![]() |
Kerkes kötü, kendisi dışında,
Yazın da söylenir, kışın da; Hep bir istihza bakışında. O bilir doğrusunu her şeyin, Her zaman o olmak ister konu; Memnun edemezsiniz onu, İsterseniz yoluna halılar döşeyin. Ne dönün onun yüzünden şaşkına, Ne başkalarıyla karıştırın; Ama ne olur Allah aşkına, Şunu kendisiyle barıştırın. (Kapılar kitabından) |
Sen!
Bir bilsen Kötülüğü yalnız kendine ettiğini, Sadece kendi sorularının seni terlettiğini. İlgisi yok bunun mekânla, zamanla Artık anla… Söndüremediğinde başlattığın yangını Durduramadığında bumerangını Suçlu aramaya çıkma boşuna. Gitmese de hoşuna, Bir bir daha bir eder değil iki. Başkası yok ki! |
Sen camiden dönünce,
Önce, Elini annem öperdi. “Biz böyle gördük” derdi. Buna kıkır kıkır gülerdim Yoktu ki derdim! Neş'eyle sıramı beklerdim. Ben boynuna sarılınca Mutluluktan erirdin, Elini öptürür, Para verirdin. Bayramlık entarimi Sabahın köründe giyerdim Öylesine erken, İlk misafire daha saatler varken. Yeni ayakkabım ya sıkar, ya vururdu Yine de bütün gün Ayağımda dururdu. ... Artık bayram sabahlarında Mahzunum baba. Olsaydın da sorsaydım Ben mi iyice kırılgan oldum İnsanlar mı daha kaba? Bilmiyorum nasıl geçti hayatın Belki çile çektin, belki sefa sürdün Ama sanki giderken Çocukluğumu da götürdün. (14.11.2004) |
Bazen bir gonca açar, iki gönül bir olur
Sevgilinin bakışı kalbe giren tîr olur İrade elden gider, kul kula esîr olur. Sözlere âhenk gelir, her biri şiir olur. Kalplerin anlaşması epeyce nâdir olur Çoğu kez aşktan yana birisi fakîr olur Ömrü dert ile geçer, mecnûn olan pîr olur, Bu sırrı çözemeden mekânı kabîr olur. (13.Temmuz.2004) Tîr:ok Pîr: ihtiyar |
Bir zamanlar o da bir bebekti
Hokka burunlu, al yanaklı, Bir ömre bedel. Şu gördüğün kavrulmuş el, Pamuk gibiydi. Eskiler içindeki bu kambur vücut, Mis gibi kokan zıbınlar, fırfırlı elbiseler giydi. Annesi ona “Gül kızım” derdi, Sevip okşamak için sıraya girerlerdi. Ya babası? Getirdiği çikolatayı muzipçe cebinde saklardı Onu ağlatmayı herkese yasaklardı. Kızı incisi, emeliydi Çok mutlu olmalı, hayatı sevmeliydi. Ah! Hızla geçti yıllar işte Seksen beş yıllık koca bir ömrü İçiverdi bir dikişte. Annesinin kiraz dudaklı, kalem kaşlısı Şimdi huzurevinin en yaşlısı. Gençler ondan kaçıyor. Neden? Ruh aynı ruh, beden aynı beden. Soruyor, gözleri nemli: Görüntü bu kadar mı önemli? Oysa şimdi anlatacak ne öyküleri var Bir yıkılsa aradaki şu duvar! Çare yok. Böyle gelmiş bu, böyle gidecek. Şimdi bir zamanki tatlı bebek, Saatler boyu pencerenin önünde Birbirinin aynı günleri tüketmekte, Bir an önce yanına alması için Tanrı’ya Dualar etmekte. (Kapılar kitabından) |
Yine akşam oldu, yolda bu gözler,
Ne olur ah! gelsen bu defa erken; Nerede giderken verdiğin sözler? Sabrı öğrendim ben seni beklerken. (Kapılar kitabından) |
Bir yanım doğuludur,
Batılı öbür yanım; Akıl süzgecim yoktur, Ben bir tuhaf insanım. Kandırmaya kalkarım Allah’ı ve kulları; Kopyayı çeke çeke, Tümlerim okulları. Diplomalı cahilim, Hiçbir işe yaramam; Tanımam, ilim, bilim Sanatı hiç aramam. Kitap okumak çile! Ne geçecek elime? Yeter de artar bile, Bana üç yüz kelime. Sözlükleri nedeyim? Uzak benden kaygılar, Haydi artık gideyim Size sonsuz saygılar! (12.Haziran.2004) |
Karşımdaki otuz ruh, otuz genç beden demek,
Yaşamam için otuz harika neden demek. Çalışmayı öğütler, doğruyu söyler dilim, Şefkatimde cömertim, terazide âdilim. Tahta, kalem, kitaplar gibi birkaç aletle Savaşıyorum uzun yıllardır cehaletle. Bazen çatılır kaşım, disiplini severim, Gürültüye kızarım çünkü hedefim verim. Hiç bitmez mazeretler, sızlanmalar, ağıtlar, Mutlaka okunmalı eve giden kâğıtlar. Hastalandığımda ne iğne ne hap isterim, İyileşmek için ben doğru cevap isterim. Başları hep dik olur, yüzleri hep gülerse, Ve eğer onlar derse severek gelirlerse, Gençleşirim gülmeye bahaneler bulurum, Dünyanın en mutlu insanı ben olurum. (11.04.2004) |
Ahşap bir evin çatı katında
Tertemiz bir oda. Bin bir özlem var dantellerdeki kasımpatında Sarı bir entari giymiş Gül Hanım, bu yıl moda. Açık pencerin önünde bir aşk romanı okuyor, Her yer mis gibi sabun kokuyor. Perde rüzgardan hafif, hafif sallanıyor Gül Hanımın yanakları okudukça allanıyor. Duygular çoktan aşmış bendini Öylesine kaptırmış kendini. Kocası olacak o aksinin yerine, Romandakini koymuş gibi. Süzülüyor, kadın kahraman da oymuş gibi. Keskin bir yanık kokusuyla düşünden uyanıyor Eyvah! Ocaktaki yemek yanıyor! Zaten her gün hazır dayak, Bir de sen kalk, yemeği yak! Bağışlanmaz; ziyan etti ya aşı Dile kolay! Gitti yarım kilo kuşbaşı. O evin çatı katında Bir kadın var ki hiç mutlu olmadı hayatında. Şimdi sicim gibi akan yaşlarını siliyor, Ve artık biliyor: Prensin de aslı yok, beyaz atın da. |
Bakma sen sevgilim huysuzluğuma,
Ben sana bilerek aldandım gülüm; Çünkü sen şifaydın susuzluğuma, Göz göre göre, bile bile yandım gülüm. Güzel sözlerinin hepsi yalandı, Gönlüm boş hayallerle hep oyalandı; Gün olur insafa gelirsin sandı, Göz göre göre, bile bile aldandım gülüm. (Aralık 2003) (Bu güfte, tarafımdan rast makamında bestelenmiştir) |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:03 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.