalların istenmeyen kaç kum tanesi varsa Önde gideniyim her tazyikli alkışta.. Zayii makamında bestelenmiş yazılar kaldı avluda. Gitme diye Yalan bile söylerim, Yerini söylerim Ne saklamışsan Kal diye! Bu yaz'ı serin tutalım diye Çıplak tenlerde, Geceyarısı tatlı bir soğukluk olsun diye Her sevişme, Aramızdaki her üryan gelişme! Hem gidenedir bu şiir Hem gelecek olana.... O da biraz oyalanıp Gider nasılsa? Hep haberler başlayacak biliyorum, Hangi şarkıyı seçsem şansıma. Şimdi şifa niyetine giriyorum sulara. Mavisine değil denizin. Sade tuzuna. Yılmaz Erdoğan |
Acı
Yaşamak uğruna Ölmek bu olsa gerek Sevmek uğruna Acı çekmek bu olsa gerek Hayat uğruna Savaşmak bu olsa gerek Peki ya senin uğruna Üzülmek niye? Yılmaz Erdoğan |
50. Yıl Hesabı
Bağladım nefsimi zincir yulara Dünyayı duvara astım gel de gör Rahatı huzuru attım kenara Çileyi bağrıma bastım gel de gör Yürüdüm sel oldum, durdum göl oldum Mazluma, mağdura kıvrak dil oldum Zulüm sıcağında serin yel oldum Yürekten yürege estim gel de gör. Sonu hatırladım, ilki duyunca, Kula kul olmadım ömür boyunca! Hakkın zehirini içtim doyunca Batılın balina kustum gel de gör. Ülfetim olmadı iriler ile Ağıla girmedim sürüler ile; Ölümden korkmayan diriler ile Selamı, sabahı kestim gel de gör. Aşk ceylanı emzirince sütünü Taşa çalıp, kırdım benlik putunu Düşmanımdır inkarcının bütünü Allah dostlarıdır dostum gel de gör. Bazı kötülüğü kovdum elimle Bazı kötülüğü yerdim dilimle Gücüm yetmeyince kendi halimle Haksıza buğzettim, küstüm gel de gör. Çıkar için laf davulu çalmadım Hiçbir yerden makam, rutbe almadım Bildimse söyledim, korkak olmadım Bilmediğim yerde sustum gel de gör. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:48 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.