![]() |
Ne Olur Söyle…
Gözlerimden akan yaşlar bulanık ırmaklara karıştı, Sevilmedim anlaşılmadım ağıt kaderim selinin kurbanıyım… Sadece uç yaşamanın savaşçı sahibi yıkar zor geçmişim, Ruh perdem yırtılmış diye ayıplanmış gerçek fukarayım… Seviyorum kurallar karşımda… Özgür ruhumla düşmanım, Benimkisi doğada bulunan cinsten öylesine yalnızım, Ağzımdan çıkan-oda aynı şarkı kabullenişi farklı Hangi frekansa harmanlanmış içinden çıkamıyorum… Bir ocak günü ocağımı yaksana, Ne haldeyim baksana! Soğuk bir âlem var dışımda, Dağladığın yerden girip ısıtsana içimi! Aynayım sana yansıyan görünen bende! Günah diyorsan günahımsın! Dokunmadım bir teline, Vicdanınsa aradığın! Dua ediyorum her fırsatta, Gerçeği göresin diye aklınla… Mahşer korkusu olmasın Gezerken huzur çarşısında! Sonra mum aramaya benzemez ki, Alışkın gözlerde ışıklar sönünce! O an içini yakar nelerin hesapları, Temelinde sevgim olmayınca… Sevmek o kadar ucuz değil inan, Aldanma benden gördüğüne! Gerçek inanç hele, Güneşiyle doğmayınca! Her şey manasız kalır yoksa Yıkılır yedi şiddetinde deprem şokuyla! Can derdinden gelecek kaygısı biter Ümidin olmayınca… Son gayretle mazine baksan, Tavsiye dolu sözlere… Sahiplendiğin her şey kendin dahi perişan Tsunamiye mahkûm sahilde! Bugün konuş eğlen… Şu aciz ve fukarayla, Ben karınca sen ağustos böceği farkıyla, Hesapların bittiği yarınlarda sensiz ne yaparım Giderken ölüme adım adım! Acı zerre zerre ruh koğuşumda, Sabrım isyankâr komada, Niçin cevabını aramak artık boşuna İllaki yaşanmalı mı böyle, ne olur söyle… Safet Kuramaz |
Neden Aşklar Yaşamıyor…
Başım ağrıyor, Burnum tıkalı... Aslında ağlasam iyi olacak Hangi omuz var ki koyacak! Kokladığım çiçek solmuş, Yaptığım yemek kabında kokmuş, Yatağım dağınık tıpkı benim gibi! Yabancıyım kendime, Sanki içimde başkası doğmuş… Anladım ki yalnızlık ruhumda kalan tek izdivaç! Bedenle sözlenmiş, her an sevgiye aç… Çare yok otursam tahtlara, giysem taç Doktoru da benim hemşiresi de ilacı da... Bağlasam kaderimi hapishane demirine, Dağlasam kötülüğü, özlemi geçmişimde, Arasam her şeyi razı olduğum sevginde, Seherde doğacak güneşi yine ilk sanacağım… Uyansam, yeni uykusu yaşatır esaretinde! Sahiplenmek güzel duygu, hüznü batsın, Mirasyedi hevesleri sabrımda karalansın, Her şey ölürken neden aşkın aynı kalsın? Keşke değişmese ilk bakışın, ilk heyecanın Ah… Sonsuzunda demirlense! Kendimi sevmeliyim aslında, Başkasından önce... Doyum iki insan arasında, Tek yaşanmaz söylense de... Ters giden bir şeyler var ya, Neden büyülüyor şeytani dansın! Dün ne hoş yaşardın tenimde, Neden bugün koca bir ahsın? Buğdayın un oldu, toprakta saman başakları Dökülür gözyaşlarım, düşer gibi yağmur damlası… Ne bende yaşayacak sevdan, Nede yeşerecek toprakta sap kalmış… Çöle dönmüş toprak, yürekte avunan hatırası! Safet Kuramaz |
Nehre Benzer Zaman ve Yaşam...
Zaman ve yaşam, nehre benzer: Kimi yerinde durudur, İçine atlayasın gelir, Hazla yüzmek istersin, Sıcacık sarıldığın çocuğun olur! Kimi zaman nehir kudurur: Gözler sadece korku bulur, Her yere köpüğü bulanır! Sanki çocuğun canavarıdır, Adeta yemeye hazır, yutar! Kimi zaman şelaleye benzer: İçi sıcak elektrik yüklüdür, Ne sinirlidir nede küskündür, Aktığı görülen, pek güvenlidir! Kimi zaman bir yerde kurur: Aktığı toprak çöl gibi kavrulur, Ağaçlarının yaprakları savrulur, Hatıraları bir kaç kuyuda numunedir! Sen o nehri nerede görürsen sevin! Hangi noktasında olursan ol seyredesin… Islaklığına yapış, Adaletine alış, Mutlaka seçersin Fıtratına uygun bir akış... Külli yaşam içinde adaleti, Mevla eşit dağıtmış... Eğer bir pencereden bakıp, görmezsen binlercesini Olursun kendini kandırmış! Nehrin her yerinde yaşar insan farklı Koşulları ona özel, içinde gizlenmiş! Her dertte yeni heyecanlarının saran ateşi, Ne güzel hediye aslında, boşa isyanmış! Safet Kuramaz |
Neredesiniz?
Sevgiye hasretim gönlüm dağlar aşar, Nehirlerde yunar, denizlerde yüzer... Yağmurda düşer dolunayda ağlar! Anne, çocuk, arkadaş, dost, yar, amcalar Günebakan gibi boynum büker karanlıklar... Neredesiniz? Yediğim içtiğim olsa ne fayda, Rızk Allah’tan nasılsa, Bulunur çalışmakla... Ruhumda Gölcük Yalova Düzce depremleri! Sıkışmış bedenim namussuz müteahhit harcına, İmdat ederim duyan olursa... Neredesiniz? Cebimde para yeşil pasaport gezmekte sorun yok, Beden kafesime akar bereket bolluk... Resimlere baktıkça özlem dolu koleksiyon parçalar, Nuh gemisinde keklik avına çıkarcasına benlik dağlar... Büyüyen obezle pişmanlık sarar sanal yoksulluk, Budist düşüncesinde aptallaşır ölüm kartallar ağlar! Kur’an gerçeğine sünnet eşarbı saran dallar, Neredesiniz? Bedenim Asya mistiğinde yaşarken ruhum Kabe’de, Şamar oğlan gibi iki yüzlü yaşadıklarım sahnemde, Kafesim bürünür bin bir çeşit kumaştan entariye... Gecenin son deminde şeytansız sıkıntılar, Sizden habersiz, kalırken nefessiz yanaşmaz kabullere... Neredesiniz? Safet Kuramaz |
Nisanımda...
Yollar azgın şer salgın sarar cehennem Sular kızgın ruh dalgın yakar dilimden Acımdan verirken söz unuturum andım Anlar dargın düş yılgın ahlar seyrimden! Neden inandığım çizgiye ihanet Adem yapmış can verilmişken emanet Hükme boyun eğmiş yaşarken cehalet Sonsuza sarılmış kuş uykusundayım! Bize öğretilen yaşam kahramanlık Gerçek bambaşka paylaşılanda anlık Günah havuzunda zevk eyler dalgınlık Sular durulsa da görecek göz lazım! Yazan yazana konuşan konuşana Elde kalan çöplükte yem domuzlara Gözden akan yaş rahmetle dolarsa Kur’an hakim şeytan ölür nisanımda! Safet Kuramaz |
Nuh Gemisi Fora...
Her güzel düşüncenin binlerce şeytanı var Onlara yine beklemedikleri güzellikle cevap vermeli Sinirlendirme sindirme silikleştirme yanları var! İnançla sabrı, Ateşle gözyaşı, Çekiçle dağları, Acının gecesinde seherle sabahı Tefekkür deryasında seyretmeli... Hissetmeli tavafla Kabe’yi Değerken beyaz mermere sonsuzluk alevi Güneşin raksı Gözlerde nur ferahı Çöl ortasında sahra yaşam bulur ruhta zemzemle... Şeytanlar ancak kendi yandaşlarına korku salar Allah’a iman sünnetle yaşam huzuru aralar Tuvale sığar yürek paletinde Allah dostları renk renk Beyaza bürünmüş cesetten koğuşlar Cennet provasında haşr kovalar! Kötülük suyla beslenmeyen ağaca benzer, Büyür biraz sonra kurur ormancı şeytanlar keser, İyilik bengisuları içine çeker gökleri deler, Gelecek nesillere olur yaşamsal muştu rehber, Embeller sarılır kinnapa Acılar alarga Nuh gemisi fora! Safet Kuramaz |
Oku Ama Nasıl?
kara kalem çalışması doğa üzerine kurumuş dallar ve yeşillikler süslemeye elimde inilti doğada çırpınış ve rüzgar hevesler ilhamlar yer vermiyor düşünmeye Oku diyor rabbım...okumalı ama nasıl? alfabeyi biliyorum bu cahilliğimi yok etmiyor her zerrede ayrı sanat yaşamalı ama nasıl? bir şeyler icat etmeye bile aklım ermiyor... hala kurcalıyorum benlik içinde nizamı namazı sorguluyor oruç tutmasam lafları parayı nasılda zor kazandım deyiverip bol keseden dağıtmak anlamıyorum infakı! oysa en zor anlarımda yine Allah'a yakarır ne sözler veripte tövbeye pazarlıkla sarılır sağlık ve bolluk içinde unutmuş gibi maziyi icat ettiğim şerlerim dolu dizgin yine şahlanır! geri beslemesiz sanarız özgürlük her asır şahit idam edilir kötülük patlar son yanardağ ecel bırakır sönük ne değişen var nede eyvallah... rabbim eder sabır! Safet Kuramaz |
Olsaydım...
Ebabil gibi tüm Ebrehe’lere Atsam şerlere taş yüreğimde Nefsim kaynasa coşkun kazanda İman testim hak çamurda pişse Kopsam öğreti yörüngesinden Beslensem ilahi aşk özünden Kerbala’da Hüseyin safında Uçsam Hamza’nın şehit göğsünden Kabirler tanık görseydim azcık Dokunuş yalan sokuluş yalan Sahibi birdir rahmettir her rızk Her kul hakkını olsaydım yıkan Ey cahil nefsim nedir telaşın Her gördüğünden kopar hasedin Secde dar gelir dünyalık derdin Yalnızca Allah’a kul olsaydım Safet Kuramaz |
Olsaydın…
Ismarlama aşk yoktur... Aşk ya vardır yüreğinde yada yoktur... Ne beyaz at vardır nede prens... O artık bir tarih sembolüdür! Ne harem vardır nede cariye... Olsaydı dermişim! Olması için kanlı canlı savaşlar yapılmalı, Vahşetler kol gezmeli, Erkekleri ölmüş kadınlar çoğalmalı... Böyle bir seçenek asla olamaz! Çünkü atılan nükleer bombalar kadın erkek ayırmıyor günümüzde... İki ordu karşı karşıya geçip de savaşmıyor! Hem değişim kaymış cariyeden metrese… Niyetim hep aynı kalacak diyemem... Sen çizgileri şekillendirmişsin gönlünde! Kendi üzerime alınsam da bu bana benzemiyor, Hem her istek olabilse dünya cennet olurdu... Hani bize yakın hani bizi anlayanı bulabilmek önemli olanı... Eğer kadın erkeği tutmasını bilirse, Elbette aşkta süreklilikten bahsedilebilir... Ne ayıp kalmış ne mahrem şeyler... Haremler çökmüş! Beyazlar kirlenmiş, Prenslerde ölmüş! Romantizmi saklar müzeler… Şimdilerde at yerine araba, mesela BMW, Mercedes veya başkaları... Yani şöyle demeli BMW’lu kovboyum nerede? Beyaz atlı prensim yerine... Nerede kemendi atsa da üzerime demeli bırakmasa... Saray yerine villalar var... Hazine yerine takılar... Savaş yerine boşanmalar, evden kaçmalar, dayak yemeler... Bu artık değişmez dünya portresi Aşk ısmarlanmaz ki… Yaşanır, Gelecekse yaşandığında vardır! Sana hiçbir vaatte bulunamam... Ya varsın benim için şimdi yada yoksun... Ya aşkım var yüreğinde yada yok, üzülemem! Yetişkin iki insan mantığında bedenimde koğuşsun... Senden belli bir karşılıkta bekleyemem! Sadece şu an seni istiyorum hala, Olsaydın… Ah olsaydın! Safet Kuramaz |
Olur Muydu?
Malatya yollarına varsam düşsem, Hoş hayecanlar yüreğimde duysam, Bekleyen yari süratle ah...bulsam, Benden huzurlusu hiç olur muydu? Piri Reis'in gemisi peşinde, Teknik donanım her şeyi içinde, Düşsem seherde yarin bedenine, Benden huzurlusu hiç olur muydu? Fıratın yukarısından kıvrılırken, Güneşinin ışığı hoş yansırken, Her an özlemle yanar hissederken, Benden huzurlusu hiç olur muydu? Ah! olmasaydı bu kadar uzaklık, Ah! koymasaydı ayıran bu rızık, Ah! solmasaydı aldığım son çiçek, Benden huzurlusu hiç olur muydu? Ruhumda sevdası bahar yağmuru, Her baktığım yerde şekli şemali, Çekmesem bu yaban elin kahrını, Benden huzurlusu hiç olur muydu? Ömer Hayyam'ın hisleri yaşanan, Dünyamızın her yerini kaplayan, Güzel bir şey varmı başka aşkından, Yoksa benden mutlusu olur muydu? Ya sabır, sabah yelinden alınan, Zaman hapishanesinde sıkışan, Vuslat zamanını her an bekleyen, Benden huzursuzu hiç olur muydu? Safet Kuramaz |
Orman...
Tırmandım ağaçlara, Uzandım yalnızlığa… Yeşilde, sararanda Sarıldım yapraklara! Orman sessiz, kefensiz Her yer yaşar bedelsiz! Renkler şahane, eşsiz Masaj yaptı ruhuma… Irmağın kenarında, Geçmişim yundu başta! Düşlerim şekillendi, Zıplayan balıklarda… Ağaçta güz, gölgeler Ağzımda söz, özlemler Yaşamda giz, ölmeler Yürüdü yalnızlığım… Avcının silah sesi, Gürler yağmurun seli, Umutlarıma benzer Vahşi çığlığın yeri! Sonsuzu gördü orman, Hayır-şer yolcusundan… Bağrında ben, sormadan Dört mevsim yenilendi! Bazen çiçekten balda, Bazen eriyen karda, Bazen çöl ayazında, Tat aldım her yerinde! Aşkı doğaldır al, al Her nefeste yine al… Üstünde güneş, hilal Nurlandı yüreğimde! Orman pek delikanlı, Toprak onla nişanlı… Bahar vuslat kış azat Ders verir yaşadığı! Binalar, kaldırımlar Nefessiz bırakırlar… Yeşil beden ruhuna İmdat eder yangınlar! Özlem varken yaktığım, Topraktan ayırdığım, Ruhuna el Fatiha Orman öven sözlerim… Safet Kuramaz |
Oy Oy…
Gülen dudaklarında bahar kokusu Gözlerinde sergi yayla çiçekleri Arının kanadında uçma coşkusu Gönlümde tutku olur yar dedikleri... Çukurova’da şimdi ekinler boy boy Yayla havasına doyulur mu oy oy Karacaoğlan kalbim gezerken toy toy Bağlamam çalar aşkım ezgileri... Aynasın hep yansıyan sensiz yaşlanan! Ağıtlarsın yaktıran yağmur bastıran Ellerin yabanında aczle avunan Özlemin zor geçer yakar sebepleri... Çukurova’da şimdi ekinler boy boy Yayla havasına doyulur mu oy oy Karacaoğlan kalbim gezerken toy toy Bağlamam çalar aşkım ezgileri... Geçmişimiz canlanır kumsalda gölgen Dalgaların çığlığı geriye kalan Temmuz ateşinde haberin yalan Candan sevdim bir kere dağlar gerçekleri… Safet Kuramaz |
Ömür Dönencesi...
İçilir yenir uyur uyanır, Küser barışır beden aynadır! Ruhuma siner hayırsa ferah, Sessiz bağırış hepten azaptır! Laf senlik-benlik, anı eyledik... Her an eşit hali, ahla görmedik! Daldık hazıra fena aldandık... Kibrin yolunu marifet sandık! Her şerde yarış, söz uçan barış... Ön yargı bağı üzümde acı! Amorti moral hayırda varmış, Cennet cehennem olur nazarı! Gerici-modern tek safta fikren, Yokluk zenginlik rette direnen! Ömrün kışında giyilir kefen... Bahara veda doğar son evren! Sevmeli nuru nurlanmış yüzü, Anma kusuru Hak’tan ötürü... Nefsini yer ki onar özünü, Hakiki rehber kendin sergiler! Safet Kuramaz |
Öpüyorum Kurbağaları…
Yüreğindeki titrek sessizliği Arabesk müziğin akorduna gömen Gülümserken buruk acıyı örten Yalnızlığı içine sindirmiş dost! Bakarken pencereden kar tanesine Aklanmış yüreğine pranga geçiren Ruhsuz duvara vura vura deliren Sevgili dost... *******i beni kokla! Her zaman yüreğinizde safi yerdeyim Yalnız değilsiniz gelmedikçe ecelim Geçti geçmişim sorgulamam kaderim Gelecek belli değil şu anı yaşarım! Yalnızsın diyenler zehirli sarmaşık Acı vermekten başka bir şey bilmezler Elleri kınalı duvaklı gelinin gözü yaşlı duası Ölüm acı öldürmek acı sesizlik acı. An gelir anlaşılmaz olur ışıksız kalır *******, Sallanır ninniyle dünyalık beşikler. Dosta dönüşür diye öpüyorum kurbağaları Güzele maya çalar belki yaşanırken sebepler. Safet Kuramaz |
Örnek Alın…
Asırların treni bu, yavaş çalışır Hem nazlıdır hem de dram yaşatır! Kimilerinden neler gördü, gördü yanık sevdalar Mutlu oldu seherde doğan güneşle... Uykudan uyandı gördü denizde dalgalar, Çok mutluydu dilinde neşeli şarkılar, Bahardan hoş esinti, gördü bal yapan arılar, Gökleri deler gibi yükselen martılar... Bahçede özlemli kahvaltı yaptılar, Geçmiş bitmişti, şu an aşka kapıldılar, Yüzlerde gülücük, bedende heyecan Saffet prensese kavuştu, müjde verin… Davul zurna çalın, mehter aşkı bestelesin Bu gece dolunay gecesi... Yağmurla ağlasınlar Toprak yeşerdi, saffetin yüreğinde tazelensin… Gökkuşağının yanına, göğe çıktılar sevinçten, Saydılar renkleri seviyor sevmiyor diye… Papatya kıskandı, boynunu bükmekte Kırlarda hüzün, değmez yere ayaklar Uçan iki kişi, adrenalin dağıtmakta! Örnek alın, örnek... Tembel insanlar Biz geldik... Sizin için gökten indik, El ele geldik! Aşkımızla sevindik... Kalıcı çözüm ektik! Yaşam tarlamızda! Safet Kuramaz |
Özgürlük...
Özgürlük bu dünyaya tamah etmemektir, Ne sahiplenmek nede dediğim dediktir, Allah’a ham sevgiyle amelle bağlanmak Kokusu da yolu da ruhu da sünnettir! Safet Kuramaz |
Özledim Seni....
Kainat efendisinin doğduğu gündeyim, Salının ilk saatleri onun düşündeyim, Yüreğim Medine’de kabrinin önündeyim, Nasıl uyurum bugün böyle bilmem ki... Nasıl? Nur dağında gezdim, kokladım her karış yeri... Baktım Kabe’ye izledim oradan evini! Öylesi yokuşu görmedim nefessiz kaldım, Küçücük mekanı, sığmış oraya her şeyi... Yanında olsam koysaydım omzuna başımı, Okşasaydın saffetim diyerek saçlarımı, Nuruna karışsaydım aşsaydım bu çağları, Zamanı durdururdu sevinçten göz yaşlarım... Fitneyle, yalanla yaşar aldatır insanlar, Her saflık kirletilmiş savaştan beter anlar, Okudukça, öğrendikçe kur’an, artar ahlar... Hud süresini okurken seninle yaşlandım! Asur halkı tövbe edişini ezberledim, Yakub’un Yusuf’u sevişi, sabrını sevdim, Ağzından dökülen ayetlerine seslendim... Neredesin ya resulullah özledim seni! Safet Kuramaz |
Özlem Dili…
Özlem garip bir şey Yüreği öldürür tik taklarda Her an gece gibi bir şey Habersizlik tak eder cana… Yerken pencere kenarında bir şey Huzursuz bir sancı yakar uzaklarda Tek tük gelen giden umuttur gözyaşına Silikleştikçe gölge cehennem kâbus geri döner! Uyumak istemez baş döner döner Saniyeler sayılır gönül tahtında... Sesler hışırtıyı Düşler hastalığı Gizler hapşırığı Dışarı bırakıverir… Etna yanardağından fışkırır lavlar dilden Kalburdan sallandıkça dökülür kor yeniden Ne yeşil bırakır yerde ruhta aşk derinlerden Nede yaşanan güzel şeyler görünür filmlerde! Özlem garip bir şey Yüreği öldürür tik taklarda Her an gece gibi bir şey Habersizlik tak eder cana… Safet Kuramaz |
Özlem Döngüsü...
Hüngür, hüngür ağlıyorum, Bulutların altından yere doğru akıyorum… Senden ayrılmanın acısı içimde, Gittikçe uzaklaşan gözlerine bakıyorum... Seni kaybetmek istemiyorum, Sadece benim olmalısın diyorum Ama aşağılara indikçe umutsuzluk yakıyor! Toprağın kokusu ve yerçekimin gücü, Hızlıca içine alıyor... Öyle akıyorum ki... Çamurların üstünden! İçimde hasretin öyle ki, Akıyor… Çamura karışmış hüznünden! Hava her an kararıyor, Yıldızlar kayıyor, Bulutum gitmiş yeller alıyor, Elimde değil akıyorum, sensiz! Güneşe yalvarıyorum 'Kaynat beni' Yellere çağırıyorum yok mu 'Bulut seli' Sudan ayrılıyorum 'Al sevgili' İçinde-bulutunda kaybolayım yeniden, Yeniden... Özlemim kışında bitsin, Sevgin baharında yeşersin, Gökyüzüm beyazı sevsin, Unutayım nasıldı geçmişin… Sen yoksun ya… Hüzünlüyüm ondan! Ciğerim yanar aşkının korundan. Gözlerimde yaş... Seyrederim nisan yağmurunu! Bulutundan ayrılmış taneler, deşer sonsuzumu Akar, aşk sürgünü koynumdan! Safet Kuramaz |
Özlem…
Kalbim sürgünde, pranga vurulmuş mahkûm… İçimde sonsuz bir âlem, onu düşünmekten yorgunum! Yalnızca bakıyorum, görüyorum… Ya sabır! Susuyorum, Zorundayım sanki oyuncu olmaya, Senaryo okuyup, yaşamaya! Ne doğayı nede doğalımı bir nefeste alamıyorum, Ruhum dört duvar arasına sıkışmış, her an ölüyorum! Bir tomurcuk, hani filizlenecek… Şuracıkta görebilsem, Aksa hayat suyum pırıl, pırıl içinde balıklarla yüzebilsem, Bastığım toprak üzerinde tanıdık ayak izi bulabilsem, İçimde yangınlar, anılar, neler… Kendimi bir yere koyamıyorum! Her şey bensiz: sesler, gezenler, temaslar… Âlemin kokusu, gelecek korkusu, umudumun yolu! Oysa düşümde dünya eşsiz: sevgiler, seçenekler, sebepler… Tarih şuuru, yürek coşkusu, herkes bilir beni kimin kulu! Ne ispat var özlemimde nede şaşırtan icat… Senaryo anlık doğuş! Kalmamış suç, insan olmak büyük güç, âlem bedenimde koğuş! Safet Kuramaz |
Peki…
Ne olurdu hamal, amele, çoban olsaydım… İnsanların nefsimi aşağıladığını görseydim… Bastığım toprak, aldığım nefes, içtiğim su aynıydı oysa Peki, neydi böylesine farklıymışım gibi oynadığım! Hayvanlar bilinen fıtratta yaşıyor, Doğa belirli dönemlerde canlanıyor, Güneş her sabah yeniden doğuyor, Peki, kendi hamurumu neden böyle yoğuramıyorum? Bir şeyleri itelediğimi zannetsem de sürüklenen, Sevgimdeki pikten her an uzaklaşan, İnkâr, özgür ve isyan üzerinde yaşamış olsam da Peki, neden kendimle barışık kalamıyorum… Erozyona uğramış kırlara vardığımda, Kel olduğumun farkına vardım birdenbire! Geride bıraktığım hiçbir şeyden iz kalmamıştı burada… Hayal bile kurmak ne zor şeydi benliğimde! Bastığım toprağın sertliği, Tepemde yükselen güneşin ateşi, Yüreğimde zelzele etkisi yapmıştı Dudaklarım uçuklarken… Yaşadım o an ruh aynamın keşfini! Öylesine hükümranken aslında ne kadar acizmişim, Ne vardı ki çevremde var olduğunu sandığım? Çok konuşan ama ayıp olmasın diye dinlenen, Geçici olguydu her aşk, bedenimde bitiveren, Uykumda yalnızlık kâbusuyla acısı ruhumu deşen, Amaçsız-imansız süslerle üç günlük bayram dileyen… Dökülen saçım misali bir şeylerim her an terk ediyordu Peki, doğada gördüklerim nefsime ne anlatıyordu? Yürüyen ama sonra yorulan, Sürekli acıkan ve susayan, Huzur peşinde koşarken, hayattan bunalan… Her anın diğerine benzediği dünyada En cesur savaşçı gibi yaşıyordum rüyada! Ölenler, yaralananlar, hastalananlar… Sonu vardı her dokunduğumun! Peki ya kendi sonum? Korkunçtu cevabı sorumun… Safet Kuramaz |
Pıtırcıklar Arasında...
Pıtırcıkların arasında, Gölgeler yaz seansında, Ayaklar sımsıcak kumsalda, Denizsin, üzerinde dalgalanıyorum! Eskişehir’de aşk var, Var fırtına… Kızları tüter gözlerimde, Yüreğimde… Bulut oldum semasında Seyrediyorum! O orkide gözler seninse, O etli dudaklar yerindeyse, Bedenin ruhuna esirse, Neden hala yoksun yüreğimde... Ne olur söyle! Sus Eskişehir! Porsuğun nehir, Odun pazarı nedir? Hamam yolu neden böyle kalabalık Neden ki... Göremem orada seni, Yüzündeki tülü azcık indir! Prangan vurur, Embelin dokunur, Acı çektiğim yetmez mi? Aşkın saç baş yoldurur… Anla filizcik şu sonbahardan, Pıtırcıklar olgunlaşmadan, yeşillik solmadan, Ressamın fırçasına boya bulaşmadan, Karala beni... Siyahında, Beyazında! Cuma günü şahit olsun, Seni görsün... Beni ekmeğinin üzerine koysun, Yesin de… Doysun Bal, kaymak yer gibi! Safet Kuramaz |
Piknik...
Hevesleniyorum yemek yemeye Aklımdan neler geçiyor, tatlılar, kebaplar... Sıcak hava, yeşillenmiş kır, zengin sohbetlerle Yalancı cennet direksiyonunda yola düşer arabalar... İşsiz tembel hem ruha hemde bedene tıkınmalar Geçen her anı boyarken paradan ve zamandan israflar Cazip geliyor nefsime sürgün gibi yaşananlar! Yağan yağmur ardından şimşek, Ölüm korkusunda ses titrek, Alır miskin hayallerden hac iklimine Dönerken başım tavafla türlü dilek... İbadet hazzı, doyurucu zemzemler Konulan hazır hurma sebiller, Aşkın sarhoşluğunda, sıcacık Kâbe örtüsünde, mazimi bitiriverir! Alırken nefes, Başı kaplarken fes, Dünya nimetlerini geçerken es, İstikbal beyazla yıkanıverir... Yürüyen ruhtur bedenden bihaber, Çöllere gider deve sütü sağar çadır arar, Kainat efendisinin izlerini sürer bedevi tecrübesinde! Kumdan adam olur yuvarlanıverir, Sıcaktan çatlamış dudağım suya hasret umursamaz Her hayale gülümser... Deprem tsunami sel baskınları, Mevsimler geçer bozulur ömrüm balansı, Ay güneş mum ışık yarası, Kana bulaşan tabanca kılıç teması, Arafat’ta dinlenir kalpten dualar... Mahşeri kalabalık cebel-i rahme’de aşkla buluşur, Dünyanın en yüksek tepesi gibi yapışır bulutlar, Tövbe selinde yüzer piknik malzemeleri... Kendime gelirim aczimle fakrımla, Çöl kumlarında yıkanırım teyemmüm farkıyla, Bedenden kurtulur ruhum acıyla, Sarılır toprağa ihrama sarılmış kefenim... Son piknik başlar kim bilir belki azapla belkide ilahi aşkla Bilinmezler ölür açılır alem bambaşka Sur’a şahit kabrim, kıyamet terletir haşr’da Sonsuzluk biter dünya derdim! Safet Kuramaz |
Resulullah...
Dönüyor başım yörüngem dönüyor Hu diyen ağzım döşümden söylüyor Kalbimde Kâbe’m gönülden özlüyor Dünya köşkümde yoksun Resulullah! Kömürden kara yüreğimde yara Hasret huzura kandım vicdanıma Döndüm yakara yakara Allah’a İmam önümde yoksun Resulullah! İçten ağladım kabrinin başında Görmek diledim günahkâr başımla Gönlüm eyledim görseydim rüyamda Uykum nöbette Yoksun Resulullah! Perde indirdim kuşaklar tahtında Nice incindim umutlar yurdunda O gün sevindim dualar sonunda Sardı cemalin nurun Resulullah! Kendimden geçtim aşkınla döndüm Cemalin sevdim nur evrenler gördüm Yok oldu derdim şer dünyada öldüm Sünnet sarayım doğdu Resulullah! Öğüt bekledim başımla omzunda Okşanmak derdim annem kokusuyla Yalnız seyrettim mümkün mü doymaya Şükür Allah’ım gördü Resulullah! Niyet efendim gönülden dilemek Cahil ezelim kökünden bitirmek Gerektir derim özünden titremek Gerçek dergâhım döndü Resulullah! Safet Kuramaz |
Reyhan…
Saksıda Reyhan kokusu gelir dağdakinden, Mayası toprak kalsa da yağmur rüzgâr hasretinden, Kulluk ruhunda ayırsalar da doğal mekânından, Sevgisi içten, yeşil ormanlara benzer bakışları… Koparsan bir parça kolu kanadı acımaz, Haz verir damakta yersen cenneti aratmaz, Sözdeki güzeli yaşatır çıkardan habersiz, Rio Karnavalı özgürlüğünde doğar sabahları! Kavaklarda kış görüntüsü düşer günlerine, Kanser olmuş sulayanı hasret kalır gülüşüne, Kula mahkûm kaderi nokta koyar günlüğüne, Ezelden beri doğumları aşar fani insanları… Safet Kuramaz |
Ruh aynamız...
Kim mükemmel ki, İnsan eliyle yapılan makine yüzde yüz verimli olsun! Çocuğumuzdan, eşimizden, işimizden o kadar çok ki beklenti... Nedense unuturuz içinde kendimizi! Sigara içeriz, Dumanını sokaklarda gezdiririz, İçmeyin dediğimiz insanlara böylece zulmederiz! İçki alemiyle keyfederiz... Sokaklarda, kullandığımız arabalarda, aile arasında, terör estiririz... Daha neler cabası yaşadıklarımız! Kötü ne varsa alışkanlık adına, Sanki süt beyazmışız gibi eleştirmeye devam ederiz! Aynalar bizi yansıttığında yansıttıkları kör eder sanki... Nedense örnek olmak yerine tavsiye yolu rahatlatır vicdanımızı! Mükemmel olan kitaplar, doğa, anlatılanlar.... İnsan onları yaşadığı kadarıyla ortaya koyar verimini! Gördüm Mekke’yi-Medine’yi, Kainat efendisinin kabrini, Allah’ın evi Kabe’yi, Ahret provası ihram içinde saf beyaz tek giysiyi... Tavafta dönerken başım döndü, Tatmadığım hazlar sunuldu... Ağladım rahmetle birlikte içerken zemzemi! Dönmek istemedim, Bölmek istemedim, Kaybetmekten korktum yakaladığım mükemmeli, huzuru! Hacı olmuştum... Artık mükemmeldim! Ara, ara kendimi kaybetmekten korktum, O anları düşünmekten çekindim... Gelecek yaşanacaksa, onun içinde dua ettim! En sonunda anladım ki saf insan “Benlerle” yaşayamaz! Kur’an diliyle “Biz nehrine” karışmakla mükemmelleşir! Safet Kuramaz |
Ruh...
Ruhumuzu el ile tutabilir miyiz? Aynada yansırken gözle görebilir miyiz? Dokunduğumuz beden dilinde sanırız Ruhumdur desek kimi inandırabiliriz! Rüyalar görürüz gerçek gibi yaşarız, Keşkeler dilde her yerde onu ararız, Aslında ceset içinde ruh ölmez eser Toprağa sarılır bir gün şakın habersiz! Nefret ruhtandır aşk aynasında kalır iz, Sinirlendirir sonrasında ne çok ağlarız, Yağmur toprakta ağlamak insanda nimet Tazeler yeniden doğmuş gibi yaşarız! Ruhsuz hayat sahiplenmektir malmış gibi, Her an ölen beden anlamaz değerini, Sanal dünya dedikleri içimizde gizli, Bizden başkası bilemezde çözemezde! Safet Kuramaz |
Ruhumda Dansımız…
Sabah dışarıda yağmur ve bulutlar Yüreğim ne okunuyor nede var sözüne yorumlar Gribin ağırlığında halsizliğim ve hapşucuklar Hüzün ormanlarında bahar ve soğuklar Milyonlarca çiçek var koklanmıyor! Irmaklar saf akıyor suyuna dokunulmuyor Kuşların sessizliği ruhumu dolduruyor Her canın adı belli bakıyorum boş koğuşlar Askerler nöbette sınırlarda hareket! Ambargo konmuş eriyor eldeki stok Hazır silinecek duygularıma tabut Matem türküleri bağlamanın telinde ağıt Saplanıyor acısı yüreğime giriyor binlerce ok İştahsız bedenimde artıyor nedenler sorgular... Günümüz şen olsun, davullar zurna sesine karışsın muhabbetimiz var Şu gönül koruma sizinle çare var! Çay içelim sohbet edelim atışalım Geçmişimizi yâd edelim Tarihimizle övünelim Okuyalım güzel tasvirleri, okutalım Dost sevgisinden mahrum olmayalım Çingene raksı Anadolu bozkırına dalga dalga yayılır! Ağlamak güzeldir... Yağmur damlaları toprağa hayat verirken gözyaşları da ruha Ağlamayı bende severim ama uzun zamandır tatmadığım duygu da Bazen yağmur altında yürüyorum bu duyguyu yaşatmak lüksünde! Dostlar gelin rahmetin çamuruna sürülsün gözyaşlarımız Yeşillenelim kısım kısım şenlensin topraklarımız Hastayım der miyim şimdi ilaç içsem de var ya coşkularımız Ölüyü yatağından fırlatan can katan kabir bilmez Danslarımız! Safet Kuramaz |
Ruhumdan Tomurcuk…
Suyun üzerine ruhumdan bir damla düştü, Gitti en derinlere karıştı mercan kayalara… Karanlığın göz kamaştırıcı görmezliği üzüntü Seher yıldızı güneşle sevişmeden doğdu aynalarda… Nefessiz kalmışken, Gözlerim neler görmüşken, Yukarı fırladım son evrenden… Yükseldim nur baki düşlerden, Son tomurcuk dalgalandı suyun üzerinde! Hak sancaktı ölüme meydan okuyan son kale, Tomurcuk yüzüyordu ağır, ağır tehlikeler treninde! Yalnızlık değildi aslında çaresiz bırakan günlerce, Ölen umutlardı şekilden şekle giren sabırsız bedende… Ey zalim sen olacaksın elbet şeytan filminde, Yok etmek belki kefene bürünmüş ölüm dilinde! Başka bir âlem, doğum sancısı çekerken seherinde, Gel gitlerin ayın hallerinde susacaktır başka seyirde… Güneşinle sar beni rüzgârınla kar cennetini, Özüm buhar gönlüm uçar içir aşk şerbetini, Özlem bahar gözümde yaşlar unutturma ezelini, Tomurcuğun kelebek ömründe sırlanmış ağlıyor… İnsandan başka hiçbir canlı israf etmez yediğini, Çocukların gözünde öcü vahşi orman efendileri… Kıvılcım korku yangınları iflah olmaz neleri, Ölüm doğum günü partisi, yapsam şeb-i aruz töreni! Safet Kuramaz |
Ruhuna El Fatiha...
Kelebekler özgürdür, çünkü bir gün yaşarlar Her şeylerini bir güne sıkıştırırlar, koleksiyon olurlar sonra! Elleri kirli, yürekleri duyarsız, evlerinde insanlara Süs olurlar duvarlarında! Elinde silah mirasyediler ava gider, zevkle safariye Hiçbir şeyden habersiz hayvanlar hazırdır ölmeye Sömürüye maruz kalmış Afrika insanı diğer yanda, Av bulamaz savaşmakta açlıkla... Bulamaz sıcakta kavrulurken su nerede, Hayvan hacet giderirken, altında kafasını yıkamakta! Güneşin doğuşu bile orada artık işkence Yağmursuz toprak dilim dilim ayrılmakta Deriyi saran kemik bedenler, aşkı unutmuşlar Ruhunda hayallerini susturmakta Bende Afrikalı gibi o zengin hülyanın arkasında, Susuz, aç... Dolaşmaktayım güneşin altında! Sevgisini kaybetmiş ruhum, enkazının altında kalmış Kuruyan toprakta inadına çıkan gülü seyretmekte! Hala bir umut yaşıyor, o gül gibi başı dik ama çoktan sarsılmış! Yüzyıllar hep aynı, insan aynı… Aynı sevdalar! Değişim kalmış tek farklı, denk geliş, farklı aynalar… Karanlığa gömülen gece, sitem bahçesine açılmış Dilenmiş bir kırım sevda için defolu boş kalpler! Oyunun adı aynı, tiyatro sahnesinde dekoru… Sabır bahçesine açılan bir yudum umut, seyircilerden belli sonu Ne kadar alkış alırsa sevinecek zavallı sanatçısı, Bilmez ki başkasının hayatıdır oynadığı... Fakir ruhunda parçalanmış Kadifesini İğne iplik alıp eline diker, yaşamanın yoktur başka yolu! Gülseler ne yazar pantolonu dizinden yamalı, Hülyaları ölmüş… Tabutunda Saffet kefeni Ruhuna el fatiha! Safet Kuramaz |
Rüyamda yaşıyorum İstanbul’u
El sallıyorum rüya eleminde, İstanbul’a Çok uzaktan, Ankara’dan… özlem kalbimde! Kokluyorum Eminönü’nde deniz kokusunu, Balık tutuyor ellerim Galata Köprü’sünde, Karaköyde’ki eski sarnıçtan, içimde çocuk korkusu Çıkıyorum istiklal caddesine, çok duygulu. Yürüyorum sağımda solumda çarşılar, insanlar, Kültür zenginliği dolu, işitirken bin bir çeşit konuşmalar… Yemek yiyorum Hacı Abdullah’ta, Kahve içiyorum saray pastanesinde, İlerliyorum kağnıyı andıran tıramvayda, ve Taksim meydanındayım sonunda! Yürüyorum Beşiktaş ve Sarıyer dolmuşlarına doğru, Artık tek tük insan belli ki, onlarda iş peşindeler. Gözümde Osmanlı sarayları, mesala Dolmabahçe! Kulaklarımda ağır bir trafik gürültüsü, Oturuyorum bir banka sahilde. Ellerim boynumda, gözlerim kapalı, Burnum çekiyor çekebildiğince deniz havası, Martı, vapur ve insan sesleri Denk, meşhur bir orkestranın konserine Ruhum dinleniyor... Ayaklarım Beşiktaş’a bastığında, Vapur iskelesinin yanında, mehter marşı çalınıyor parkta. zaferden gelmiş sipahiler, yeniçeriler halk küçük topun etrafında seyrediyor merakla! Yürüyorum yıldız parkına, Sanki yolda serin bir kış rüzgarı esiyor, Trafik yoğun, gürültüsü ağrı başımda, Giriyorum yeşiliğin içine… Bir kaç aile var ve çocukları koşuyor, İki sevgili sarmaş dolaş, sıra dışı aşk yaşıyor Her taraf yemyeşil orman, tarihten kalan Yüzyıllar öncesinin izleri benimle selamlaşıyor, Tüm ruhumu başka güzellik sarıyor. Çıkıyorum yine sahil yoluna Sapıyorum biraz Yahya Efendi’ye Mezarlığın içinde dualar dilimde Sonra, iniyorum yokuşundan aşağıya Kayar gibi, yıllar ne çabuk tükeniyor! Nihayet Ortaköy’deyim, boğazın tam yanında, Caminin ışıkları, karanlığı döve, döve parlamakta Bir kaç loş bardan, kafe’den cılız müzik sesleri, Ağrıyan ayaklarımı dinlendiriyorum kıyıya vuran dalgalarla... Üsküdar’a geçiyorum vapurla sonra, Aziz Mahmut Hüdai’ye misafirim artık! Dua ediyorum yüce veliye, İniyorum camilerin arasından. Hareme doğru haliçte yüzüyorum adeta, Kız kalesi karşıda, duruyorum biraz orada. Yanan ışıkları hasret arabesk aşklara, Yalnızlık iyice sinmiş içine, hatıralarına yanmakta Geçiyorum yanından kimileri gibi bende! Artık küçük bir otobüs terminali, bakınca Harem’e Eski ihtişamı ve insan kalabalığı kalmamış… Bir kaç şirket çalışanıyla dalıyorum sohbete Şikayetler dillerde, reçeteler sayfalarca Acı bir çay ikramından sonra Vedalaşıyorum... “Taşı toprağı altın..” dedikleri ve geldikleri Haydarpaşa’dayım! Eskimiş, tren rayları ve umutları... Gecenin derinliğinde kulağımda tren sesi Oturuyorum bankın birinde! Orada uyuyorum... Tarihini, İhtişamını, İhtiras ve emellerini... Rüya aleminde yaşama devam ediyorum! Safet Kuramaz |
Safi Annem...
Ah annem! Sevgisini doya, doya yaşamadığım... Gün görmemiş, ölene kadar dertle özdeşmiş, Gözleri masum, yüreği masum safi annem... Evlendim uzaklaştın benden, Sorularıma cevap alamadım neden, neden... Çarşamba günüydü haberini aldım ölümünden! Doyamadım, Torununa doyamadın, Gözleri masum, yüreği masum safi annem... Doktorlar yapacak bir şey kalmadı demişti, Ne kadar yaşarsa kar sayın demişti, Hasta halinle mantı yapayım mı demiştin... Oğlum, hamur açmaya halim kalmadı demiştin! Hala kulaklarımda sesin, Gözyaşım dökülür, dökülür sedire, kaç mevsim geçti Gözleri masum yüreği masum safi annem... Morgda son halin öyle çaresiz, oysa ne kadar korkardın morglardan ölülerden... sarıldım öptüm buz gibi göğsünden, Safet deyişini duymadım baktım anlamsız! Elveda diyemedim, ayrılamadım döşünden, Gözleri masum yüreği masum safi annem... Kuşadası’nda kabrin, Gitsem gidilmiyor uzadıkça uzuyor yolların... Sulasam ağaçlar diksem okşasam toprağın, Yok sesin cemalin ümidim...annem yoksun! Gözleri masum yüreği masum safi annem... Safet Kuramaz |
Samsun Çok Uzakta,
Sıkışmış şehir merkezinden sahile inerken İki tezat yer zannedersin, iki ayrı şehir... Birisi anadolu, diğeri karadeniz, ikiside şirin! Birinde sen yaşarsın diğerinde geçmiş ve asirlar... Safet Kuramaz |
Sana İhtiyacım Var…
Ne kadar içtensen o kadar akıcı, Bıkmadan gel lütfen, frenleme! Ressamın paletinden dökülür gibi klavyeye, Bas her tuşuna nane limon tadında, üşenme! Rüzgarın nereden geleceği veya gideceği belli mi? Ruhumuz gibi... Keşke demektense gelecekte bir yerde! Vermekten çekinme, yansıt aynanı! Hastayım diyelim ki... Yatakta aciz beklemekteyim! Olabilir ecel sancılarım, Hala böbrek taşı sancısı çektiğim gibi! Tebessümle gir odama, Ruh aynama yansır gibi! Ellerin udun ritminde kemanın sesiyle aydınlatmaktasın seher doğumunda Tuvalin her karesi göstersin seni! Ben senden yansıyan bir parçayım, Ne gönderirsen almaya hazırım, Paylaşmak bu değil midir ki... Kötü günde kurtulmaktır yalnızlığım! İspat bitmiş, Maharet devri sona ermiş, Kar yağarken, nedenlerin cevapsız kaldığı gibi! Doğa böyledir, şaşmaz kanunları, Aynıdır varsa yarınları! Tek şey eksik ruh zarında, son nefes çırpınan Hazin ikindi yağmurumda ıslanabilsen... Güneşinle yansısan tozlanmış duvarlarımda resmin, Sus der gibi kulaklarımda… Gülücüklerinle çınlatsan! İnan konuşmam, İnan seyrederim, Leonardo Vinci’nin Mona Lisa’sına baktığı gibi! Safet Kuramaz |
Sanki Yanımdasın!
Sanki yanımdasın,,, Sanki, o güzel gözlerinle bana bakmaktasın... Sanki, heyecan denen hisleri şimdi keşfediyorum... Sanki, içimde kalmış bir çocuğun özleminde yaşıyorsun... Sanki, yanımdasın O tatlı ve iri gözlerin sevgiyle bakıyor... Dudaklarında tebessüm, yüreğim ısınıyor... Ayaklarımın freni patlamış, seni istiyor... Sanki, yanımdasın, Kar taneleriydi, Dün yağarken sensizdi... Bedenine hasret, sadece üşütüyordu. Bugün çöl sıcaklığı sesinle birleşti, biraz önce, kaderim bana gülüyordu... Sanki yanımdasın, Magellan'ın keşfettiği topraklara ayaklarım değiyor, Çekingen ve ürkek gözlerim etrafta geziniyor. Denizin dalgaları tanıdık, gökyüzü masmavi Ellerime sıcaklığın o topraktan yansıyor! Başım dönüyor, dönüyor... Ruhum yeşilliğine karışıyor! Sanki yanımdasın, Yıllarca görüşmedik mi yoksa? Böyle özlemezdim ben yoksa? Gerçekten olsaydın yanımda Nasıl sarılırdım bir bilsen, İki beden iki ruh, karışırdı fıratın sularına... sanki yanımdasın... perdeler kapanıyor, Gizli-günah bizle yaşıyor! Safet Kuramaz |
Saygı…
Üzerinde yürüdüğün, Ekmek davasına sürdüğün, Ne ekersen fazlasını bulduğun… Günün birinde yurdun, Toprağa saygı… Yağmurun yıkadığı, Karın eridiği, Hayatın yeşerdiği, Toprağa… İçinde doğan, büyüyen ve ölen Neler yok ki… Konaklayan! Üstünde halifesine gösteren, Örtüye saygı… Ezmeden, Tükürmeden, Günahlar yüklemeden, Yapamadığın son dostuna! Safet Kuramaz |
Seher Yıldızına Sor…
O kadar güzel gülüyorsunuz ki… Gözlerinizin arkasından öylesine doğal ruh esiyor, Karışarak kar tanelerine… Yüreğimi öylesine eziyor, İçtenliğiyle… Leonardo Vinci’nin Mona Lisa’sını, Paletindeki boyalarına değerken uykusuz *******i, Nakış, nakış kilim desenlerine düşebilseydi, Uçan halı gibi Alâeddin’in lambasında dünyayı gezerdi, Düş bile olsa... Ne yazık ki seni tanımak ta geciktim... Yıpranmış ve ön yargılarla dolu şu anımız var... Zaman makinesini icat edebilseydim! Seninle on sekizli yıllara geri döner, Kimsenin olmadığı Venüs gezegeninde Sonsuza kadar yaşamayı vaat ederdim... Maalesef yıllar geçerken, Anlamsız ilişkilerin sürtünme kuvvetleri… Pozitif enerjimizin çoğunu yok ederken, Ön yargı güvensizlik ve daha nice alışamadığımız değerleri… Yaşamaya sürüklüyor yalnızlık dolu *******de! Mesela bana yaz diyemiyorum... Bencil olmaktan korkuyorum, Mesela telefonumu versem ara diyemiyorum… Sen versen bile ben aramaya cesaret edemiyorum! En azından bu cesaretlenen ilk adımıma, Bir adım atmak isterseniz sizdeki emanetle... Sonralar olabilir! Ne olursa olsun sizi görmek, Elimden alınsa bile Mona Lisa’ya bakmak gibi eşsiz bir hülyada, Bağlandı kindaplarına... Ne olur elinden embelleri bırak ve seher yıldızına sor... Alışmadan güneşine sıcaklığına, Prangaya mahkûm aşkımız kalmadan alarga! Safet Kuramaz |
Selam Dostlar…
İnsan aslında birbirine yabancı değil! Her insan elest meclisinden beri bize tanıdık... Nedir bizim aramızdaki bu tel örgü? Arsızlık eder güvenme duygusu! Nedir bu kirlenme kendine sordun mu? Keşkelerle anları öldüren, ahları konuşmak değil paylaşmak istiyorum içimdeki coşkuyu! Sevgili dostlar… Ben geldim, Dünyamı açtım size... Ruhumda titreme, Deprem etkili derinlerimde... Yaşamak istiyorum sizinle, içimdeki özlemde, Kalan huzuru! Selam dostlar... Sevgi bedava yaratıcıdan hediye, Eğer seversek yürekten, zulüm siner sinesine… Her yer döşenir Mevlana’nın meclisine, Haksızlık konuşulmaz Hak’a zikirde! Hoş geldiniz bu dünyanın cennetine, Cehennemler ağlasın, kalsın odunlar ağaç! Safet Kuramaz |
Sen Varsan...
Güneşin dün doğdu seherde, Seyretmeye balım, doyamıyorum! Doğanın sonsuzluğunda, Kucaklamaya hazır kollarımda, İçindeki ön yargı dağlarını aşmaya, Hazırım, birde sahiplenmeye! Farkına varıp biraz değer versen! Bilye oynayan ve attığıyla başı vuracak, Çığlık atan çocuğun sesinde her an uçacak, Koşardım sana düşünmeden… Arşimed’in çığlığında buldum diyen! Cıvıl cıvıllığınla mırıldandığım şarkınla, Sadece bizle güzelleşen aşkın ortamında… Mutluluktan başka ne hayal edilebilir ki? Düş olmaktan çıkar ruhun, kırlara kayar... Yıldızlar kayar gibi! Safet Kuramaz |
Sen Yoktun...
Ne seherler gördüm kanlı bulutlar Arkasına saklanmış güneş yavaşça kendine gösterir Aydınlandıkça gün doğar, doğar umutlar... Diklenir zirveye güneş gizlenir sır gölgeler kocatır şuurlar Neler geldi geçti ama sen yoktun! Safet Kuramaz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:32 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.