![]() |
Şimdi söyleyeyim istermisin
ben; fırtınanın, vapur seferlerini aksattığı bir kentin penceresindeyim. hani, beni, nasıl seviyorsun diye sormuştun bir gün? tam ucuna gelmişti de dilimin, söyleyememiştim. ben seni, geç kalışlarına tanıklık eden yağmurlu akşamüstlerinin kaldırım taşları gibi seviyorum diyememiştim. şimdi söyleyeyim, ister misin? ben; mevsimin, bütün yolları kapatacağı bir kentin penceresindeyim. hani, beni, nasıl seviyorsun diye sormuştun bir gün? ayağındaki anarşist postallarına güneşin; bütün genç kız renklerine benzer renklerini bağladığın gibi seviyorum ben seni diyememiştim. Şimdi söyleyeyim ister misin? ben; kahve fallarının, hiçbir şey gösteremeyeceği bir kentin penceresindeyim. hani, beni, nasıl seviyorsun diye sormuştun bir gün? seni hiçbir zaman göremeyecekmiş gibi seviyorum. şimdi söyleyeyim ister misin? Cevat Çeştepe |
Şimendiferli saatler
babamın vardı 'halis serkisof' köstekli, şimendifer marka geçmiş tarihli, doğrusu güzel saatti. dakikasını şaşırmazdı, günü geldi, yitti, gitti, babam gibi. - raylar üzerinde bekleyen çocuktum sadece sonra benim oldu bir tane, o da köstekli sevgilim aldı, yaşayan tarihli, ama antika gibiydi. dakikamı da şaşırttı, günümü de, bir türlü gitmedi, hala burada, benim gibi. - şimdi üzerimden şimendifer geçti Cevat Çeştepe |
Tadı kaçmış
şimşekler; sevgilim! yağmuru böyle izlemezdik eskiden. şimdi yüzünden endişe düşüyor. görüyorum ki gözlerinin renginden kahve gitmiş acı kalmış telve tadında. şimşekler; sevgilim! ellerin ellerimin nasırında; bir pervane olmuş dönüyor. anlıyorum ki öykümüzün havası çoktan kaçmış ölüm kalmış yanık tadında. Cevat Çeştepe |
Tahta Üzerine seni yazmak
ben elime ne zaman kalem alsam çok yakındım sana sen yaşanan her mevsim çok fazla ahşaptın oysa üzerine hiç yazı yazılmıyordu. tahta kutları her zamanın dersindeydiler . yumruklarınla çakıyordun paslı çivileri duygularıma saklandığın gölgeler değildi yeşil yaprakların arası renklerin küflü karanlığa sarılmıştı ben ellerimle yosunlarını ayıklıyordum. görülmeyecek düşler üzerine kapanmış kapılardın ve yaşanılacak baharlar kalem ne yazarsa yazsın kapalı kapıların kilitlerini açıp giremiyordu ki içeriye benim resmim hiç asılmayan duvardaydı . Cevat Çeştepe |
Tanıyorum seni bir yerden
ben seni tanıyorum bir yerden, ama nereden. hiç beraber kuş kovaladık mı seninle bir tarlada, öksüz bir yağmur gibi yağarken. üzerimizde anamızın belediği toprak ve sancımız henüz göbeğimize bağlıyken. ben seni tanıyorum bir yerden, ama nereden. sanki beraber çizdik ilk saat resmini defterimize, yanılıyor muyum sen akrep olmuştun da galiba saniyeler giymiş yelkovanı oynuyordum bende. kovalamak için seni güneşin peşine takılırdım hep köşelerde saklanırdın, tutamazdım nedense. ben seni tanıyorum bir yerden, ama nereden. sanki turnalar üzerine son ağıdı yakarken saz tellerinin en uzak akordunda bozulmuştuk. aynı kelepçedeydik ayrı kollarımızın bileklerinde verilecek en ağır ceza için hücremize girerken. ben seni tanıyorum bir yerden, ama nereden. hep sır tutmayan tarafı olduk aynalarımızın. yüreklerimiz bütün kavgaların en delikanlısıydı. bir hançeri ben yerdim sırtıma, sen oturur ağlardın. sanki aynı memesinden süt emmiş gibi analarımızın. belki çıkar gelirsin aklıma, bir nefes daha çekelim derinden. ben seni tanıyorum bir yerden, ama nereden. Cevat Çeştepe |
Tanrının ne günahı var
Tefnut haber yollamış ülke insanlarına, çocuklarım size gelecek, haberiniz olsun diye ve eklemiş arkasından aman, sakın bir hazırlık yapmayın, bir kaç gün kalıp dönecekler geriye. bizimkiler çok konuksever ve birazda gösterişe meraklı ya hemen başlamışlar sıkı bir temizliğe ortalıkta. önce ne kadar ağaç varsa tek tek budamışlar tam kökünden sonra vermişler ateşe, hepsini birden maksat konuk çocuklara oyun alanları açmak onları ağırlayıp, Tefnut’a yaranmak. gazete manşetlerinden: “aniden bastıran yağmur ve toprak kayması sele neden oldu yüzlerce ev yıkılırken, binlerce büyük ve küçük baş hayvan kayboldu. sele kapılan yurttaşları arama ve kurtarma çalışmaları başladı “ Tefnut haber yollamış çocuklarına haydi mevsim bitiyor isteyenleriniz geri dönsün, geride kalan olursa ev sahibini üzmesin yağmur adlı çocuklar dönmüşler annelerinin yanına adı nem olanlar kalmışlar birkaç gün daha. gazete manşetlerinden: “yüksek nem öldürüyor, sığınacak bir gölge bile bulamayan …. yetkililerden alınan bilgiye göre yüksek tansiyon ve güneş çarpması nedeniyle sağlık kurumlarına başvuran … gerisi havadan, sudan “ Cevat Çeştepe |
Tarihin peşinde
akıp gidiyor önümüzden günler, doludizgin. biz en yaya adımlarımızla bir adım gerisinden takipçisiyiz önümüzde gidenin. o bizi umursamasa, dönüp bir kere bile ardına bakmasa da. biz yürüyoruz ardı sıra. üstüne basmaya korktuğumuz, kenarından geçtiğimiz önümüzdeki her adım izinde, her zaman taze bir kan ve hiç kurumayan gözyaşı ırmakları. varsa bir köşede açmış güzelliğin çiçeklerini, her adımda derin bir şehvetle koparıp seline katmış. biz bir adım gerisindeyiz zamanın izlerken yazılışına tanık olduğumuz, tarih kitaplarının. öyle ders almaya ve çalışmaya vakit bulacak kadar boşa harcamayız zamanı. Cevat Çeştepe |
Tehlikeli aşk
sen kuyruklu yıldızlara isim olacak kadar şiddetli ve tozu dumana katan ve tüm evrenime kafa tutan bir aşksın. önce fırtınalara, sonra yıldızlara asılacak elimdeki bütün fotoğrafların. hiç bakamıyorum, belki de bu korkudan gözlerine. balkondan düşmekle yetiniyorum. başım dönüyor sadece. kurak bir sabotaj arkasındayım. ararsan dökülen bir damla kan bulamazsın. ama çamura bulanmış ellerim ve konuşmaktan ürkek açılmıyor çenelerim. üstüme konan ne kadar yaprak varsa kopmuş dalından beraber kokuluyoruz adım izlerini düştüğümüz yerden. bir bekçi düdüğü ürkütüyor geceye tünemiş karanlık kuşlarını. doğrulmak istiyorum, düştüğüm yerden açılmıyor gözlerim, kımıldatamıyorum ayaklarımı. başım bile dönmekten vazgeçti artık. önce fırtınalara, sonra yıldızlara ellerimle takmaya gidiyorum elimdeki bütün fotoğraflarını. Cevat Çeştepe |
Telgraf direkleri
en sapa bir dağ köyüne gönderiyorum hasretime yabancı sevgilimin gözlerini. ona ait ne varsa ona,uzakta ne kaldıysa kendime saklıyorum. sonra alıyorum elime en yeni havadisleri ve yalnızlığımla kurulmuş düşleri kaleme kağıda sarılıyorum. bir telgraf oluyor yazıp anlattıklarım. acele-cevapsızı, acele gönderiyorum. sonra biletimi alıp en sapa dağ köyüne soğuk bir trene biniyorum. ıssız yollarda kar rengi çocuklar görüyorum. dayamışlar kulaklarını telgraf direklerine, benim sevdiğime yazdıklarımı dinliyorlar. unutulmuş bir armağan verdiğim için onlara, tarifsiz bir mutluluk duyuyorum. Cevat Çeştepe |
Terkedilmişlik
kötü bir gidiş gibiydin, terk ediştin. bir daha dönüp bakmamak gibi ardına, gözyaşlarını dinlediğin son şarkıya saklar gibiydin. şimdi çoktan unuttun biliyorum sana yazdığım bütün şiirleri. ve hiç hatırlamıyorsundur ne yazık, kapıdan çıkarken söylediğin o güzel sözleri ”senden asla ayrılamam bunu hiç unutma” dediğini kötü bir gidiş gibiydin, terk ediştin. yalan söylemiştin..... Cevat Çeştepe |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 08:00 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.