www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   İsmail Aksoy (https://www.cakal.net/showthread.php?t=145334)

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:56 PM

Gençlik

Eriklerden yapılmış ekşi
bir kılıç gibi bir koku bir yolda,
şekerin öpüşü dişlerde,
hayatın damlaları kayıyor parmaklar boyunca,
o şirin, kösnül eten,
hasat tarlası, ekin ambarları, kışkırtıcı,
gizli yerler geniş evlerde,
uyuyan eski döşekler, tepeden bakılan
o haşin yeşil ova, o saklı pencereden:
bütün bir gençlik ıpıslak ve pırıl pırıl
devrilmiş bir lamba gibi yağmurda.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:56 PM

Genç Hükümdar

Okunan şeyin devamı gibi ve sonraki sayfanın öncesinde aşkın bölgesine doğru yol göstermeliyim yıldızıma.

İki uzun sıcak kolla sınırlanmış memleket, uzun paralel arzuyla, ve elmaslardan bir yer gibi savunulmuş sistemle ve matematiksel savaş bilimiyle. Evet, Mandalay’daki en güzel kadınla evlenmek istiyorum, sırrımı söylemek istiyorum dünyasal kılıfıma yemek pişiren bir kadının bu gürültüsüne, bu çırpınan eteğe ve devinen ve rüzgârla yapraklar gibi birbirine karışan bu çıplak ayağa.

Küçük ayaklı ve büyük purolu hoş bir kız, yavşanlarla kendi temiz, silindirsi saçında, tehlikeli yaşıyor ağır kafasıyla ve sert özüyle bir zambak gibi.

Ve deniz kıyısındaki karım, aradığım mırıltının yanında, benim Burmalı karım, kralın kızı.

Ve öpüyorum onun toplanmış siyah saçlarını, ve onun her daim şirin ayağını: ve gece indiğinde şimdi ve çalıştığında gecenin değirmeni, dinlerim kaplanı ve ağlarım burada olmayan onun için.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:57 PM

Gemideki İnsan

Geminin dümen suyunun uzağında
çağıldayan tuzla örülmüş
düşlere sızan ölü yağlanmaların arasında,
uyuyor gemici çıplak bir yorgunlukta,
nöbetteki biri taşıyor metal zinciri,
geminin dünyası
yankılanıyor, rüzgâr gıcırdıyor tahtalarda,
aptalca vuruyor sakatatın demiri,
yüzüne bakıyor aynada ateşçi:
bir parça kırık camda tanıyor yeniden
bu kemikli, isle kararmış maskenin arkasında
bir çift gözü: Graciela Gutiérrez’in sevdiği
gözlerdi bunlar, ölmeden önce, sevdiği
bu gözler olmaksızın, görebilmişti ölüm döşeğinde
ve sürmüştü kendisiyle beraber en son yolculuğa,
kömürün ve petrolün arasında o günün işinde.
Onları yolculuklar ve bu armağanlar arasında
birleştiren öpüşlere rağmen şimdi yok kimse,
kimse yok evde. Denizin gecesinde seğirtiyorum
sevdaya bütün uyuyanların döşeğinde, yaşıyorum
en dibinde geminin havaya ipliklerini fırlatan
gecesel bir yosun gibi.

Başkaları yayılarak yatıyor deniz yolculuğu gecesinde,
boşlukta, düşlerin altında deniz olmaksızın,
hayat gibi, parçalanmış tepeler, gecenin
cam kırıkları, düşlerin parçalanmış ağını
uzaklaştıran kayalıklar.
Gecenin toprağı istila ediyor denizi kendi dalgalarıyla ve örtüyor
o zavallı uyuyan yolcunun yüreğini
tek bir hecesiyle toz, tek bir
kaşık dolusu ölümü talep ediyor geriye.

Her okyanussu taş okyanustur, denizanasının
en küçük morötesi kuşağı, gökyüzü
bütün yıldızla lekelenmiş boşluğuyla, aydır
sahibi ölü denizlerin kendi benzerlerinde:
fakat kapatıyor gözlerini insan, kemiriyor biraz
kendi izlerini, tehdit ediyor kendi küçük yüreğini,
hüngürdüyor ve tırmalıyor geceyi tırnaklarıyla,
arayan toprak, solucana dönüşen.

Topraktır suların örtemediği şey, yok edemediği.

Balçığın gururudur ölecek olan testide,
şakıyan damlalarını yayan ve toprağa kararsız
eklenişini sabitleyen bir kırılışta.

Arama denizde bu ölümü, bakma o
kıta toprağına, saklama bir avuç tozu
el sürmeden sunmak için toprağa.

Bu sırrı söyle şakıyan sayısız dudaklara,
devinim ve dünyadan oluşan koroya,
yitip giden suyun sonsuz anneliğinde.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:57 PM

Gemi

Madem ki ödemişiz bu dünyanın bilet parasını
niçin, niçin bırakmıyorlar oturalım ve yemek yiyelim?
Bulutu izlemek, yüzümüzü güneşe çevirmek
ve tuzun kokusunu hissetmek istiyoruz,
kimseye müşkül çıkarmak değil istediğimiz,
çok basit söylediğimiz: biz de yolcuyuz.

Yoldayız hepimiz ve zaman bizimle:
geçip gidiyor deniz, veda ediyor gül,
gölge ve ışığın arasından gidiyor dünya,
ve biz de gidiyoruz, yolcuyuz hepimiz.

Fakat neler oluyor?
Niçin onca hırçınlar?
Kimi arıyorlar tüfekle?

Bilmiyorduk ki
her şey ayırtılmış,
bardaklar, sandalyeler,
yataklar, aynalar,
deniz, şarap ve gökyüzü.

Şimdi durum şu ki
masamız yok bizim.
Mümkün değildi, diye düşündük.
Böyle olamaz ama.

Karanlıktı geldiğimiz zaman gemiye.
Çıplaktık.
Hepimiz aynı yöreden geldik.
Hepimiz erkekle kadından geldik.
Hepimiz açtık ve dişlerimiz çıktı çabucak.
Hepimizin gözü ve elleri büyüdü
çalışmak ve arzulamak için.

Fakat anlaşılıyor ki bir şey alamayacağız,
gemide yer yok,
selâm vermiyorlar bize
ve oyun oynamak istemiyorlar.

Fakat niçin haddinden fazlası onlara?
Daha doğmadan onlar, kim verdi kaşığı onlara?

Çok hoş değil artık burası,
dayanılır gibi değil artık.

Yolculuk ettiğimde
görmek istemiyorum köşelerde sefaleti,
aşksız gözleri ve aç ağızları.

Güz için örtecek giysi yok,
ve daha azı, daha azı, daha da azı var yaklaşan kış için.
Onca taşlı yollarda ayakkabılarımız yokken
nasıl tanıyacak ki ayaklarımız dünyayı?

Nerede yemek yeriz masasız?
Nerede otururuz sandalyesiz?
Eğer korkunç bir şakaysa bu, sevgili beyler,
artık son verin buna,
ve ciddi konuşun şimdi.

Çünkü acımasız deniz.

Ve kan yağıyor.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:57 PM

Gelenek

İspanya’nın *******inde, o eski bahçeler arasında,
kurumuş sümükle dolup taşarak geziniyor gelenek,
irin damlıyor ve çürümüşlük
siste sürüklerken cüppesini, hayalet benzeri ve harikulade,
giyinmiş astımla ve kanlı boş redingotlarla,
ve yüzün derinliği, dimdik bakan gözleri
bir mezarı kemirmekte olan yeşil salyangozlardı,
ve her gece ısırırdı dişsiz ağzı
doğmamış olan başağı, o saklı minerali,
ve yeşil dikenlerden tacıyla geçip gitti
saplayarak hançerleri ve ölmüşlerin huzursuz kemiklerini.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:58 PM

Gelen Alacakaranlık Huzur Dolu Olsun

Gelen alacakaranlık huzur dolu olsun
köprü huzur dolu olsun, barış olsun şarap için,
beni arayan ve kanımda yükselen harfler
huzur dolu olsun, toprak ve sevda hakkındaki
eski şarkı çevrelemiş beni, ekmek uyandığında
barış olsun şehirde sabahları, bütün köklerin ırmağı
Mississippi huzur dolu olsun:
kardeşimin gömleği huzur dolu olsun,
havadan bir mühür gibi olan kitap için barış,
Esenlikler olsun Kiev’deki kolkhoz için,
orada ölenlerin ve diğer ölülerin külleri için de
esenlikler olsun, Brooklyn’in
siyah demiri için barış olsun, gündüz gibi
evden eve giden postacı için de,
bir huninin içinden kızlara bağıran
koreograf için barış olsun,
Yalnızca Rosario yazmak isteyen sağ elim için
esenlikler olsun:
kalay taşı gibi gizemli, Bolivyalı için
barış olsun, esenlikler olsun
ki evlenebilesin, huzur dolu olsun
Bío Bío’nun hızar değirmenleri,
İspanyol partizanlarının
ezilmiş yürekleri için barış olsun:
en güzel şeyin
üzerinde nakışlı bir yürek bulunan yastık olduğu
Wyoming’deki o küçük müze için barış olsun,
fırıncı için ve onun bütün aşkları için esenlikler olsun
ve barış olsun un için: filizlenecek olan
bütün buğday için barış olsun,
bu sık yaprakları arayan bütün aşklar için,
yaşayan herkes için: bütün dünya için
ve bütün sular için barış olsun.

Burada vedalaşıyorum ben ve dönüyorum
ülkeme, kendi evime, düşlerimde
dönüyorum ben
rüzgârın ahırları dövdüğü
ve okyanusun buz püskürttüğü Patagonya’ya.
Bir ozanım ben yalnızca: hepinizi seviyorum
ve sevdiğim dünyanın eteklerinde çırpınıyorum:
benim ülkemde maden işçilerini hapsediyorlar
ve askerler emir veriyor yargıçlara.
Ama ben soğuk ülkemin
köklerini dahi seviyorum.
Bin kez ölebilsem
orada ölmek isterdim hep:
bin kez doğabilsem
orada doğmak isterdim hep,
yanı başında yabanıl Araukanya’nın
fırtınalı güney rüzgârının
ve yeni alınmış çanların.
Kimse düşünmesin beni.
Sevgiyle dolarak vuralım masaya
ve düşünelim bütün dünyayı.
İstemiyorum yeniden sızsın kan
arasından ekmeğin, fasulyenin
ve müziğin: istiyorum ki maden işçisi,
o küçük kız, avukat,
denizci ve oyuncak üreticisi
izlesin beni,
ki hep birlikte sinemaya gidip ondan sonra da
en kırmızı şarabı içebilelim.

Bir şeyi çözmeye gelmedim ben.

Şarkı söylemek için geldim buraya
ve senin de benimle şarkı söylemen için geldim.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:58 PM

Geldin

Acı çektirmedin,
bekledim sadece.

Yılanlarla kaynaşan,
rahatsız edilmiş
o saatlerde,
hüzünlüydü ruhum ve kaygılıydım,
geldin yürüyerek,
geldin çıplak ve tırmalanmış,
ulaştın kanayarak yatağıma,
gelinim,
ve sonra
dolandık bütün bir gece
uyuyarak,
ve uyandığımızda,
dipdiriydin ve yeniydin,
sanki düşlerin ağır rüzgârı
yeniden sundu
ateşi uzun saçlarına ve yeniden doğruldu
bedenin buğdayda ve gümüşte,
ışıltılı güzellik olana dek.

Acı çekmedim, sevgilim,
bekledim seni sadece.
Değiştirmeliydin bakışını
ve yüreğini,
dokunduğunda bağrımın sana verdiği
denizin derin bölgesine.
Yükselmeliydin suda,
gece dalgasının kaldırdığı
bir damla gibi temiz.

Gelinim, ölmeliydin
ve doğmalıydın, bekliyordum seni.
Seni ararken acı çekmedim,
biliyordum geleceğini,
tapmadığım bir kadından
taptığım yeni bir kadın çıkacaktı,
gözlerinle, ellerinle ve ağzınla,
fakat başka bir yürekle,
her zaman oradaymış gibi
benim yanımda uyanan biri,
benimle sonsuzca olmak için.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:58 PM

Geceyle Tanışık

Geceyle tanışık biri oldum çıktım.
Yağmurun dışında ve içinde yürüdüm.
Çıktım şehir ışıklarının dışına.
En hüzünlü kentin daracık sokağına bakıp durdum.
Geçtim bekçinin yanından
Ve indirdim gözlerimi, açıklama yapmak istemeden.
Uzakta bölünmüş bir ağlayış
Başka caddeden evlerin üstüne geldiğinde
Sessiz durdum ve durdurdum ayaklarımın sesini.
Fakat geri çağırış veya veda için değildi,
Ve dahası dünyasal olmayan bir tepede
Göğe karşı ışıklı bir saatti,
İkrar ediyordu zamanın ne doğru ne de yanlış olduğunu.
Geceyle tanışık biri oldum çıktım.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:58 PM

Geceye Sığındım Yeniden

Geceye sığındım yeniden.
Kenti geçerken açtı And-dağı gecesi,
açtı müsrif gece gülünü
giyitime karşı.
Kıştı Güney'de.
Kar bir heykel kaidesi kadar yükselmişti,
soğuk yakıyordu binlerce kar dokuyu.

Mapocho ırmağı siyah kardan yapılmış.
Ve ben, suskun, dolandım durdum caddeden caddeye
zalimin kirlettiği kentin içinden.
Ah, yalnızlığın kendisiydim
izlerken sevdanın sevda üstüne sökün ettiğini
gözlerimden göğsüme doğru.
Çünkü bu cadde ve öteki ve karla kaplı
gecenin çerçevesi, insancıl yaratıkların
gecesel yalnızlığı ve kendi karanlığım,
boyun eğdirdi halka ölümün varoşunda,
her şey, bu son pencere
küçük bir çizgi gibi aldatan ışığıyla,
bunaltıcı, siyah mercandan
mesken'in üstündeki mesken,
yorulmaz rüzgârı yurdumun,
her şey benimdi işte, bütün bunlar
sessizce doğrulttu şefkatli ve öpücük dolu
bir ağzı bana doğru.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 01:58 PM

Gecesel Su

At gözlü bir gece titrer *******i,
su gözlü bir gecen var senin uyuyan toprakta
titreyen at gözlerinde,
sır dolu sulardan yapılı gözlerinde.

Gölge suyundan gözler,
kuyu suyundan gözler,
düş suyundan gözler.

Sessizlik ve yalnızlık,
ayın taşıdığı iki küçük hayvan,
içerler bu gözlerden,
içerler bu sulardan.

Gözlerini açarsan,
açar gece yosun kapılarını,
açar kendini suyun gizli ülkesine
ve gecenin ortasından çağlar.

Ve kaparsan gözlerini,
bir ırmak doldurur içini,
kör, suskun bir dalga atılır ileri
ve karartır seni:
nemlendirir gece ruhundaki kıyıları.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:02 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.