![]() |
Gecenin karanliginda yildizlarla tek tek konustum seni.Yüzyillardir
bildigimiz ya da bilmedigimiz bütün büyük asklarin yükünü tasiyan yildizlar anlatti seni bana ilk defa. Yagmurun yagdigini küçük bir su birikintisine bakarak anlamaya calistigimiz gibi kimi zaman,seni sevdigimi ayin gökyüzünde sakli duran yalnizliginda anladim.Vurdukça aydinligi sokagimdaki islakliga mehtabi sandim gözlerinin denizinin ve geç anladim belki de ayin isigindaki sahteligin çok daha uzaktaki yildizlari kapatamadigini. Paylasilmayan bir yildiz aradim o gece;seni,yalnizca seni saklayabilecegim.Yoktu;zaten her biri yikilmisligini anlatmiyor muydu asklarin,isiklarini bir yakip bir söndürerek. Ask ve ölüm vardi seni saklayabilecegim içinde. Ask,her gün agzimizda dolanan anlamli-anlamsiz sarkilarda, bütün duruluguyla türkülerde ve duygulari bir yürekten alip ötekine konduran siirlerde yasar bana göre.Çagin tüm yozlasmisligindan büyük bir pay kapan yine ask olmustur bütün direnmisligine ragmen. Kirli sulara meydan okumaz mi saniyorsun kiyiya vuran baliklar?Tipki onlar gibi ask da kiyiya vurmustur artik.Ve Kiz Kulesi'nin bekçileri olan martilar neden kendilerini teker teker birakirlar kuleye çarpan her dalganin önüne?Martilar gibidir ask da;bize çarpan her dalgada ölür bizi korumak isterken.Seni tüm safliginla,artik yok olmak üzere kirlenen askta saklayamazdim. Ölüm ise hiçbir canlinin karsi koyamadigi bir anlamsizliktir. "Dogal dengenin gerekliligi" derken anlamsizlastirmisizdir zaten ölümü.Oysa o tüm esitsizliklere,haksizliklara aldirmadan karsilar her insani korkunç bir soylulukl****endi yasamina ya da baskalarinin yasamina son verenler ise artik sasamaz ayarini bozmustur ölümün saatinin.Ve seni bu düzensizligiyle ölüme teslim edemezdim kendi ellerimle. simdi bir yanimda ask,bir yanimda ölüm...Ikisi de acimasizliklariyla, zamansizliklariyla beni beklemekte.Ben,seni seçiyorum,masallarda bile rastlayamadigim ama su an tüm gerçekligiyle karsimda duran seni. Yildizlardan ögrensem de duygularinin çiplakligini, ay isigiyla anlasam da yalnizligin çirpinisini seni senden dinlemek üzere seni seçiyorum.Askin ve ölümün yalanciliginda senin dogrularinla sana asik olmadan ve senin için "ölmeden" tasiyorum benim dogrularima seni. Seni sevgilim degil,bir gün mutlaka bitecek olan askim degil, GÖKYÜZÜM YAPIYORUM NEREDE OLURSAM OLAYIM SENI HER ZAMAN GÖREBILMEK iÇiN VE YILDIZLARLA AYI SENiN SAKLAMAN iÇiN alıntı |
... BAŞKA DÜŞTE GÖRÜŞMEK ÜZERE Başka düşte...bulamayacaksın...bulamadığını bir öncesinde... tamam bunu öğrendim... biliyorum ama...en acıtanı ne biliyor musun?...dedi kendi kendine...! ...hani o gidişleri var ya...sessizce...suskun... ...kırılan sen oldğun halde...kendisiymiş gibi... hani o arkasına dahi bakmadan gidişleri... hani senin "o an" "oracıkta" "ancak" arkasından baka kaldığın...anın durması için yalvardığın, tutup ucundan geri çevirmeye çalıştığı an varya,hani yapabilsen o merdiveni, hani yapabilsen o kapıyı,hani yapabilsen o sokağı tutup ucundan geri çevirmeye canını bile verebileceğin o an... ...o işte en acıtanı o... ...hani o tıpkı elinden düşen en sevdiğin, en güzel "şeyin gibi"...hani o tıpkı tutamadığın gibi...hani o tıpkı tüm gidenlerde yaşadığın gibi... hani o bir ince sızı var ya içe içe akan...hah işte...tam öyle incecik...yırtarak kayan...düşen kanatan...acıtan...tutamadığın...parçalanan.. .tuzla buz olan... zamana savrulan...zamanda akıp giden...hani o zamanla çatıştığın ama zaman içinde yok olmayan herkesin inandığı o kocaman... "zaman her şeyin ilacıdır" yalanı... bunun bir yalan olduğunu tekrardan hatırladığın an... ve kendini kandırmaya başladığın an... istemeye istemeye inanmaya başladığın an... ...o işte...en acıtanı o... ...ama senin orada olduğunu hep bildiğin... ...ama senin hep hissettiğin... ...ama bir dahası olmayan... ...ama zaten hiç senin olmayan... ...ama senin hep bildiğin... ...ama senin hep hissetiğin... ...ama bir daha sana geri gelmeyecek olan... ...ama buna rağmen ...gelmeyeceğini bile bile senin beklediğin... ...o işte...en acıtanı o... ...sonra o kocaman kocaman, akıp gitmek bilmeyen zaman... ...o durduramadığın an'ın karmaşası tezatlığı... ...kördüğüm oluşu... ...o "acabalarla"."keşkelerle" dolu soruların... ...içindeki kısır döngülerin... ...ve o an... ...hiç bir şey yapamamanın çaresizliği ...o işte...en acıtanı o... ...belki de sadece çaresizliğin... . ..çaresizliğim...lütfen beni artık acıtma...! ALINTI |
Yasa büründü tüm *******. Gök kubbe, yıldızlı ihtişamıyla çöktü aşkımın üstüne, aşkın içinde biçare ruhum enkazında kaldı. Senin varlığınla kurduğum ne kadar toz pembe hayal varsa, üzerine siyah boya kutusu ters gelmişçesine siyaha boyandı. Bir an kaçmayı denedim buralardan, sensizlik alıştığım bir durumdu, sensizliğimde hayalin bir avuntu. Şimdi annesinin en sevdiği vazoyu kırmış bir çocuk gibi suçlu hissediyorum kendimi; seni sevdiğimi söylemekte keşkelerim olmasaydı derken kendi kendime, içim buruluyor. Düşünmeden yapamıyorum; bütün servetlerini ayaklarının altına dökerek sana sahip olmayı düşünen insanlar, sırf kendi egolarını tatmin etmek uğruna her şeyi yapmayı göze alanlar, sana mutluluğu da satın alabilirler mi? Gözlerin cezbedici zenginliğin rengarenk görüntüsüyle boyanır, sen ideallerinden vazgeçip, aşkını üç kuruşa satabilir misin ya da sattırırlar mı? Nasıl canım yanıyor bilemezsin, çakıl taşlarıyla dolu bir alanda top oynarken düşen bir çocuğun derisi yüzülen diz kapağından akan kan gibi yüreğim kanıyor. Yakamozlu *******de bir başka hayal ederdim seni, yakamozlu ******* bile şaşkın halime, hayallerim siyahı kadife gibi emdi, korkularım aydınlığa kavuştu, bu gece yarısı sabah olmak bilmez. Olsa ne değişir ki sevgili, sensiz olan her sabah sensizliğin üstüne doğan her güneş, ay benim için.
Başlamadan son bulacak sanırım bu aşk hikayesi... Tamamlanamamış bir beste, yarım kalmış bir şiir gibi olmasından iyidir sevgili, başlamadan bitmesi belki her ikimiz içinde en hayırlısıdır. Bunları ben söylüyorum. Savaşmadan yenilgiyi kabul etmeyen bir adamdım halbuki, maneviyatın maddiyata yenilmesine izin vermezdim ben, bana ne oldu böyle bilemiyorum. Bu belirsizlik her geçen gün, yüreğimde daha da şiddetlenen fırtınanın benden bir şeyleri koparıp götürmesine sebep oluyor. Senden, varlığından, gerçekliğinden ve beni hayata bağlayıp, hayallerde seni yaşamamı sağlayan bakışlarından birazcık cesaret alsam belirsizliğe sebep olan bulutları, karanlık dünyanın üstüne güneş gibi doğan o gülüşünle dağıtsan, canımı bile ortaya koyarak savaşacağım ama yoksun işte ve yaşananlardan bihabersin. Şu an yorgun bedeninle masum bir çocuk gibi, melekler gibi uykudasındır, rüya görüyorsun belki de, merak ediyorum sevgili, sende rüyalarında yer veriyor musun naçiz siluetime, sende sevmelerinin en yücesini, aşkların en temizini yaşıyor musun? Seninle yalnız kaldığım o an söyleyebilseydim seni sevdiğimi, sonunun yıkım olacağını bile bile söyleseydim, şimdi böylesine seni kaybetmekten korkuyor olmazdım sevgili. Düşlerime giriyor kaç zamandır; ellerinde paradan oraklarıyla yüreğimde aşkının can suyuyla yeşeren sarı saçlı başaklarındaki her tanesinde aşkımızı gösteren ekinlerimizi yoluyorlar, ikimizi karşılıklı bağlayıp; sıcaklığını bile bilmediğim o pamuk ellerine tütünden bulaşan kolaları alıp gözlerime sürüyorlar, resmen seni bir daha görmemen için gözlerimi dağlıyorlar sevgili. Ben seni olduğun gibi seviyorum, bu insanlarsa bedenini, ruhunu bir eşya misali satın almak için çaba sarfediyor, bunları gördükçe canım acıyor, tüm bu yaşananlardan habersiz olduğunu düşündükçe, boğazıma düğümlenen ne kadar asi kelime varsa haykırmak istiyorum. Senin ağırlığınca altın verebilirler. Ya ben? Kalbimi, yüreğimin sınırlarına sığmayıp beni biçare eden aşkımı, sana hasret sevgimi verebilirim şu an ki sefaletimle...Seni koluna takıp bir süs eşyası gibi taşımayı düşünen bu zenginler gibi paraya boğamam belki ama sevgiye doymanı, aşkla sarhoş olmanı, aşk ateşiyle yanmanı sağlayabileceğim gibi o ateşte seninle yanmayı göze alırım sevgili. Yoruldum, biliyor musun? Zemheri ayazında kalmışçasına üşüyorum sensizliğimde... Bir tarafım para değer vermeyeceğini söylüyor, bir tarafımda fırtınalar koparıyor isimsiz korkularım ve sen hiç birini bilmiyorsun. Dayanması en güç acı bu; evladını yitirmiş bir anne gibi feryat edesim geliyor içimden, acısını yüreğine gömen bir baba gibi sessizce ağlıyorum, damla damla sen düşüyorsun gözlerimden, incinirsin diye korkuyorum. Meydan okurum tek başıma, Kuşatılsa, aşkımı barındıran yüreğim, Kafa tutarım tüm dünyaya, Ölüm gelse keskin kılıcıyla üzerime, Güler geçerim, sen yanımda oldukça, Kalemimden kan damlıyor sanki sensizliğimde seni ölümsüzleştirdiğim şiirlerdeki kelimeler ok olup yüreğime saplanıyor yokluğunda ve ben seni öylesine çok özledim ki, ne zaman özlemimi yazmaya kalksam kelimeler kifayetsizleşiyor. Tıpkı sensiz hayatın kifayetsizleştiği gibi. Hayallere bakarsan sevgili; zaman vuslata beş varı gösteriyor, gerçeklere bakarsan vuslatımız imkânsızlaşıp, aşkımız efsaneleşiyor ve şu an ben sensizliğimde; hayalinle, yalnızlığımla, aşkımla gece yarılarının zifiriliğini yaşıyorum. Bir hücrede mahkum nasıl hasretse güneşe, bende gerçekliğine öyle hasretim sevgili. Ne olur gittiğin o uzun yollardan geri dön ve seni göreyim gün yüzüyle, daha fazla sensizliğe dayanamayacak bu yürek... Dayanamıyorum, yüreğime gömmek istemiyorum seni, gerçekliğinin başka birine ait olduğunu ve kendini onlara sunduğunu düşünmek istemiyorum. Eğer ki maddiyatı seçerse o yüreğin, işte yıkım o an olur benim için, o an aşkın enkazının altından cesedim çıkar, yatalak olur biçare ruhum, sensizliğimde değil ama bir eşya değerinde başka birine aidiyetinde ben, sen var oldukça yok olurum sevgili. Sessiz feryatlarımı duy gece yarısı, ikimizde uyanığız bak, rüzgar kokunu getiriyor bana, çığlıklarımı da sana getirsin ve yağmur yağsın yarın sevgili, belki o yağmurla bana gelirsin. Seni seviyorum. alıntıdır... |
Belkide kaleme aldığım son satırlar bunlar. Sen şu an neredesin ve kim bilir kiminlesin diye sormadan gidiyorum. Sormuyorum ve bir daha sormayacağım. Sessiz sedasız birkaç satır karalayacağım ve gideceğim.
Biliyor musun; gitmek senin kadar güzelmiş yeni anladım… Şu anda her zaman, her damlasına aşık olduğum yağmur yağıyor. Sensiz, damlaların cama vuruşunun bile tadı yok. Tamam itiraf ediyorum; sensiz İstanbul’un bile tadı yok. O boğazın kokusunu, dalgaların kayaları dövüşünü, soğuğunu, sıcağını, her an değişen havasını sevişim aşktan mıydı ki? Yağmur yağıyor ve ben, sensiz bu güzellik bana haram diye bağırıyorum avazım çıktığınca. Gecenin en sessiz ve en bana ait olan saatleri. Düşünüyorum da bu saatlerde nefes almaya başlamıştım ilkin. Biz zoru başarmıştık seninle, bir araya gelmesi belki de olanaksız şiirleri, şarkıları ve hatta suskunlukları buluşturmuştuk birlikte. Güneş üstümüze doğuyordu. Biz kuş seslerini keyifle dinliyorduk… Aşkı aramıyordum ki ben. Sen ve ben, biz birbirimizi aramıyorduk ki. Ama bulduk birbirimizi. Bulduktan sonra başladı kendimizi aramalarımız. Yok olmayı düşünen ben, senin için binlerce yıl yaşamayı göze almıştım. Seni kalemin ucunda, sayfaların ortasında bulmuştum. Ama sen…… Sen yaşamın içindeydin. Sana güzel sözler söylemek istedim hep. Kelimeleri süsleyip süsleyip sunmak istedim sana. Ama tek kelime çıktı hep dilimden. “Gelincik”… Bildiğim en güzel şeydi, sense hayatta tanıdığım en güzel şeydin… “Bunları anı olsun diye yaşamadık.” Ateşe de yağmura da, uçmak istediğimiz için uçtuk. Öleceğimizi bilerek değil, öleceğimizi düşünmeden, istediğimiz için uçtuk. Ben ateştim, sense deli bir yağmur… Neyse biliyorum ki senin sonun yok ama artık ben gidiyorum. Çünkü her sorunun karşılığı, hayat böyle diyerek de verilebiliyor. Çünkü… Çünkü ben aşığım hala. İşte Gidiyorum… Bir kaçış değil bu, yalanı yaşamaktansa bize bırakılan son şansı kullanıyorum belki de. Kim bilir?… |
Biliyor musun en çok mektuba başlamam gereken hitap şeklinde zorlandım. Bir başlasam sonu gelecekti eminim! Ama sıradan sözcükleri hiç yakıştıramadım sana, yapmacık sözlere konduramadım seni... Sonra sana hiç mektup yazmadığım aklıma geldi, içim burkuldu, canım acıdı...
Bu mektubu sana gurbetten yazıyorum; sesine sözüne hasret, yüzüne hasret, sıcağına hasret gönlümle başlıyorum mektubuma. Seni o kadar çok özledim ki; Meğer hiç bir kucak seninki kadar sıcak değilmiş, hiçbir acı senin yokluğuna bedel değilmiş. Hiç ama hiçbir hasret senin özlemin kadar yakmazmış içimi. En acısı, dost bildiklerim, yâr seçtiklerim toplanıp bir araya gelseler, senin çeyreğin bile edemezmiş. Bilsen ne zor bunları itiraf etmek kendime ve sana... Gurbet bile gururumu söndüremedi. Hâlâ gururlu, şımarık, kucuk kızınim. Hayır, hayır yavrunum. 'Ben artık bir genç kızım, başkalarının yanında bana yavrum deme.' derken bile böyle düşünüyordum inan. Şimdi içten bir seslenişine, Yavrum! hitabına öyle ihtiyacım var ki... Hatırlıyor musun? İlk yürümeye başladığım anları anlatırken ellerimi bırakmadığın için sana kızdığımı, hırslandığımı ve bir an önce yürümek istediğimi söylerdin. Şimdi sakın bırakma ellerimi, anneciğim. Evimizin yumuşak halıları değil yürüdüğüm yollar, bir düşersem halim yaman. Ellerini, sevgini, duanı, desteğini ve sıcağını hiç esirgeme benden. Hani küçükken en çok kimi seviyorsun diye sıkıştırıp dururdum seni. Ağzından "Seni!" cevabını alana kadar bırakmazdım eteklerini... Seni abimden, babamdan ve ablalarımdan kıskanırdım. Hâlâ büyüyemedim, hem şimdi daha çok kıskanıyorum. İçindeki sevgiyi ve gözlerindeki derin şefkati yalnız benim için sakla... Ama yapamazsın degil mi? Ana yüreği dayanmaz... Senin sevgin hepimize yeter, ana olunca ben de anlarım değil mi? Aslında en çok bu huyunu seviyorum. Adaletini ve yufka yürekliliğini, anne şefkatini... Fakat hâlâ babam işe giderken boşalan yatağını en çok benim hak ettiğimi düşünüyorum. Seni öyle özledim ki!.. Şu bilmem kim tarafından icat edilen telefon bile dindirmiyor içimdeki hasreti. Gurbetin yağmurları, söndürmeye yetmiyor içimde büyüyen ateşi... Beni buralara yollarken, "Daha güçlü ol!" diyordun ya, sana kavuşunca öyle bir sarılacağım ki, gücüme şaşacaksın. Sevgimin gücünü sen de anlayacaksın. Yılların yükünü çekmiş, yorgun ama dimdik omuzlarını özledim. Dolaplarımı düzenlerken, eşyalarıma bakıp bakıp ağladığın duyuyorum. Yahut arkadaşlarımla konuşurken gözlerinin dolduğunu... İçim acıyor ama bilsen nasıl seviniyorum. Yokluğuma alışamamış olman, mest ediyor beni... Puslu gözlüm, dert ortağım! İnan içim içimi yiyiyor, ya bitmezse gurbet *******i, ya geçmezse hasret saatleri, ya vuslat ateşiyle bindiğim mavi tren getirmezse beni... Uzar da yollar kavuşamazsam sana, ya özlem alışkanlık olur da unutursan beni. Ama beni unutmaman için hep dağınık bırakacağım odamı. Söylene söylene toplarken, yine gözyaşların ıslatacak eşyalarımı. Babam yine dalga geçecek, anlatacak bir bir ağladığını. Ya ben... Arkadaşlarım çınlatacak odamın duvarlarını, hep anne kokan ilâhilerle... Güçlü ol demiştin ya, ben de yorganı çekmeden başıma hiç ama hiç ağlamayacağım. Ama sonra, Allah ne verdiyse... Anneciğim! Gözyaşlarım söndüremez içimde yanan ateşi... Çünkü yokluğun, bilmem kaç nüfuslu şu kocaman şehirde kendini yapayalnız hissetmek gibi, imkânsız bir şeyi diz çöküp de Yaradan'dan dilemek gibi.. En azaplı günahlardan sonra sızlayan vicdanım gibi... Gül kokulum, puslu gözlüm! Sakin sensiz, sevgisiz ve duasız bırakma beni.. |
Sensizlikte başladım yeni bir güne... Bu nasıl bir şey biliyor musun? Bilemezsin... Bilseydin,aynı acıyı sende yaşatsaydın yaşatır mıydın bana bunu...iki gün oldu senle aynı şehirde değiliz.ne kadar tuhaf değil mi? Aynı şehirde olup da seni görmediğim halde sanki uzansam dokunacaktım sana ama burdan asla... Gözlerim bir noktaya dalmış öyle; duraksadım bir an...karşımda hayalini hatırlıyor da ne düşündüğümü hiç hatırlamıyorum. Geceyi seviyorum ya! ayrı bir güzelliği var karanlık çöktüğünde sanki bütün rezillikleri kapatıyor. Offff! Gene yoksun yanımda... seni çok seviyorum ama yazık bunu sen bile bilmiyorsun. Ah sevdiğim yanımda olup da bana sarılmanı nasıl isterdim. Ama olmadı olacak mı dersen, aslaaaaaa...... Üzülme ama sakın ağlama seni sonsuz bir aşkla seviyorum. Üzülme seni hayalinle yaşatmaya devam ediyorum, Ne kadar sürer bende bilmiyorum!!! Balkondayım şimdi,ya sen nerdesin? Bildiğim bir yerde mi? Belki de sen de gittin benden sonra başka bir şehre kim bilir? Burayı seviyorum. Denizin dalgasını dinliyor ve kötü değil hep iyi yönünle seni düşünüyorum. Hatalarını hatırlamıyorum,ihanetini unutuyorum. Evde de kimse yok(!) resmini aldım karşıma, biraz denizi dinliyor, biraz seni seyrediyorum. Neler neler yaşıyorum. Kendimi dinliyorum da çok kızıyorum kendime.... Sonra elime kalemi alıp yazıyorum... ben senden uzaktayım sevgili, çok özledim sıcak tenini, bir gün dönecek misin geri, yoksa ben mi gelip alayım seni, sevgili; sen benim yüreğimsin, ama sen hiç düşünmez bırakıp gidersin, seni asla affetmeyeceğim bilirsin.... of ne zordu bu aşk(!) seni sevmediğimi zannedip gidiyorsun, aşk değil bu bir sürgün,kaçak sakın arkaya dönme, sakın sakın, çünkü o an anlayacaksın sana olan sevgimi, seni seviyorum.... alıntı |
Hüzünler... Düşüncelerimin en ağır yolculuğu onlar.. "Hep hakim olurlar bedenime,yüreğimin en can alıcı noktasına yerleşirler..Zarar verirler düşlerime,umularında bile olmaz..Sadece sıcak nefesini solurlar yüzüme bencilce.." Hüzünler... Linç ediyor yüreğimi konuştukça.. Konuştukça,düşlerim karanlıkta yüzer usulca... Susacaksın... Yutkunacaksın... Ama konuşmayacaksın… "Seni ve beni düşlerin ipine asıyorum..Düş’üp kırılacaksa eğer,bu uğurda kırılıp parçalansın her şey …Şunu bil artık..Konuşamıyorum hüznümün karşısında..Gözlerimde maziye çalan yaşlar birikti..Bu nem yavaş yavaş çürütüyor seni ve beni.." Sana bir kelime daha sunamıyorum.. Boğazıma ilmek ilmek dokunan hep aynı his,aynı hüznün siması ve aynı hüznün bitik yüzü.. Bırak artık.. Bırak ki! Hüznün girdabında esir kalsın yüreğim .. Suskunluğumu kusmak istiyorum .. Haykırırcasına bir suskunluk içimdeki.. Bağırdıkça ses çıkmıyor,ses çıkmadıkça bağırıyorum.. Gözlerimden birkaç damla daha düşüyor.. Düşüyor... Düştükçe ölüyor.. Cesetleri ise hala sıcak koynumda.. Baksana.. Dokunsana.. Yeter artık,yeter...! Konuşsana...! alıntı |
İçim öyle acıyor ki koca bir boşluk yüreğimde yokluğun. Karanlıkların kapladığı yollarında kaybolmuşum. Nefes almak güç,yaşamak anlamsız, sensizlik dipsiz bir uçurum. Bense uçurumundan aşağı ümitsizce düşüyorum.
Şimdi, benden çok uzaklardasın sevginin ve umudun bittiği yerde, senin bitip sensizliğin başladığı yerde. Karanlıkta karalanıyor aydınlık yüzün, gitgide sen de yok oluyorsun yüreğinde. Yüreğim bilmiyor ne hissettiğini. Elveda bile demeden çekip gidişinin sebebini soramıyor kimselere. Hasret rüzgarlarıyla ürperiyor içim, özlemin sel olup akıyor yüreğime. Dudaklarım da bir mühür söyleyemiyorum soranlara gözyaşlarımın nedenini. Şimdi, sokaklarda esen başıboş rüzgarlar gibi sessiz ve durgunum. Ah keşke o rüzgarların getirdiği sıkıntıyı hiç duymasam, hep mutlu duygularla dolaşsam, kalbimin üzerindeki ağırlığı alıp gotürse şu rüzgarlar. Hafiflesem. Acıyla çarpmasa yüreğim,ayrılığın acısı kalbime vurmasa, gözlerim yaşlarla dolmasa... Mutluluğum, göç eden bir kırlangıcın kanadında çok uzaklara gitti. Dönmesini bekleyemeyecek kadar yorgunum. Eğer bir gün dönerse tek umudum, gerçekten sevenlere miras kalsın mutluluğum... |
Ellerimin arasından kayıp gidiyor hayat....
Kendimi avutmak için bulduğum herşey bir süre sonra anlamsız geliyor.... Birşeyler biterken yanı başında neyle avuna bilir ki insan... Kendimce oyunlar buluyor,sıkılıyorum bir süre sonra,kitaplar hiçbirşey anlatmıyor yada kendimi dinlemek canımı sıkmaktan başka birşeye yaramıyor.... Sense bir yerlerde kendine duvarlar örüyorsun.... Biliyorum ki ne kadar ararsam arayayım yanına gelebiliceğim bile kapı bulamayacağım... Kendine duvarlar örüyor ve bizi dışarıya bırakıyorsun... Olsun diyorum, ördüğün duvarları maviye boyuyorum.... Çiçekler ekiyorum dibine,büyümüyorlar... Mavilerim soluyor,sen susuyorsun...ben ölüyorum... Kendime yalanlar uyduruyorum,kendim bile inanmıyorum.... Oyunlar buluyorum sıkılıyorum durmaksızın birşeyler bitiyor içimde... Sana sorduğum soruların hiçbir cevabı yok aslında duymayı beklediğim... Sadece sesini özlediğimden... ellerimin arasından kayıp gidiyorumkendim bile tutamıyorum kendimi.... Ama olsun ben sana elimi uzatıyorum kurtar diye değil,sadece dokunmayı özlediğimden sana.... Senden başka bir nedenim yok.... Senden başka bir isteğim yok... Senden başka hiçbirşeyim yok... SENİ SEVİYORUM... Duy diye değil.... Sadece kendime hatırlatmak için söylüyorum... |
Evinizin sizi içine sığdıramayacak kadar dar oLduğunu fark edeceksiniz...
Sokağa fırLıyacaksınız.. sokakLar da dar gelecek... Tıpkı vücudunuzun yüreğinize dar geLdiği gibi... Ne deniz mavisi açacak içinizi, ne pırıL pırıL gökyüzü... Kendinizi ta$ıyamayacak kadar çok büyüyecek, bir yandan da kayboLacak kadar küçüLeceksiniz... BiriLeri size bir$eyLer anLatacak durmadan... ''ÖnemLi oLan sağLık'' ''Yasamak güzeL'' Bo$ver, her$eyi unutuLur'' Siz hiç birini duymayacaksınız... Gözya$Larınızdan etrafı göremeyecek haLe geLeceksiniz... O'ndan öLmesini isteyecek kadar nefret edecek, az sonra koLLarında öLmek isteyecek kadar çok seveceksiniz... Hep ondan bahsetmek isteyeceksiniz... ''öLüme çare buLunur'' ya da'' yarın kıyamet kopacakmı$'' deseLer ba$ınızı kaLdırıp 'Ne Dedin'' Diye sormuyacaksınız... YaLnız kaLmak isteyeceksiniz... hemde kaLabaLıkLarın arasında kayboLmek... İkisi de yetmeyecek... Geçmi$i dü$üneceksiniz... Neredeyse dakika dakika ama kötüLere atLayarak... OnunLa geçtiğiniz yerLerden geçmek isteyeceksiniz, Gittiğiniz yerLere gitmek... Bu size hiç iyi geLmeyecek... Ama biLe biLe yapacaksınız... Biri size içinizdeki acıyı atabiLeceğini söyLese, kaçacaksınız... AsLında kurtuLmak istediğiniz haLde, o acıyı ya$amak için direneceksiniz... Hayatınızın geri kaLanını on u dü$ünerek geçirmek isteyeceksiniz... Aksini iddaa edenLerden nefret edeceksiniz... Herkesi ona benzetip... Kimseyi onun yerine koyamıyacaksınız... Hiç bir $ey oyaLıyamıyacak sizi iLaçLara sığınacaksınız... Bir kaç saati kafanızda buLandıran ama asLa onu unutturmayan Sadece bir müddet buzLu bir camın arkasından seyrettiren... Bütün $arkıLar sizin için yazıLmı$ gibi geLecek... Boğazınız düğümLenecek, dinLeyemeyeceksiniz... Uyumak zor, uyanmak koLay oLacak, sabahi ipLe çekeceksiniz... Bazen de '' hiç güne$ doğmasa'' diyeceksiniz... Ner ******* rahatLatacak, sizi Ne gündüzLer ÖLmeyi isteyip, öLemiyeceksiniz... BeLki çivi çiviyi söker diye can havLiyLe önünüze çikana sarıLmak isteyeceksiniz. NafiLe... Dü$üncesi biLe tahammüL ediLemez geLecek... RüyaLar göreceksiniz gerçek oLmasını istediğiniz... Her sıçrayarak uyandığınızda onun adını söyLediğinizi fark edeceksiniz... TeLefonun çaLmasını bekLeyeceksiniz... Aramayacağını biLe biLe... Her çaLdığında yüreğiniz agziniza geLecek... |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:47 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.