![]() |
Dövme, sev...
Dayak atma ve şiddet gösterisi, Bir nevi iletişim teorisi... Güçlü olan güçsüzü bastırır, Radyo frekansları yayar gibi! Benlik ve sabırsızlık hava-i fişek, Çürümüş tende ağrılar, şişerek... Rabbine dua, ağlar hal ve dilek Ruhunda izler, bedeni sızlatır... Kazaktır erkek, yüreğe kazmadır! Benlik doruğunda sinir, azmadır... Söylerler dayak, cennetten çıkmadır! Neresi din-iman, cahillik bidat’tır... Resul her işi kendisi yaparmış, Muhtaç olmadan kimseye yaşarmış, Dövme, sev içten… Sünnete ayarmış! Dinsizin fitnesi, şer söz sanattır! Safet Kuramaz |
Dur Demeli...
Ne at ne kılıç ne bir ok, Nede prenses artık yok! Ne duygu nede ülkü tok, Dur demeli bir an önce... Sanki cennettir dünya, Ölüm yokmuş gibi güya... Zehirler sanal ve rüya, Dur demeli bir an önce... Mahremleri öldürdüler, Sınırları kaldırdılar, İnsanları kandırdılar, Dur demeli bir an önce... Sevgi çöpe kin yan cebe, Kimliksiz döl artık gebe... Sarılmalı her sebebe, Dur demeli bir an önce... Ne kötü ki lazım afet, Sönmeyecek yoksa gaflet! İmanım yunmalı saffet, Dur demeli bir an önce... Safet Kuramaz |
Duvarcı Ustası...
Her insan duvarcı ustası, Başkasının duvarını örmekte... Çalar güftesi! O Kurbanlarından biriydi, Açmıştı duvarcı ustası paftasını... İsmi Şeref’ti, elinde aynası Söğüdün altında ilk önce süslenir, neyse manası? Karşımızdaki apartmanın köşesine gelir, Kalınca bıyıklarıyla oynaya oynaya, Her gün üçüncü kattaki kıza bakmaktı kederi! Her dikizde kızda balkonda olur, el sallardı, Gülerdi, acımayla karışık öpücükte yollardı, İşte böylesi deliydi... İkisi de her gün bu anı kollardı Vazife yeri belliydi! O bir delimiydi diye söylenir o an, hayranlıkla izlerdim deliyi... Bu filmin tek seyircisi, koltuklar benle dolardı! Gezdiği her sokakta duyulurdu iniltisi, Tanımayanlar içmiş sanırlardı, Ardından küfür ederlerdi! Zaten, kadın olsan fahişe, Çocuk olsan afacan afişte, Kusur bulmaksa aşta, Dikilirdi ön yargı yuları… Daha neler, neler... Vurulsun hele damgası, Koyuvermek kolaydı lakabı! Başkasının duvarına örmeye meraklı, vitrinde eli kanlı kasabı Görmeli ucube vaazı, üstelik de çoktan verilmiş kararı! Gerçeği anmak mümkün müydü hazırken gıybet özürü... Şeref çocukların oyun fesiydi, Peşinden cümbüş bestelenirdi, Taklitleri, usta büyüklerinin eseriydi... Fırsatını bulan ustacıklarda onu eylerdi! Ustası delirten, delide patlar celali Deli-evin sokağından geçen- habersiz... Bilmez helali, Taşırdı, bedeniydi tek hamalı! Bu durum kime, ne kazanç sağlardı? Aranan belli, açıktı tercih kanalı Başkasında ayıpla alay, söndürmüştü hayır fenerini! Kendisindeki kusuru düzeltmek yerine Kibir evini ören ustanın eğlencesine Ne demeli birde pirim verenlere… Anlamıyorum göklere çıkartılan bu pirleri! Duvarcı ustaları her aklıma geldiğinde, hatırlarım kumarı, Acıdan ve perişanlıktan başka şey değildir şiştikçe damarı, Umudu kör eden kaybedileni tekrar kazanma şamarı, “Ya tutarsa, göle maya”, Nasrettin hoca misali yine zar attırır... Ya o an her şeyini vermişsindir, Yâda umduğun son murat, çileyi kabul etmişsindir... Yoksa hayalle gerçek aynı teraziye girer? Sırf macera olsun diye uç yaşayıp bitmişsin Yâda neyin entelektüel tekeri? Kumar değil yaşam, yaşanmaz ahla Bizi değiştiren ruhtur... Mana hissettiğimiz ölçüde şekerlenir, Yoksa her sahiplendiğimizde ölüm vardır! Sadece boyut farkı zamanla parlar, Bir başka zamanda göz açılıp sabahlanır! Nerede adalet peşinde el, hayırda doruk Nerede şerri besleyen aynalara yumruk! Neden güzeli dileyen felsefe hala koruk! Duvarcı ustalarını öldürseler, Duvarlarını buldozerler yıksa, baksalar buruk... Dökmem bir damla gözyaşı, derisini yüzseler! Öldü dediler deli Şeref, şiirini yazıyordum! Ne o apartmanın köşesini arar, Nede o söğüdün altını artık süzüyordum! Sevgilisi ne yaptı bilmiyorum, ya anası, babası ona tek yar... Duvarcı ustaları kesmişti o söğüdü ve gölgesini, Üzerine yeni bina yaparlar! Artık *********di birde, o apartman köşesi... Safet Kuramaz |
Dünya Masalı...
Ölüm mahkumunun son dileği, İçer bir sigara sonra veda! Film şeridinde yaşam gel-gitleri, Ayrılmak zor... Kor makam zevkleri! Üzdükleri ağlar sanki yanında, Yetim hıçkırır maidesinde, Münkerler çullanır üzerine kıyamet yaşar son nefesinde! aczinden utanır oh denilmekte, dediğim dedik nefs dilenmekte, şirkle dolu yüreği sevinmekte, birazdan kurtulacak vazifeden! İp hayrına gerilmeye hazır, Cellat kör bakar gören zor sanır, Nede olsa can bu kıyılmakta İbret bakışa şükür yakışır! Yaratan hemen görmez hesabı, Sabırla bekler tövbe yapanı, Şer açlığına Fare kapanı, Ecelle biter dünya masalı... Seyirciler yorumla dağılır, Üç gün konuşulur paralanır, İbret pınarı kurur yeniden Şer koruna kul hakkı dağlanır! Safet Kuramaz |
Dünya oy…
Oy, yalan dünya oy… Kimine balon kimiyle eğlenen dünya oy… Her gün sabah başlar aynı, Bir iş peşinde, enerjik tazı… Her gün katlanırsak da bazı-bazı Şikâyet içimizde, haykıran dünya oy… Kimi iş bitirdiğini sanır, Kimi ne bulursa sahiplenir, Kimi işim çok der, övünür Ölümü unutturan dünya oy… Ne akraba nede dostluk baki, Çıkar girmiş gönüle, elde fani Yalan dolan dilde gani gani, Nefsi azdıran dünya oy… Dünya’da yaşamak büyük dert… Fazla fazla var sıkıntı, zafiyet, afet! Her şeye rağmen istemeyense namert, Kendine kul, kaptıran dünya oy… Ölene üç gün ağlanır, Yine aynı dertlere bağlanır, Bin sıkıntıyla yürek dağlanır, Tokluğa sevindiren dünya oy… Cennet herkesçe biliniyor, Cehennem sevdası her an yenileniyor! Kur’an-sünnet söylüyor, neler erteleniyor Aklı eriten dünya, sen neysin oy… Safet Kuramaz |
Dünyanın Özeti...
Pireler, dertten derde zıplatan erler Bitler, her derdin içinde acı verir İzleri, pamuk-diken misali karışıktır Yaşam bu döngünün özgün portresi... Yağmur, her pisliğe karşın rahmet Kar, doğacak yeni doğaya işaret Sıcaklık, her canlıda denge-kor saat İlahi kudrette korunan sır perdesi... Hisler, insan fıtratından cengaver Hevesler, onun gölgesinde oturur Düşünmek, insan olmakta karar Sorgulamalı kapanırken penceresi... Pireler, bitler ve izleri görünmez Yağmur, kar ve sıcaklık alınmaz Hisler, hevesler ve düşünmek söylenmez Topu dünyanın kaynayan tenceresi... Safet Kuramaz |
Düş olamazsın…
Potrende o kadar cıvıl cıvılsın ki, Bir ayağım sanki dokunduğun yere değdi... Kendimi Mona Lisa’nın etkisinde, Hissettim Leonardo Vinci paletinde... Belki de kıyamete kadar müthiş resimde, Özlem duyarım Ömer Hayyam şiirlerine! Cennet şarkılarına karıştı gitarımın sesi... İspanyol serenatları gibi, Pencerenin önünden ayrılmak gelmiyor! Sen bir düş olmalısın belki... Seher yıldızı güneşe teslim olmuyor, Sıcacık bakan gözlerinde... Güneş varsın olmasın demek geliyor, İçimde ******* ve karanlık yazgından dekor, Binlerce tiyatro sahnesinde aynı oyun sergileniyor Bahar dansımıza bir adım kala... Çiçeklerin açacak toprağı dele, dele Belki de çiğdemler kardan fışkırdı şimdilerde, Yansır fısıltılarla yüreğinin eşsizliğine... Sen sanırım düş olmalısın... Yağmursuz Ankara’da ikindi yağmurları çukurlara doluyor Ve toprağa karışmış izlerin mis gibi kokuyor... Seni Âdem’den beri tanıyorum galiba! Aynan ruhuma yansıyor, Kır at altımda, Yelesi sağdan sola gülüşünde oynar küheylan şahlanışında... Sen düş olamazsın... Olamazsın! Yüzümü yıkadım bir çok defa, Kevser ırmağında yıkandım! Yıldızlar kaydı gözüm önünden gerçeksin anladım. Hala gülüyor resmin, kızlar gülüşüyor çeşme başında, Ağaç arkasında gizlenmiş erkek bakışlarında... Martı özgürlüğünde şafakta doğmalısın! Gözünde gölgende olmalıyım artık... Düştü damlan yüzüme gölgen ruhumda sarsıntın, Yanardağ lavlarıyla yakar, yakar aşkın! Hala gülüyor resmin, kızlar gülüşüyor çeşme başında, Ağaç arkasında gizlenmiş erkek bakışlarında... Safet Kuramaz |
Düş Sokağında...
Aslan terbiye ediciyi yemiş, Fıtratından böyle esinlemiş, Fazlasını beklemek anlamsız O hayvan sonuçta biz insanız! Beklenti duygularımızda fikrimizde, Yansıyan aynamız buğulu kirinde, Özlem bizi kuşatır başkasında hikâye, Şükür Allah var, dünyada yalnız değilim! Her madde eskir ölür kefene sarılır, Sahiplenmiş direkler gün gelir sallanır, Geriye dönülmez kabuller yasalaşır, Bir yalnız adam yürür Âdem’den beri aynı kaldırımda! Yatağım yiyeceğim içeceğim yaşatır, Sevgi var olanı paylaşmakla şahlanır, Elimde fırçam boyalarım ve tuvalim karalanır, Çöl bile arkadaş olur ruhunu hisset yeter ki! Hayvan bitki doğa hepsi bize eğlence, Sunulmuş kâinatın halifesine, Bir tek insan insanı edemez deşifre, Düş sokağında rüyada uykularımız! Safet Kuramaz |
Düşmanız Kendimize…
Kendime düşmanım, vursam ya başa… Ağzımdan küfürler çıkar peş peşe, Dilim-elim acır, haram ye-okşa, Gönlüm ne arzular, bakmadan yaşa! Beynim hesap bilmez çöllerde yaban, Özüne işkence elinde saban, Çağına uygunsuz yaşar, gariban Acıyla kıvranır varsa da neşe… Halime bakmadan kader suçlarım Acıyla inlerken dostu haşlarım Meyhaneler dostum harbi ağlarım Her şeyi bilirim tanrı gibi, hâşâ! Ruhum, ne yedirdim nede suladım Bilmeden taşıdım her an payladım Yalnızlık halimde horca dağladım Beden pişkinliğim sana bin tasa! Beden-ruh emanet korumak gerek Şımartmak yerine, terbiye gerek Huzursa ilk önce benliğe direk Hakkı dağıtmalı biz diyen eşe! Safet Kuramaz |
Düşün Ki...
Her varlığın etrafında, Bulunma nedeni ayrı... Yarım, aciz, fakir, tarif... Cennetse, cehennem gayrı! Ayna herkese nur yansır, Gözler oynaşla bir yandır, Sonuç nefisten kör andır, Neyle meşgulse o seyri... Gökte büyür Samanyolu, Yerde toprak sırlar dolu, Düşünen kul arar yolu, Kopyadadır amel ecri... Yoksa her an zevk yaşansın, Yerçekimsiz saf alınsın, Başıboş kalınsın, diye, Rabbim yaratmadı yeri... Sınav sonucuna yanma Her an çalış gül sonunda Varken nimetlere kanma Kulak ver, izle rehberi... Safet Kuramaz |
Düşünki Hüzün...
Toprağa atılan buğday taneleri, Eğer yağmurlara doymazsa yeşermez! İnandım deyip de yaşamayan fani, Buğday gibi kurur inanç kalbe düşmez! Kalbim temiz diyen kişinin gövdesi, İbadette alnı, olmazsa tövbesi! Üstünde duru su altında bataklık Benzer bu misale aldatır övgüsü... Bir ömür görünen ufuk gibi kısa, Hevesler mum gibi yangındır bakışa, Amel hesabını sor karıncalara... Aklından gönlüne dilendirme hayrı! Safet Kuramaz |
Düşünmek Zamanıdır…
Ey güzel Müslüman insan, Eline bir hortum alsan, İçindede olsa sigara dumanı veya alkol… Çok para teklifi ile deseler onu Kâbe’ye boşaltacaksın Boşaltabilir misin? “Bu nasıl teklif bu nasıl yol…” “Günahım bana yeter sağ ol…” Diyerek reddedersin o an! Kâbe’nin mimarı bilir misin kimdir? Halil İbrahim peygamber ve oda insandır… Senin mimarın ise Allah’tır! “Anlayacağın sen Kâbe’den daha önemlisin.” “Sen olduğun için Kâbe vardır.” “Peki, neden Kâbe’ye hâşâ! Derken vücuduna hala akar sigara, alkol? ” Artık düşünmek zamanıdır! Safet Kuramaz |
Düşünmek....
Darağacına bağlanır beşikler, Doğan büyürken asılır beylikler, Kısır döngüde neler birikse de Akıl perişan tükenir azıklar! Fikirler bayat metadadır hayat, Öğüde azat sipariştir sanat, Dünya tatlıdır ölüm acıksa da... Yokluğa ağıt dolmayandır kağıt! Vicdan yalnızdır kalabalık sevmez, Acı naradır, ruh bedeni övmez Bin kez tövbe etse, kapı açıksa da... Sorgusu elim şeytanı savamaz! Ana rahminde kırk günü dolunca, Bir melek gelir üç şey verir, alırda Can, rızk ve amel ceninin dalında, Değişmez kural bu inkara kalksa da! Sabır etmektir tevekkül sonrası, Ne yersek şükür kanaat doğası! Mahkum inkarda, beşiğe yazık da Mesaj tazedir on dört asır öncesi... Safet Kuramaz |
Düşününce…
Her insan gibi düşününce geçmişimi, Hep olacakların peşinde anladım, Tükenmiş anlarım… Kaplumbağa zırhına bürünür ahlarım, Deve kuşu gibi kafamı gömer kuma ağlarım! Neden sevgilimin bilemedim kıymetini, Gül gibi soldurdum yaşattım her eziyeti, İlk kır sardı sonbaharda saçımı… Dün gördüm aynada aczi yetimi! Çetin kavgalar var içimdeki bende, En çok hayallerim üzer oturduğum divanda, Zoraki bir tebessüm doğar okunan ezanla… Seccadeye sığar ağıtlarım dökerim açlığımı! Kurumuş buket güller bakar acı-acı, Duvardaki resimler görünür yabancı, Halıda toz toprak birikmiş dert haracı, Alır sanki içimde kaybettiğim onur tacımı… Dışarıda çocuklar oyun oynuyor, Güneş sıcacık tenime dokunuyor, Nefesim havanın ahengine kanıyor Eyleyen heveslerime bırakır seçimi! Ölüm beklemekle gelmiyor, Yaşamıma mana salmıyor, Dünya yalanda olsa onsuz olmuyor Tuz yemeye mahkûm ettim bugün, inatçı keçimi! Safet Kuramaz |
E-Portreler…
Dinde dinsizlikte yaşar sembolik, Nefsi sarmış az-çok bir madde-kolik! Salyalar dökülür alırken soluk, Savaşmış, afetmiş kim umursar ki… Barajlarda su yok, yağmur yağmasın Tarlada geçim yok, faiz sağ-olsun Ahlakta sınır yok, yeterki sağsın Bugünü kurtardık, kim umursar ki… Japon dinsiz ama nasıl çalışkan, Hıristiyan kural koymuş alışkan, Yahudi zirvede misyon yapışkan, Müslüman’a geçmiş, teselli baştan! İç başka dış laçka, kim umursar ki… Ülkemde dinsizler sözde okurlar, Papağan misali taklit dokurlar, Çobanı düşünmez karnı tokturlar, Maske takmasını kim umursar ki… Şüpheyle bakıyor herkes zengine, Torpiller akıyor cahil ehline, Mühendis haklıyor çağı delince, Hakkı, adaleti kim umursar ki… İçimde Eyyübi, gözümde yaşı… Edirneli yasta bilmez Maraşlı… Antalya satılır gelişmez Kars’ı! Cepler doluyorken kim umursar ki… Osmanlı mirası batının gözü, Anadolu cennet istemez bizi, Din, tarih, bütünlük… O çalar sazı! Nesil özenirken kim umursar ki… İçimizde birlik, kardeş el ele… Bilin gönderirken çoban meclise! Sonra eleştirme verse fezleke, Acımızdan ölsek kim umursar ki… Kur’an hediye Rabbim güç verir, Hakkıyla yaşasak neler erişir… Dudak her an söyler, boşlukta erir! Mirasyedi malı kim umursar ki… Safet Kuramaz |
Edep yahu!
Utanma, arlanma ayarın yok mu? Edep yahu, insan mısın sen sahi? Tüküren, üzdüren, güldüren hep sen Her kılıkta dahi, kaç yüz var sahi... Şöhrette, refahta, her tür hilede, Kahkahana bile para filede, Dünya özetisin şer yar illede, Sanır gibi baki, yaşarsın sahi... Cehennem ehline dünya cennettir! İmanı paradır, yalanı tattır, Dili on numara, haram afiyettir, Edep yahu, insan mısın sen sahi? Safet Kuramaz |
Ekran Aklanmalı…
Sütçü imamın kemiklerini sızlatan buz dansı, Fakirin umudu popstar alaturka müzik yarışması, Gırgır adına ardı ardına küfür filmleri… Haksızlık bahane kurşun yağmurunda mafya dizileri! Hayal ediyorum bunlardan birini seyredeni, Dilde iman namazda sevgi yemini olsa da… Her gece bakarsa kim yener böyle nefsini, Yetişen nesil tüketir ahlak pınarlarını, yarınlarını… Sarhoş, esrarkeş, kapkaç çeteleri, haksız kazançları Görmeye alışırız çoğalan hırsızları… Kutlasak da cumhuriyet, çocuk, zafer bayramları İyiyi tavsiye eden olmazsa eğitim ocakları… Bekçisi, polisi, her an çalışan aileler nasıl önlem alsın! Çöllere dönen baharsız iklimde özgür yürekler isyan eder, Acilen önlem alınmazsa eğer, Yağmur yerine dolduracak barajları annelerin gözyaşları… Safet Kuramaz |
Ellerim Açtım...
Mekan daralıyor evren sığmaz bedenime Ne güllere bakmak ne yaylada gezinmek Ne paraşütle atlamak nede avlanmak silah elimde Sıkıyorlar kabir azabında çukur iki metrekare Daha az belki de... Maganda kurşunu deşer yüreğimi Masumluğum ispatlansa neye yarar Ahlasalar ağıtlar yaksalar katilime şahit bulsalar Sıkışan benim... Alışkanlıklarım terk etti Giydiklerim etiket eskitti Kızgın demirde ruhum dağlar sebebi Değişmek zor, zor yeniden başlamak geleceği... Ellerim açtım ağlayarak duaya Zor anların unutulmaz şuurunda Her zaman sığındığım hazinesi bol Abdestin yıkanmışlığı safi şükürle Allah’a... Safet Kuramaz |
Elmas Rüyalar…
Yorgunum, Üzgünüm, Enerjisi hülyalara gizlenmiş Çalıştığım heyecana küskünüm… Farklı güneşe ihtiyaç duyar gibi, İçimde üşüyen ruhuma sıcaklık, aradığım belki! Uzak yakın ne fark eder ki, Yaşarım kimliğimden sürgün... Başımı kaldırsam anılar, Eğsem yığın yığın işler! Damarlarımda özlem sevgiler, *******i yatağa düşerim sürüngen! Ahu gözü arar, Hala umutla bakar! Ne kıyas, Ne kıstas, Nede bilir naz! Rüyamda kovalar, İsteklerim kıvranır çekingen! Eylül gibi duygusal, Yanaklarım kızarır al al, Tutunsam kırılmaz, hamdır hala dal! Mahkûm gibi, Engin sezgileri... Bir umut belkide hayal, Gölge gibi izler geçmişimden! Safet Kuramaz |
Elmas…
Kara elmas, toplanır ocakta Ölüm kol gezer, göçüklerinde! Teri yayılır siyah alında, Yaşamak buysa, umut akmakta! Evde soba, kestane pişmekte Başka bedele keyif çatmakta! Karbon monoksit hazır tetikte, Saklanır ölüm, uyku anına… Tedbir almaksa aklın tek yolu, Aczimize ders bağlar her kolu, Elmas bir maden rengi soluğu, Ak, kara, parlak sürükler zan’a! Safet Kuramaz |
Emekli…
Kahve ev arası geçen bir süre, An öldürmek esas, yemek suare! Sigara kokusu, kumar dokusu… Sinir harbi vaki, nöbette sara! Aman iş olmasın, hastalık dursun! Çaylar hazırlansın, kahve köpürsün… Bana ne isterse toplum kudursun, Huysuz tatsız dede, ölüm yolcusu! Oysa yaşamdan zevk almak gerekir, Her yaşta çalışmak erdem demektir, Mazi tecrübedir, baki erektir… Yeni nesilleri saran olgusu! Safet Kuramaz |
Emeklilik...
Her gün aynı tempo üzer iştekiler, Ekip falan derken yorar baştakiler, Emeklilik düşler benim yaştakiler, Bir nevi umuttur, yoktur mut ardında! Evde dinlenemez her şeye karışmaktan, Zevk almaz kimseler zorla tanışmaktan, Bir yere sığamaz geyik konuşmaktan, Umudu olmayan işkence aslında! Ya kahvede kurum hızlanacak ölüm, Ya camide durdum istemez bir dölüm! Her gezinti ahım, acı verir belim... İtilir kakılır bu dönem faslında! Acısız bedelsiz ne var şu alemde? Her yaşanan sınav, sabır şart eleme! Her şeyin fıtratı bozulmuş, ilmide... Emeksiz emeklilik, harami tadınca! Safet Kuramaz |
Ensar’lar Nerede?
Kyoto Kopenhag kriterleri, Avrupa insan hakları mahkemesi, Egemen gücün barış felsefesi, Aşamaz Medine kardeşliğini! Kainat efendisi muhacirleri, Medine’de Ensar’ın misafiri... Neleri varsa böldüler ikiye, İnfak ettiler ilan ettiler kardeşliklerini! Elbette vardı aralarında sözler, yazılar... Muhalefeti ancak nefislerinde aradılar! Ne kin vardı, ne nefret, nede maddi çıkar Allah rızasını en içten paylaşarak yaşadılar... Biz yayla havasına deniz kenarına tembellik anlarına, Keyif peşinde kul haklarının bol çeşidinde kaygısızlıkla, Viraneye benzemiş yüreklerimiz haramla çöl yangınlarında... Alay eder gibi yaşarız her kişi alim kendi aklınca! Yayla havası kardeşlikte özlemdi cennet kokusu, Mübarek resulün arkasında namazla aşardı coşkusu, Örnekti fakir çadır erzakı Ebu Zer'in hesap korkusu... Asır Medine kardeşliğine hasret, Ensar’lar nerede? Safet Kuramaz |
Eskişehir…
Bir masal yazsam, Kaf dağını aşsam, Gözlerinden baksam Bütün çiçekler sıraya girer Kokun yayılır yürekten, aşkımdan... Eskişehir... Ah Eskişehir... Kızların dumanlı, Sıcacık, ateşimde hummalı Acır yalnızlığında Osmanlı turalı Ne çay ne kahve teselli olmuyor merhem, Nede oralı... Ah... Eskişehir... Ah! Sarıl bana Anadolu kıracına razıyım O gözler elmas gibi pırıltılı su gibi kanarım Hamamlarında terler Muradım... Safet Kuramaz |
Eşsiz *******...
Gece en olgun tastır abdest suyuna Çöller aşar uzanır sahabenin yurduna Kainat efendisinin sohbetine doymaya Gece namazıyla silkinir boyutlar ötesi Camilerde kilit ibadetler siner evlere Ruh miracını aşar bahar cemresinde Okur karanlık sokakları tefekkürle Allah ve meleklerin varlığı hissedilir Aynanın yansıyan yüzü hep yalnızlıktır Tembelliktir uykular bedene dargınlıktır Ruh bedenden çıkar gider ne ilginç andır Ceset her gece tabutuna uzanır yatağında Safet Kuramaz |
Eşya ve Tutkular...
Asrı saadet medeniyet zincirinde, Ebu Zer yaşarmış çölde, çadırda! Üç beş eşyası var yok bir fakirane... Sahabeler utanmış teklif etmişler altın! “Al eşyalar ki, olsun saray şu virane...” Üzülmüş mübarek bakınca haline, “Haşr’da hesabım çok çetin derken,” “Şu üç beş eşyayı ve beni düşünürken,” “Nasıl kalkarım altından bunla zararın? ” “İhtiyacım yok onlara, başkasına verin...” Kredi ile banka aşıranlar, Piyango ile arsız yarışanlar, Kredi kartını taşıranlar, Mal yığıp hala ağlaşanlar... Sahabe gibi size getirdim altın, Öbür dünya hesabınızı tartın, Sizde bir Ebu Zer olun, redde koşanlar! Yiğitseniz bu illetlerden vazgeçin... Safet Kuramaz |
Ey Hayırsız Oğul…
Ayağına kangren girsin hayırsız evlat! Neden yok içinde bir damla şefkat? Annen yatalak bende yok takat, İşin şaka, gırgır, çalmak dümbelek... Tarot muskasına güvenen öğrenciler, Ayakları yere basmayan ezberciler, Annesinin boğazını kesen keşçiler, Sonun nice olur onlara Özenerek! Haram yedirmedim, aş-susuz bırakmadım, Hastalığında titredim başından kalkmadım, Sevgimi, bilimi, dinimi öğretmeden işime bakmadım, Kimlere eş oldun be oğul anlat ha, bilek! Sen cahilsin be adam neden anlarsın, Üç beş kuruş verince babalık taslarsın! “Hep yaptım” bedeline başın yaslarsın, Moralimi bozma konuşup zehir zemberek! Araba mı aldın üzerime şık giysiler? Ya okul yada iş hep çalış dedin, saysalar… Öğüt verdin benim için gelse geyşalar, Üç günlük dünyada yaşamadım sevinerek! Ey oğul sağlık, ahlak, iman zenginliktir! Anne, baba, kardeş öz yuva, ak gelinliktir! Buna şükretmemek ne kötü azgınlıktır… Derdim bana yeter üzme böyle deşerek! Ey oğul para, kadın, beden emanettir! Hoş araç, sonsuz lüks ne güzel keramettir! Dünyada aradığın sensin her iz şahittir… At şer gözlüğünü konuş bir bir düşünerek! Ey oğul bu dünyada yaşamak hep derttir! İyiye giden sağlam yol binlerce meşakkattir! Rabbini bil sünnete sarıl ölüm nihayettir… Sanal hayaldir, acı bedeldir… Ödersin sürünerek! Ey oğul biz cahilsek de sevgimiz baki, Nelere sahip olduysak paylaştık sahi! Kul hakkı, almadık mazlumun ahını… Yaşatma günlerimizi sana küstürerek! Safet Kuramaz |
Eyvah..
Karanlığıma mahşerde sonsuz ışık olmalı, Güneş cennet köşkümde hayırla doğmalı, Sürüklenen mazimde kalan son olgunluk yıllarım Gerçek saadetim yerine, bir an önce oturmalı… Yaşadıklarım gerçek özgürlük değil ki, Son ağıt, son duamda kefenle gizlendi Aradığım nedir, nedir benliğimin şahidi Hayalinin içinde kıvranıyorum böyle! Utandım sahnemden son prova yapılırken, Utandım kendimden, belli sus pus halimden, Utandım boşa geçen yıllarımın filminden, Kendime güldürecek değişime ihtiyacım yok! Fıtratımda toprak kuru, zor sürümü, Hissediyorum ruhumu üzdüğümü, Her yaşanmış acınası hatıra izler bırakırken… Anlamadım dünyanın ne gecesi nede gündüzünü Son uyku vakti hızla benlerime yaklaşırken! Perdenin arkası karanlık, yüreğimde fitnesi Ne güzel süsleniyor günah, ne garip cilvesi Ahşap masaya değen bedenimin, çıldırtan masalı Makyaj yapılsa da, anlatılır hep çirkin tarafı Çeker kendine akıllı geçinen zavallı bizleri Ormandan çöle bir adım kalır eyvah, eyvah... Safet Kuramaz |
Ezan...
Dil söyler sanki abes, Kulak örter zalim fes... Sanma ezan basit ses, Mevla çağırır yahu... İş aş bırakan nerde? Kulakta kat kat perde... Sözü ilahi beste, Mevla çağırır yahu... Cami zengin bir evdir, Namaz engin görevdir... Aşığa kan, alevdir Mevla çağırır yahu... Minare selvi boylu, Duruşu asil soylu... Felahtır kentli, köylü Mevla çağırır yahu... Huzura tek bilettir, Ne hoş rehber, adettir... İki dünya davettir, Mevla çağırır yahu... Rabbim koymasın onsuz, Koymasın gönlü yönsüz! Kıyamet kadar sonsuz, Mevla çağırır yahu... Safet Kuramaz |
Fakirin Duası...
Soba yanmıyor, banyo soğuk... Elektrik, su kesik! Umudun adı kopuk, Dolap beygiri, şikayet bitmez! İş istenecek olsa dilenci muamelesi, Dayı torpili aranır, diploma güvencesi! Hani komşu hakkı, kesenler din diyeti... Yaşamak dert, ölmek ayrı... Fakirlik gitmez! Özelleştirme dediler işten çıkardılar, Memur maaşı kıt kanaatti onu da aldılar, Garibim güvencem yok, çaresiz bıraktılar... Ne karın doyar, ne eşimde ayar... Çaresiz, mutsuz! Satmaktan evde eşya kalmadı, Hastalıktan sefa kalmadı, Duadan başka deva kalmadı, Neden bizi gören yok, haşa, yaşarken onca minnetsiz! Rabbim senden başkasına etme muhtaç, Koyma bizi perişan-aç, Şükür, sabır yalnızca sana... İmanım başıma taç, Bir yol göster aciz kuluna, diyetsiz! Safet Kuramaz |
Fal...
Bilinmeyenin gelecek merakı, Kahve izinde gerçek hile döker... Yalandır sözü, şeytandadır özü Meraklı bakış, güzel sözde akar! İki gün sonra öleceksin dese, Hazırdır o an intihar etmeye! Üzüntü basar boş yere peş peşe, Boş yere canı, o çıkan söz yakar! İki gün sonra şans dönecek birden, Elde avuçta ne varsa der yardan, Şans oyununa yatar umut kardan, Acılar patlar, bin umutlar yıkar! Yaşandığında gelecek bilinir, Gizde heyecan, yaşam eğlenilir... Adalet aynı, kulda eşitlenir Yarışma değil, has tevekkül kokar! Safet Kuramaz |
Fena…
Piyango bileti, Kazı kazan, At yarışları, İddia... Sayısal loto, Spor toto, On numara, Beş artı bir, Borsa… Koy parayı kazan milyonlar, Emek mezara alın teri çöle… Bulamasan da çok çal Gezersin göstere, göstere… Kap kaç istediğin eve dal, Bedavadır kapış, kapış al… Her gün reklâmını gör medyada, Çalma kazanma teknikleri videoda, Eğitimde her an budama ruhta yama, Gidişatımız fena, nasıl da fena! Safet Kuramaz |
Feryat Eder...
İnsandır kadın erkek tartışsak ne farkeder, Cesed sarılmış kefene sonsuz kere sabreder Azap varsa toprak altında vay dünya derdine Haşra düşer ah ölüm sonsuz kere feryat eder! Safet Kuramaz |
Fetih-Mirasyediler…
Kırışmış yüzde dilencinin narası, Karanlık gecenin çırpınır firakları, Sessizliğe korku karışır öcüler böcüler Uykuyu yarılar çocukların ağıtları... Silkin derim teheccüd namaz vaktidir, İstanbul fethediliyor arifesi aralanır, Küfür fitne Bizans kralının küpeleri Halk yeni doğan hak güneşe hazırlanır… Bağlayın ellerimi eğer özgürlük şirkse, Allah’tan başka sevgi nefsime hoş gelirse, Boğazın suları Ayasofya’ya ezanla yansır Can resulün iltifatı ayna, Fatih'in yüreğinde! Âdem’den beri şehitler sıra sıra girer, Arkasından Fatih'te tebessüm halkı seyreder, İman Kâbe’den köprü İstanbul ezberler, Yürüyün aslanlar gazanız mübarek olsun... Her pisliği her sevinci saklayan *******, Eşitlik yakışmaz seherine siner kederler, Kalbe mühür gözler kör her adımda eğlenceler… İstanbul fethini anlamaz son mirasyediler! Safet Kuramaz |
Fırıldak...
Elden ele döner çok köşeli fırıldak, Döndüğü noktada kalpler tik tak, Okunur her durduğu durak, “Akıllı...”, “Kaybetti...”, “Şeker lokumu...” İyi gelen güler, kötü gelen üzülür! Eksi artı puanlama bir bir yazılır! Her fırıldak dönüşü umut ezilir, Yahut kazanan yaşar haz doyumu! Çocuk büyüdükçe fırıldak içine siner, Her hücresine ayrı bir rol, yalan biner Piyangolarda, kap kaçlarda anı yanar... Her nefesinde bile alır verir, yer haramı! Safet Kuramaz |
Fikirde Boyut...
Artık fikirler üremiyor, Çünkü beynimiz dondurma külahında! Ne hoş tat bırakıyor, sonra Küçük çocuğun ağzında! Her madde de sunilik, Ruh gezer kablo yolunda, Ayak toprağa değmez sanki Gezinir durur sanal boşlukta! Paranın içinde dilenci, Coşunca seyirci, Eyler, ağustos böceği misali keyfi! Felek derler işte, Bir kaçış yeri... Yok, öyle birisi aslında! Fikirler bayat dedim ya, Tat almıyor gençlik hakkında, Bir bakmışsın satanist, eroinci, bilmem nedenci... Diğer yanda hala ekmek derdinde kömür madencisi, Çileler ayyuka, Terler yarışır alnında... Zevki sefa avcı, öldürür sanatkârı… Aslında ikisi de mozaik, umut yurdunda! Şahlanır Köroğlu’nun atı, Yiğitlik damarı... Ben ise hala mayonez ararım edince sabahı! Derdim olmaz doğamın kuşunda kurdunda… Savaşlar kaplamış tarihi, Hep doğmuş ve ölmüş haremde... Kadınlar sürüklemiş ateşe, Paşa ve beyleri... Tulumbacılar söndüremez olmuş bu yangını Fetih, fikirde olmayınca! Mutluluk... Adı var galiba, Barındırır bir süre hayat ağacında! Ne nöbetler tutar yürek hapiste, Böyle yaşamak ne acı oysa Kolay gelse de bakınca... Ne sihir aramak yakışır fikirde, Nede entelektüel katkı hoş görünür içinde! Her şey bizimle başladı, Yoksa bilinir miydi bir yerde? Nelere özlem... Biter mi insanın kahrında! Hastanın olur mu şakası, Hele eleştirmek fiyakasını! Hazır kabule insan, küser bahtına... Geçmiş ve gelecek aynı safta, Leke düşürmez gönül tahtında! Verir bedene sarhoşluk, Uyanır ölüm anında... Vah diyen elleri kelepçeli Düşünür, fikir adamı Dolanır deli, deli... Gümbürtüye gider zavallı! Kimse istemez tanımayı, Olmak istemez yanında… Boş fikirler gibi Unutulur gider, hem de çok yakında... Safet Kuramaz |
Gayseri…
Şemşamer çingene ağzından düşer, Ziller rakslara karışır yüzler güler, Sünnet abdalın köy düğününden Çocukta ah sesleri Erciyes’i üzer! Gadasını aldığım kağnı toz duman, Nörüyon abba öküzün yükü sap saman, Kuruköprü’de olsa da tandır pilav ayran Salgımaya çok var amem merak eder! Acılı sucukla girabolu suyu içince, Güneş aman diler tarlaya gübre serince, Filingrikçilerden haber gelmeyince… Âşıkların yüzü döner çöl *******ine! Sıra odası kışın muhabbet sofrası, Emmilerde laf bol dinler çocukları, Avradın yüzü güler er gurbetten döner Halı başında kirmen yaşar coşkuları… Gayseri köyünde deve eşek kervanları, Batman, batman tartılır satın aldıkları, Kaynar hedik değirmenden çıkar cücük Damat iner damdan çekilir son halayı! Safet Kuramaz |
Gazete Başlıkları…
Çaldığı parayla Amerika’da fındıkkıran sahtekâr, Kıdem tazminatındaki kara delikler-firarlar, Bir ünlü açıklamış “Botoksumdan kime ne! ” der, Şırnak’ta Mehmetçik on bir PKK’lı öldürmüş… İki Alman kardeş evlenmiş dört çocukları var, Çınarcıkta deprem olmuş ne ölen var nede hasar, Otuz yedi milyar dolar hibe torpil döngüsünde pay aranır! Bugünü de kurtardık-gördük şükür,, birkaç gazete başlıkları… Ekonomi, hırsızlık, rüşvet, fantezi, savaş… İnsanı şer sarar! Medya sanki nerde var böyle haber onu arar! Daima kış gibi gündüz iyice daralır, ışığı karanlığa esir Adalet, güzellik, doğallık… Yargıdadır sanıkları! Safet Kuramaz |
Gece Sayacı...
******* lirik sevda, Yalnızlık sadık eda, Acıkmak azcık lafa, Sevişir son gölgeler... Akla isyankâr anlar, Yokla kıvranır benler, Ruhta aranır günler, Ağlaşır son gözdeler... Ayın gel-git halleri, Mayın dehşet külleri, Say’ın imdat elleri Taşlaşır son imgeler… Saz tezenesi çınlar, Haz tenceresi yanar, Naz tezkeresi anlar, Atışır son övmeler... Ölümdür karanlıklar, Zulümdür ayrılıklar, Düşümdür yakınlıklar, Yatışır son yermeler... Gece sayacı atar, Güce acıyı katar, Koca sancısı yeter, Savaşır son dövmeler… Safet Kuramaz |
Gece uykuları…
Pürüzsüz suya düşen gölge gözlerimde, En zordur gece uykuları... Sarılırım yorganıma yalnızlık bahtına, Pişmanlığım dökülür huysuz anlar kahrına... O yana bu yana kıvranır bedenim inat ruhuma, Yaşadıklarımın gölgesi düşer temiz çarşafa! Geçmişim çırpınır hırçın deniz dalgalarında, Tuzunu yutar, susuz bırakır, dudağım kurur, aşkı yakınca! Arasam mı? Yanına varsam mı? Ya yoksa… Kapısını çalınca? Tüm umutlarımla dursam mı? İşkence verir her saat vuruşu, Değersizdir onsuz cebimdeki her kuruşu, Doğum sancısı gibi düşündeki yoruşu, Bu yaramı hangi merhemle sarsam ki... Doğsa güneşte kurtulsam, Seher derim avunup dışarıda soluk alsam… Avuntu arkadaşlıklarda doğaya dalsam, Yürüsem de içimdeki canavarımın şerrinden kurtulsam! Gel desem yine o geceye giderken, Ruhumda inadına aynı nöbetler inlerken, Anı unutup takvim yapraklarını yolsam, yolsam… Safet Kuramaz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 09:40 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.