www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   Lütfi Kireçci (https://www.cakal.net/showthread.php?t=133159)

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:58 AM

Serviler içinde bir park yeri
Serviler içinde bir park yeri…..

Bütün hikayelerini okudum hayatın,
Yardanda geçtim, serdende,
Bir başıma aldım rengini mavilerin gökten,
Yükledim kolestrolu yükselmiş kelimelere,

Beyaz yelkenliler geçiyor şimdi saçlarımın üstünden,
Tansiyonu yükselmiş korkularla,
Hemen şuracıkta, yanı başımda
Nefes almayı unutan biri var

Fark edilmez
Baruttan yapılmış gövdemle giriyorum,
Herkesin cehennem diye kaçtığı yere,,,
Metabolizması bozulmuş içimde taşıdığım akşamlardan,
Kan rengini düşlerimize çeken adamlar düşüyor ağır, ağır
Yıldızların tükendiği yerlere…

Solukların tükendiği yerde
Aceleci çocuklar doğuruyor yüreğim...
Ve gürültüleri tuşluyoruz
Zulmün kambur otobüslerine..
Keyfine diyecek yok
Sabah vakti öten metal kuşların..

Azcıcık sırtını duvara yaslasam Kaf dağı,
Ayağımın altında naylon çarık, altı yarık,
Sıkılgan aynalara kepenk indiriyorum
Utangaç kuşlar duvara çarpıyor düşlerimde,

Bıçak saplanıyor gölgeme,
Adım başı değişmiyor adresi sevinçlerin,
Serviler içinde bir park yeri hazırlıyorlar,
Uzun maratonlarıma


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:58 AM

Sevda kaçakçısı olduk miraç atlarının üstünde
Kaçırıyorum hüzünlerimi,
Bir bağ bozumu mevsiminde
Ansızın gelen zemheriden,

Yollar uzun, yollar büklüm, büklüm,
Her yol tek bir adrese çıkıyor beynimin haritasında,
Karabasanlar çekilmemiş mezarlarına henüz,
Ay ışığı servilere de vuruyor bu gece
Düşlerinde bir dev vuruyor kendi geleceğini ehramın,
Uyanıp hayra yoracak rüya tabircisi arıyor

Sonsuzluk önümde kılavuz,
Yakmazsa yakmazmış ateş insanı,
Büyüdükçe kamburu sırtımda dağların,
Beni öldürecek diye korkmuyorum artık İstanbul türküleri,
Son trende kuduz aşısı var içime düşen yakamozların,
Ne kadar güneş toplasam bir hayalet ihtişamıyla göklerden,
Hummalı bakışlardan hüküm giydim geceye
Kendime yabancılığım artarken,
Ölü elbisesi giymiş kentlerde
Tebessüm beyaz bir kefendir
İçimde büyüttüğüm yiğit savaşçılara,
Kinimi ebabil kanatlarından dökeceğim elbet
Ateşin yakmaya utandığı insanın düşmanlarına

Vakit ölümün kıyılarında yapılan bir tavaftır,
Hangi yanardağ esmer bir gül açar içimizde bilinmez,
Bir Nuh tufanı doğum yaparken içimizdeki sancılardan
Sevda kaçakçısı olduk miraç atlarının üstünde
İnatla yüzümü sürüyorum kartalları eksiltilmiş geceye
İnatla kuzuların düşlerine bırakıyorum
Sütten yeni kesilmiş bebeleri
Aldanma iklimlerine bağlı damarları kesiyoruz yüreğimizden,
Maviyi örümcekliyor şiirler sığındığımız korku evlerine

Ciltlere sığmıyor karanfillerle taşıdığımız hüzünler,
Haydutlara bayram yok kardelenler açarken,
Mahmurluğa bir ölünün dolabında eski elbiseler giydirirken
Sıratın üstünden uzaklaştırıldı mola vakti
Henüz tanımı yapılmadı kerbela sahiplerinin

Çiçeklerin açmasını bekliyorum akşam yorgunluğunu atmak için
Irmak gibi akan kala balığın içinde yunusça olmak ister yüreğim,
Çıngıraklı yılanlar kentin gürültülerinden beste yaparken
Beni öldürecek diye korkmuyorum artık İstanbul türküleri,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:58 AM

Seyahat
Karanlık bir geceden
Mavi bir deniz kıyısına yürüyorum,
Bırakıp içimdeki muzdarip leylaları,

Umarsız bakışlarında bir ceylan
Mecburuna mecnun arıyor
Bir güle çığlıktır diye bakmanın anlamsızlığını,
Anlatırken geçen yaz bu sahildeki ayak izlerine,
Anı defterini açık bıraktığımız otobüs duraklarında,
Dipsiz bir çuvalmış gençliğimiz

İstanbul’a kar yağıyor,
Yıldız tanelerinde seyahat,
Martılar umut topluyor dalgalardan,,,
Üsküdar’da bir adam türbe arıyor,
İçinde taşıdığı gömülere,.
Ve kürtaj gecikmiyor yeşile,
En sinsi karanlıklardan,

Kendi yalnızlığıma seyahat ediyorum,
Evlerin üstünden söküp çatıları,
Soğuk bir rüzgar esiyor saçlarımda
Eskilere rağbet azalıyor düş pazarında,
Ah bir ömür baktığım mavi gökyüzü,

Bir mecnun çıkarıyorum kendi efsanelerimden,
Balıkçı ağlarına takılan bir balık yüreğimiz,
Ucuz pazarlara düşüyor gözyaşı simsarlarından,
Anlatı bitmiş yüzyıllık kütüphanelerde,
Raflara kaldırılmış
tozlu dosyalarda sevgi cinayetleri,

Üstü iyice örtülmüş Leyla şirin,
Mecnun kerem, hikayeleri,
Asılsız bir milat düşüyor
Sancılara sanal zamanlardan,
Gün elini ayağını keşmiş,
Anlamı kalmamış kuş seslerinin,
Baharda açan ilk çiçek
kaybetmiş sevincini kendi beyazında,
Fesleğen kokularını salmıyor artık dağ başlarına,
Eşkıya dolu, bulutsuzluk ötesinde
Ağaçlar mevsiminde bile yeşil değil,

Sevinç getirmiyor uzak seferlerden dönen gemiler,
Ağlarına takılan kocaman hüzün yüklü insan yürekleri


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:58 AM

Sipastik bir öfkeye adres ararken şiirlerim
Sırtımı yasladığım duvar çöktü,
Enkazında arıyorum kendi yedek parçalarımı,
Bölünmüşlüğüm kendi hücrelerimde bulunan
En yeni gen dir,

Çoğaltmayın gecenin ağrılarını ağzımda,
Ben yeni yüzümle çıkıyorum artık görücüye,
Ayaklarımı saplayıp çamurdan adam yüzlerine,

Yürümüyorum,
Mevsimler topal değil yüreğimde,
Kelimeler denizinde oltam,
Yasaksız mısralar yakalamaya çalışıyorum,,,

Bir çoban sürülerini kaybediyor beynimin içinde,
Bir kirpi jimnastik hareketler yapıyor
damarlarımda dolaşan kanda,
İhtimal ki beklentilerimin seyri seferinde,
Sessizce ölmem, sevda türkülerine ihanet olur,

Şimdi doğur içimde hırçın çocukları,
Gökyüzünün nefes aldığı hırpalanmış mavilerden,
Sipastik bir öfkeye adres ararken şiirlerim
Hamam böcekleri sınıfında öğrenmek isterim
Kendi alfabemi yeniden…

Bana ait olan düşlerimi verin yeter,
Korkum yok tahtadan bir evi kendime satın almaya,
Çatı aksada olur, beyaz elbisem kirlenmesin yeter,,,
Aralık bırakıyorum kapıyı,
Eşyalarımı almaya geldim düş pazarlarından……….!


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:58 AM

Son dinozorun hüznünü kuşanıyorum
Şimdi kalkıp gidiyorum,
Gitgide yaklaşan sonum
Son dinozorun hüznünü kuşanıyorum…

Biraz daha eskimiş kendi mekanında maviler,
Bir o kadar yansıtmıyor yakamozları denizler.

Rezervasyona gerek yok,
Gitmesine gideceğim elbet bu yerlerden,
Kimsenin davet etmesine gerek duymadan,
Yada birileri gidişimi kolaylaştırmadan,

İstiridye kabuğunu doldurmamış bir hayatın,
Biraz küskün, biraz hırçın dalgalarında,
Gün batımına kadar uzayan saçlarımızda
Say ki, kafa tutmuşuz birilerine,
Say ki çekil git demişiz, güneşimizden,
Hepsi bu,,,

Ay ışığında bile önünü görmezler,
Duyargasızdırlar seslere,
Mayın ekilidir tarlasına “girilmez”
Tırnağımızı kessek cinayet sayılır,
Cemre düşse eylülden,
Alnımıza süngüler saplanır…!

Şimdi kalkıp gidiyorum,
Gitgide yaklaşan sonum
Son dinozorun hüznünü kuşanıyorum


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:59 AM

Son Veda
İlk düşen yağmur taneleri gibiydi
Gözlerinden akan yaş
Birazdan yerini sağnağa bırakacaktı,
Ardımdan döktüğün su
Sadece yerleri ıslatacaktı,
Vedaya çıkarılan tutuklama kararı
Hiç kalkmayacaktı,
Ve uzayıp giden zaman
Saçlarında martılar doğuracaktı,,,,,,,,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:59 AM

Suya inen ceylanlar vurulur şiirimde
Fabrika kokularında boğuyoruz çocukları,
Pis bir mürekkeple günlüğümüzü yazarken
Zulmün kambur zadeleri.
Oturup bir dindarın buruk kanında
Uzayan tırnaklarımızı kesiyoruz.

Bir demet selvi gölgesi koymuşuz başucumuza
İtiraf etmeliyim,
Zemheride dirilen
Kuş sürülerine sığınak yüreğim.
Ah kanımızın aynasına düşen gençliğimiz.

Beyaz bir hüzün kararır şimdi,
Yüzümüzün günahında.
İhtimal ki bu gece,
Suya inen ceylanlar vurulur şiirimde.
Oysa ben böyle martıların,
Tünediği sakallarımdan,
Müstesna bir nemrut sürerim pervasızlığıma.
Uyumak mesleğini öğrendiğim,
Engizisyon çağında,
Kumrulara saplıyorum köle silahlarını,
Otobüs camlarından,

Ağzımızın kıvrımlarında
Yosun bağlamış canavarlar.
Oysa ne güzel sevmiştik,
Gözlerimizden uzaklaştırılan baharları.
Acemi bir sevince yüklerken,
Siyah beyaz fotoğraflarını mazinin,
Ana dili kıymık batan güneşmiş,
Ölümü erteleyen sancıların.

Gece künyemize defolu bir sürgün hazırlar,
Aynalar bir kemancının esaretini saklar yüreğimde,
Ucuz pazarlara sürülürken uçurumlar kirletilmiş düşlerden,
Kaburgamız üstünde kırılır hırçın bir İstanbul akşamı.
Kimsecikler görmez bereketli ölümlerini cellâdın.

Bulutlardan kabir düşer muhtelif nemrutlara
Bir dervişin duası var, güller açar Kerbela’da
Militanlık payidar mıdır?
Kıyamete kadar tuttuğum aşk.
İnerken göklerden
Hıra yalnızlığını kuşanmış zamanlara.
Siyah bacaların üstünde konaklar ebabil.
İnsanın vitrininden uzaklaştırmak için firavunları.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:59 AM

Sorgu
Kuşlar gibi çırpındık üç ay sorguda,
Yeni bir kimlik sahibi olduk katil,
Asıl anlatmak istediğim şey
Kime desem, nasıl desem bilmem ki
Hiçbir şey…!

Kilit vurulur dudaklara
KONUŞMAYI ÖĞRENİR İNSAN DUDAKSIZ
Yok artık uyanmak ay ışığında
Unutmak gerekir acılar faslını
Üç ay şafağında…!

Bir kez vurulurmuş,
Bir güzele, insan ömründe
Bahardan önce açan çiçekler varmış
Kırmızı
Esaret beynimde göçen binlerce evmiş
Dün gibi hatırlıyorum o günleri
İradede insan, güçlü bir devmiş.

Susmanın işareti dudağında kan
Kimi unutmuş adını söylemeyi
Buzdan bir dağ yüreğim susuyor
Eskizlerle bir dev
Küçük adamlar çiziyor

Nedir bilir misin insana dokunan
Ne üç ay sorgu, ne hücreler
Askı, ceryan, falaka hiç
Nolurdu anama küfretmese
Üç beş ***…………..
…………………………………………………1981..1991….


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:59 AM

Şems’ten Mevlana’ya esen bir rüzgâr hayatımız
Özgürlük güvercinleri dökülür tespih tanelerinden,
Sonsuzluğu yudumlarken hıra dağı boyunda adamlardan
İplere ilk merhaba diyen Hubeyb’ide an
Kuytularda kalmasın yaşadığın zaman,
Şimdi geçemiyoruz ırmakları diz boyu kan

Kuşlar yağmurları toplarken bir sabah avucumda
Şehrin putlarını kovaladım durdum kaybolan anılarda
Hiç değişmedi seccadem serdim suların üstüne,
Bin kartal başıyla yıldızlar çarparken hüznüme.

Gün silkeleyip üstünden denize atarken dağları
Hayatımız Şems’ten Mevlana’ya esen bir rüzgâr
Kadırgaları geçirirken bir iğne deliğinden kavgamız,
Mavi gökyüzünde Ebabil Sırat’a bakan gözlerimiz.

Kendi boynumu infaz ederken bir Ulubatlı hasan yalnızlığında
Korkaklığın yabancısıyım akrepler büyürken şehrin gözlerinde,
Eşkıyadır kendime uykularım akvaryumdan çıkmayan akıllarda
Duvarlara yolculuk alnımda çatlayan damarların kıyısından.

Sular uyandı, güneşi tartan terazilerde yürek Bayezıd- ı Bistam
Sonsuzluk mavi bir tülbent, ölüm gürül, gürül akan bir ırmak,
Cemre burcundayız muhabbet otağı düşmek istediğimiz yer
Aklın bükülmüş duvarlarından geçiyoruz Mansur adına.

Gökte uçan kuş kıskanır elbet burağı, ya üstündeki yolcu.
Var mıdır ondan avare dudak, gönülde başka ateş,
Heyhat, ondan ayrı kalmak maskaralıktır evvel ve ahir,
Yürüyoruz yol Muhammed’e ne varsa aşka dair.

18 EKİM 2007 İSTANBUL

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:59 AM

Şiir güzelliğinde
Dışarıda değilim gülüm
İçerdeyim biliyorsun,
Yani cezaevinde

Ne yapardım biliyor musun
Yani ben dışarıda olsam diyorum
Giderdim,
Ağaçların en çok olduğu yere
Elimde çakım
Tüm ağaçlara
İsmini kazırdım..

Yada gün batımı renklere
Dokunup fırçamın ucuyla
Resmini çizerdim
Gümüş renkli sulara

Ama dışarıda değilim gülüm
İçerdeyim biliyorsun
Yani cezaevinde
Böyle gökyüzümün kare, kare bölündüğü
Yaşamak denilen o şeyin,
Dört çizgide kafeslendiği
Tüm düşüncelerimin keskinliğinde
Uzak bir yermiş burası ölümlerin eşiğinde

Dışarıda değilim gülüm
İçerideyim biliyorsun
Yani cezaevinde
İşte böyle sensiz bir gecede
Kurşunladım gözlerimi
Mazimin ıslak sularında
Bir çift yağmurlu gözün,
Militan bakışlarında
Okudum eski mektuplarını yeniden
Kör bir saatin, hücre yalnızlığında

Dışarıda değilim dedim gülüm
İçerdeyim biliyorsun
Yani cezaevinde
Biliyorum benden çok uzaklardasın
Hem o kadar uzaksın ki
Sesini duyamayacağım kadar
Yanına gelemeyeceğim kadar
Uzak bir yermiş işte burası senden
İşte böyle gün batımı akşamlarımın
Zindan duvarlarına düşen kızıllığında
Seni düşünüyorum gülüm
Yürüdüğüm beş on metrelik yolda
Dışarıda değilim işte gülüm,
İçerdeyim biliyorsun
Yani cezaevinde
Ah gelsen diyorum bir Gün
ŞİİR GÜZELLİĞİNDE

22 1988 EKİM ÖZGÜRLÜKLERİN TÜM
ÇIPLAKLIĞIYLA YAŞANDIĞI YERLER


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:59 AM

Şimdi evimin çatısında dolaşan filleri arıyorum
Şimdi evimin çatısında dolaşan filleri arıyorum

Bir kuşun duvara çarpması gibi olmamalıydı,
Tümörlere girişimiz,
Protez bir gülüş harmanlamamalıydı yüzümüzün aksesuarına yerleşen
Hoşgörülü olmayan çocukları
Göğsümdeki saatin sarkaçlarına asılan cellâtlara bayram yok
Korkunun alyuvarlarında jimnastik yaparken beynim,
Şahdamarımızda gökten boşalan yağmurları selamlayan kuşlar
İkamet ediyor.
Yarına saldığımız güvercin, dönmedi henüz kadırgaya
Dokunduğumuz yer uçurum,
Gece kör bir testere, basılan düşlerimiz, ne Leyla var nede mecnun,
Çıktım gökyüzüne fırtına topluyorum ay kovalarken.
Gözlerimde bir bebek mum yakıyor karanlığa,
Irmaklar ekliyorum gülüşüme, kent yağma edilirken yastığımın altında,
Çoğalıyor saçlarımda baykuşların intiharı,
Karınca ağırlığınca bassak yere, gergedan geçti diyorlar,

Şimdi başımın ağrısına sabıkalı şu yorgun yürek,
Gece vakti çoban yıldızı üretemiyorum artık dağlara,
Sen dur artık Sakarya, ben akıp gideyim uzaklara,
Kim fısıldar kulağıma Nil’in Musa’sını
Kim çekip alır üstümüzden Kızıldeniz’i bir gece yarısı,

Günahları keşfetmeden önce bilemezdik topraktan yaratıldığını Âdem’in
Ve bir sivrisineğin sığınacak liman bulması insan burnunda,
Arzın merkezine seyahat etmeyi tehir ediyoruz,
Martıların kanatlarına emanet edip İstanbul’u
Ne varsa söylenmesi gereken aşka dair söylüyoruz,
Hatta elimize bir sopa alıp gökte başını kaybeden balıkları dövüyoruz,
Uzak doğulu bir ressamın fırçasından tuvale dökülen yüzümde,
Ebabil kuşları dolaşıyor taşlarını bırakmak için fil ordusuna,

Tuhaf şey değilmi, yazdığım karmaşık şiirler, sanki bir şiir eşkıyası gibiyim,
Dağlara vuruyorum şiiri, yol yok, iz yok, örgü yok, kah Fırat kenarında bir yolcu
Kah diclede oğlunu kaybetmiş bir ana
Bazen kafayı takıyorum Nil’e,
Bakır bir leğende annemin beni yıkadığı günleri de unutmuyorum
Ağzımı mühürlerken karanlığa,
Bir göçebe çadırında göçebeyim bazen hayata,
Bazen ısrarla basıyorum ayaklarımı yere

Fırtınalar dikiyorum saksılara, betondelen güller açarken yanı başımda,
Yatağımın sağ tarafında açan yosunlara takıyorum kafayı, bazen bitlere, pirelere,
Ormanın sessizliğinde kendi sesimden korkuyorum, gençliğimi vurup mezar taşlarına,
Ne garip şiirler yazıyorum ben, bazen boyumu aşan gürültülü kelimelerle giriyorum şiire,
Yaprakların hışırtısında kuşların seslerini dinliyorum, yeşili çalınmış ağaçların
Mavisi eskimiş gökyüzünün, tuzu biber olmuş denizin, kavga meydanlarına
Taşıdığım çiçeklerim, ezbere bildiğim çoğu türkülerin yakılışını, bir zindanda zamanın
Nasıl durduğunu, zamanın durduğunda yaşlanmadığımı fısıldayan duvarların sesini,
Kahrolası nemrutları, firavunları, gökyüzünü kamalayan yalnız adamları,
Evet, bir yalnız adamız cümle adam içinde, yalnızlar gemisinde oynadığımız tiyatro,
Sahne yok, dekor yok, seyirci yok, hiç kimse yok, oynayan ben, seyreden ben,
Kendimi alkışlayan ben,

Şimdi evimin çatısında dolaşan filleri arıyorum gece görüş mesafesinde,
Ayaklarımın altında patlamaya hazır mayın tarlasında ceylanlar geziyor,
Unutkanlıklar örüyorum cumartesi, pazarlara, çekilip çocukların parklarına,
Benim harcım değil insanın mihrabında kuşların kafasını koparıp atmak,
Mansur olmasa da taşlanan yüreğimde simsiyah cesur bir yalnızlıktır boğazıma takılan
Unutamadığım boynumun hırgürlerinde, koparılan fırtınada, ölen başsız, başsız adamlar.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:59 AM

Tabutumu mehtaba çıkar ya hızır!
Tabutumu mehtaba çıkar ya Hızır

Gözlerimde yangın şehirler,
Külü bir başka, dumanı bir başka,
Kundaklayan bir başka.
Sinsice gökkuşağını kesiyorlar üstümüzden

Her sabah göğsüme tığlarla yazılan talimat,
“Su taşı Kerbela mahsurlarına”

Kanserli akşamlara giriyorum
Kendimi içimden fırlatarak,
Geride ayaklarımı bırakıyorum
Bir ilkokul kitabından düşüyorum bütün ırmaklara,
Gençliği neşter gibi vurmuşum duvarlara
Taksit, taksit öpüyorum intiharları
İri memelerinden,
Güle kangren,
Karanlığın resmini fırçalıyorum sulara,
Kırlangıçlara ütopya artık mavi gökyüzü
Birde uçurumların ucuna rehin bıraktığım bedenim.
Bileklerime sarılı cesetlerle giriyorum düşlere
Çığ düşüyor ceylanların gözyaşlarından üzerime,

Her sabah göğsüme tığlarla yazılan talimat
“Su taşı Kerbela mahsurlarına”

Kulağımdan içeri giriyor baltasıyla İbrahim,
Mansur kabrine hazırlık yapıyor peygamber sofrasında
Yastık altında cennet aramayı bırakıyor sofi
Kalbimin haritasına bir tur dağı bırakıyor yıldırımlar
Bir Ulubatlı hasan yalnızlığı dökülüyor mahpusluğuma
Asr-ı Saadetten göğsüme iliklediğim esmer bir gül
Dört mevsim kanayan kuşlarıma bahar sevinci
Karantinaya alıyorum korkularımı
Gece dünyaya yürümekten
Gece dünyaya yürümekten
Adım düşüyor sağır kayıtlara
Kaygılı günde abdal yüreğim bir ötekine sansar edasıyla
Hayret gecenin dudakları kesilmiş ustura ağzı sözcüklerde
Kayıp laboratuarında bir akrep kendini sokmaya hazırlanıyor
Bir gün yezitlere tekin olmayacak elbet sokaklar,
Tabutumu mehtaba çıkar ya Hızır, deymesin namahrem eli,

Her sabah göğsüme tığlarla yazılan talimat
“Su taşı Kerbela mahsurlarına”


Şimdi Mevlana iklimlerinde tanıyoruz âdemi yeniden,
Ay kapkara, nazar deymiş güneşe,
Yangın yeri şehirler,
Bakarsın kıyameti kopmuş deccalın,
Fil ordusu, tepesinde ebabiller,
Kayıp ilanında ebrehe,
Güneş silkinmiş kuyulardan
Olması gereken yerde olduğu zaman
Spastik bir tablodan çıkan hayatımızın kıblesi
Yıldızlarla yan yana yazıldığında
Kendimi ürperti haritasında rasathane gibi hissetmediğimde,
Bir hazan mevsiminden ayakkabılarımı bırakıp kaçmadığımda
Bana aşkı öğreten Hira’yı tutmak geliyor avuçlarımın içinde
Ve bir ömür beklemek kutlu yolcuyu Sevr dağında

Her sabah göğsüme tığlarla yazılan talimat
“Su taşı Kerbela mahsurlarına”

Gözlerimde yangın şehirler,
Her gece gökyüzünü yeniden boyamak geliyor içimden
Bütün beyaz bulutlara pencere açıyorum,
Bırak ay girsin göğsümden içeri
Bırak her sabah göğsüme tığlarla yazılsın talimat

“SU TAŞI KERBELA MAHSURLARINA”


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:59 AM

Tabutlara nasıl sığar bu kocaman adamlar.
Tabutlara nasıl sığar bu kocaman adamlar

Bir şiir yazarken yüreği ağzında bir şair,
Yangına düşmüş
Tüm kelimeleri sıralarken beyaz kâğıda,
Anılar yalnızlığa
Mukaddime olurken her defasında
Zulüm göğüs kemiklerini kırmıştır
Ölü kuşlar süpürülürken
Ayaklarının altına.

Kocaman yıldızlar düşmüş
Bahtı kapalı balıkçıların ağına,
Ölü kokan bir fırtına
Firar edip çıkarken mezarından
Eski İstanbul çarmıhta bekler
Omuzlardan düşen cenazelerde
Ve anne şefkati kaybolmuş
Manzaralarla uyanırız öldürülüşümüze,
Ne bir mağara var sığınacak,
Ne akıp gidecek bir ırmak.
Uzadıkça boyu engerek gölgelerin,
Çekilir damarlarımızdan kan.
Ölünecek bir sevdayı kanun yaparız yüreğimize
İlmeği boynunda
Yangın yerinde günler
Çoğalırken mevsimlerde.

Çilenin hevenginde
Taptuk kapısında Yunus emre
Musa”nın elindeki kor
Dudağımızı yakan elmas
Karanlık bir gökyüzüne sürüyoruz atları,
Heybemizde emektar mavi boncuklu kuşlar
Üzülmeyi unutmuş ölüler tarlasından geçiyoruz
Ölmezlik suyu kılavuz.

Gökyüzü harmanlanmış
Yer budanmış dağlardan,
Irmak küsmüş mecrasına akmaz
Kuş konacak dal bulamaz,
Hava ateş, yer buz,
Mıknatıs gibi çekiyor içine bizi her kâbus
Gece gördüğüm ay değil, gündüz gördüğüm güneş
Tur dağı yerle bir aşk ateşinden,
Nasıl birdenbire kördüğüm,
İçeride özgürlük düşleri
Dışarıda esaret gördüğüm
Her ölenle öldüğüm,
Yalınayak geçirildiğim kirpi cesetleri bırakılmış yollar
Dicle de korku Diyar-ı Bekir de kıyam
Dönüşümüz mutlak sona, dudaklarda tekbir.
Başkaldırı mühürlemiş karanlık odaları
Başuçlarında nurdan halkalar,
Tabutlara nasıl sığar bu kocaman adamlar.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:00 AM

Takılmasa boyunlara katil urganlar
Kalbimin Dileği

İçimde sana gelme isteği
Birlikte gezebilmek bir yerleri
Elele tutuşabilmek belki
Belki ziyaret edebilmek hayvanat bahçelerini

Gerçi dokunur bana öyle yerleri gezmek
İşte demek sana göstermek
Bizden başkada yaşayanlar varmış,
Şu kafeslerde
Sakın gözlerin dolmasın güzelim
Diken, diken olmasın yüreğin
En iyisi gel açalım şu kilitleri
BİR ÇILGINLIK YAPALIM İŞTE HIRÇIN KIZ
Serbest bırakıp aslanları, kaplanları, filleri

Yürüsünler İstanbul sokaklarında
Ellerinde yazılı pankartlar olsun
Ey insanlar, ey vurdum duymazlar
Senelerce seyrettiniz bu kafeste biz hayvanları
Eylendiniz, güldünüz, tepindiniz
Ne zevk aldınız
Bir gün bile titremedi yürekleriniz
Bir gün bile biçmediniz zamandan
Demediniz bize şu gün serbestsiniz

Ey insanlar memnun musunuz halinizden
Bizleri kafes içinde görmenizden
Hiç yüreğiniz sıkılmadı mı
Hiç mi utanmadınız
Aksine güldünüz
Şen kahkahalar attınız

VE VAPURLARA BİNDİRSEK FİLLERİ

Zürafalar geçse köprülerden
Banliyö trenlerini işgal etse maymunlar
En lüks otomobillere yılanlar binse
Tramvaylarda otursa aslanlar
Kaplanlar pençelese şu gökyüzünü
İndirseler en parlak yıldızları
Masa başlarında otursa domuzlar
Kargalar hüküm verse bet sesleriyle, gak, gak, gak
Kurbağalar vırak, vırak vıraklasa
Kulak kabartsa denizde balıklar
Üsküdar’a uçsa tavus kuşları
Gazinolarda otursa goriller, geyikler
İçki içip eylenseler,
Pişpirik oynasalar yahut
Lağımlardan çıksa fareler
Dost olsalar miyav, miyavlarla
İnat edip uçmasa martılar
Şöyle daha da şişmanlasalar

VE GÜVERCİNLER UÇSA DERİN MAVİLERE
Şöyle süzülseler enginlere
Gelip ellerimize konsalar
Kırabilsek şu zincirleri
Prangalar olmasa
TAKILMASA BOYUNLARA KATİL URGANLAR
Hür olsa sevdalar
Sevdamız hür olsa
Elele tutuşsak seninle
Şöyle mavilere, mavilere açılsak
Kuytu bir köşesinde evrenin
Her şeylerden uzakta
Bir dünya kursak
Dedim ya güzelim
İçimde sana gelme isteği
Diş, diş koparmak kökünden
Her çirkinliği
İÇİMDE SANA GELME İSTEĞİ
KALBİMİN DİLEĞİ


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:00 AM

Tedirgin yolcu
Neydi ki o kuyruklu yıldızın hikayesini dinlemek
Nerelerden gelip, nerelere giderdi kim bilir,
Hareket halindeydi otobüs,
Tedirgin bir yolcu vardı içinde
Dağlardan aşağı iniyordu şaha kalkmış atlar,
Kurtlar özgürlüğü haykırıyordu yıldızlara
Tedirgin yolcu
Göz kapaklarının üstüne oturmuş
Haydutları kovalıyordu
Bıçaklı bir saldırıya uğramış
Yaralı bir dev oturuyordu yüreğinde
Gök gürültülü sağanak yağmurlarda
Bir ırmak ta yüzen çocuk kaygılarından
Kurtulmaya çalışıyordu.

Neydi ki o kuyruklu yıldızın hikayesini dinlemek
Tedirgin bir yolcu vardı otobüste
Bir intihar sabahını bekler gibiydi elleri
Kendi adı yoktu kimliğinde, yasaktı
Yol kesen haydutlara o gün bayramdı
Bir, bir girdiler otobüsten içeri,
Tedirgin yolcu belli etmedi,tedirginliğini
Hiç renkte vermedi,,oralı bile olmadı
Ve bir oh…. Çekti..hem de ne oh………
Durdurdu ilerde otobüsü,,,herkes indi aşağı
Herkes gibi oda derin bir nefes çekti sigaradan
Oturdu bir köşeye,
bağları çözülmüştü ayakkabısının
Şehre adım attı,
Şöyle bir baktı,
Tedirgin oldu yine,
Yürüdü şehrin karanlıklarına,
Ertesi günü düşünüp daldı derin bir uykuya
Sabah erkenden uyanıp çıktı,,,evden dışarı
Sırtında parkası
Son bir kez daha görmek istedi kız arkadaşını
Önce uzaktan baktı,
sonra yaklaştı…
Biraz daha yaklaştı..tam konuşacaktı……………..
Hayır dedi olmaz….konuşmamalıyım……….
Gözlerini yatırıp derin akan ırmaklara
Kafasına dolayıp siyah atkısını
Tekrar döndü geldiği yere,
Yollar bu kez dokunaklıydı,
otobüste fazla yolcu yoktu
En arka koltuklara gidip uzandı,
Çaktırmadan bir sigara yaktı,
Biraz ağladı,,,
Hiç kimseye anlatmadı bu olanları
O gün kuyruklu yıldızın gelişini bekledi,
Kim bilir ne zaman geçerdi kuyruklu yıldız……….
Kafasını yaslayıp otobüsün camına
Malu hülyalara daldı tedirgin yolcu
Omzuna bir el dokununca uyandı
Haydi arkadaş geldik, dedi muavin
Ağır aksak adımlarla indi otobüsten yolcu
Şehrin çıkmaz karanlıklarına dalıp gitti
Kayboldu………..
Elbet bir diploma töreni değildi bu……
Aranıyordu…..
Dağ gibi hüzünleri sırtlamıştı sırtına,
Gidiyordu…
Akşam nerde, ne zaman olur
Bilmiyordu……..


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:00 AM

Tuzlu bir heykelmiş hayat sürülerin yalandığı
Tuzlu bir heykelmiş hayat sürülerin yalandığı

Cesaretim kalmamış
Bakamıyorum defolu aynalara,
Duvar diplerinde mavi bir sancı sevincim
Tuzlu bir heykelmiş hayat sürülerin yalandığı,
Şimdi bir intihar mevsimini prova ediyorum
Akbabaların gagasına düşmüş kanımın pırıltısında

Bir ağaç kuşlara balta uzatıyor hüzün ormanında
Bir maymun başına şapka takmış en yüksek dalda,
Bir kravat takmış boynuna fil gözlerinde bir gözlük miyop,
Bir karınca mayın döşüyor toprağa,
Kırk düşmanı uçurmak için havaya,
Kabuğundan kurtulmak isteyen bir kaplumbağa,
Marangoz dükkânını erken açmış bir zürafa arıyor
Evlerin önü hamama yakın farelerin,
Sırtlarına kese yapacak bir kedi arıyor.
Sürünmekten emekli olmuş yılanlar,
Plajda oturmuş nü resimleri yapıyor

Kuşlar seslerinin örgüsünden bir CD çıkarıyor
Davul zurna ile eşlik ediyor tembel ayılar,
Sabaha kaç var diyor bir gececil yarasa,
Güneşin doğmasından kuşkulanıyor.
Bir dağ kalkıp gidiyor yerinden
Dur diyor bir kurt sen dur ben gideyim,
Zor olur dağların yerinden hareket etmesi,

Kocaman bir bulut kaplıyor ormanın üstünü,
Mavi yıldırımlar imza atıyor yaşlı ağaçlara
Gergedanlar yorgun anarşist kesiliyor çamurun içinde
Bir timsah yavrusunu yemenin gözyaşlarını salıyor ırmağa
Saklambaç oynamayı bırakıyor bir balık hayra yorup düşlerini,
Her ne hikmetse aslanlar vejetaryenlik sınavlarına hazırlanıyor,
Kendini Beşiktaşlı zanneden bir zempra antraman yapmaya başlıyor
Aslanlarla sahra maçına.
Domuzların geçtiği yerden ısrarla geçmiyor tavus kuşları
Uzun bir kuraklık dönemini atlatamıyor kimileri,
Mavi bir sevinç kundaklanıyor yeşilin içinde
Gökyüzü karanlığın ortasında ürkek bir hayal,
Kubbesi yıkılmış mahzun bir camii.
Dağ kokularından nakil bekliyor kentler

Cesaretim kalmamış
Bakamıyorum baruttan yapılmış aynalara
Düşlere yolculuk telaşlı çocukların koynunda
Ufkumuzu şiirliyoruz İstanbul akşamlarında
Bir değirmen kuralım çamlıca sırtlarında
Her gece hüzün öğütelim ay ışığında.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:00 AM

Unuttuk tükürükle beslenen adamlar masalını
Aklıma değdikçe
Şehrin gürültülerini kulaklarına
Kama yapmış adamlar
Yırtılan erguvan ağaçları yeniden açar,
Lanetli kışlara
Ankalar çekilse,
Gökyüzünde yıkımtım,
Uykuların vitrininden çıksa ebabil,
Kan kurusa baltasında kabilin,

Ey hayat ikliminde,
Bileklerime takılan intihar.
Saçlarımda uzayan bayat yangınlar,
Kan çanağı Marmara,
Savurdum terli yanlarımı martılara,
Telaşlı bir yalnızlık üstüne ünlem koyarken,
Kimler kanattı dağların sevincini bulutlara,
Unuttuk tükürükle beslenen adamlar masalını
Hiçliğe hazırlanan kargalar tiyatrosunda final,
Peynirden yapılmış düşler
İkram edilirken farelere,
Yağmurlar boşa yıkıyorlardı
Dişlerini gıcırdatmayı unutan çocukların yüzlerini.
Esmer zamanlara park ediyordu bedenini
Taze bir ölü
Vuslatını martılara bir kez daha anlatmak için.

Türkçe bildiğim
Bütün kelimeleri çalacaklardı düşlerimden,
Aşkı öğrenemeyen kuşların flört etmesi ölü güllerle,
Gökyüzü utancını geri alırken şizofren zamandan.
Sonrası malum,
Cinnetimi yoksullaştıran
Sabahın sağır saatlerine dökülen,
Beyaz güvercin ölüleri.
Yaşamak kar yağdırmalı artık titrek yangınlar üstüne.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:00 AM

Uzandım güneşin kıyılarına vakit çok geç…
Uzandım güneşin kıyılarına vakit çok geç…

Uyandım gecenin kör bir vaktinde
Kör bir akrep soktu düşlerimi,
Tutundum bir güvercin kanadı umutlara,
Yağız atlar yığıldı yangın soluklarıma…

Uzandım güneşin kıyılarına vakit çok geç…

Ayrılık vakti gelmiş veda limanlarından…
Hoş çakalın sevdiklerim
Hoşça kal dünya, ve de ay…
Önce mavilerini sildiler gökyüzünün
Güneşe gölge oldu, birileri,,,

Nereye gitsem kızıl, kıyamet,
Nereye gitsem bıçak sırtında cinnet,
İyi şeyler eklemek isterdim repertuarıma
Kaldırım taşlarından albümlere doldurduğumuz
Siyah beyaz cinayet fotoğrafları…

Kimse yokmuş aşinalığımıza kutup yıldızı…

Esir kamplarındayız
Kuramsal aşkların gıyabındayız…
Yıldız topluyoruz göklerden
Boş zamanlarda misket oynamaya…

Bir avuç kekik kokusu da gelmiyor dağlardan..
İyi bir haberde düşmüyor mektuplardan…

Sağ kaldığımıza canlı şahit bile yok..
Bir tel örgü, bir süngülü bay,,
ve de süngülenmiş gökyüzü..
Vay anam vay…
ülkem kimlere emanet yav..
Bunlar mı koruyacak beni bir yunan harbinden…
Kırk engerek düğümüyle kuşatıyoruz
Göktürk soyundan geldiğimizi anlatmaya gerek yok
Nüfus kimliğinde kendini Türk sanan bıyıksız zatlara..
Yada kertenkele suratlı…
yada suratsızlara…

Sen mi kimlik sorgulaması yapacaksın bana,
Fikir den yoksun…
et kafalı ahtapot yanaklı.sevimsiz adam…
Kimsin sen ulan..
Hadi git işine…
Beni hücrem de benimle bırak…
gölgen bile düşmesin içeri…
Sonra kafana düşer dokuz şafakta..dokuz zemheri…
Bekle şafaklara ne getirir hele…
Çekil git köşene..kiş, kiş…
nü resimleri yap sen annene…
Annende göstersin babana..
Baban peh ne güzel desin..rahatlasın…

Geçmesine geçti ya o yıllar,
Çatla Selimiye, çatla Bayrampaşa,
Uzun Maltalarınızdan bir yolcu aktarımı
Yapamadınız ya derin çukurlara,
Noel barış ödülü de alamazsınız artık…

Biraz daha beslenin kargaların artıklarıyla,,,
Geriye dönüp bakmayın,
Lanetlenir bir gün
Sadom ve gamoranız
Taş kesilirsiniz….bir sahil kenarında..

Belki bir senaryo olursunuz korku filmlerine
Belki rakip çıkarsınız Adolf Hitler..dizilerine..
Utanç duvarlarına yazılır adınız..
Belki şeytan niyetine taşlanırsınız…


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:00 AM

Uzuneşek oynuyoruz servilerin gölgesinde
Karanlıkta çekilmiş bir fotoğraf yüzüm,
Çılgın dalgalara savuruyorum küllerini düşlerimin,
Sabaha geç uyandığım saatlerde,
Yüzüme dokunuyorum varmıyım, bedenimde
Nerden inilir arzın merkezine,
Hangi merdiven çıkar gökyüzüne,
Çıkmaz sokak yazıp hüzünlerin perdesine,
Bu son bestedir deyip kentin gürültülerine,
Göçmen kuşların rotasına çeviriyorum yönümü,

Saçlarını örüyor bir çocuk gözlerimin kirli sularında,
Ruhum bir çelik çomak oyunun da anarşist,
Kafa tutuyorum tarla ortasında bir korkuluğa,
Bir oyuncak yapıyorum martıların çığlığından
Uzatıyorum geceye
Bildiğim şiirler dökülüyor cebimden yerlere
Ver yansın ediyorum şairliğime

Tüm saatlerin sorguçlarına asılıyorum,
Tedirginlik üstüne bastığım bir mayın
Çekemiyorum ayaklarımı
Ürkek kuşlar çoğalıyor yüreğimde,
Korkuyorum, rüzgârlı bir bayırda,
Hüzün mü yazılıdır boynumuzda
Taşıdığımız muskada.
Ölü bir balina ağzımızın kıvrımlarına
Yerleştirilen şehir,
Tuzla pansuman yapıyoruz yaraları,
Kardan adamlar yapıyoruz çöllere,
Köstebekler dahada derinleştirirken uykularımızı,

Şah damarımızda oturan hamurdan yapılmış hüzün kuşları
Yüreğimiz bir böğürtlen gibi açılırken putperestlerin sofrasına,
Bütün karaları elime bulaştırdım, yağmur toplarken düşlerimde,
Çingene fallarından daha efsunkâr değil miydi?
Bir cezaevi arabasının deliklerinden seyrettiğimiz hayat
Şimdi o hayatın içindeyiz, oltaya takılmış şapşal bir balık gibi,

Her sabah yüzümü arıyorum, nerdeyim
Boynunu gıcırdatıyorum mavi firarların ömrünce,
Nereye baksam önüme düşen ahşap bir tabut
Uzuneşek oynuyoruz servilerin gölgesinde
Ve skoru ilan ediyor melek, toprağa kocaman bir sobe
Sobeleniyoruz.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:00 AM

Üç dakika sonrası ölümle bitecek bir finalin öncesinde yıldız topluyorum göklerden
Üç dakika sonrası ölümle bitecek bir finalin
Öncesinde yıldız topluyorum göklerden

Yürüyorum,
Cesaretliyim
Korkmuyorum öyle olur olmaz şeylerden,
Önce korkunun evlerini çiziyorlar düşlerime
Milatsız kuşlara açıyorum yalnız kapımı
Dışarıda bekleyen fırtına
İçeride ben
Mutlak karşılaşacağız
Üç dakika sonrası ölümle bitecek bir final
Buna hazırlıyorum kendimi
Hayır korkmuyorum
Yürekliyim
Abur, cubur adamlar dökülüyor
Kırk güvercin kanadında taşıdığım
Kan damlayan dudaklarımdan
Kayıp giden dağ masalı
Ellerine kınalar yakan kız
Kartpostaldan çıkaramadığım yabancılar
Elbet bu yangın yerinde yalnız değilim
Çıkartın beni okyanusların mavi atlasından
Hece, hece okusun beni
Saçlarına ilkokul kurdelası takan kız
Korkmuyorum,
Üstelik rüyalarımı talan etmiyor kargalar
Anlatacaklarımız var daha
Dur hele lan gardaşım dur hele
Şöyle azıcık bir soluklanalım
Kordon boyunca gezmiyoruz herhalde
Hadi bu gün okuldan kaçıp
Şöyle bir sinemaya gidelim
Dalıp gidelim bir macera filmine
En güzel yerinde kopsun film
Kavuşmasın kıznan oğlan
Ne diye not defterine hep iki düşsün matematikçi
Hiç birdirbir oynamamış mı şu fenci
Doktorlar gibi beyaz önlüğü üstünde hep
Ne zaman kopya çekebileceğiz şu derslerden
Asık suratlı şu müdürün yüzünü görmekten iyidir elbet
Okuldan kaçmak yada tahteravana binmek
Uzaktan geçen gemilere el sallamak gibi bir huyumda yoktur
Haramilerin limanlarını basıyordu kalın kirpikli kadınlar
Sabah ezanı yüreğimize kuşlar serpiştiriyordu ötelerden
Elif,lam, ra
Kaf dağından aşırıyordu sırtımıza vurduğumuz
Dağların bile kabul etmediği yükü
Yürüyorum
Korkmuyorum
Yürürken yeni doğmuş bir tay gibi titremiyor bacaklarım
Su içerken vuruyorlar ceylanları
Zulüm şehre inmiş eşkıya gözlüklerinde dolaşıyor
Yürü sevdiğim dağ başları kandır, pusattır bize
Fırtınadan biçtik gemileri
Maviye boyadık çocukların düşlerini
Bir desti su getir ırmaktan Ayşe bacı
Gün sokaklara yazdığımız destanı anlatsın kalabalıklara
Yürüyorum üstüne gecenin
Korkmuyorum
Eli yılan tutan *******in işgali altındaki kentlerden
Dışarıda lodos
Bir başka bahara erteliyoruz
Tabutlarla randevumuzu
İşte buna üzülüyor gecenin yıldızlarını
omzumuz dan sökmeye çalışan birileri
apoletleri sökülmüş bir gün düşüyor takvimlerden
herkes güneş tutulmasını izliyor sokak aralarında
bir kasap dükkanını kaybediyor
camiye giden bir imam yolunu
Filistin’deki çocuk kolunu

Oysa şehrin duvarlarına şiir yazmamıştı Halil
Halil köyden yeni gelmişti elinde bavul
Çantasından çıkardığı ekmeğinin içine yeşil soğanı yatırdı
Ah.. ulan dedi Halil birde şunun yanında yayık ayranı olsaydı

NEYSE DEDİ HALİL TIKA BASA DOYURDU KARNINI
SONRA CEKETİNİN CEBİNDEN TABAKASINI ÇIKARDI
BİR CİGARA SARDI HALİL, BIYIKLARI İYİCE SARARDI
AH..DEDİ KEŞKE, ŞÖYLE BİRDE DEMLİ ÇAY OLSAYDI

Bu şehrin halini hiç beğenmedim dedi Halil
Hani nerde kaldı aşağı köyden gelen Bekir
Gürültüleri boynuna bir atkı gibi takıp ta Halil
Geldiği yere geri döndü erkenden Halil

Bil ki kırk yerinden düğümledim fırtınayı bu gece
Halil hiç gelmemişti halbuki bu şehre
Sivrisinekleri kanatlarından tutup ta geriye
Kırık cam parçalarına atmak geldi içimden

Dalgasız bir denizin kıyısına uzanıp
Yatmak geldi içimden

Kim tutabilir içimdeki şehir görmemiş çobanları
Kınından çıkmaya görsün o iri palaları


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:08 AM

Üzüm budamaya kalktık ay' dan
Ağrıyan bir mutluluk olmasın
Ağrıyan yanlarımızı ikmal eden tabutlar
Soğukta üşüyen ceset olmasın
Mavi bir tülbent karanlığa.

Başım dik, vazgeçilmez aşk,
Tozlu raflar arasında menzil
Beyhude dolaşır kelebekler hekim yok,
Kurşun sıksan karanlığa,
Bezirgân çarşısından yükselir mızraklar,
Safkan atlar geçer düşlerimizden,
Bırakıp nallarını vefazıslığa
Leyla karanlıkta bir şehir olur ulaşılmaz,
Mecnun vurgun yer göklerden,
Düşer tarlasına belanın.
Güneş fermanı hazırlar
Darağacında yükselen çığlıklara,
İstanbul ve ben,
Şehrayin yapıştırılmış sırtına balıkların
Düşmesin diye göklerden.
Mehtabı kolluyorum,
Sır vermesin sulara
Kafes içinde mahşer,
Dinamit fıçısı yaşamak,
Güvercinler emanet,
Öfkeli kalabalıklara,
Parmaklarımın ucunda
Kurt sesleri sonsuzluk.
Hangi diyara gitsem kalemi kırık şair,
Fareler uçarken göklerde,
Kuşlara seyahat bavul içinde,
Böylece kovuluyoruz
Çocukların geniş parklarından.
Ne diyordum sahi,
Kar altında ikamet ederken kardelen,
Gökyüzü iri memelerinden
Süt emzirirken özgürlüğe,
Bir bak savaşarak eskiyen gözlerimize,
Bir tarafı Filistin,
Bir taraf çeçenya,
Bir taraf hala ırak,
Fil ordusu çıkmaz oldu
Aşkı savunan çocukların dünyasından.

Ve hala sarhoşum
İnatla içtiğim,
Kirli sulardan,
Tütünden,
Fare ölülerinden,
Kulağıma indirdiğim paslı
Kepenklerden.

Bir duvarın dibine bıraktığım ağzım,
Bir tamirci çantasında beynim,
Hafızamın mağrur sikkeleri düşer kulaklarımdan,
Mahsustan yaşadığımızı anlamadan
Ayaklarımıza bağlı bulutlar,
Dövücülerini ayartan adamları ararken
Sokak ortasında bir hayvan

Şaşkınlık uyumaz
Fotoğraflarını kaybetmiş ölülerin saçlarında,
Yağmurlar ayaklanır
Kırbaçlarıyla düşlerime girmiş mevsimlerde,
Adresim açık,
Boğulmuş kuşlar teninde gezerken gece,
Tek vardiyam,
Korkusuzluk,
Ne tunçtan,
Ne demirden,
Bir kahkaha,
Bir okyanusu övmekten korktuğumda,
Başucumda yastık, sıra sıra lahitler.
Son ufukta kervan,
İstanbul yüklü gemilerle açılsan
Maveranın tahtına.

Naylon ayakkabıyla geçtik çağları,
Üzüm budamaya kalktık aydan,
Huysuz yıldız topladık avuçlarımıza,
Usulca girerken koynumuza mahmurluk.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:09 AM

Ve benzin döküp yaktım, sahildeki tüm kayıkları
Bu yalnızlık farklı bir şey olmalı
İnsanın gurbetine yazılı
Sen gittiğin günden beri
Sahildeki o çay bahçesine hiç gitmedim
Hiç el sallamadım o günden sonra gemilere
Martıları fark etmedim,
Gece sokak lambasının etrafında gezinen kuşları
Yokuştan aşağı iniş kolayda
Çıkarken fark ettim yanımda sen olmadığını
O eski konağın da önünden geçmiyorum artık
Alış veriş yapmayı da bıraktım köşedeki bakkaldan
Kınalı tepede uçurtma uçurtmayı
Dilenciye de para vermez oldum
Geçen gün kovaladım falcı kadını
Ve benzin döküp yaktım
Sahildeki tüm kayıkları
Kıskandım sen olmayan sensiz kıyıları
Sen giderken
Mahmur besteler dökülmüştü dudaklarımdan
Ve içimdeki sancılardan ipe sapa gelmez kahramanlar doğmuştu
Gece gördüğüm her sarhoşu dövdüm
Her meyhaneyi taşa tuttum
Senin oturduğun banklara
Hiç kimseyi oturtmadım
Uçurumlara koştum
En yüksek yerden balıklama atladım dalgalara
En derin yerlerde yüzdüm
Meydan okudum köpek balıklarına
Vardım evinizin karşısına her gece
Oturup sabaha kadar seyrettim yıldızları
Hiçbir yıldız iştirak etmedi sensizliğime
Alay edecek cesaretleri yoktu belki de
Her sabah namazı ezanını dinlerken
Oturup taşların üstünde
Ötelerden bir ses geldi,
Haydi camiye
Gidip kıldım sabah namazını camide
Bir garip oldum, uçtum derin dehlizlere
Okyanuslar geçtim,
Kıtalar atladım
Beynimde deprem
Ah ulan ah dedim
Bir faninin ardından gittin de bunca yıl
Bak ne geçti eline
Vah bana vah bana
Aha bunu yaz artık buraya
Ölümsüzlük te uçmak var artık nice uçurumları

Sen gittin
İyi ki gittin
Yani iyi ki yoksun
Artık deli dana gibi bağırmıyorum
Varıp evinizin kapısını yumruklamıyorum
Ne çok sevinmiştir şimdi o zilli anan
Vede yel değirmenlerine saldıran don kişot baban
Ulan iyi ki çekip gitmişsim hani
Sana benim gözümle bakan
Karganın bile gözünü oyacaktım
Vurmadığım adam kalmayacaktı mahallede
Her gün girip çıkardım içeri
Üstelik birde sana kızıp
Neron gibi YAKACAKTIM bu şehri

İyi ki gitmişsin
İyi babanın tayini çıkmış
Verilmiş sadakamız varmış
Hadi git güle,güle


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:09 AM

Valizleri hazırlayın kaçıyoruz………
Valizleri hazırlayın kaçıyoruz………

Valizleri hazırlayın
Elbiselerinizi de
Ha unutmadan..pusatlarınızı da alın..
Çok yemek yeyip ağır olmayın
Az sonra paket servise verileceksiniz
Şişşşşt,,,sessiz olun,
Sizi taşıyanlara yardımcı olun,
Nefes almayın,
Titremeyin,
Haydi rasgele
Birazdan tarihi gün başlayacak
Ya gines rekorlar kitabına gireceksiniz
Yada
Tekrar yanımıza geleceksiniz hepsi bu
Kimse dokunamaz size,
Ardınızdayız…….
Beş paket hazır,
Haydi iş başına
Yükleme işi başlıyor
“ulan amma da ağırmış ha..
tüh ALLAH kahretmesin,
adam biraz zayıflar lan
dört tekerlekli arabada mı gideceksin
iki ayaklı el arabasında gideceksin dış kapıya kadar
dur şuna iki tekme atim hele
yükleme tamam,
birazdan ya kızıl kıyamet kopacak,
yada
kargo arabası paketleri üstünde yazılı adreslere teslim edecek,
uzaktan seyrediyoruz, giriş kapısını
kalplerimiz de ritim bozukluğu,
ne o heyecan mı bastı,
ulan o sandık ta olsam bu kadar heyecanlanmazdım herhalde
ya sabır hacı,
tren kalkıyor, ne treni lan, kargo arabası, baksana eski model
bir külüstür gelmiş bugün
kontak açılıyor,
araba çalışıp duruyor,
kontak açılıyor,
araba çalışıp duruyor
ve bir mezardan dışarı çıkan bir kemik gibi
birinin kolu çıkıyor sandıktan,
eyvah..
boşa gitti bir kilo incir,
gelde ayıkla pirincin taşını
sandıklar iniyor aşağı
bizimkiler baş aşağı
önce Mustafa çıkıyor sandıktan
biz diyor demokratik insanlarız böyle çıkarız sandıktan
havada dipçik, kalıyor, yıkılıyor mahpushane,
durun lannnnnnnnnnnnnnnnn….isyan başlıyor…
yakın burada özede tipide evide,
çağır gelsin idafaile de …………
havada bulut yok bu ne dumandır..
şu bizim mahkumlar gardaş, nede yamandır.
Burası hapishanedir,,,her yanım zincir……..
Kaçık gidek dedik, nasıl tuttular bizi,
Amanın da lan gardaşım her yanım incir,

Ammada girdik ha gines rekorlarına,
Alıp götürdüler onları hemen yan tarafa
Amanın da eh…te,,turikeymiş ,,,yani iyiymiş
Arkadaşlar…..bir hata yapıp dokunmamışlar….

Yani yat,yat uyu, dese de kravatlı biri
Öyle yatılıp uyulmuyor mahpushanede
Bak nelerde düşünüyoruz böyle insanın zihnini açan
Ve bedenini zinde tutan, dört kamyon toprağı
Saklayıp, arayanlarla saklambaç oynayan

Kafaya taktık bir kere tek düşünce kaçmak
Sahi nasıl kaçınılırmış bu hapisten
Herkes ufak harflerle düşüne dursun
Kimin fikri uygunsa kabul buyursun

Günlerden bayram, ya ramazan, ya kurban
Damlar içeriye ziyaretçiler bir, bir,
Kollarına basılıdır ziyaretçi mührü,,
İçerisi kalabalık, ana, baba, günü
dayı, çoluk, çocuk hep orda
Uzun bir koridor, sohbet koyu,
Dayı oğlu gelmiş ziyaretime, hanımı, kızı, oğlu
Derki aha buradan kaçmak mümkün değildir,
Dayı oğlu dur hele hemen karar verme
Uzat şu elindeki mühür bas elime
Uzatır elindeki mührü basar elime
Azda olsa çıkar elime..ziyaretçi…
a..gerçekten çıktı der, çocuklarda
buraya kadar tamamda ya sonrası
amanın durun acele etmeyin,,,
tebdili kıyafet edip,,,hazırlanır bir sahte kimlik,
sonra bak gidiyor, ziyaretçilerin arasına karışıp
hatta gider gardiyanla, askerle de tokalaşır
işte o sırada biride gidenin saatini alır,
ve ben anlatırken bak sen adam gitti işte,

Akşam olur yoklamayı yaparlar bir, bir
Firar çıkmaz ortaya ertesi güne kadar,
Tipini iyi değiştiremeyen yedi idamlık biri
Kapıdan çıkarken dur nereye gidiyorsun derler,
Tekrar kaçıp gelir içeriye, iş patlar
Sayım var haydı maltada hizaya dizil
Yeşil elbiseliler, mavi elbiseliler, hep içerde
Mahkumlar derler,
falan filan kaçmış yok hiçbir yerde
adam gideli yirmi dört saati geçmiş
çok sonra öğrendik sınır dışına çıkmış,,,

Tüh ne aksilik, bizde hazırlık yapmıştık ne güzel
Bir kilo sakalı verdik gitti yele
Akşamda hazırlandık saatlerce,
Bir çuval şiiri de sakladık kasetlere,
Hani nolur nolmaz..ölmez vede sağ kalırsak
Anlatacak bir şeylerimiz olsun..istedik
Yeter artık kafanızı ütüledik..kalın sağlıcakla………
Onaltı sene geçmiş aradan,,,,
Şimdi şiir yazıyoruz..şuradan, buradan…….
YIKILASIN MAHPUSHANE
O yıl mahpushanenin duvarını yapan usta,
Yada her kimse, duvarın altında kalmış,,,,,,,,
Rahmet mi dilersin,,bilemem, ben bilemem..
Neden yaptın sen o duvarı, hadi gör şimdi mezarı..


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:09 AM

Ver yansın edeceğim yarasaların düşlerini,
Ver yansın edeceğim yarasaların düşlerini,
Zemheride açan çiçeklere şahit olacak mevsimler,

Damarlarımda şaha kalkmış atlar zindan uğultularından,
İnce bir sevda türküsüdür bileklerimize konan kelebek,
Bütün kuşlar bizi selamlar pusuya yatırılmış korkularımızda,
Öksüzler yurdunda mı oturuyorum bütün şairler susmuş,
Dalında bülbül ötmeyen gülü neylesin vatan,

Beklemekten çürüyecek yüzümüz uçurumların ucunda,
Altı üstü bir kafa kâğıdı bırakıp gideceğiz uzaklara,
Ellerini yakıyor içimde huysuz çocuklar güneşe koşarken,
Sokakta dolaşan korkulukların hikâyesi olmaz yarınlara,

Ninem elinde tespih ruhanilere karışıyor,
Dedem Süleyman çavuş anlatırken Maraş harbini,
Eğilmeye gücümüz yetmiyor bunca yıl ehramların önünde,
Ve düğmelerini kırıyoruz ceketlerimizin önümüzü iliklememeye

Gökten deve düşmesini bekliyor umutsuzlar akrep üstüne,
Gergedan boynuzlarına takılıyor kırk yamalı uykularımız,
Gözlerimizin karalığından içeri süzülen karayılanları tutamıyoruz,
Gülerken linç edilmekte varmış ayıların kutsal postuna,

Her akşam yasal bir ölüm konaklıyor yüreğimize,
Hazırlıklı değiliz boynumuzu iplerde kırdırmaya,
Bütün sabahlara bir yunus karnında uyanmak istiyoruz,
Gecenin örtüsünü yırtıp yüzümüzün duvarından…

Boynum yasak kitaplarda kuşların uçuşuna eğiliyor
“zavallı işkencede ölmüş” düşüncesi beni utandıran şey
Piranhaların boğulduğu yüreğimizin dalgalı denizlerinde,
Köpek balıkları bile unutuyor iyi bir yüzücü olduklarını


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:09 AM

Vurdum Duymazlığımıza Park Edecek Kargalar,
Gün daralır,
yere geç iner çığ,
Benim gönlüm virane baykuşlara ikametgah
Olur mu bilmem her eylül sonrası
Vurdum duymazlığımıza park eden kargalarda.
Çıkagelir,
Bir sabah uyanırım,
Akşamdan kalma kuşlar,
Dökülür kirpiklerimin ucundan,
uzanır cennetten bir salkım üzüm alır Cebrail,
Verir Hasan, Hüseyin’e,
Veyl olsun Kerbela sahiplerine,
Veyl olsun Hasan Hüseyin’e kıyanlara,
Antikorsuz bir çağ dolaşır,
Kabilin baltasında tepemize düşen kanda
Ve Habil’in soyundan gelenlere, kanlı gömlek,
Yakup’un koklamaya kıyamadığı, an gelir,
Sancılar dökülür yüreğimize
Bilal-i Habeş’in göğsüne bırakılan taştan,
Altaylarda kopan fırtına,
Mola vermez Estergon’da,
Bir dağ başında vurulur firari türküler,
Tabutluklara düşer genç ömrümüz,
Bakışları en son uçurummuş gördüğümüz sevgilinin,

Gidiyor musun,
Bir veda bile etmeden,
Elbiseni bile değiştirmeden,
Öylece elbiselerinle gidiyorsun
Huzuru mahşere,
Git dostum,
Ardına bile bakma,
Üzülmüyoruz,
Üstelik kıskanıyoruz da,
Bir selamımızı ilet,
Alemler sultanına,
Bir selam ilet,
Şehitler sultanına,
Git,
Geriye bakma,
Ardındayız,
Sıradayız,
Bir avuç al cennet sularından,
Uzatıver bize,
Sizin için yanan yüreklerimize serpiştir,
Hasretliğimizi gider,
Dar ağaçlarında yaktık size gelen gemileri,
Karanlığa yapıştırdık sizden aldığımız güneşleri,
Ve boyunlarından vurup tüm eylülleri,
Bir yafta asmalarına izin vermeden kara zindanlarda,
Biraz daha barut, biraz daha fırtına biriktirip akasyalar gölgesinde,
Kırmızı renkli yılları, eskitip dipsiz kuyularda prangaları,
Yeniden vuracağız aşklara uzak diyarları,

Bırakın mahcup bir eda ile kirpiklerimin üstünden
Düşerse, düşsün dünya,
Biz diyetini ödedik bitsin artık bu rüya,,,

15 EYLÜL 2006 İSTANBUL……..


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:09 AM

Yakamozlar balıksırtına muska olmuş ay ışığından
Bir hüzün nehri akar gözlerimin altından
Kabilin murdar baltasından çıkmış ölüler mezar ararken düşlerimde
Can evimde morg, hakikat ağzıma bırakılan sessiz çığlık.
Savaştıkça sakallarımıza erken düşen kar
Kibirli yalnızlığın penceresinden çıkardığımız,
Yangınları ağzıyla ölü askerin matarasına dolduran adamlar.
Kafalarında taşıdıkları şehrin misafirhanelerini yıkarak,
Tetik zamanlara park ettiler tüm öfkelerini
Üstelik hala karlar yağıyordu kuşların çarptıkları duvara
Beyaz ve kırmızı, alnımda bir damar adres ararken ötelere.

Bütün korkuları kırk masal odalarına atmıştık,
İnsanın kıyısından uzaklaştırılan tüm güvercinlerdi bize hamal.
Cellâtlar kükreyerek geliyordu göğsümde bir kıl serbestliğini ilan ederken.
Devlerin tenhalarına çekilmiş esrarlı korkusuzluğa
Vehmin törpüsü düşerken ıslık çalsın yağmurda ıslanan adamlar tabutuma
Ve yüreğimi rehin tutan ebabiller havalansın gökyüzüne.
Gülüşlerim firarda,
Eşyalarım küçülüp büyürken gözbebeklerimde,
Ağzımın kıvrımlarına yaklaşan tüm gemiler alabora,
Kan yıldızı akar umutların darağacına çekildiği yerde
Sonsuzluğun türküsü mızrap olur dilimde
Hıra dağı fırlatır yüzüme gerçeği bir ateş bestesinden
Çöl Leylalaşır,
Aşkı tanır bir soylu savaşçı
İçinden çıkardığı tutsak adamlarla.
Zaman cümbüşünü imtiyazlar üzerine bakir kılar
Bulutlara göz kırpar dağlar bir barut kokusundan,
Şehir kalbine gömülür minyatür korkuların,
Nevrozlu bir yalnızlık kahkaha atıp durur evlerin içinde,
Mavilikler çoktan çekilmiştir şiirsizliğe
Direnç omzuma yük olmuştur mavzer gölgesinden
Masal dağlarında kiralık konut ararken uğultuların en gıcırtılı sessizliği,
Şiirlerimizi imge istasyonuna park ediyoruz
Otopsiye düşmüş kambur şairliğimizden.

Bin bir yerimden bıçaklıyor beni topal bir fırtına
Kiraz ağacının renklerinden uzaklaşırken yunmuş arınmış bir yunus bahçesine,
Gemiden atılan adam ben miyim cinnet denizine bu ne yaman kıyamet,
Bundan böyle erik ağaçları dikili kalsın gökyüzünde,
Dostluk atları vurulmuş, dişlerimizle çiğnerken İstanbul akşamlarını
Yakamozlar balıksırtına muska olmuş ay ışığından.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:09 AM

Yeryüzünün tüm kamburları öpüşürken dudaklarımla
Vazgeçmek yok
Dirilt ademi yüreğinde yeniden
Eylem sür sabahın kuruyan dudaklarına
Bak gelincik tarlalarına,
Kepenk indirmiş kuşlar eleğim sağmalardan.

Yolum dağlara,
Bıktım kentlerin sevinçlere kemer sıkmasından.
Mor bir inilti salgılarken oksijensiz çığlıklar
Nezaketen öldü diye yazılmasın mezar taşına adım.

Vazgeçemem,
Hüzün indekslerine yolculuk bu gece
Çizilmiş bir tebessümün seyrinde.
Bu gece korsan gösteri yapacağım sokaklarda
Birinci şubede oturan müdavimlerden bahsedeceğim,
Marmara’da kolu bacağı kırılan martılardan,
Sıkılgan aynalardan, kefen giydirilmiş uykulardan,

Vazgeçemem
Beni bu gece yıldızlara götürün,
Fırat Kerbela akıtır yüreğime
Alın sizin olsun Sadom ve Gamora
Alın sizin olsun Kabil
Dicle’nin bulanık sularında göz kırparken bana Habil.
Düşlerime düşen kandil hıra’dayım.
Bahira’nın gözleri dolu Şam’a giden kervandayım.
Mavi bir ay giriyor göğsümden içeri
Hubeyb’i katlediyorlar hala düşlerimde,
Düşlerimde düşlerimi vuruyor Kureyş

Vazgeçemem
Cibril kanatlarındayım kuşandım semaları,
Yol Sidretül Münteha
Aşkın ateşiyle kamp kurmuş yüreğime Ebabil,
Ah kim durdurabilir beni Hızır’la randevum.
Kalkın ey dostlar!
Suları ıslatma vaktidir mum alevinde dinlenip.

Vazgeçemem
Ağaçların sessizliği koğuşları ısıtacak kadar
Ve gecenin derisini yüzecek kadar sarışın çocuklar
Her kıyameti ay ışığına astığım günden beri,
Jimnastik hareketlerine başlar damarlarımda bir kirpi.

Vazgeçemem,
Kararlıyım ters akmaya nehirleri.
Yeryüzünün tüm kamburları öpüşürken dudaklarımla


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:09 AM

Yontulmamış taştan yapılı şu heykelin suratı,
Yontulmamış taştan yapılı şu heykelin suratı,
Tepeden geçen kuşlar açılışını yapacak,
Gestapo dökülecek belki kirli ellerinden
Ve üstünden bir sümüklü böcek geçecek,
Gümüş rengi vererek kirli siyahına

Henüz yapım aşamasına geçmemiş bu heykel
Siparişte verilmemiş henüz boş gezen berberlere,
Belirli bir dönemin hatırasını ayakta tutacakmış,
Okuldan kaçan çocuklara korku heykeli olarak
Gösterilecekmiş…vay be..nelere şahit oluyoruz…

Kelbin biri ayağını kaldırıveriyormuş bu adamın
Yanından geçerken….
Pis kokulu adamlar tünemiş
bir zaman bu heykelin altına,
İçip, içip boş şişeleri atıyorlarmış suratına,
En son kargalar meclisinden bir hüküm çıkmış,
Gözümüze hoş görünmeyen
bu heykel hemen yıkıla denmiş,
Daha henüz heykel,
mimari çizimlere düşmemiş
Ve damdan bir eşek düşmüş,,,

Kehribar taşından yapılmış bir tespih bulmuş
Yolda giden adamın biri,
Usulca cebe indirmiş hemen
Sonra gittiği camide tespih çekmek için
Atmış elini cebine, soğuk bir şey
Bir çıkarmış ki ne görsün..bir kara yılan…
haram malından olur mu dua’n…..
Çıkmış adam camiden..almış eline yılanı
Yolda bekleyen bir taşın üstüne atmış
Taş yontulmamış bir adam suratı
Yılanlı adamın heykeli kalmış adı,

Aslolan heykel kafalarda yıkılması gereken
Şekilde sorguç katipliği damdan düşmüştür,
Yılanlı adam heykeli bir deniz kenarına düşmüş
Eşek arıları üstüne üşüşmüş,,Seyirciler üşümüş…


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:09 AM

Yıldızların masallarında kırılsın baktığımız bütün aynalar
Ferhat’a özendim dün gece, deldim dağı taşı
Bir çuval şiirimi çıkaracak yer bulamadım mapustan
Gökkuşağı elimde, yıldırımlar düşüyorum keyfimce
Kimse anlamıyor halimden, ne zencefil, ne de karanfil
Ağır takılan hasretleri takıyorum oltamın ucuna
Tembel bir baykuşun keyfini bozmak için değil elbette
Mayıs akşamlarına atıyorum oltamı, eylül çıkıyor
Bitsin diyorum prangaların türküsü MANSUR adına

Çoban aldatanlarla geçiyoruz, kahrımıza gurbet düşen diyarları
Çakallar park ediyor sessizliğimize,
çiçekler adımıza
Uygun bir adres bırakıyor kayıtlara,
hüzün çağrısına salıncak kurmuş bülbüller
Açtım sevgi çıkınımı pusulasız haritalarda
Zamanı yürüyen yolculara menzil düştüm, kutup yıldızı adına

Çıksın artık saklambaç oynayan çocuklar, güneşe sobe

Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde,
Kendini dev sanan bir cüce varmış
Sonra kalkmış bu cüce dağa yürümüş,kibirlenmiş, gururlanmış
Kızmış dağın büyüklüğüne, almış eline bir iğne, varmış dağa
Dağ yerinden kımıldamış / cüce altında kalmış

Şimdi çekilmiş bir resmimizde yok dağ adına
Sevgiler konuşurken yaralı devin dilinden
Yağmacılar hükmeder bir korkuya, eski kitabelerden
Nüfus kayıtlarından gizlerlerde başlarını
Kumun içinden çıkartmayı akıl edemezler işte
Kalk bire ceylan gözlüm cephane yüklenelim
Bir türkü yakalım düşlerin en kötüsüne, sonra oturup hayra yoralım
Irmakta balık tutan çocukları almayı da unutmayalım
Güneş batımına kalmayalım erken dönelim köye
Mavi gözlü çocuklar bekler yolumuzu, baba hani balıklar

Akşam erken telaşını taşırken evlerin içine
Bu gece misafir olalım köydeki evlerin her birisine
Şöyle oturup gelmişten, geçmişten sohbet edelim
Yıldızların masallarında kırılsın baktığımız bütün aynalar diyelim


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:10 AM

Yüzümün böğürtleninde bir eşkıya dağılırken.
Kırk esrar perdesinde,
Kaf dağının arafesinde
Göğün dili ölü.
Sefere mi çıkmış bedenler
Ahsen-i Takvimde
Bir bahar hikâyesinde
Uzakların dilinde.
Bela,
Kâğıttan hışırtı
Sonsuzluk türküsünde misafir.
Avuçlarıma tebessümle kazılan zindan
Yıkanır saçlarımın güneşiz terinde,
Köklerini yere salmış
Bir deli ağacım uçurum gölgesinde
Meyvem kan.
Hüzün serdim hıralı yollara.
İkametgâhım,
Mavi bir ağ örmek
Mağara önlerine.

Kırılsın çocukların düşlerine bırakılan mezar
Bir yıldız bozsun gecenin katranını semadan

Ah ey engizisyon çağ,
Gıcırdatma dişlerimi varoşlarda.
Cehennem doğuracağım
Ahdim var totemleri yıkmaya,
Çoraplarını çıkart yalnızlık
Homurtularınla kal baş başa.
Hangi istasyona girsem,
Boynumun ağrısında mızıka çalan çocuklardan
Bana ayaklarımı verin anamın emzirdiği kuşlardan.
Uzatma sürgünümü sonbaharlara,
Aşiyan’da kalsın bir yanım,
Eski yataklara serilmiş
Kırılmaz bir şarkı diğer yanım.

Uzak diyarları sevdikçe yaşlanıyorum,
Sökülüp ağaçların yeşil renklerinden.
Savaş görmüş kentler gibi tarumar olmadan
Bir bebek olmalıyım kelebek kanatlarında dağlara uçan.
Biz bu bedeli ödedik eskimiş tüfeklerin anısından.
Beni böyle vurdular aynalara
Yüzümün böğürtleninde bir eşkıya dağılırken.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:10 AM

Yüzünün tuvaline tarih AŞKI GRAVÜRLESİN
Bulutsuzluk öncesini yaşa
Alnında büyüsün özgürlüğün coğrafyası,
Mavinin en keskin çizgisinde yüreğin
Kahramanca türküler söylesin
Yüzünün tuvaline tarih,
Aşkı gravürlesin.


İnsanın kopyası olma bir minyatüre,
Mavzer dinlensin gözlerinde
Taşısın seni siperlere,
Gökten maviler taşsın
Bileğindeki kelepçede

Gökyüzü mavi bir tas,
Yeryüzü gri bir leğen,
Martılar dök saçlarına,
Birazda fesleğen,
Uzaklara uzan,
Kalkıp gider sonsuzluk,
Elinde mavi boncuk..

İstiridye kabuğuna sığmamış bir hayatı
Doğmatik kamplarında yaşa
Sınırsızlığı al düşlerinden
Ki ömrün bir kelebeğin
Düşmesin anılarına,
Şizofren bir çağın topal ayaklarında
Kalk bir merdiven daya, güneşe aya,
Uç ruhunun en yüksek uçurtmalarında,
Kal..öylece…


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:10 AM

Zindan ejderha ağzında bir çürük diş imiş
Zindan ejderha ağzında bir çürük diş imiş
Ölümün alnımızdan öptüğü bir zaman geçmiş,
Dışarıda erguvan ağaçları, içerde yazılan şiirmiş,
Mülteci bir yalnızlıkmış namluya sürdüğümüz fişek,

Böyle mi olmalıydı mavilerin gökyüzünde bıraktığı iz,
Bu kadar masum olmamalıydı gölge kuşlarını boğan deniz,
Düşlerime bıçak saplayan leyleklerin göçlerinde ertelediniz,
Kara tabutların gıyabında okunmamış ezanları,

Aşklarım yanıyorken kaygılar denizinde olmamam gerek,
Evet bunu biliyorken parmaklarımın ucunda bir engerek,
Kulaklarımda akrep çığlığı, gövdem isyanlara mendirek,
Ve didaktik şiirleri bilinmedik kuşlarla örüyoruz şafaklara

Hangi koyaklarda zulalanır kurt bakışlarımızda ki öfke,
Ne zaman Kaf dağına yürüsem tüm cesaretimi tapulayıp yüreğimde
Adını, sanını bilmediğim korsan gemiler toplanır gözlerimde
Aydınlık ırak, güneş tutsak, tebessüm vurulur, topladığım düşlerde,

Bir damla sonsuzluğu yağarken taşıdığım umut yüklü gemiler,
Soluğu tükenmiş sözcükler postal seslerinde daha da tükendiler,
Unutmak mı nasıl, ölümün kanatsız çırpınan kışlarına paraşütsüz indiler,
Şafak kül, akşamlar ateş, gün balina sırtında zıpkın, saatler ateşlenmiş dinamit fitili,

Bu kara düşler, yaraları dişler, kişnedikçe kişner içimizde yılgı atları,
Belki uzun bir maraton koşumu hayat, tecrit edilmeden akıl gövdemden,
Yükseklik korkusuyla yaşadığımız sevinçlerde türbülans, duvarın yüzü kan sıvalı,
Çamura saplı ayaklarımızla kaçıyoruz, yeşil rütbeli çizgili dekorlardan, evrensel maviye



Sonbahar, camları kırılmış bir gökyüzü haritasında adresini bulamayan
Kuşlar, bir korkuluğun gözlerinden düşerken korkularına rastlantıları,
Usul, usul unutmuşlar fesleğen kokularını kentin gürültülerinden beslenerek,
Şehir yoksul çocuklarını bir dam kenarına bırakıp büyümüş,,,

göğüs kafeslerimizde birikirken bir ölünün yalnızlıkları,
Suçlu sandalyesine oturtulan hayalin depremi düşmüş telaşlarına,
Gökyüzü rüzgarlarını anlatırken içinde yaşadığımız evlerin çatılarına,
Erguvan ağaçları şiirsiz, şiiri anlatan yürek, kalemsiz kalmış bir zaman,

Dönenler olmamış değil elbet Mapus damlarından geriye, mecburi tecrit,
Zindan ejderha ağzında da olsa çürük bir diş imiş koparılan,
Şimdi mayınlarla yüklü ayağımın altındaki yer, sonrası belki mahşer,
Tabutlardan bir yolculuk başlar sessiz sedasız vedalara, kimse yok…


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:10 AM

Ziyaret
Hüzünle yürüyorum üstüne duvarın
Bir kuş sessizliği öncesi
Şekilde estetik yok, esrarımı kucaklamıyor
Çeyiz sandıklarında bile açılmıyor
Bedenimi kuşatması gereken yerde gün
Ah ne acı
Hasretli bir motif işliyor yüzümün kumaşına
Betonda açan bir çiçek
Merhaba pusulasız gün
Ziyaretçiler kimliksiz giriyor içeri
Bileklerinde ‘ziyaretçi’ yazıyor
Uzatmalı bir gün dökülüyor
Süngü uçlarından mahpushaneye
Ziyaret başlıyor
Bitmeyecek gibi süren gün bitiyor
Hasretten mezun olmadık henüz
Henüz çocuk sesleri park ettiğimiz yerde bizi bekliyor
Komşunun köpeği bobi de ölmüş diyorlardı bir mektupta
Ali evlenmiş güllü gelin olmuş, bazıları göçmüş gitmiş mahalleden
Gecenin bir yarısı işte, başka ne düşünür insan mahpushanede
Ya bitseydi şu açılışını bir kurdele keserek yapmayacağımız tünel
Geçen gün meydana gelen hafif şiddetli depremde
Hasar görmüş galiba bazı yerleri,
Bayram sonrası tadilat var anlaşılan
Hadi lan durmuş bir çay demle de içeğin şöyle
Daha çok işimiz var anlaşılan
Lan durmuş ne gadarda saksılarda çiçek ektin öylemi
Ulan oğlum ne çiçek ekmesi o saksıdaki toprak ne bilonmu
Nedir lan durmuş
Tünelden çıkardığımız toprak oğlum onlar
Hadi lan ordan, essahmı deyin lan
Essah deyim ya yakında çiçekci,dükkanı aç veremde gör sen
Hadi garı yeter çayın demlendiği durmuş
Ne zaman arzın merkezine yolculuk
Yakındır, yakındır
Kocaman bir kaya varmış orda onu kırabilirlerse tamamdır deyiler
Hadi hayırlısı lan durmuş, sende gelecen mi bari
Eh gidenlerin hasretin dayanamam herhalde
Napcam bu yerlerde
Köyümü özledin lan durmuş, netcen hapisten kaçıp
Anan kız mı bulmuş yoksa, varıp onu mu görcen
Kaç seneden beri anam gız arar, durur işte
Artık gidipte bir görim şu gızı garı
Eyi lan durmuş hadi getde gör garı
Eyi *******
Yani şu hapislik, eskiden düşlerimize girerdi ayrıldığımız yerler
Çıktık şimdide ayrıldığımız yerler girer düşlerimize
Öylesine zor, ölesiye zor muş meğer,yıldızsız bir gökyüzü düşünmek
Şimdi Beyoğlu sokaklarında dolaşırken orası hatırlanmaz oldu
Kısacık bir ömürden zamana pay düştük bir on yıl
Tembel kuşlar çoğaldı gölgemin düştüğü yerlerde
Ve silip atamıyorsun bir kalemle
Çıksan da bulutların üstüne, insen de yeryüzüne
İlle de çarpar kafana bir şeyler
Durmuş şimdi neyler
Sahi o delikten çıkmış mıdır kimse
Evet bir çamurdan adam çıkmış ordan kafasını uzatmış yukarı
Hoş geldin demiş kafasına dayanan bir namlu
Sonra usulcacık indirmiş yelkenleri
Buraya kadar demiş arkadaşlar çekilin geri
Daha sonra yılmazı kapıdan salmışlar dışarı
Şartlı bir tahliye den dolayı
Şöyle kapıdan dışarı atmış adımını yılmaz
Vay canına yandığım dünya demiş
Varmış tutmuş Adana’nın yolunu
Arkasında hiç kimsecikler yokmuş yılmazın
Doğrusu bir hoş olmuş
Bir tuvalete gitmiş, ilk kez yanında kimse olmadan
Süngülerin karşısında poz vermeden oturmuş kenefe
Üstelik birde cigara yakmış, derin, derin çekmiş içine
Ne zor şeymiş böyle mahpusluk
Oramı hapislik, yoksa buramı bilinmez
Ama bilinen bir şey vardır elbet
Asla bazı şeyler silinmez
Öylesine gençtir, öylesine diri
Kalır gider sende topal bir güne başlayan kentlerde
Eksik kelimelerle yaşamaya başlarsın hayatı
Üç beş kelimeyle anlatırsın bunca şeyleri
Mahpusluk işte koy ver gitsin!


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 09:10 AM

Zulüm adam öldürmez
Zulüm adam öldürmez

Zulüm adam öldürmez
Yani yavaş, yavaş öldürür diyorum,
Önce hoş geldin der, hücreler sana,
Cellatlarla tanışırsın,
Kara bir çarşaf çekerler yüzüne
Yatırırlar ölümü gözbebeklerine
Ve böylece başlar işkence
Coplarla tanışır ayak tabanların,
Dayağa alışırsın,
Ceryan takarlar bir yerlerine
Askıya alınırsın her gece gündüz,
Hiç şansın yok arkadaş,
Doksan gün sorguya takılırsın,

Zulüm adam öldürmez
Yani bir kez öldürmez diyorum.
Her gece öldürürler seni,
Ensende ölümün soğuk nefesi,
Sağır kulaklara hükmün geçmez,
Duymamaklar asılıdır kahpe kulaklara,
Tırmıklar beynini insan çığlıkları, cop sesleri,
Kolay mı unutmak,
Unutmak kolay mı gülüm,
Kendini tanrı sanan o alçak köpekleri,
Sorguda adam öldüren katilleri,

Dedim ya zulüm adam öldürmez,
Yani yavaş, yavaş öldürür diyorum,
Önce bedenini sonra ruhunu çürütürler,
Kazara gitsen bir yerlere,
Kaçıyordu vurduk derler
Yarım kalır intihar teşebbüslerin,
Birileri tutar seni içinden hep
Küfürlere maruz kalırsın,
Utanırsın insan olmaktan,
Bunları da atlatırsın arkadaş
Zindanlara çıkar bir gece yolun
Düzmece mahkemelerde
Yapılır sorgun,
Şahide ne gerek
Sen adam mısın?
Sorgusuz, sualsiz,
İlk celsede asılırsın…
İŞTE BÖYLE ASTILAR SEVDALILARI.


Lütfi Kireçci


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:15 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.