![]() |
Deli Sanır
Dost ile dost olmak gâyem, Başka şey istemez gönlüm! Aşk u şevk olsun sermâyem, Tambur-ney istemez gönlüm. Tek O’nunla dost olayım, Kadehler gibi dolayım, Gül bahçesinde kalayım, Nam almak istemez gönlüm, Şöhret ü şandan geçeyim, Nurlu yolunu seçeyim, Kulu olup hep sekeyim, Şah olmak istemez gönlüm. Hem yazımı hem kışımı, Bırakayım meâşımı * Koyam yoluna başımı, Can u ten istemez gönlüm. Sezmesin dostlar hâlimi, O'na bağlı âmâlimi, Duymasınlar melâlimi, "Sen" ve "Ben" istemez gönlüm. Zaten bir bahtı karayım İçi-dışı hep yarayım, Derdim dildâra varayım, "Kîl"u "kâl" istemez gönlüm. Kimi beni deli sanar; Dertli kalbim O’nu anar .. Şeker-şerbetlere banar, Başka bal istemez gönlüm. * Dünyâca yaşamak |
Devlet-i Ebed Müddet
Battı diyorlar, ama bir gün yine doğacak, Er-geç ışık gelip karanlıkları boğacak... Saracak nûr üstüne nûr arzı dörtbir yandan, Kurtulacak insanlık şu binbir hafakandan; Göz yaşından rahmet bulutları çelik-çavak, Her yana inci inci damlalar yağdıracak. Bütün ölüler dirilip çıkacak mezardan, Ellerinde bir demet gül bu yeni bahardan... Sonra bir bir ölüm çukurlarını geçecek, Varıp Hızır’la o sırlı halvete erecek; Dudaklarında pırıl pırıl kâseler nurdan, İçecekler "âb-ı hayat" fışkıran pınardan. Îmânı, aşkı, ümidiyle tam şahlanarak, Ve bendine sığmayan sel gibi çağlayarak, Bir yep yeni dirilişe doğru bütün millet... Dillerde kudsî türkü "Devlet-i ebed müddet" Kasvet dolu son bir devreyi daha aşacak Ruhların beklediği zirveye ulaşacak... Hiç durma yürü gönlünde nûr, dilde hikmet Yolun sonuna az kaldı; hele biraz gayret!. Kıvran daha bir süre düşünce azâbıyla! Ve rûhunda duyduklarının ızdırâbıyla, Yüksel Sonsuz’a doğru ve milleti de yükselt! Yükselt ki, biraz ilerde tarih-i şehâmet... |
Devlet-i Ebed Müddet
Battı diyorlar, ama bir gün yine doğacak, Er-geç ışık gelip karanlıkları boğacak... Saracak nûr üstüne nûr arzı dörtbir yandan, Kurtulacak insanlık şu binbir hafakandan; Göz yaşından rahmet bulutları çelik-çavak, Her yana inci inci damlalar yağdıracak. Bütün ölüler dirilip çıkacak mezardan, Ellerinde bir demet gül bu yeni bahardan... Sonra bir bir ölüm çukurlarını geçecek, Varıp Hızır’la o sırlı halvete erecek; Dudaklarında pırıl pırıl kâseler nurdan, İçecekler "âb-ı hayat" fışkıran pınardan. Îmânı, aşkı, ümidiyle tam şahlanarak, Ve bendine sığmayan sel gibi çağlayarak, Bir yep yeni dirilişe doğru bütün millet... Dillerde kudsî türkü "Devlet-i ebed müddet" Kasvet dolu son bir devreyi daha aşacak Ruhların beklediği zirveye ulaşacak... Hiç durma yürü gönlünde nûr, dilde hikmet Yolun sonuna az kaldı; hele biraz gayret!. Kıvran daha bir süre düşünce azâbıyla! Ve rûhunda duyduklarının ızdırâbıyla, Yüksel Sonsuz’a doğru ve milleti de yükselt! Yükselt ki, biraz ilerde tarih-i şehâmet... |
Doğ Gönlümün İçine
Sevdirdi Seni bana her şeyden artık felek, Varsın kebap olsun sînem tâ subh-i haşre dek; Meftûn-u hüsnün gibi, belki de bilmeyerek Yüzüm izinde dolaşıyorum inleyerek... Açıp sîneme bak ateşi emelindendir, Gözlerimden akan yaş gönlümün rengindendir; Derdim hadden efzûn olsa da derman Sendendir; Ne olur tut elimden bu da benden diyerek..! Yıllar var ki yoldayım hiç rahatım kalmadı, Düşe-kalkayım hep seyre tâkatim kalmadı; Perişan hâlim ümid-i vuslatım kalmadı, İltifât et ki bana sırf iltifâtın gerek... Doğ gönlümün içine onu ney gibi inlet.! Duyduklarının esrârını bana da dinlet.! Yârâna güller sunarken Kıtmiri de yâdet.! Ak ufkuna uymayan her hâlini bilerek... Kaynak: Sızıntı, Nisan 1998 |
Doğ Gönlümün İçine
Sevdirdi Seni bana her şeyden artık felek, Varsın kebap olsun sînem tâ subh-i haşre dek; Meftûn-u hüsnün gibi, belki de bilmeyerek Yüzüm izinde dolaşıyorum inleyerek... Açıp sîneme bak ateşi emelindendir, Gözlerimden akan yaş gönlümün rengindendir; Derdim hadden efzûn olsa da derman Sendendir; Ne olur tut elimden bu da benden diyerek..! Yıllar var ki yoldayım hiç rahatım kalmadı, Düşe-kalkayım hep seyre tâkatim kalmadı; Perişan hâlim ümid-i vuslatım kalmadı, İltifât et ki bana sırf iltifâtın gerek... Doğ gönlümün içine onu ney gibi inlet.! Duyduklarının esrârını bana da dinlet.! Yârâna güller sunarken Kıtmiri de yâdet.! Ak ufkuna uymayan her hâlini bilerek... Kaynak: Sızıntı, Nisan 1998 |
Dost
Bilsem ki bu benim cânım hiç yol aldı mı dost! Almayıp yâd ellerde âvâre kaldı mı dost! Dağınık bitkin hâlim; derbeder, bîmecâlim; Yakup gibi melâlim beni inletsin mi dost! Dağa ulaştı yollar; kesti önümü çöller, Elimde solgun güller; pörsüyüp gitsin mi dost! Vurdu yokuşa düzler; her yanımda pürüzler, Sönüp gitti gündüzler; böyle kalayım mı dost! Bir küçük inâyet; lutfeyle az siyanet, Etmezsen eğer himmet, hep ağlayayım mı dost! Budur Sana zannım tam, zannım o ki afvolam, Afvolmazsam ya n’olam, böyle yanayım mı dost! |
Dost
Bilsem ki bu benim cânım hiç yol aldı mı dost! Almayıp yâd ellerde âvâre kaldı mı dost! Dağınık bitkin hâlim; derbeder, bîmecâlim; Yakup gibi melâlim beni inletsin mi dost! Dağa ulaştı yollar; kesti önümü çöller, Elimde solgun güller; pörsüyüp gitsin mi dost! Vurdu yokuşa düzler; her yanımda pürüzler, Sönüp gitti gündüzler; böyle kalayım mı dost! Bir küçük inâyet; lutfeyle az siyanet, Etmezsen eğer himmet, hep ağlayayım mı dost! Budur Sana zannım tam, zannım o ki afvolam, Afvolmazsam ya n’olam, böyle yanayım mı dost! |
Dostla Halvet
Hakk’a kul olanlar kula kul olmaz; Kulluğa erenler yollarda kalmaz. Ruhlarında vuslat, ruhlarında haz, Âlem aldansa da onlar aldanmaz. Baş koyup Hak eşiğinde bekleyen, Dost düşünüp, dost deyip, dost söyleyen; Şevklerle şahlanıp aşkla inleyen, Yüz hazân görse de sararıp solmaz. Üveyk gibi kanatlanan rûhuyla, Pür neş’e ve meleklerle kolkola, Uzayıp Sonsuz’a ulaşan yola, Girip yol alanlar asla yorulmaz... Kuşlar gibi her ân kanat çirparak, Akil ermez ufuklarda uçarak; Gidip sir kapilarini açarak, Hakk’la halvet olur, olur ayrılmaz. |
Dostla Halvet
Hakk’a kul olanlar kula kul olmaz; Kulluğa erenler yollarda kalmaz. Ruhlarında vuslat, ruhlarında haz, Âlem aldansa da onlar aldanmaz. Baş koyup Hak eşiğinde bekleyen, Dost düşünüp, dost deyip, dost söyleyen; Şevklerle şahlanıp aşkla inleyen, Yüz hazân görse de sararıp solmaz. Üveyk gibi kanatlanan rûhuyla, Pür neş’e ve meleklerle kolkola, Uzayıp Sonsuz’a ulaşan yola, Girip yol alanlar asla yorulmaz... Kuşlar gibi her ân kanat çirparak, Akil ermez ufuklarda uçarak; Gidip sir kapilarini açarak, Hakk’la halvet olur, olur ayrılmaz. |
Duyuşlar
Yollardayız her zaman, îmân, azim iç içe, Yürüyoruz durmadan önümüzde tepeler... Masmâvi ümitler fecrinde her gün, her gece, Sisli bir şafak gibi tülleniyor öteler... Gül kırmızı ufuklar, apaçık nûra gebe, Zirveleri kolluyor güneşin hüzmeleri; Aşıldı ve aşılıyor bir bir her engebe; Bahar var az ötede ilkinden de ileri. Yolcusuyuz sahilsiz enginlerin tâ dünden, Gözlerimiz pâr pâr, gönüllerimizde huzûr; Duyuyoruz var olma neşvesini derinden... Ve cennet kokuları geliyor buhur buhur... İçimize hüzme hüzme ışıklar yağıyor, Görür gibiyiz o Akçağları şimdiden; ******* hırıltıda tan yeri ağarıyor... Ve derken geçmişle buluşuyoruz âniden. Bahar çağlıyor hazan estiği yerlerde, Meltemle fısıldaşıyor her yanda yapraklar; Ukbâ nağmeleri duyuluyor perde perde, Bir başka ma’nâyla dalgalanıyor bayraklar... Yürüyelim durmadan az ilerde son nokta, Hayat bir sırlı rüyâ, îmân bir tatlı ses; Yaşanan şu ömrümüz bir ezelî plâkta... Var olmak ne güzel, âkıbet ondan da enfes... Kaynak: Sızıntı, Aralık 1994 |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:30 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.