![]() |
Sıcak
bu sıcak pamuk mevsimi midir çukurova'da. üzümleri sarıya dönen bağmıdır adalar'da. bu sıcak; hasat mevsimi, bağbozumu mudur. alnımdan süzülüp toprağa düşen bu talihsiz ve yorgun çizgiler, ellerimdeki nasırın kader arkadaşı, can yoldaşı gibiler. bu sıcak umutsuzluğun cansuyu mudur yaşamda. yaklaşan soğuk rüzgarın habercisi mi dört yanımda. bu sıcak; benim isyanım mıdır sizler adına Cevat Çeştepe |
Sıfır
Sıfıra sıfır elde var sıfırdan başka Söylenecek hiç bir şey kalmamışsa Yaşadığımız aşklara, Budala bir mevsim gibi bakakalırız ardından Hüzünlerimizin. Sarhoşluk ve hoyrat kavgalarımıza tanık Tanıdık bir sokakta, Üstüne dökeriz şiirlerimizi, Kaybolan aydınlıklar gibi karanlıklarımızın. Duvarlarımızda şiddet kendini sallar, Bir bahane gibi ardından bıçak sallanan Biz oluruz. Cevat Çeştepe |
Sil kavgamızı gel yeniden başlayalım
ağladığım; ay ışığından değil, bıçak yalımı..., yüreğimi tam ortasından ikiye bölen. bitmiş bir lale devri akşamındayım. söğüt gölgeli derelerde, tüm kayıklarım alabora. zehrin en zembereklisi, dolaşıyor bir deli dere gibi damarlarımda. en çok adını duymaktır, istemediğim,böyle anlarda. esaslı bir kavganın sonrasındayız yani. öyle bir gidişin vardı ki, hiç gelmeyecek gibiydin. ben gene kaçışlarımın o her zamanki, içinden yangınlı, dışından ağır başlı sığınağında saklıyım. sırılsıklam elbiselerim, asılmış başucuma. şimdi.., ısmarlanmış tütünlerim var hazır,ellerimde, rengi kına renginde. geceye sarıp, öfkeyle dumanlayacağım. kendimden geçip adını unutmaya çalışacağım. vazgeçmeden, saklamadan ay ışığı gibi parlayan göz yaşlarımı bıçak yalımına, saklamadan. belki bir çiçek açar birden göz bebeklerimde, gecenin ilerlemiş saatlerinde. bir sahipsiz kısrak gibi sen gelirsin, gözlerin gelir,gözlerimin önüne. yataktan heyecanla fırlayışımın olursun, kan ter içinde. kapıya koşuşum ve takılıp iskemleye, diz çöküşüm, dizlerinin önüne. hadi gel ne olursun.... bir kez daha sebep olma ölümüme. Cevat Çeştepe |
Silinecek çok şey dünle birlikte
az kaldı günlerden yarın olacak. sen unutacaksın bir yerlerde belki çok uzaklarda, bilmediğin metruk bir sarayın yandığını. harmanların biçilme bağların bozulma zamanımıydı. güller derilmiş ağaçlarından kardelenler uyanmaya başlamış mıydı. birbirine karışmıştı bir şeyler ama neler. az kaldı günlerden yarın olacak. isimler bile silinip gidecek aklından kurumuş sulukları yabani otlar saracak mermer çeşmelerde suyu akmayan. sen unutacaksın bir yerlerde uzak akrabaların ölüp bittiğini ağaçlar kökünden kurumuş yollar tükenmiş miydi birbirine karışmıştı bir şeyler ama neler. az kaldı günlerden yarın olacak. altında mayın saklayan hain topraklar çiçeklerle bezenecek. ellerinde dünün acısı irinsiz nasırlar emek, alın teri, ve onurlu yaşamlar gibi yeniden anlam bulacak. artık dinmiş miydi gözyaşları kim bu gülen çocuk. bir şeyler düzelecek göreceksin güleceksin. Cevat Çeştepe |
Simetri
Simetri bir yanda acı ile bozuluyor, ölüm gibi, ayrılık gibi. Simetri bir yanda yoksullukla bozuluyor, sensizlik gibi, yalnızlık gibi. Simetri bir yanda attığın çığlıklarla yıkılan duvarlarla bozuluyor, dönüşü olmayan yol, dönüşü olmayan nehir gibi. Simetri bir yanda, simetri öbür yanda olmuyor. Cevat Çeştepe |
Sinema sizin değil bu mevsim
güneş bulutların içinde bir yerlerde kuşlar sokmuşlar başlarını kanatlarının arasına. siz hiç sığındığı bir pencerenin pervazında anasını beklerken gördünüz mü bir yavru kuşu. şimdi mevsim görmek istediklerinizin izbelere saklanma mevsimidir.… artık çoktan gerilerde kaldı metropolisin, kapılıp çarklarına döndüğünüz günler. en masum görünen satırlardan yanmaya başlar bütün dünyayı ateşlere saracak kitaplar. siz okur ama okuduklarınızı yaşayamazsınız. gelecek yazılmamıştır henüz sinemalarınıza. bugün şimdi, dışarıda kar beyazı, içim kapkara. atlı kızaklarımız boş koşuda, buzlar üstünde. nallarından şimşek beyazı kıvılcımlar çakıyor. yıldırım düştü sanıyor gözlerimize, korkmuyoruz. korkunun cinayete kurban gittiği bir ülkede satın alınmış gardiyanlarımızla yaşıyoruz. aldırmayalım ama, yumalım gözlerimizi hayata. boş adımlarla yaşanmamış kaldırımlarda iş yok, para yok, yolsuzuz,sevda da yok üstelik, cebimizde kontrolsüz bir suarenin tarihsiz bileti. hangi kapıdan gireceğiz, çıkış nereden, heyyyyy yok mu yol gösterecek kimse bize içinizden… kaybolduk karanlığımızda, sizden saklanalım derken. Cevat Çeştepe |
Sinemanın ışıkları yanınca
bir köşede saklanmışım, belki intiharı düşünüyorum, kim bilir. son yıldızları salıyorum çıkarıp yüreğimden yanıyor sinemanın bütün ışıkları birden, heyecan doluyorum. en sevdiğim film gösterimde, kesmişim ilanını gazeteden hep vizyonda kalacak biliyorum, sen çekip indirmeden. aklına gelir de, ben bunu biliyordum dersin diye söylüyorum yoksa aynı filmin içinde sen de varsın ve sen de izliyorsun. havalandırma mı çalışmıyor, yoksa bu sıcak ağustos mu küllerimden yeniden doğuşum, bu da bir başka senaryo mu. hani olur ya, çok alışmışlığım vardır aniden ölmelerime o garip zevkin melekleri şehvetle sarılınca bedenime. “müthiş ahlaklıyız, ıslatmayız yüreklerimizi yer gök yarılsa bugün değilse belki yarın, ne olduğumuz yazılacak nasılsa” şimdi kağıt olup, kalem olup, mor menekşeli yasemin kokulu ince bir romantik gibi çizilmiş bütün çizgilerim, seninle dolu. ama saçlarımın sakalıma karıştığı bir yer var fotoğrafımda bir de derin çizgiler, hikayesi yazılı beyazlaşan saçlarımda o korkutuyor işte beni, göz göze geldiğimizde birbirimizle hele albümdeki yerim her gün batımında kaldıkça gerilerde. ama şimdi bırakalım bunları, vakit geldi bak gece zili çaldı dört yana salınmış yıldızlar yüreklere dolmaya başladı. bir köşede saklanmışım, belki çok uzaklardayım, gülümsüyorum. yüreğim parlıyor gecenin intikamına aldırmadan hala yanıyor sinemanın bütün ışıkları, ne güzel diyorum. Cevat Çeştepe |
Siroz olmak
yerleştiriyorum kendimi cenderenin altına. ezildikçe her yanım; tükenmiş özlemler çıkıyor. düz bir çizgi gibi hangi fotoğrafı alsam elime, sancısı tutmuş siroz olup büyüyor yüreğim. içimde; en hain zehir ve en yanlış, ve tehlikeli, hiçbir zaman hiçbir şekilde hak etmediğim. dayanamayıp açacak olsam şiddetimin, karakterime saklı, pas tutmuş tüm kapılarını, ateşlesem dinamitlerimin buz tutmuş fitillerini, patlayacak olsam yani, patlayıversem bütün kubbeler aşklarım gibi dağılıp gidecek elimden, paramparça olacak, biliyorum, biliyorum. inanın kendimi çok zor tutuyorum. cenderenin altından bir yol bulup kaçıyorum. en iyisi şeytanın sırtından dürttüğü olmak. bahaneler kalkanı ile sokaklara fırlamak. ayağımda boya tutmaz bir postal, saçlar darmadağın. gözlerimde hiçbir şey, ne bir umut, ne bir damla yaş. ıslanacaksam eğer, sadece güneş ışıklarında ıslanmak. bir okkalı küfür gibi vitrinlerde suratıma haykırmak. ……………………………… kısasından bir yol bulup mutlaka, hemen şimdi sokmadan kimseyle başımı durduk yerde belaya atmalıyım kendimi loş bir barın tezgahına. kimseler doğmamış, yeryüzü zifaf gecesi, göz gözü görmez, karalar, denizler kıpkırmızı. sen dudaklarını boyamalısın şimdi, içeride, yanımdan geçip giderken en baştan çıkarıcı bir öpücük oluvermelisin ense kökümde. dönüp en ters bakışlarımla, aç ve susuz,birdenbire soyuvermeliyim seni ellerimle,ayak üstünde, hemen gözlerimin önüne dökülmelisin, çırılçıplak. bir tül perde arkasına saklayıp sonra herşeyini, içimi çekmeliyim seyredip seni, için için ağlayarak. tezgahta tamamı dolu içki bardağım üzerime düşmüş göz gibi tam ortasından çatlamalı. siroz, kendisini biraz daha aç hissetmeli. yalnız kalmalı……. başım ağrıyor şimdi. elimdeki hançeri, tam orta yerine vücut kadranımın….. dünya bunun için işte bu kadar büyük. insanlar başka yerlerde de yaşayabilsinler diye. Cevat Çeştepe |
Sislere çığlık
arkasında ne var üç adım sonrasının, umurumda değil evvelki günden biliyorum dünün içinde yaşananları yarının ne farkı olacak ki geçen hafta bugünden doğduğum gün okudum alnımda yazılanları çığlık çığlığa neden ağladım sanıyorsunuz. Cevat Çeştepe |
Siz bilirsiniz İstanbul'lular
şimdi buradan sesleniyorum; ey siz, köprüde balık tutanlar, siz bilirsiniz. neden gelmiyor yanıma en dayanılmaz bakışlarıma ve üstüne saldığım rüzgar gibi aşk fısıltılarına direnerek kız kulesi. ben üzüm sepetine saklanmış bir yılan değilim ki. şimdi buradan sesleniyorum; ey siz, Cenevizli şövalyeler, siz bilirsiniz. neden gelmiyor yanıma tarifsiz çocuksu çığlıklarıma ve kabadayı ağzımla, üstüne saldığım korkuya direnerek galata kulesi. ben taş üstünde kül bırakmaz bir yangın değilim ki. şimdi buradan sesleniyorum; ey siz, gelmiş, geçmiş İstanbul’lular siz bilirsiniz. neden gelmiyorlar yanıma oyunlar oynamak belki sevişir gibi ve yitirmemek için çocukluk günlerimizi İstanbul’un bu iki kulesi. benim mi hiç yerim yok efsanelerde, yoksa kuleler mi benzedi yaşadığımız bu yoksul günlere. ihanet eden ben değilim ki. Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:08 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.