![]() |
Öyküleri emanet etmek geleceğe
hadi ellerini ver bana ama sadece gözlerin olsun. yangın senden gelsin avuçlarıma ter dolsun. zamandan hesap soralım, iki kere beş iki olsun, boşluk nedir, neye denir iyi anlaşılsın. ve hiçbir öykü yazılmasın dalgalara salınan kağıttan kayıkların üzerine. gidişlerin erken tükeniş olduğu saatlerde. başıma gelen en son şey gibi, doğumumun intiharına soyunurum. sen buna gizlenmemiş nişlerinde doğum odası duvarlarının saklanmamış tanıklıklar edersin. bırakırım gözlerimi düştükleri yerde, yolunu onlar gözlesin diye benim yerime. ve sen göz yumarsın Cinayet delillerini toplasınlar diye. yüreğim sökülür kalır hiç bitmeyecek *******de. sonunu düşünürüm yazacağım şiirin, sen öyküyü neresinden tutsan tutarsızlık. alır başını gidersin, yerde kalan gözlerimin basarak üstüne. rıhtım taşlarından akan hiç bir şeyden habersiz yosun yeşili. şimdi erken bir çocuk bulacak kağıt kayıklardan süzülüp gelen ilk harfleri. sanki kendi oyuncakları gibi belki bu öyküyü son okuyan o olacak. ama; son kez söylüyorum, ne olur dinle beni. hadi ellerini ver bana,sadece ellerini. koy seni bekleyen gözlerimin yanına sende gözlerini. de ki giden belki sensin, ben gitmeden. yangın yerinde kalan son izleri terlemeden ellerimiz,tutmayan hesaplarla silen. var mı çözülecek meselelere yetecek, geride bekleyen bir ömür. bırak o çocuk okusun öyküyü bulduğu yerden. sonra yazmaya başlasın bizim bıraktığımız yerden Cevat Çeştepe |
Özel mesaj
yüreğimde büyüttüğüm çocuğumun anasısın sen, bir ülke gibi. aldırma üstümdeki en usta makasın biçim verdiği kumaşa, rengi sensin astarımın. bir yaşam gibi yazılmış ve okunmakta seninle adımlanan, kol kola yaşanan bütün hayatım. sen benim sevdamsın kainat gibi. Cevat Çeştepe |
Özgürlük üzerine
en güzel özgürlük değil midir, her sabah kapının ardından uğurlamak öperek sevdiğini dudaklarından. bunun hayalini kurmak en güzel özgürlük değil midir, geceden kalma sıcaklıkla yaşamak… en güzel özgürlük değil midir, ihanetlerin pençesinde kıvranmak ya da özlendiğini düşünmek günler boyu, bir intikam ve hasret gibi yaşamak. en güzel özgürlük değil midir, yarınları besleyecek hayaller kurmak… en güzel özgürlük değil midir, hücrenin penceresinde çiçekler açtırmak. olmayan renklerini gözlerinden, kokmayan kokularını seslerinden yüreğinden doğurarak derinden yaşamak. en güzel özgürlük değil midir, hayal kurma hakkını sonuna kadar kullanmak Cevat Çeştepe |
Özlenilen memleket
aç tenceredeki boş nefesin kokması gibidir ateşin ocağa, ocağın sıcağa yabancılığıdır bu başka bir şeydir. hiçbir türkü dökülmez dillerinden aç çocukların zor acılar, kırık notlarını vermektedir karnelerine uykularından öncedir. yabancılık korkularını yükler küçük bedenlerine düşler değil, başka şeyler gelir gözlerinin önüne açlık gibidir. özledikleri memleket, bu memleket değildir. yarın olacaktır, olmaması gereken her şey gibidir alfabenin ilk harfini yazacak temiz kağıt hala yoktur ne olacağı bellidir. ağır işçilikte bir saat, on yıl olarak işlenir kimliklere verilecek cezalar sürekli kaldırımların gölgesidir sömürü düzenidir. içinde kar, boran ve fırtınanın önlenemez soğuklukları taşımaz kırar tutundukları her ağacın bahar dalını tuhaf bir mevsimdir. özledikleri memleket, bu memleket değildir. Cevat Çeştepe |
Paydos zili
beyaz tebeşir üzerine kara tahta ile yazıldım. tüm yaşadıklarım ondandır, ölürsem olmaz haberin tozum kalır. her saatinde yanarım paydos zilinin kalmaz geride izi bile küllerimin. Cevat Çeştepe |
Pencereme yağmur yağarken
bir yağmur damlası penceremde. tepeden tırnağa sırılsıklam. nasılsın iki gözüm desem, sorsam halini, nerden başlasın, nasıl anlatsın derdini. o bir kanatsız kuş penceremde. yukarıdan aşağı sırılsıklam. intihar süsü vermiş kendi kendine. ruhsuz bir içtima gibiyim böyle sabahlarda. alçaktan uçan yağmur yüklü bulutlar, garip sıkıntılar gibi kararır yüreğimde. ben ellerim dizlerimin üstünde, baş başa iken çatılmış tüfeklerimle. ne bir isyan tutkusu ve ne bir sevişmek arzusu kalmamıştır içimde. bir yağmur damlası penceremde. sanki bir gidişin yorgun habercisidir. tepeden tırnağa sırılsıklam ve yukardan aşağı… ölü bir toprak kokusu gibi, ardımdan koşar gelir zaman. Cevat Çeştepe |
Pencerenin buğuları
korkma gecenin sakladıklarından, her karanlık sahnelemez aynı oyunu. sen, sil camların buğusunu ellerinle. içerdeyse sıcaktan dışarıdaysa soğuktan olsun. sil camların buğusunu ellerinle. avuçların pencere koksun. sonra adımı yaz parmak uçlarınla. silinmemiş buğular üzerine. ilk harfim gözyaşı olsun, bırak aksın sen son harfini yazmadan ismimin, hasretin ağlamaya başlasın. korkma gecenin yalnızlığından. karanlıktır belki ama mutlaka aydınlık gelir arkasından. istersen birde dışardan bak, üşümezsen. en sivri ucundan kazı, camın üstündeki buzları. bakarsın dayanamam çıkar gelirim, dün giderek küçüldüğüm yerden bugün adım adım büyüyerek. çıkıp gelirim bakarsın gecenin içinden. korkma gecenin şehvetinden. ayrılıklar daha da büyütür kavuşmaları Cevat Çeştepe |
Pera'da aşk çok eskidendi
'1936'da İtalyan gönüllüler, bir halk cephesi kuracak. Kadın-erkek-çocuk-ihtiyar herkes silahlanacak. Ve ölümümden ellidört yıl sonra İspanya'da kurulan savaş taburları Franco'ya karşı, Benim adımla anılacak.......' işte ölümsüzlük yani.. Sırtımı dayadığım bir kilise duvarı vardı hani. Yorgun ve bakımsız bir sokağın sonunda, Pera'da, yani., işte orada.... Çok sonraki günlerde cemaatliğine soyunduğumuz St.Marie Dresperi'nin karanlık merdivenlerine, Soluk soluğa yüklenip, kol kola kol açtığımız, Pera'da, yani., işte orada.... '1854'de mum imalatı yaptım new-york'da. Roma'nın savunmasından kaçıp da Yeni ülkeye sığındığım o yıllarda. Başbakan Kont Cavour, başkomutan olarak atamasaydı beni, Belki Fransa'nın yolladığı kuşatma ordusu ile kalırdım, Romanın aydınlanmamış tarih sayfalarında...' İşte geçmişe özlem yani.. Ezberlenmemiş sokak isimleri vardı hani Yağmurun yağıp yağmadığını bilmediğimiz. Pera'da, yani.,işte orada. Saçların ilk kez o gün mü dökülmüştü omuzlarıma. Bir güneş gibi doğduğun umutsuz karanlığın sonrasında. Dün gibi, anlıyormusun aklımdasın. Çok uzaklarda ama tam yanımdasın. Pera'da, yani., işte burada... akdenizli garibaldi için... Cevat Çeştepe |
Peron, önümde tren yolu
duygularımın anayurdunda; dağılmış tüm sistemler. tarlalar kurak ve çaresiz bir yazın ilk habercisi. göçmen kuşlar en uzak molada, gökyüzü bomboş. bundan böyle yaşanacak herhangi bir yaşam bol gelecek bu memlekette.. yürünülecek bir yol da gözükmüyor hiç bir geniş ölçekli haritada. yok başka çare artık. şairim diyerek sayısız kez en azından kovalamaya ne hakkım var esin perilerini. bu memleketi terketmeli. ayda yılda bir, bir trenin belki geçeceği son istasyondayım. şimdi yakalanacak olan, zaman, hareket memuru ve makastar. yani zaman ve kadro eksiksiz oluşmalı birde tek kişilik bir kompartıman bulunmalı. yitmemiş bir kente gidecek şimendifer. haydi çal sirenini, geliyorum de! ben çekerim kampanaların ipini. geç kalma ne olur. canım fazladan sıkılıyor. sonra anlamsız şeyler yaparım, ondan korkuyorum. bak pencerenin pervazında bir çiçek kurumaya yüz tutmuş. belli ki susuzluktan.... iki adım ötemde bir çeşme, musluğu açık unutulmuş..... haydi gel, geç kalma. ama gözükmüyor hareket memuru ortalıklarda. kim değiştirecek makasları? Cevat Çeştepe |
Pişmanlık
kısacık, siyah bir etek vardı o gün üzerinde. kırmızı ve incecik parlak kemer belinde. yandan bakınca göğüslerini görmüştüm, hafifçe ucundan. görür görmezde acayip sarhoş olmuştum efkarımdan. çok iyi hatırlıyorum daha doğmamıştım. daha doğmadığıma o gün bin pişman olmuştum Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:32 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.