![]() |
5-)
Ömrün kaçta kaçını dolduruyor düşler, uykulardan uzak, kaç sohbet sofrasına tanık oluyor bir ömür, kaçından doyarak kalkıyor bilinç, yaşanmışlıkların ölçütü olabilir mi zaman… Damlalar düşerken hep yağmur mu gelir akla, dalı kırılan bir fidandan süzülen sıvı, taş değmiş bir kekliğin kanadından akan kan düşmez mi toprağa, ıslatmaz mı toprağı… kaç satır sığıyor her nefese nefesin aldığı yol insan ömrünce gönülden gönüle anlık sohbetlere dalıyorum kendimle bir sen oluyorum bir ben biliyorum damlalar düşerken bir buluttan bir serçenin döşünden sende düşler denizindesin belki bir portakal belki bir vişne toprağı deler gibi sarıyorsun bedenimi |
Körebe
kime dokunsam sobelenecek bağlanacak gözleri uzanacak elleri boşluğa değişecek bir çok şeyi ebe olacak ebe ne garip şey oyunda ebe olmak bağlı iken gözleri bulmaya çalışmak bir şeyleri hissettirmek için tüm duyuları zorlamak bilinci ne garip şey oyunda olsa |
Kubilay
taş atma elin kırılır dediler çocuktum taş attım adam gibi adam sanılana elim kırılmadı ters düştüm şeytana şeytan giremedi sazıma düşlerime sığdırdım bir çift mavi göz adam gibi sakalı vardı elinde palası sopasının ucunda bir kanlı güneş cennetin bekçisi sanırdı herkes bir çift mavi göz yayıldı düşlerime nasılda kara basanlar saracaktı düşlerimi dalmasaydım maviliklere bin Kubilay doğmasaydı ne olacaktım kim bilir |
Kurşun
kurşun soğukluğunda tene dokunuşun sayısını bilmediğim tüylerim ürperiyor ne çok şey bilmiyormuşum anlayamıyormuşum satırların arasında ezilen ne çok şeyler varmış cehennem sıcağından çıkan bir kurşun saplanıyor tenime ürpertilerini salarken düşüncelerime eller diyorlar ya hani o eller dokundu mu kelimelerde ayrı bir kabza dostluğu kadar düşman bir yumruk atışındaki kin ne ki tokanın içindeki gizemin ardında fırtınalar kaplıyor şehrimi bulutlarımı alıp götürüyor görüpte dorukları duyupta çağrısını uykudan uyanır gibi sabahın mahmurluğunda gizleniyor gizleniyor kelimeler sessizlik düşüyor yüreğime yeni bulutlar oluşacak düşen her damla bu sıcakta buhar olacak yükselecek gökyüzüne beklemelere gebeyim zamanı örmeye tercihler koymalıyım önüme siyah beyaz kahverengi olmamalı derken bile bir kızıl düş olmalıyım |
Kurşun Yarası
vurdular beni günün tam orta yerinde yaram nerede nerede yaram bilsem tütün basacağım ılık akar hüznün sızısı derin olur diyarlara dalması yönünü bilsem kurşunun siper edeceğim beynimi vurdular beni faili meçhul düşüncelerimin yaram nerede nerede akan sızı bir şarap burukluğunda çekilirmiş acı ekimin habercisi yeni haberler veriyor satır araları boş kalmış yine bir şeyler oluyor İstanbul İstanbul vurdular beni eylül ayında gün ortasında kara haber tez duyulmaz gülüm gülüm sol yakamda ağıtlar yakmayın halaya uygun türküler söyleyin çemberler kurun yakın ateşi gün yanma günüdür avutmayın ağıtlarla beni yaramı bulamadım saydım ki ben vuruldum yalana saymayın sözü her gelen haber san ki kurşun yarası |
Kuytular
dilim dönmezdi söylenmelere kılıç gibi bir şeylerdi batan yüreğime kara dut yemiş misali gelince dilimin o yumşak ucuna alıp başımı orda bırakıp seni giderdim yalnızlıklara buram buram öfke olurdum çocuksu duygularda kaprisi bol olurdum sen ki masanın bir köşesinde bilinmezlikler içinde verirdin ısını gökyüzüne yalnızlıklar besledi beni yalnızlıklar bıraktı kuytulara kuytular yaren gibi sarıldı bırakmadı beni serseri hülyalara dalamadım |
Küçücüktük
küçücüktük küçücüktük bir embriyo kadar başladık büyümeye isteme sekte sevinçle avıyla doldurduk her geçtiğimiz zamanı konu olduk dizelere zaman büyüttü bizleri bazılarımız kendilerini |
Küçük İnsanların Kokusu
Oturduk Bakışarak Atatürk Parkında Bir bank Sizler için, Sıradan Belki… Karşıda Akdeniz Bir yanda Mersin Limanı Uzaktan Küçük gibi Görünen Kocaman Gemiler Kocaman Vinçler İyot kokusu Geliyor karşıdan Tuz karışmış Denizin tuzu Değil bu Küçük İnsanların kokusu Kaç yıl Önceydi Yürürken Ellerimiz Bir birine Teğet geçmişti Ürpertilerle Sarsılmıştı Bedenlerimiz Oturmuştuk Sonra Susmuştuk Sonra Acemice de konuşmuştuk Sonra Kalkmıştık istemeden Ne kadar çok İstenmeyen yaşandı Limanda ter/ kana karıştı Ne kadar çok İstenmeyen düşlendi Sevda gibi, Özgürlük gibi Sevdalara Hayaller kurdum Düşleri kurdum Sevdalarım umut Düşlerim yalın kaldı Bir yanımda hüzün kaldı Bir yanımda sevgi |
Küçük Şeylerdi
Küçük şeylerdi Coşkumu öylesine kamçılayan Hani öylesine, Pembe panjurlu evler değildi Küçük bir tebessüm İçinde olduğum Yanağa konan bir buse Kucak dolusu çiçekler değil Henüz açmamış bir tomurcuk Yaprakta bir kırağı tanesi Küçük şeyler mi demiştim Bu ayrılıkta sevdamı küçültemem ki |
Küfrün ağırlığını taşırız
Küfrün ağırlığını taşırız Birer, birer yitirirken zamanı Meze dolu sofralardır önümüzdeki Kah bir tutam sevdadır aldığımız Bir çatal acı ile beraber Bir yudumda iksir anılardan Kadehler kalkar havaya Çin, çin eder kaybedilenlere Bir eksiktir her zaman …………………..Birde fazla Zaman su değirmeni gibi Öğütürde, durmaz terazisi Haktır Öğütülenin Kardeşçe üleş ilmesi Dostlar ediniriz ağırlıkları kadar Ağırlıkları kadar sevgi veririz Uslanmaz yürek, bir deli eser Masa durdukça yerinde Giden gider, Durmaz gelenler Bende sana kalmam gönül Sevdalarımın kökleri var Küfrün ağırlığını taşırız Birer, birer yitirirken zamanı Dostlar ediniriz ağırlıkları kadar Ağırlıkları kadar sevgi veririz |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:17 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.