![]() |
Min Nivîsara Qîzekê Xwendibû
Qîza Hesenê Derbê destmala ber sihana şîvan bû, ji gunde nêzîkî çemê miçikî û bajûrê deşta çolî. Destnivîsa xwe de ji bavê xwe re pêşkêş dikir ku: -Em li welatê kuçikan in, (ew bi têlefon jî gotibû) . -Ramana te ne rast e, keça min, welat tucar na bin welatên kuçikan û bi navên wan nayên xwendin. -Ne wisa ye, bavo, te neditîye, hema hema pê her jinekê an jî qîzekê kuçikek heye an jî du. -Ma, bêje ku qîza min, ewan bi kuçik in, kuçik li her derekê hene, ma dawî ji wan dibe! -Belê, bav şekiro, serê wan dişon, porên wan çêdikin û her wext paşiyên wan dimalin bi tûran, û wan dixin odeyên xwe, dikin nav latên xwe jî! Ji bona vê ez dibêjim ku ev welat, yên wan in, ango welatên kuçikan in, ê wisa ye, bavo; kurê destbirayê te jî li vir e, ew jî wer kifş dike! -Qîza delal, ew gotinên we ne baş in ha, ger hun zimanê xwe tûjik nakin, ê we biqewtînin! Ew mezin in, bi fen in, welatên xwe pêş de birine, kuçik û pisîkên xwe re jî kirine xweş welat... Careka din bû li gor nivîsara qîza Hesenê Derbê. -Yek caran ez diçim nav mezêl, mezelên van jî pir xweş in, bihuşta xwe derxistine der, mirov hez dike ku li nav wan bimîne, tim û tim lê binêre û bigere. “Bavê min, yê qîz û law jê direvin, bihuşt û dojeh hene û tune ne, eger tirsa wan li te hebûya te em ne dikirin vî agirî,” devşilê Qasê wer dibêje, bavo! -Qîza min li wan dûr bimîne, ê te biêxin, bixwedî dewraneka baş nakin, dev ji kuçik û pisîkan jî ber de, mezel nezel çi ne ji niha ve, çira mijûl dibî, bixebite roj û şev, ez ê qîza xwe ya jîrik, wekî xatûneka mîran bi ser û çav bikim, bi cêz û zêr, bi def û dîlan birêbikim. Dawiya nivîsîna xwe de digot ku qîza Hesenê Derbê: -Bavo, ez li vira jî dikarim bi we re bi têlefon bipeyîvim, ne li welatekî xerîb im, gelek baş im, li ser kaniyekê me, sifetên min bi zelaliyên avê re direqisin. Sewta Berbangê Abdullah Karabağ |
Mirasyedi
Eyfel’in hastasıydı Bakkal İbiş Sermayesi havuçtu Kuleye tırmanmak havuçlanmaktı Tablacının çırpması kilodan İbiş’in çarpması metrodan Ölenle ölünmüyor ki mirasyedi tavşan. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Mona Lîza
Mona Lîza hinek hunermend in helbestan dixwînin hinek helbestvan in helbestan dinivîsînin Ji bona wan tiştek nîne Mona Lîza hinek jî hozan in dil-pêtan dinivîsînin Pêş wan gelek mirin pê wan nemirî hene. Sewta Berbangê Abdullah Karabağ |
Mum
Anarsan aşkı bensiz Anmayacağım sensiz Seni içeceğim Kadehimi ıslatmayan seni mum ışkını üşürken Erdemin ezmesinden Erincin süzmesinden Mutluluğun dublesinden seni içeceğim seni Esenliğin kolyesinden Sümbülün çeşnisinden Seni saracağım seni Evrenin gecinden senden sırat seni. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Ne Bi Xewn Ne Bi Xewnexavan
Min Lenîn dît, ne xewn bû, ne xiyal bûn Bi rastî, şewka wî li serî, kapût li mil bû. Bi ramandarî, digeriya li Rojhilata Navîn Ku navenda cîhê, jêderka mirovahiyê bû. Ku erdên berxwedan û serhildanên pîroz, Ku şûnên bihevketin, serketin û têkçûnan. Min bîst, Lenîn digot: dem hate guhertin lê Fikir û zikir nehatine nûyandin, pêagahî ye! Min Lenîn dît bibîranînê, ne şev bûn, ne roj Li halên Welatên Rojhilata Navîn hûr dibû; Çerx ji jehrê, heyam, ji heyamên şoreşan bû. Ji nû ve: dîtin, xwendin, têgihîştin, rêxistin û Hêçandin di koman û pêngavên têkoşînan de, Ku gel vîn in, vîn gel in; pîvan, pîvanê ke ne! Belê, min ku Lenîn dît, bi lêpirsîn: ol û oldarî? Got: ez ne ji resûlên Xwedê me, bi we kar im! Perestîşxanê vekirî ne; ez ji bo bihuşta jînî me, Ez mirî me lakîn karker û xebatkar ne mirî ne! Sewta Berbangê Abdullah Karabağ |
Ne Bir Eksik Olsun Ne Fazla
Sorarlarsa beni çağlara tartı kalan Dost özlemli yargılanmalarda: -Onu sattılar, dersin, Fikir inmeli sazların eşliğinde Devrim adına ilahiler okuduklarında Onu sattılar, dersin, ey oğul! Herkes biliyordu çeliğin sertliğini. Kimler bilmiyordu ki aklanmasını, Bir kurban gerekiyordu bir kurban Adamak için yaratılan sahte mitoslara! Salonlara dönerek ve göğsünü gererek: -Onu sattılar, dersin ağız dolusunca! Uygarlığı ve yaşamı elleriyle üretenleri, Çalışmayı ve yönetmeyi hakça bölüşenleri Saf dışı etmek için dirilişimizi karaladılar, Düşünceyi cüceleştirdiler, umudu kırdılar Yazarı, çizeri ve okuyanı...susturdular Ve şairleri boğdular! Herkes biliyordu çeliğin eğilmezliğini. O günlerden bir gündü, oğul. O gün de yazınca hesabına suçsuzluğunu Ve suçlamalardan almış oldu payını. Ey oğul, ne bir söz fazla söyle, ne eksik, Aynen söyle: -Oysa o, çıkmazlara sürülen büyük emeğin Kurtuluşuna ışık tutuyordu dizeleriyle. Ey oğul, ne bir eksik derim, ne bir fazla Eğer okunursa dizelerim, tamamlar Gerisini bir gecikmiş savunmanın. Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Nêçîrvan
Tevde rext û çek Bi tiliyên tetikî Bi çavên nigehî Bi bêhna bêhngirtiyan Çi mêr e ji bo Nişka ve kuştinên Xezalên narîn Kewên gozel Nêçîrvano Ma ne bes e Domandina vî karî Nebêje tu kî yî Ez xak im xaka ji xaka agirî Li ber daf û tifenga te Êdî ne bêkes im Ked im Keda jêhatî û lêhatiyan Keda keça Zîlan Ji tîrêjên rojê digihîjin Ronahî û Berîvanan Nêçîrvano Mebêje ku tu kî yî Ez agir im ji agirên semawî Ji hîv û sorahiyan Li bedenên kelehan Weka Zekiya û Rahşan Hevdem asoyên nûjen Çawa bên parastin Awir û bizavên wan Di gulistana min de! Sewta Berbangê Abdullah Karabağ |
Nerede
Bir kol bir dal bir gül Dalım kolunda gülün gülümde Kolum dalında elin nerede Bir diz bir göz bir gez Gözüm gezinde gülüm dizinde Gezim dizinde gözün nerede Bir el bir tel bir dil Telim elinde gülün dilinde Dilim telinde kolun nerede Bir söz bir saz bir yaz Yazım sazında gülüm sözünde Sözüm yazında sazın nerede. Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Nilüfer
Dinyeper’in Sazlığına demirlenmişti oval peştamal kuğuca nilüfer Martı sazan Doğan avına Ürem üryan Akrep kıskacı asit Kiev serpmesi Kremlin takısı seksen altı ayar baldıran Katerina mı kıskandı seni nilüfer? Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Ninni
Benim adım Şilan –mama şilan- Anne cici –ninni Baba cici -pe..pe..pe Abi cici –e..e..e Abla cici –ninni Cici nine –ninni Şilan ninni Okey Mama Şilan ne zaman uyanacak? Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Nisanın On Yedisinde De Kar Koparmış Göklerden
-Görülmüş şey mi! dedi kahvesini yudumlayan yaşlı hasta Hayretle bakarken yoksullar yurdunun avlusundaki kiraza, Nisanın on yedisinde de mi kar koparırmış salkım çiçekleri Bakım bezinden bir hafta önce soymuştum nazlı gövdesini. Salona çıkan gözlüklü kadın, onun sesiyle kapıya yürüdü: -İlkyazın ortasında lapa lapa kar, mevsim çıldırmış olmalı Üşüyor ne demek yanıyor, dedi kirazımız, çadır germedik Bu yaz kirazını yedirmeyecek bize; gün bitti, kar durmadı Çiçeksiz, meyvesiz bir kiraz olacak yoksullar yurdunun Utancına nasıl katlanabilecek ertesi yıla kadar ağacımız? Bir başka yaşlı adam baş yukarı izliyordu kar yağışını: -Yaprağı yeniden yeşillendirir de ama meyve çiçeğini... -Onu bu sene kara yatardı ya, dedi kahve içen yaşlı hasta, Kahve içirebilseydim, ısınır, çiçeğini düşürmezdi kardan! Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Nokta
Çulun eskisi olur Köselenin de Devrimcinin asla Olursa Bilin ki Karşı tarafın yenisi’dir. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Not
İstemezdim kuzu boğazına batan dişi emilen kanı yazmayı Üzgünüm Gerçek benim dışımda gerçektir elifiyim sen kurtsan Ben de yazarım! Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Notalar
Notalar kent Köyler bemol Kasabalar diyez Nurhat / Kasrok / Silopi Musa bırakılmaz Gaz bırakılır Karduk ülkesine Ağırdan geç Petrucianni Gözlerin dolmasın Çek perdeni Kuşlar uçmasın ağı-yaralı Arama Mozart’ı / Beethoven’i Besteler kırılır Güfteler lal Kargalar öter esesli Çaykoveski’den gel Michel Kuğular yüzedursun. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Onbaşı
Elma eksi armut artı armut elma eşdeğer şak şak Ayva artı kiraz eksi kiraz ayva eşlem şakşakçı Uzay düşlem Düşün düzlem Ilkel üretim esrime Piramidin sırçasına sırçalı şakşak Bağışla işçi sunayı Kasketi kızılyıldızlı onbaşı Kahvehanede pişti oynar gibi Özümsenmiyor sosyalizm. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Ondörtler’in Resimleriyle Göz Göze Gelmek
Zamansız gelecekse ölüm, adı bin kere hain olsun! Yiğitçe olmaksa bir kavgada, çoktan oradaydılar. Şafak atmadan bayrakları kaldırdılar, yıldız taktılar Ve göklere uçurmadan önce tek tek önlerine geçip Resim çektirdiler; vuruşarak çekilmek an meselesi.. Zamansız alacaksan ölüm, adın bin kere hain olsun! Ondörtler yan yana, kare kare tam on dört resimde: Bu yaş, yaşamak yaşıdır, yakışmaz bu yaşa ölümler En küçükleri daha yirmi bir yaşını doldurmamıştı; En büyükleri yirmi dokuzunda, Ondörtler’in başında Can bu yaşta, delik deşik edilmeden teslim edilmez! Kayıp giden yıldızlara kan ve gözyaşları yazılmaz; Sabahtı, kimyasal bir savaşla başlayan ölümsüzlük, Bir nevi sonsuzluktu, başka ölümsüzlüklere davetti. Tam on dört resim, tam on dört kare içinde gözler! Kimlikteki doğum yerleriyle bir anlaşmayı yırttılar, Yazıya dökülmemiş yeni bir anlaşmayı resimlediler. Yoldan, yoldaşlıktan kopmadılar; ateşle dövüşerek Güneş olup, göğüslerine karanfiller takarak gittiler... Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Oradasın
Elbet bir gün Düşersin El gider Ayak gider Beden dökülür bir bir Talihin cilvesidir Vurursa Yaman vurur Gün olur Tomurcuk Gün olur Deli boran Ateş ve kül yazılır sonunda Korkulacak nesi var Taşıyamıyorsa dizlerin Seni ORA’ya Üzülme Toprağından koparılmış bir fıdan gibisin Uzaklarda Çok uzaklardasın Bülbülü altın ****se koymuşlar Ah vatanım demiş Sitem etme Bir yanına Ararat-Zağros Bir yanına Binboğalar-Amanos dersin Uzan arasına Yâr koynuna girer gibi O iki koca nehir Gözlerinden aksın Eğer sözün söz Yüreğin özüne saz ise Inan ki her zaman ORADA’sın. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Orkide
Nasılsın iyiler iyisi İyiler iyidir güldestan Sanal sağım iyiler kuyusuna sağılma eğridir Yaldızdan ayrıksı aslında iyisin iyisin orkidem iyisin. Albümde hazan benim niye sorasın İyisin orkidem iyisin. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Ozan
Bu kaçıncı deyiştir Saymadım Yükünü Yıldızlara Yollayan ozan Ya onlar Binerse omzuna N’olur halin İşinize Karışmak gibi olmasın Karınca ağzıyla Fil beliyle Yanaşır bu limana En iyisi Sen Kendine Başka bir liman ara! Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Ödül
Kopernik Öküzün elmasını şişledi Sistemine oturttu Galile Manzarayı dürbünledi Bedeli pişmanlıktı Ama Küre dönüyordu Ekseni kemiren kaftan dört kitapla savaşıyordu Eğer Dönmeseydi topacım Nobel ödülü kitapsıza verilecekti. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Ölüm Kırmızıydı
Ölüm hücrede ranzada ölüm hastanede Ölüm açlıkta ölüm işkencede Ölüm mektuplarımızda tek bir odada Ölüm evimizde ölüm omuzlarımızda sokakta Ölüm sloganlarda gözlerimizin içinde Ölüm yeni doğmuş bebek gibi yoğun bakımda Resimleri duvarlarda ellerimizde Bir gelincik gibi süslerler göğüslerimizi Başbaşa yanyana ölüm orucunda sağlar Hapishanede hastanede ve evlerde Ölüm bu kadar acımasız bu kadar korkak Bucak bucak kaçar saklanır ölüm Duvardaki resimlere mezardaki karanfillere Ayakta olanlara selâm selâm bin selâm Ölüm unutulacak gibi değilsin unutanlar utansın Peşpeşe yatarlar yeni ölümlere geride kalanlar! Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Örümcek
Dişten kıstım Tütünden kıstım Eşimden habersiz Ceket aldım kareli Astım evin gözden Uzak köşesine Düğün olur Bayram olur Giyerim diye Aşağı mahalleden Gümbür gümbür Davul sesi Toptancının İkinci evliliği Zurnası mil döver Kuması hüzün dolar Vardım ceketin başına İpek çadır gerilmiş yakasına Tam on iki direkli Ustası Yan kurulmuş ortasına Nargilesi merdane Şimdi sana ne diyeyim Başı hareli örümcek Ne ördüğün ağı Boynuma takarım Ne de bu ceketi giyerim Al senin olsun Sen git düğüne! Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Özlem
Malabadi’nin kemerine Konan güvercin Bana bir kart yolla Acıyı kini öfkeyi Tüm gadre uğramışlığı Bir yana bırak Yaz Kınalı tırnak ucuyla Kürdü karanfil Asuri nergiz Türkmeni yabangülü Ermeni gelincik Rumu nilüfer Gürcü çiğdem Lazı kardelen Çeçeni narçiçeği Acemi zambak Arabı menekşe İbrani yasemin... Dar mı geldi kâğıt Ser gönlünü dök üstüne Kara afrikayı sarı asyayı beyaz avrupa kızıl amerikayı Birileri mi kaldı Denizin atlasında onu da al Koy Resmini imza yerine Öyle gönder. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Özüne Vugunum
-Karayılan’ın anısına- Seni yaşadım yine Uzunca değil şöyle bir anlık Gülün goncasında değil İsmi konulmamış bir savaşta İsimsiz bir dağ başında batan güneşin gölgesinde gülüşünde keleşlerin Öyle sevdalıyım ki Bülbüle avaza güle Ve karayılan gibi sinen Mevziden mevziye uçan Gezi gözü Haktan geçiren özüne vurgunum. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Panorama
1. Yüreğinden yaralı bir kuş öter Kanatları kızıl bayraklı Hal böyleyken ötmez Öter gibi görünür Bir sayfadır tarihin güncesinde Gündüzleri karlı Moskova *******i kavalyeli San Petersburg’tur İçinden yaralı bir kuş öter Hal böyleyken ötmez Öter gibi görülür Kim çalmış ormandaki ****sini Kim yakmış evrensel konserlerini Kim oynamış aşkı aşkın umutlarıyla Neden suskundur büyük yazanlar Romanı da yazılmaz erken düşüşlerin Düğümü kendisinde olan Bir bunalımdır baş aşağı gidişin Şarkıları sönmüş bestecilerin Adı Kiev’dir Bakû’dur Tiflis’tir Gorki’dir Stalingrad’dır Erivan’dır Taşkent’tir Duşanbe’dir Adı Volga’dır Obi’dir Yenisey’dir durgun Don’dur Mavi gözlü Baykal’dır Onega’dır Öylesine bir masalsı bir mesajdır ki Ermitaj Sanat Müzesi’nden Nevski Bulvarı’nca Neva Nehri`yle Baltık sıcağına akar Meçhul asker anıtlarından Emek kahramanlarına kadar Ve liderlere kadar Heykellerimiz sökülür Sürüklenir leş gibi Ve fırlatılıp atılırlar Sıkılmış limon gibi Nedendir demez usta yapıcılar Dudakları çatlamış kalemlerin Ve bizler de donuyoruz Gelişmeleri kavramakta yetersiz kalıyoruz Eğrisyle doğrusuyla biz Bir kaçınılmaz dönemeciz Ve bizler ancak bizce yargılanabiliriz Ve sonra ve sonrası deriz İyi güzel de yığınlar nerede Her şeyimizle biz bize aitiz Bir kentin bir kenar semtinde Ya da sakin bir bahçesinde Bizi koruma altına alabilirdiniz Ve sonra ve sonrası deriz Yapmadınız belki de düşünemediniz Elbette sorarız bizden sonrakilere İyi güzel de yığınlar ne halde Çünkü biz sizlerle beraberdik Ve toplumsal çöküşün Karşı konulmaz bir başka yükselişine açık Kolayca ama kolayca aşılan bir evresiydik Ve sıkça abartıldığı gibi de Halklarımızın bizden dolayı Kayıpları olmamıştır 2. Dilinden yaralı bir kuş öter Kanatları mı tutulmuş Günleri mi sayılı Hal böyleyken ötmez Öter gibi görünür Varşova’da bir pazar yerinde Satıcaların türküsünde Frederik Şopen’in heykeline konar Hal böyleyken konmaz Konar gibi görülür İsimlerimiz kazılır levhalardan Resimlerimiz indirilir duvarlardan Yazılarımız imha edilir Ve sonrası ve sonrasında sorarız İyi güzel de yığınlar ne halde Çünkü biz olumlu ve olumsuzluklarımızla Bir bütünüz ve bir kilometre Taşıyız tarihin kulvarında Ve o kadar da fena değildi koşumuz Yazdıklarımız sahnelediklerimiz Çizdiklerimiz seslendirdiklerimiz Ve bize ait ne varsa Mütevazı bir kentin Mütevazı bir köşesinde Koruma altına alabilirdiniz Almadınız elbette soracağız İyi güzel de yığınlar ne halde 3. Ve gazeteler yazar Televizyonlar yayınlar Papa Jean Paul II’yi milyonlar Evet milyonlar karşılıyor 4. Ve bir gazete yazar Newroz Bayramı’nda Diyarbakır’da Beş yüz bini aşan bir kitle toplandı 5. Bir kuş tüner duvarlara Üşümüş kanı çekilmiş üşümekten Hal böyleyken tünemez Tüner gibi görünür Duvarlar yıkılır üstüne Berlin Duvarı yıkılır altına Hal bu ki duvarlar yıkılmaz Yeni duvarlar örerler içimize 6. Ve bir gazete yazar Dünyada her yıl altı milyon Çocuk bakımsızlıktan ölüyor 7. Ufkundan bereli bir kuş öter Zamanın düşkünlüğüne karşın Ufkun bir ucu Bükreş’te Bir ucu Budapeşte’de Kıvılcımları Sofya’dan Hal böyleyken ötmez Öter gibi görülür Eşiyle birlikte Elanalar Kurşuna dizilmeyebilirlerdi Ve onlar konuşurlar İyi güzel de yığınlar ne halde Oysa bizler Kurşuna dizilecek kadar Suç işlemdik 8. Bir kuş uçar görünür mecalsız Prag’ta Vaklav’ın heykeline konar Hal böyleyken konmaz Konar gibi görülürken Bir mesaj sunar Bölünmekle ne kazandınız 9. Ve bir gazete yazar Dünyada günde yirmi beş bin kişi Açlık ve sefaletten ölüyor 10. Ve gazeteler yazar Avrupa Birliği gelişiyor NATO yeni üyelerle güçleniyor 11. Bir posta güvercini kanatlanır Belgrad’dan Saraybosna üzeri Üsküp Kosova ve Tiran’a Konup duramaz hiçbirisine Ödü kopar insanın İnsan boğazlaşmasından Hal böyleyken kanatlanmaz Kanatlanır gibi görülür Heykellerimiz parçalanır Evlerimiz yıkılır Bahçelerimiz yakılır Kimliklerimiz yırtılır Bir güdümlü saldırıdır sardı bizi Ve yedi bitirdi bizi Yani bize ait ne varsa İyi güzel de söyler misiniz Bizden sonra yığınlar ne halde 12. Ve bir gazete yazar Mülteci dolu bir gemi Akdeniz’de karaya oturdu Yüzlerce ölü var 13. Ve ajanslar geçer Şok edici haberi İkiz gökdelenler yanıyor 14. Ve gazeteler yazar Televizyonlardan ekran ekran Amerika Birleşik Devletleri Karşılıkta bulunacak Ve Kuzey İttifakı Afganistan’da 15. Ve bir gazete yazar Savaşta vurulan arkadaşlarının Cesedini omuzlarında Taşıyan Filistinli çocukları 16. Bir yürek çarpar sevinci uçarı kuş gibi Pekin-Pyöngyang arası yol bakışıyla Havana’dan Ho Şi Mih Kenti’ne geçer Aşkı yüreğinden daha yürekli En uçarı kuştan daha hızlı uçar 17. Ve salon efendisi kuramcılar yazar Luanda’da acabalı saatler Managua’da seçim meselesi Kolombiya’da alevlenen çatışmalar Ve politıkacıların bekle-gör havası 18. Düşünceli bir düştür ağırlaşan Dönemin kendine ait yolunda Tüm yükünü yüklenircesine Ve o haliyle Paris’i düşler Rodin’in “düşünen adamı”nı Ziyaret eder imrenerek Ziyaret ederken de Onun gibi düşünmez Bakadüşünürken çözegülümser 19. Ve bir gazete yazar İnsan hakları açısında Yakın zamanın en vahim Aşamasında bulunuyoruz 20. Ve bir gazete yazar Yeni bir grev dalgası mı İtalya’da milyonlar Sokaklara döküldü 21. Ve bir şair yürek atar Avrupa’nın orta yerinde Her şeye karşın hâlâ atmakta Vatikan akından daha ak Moskova’nın kızılından daha kızıl Mekke’nin yeşilinden daha yeşil Buda’nın Dalay Lama’nın Safran sarısından daha safran Afrika’nın karasından daha kara Uzak-Asya’nın sarısından daha sarı Ve diğerlerin renklerinden Daha yakındır onlara Yüreği şair bir yürek Renklerin hepsini kucaklar Ama kendi rengiyle taşır yükünü 22. Ve istatistikler yazar Dünyada sekiz yüz milyon kişi Açlık sınırında yaşıyor 23. Ve savaş karşıtları tartışır Savaş tehlikesi bitmeyecek mi 24. Ve bir şair yürektir A. Karabağ Çağdaş Avrupa’nın Çağdaş bir ülkesinde yaşar Üzerinde her türlü oyun oynanır Ve bu adam Kilis’in Ravanda Kalesi’nin Yedi yüz yıllık çınarı gibi hâlâ ayakta Ve elbette yazar şiirini İyi güzel de yığınlar nerede Ve böyle düşündüğünde Haklıya haklı Haksıza da haksız dediğinde Dediğince yaşadığında Kafadan belden ayaktan Dilden gözden kulaktan Ve yaşamdan düşürülür! Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Parfois en Rêvant Parfois en Délirant
Teint de neige, glace, les eaux, tomber dans le coma, Le froid avait signé la nature? No, je répugnai �* agir. Ai-je froid? No, c’était endormir, des paroles en l’air Mon sang, celui de tous souffles avaient été gelé, no! En pleins jours, parfois en rêvant, parfois en délirant. Les nuages de pluie, les brises de chaleur, avec nous! Fondre en larmes! De mers ou de lacs ou de fleuves Et se mettre en colére par l’atmosphère, blancs rêves: Fondre les couleurs que de ma chaleur, avec plaisir! Aïe, mon jour avait été enseveli sous une avalanche! Durant être dans les nuages, c’est air qui sans climat. Au bord des larmes, le temps de douleurs, avec nous! Boucles de Canicule Abdullah Karabağ |
Parislim
Televizyonda izledim defilede Parissiz gülüyorsun Çek pazarında parislim Seninleydi Seine boşaldı Nerede Balzak’ı çıldırtan güzel? Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Payda
Alamut İbni Sabbah’ın Zenci hadım Apama harem kumrusu Prensin şerefine mezhep salatası Baç gocunur Emin incinir tuğra paydası. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Pays de Paix
Je marche au bord du lac de paix universelle, Elle flotte les étangs ravissants de sa surface Ses bulles buées divertissent des feuilles fanées, Elles sont plus tristes que le jaune de l’automne. Un raid aérien agite en affligeant Les tissus se pâlissants d’une saison, Quand je te pense de te coucher A l’ombre de notre noyer �* pays de fées; Tu ne peux pas oublier cette place aimable! Et maintenant; une existence exilée établit Notre tristesse qui avait été déplacée; Lorsque je me suis mis debout Une grenouille veinarde y nageait �* la brasse. Déj�* je me suis épuisé de t’espérer, J’ai décidé �* retourner chez moi; Entre mes dents: Une feuille dorée Qu’une mélodie est sur mes lèvres: «Au revoir, le pays de notre solitude, Ce qui est en train de renaître �* notre terre! » Boucles de Canicule Abdullah Karabağ |
Penguen
Bilekleri bronz Duruşu garsonca Hanım hanımcık bir penguendi Buzulun yeleken yeleğine tünemiş ıralanıyordu İçindeki dinleti tüneğini paylaşan fokun kaçırdığı pengueneydi Repertuvarı mavi yolculuk gümüşservili pullu pırlantalı Buzulun görünmeyen yüzü aşkına yeşillenir. Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Petunya
Petunyam albenili inka tokalı sanrı perge fesleğen Kapadokya yalıyar ıhlara gotik baca peri çatana Petunyam iniler koy koyak bar barok Salın ikebanam canfes çatana halkalı seher aziz ve azize Petunyam pupadan çarkıfelek dümen incinmesin. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Picasso
Tankım topum yok Fırçam bilincim BARIŞ Sivas Pir Sultan’a kalsın Yaşasaydım Maraş’ı Halepçe’yi çizerdim. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Pluie de Rêve
Elle dit qu’il pleut, non, elle pleure! Il entend qu’il vit sous l’air de baraque, C’est un magicien de la bouche �* vipère! Car elle est �* lui, c’est une rose des rêves; Il endort en orée d’une aurore caniculaire En délirant sa rose des promenades Où il promène son rêve blessé, Aurore boréale montre leur sentier, Une étoile bien-aimée la soutient Il s’approche pas �* pas de son poste, Celle qui est la rose céleste; Il s’en va comme s’il vient et elle le suit Puis il se jette d’une étoile brisée; La lune de ses rêves se lève �* son visage, Le réveille et il l’écoute en effet d’allée… Ensuite elle a dit qu’il avait plu �* son rêve. Boucles de Canicule Abdullah Karabağ |
Portatif
Yuva kurmuş Gümüş teline Düşsüz *******in ayazında Nice şehitten Alır künyesini Özü dağ gözüm Öfkesi Çelikten çalınmış İnce sancıdır dağlara vuruşu Dolar tavına dövülür Dövülür de örülür Pusuya gerdan kozası Daha yaşına Varmadan uçar Gönlümün âlâsı Kelebek kanatlı çocuk gerillam. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Postal
Bağı çözülmüş postalım Beli iki büklüm Korku dolmuş içime Ne işim vardı benim bu dağlarda Genç idim Doru atın sırtında Yayılır gezer Istrancalar’ın eteğinde Bir dere boyunda Yoksa kalemin Başkası yazar yazgını siler ismini Benimki de öyle Bir uyandım başka yerdeyim Göz açıp kapamadan Hesabımız görüldü Alnı nazar boncuklu doru bıçak altında Önce ben tattım Çeliğin keskinliğini Yüzüldüm Tuz bastılar yarama Güneşe serdiler Kurudum Yağlı toprak tavında Taşındım fabrikaya Kamyon bagajında Kuradan Asker postalı olmak varmış Biçildim Dikildik üç kardeş üçüz Paketlendik kışla deposuna Kuşlar geldi dedi ustalar Kepler uçuştu Sılaya dönüş muştusu Çıkarıldık içtimaya Safa Başımızda üç er Biri Tekirdağlı Biri İzmir-Buca’dan Diğeri Yozgatlı Yasa böyle işler Üç beden Üç postal eder Barış yerine Savaşı bölüşmüşüz Gündüzü kefen gecesi tabut Düştük bir mevzide kucak kucağa Yasa böyle işler Bir helikopter göründü öğle üzeri Alıp götürdü ölüleri Bir mektup kaldı geride Bir de ben metal künyem Bir ben düşerim Her gece o saatte aynı mevzide Ne işimiz vardı bizim Botan’da Gabarda’da... Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Pour Que J’exprime Deux Statues
Je suis un animalier, aimer de tous les animaux! Je mets au courant pour que j’explique les deux, Il y avait les deux au devant de l’hôtel de police: L’homme puissant et le chien qui est bête féroce. Je suis bonhomme, entretenant des arts humains! Il y avait ses statues au mur de l’hôtel de la ville: Que l’un l’effleurait, que s’effleurant y aboierait. Je suis homme domestique, gardien de la maison! Il y avait deux reliefs �* la porte de l’appartement: L’humain de la femme et le chien de mon enfant. Boucles de Canicule Abdullah Karabağ |
Rêdanên Rêçan De Bûme Zihîn
Difikirim, li rûyê te me, pêgirtin bi lêvên kenî ne Ne kûr in, ma ne dûr in, ma bê çav in hinarikên te, Çêja min şîrîn kirin, ne bi diran, ma ne bi gez bûn, Tên alav di gotinan de ku wan ji rêçên min didizin Ma kî ne, ma çi ne, ma min bîrkiriye, nezanî çi ye Ku xweziya te hebûye ji bo ramusaneka ne bi dên Min ê bi tewreka rengîn kena hişka te vêxistibûya. Wekî tiştekî destanî an jî wekî tiştekî avsûma çîrokî Dibe ku wekî teyrekî spî be an jî şahbazekî seydvan, Na, dibe ku ne wer e ew, dibe ku dijî aqil û jîyanê be Û bi serê xwe, di çîrokên rûspîyên li ber agiran de be Û bi rewşeka hunerî û dewlemend tim bê şayesandin. Wisa gerîn bi guhartin, weke hespeka ji behrê zayiye Lê belê, teyrê spî ye: bi niqul, bi stûyê dirêj, bi perik.. Xwe li min digre, xwe li fikira min digre, gelo, çima, Museleta bala min ê, pêşiyê li min distîne, ma rêgir e Na, dibe ku reber e, nameberê hezê ye, qey dildar e, Na, dive ku di weswesiyên min de tiştekî bê emsal e. Dema ku ew nîgarên spî, bi xiyalan ve tên bîra min Kenekî reş û perespandî dikeve lêvên min û gesdike, Dibe ku tiştên ji hev cûda nin: çûn û hatin, pêk û rêç Ya ku min dikizirîne di destê min de ye: kulmek ax e Yên ku min dilminî dikin birisînên lêvikên rojê bûn. Bin dareka zarînê me, şah existin, baz firandin: spî ne Benda wan im, dibe ku bizivirin, bêper im, hêvîdar im. Sewta Berbangê Abdullah Karabağ |
Renommées en Saveur de Café
Décrire les grains de café, sur le caféier Qu’il est dans le café littéraire des images. Par l’étonnant de mes visites en jalousies, Dans le but en plaire, je suis allé chez vous Et j’entrai dans la cuisine de mots d’esprit Pour reprendre le café du déclin des regrets Et passer, tendre �* la table des résonances. Où parvenir, s’ébruiter des ondes ridicules, Et ricanements, voir double d’une tasse �* café. Les imaginations d’augure d’une tasse �* café: Elles avaient été sculptées par l’auteur d’argile Dont les reliefs avaient été façonnés en graine Qu’ils auront été sur même caféier dans le café. Boucles de Canicule Abdullah Karabağ |
Rozita/Rositha
Fırtınanın güvercingöğüslü rahminden abanozun sarkaç sinisine çiğdemce ışıdın Dilan mardı uyanmadan Ebesi Limpopo timsah ırmak oğuz gergedan Pudrası balçık savan Mondianolu Rozita Samora’nın kızı Frelimo küpeli Farz edelim ki Galipso bin çitaya in Havana’ya puro festivali Kalipso chan chan Rozita chan chan Hoş geldin Diyojen azabına! Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Rumuz
Şafaktan önce bir başkaldırı mı Kızıldere Gazi Ümraniye Ulucanlar... Mayısta buluşalım Mayısta sözleşelim! Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:52 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.