![]() |
Atlantis Yıllığı
Olimpos’ta...fi tarihinde...bir zaman... Tanrılar, birbirinin kuyusunu kazıyordu... Birbirine hain pusular hazırlayıp... Hera, Herkülü ölü görmek istiyordu. Herkül de, doğaldır; ölmek istemiyordu... Zeus...baba tanrı... aciz kalıyordu.... Tüm bunlar olurken Olimpos’ta... Yeryüzünde bütün işler karışıyordu. Aşil,Hector’u öldürüyordu,tahta atın önünde... Tahta at; gece... yediği askerleri,,, Birer birer kusuyordu... Kılıçlar kana doymuş; Kınlarına kadar...kusuyordu Yine de hiçbiri kınlarına sığmıyordu. Promete... çaldı ışığı tanrılardan... Yüreği bencillikten uzak atardı... Onun için zincirli bir şekilde Kartallara bir şölen gibi...yatardı, Öyleyken...hiç pişmanlık geçmedi aklından... Ve... buzul çağı bitti...ortalık bahardı. Zeus bile utandı tanrılığından. Ki,insanları severdi... Anlıyoruz: kadınları yatağa attığından... Karanlık çağ; mitoloji doğuruyordu ha, bire! .... Ortalık canavardan geçilmiyordu... Poseydon, dalgalardan atlarıyla... Korkunç deniz canavarları yolluyordu, Umutlar yeryüzünde, hızla tükeniyordu... Denizciler düşmekten korkuyordu Niagara! dan... Denizlerin dört bir yanı birer Niagara oluyordu Deniz, düz bir tepsiden dökülüyordü... Ölüler ülkesinde Hades, hüküm sürerken, Cehennem zebanilerini beslerken ölü bedenlerle... Mısırlılar ellerinden kurtuluyordu... Piramitler tanrıların merdiveni... Sfenksler, bekçi köpeği görevini ifa ediyordu... Yunan medeniyeti bir illet gibi Ege kıyılarını inletiyor, Smyrna’da ion kentleri Mantar gibi türüyordu... Apollon,bir ormanda kötü emellerine Defne’yi alet ediyor Defne,bir ağaca dönüşüyordu... Romus ve Romulus kardeşleri, Dişi bir kurt, Roma’yı kurmak için emziriyordu... I.Atlantis Kralı,o sırada harç karıyor Bilinmez bir yerlerde sütun biriktiriyordu... Kurmak için o masal kentini, Tanrılara plan çizdiriyordu. Dünya sınırları içinde Devlet sınırları değişiyordu. Atlantis’in burçları sivri mızraklar gibi Bulutları deliyordu. Görkemine görkem, Zenginliğine zenginlik, Medeniyetine medeniyet...katarak... Ve...bütün kentleri kendisine hayran bırakarak... Olimpos’u bile gölgeleyerek... Tanrıları kızdırıyor, Şimşekleri üzerine çekiyordu... Poseydon, dev med-cezirler Hades, türlü ölüm yolları Hera, şimşek bakışlar...yolladı Venüs istridyeden doğunca Dünya aşkı tanıdı... Zeus yaşlı bir tanrı,karışmazdı kimsenin işine.. Bir küre üzerinden,dizi film gibi Oturduğu köşeden nektar içerek... Seyretti sadece...olup biteni. Tanrılar kıskandığı için; olacak... Atlantis sulara gömülecek. Bir parçası bile kalmayacak...taş üstünde, taş. Omuz üstünde baş... Tanrıların ol dediği...olurdu... Fi tarihinde... Dünyanın bilmem neresinde Bir masal şehri vardı...kayıp ülke... Atlantis’di adı... Tüm gezginlerin aradığı Efsanevi ülke... Bırakmadı arkasında en ufak iz. Bir sandviç gibi üzerine, Kapandı toprak ve deniz... Bu, yıllık; bir şişede... Son katip tarafından yazılmış, Ve..yarım kalmış olarak; Bulundu Akdeniz’de... Atlas da,vazgeçti yükünden... Tuz buz oldu taşıdığı küre... Bir tek Atlantis gömüldü, Köpüklü,yeşil... denizlere... |
Ay Büyüsü
Tutunarak iner,zakkumların gölgesine...akşam. Taşınır karınca sırtlarında yuvalara... Bir parçası sürünür,akşamsefalarına Ve..salyangoz izlerine kontrast yaparak... Dökülerek,gökyüzünün yıldız deliklerinden... Bir ucu yelkovandır,bir ucu akrep zamanın... Kum saatinde; düşme sırası gelmiş kum tanesinin de, Kapatılan gözlerdeki kirpik uzantısıdır bazan Yada bitirilmiş bir sigara izmaritinde... Bir ucu gecedir,zamanın... Biter içimdeki yalnızlık:gece saçlarındır... Yıldızlar gözlerindir,meltem nefesin... Uluorta bir yangından artakalan, Büyülü bir yaz gecesidir... Sabaha doğru yıldız yıldız eksilir... |
Ayna Göl Yada İkincil Bir Yaşam Anatomisi
Mutlaka bir buluttu başımın üzerinden geçen! Doludizgin...kör,sağır ve...bilerek... Uçan bir martının kanat sesiydi Gönlümün orta yerinde kalan. O arpın çıkardığı bütün notalar... -Ilık bir melodinin varsıllığıyla- Büsbütün kıvrılıp; bükülüyorlardı. Bir şeyler koşuyorlardı aynalardan, Yalınayak ve çocuksu birileri... Dinme yağmur! ...Gökkuşağını boyamadım daha... Bir bulut almıştım gökyüzünden,ödemedim parasını... Çünkü, kör bir paraydı elimdeki... Ve...yarınsız çiçekler ektim gönül tarlalarıma... Su perisi bir ayna yapıp gölden,bana verdi... Baktımuratı olmayan gözler,çizgisi olmayan yüzler-sınırı yani-bana bakıyordu... Ten rengini yitiriyordu; her bakan... Bir damla suya dönüşüyordu gözler. İçinden caddeler geçiyordu,adamların... Gönlünden neler geçiyordu kadınların,bilen yoktu... Ve...bir martı kuşunu yitirdim,ıssız bir liman caddesinde... Her taraf kör...her taraf sağır ve her taraf lime lime... Delik deşik,parça parça ayrılan Birleştirilemez özelliği olan... Ve...algılanan, kırık dökük bir yaşam gibi,her şey... Apansız bitiveren bir şarkı gibi, Bir bıçakla kesiliveren... Gözler,bir dantel örer; karanlığına,gecenin... Eller...en devingen saatlerde,nasır içinde. Yarınların cam ardında kalmasından çekinmeden. Ve...bırakarak yaşamı yanıbaşında; Bütün ayrılmalara hazırsa,yüreğin... Gözlerin unutmadan göğün mavisini... Söyle! ...Bütün türkülerini... dinleyeceğim! ... |
Ayrılığı Ezberleten Zamanların İnsafsız Şiirine Muhatap Olan Denizcinin Ölümüne Dair Son Tahliller
Mavi bir sürgün…deniz gözlerinin renginde… Büyüterek hasreti Poseydon ülkesinde… Suda iz bırakır mı ayrılığı öldürsek… Köpekbalıkları bile çekiniktir,eminim… Arsız, keskin dişleriyle…damarımı kesmekte… Saatler,bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… Ağlar atıldığında,kare kare bölmekte, Mavi kan süzülmekte…deniz hep ölmektedir… Çıngıraklı yılanın zehrini almış zaman Bir kara korsan gibi fırsat kollamakta ve… Öldürücü o anı…sabırla…bilmektedir… Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… Güneşi unuttuğun gelir miydi aklına, ‘’Bir akşam gün batarken gel, Sakın geç kalma erken gel’’ Şiirimi koyduğum potkalı bul…ve oku… Terk edişin …ne yazık,ölümüme denk gelmektedir… Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… |
Ayrılığı Ezberleten Zamanların İnsafsız Şiirine Muhatap Olan Denizcinin Ölümüne Dair Son Tahliller -II-
Denizlerin altında sere serpe yosunlar Yemyeşil bir dünyayı kuytularken gözlerden Denizkızları kayar düşlerime birikir… Dalgalı saçlarına yuvalanmış bir sihir Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… Trenler hasret yüklü, sancılı seferlerde… Garlarda boşaltırken istimlerini … seyret. Bak şimdi…anılarım bir kapkara kirlenir… Yağmurlar gözlerimde, tuzlu su biriktirir Bendim o,gözyaşıyla denizleri besleyen… Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… Deniz kızının bir acayip deniz anası var ki, Zehir gibi tenine dokunmak …tehlikedir… İstiridyeden ödünç aldığım incileri… Boynuna dizebilmek: mangal gibi yürektir… Nice sevdalar gördüm bu yüzden ölmektedir Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… Uğurla ayrılığı…desem, gider mi bensiz… Nice gemiler dokta…iki seksen, sefersiz… Gönlümün pası gibi, zamanı içmiş sudan Çapaları…ki,demirinin ahı gitmiş, feri gitmiş Hangi okyanusları yırtmış demir oltası… Ve…Denizin tabanında toprağı resimlemiş… Yelkenine sardığım rüzgar nereye gitmiş… Hüznün sarı rengini deniz yeşertmektedir… Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… Deniz kestaneleri batmış demir, gövdesine… Diplerde türlü enkaz biriktirmede deniz… Dibi taramaktadır ısrarla bir akıntı Mavi yoğunluğunu denizin,biçmektedir… Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… Mücevher gözlerine gölgesi vuran korsan: Ayrılık…göz koyduğu sevdamı kirletmekte… Çapkın bakışlarını tende, bilemektedir… Öldüğümü bilmesin sevdiceğim,hicranla. Sensizlikse…ölürüm. Ecelim şimdi gelir… Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… Karabatak ararken yitik sevdamı suda Martılar gökyüzünü çığlıkla deşmektedir Hüznümü alan bulut,siyaha değişmekte Ufukları yakarak güneş erimektedir. Bütün hayallerimi yatırdım uykulara Şimdi ölmek zamanı…imbat da esmektedir… Saatler bir zamanı bir çeyrek geçmektedir… |
Ayrılık Kan Kaybeder mi
Nasıl, yok ederim, seni… Hasret denen kahır, bela… Canlarım, düşmüş…Kerbela… Ayrılık; kan kaybeder mi… Her gönüle musallattır Yelesi, ateşten attır… Hançer işlemeyen zattır Ayrılık; kan kaybeder mi… Dağların azametiyle, Ferhat’ların zahmetiyle… Başın ezsem külünk ile Ayrılık; kan kaybeder mi… Atın nallarına vursam Fırtınalara savursam Sevenleri kavuştursam Ayrılık; kan kaybeder mi… Hangi bağlardan beslenir Gurbet, geceye yaslanır Hangi ırmakta ıslanır Ayrılık; kan kaybeder mi… Göçmen kuşlarla mı gelir Hazan ile yol mu bulur Ölüm ile bir tutulur. Ayrılık; kan kaybeder mi… Kırk katır mı,kırk satır mı… Acep; buna, dayatır mı… Aşkın, od’unda, yanar mı… Ayrılık; kan kaybeder mi… |
Babam
*Özlemin hiç bitmiyor, baba…Ruhun şad olsun… nur içinde yat… ‘’Alçaklara karlar yağmış üşümedin mi…’’ Yaşamı elinin tersiyle iten, Bir kocaman alın teriydi, babam Dağlarda bir türkü gibi dolaşan… Düşkündü, özgürlüğüne… Ellerini öptüğümde, kekik… Elleri gurbet kokan… Bilirim… sevecenliğini gösteremez… elleri. İçinden sevdiğini hissederim… Kırların dikenlerini ayıklar avuçlarından… ‘’Denizin içinde Hatçe’m, demirden evler’’ Gönlü hangi sevdalarda yitik… kim bilir… Dağ akşamlarında nasıl ezilirdi yüreği… Güzel, yanık sesiyle…uzun havalar okurdu… Sesi demir bir yumruk olup; düğümlenir boğaza… Yüreğe otururdu… ‘’Kahpe felek sana ne’ttim, neyledim’’ Bir gider… gelmezdi, uzun süre… Dağlarda kırlarda yitirirdik onu… Kepeneğini giyer, Musa gibi, kıvrık asasını alır, eline… Sol yanına kamasını asardı, kuşağının. Kuzularına koşardı, yel gibi… Çok hızlı, uzun, adımları vardı… Bu yüzden; Seyrek Basan’dı, lakabı… Uzun boylu gölgesini silerdi hızla rüzgar… ‘’Bu kara yazıyı kendim yazmadım’’ Tütün içti bir zaman, Yalnızlığıyla, karşılıklı… Neler düşünürdü Allah bilir… Biz duyamadık…söylemezdi *******… Hasretini körüklerdik… Bir zaman sonra…görünürdü,sımsıcak gülümsemesini asmış dudaklarına… Kekik kokularıyla…koyun kokularıyla…dağ kokularıyla gelirdi… Ellerinden hasretle öperdik… Cebinde…getirdiği,iğneli dağ çileklerini Avuçlarımıza,dökerdi… Belki de bu yüzden çok severim Dağ çileklerini… Benim için… ölmedi… babam, O hala yaşıyor dağlarında… Yanık sesiyle, türküsünü söylüyor dağların… Emeğin türküsünü söylüyor…dağların ovaların yalnızlığına şahit… bir çoban… Mutlu olduğunu düşünüyorum… Yıldızların altında uyumaktan… |
Bağbozumu Sevdaları
Güneş, yaşam yorgunu Gölgeli taçlarına vurunca Kasımpatılarının sevinci... Nehirler gibi akar yaprakları,güzün Bütün sevinci yarım...sen olmadan Ne de olsa,gündüzün... Grubun pıhtısı üzüm salkımlarında Uzun beklemelere hazırlanmış şaraplar, Artemis’in elinden sunuldu dudaklara... Ne zaman,nasıl ve nereden, Gelmiştin,veyahut gelecektin, Gökyüzü gözlerinde? .. |
Bahane
Seni bir nefes gibi İçime çektim. Bıraksam kaybedecektim... Göze alamadığımdan kaybetmeyi, Tutarak nefesimde, Hapsedip içime seni... Öldüm,bende! .. |
Balıkçılar
Gün yalarken dalgaların ıslak güzelliğini, Bin bir mavi renk tonu harelenirken, suda, Doygun; erimiş yosun ve iyot kokusuyla... İşveli...oynayışta...bir kadın gibi deniz... Kıyıda köpük köpük,dağılır; sevişmeleriniz... Ağlar,yırtarak mavi göğsünü suyun,çöker. Deniz kızlarının saçı dolanır küreklere. Uyur derinliğinde balıklar,birbiri içinde... Sessizliğin yoğunlaştığı,maddeleştiği suda, Bir basınç ezer geçer; kağıt gibi bedeni. Nasırlı,deniz kokan elleriyle,çekerler Mavi yeşil sulardan,ağları balıkçılar... Pul pul yansıyıp, kanayan balıkları...bir umutla Canlı canlı oynaşan, ekmek parasıdır bu... Nasırlı ellerinin kesiğinde, deniz suyu... Yüzleri,yeryüzü coğrafyası...tepeler ve vadiler... Gözlerinde sönük fenerlerin ışığı... Dalgaların erittiği kıyılara benzer: Dikkatle bakınca, bir balıkçının yüzü... Hayalleri, bembeyaz köpüklü, yeşil suda. Bazen kıvılcımlanır gözlerinde fırtına. Alınyazısı gibi kararınca gök deniz... Geç kalınca beklenen,kıyıda bekleşiriz Duy sesimi Karadeniz...kaya deniz... Getir,götürdüğünü... |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:49 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.