![]() |
Kısır Bahşiş
Bilgiç bir günışığı anlattı seni bana öldüğünde başlarmış canlılığın eğilişi gibi bir ceylanın suya bir imparator diz çökermiş saltanatında gökyüzüyle kabaran bir ezgi olurmuşsun her doğduğunda gümüş ayaklar sedef eller bulurmuşsun kutsal bir sarhoşluk verirmiş ölümsüzlük ezgilerin ve uyurmuşsun ağrıyan yanına yaslanıp da ruhunun senden önce de gözlerim vardı ama tutumlu göremezdim görmeyi ve bir karış ırmak gibi bir zar atışına bağlamıştım her şeyi tut ki erguvar bir odunun son neferiyim ben ki tanrının en uzun ömürlü kulu iki buçuk can gibiyim açtım dikkatin vanalarını sonuna kadar senin kilit vurduğun kabuğun içinde yaktım geçmişini obur bir kibritle lüzumsuz artık kürek çekmek yarınlara ruhlara tüneyip kısır bahşişler dağıtmak kullara gölgeler tutun nefesinizi kulak verin beni çizen sanatkara. |
Körelmiş Bir Hançeri Kirpiğiyle Bileyen
-Şamil B.'ye- Ey ıslak gülleri yakasında gezdiren adam dalgalara sırt verip söylediğin türküleri dinledim. Anladım seni büyüten kundağın çılgın bir nehir olduğunu kadınca gülmelerin taşıdığı o yemyeşil bakışını bir ağacın dalına astığın o paslı yüreğini getir bana getir ve ürkek bir kaplan edası ile kaybol sulak bir ormanda yaralarımızı güllerle yıka sen ki yaslanıp ince bir demir tarağa acıları raksa sürerdin bakardım ardından koşarak haber verirdim yalnızlık baktığını kuşların kuyuya düşmüş bir ceylandan bahsederdin ülkesi kızgın sularla çevrili körelmiş bir hançeri kirpiğiyle bileyen işte o adam derdim o adam hüzün uçurumuna bir damla gözyaşı bırakın. |
Mızrak Deliğine Saklanan Aşk
- ben mi geciktim yoksa ben mi geciktim. c.zarioğlu Görememişken karşı yamacı, hazırdın hızlı varışların kalkış noktasında, öyle ki yelkenlinin bezini damarlarınla yamadın bin yerinden delikleri tıkamıştın, birkaç enli yanlı mısraları karaladığın eliften kılıcının düzlediği kaburca kemiklerimizle ne senindi güdülmeden doymuş düşünceler ne benim Ne sen takıldın çobanın düz dallardan ördüğü zamanın boynunda asılı kolye gibi duran çite ne ben sen bilemedin vasiyetinden anladım zirvelerin yolu uğramazdı o çitlere kim eğmiş yolları bildik ya. Hüzne sahiplenen dalları düzelttiğimiz kazanda yaktım vasiyetinin gereği. Ateş gülümsedi seni andığımda ağlamayı def ettik ayıklanmış topraktan toprak çıkarıp başını aşktan geri verdi mızrak deliğine sakladığın dişlerini tüm gölgeler gölgeni andı, ağladım. Yelkenliler tazelendi fosforlandı yollar gerildi hainler toprağın çenesinde kilitlendi haydi'ler bürünürken hoşça kal'ın hırkasına şaşıran insanlara vasiyetinin gereği bu şiiri yazmak düştü. |
Pijamasız Ahtapot
Karada yaşayan tek ahtapottu dedemin ağaçtan yatağı ısırgan kollarını doladıkça pijamaya saniyelerin kanını kurutan akrep kabarır dururdu duvarda evin önünde azraili korkutan lamba bilmezdi gecenin gölgesi olmayacağını kıtlık yıllarından kalma alışkanlık siyaha inat ışığını salmazdı tek lamba ve musluk bakışırdı her gece yarısı mezarlık korkusuna uyuyamayan çocuk bulurdu dedeyi ağlama makamında her gece yarısı lambaya inat duvarda dolaşan sakallı gölgeyle. |
Saçlarının Kokusu
Lotusa benzer saçlarının kokusu içime çektikçe tüm fenerlerim söner gözlerin narin bir bakışla donmuş güneşimin tüm buzlarını çözer mesut aşıklar yakalanınca tek bir bakışına aşıklığına kara bir isyan eder bilinmez gergef gergef ördüğün bu ağa neden sadece uyanık aşıklar düşer denizci türkülerinde duyulur saçlarının kokusu dalgaların kıyıya vurmaları sendendir sen varken bitmez dağdan dağa rüzgarın kokusu gökyüzünün avare kusları senin eserindir tanrının yeryüzüne saldığı sis seni benden saklamak için midir rahibeleri anladım isa aşkına peki sendeki bu tazelik nedendir solgun denizlere renk veren saçlarının kokusu gölgesinde saklar, gökkuşağının kayıp rengini cezirde sana koşar, okyanus sularının buğusu sana hasetlerindendir eliflerin yalnız duruşu gel salalım çılgınca heryere, saçlarının kokusunu baharlar hiç eskimesin yeryüzünde. |
Su Geçiyor Ağlayan Meryem Heykeli
I. Bir rahibi derinden sarsıyor günahlarım ağlayan meryem heykelinin su geçirir taştan yapıldığını hissetmiştim bilal'in rüyasına doluşan çanları kıvırıyorum soğuk yerlerinden bir rahip yamağı küskün küskün bakıyor rahibi mecnun eylemişim II. Islak çillere düşen, saçlarındaki sebudenmiş sorunca kum tanelerinin derinliklerine senin gelişin süraka'nın atıyla aynı geliştenmiş süreyyana dizdiğim horgörüsüzlüğümü gömerken iki kız iskeletinin oynaştığı çukura feran dağlarının hira'ya bakan taraflarına gözyaşıma soruyorum ömer'den bana kalanmış III: ucube yanlarımı yama yapıyorum ayın cukurlarında saklı kalmış ayak izine gelen giden her füzenin, deve böğürmesi gibi inlemesi yok mu kalmadı sıvazlayacak sırtını boşuna göz yaşı dökme ebu zer'den son sevdiğine kalan o miras gibi ayın hulle olduğunu minareden sahibimi arıyorum. |
Taş Bağırlı Şehir
Köpüğün balığa naz edip kızlığını vermesi gibi dalgalara şehir düşünlerin anasıdır taş bağırlı sokaklarıyla. |
Veremli Güvercin
Dolaşırken kan bedenin labirentlerinde veremli bir güvercin uzatıp gagasını maktül bir solucandan miras kalmış gibi eşeleyip durur toprağın derisini bilmez ki çimler kenesidir toprağın ve çimler duvaktır toprağa sabaha nikahı kıyıldığında ve bir de ihtiyar kadınlar iyi ezer üzümü bilirler ve beddua ederler dilberlerin karşısında kim içerse şarabı. |
YAKARIŞ İLAHİSİ
hayatı ve kalbimizi geri istiyoruz hergün yaşadığımıza ve bebenimizi eskittiğimize takvim yaprakları işaret düşüyor. yer gök sarsılıyor, ve sımsıkı sarıdığımız hayatlarımıza, ölüm doğuyor her sabah. şimdi; bu girift zamanın yetim çocukları bizler, göç edip giden turnaları geri çağırıyoruz. çünkü biz sert rüzgarlara değil, narin yellere yol veren yiğit adamlarız. zindanlarda sahici gülen, doludizgin bir tufana taylarımızı sürenleriz. her gülüşümüzde yağmurlar getiririz uzak iklimlerden. çıra renkli kor kalplerimizle severiz güzelleri. şehre ileniriz, şehir ki; gözlerimizi ağrıtır baktıkça. soğuk kaldırımlarda gülümseyen kelebeklere türkü yakarız. biz hayatı, kalbimizi ve aşklarımızı geri istiyoruz. duy bizi ey kalblerin sahibi... |
YARALI CEYLAN ŞARKISI
her karanlık seni hatırlatır bana, hüznünden koparılmış, kahkaha gibi oluverirsin karanlıkta, yaşamın bize bakan yanından, kafilerle serüven peşinde koşanlarına, adını söyletirsin bize. her gülüşüne bin tahtı terkettirişin gelir , içli bir resmin aynaya yansıyan siluetine. aynada gördüğümüzün, hep kendimiz olduğunu sanır da, bir tebessüm bırakıveririz peşinden. sonra da bize gönderdiğin badem gözlerinin ateşi kalır, bir dağın yamacına serdiğimiz yorgunluğumuza. mirasın kıymetini bilmezler gibi oluruz, ve sana yaklaşırız. ne karanlıklar gördük bilemeyiz aşka nasıl susanır. nasıl bir kılıcın gölgesinde, kehkeşanlarla ateş dansı yapılır. nasıl bir şarkının en içli yerinde, keloğlan masalı anımsanır. bilemeyiz, bilemeyiz ama bir yağmurun, gözyaşıyla birlikte bir güle nasıl döndüğünü görürüz. her karanlıktan korkmasakta, kuşkunun ilacını koyarız heybemize. hiç bitmeyecek gibi gözükse de, bir yoldayız o da yeter bize. her ressam seni oyar soğuk taşlara. her güftenin ilk notası sen olursun. ve her şiir usandırır bizi, bilsek de cefanın kıymetini. her noktada saklanan da sen olursun. her rengin parlaklığı da sendendir. sen bizim içimizde büyüttüğümüz yar, gecenin karanlığında neden kaybolursun. her kazmada bir aşığın feryadı gizlidir. yani ferhat'ların... her çölde bir kokun. yani mecnunların... fırat'ın kanlı sularında da yitirdiğimiz sensin. nil'in altın şarısı sularında da. şimdi ne Süraka'lar koşarda ardımızdan, atımızı kumdan kurtaranlayız. alaca bir siyahı vardır her atın, hep alaca yüreklerde gezer. işte bizim karanlıktan korkumuz, bu ata hasretimizdendir. işte ey gözleri yalnızlık bakan ceylan, her ırmakta aradığımız senin ağzının kokusudur. seni asırlardır soranlara, boyun büküklüğümüz cevap verdi. seni bir karanfilde koklayanları rüzgarın hışırtısı kaçırttı. seni bir okyanus yatağından kaldırıp, aşıklara pervane edecektik. viran memleketlerin yetimleri seni bizden uzaklaştırdı. şimdi yaralarımıza sürdüğümüz kokulardan belli, seni ceninken öldürdük kahkahalarımızla. seni öldürdük yar, hiç isyan etmeyen mantar ruhlar ve yüreklerle.. şimdi kapındayız. şimdi avuçlarımızdaki damlacıklarla, ve heybemizdeki sümbül kokulu dualarla yürüyoruz. kaf dağı'nın arkalarına bile düşse yolumuz, hiçbir hazineye seni değişmeyeceğiz. ve her şarkıya senin de bir mısranı ekleyeceğiz.. içimizde büyüttüğümüz yaralı ceylan, yiğitlen artık... “ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı insanı ağlatan yağmurlar yağdı yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin var.” |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:54 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.