![]() |
GÖZYAŞLARI DA ÇİÇEK AÇAR
Ellerimi dokunduğum her yerde Çığlık çığlığa kıvranıyor hayat Ve ölen arkadaşların giysilerini Bir kere daha dürüp koyuyor analar Çamaşır sandıklarına Gözyaşları da çiçek açar Bugün yurtyeri olsa da acılara Kayaların en sarp yerlerindeki Kırlangıç yuvalarını andıran alnın Bir gün terli bir gelecek uçuracak Sabahlardan akşamlara kadar Gözyaşları da çiçek açar Ansızın oyuna başlayan çocukların Sesleri kadar canlı ve huylu Sevinçleri kadar taze ve acemi Bir duruş kuşatır seni o zaman Gözyaşları da çiçek açar Başını dayadığın ağaç dalı Bak hafifçe eğildi toprağa doğru Uyuyan bir çocuğun soluk alışını Dinler gibi kendini vererek Yaklaş yüzünü örse de acılar Boynundan ter boşalan herkese Gözyaşları da çiçek açar Yaklaş, yüzünü örse de acılar Ve nasıl yakalarsa toprağı kök Suları renk, dalları kiraz Sen de öyle yakala hayatı Yürü kol kola canıma değsin Gözyaşları da çiçek açar |
HOŞUMA GİDER
HOŞUMA GİDER Hoşuma gider Elinde çay bardağı Güneyde bir köy evinin Üstü çinkolu balkonundan ve yağmurlu havalarda Dağlara bakan birisinin Duruşu Hoşuma gider Her gün sokaklarda Uzuneşek oynayan çocukların Avuçlarına tükürerek Koşmaları Hoşuma gider Çiçeği burnunda aşıkların Bir okul sonrasında Koltuklarına sıkıştırarak Ciltleri bozulmuş kitapları Ve ürkek bir tavşan gibi Aşklarını, acılarını Elleriyle bastırarak Yürümeleri |
KALEMÖZÜ
Bir ye adıdır şimdi Yalçı Dağı'nın oralarda Kalemözü Ve tüfek memesine benzer Bir de yere düşürülmüş Bir kırlangıç yuvasına - kalemi bileli beri Şiiri arkalar gördüm Bir süyüm sudur aslında Çıkarken toprağın içinden Bir çocuk parmağı gibi İnce buharlar bırakır Gökyüzüne ve toprağa - İslaklığı Kalemözü'nün Şiire yol açar Bu durumuyla Kalemözü Yeni bir gelenek sayılır O yüzden çocuklara çeker Ve duyarlı oluşu bile Azımsanmaz hiç oralarda Türkülere de konu olmuşsa Kurşuna çalan rengi - Sevdası kuşlarınkine yakın Ve mevsimine göredir Yataklık etmiştir özgürlüğe Kuşlara ilkyaz gelince Ve ozanın elindeki kaleme Gurbet bulmuştur boyuna Çünkü yer yer adıdır Kalemözü - Yiğide saklı durur Dağların toy olanları Sessizlik eski bir töredir Ayrılıklarla başlar ilkin Gece de inmişse Kalemözü'ne Kına günleri ansılanır Elin ortasında kan Gibi bir uygarlık - Türküyle girilir geceye Bir de şiirle Bir yer adıdır Kalemözü Anamur'un az ilerisinde Güneşin ve umudun altında Bir damar gibi vurur olur Toprağın derisine - Güzün getirdiği yağmura Sabanla varılır Ey suları taşıyan toprak Omuzların senin ne yaman Ve ne kadar da sarkık Bir dişi şahan duruşunda Ve avına ayarlı - Kuşlar havalanınca Gökyüzü eskiyebilir |
OYUNCAKÇI AMCA
Oyuncakçı amca, Ne çok oyuncakların var; Top, tank, tüfek, tabanca... Gövdem titriyor, Onlara bakınca! N'olursun oyuncakçı amca, Bundan böyle bizlere, Oyuncak tüfekler yerine, Ak yelkenli bir gemi, Bir de süslü bebekler getir, Unutma emi? Sonra oyuncakçı amca, Senden aldığım tüfekleri, Bozarak onlardan kuş yaptım, Bana kızmazsın değil mi? |
SEN TEK BAŞINA DEĞİLSİN
Sen tek başına değilsin Yağmurda koşan taylar gibi Ve toprağı iyice kavrayan Kökler kadar akranın var Omuzlarında hayat ve şiir Alınterinden bir yürüyüş Sis örtse de alnını bazan Dalına göre konsa da kuşlar Kalem seni arkalıyor boyna Gülü saklayan yaprak Ve kızartan toz Çok alışkın acılı yanın Güneşte bozaran yavşanların Islaklığına Ellesen yorgun bir buzağıyı Sırdaşın olur senin yiğidim Mapusane günlerinde görüşmecin Çünkü adaşların da uğurlandı Sen tek başına değilsin Omuzlarında hayat ve şiir Alınterinden bir yürüyüş Sen tek başına değilsin |
YAKIMLAR 15
Bir kar yağışıydı endamın Kuşların göğsü gibi sıcak Alnından beyazlıklar havalanırdı Sana yakın, bana uzak Görünürdü boğazından geçerken Siyah üzüm, mor dut Oyuğuna kapattım ellerimi Bırakma öylece tut Alnından beyazlıklar geçerdi Islak taylar gibi serin |
ÜLKEMİN ŞİİR ATLASI
III Ben aradığım her şeyi yana yakıla aradım Kaygılar taşıdım mutlaka bulmalıyım diye Ama kaldırdığım her taşın altından Çıka çıka bir yığın böcek çıktı Kimisi deliklerine kaçtı, kimisi üstüme ağdı Yol günlüklerine geçti attığım adımlar Çocukken boynunu kopardığım kuş yavruları Düşlerimde yolumu kesip bir bir gözlerimi oydular Ve eğdiğim fidanlar büyüyüp gelişince Gövdeleri tabutuma birer tahta oldu Sulara bıraktığım hüsnüyusufların Yan yatıp suyun üstünde durması gerekirken Hepsi de dibine çöküp gitti bir bir Demek ki her şeyin bir derinliği var Demek ki her şey biraz da derinliktir Daima ayrılıklar üretti benim yürüyüşlerim O yüzden adı ayrılık olan bir çiçektir Şimdi benim avuçlarımdaki çizgiler Oysa eskiden alçalan bir kara kırlangıcın Kuyruğunun duruşuydu. XLVI Bilirim incelik ister marifet ister Arkadaş seçmek de yar seçmek kadar Çünkü göreceğin küçük bir ihanet bile Adama evlat acısı gibi koyar Düşün ki içini döktüğün, sırlarını verdiğin Seninle birlikte aynı ufka alın dayamış Birlikte saklanmış, birlikte yatmış birisi Bakmışsın ki günün birinde ayrılıp gitmiş Aslında bir su damlası kadar hafiftir insan Bir söz kadar uçucu, bir reyhan kadar yabani Ve kırlangıçların gözleri kadar ürkek Eğer cesaretle doldurmamışsa kalbini Bilirim oldum olası incelik ister Arkadaş seçmek de yar seçmek kadar Çünkü gün gelip çıkarıp öfkeni vereceksin Ve yurduna dair taşıdığın güzel şeyleri XLVII Yürüdüğüm yolları deftere yazmayı Günlük tutmayı bağırıp çağırmayı Ve hayatım üstüne haberler çıkarmayı Bir marifet sayıp kendimi ele verdim Bir damla suyun bile ağırlığını düşünmedim Ama taşı toprakla toprağı çamurla kıyaslayıp Taşıdığım düşüncelerin sözlere dökülüşüne Bir anlam veremeden çekip gitmedim |
AĞIR ÇEKİM
Maskeli yüzleriyle Eş dost hısım akraba Gelirler arada bir Söz döner dolaşır yine Kurda kaptırınca kuzu Ekşidir hep gülüşleri Dilleriyse kaya tuzu Artık yeller ateşlere Doğru eser ve kuyu Dibindeki Yusufların Sayısı artar hızla Akrep gibi kendini Sokan aşklarımızla En sıcak günlerde dağ Çığ salar üstümüze Sulak ovalarda susuz Kalmış bitkiler gibi Yüzümüze korkuların Yerleşir soluk rengi Örter alev damlası kum Develerin de üstünü Kaç ay oldu gelmediler Giderek büyür fırtına Bu yüzden kervanımız Kaldı çöl ortasında Ne erken ölümü yeğle Ne bir kurtarıcı um Gibi çelişkilerde Bir ses: Boğuluyorum |
Ağrı
Dağından söz edecektim, bu beni aşar Ağrımdan söz edeyim, kapalı anlamımdan Geniş görünen evdeki odanın darlığından Ben burada sahiciyim, büyük hayaller Kurmayı unutalı yüzyıllar oldu Evin oğlu yama gibi duran balkondur Evin kızı bir merdiven boşluğu Bu evin toplamı dört kişiden ibaret Değildir işte, size öyle geliyor Bu evin toplamı ıssızlıklardan Yazmak bana düşüyor, okumak bir yaprağa Bir kez daha kopuyorken dalından Yüksek sesle düşünmeye çekiniyoruz Kemandan tel koptuğunu ah birimiz söylese Kaya gibi görünen kum tanesinin Acıklı durumuna son vermeyi denese Sürekli yağmur yağmasa gökyüzü görünecek Sürekli rüzgâr esmese dalında duracak yaprak Bu evin toplamı odalardan oluşmuyor Bu evin toplamı dört otobüs, dört durak Durgun bir göl gibi duruyor karım Kurumuş kuyular gibi duruyor bakışları Değişen şeyler var da konuşmuyoruz Biten bir şeyler var, ekler gibiyiz Ev dediğin artık büyükçe tabut Dört omuz taşıyor, evet bildiniz Akrabalar, komşular, saçaktaki kuşlar için Öldürücü bir rolü oynayan biziz Evin içi kabukla gizlenmiş yara çay içmeye bile çıkamıyoruz Düşeceğiz korkusuyla balkona |
AHŞAP RUHA TEN GİYİNMEK
Hiç bu kadar boğulmadım içimdeki bir gölde Sunu yazısı başlığı olacaktı kitabında Yaprak bir ormanı algılıyorken Parkla insan yüzlerini karıştırdı her zaman Ferit çünkü benziyordu parklara Bir parti marşının sözlerini yazmayı İsteyen bir adamdan kara bir cümle daha İçeriği boşaltılan bir anlamda yaşıyoruz Ten giyinmek zorundayız bu ahşap ruha Hepimiz Yesenin'dik yani şehrin kır kokusu Yanlış yerlerde gezerdik polis götürürdü bizi Başımız derde girerdi Haydar açıklayınca İçimizdeki ıssızlıktan başlardı Haydar - Bırak ulan felsefeyi! dedirtirdi sonunda Ah Ferit neden öldün park değildir mezarlık Dördümüzü bine böldün ve böylece azaldık |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:35 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.