www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Hayat Dersleri (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=342)
-   -   sadece... (https://www.cakal.net/showthread.php?t=152195)

biqboy 10-08-2009 08:25 PM

köylü kadın...

Genç kız el aynasında makyajını kontrol etti; "Gayet iyi" dedi. Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı arayan annesiydi. - Alo.kızım nasılsın? - İyiyim anne. Ne oldu * - Sana bir surprizim var. - Surpriz mi? - Evet.Çok eski bir arkadaşım dostum şehrimize gelmiş.. - Eee kimmiş. - Kim olduğu surpriz. Fakat onu senin almanı istiyorum. - Ben mi? - Evet senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum. - Anne ben böyle şeyleri sevmem kendin halletsen. - Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir. - Amaaan. Peki peki. Nasıl tanıyacağım. -Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak. -Tamam anne..tamam. - Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim. - Hemen darılma tamam dedim ya. O nasıl tamam demekse. neyse hadi o zaman izin al da çık bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim. Genç kız izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını farketti. Arkadaşlarıyla hep paralılüks eğlence yerlerine giderlerdi. Annesinin tarif ettiği girişteki ilk masayı buldu boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti. "-Annemin arkadaşı çabucak gelse de şunlardan kurtulsam" diye düşündü. Köylü kadın çekinerek seslendi; - Afedersin kızım bir şey sorabilir miyim? "Kızım" diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu. - Ne var adres mi soracan! .. Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı; - Hayır kızım başka bir şey soracaktım. - Sizin gibi cahiller ya adres sorar ya para ister. Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü. "-Nihayet." diye düşündü. Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu. Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü.Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü; - Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla. Fakat ağlamayla benden bir şey koparacağını sanma tamam mı. Kadın dayanamadı; - Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına torununun yanında hakaret mi ettim! . - Oooo... laf yapmayı da biliyormuş -Anlaşıldı kızım sen üniversite bitirmiş çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim. Yaşlı kadın küçük kızı alıp masadan kalkarken boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi. Bir süre sonra genç kızın annesi parkta yanına geldi. - Merhaba kızım Zeynep teyzen nerde? - Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi yanıma oturdu. O da sadece dinlenmek için gelmiş biriymiş. - Allah Allah! ... giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı. Genç kız bir an durakladı. -Küçük bir kız mı? - Evet - Anne! . biz zengin kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin kültürlü biridir değil mi? - Kültürsüz değil ama zengin değil. - Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme. - Köyden gelen kadına ne denir ki! .. - Oh. iyi iyi köylü kadınları karşılmaya beni gönderiyorsun. - Kızım o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. ' - Gün gelir bir ihtiyacım olduğunda ben kapınızı çalarım'. Dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı. -Ne istiyormuş? - Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak kayıt için okula götürecek. - Anne o köylü kadına ne borcun olabilir ki anlayamadım? Annesi kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı; - Kızım sen bebekken biz köydeydik. - Eee. - Sana yıllar önce bahsetmiştim köydeyken evimiz yandı biz de inekleriatlarıtarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük demiştim. -Evet hatırladım. - O yangınla ilgili bir ayrıntıyı seni üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık. - Herhalde şimdi anlatacaksın. - Baban evde yoktu ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz işte o rüzğar bazen ters esiyormuş yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rüzğar bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler heryeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu. - Niçin? - Seni kurtarırken sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım bak makyajın akıyor ağlama. Hah! .. baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı.

biqboy 10-08-2009 08:25 PM

çapkın kayıkçı...

Bir zamanlar Istanbul'un kayıkçıları arasında çapkınlıgıyla meşhur bir kayıkçı varmış. Adam o kadar çapkınmış ki kayığına binen her hatunla bir macerası olurmuş. Bunu duyan dişli kendine güvenen bir kadın; kim bu adam görelim bakalım bana ne yapabilecekmiş" diyerek inmiş iskeleye. Araştırıp sormuş ve kayıkçıyı bulmuş. Hemen kayığına binmiş ve denize doğru açılmışlar. Kayıkçı bir kürek çekmiş ve - "Derleeerrr" demiş. Bir kurek daha cekmiş yine - "Derleeerr" demiş bir kürek daha cekmis - "Derleeerrr" diyerek devam etmiş.. Kadın dayanamamış sormuş; - "Bey söylesene Allah aşkına ne derler" Kayıkçı şöyle bir bıyığını burmuş ve; - "Sen bu kayığa bindin ya" "Artık vermesen de verdi derleeerrrr..."

biqboy 10-08-2009 08:26 PM

mümkün olsaydı...

Çocuğumu yeniden yetiştirmem mümkün olsaydı: Ona işaret parmağımı kaldırıp yasaklar koymak yerine parmaklarıyla resim yapmayı öğretirdim. Hatalarını daha az düzeltir onunla daha cok yakınlık kurmaya çalışırdım. Onu sadece gözlerimle izler saat kısıtlamaları koymazdım. Daha bilgili olmaya çalışır daha cok şefkat gösterirdim. Onunla daha çok yürüyüşlere çıkar uçurtmalar uçururdum. Ona karşı ciddi bir tavır içinde olmak yerine onunla oyun oynardım. Onunla kırlarda koşar yıldızları seyrederdim. Onunla daha az çekişir ona daha çok sarılırdım. Önce benlik saygısı kazanmasını sağlar sonra bir ev almaya çalışırdım. Ona her zaman katı davranmaz onu daha çok onaylar ve yüreklendirirdim. Güç konusunda daha az ders verir sevgi konusunda daha çok şey öğretirdim. - Diane Loomans.

biqboy 10-08-2009 08:26 PM

dinle oğlum...

Dinle oğlum: Bunları sen küçük ellerinden biri çenenin altında yumruk olmuş sarı saçların terden ıslanmış alnına yapışmış bir halde uyurken söylüyorum. Odana gizlice tek başıma girdim. Sadece birkaç dakika önce kütüphanede oturmuş gazetemi okurken güçlü bir pişmanlık dalgası her tarafımı sardı. Suçluluk içinde kalkıp yatağının başucuna geldim. Düşündüklerim şunlardı oğlum: Sana kızmıştım. Okula gitmek için hazırlanırken yüzünü havluyla şöyle bir sildin diye sana bağırmış ayakkabılarını temizlemediğin için seni azarlamıştım. Eşyalarını yere attığın için öfke içinde haykırmıştım. Kahvaltıda da hata buldum. İçeceklerini etrafa sıçrattın yiyeceklerini alel acele yedin. Dirseklerini masaya koydun ekmeğine tereyağını çok kalın bir tabaka halinde sürdün. Sen oynamak ben de trene yetişmek için çıkarken bana döndün elini salladın ''Güle güle baba'' dedin. Ben ise irkildim ve ''omuzlarını dik tut'' cevabını verdim. Öğleden sonranın geç saatlerinde herşey yeniden başladı. Eve gelirken seni dizlerinin üstünde eğilmiş misket oynarken gördüm. Çoraplarında delikler vardı. Seni arkadaşlarının önünde benimle eve gelmeye zorlayarak aşağıladım. Çoraplar çok pahalıydı ve eğer parası senin cebinden çıkıyor olsaydı daha dikkatli olurdun. Bir düşün oğlum bunlar bir babanın lafları. Daha sonra ben kütüphanede okurken gözlerinde acı dolu bir bakışla nasıl çekingen çekingen içeri girdiğini hatırlıyor musun? Gazetenin üstünden rahatsız edilmiş olmanın verdiği sıkıntıyla sana baktığımda kapıda durakladın. Ben ise ''ne istiyorsun'' diye kükredim. Hiç birşey söylemedin ama aceleyle bana doğru koştun kollarını boynuma dolayıp beni öptün. Küçük kolların Tanrı'nın yüreğine yerleştirdiği sana yaptıklarımın bile solduramadığı o büyük sevgiyle boynumu sıkıyordu. Sonra koşa koşa merdivenlerden çıkıp gittin. Evet oğlum bundan hemen sonra gazetem ellerimden kaydı ve müthiş bir korku her yanımı sardı. Adetlerim bana neler yaptırıyor? Hata bulma adetim azarlama adetim. Sana bir çocuk olduğun için verdiğim ödül bu mu? Seni sevmediğimden değil ama bir çocuktan çok fazla şey beklemiştim. Seni kendi ölçütlerimle değerlendirmeye kalkıyordum. Oysa karakterinin o kadar iyi o kadar güzel yanları vardı ki. Küçük yüreğin dağların ardından söken şafak kadar büyüktü. Ve bunu gelip bana iyi ******* öpücüğü vererek gösterdin. Bu akşam başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıkta yatağının başucuna geldim ve utanç içinde diz çöktüm. Bu çok yetersiz bir af dileme çabası. Bunları sana sen uyanıkken söylersem anlamayacağını biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle dost olacak sen acı çektiğinde bende çekecek sen güldüğünde ben de güleceğim. İçimden kötü sözler etmek geldiğinde dilimi ısıracağım. Sonra kendime hep şu sözleri söyleyeceğim: O sadece bir çocuk küçük bir çocuk. Korkarım seni sanki bir yetişkinmişsin gibi gördüm. Ama şimdi seni yatağında dertop olmuş yorgun uyurken görüyorum da oğlum küçük bir bebek olduğunu anlıyorum. Daha dün başını omzunun üstüne koyduğun anneciğinin kucağındaydın. Senden çok fazla şey bekledim çok fazla... - W. Livingston Larned.

biqboy 10-08-2009 08:27 PM

öpücük...

Çoğu zaman pek çok şeyi çocuklardan öğreniriz. Bir süre önce bir arkadaşım 3 yaşındaki kızını bir rulo altın renkli kaplama kağıdını ziyan ettiği için cezalandırmıştı. Durumları iyi değildi ve kızının kağıtları ağacın altına koyacağı bir kutuyu süslemeye harcaması onu çok sinirlendirmişti. Buna rağmen küçük kız ertesi sabah hediyeyi babasına getirdi ve " Bu senin için babacığım" dedi. Arkadaşım gösterdiği tepki icin kendini suçlu hissetti ama kutunun boş olduğunu görünce için için sinirlenmekten de kendini alamadı. Kızına bağırdı: " Birine bir hediye verdiğin zaman içinin dolu olması gerektiğini bilmiyor musun? " Küçük kız babasına yaşlı gözlerle baktı ve söyle dedi: " Ama babacığım kutu boş değil ki. Ben kutunun içine öpücüklerimi üflemistim. Hepsi senin icin babacığım.” Babanın içi paramparça olmuştu. Kızını kucakladı ve onu affetmesi için yalvardı. Arkadaşım bu altın renkli kutuyu yatağının baş ucunda yıllarca sakladığını anlattı bana. Ne zaman cesaretini kaybetse kutunun içinden hayali bir öpücük çıkarıyor ve onu oraya koyan çocuğunun sevgisini hatırlıyordu. Gerçek anlamda bakmak gerekirse herbirimiz arkadaşlarımız ve ailelerimiz tarafından bize sunulan karşılıksız sevgi ve öpücüklerle dolu altın renkli kutulara sahibiz. Dünyada sahip olabileceğimiz daha değerli bir şey olamaz.

biqboy 10-08-2009 08:27 PM

mucize...

Sally küçük kardeşi George hakkında anne ve babasının konuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen herşeyi yapmışlardı George'nin yalnızca çok pahalıya malolacak bir ameliyatla kurtulma şansı vardı fakat bunun için yeterli paraları yoktu. Babasının umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duymuştu Sally: "Yalnızca bir mucize onu kurtarabilir." Bu sözleri duyar duymaz usulca kendi odasına yürüdü Sally. Domuz biçimindeki kumbarasını gizlediği yerden çıkartarak içindeki paraları yavaşça yere dökerek saymaya başladı. Yanılgıya düşmemek için tam üç kez saydı kumbaradan çıkardığı bozuk paraları. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çıkıp köşedeki eczaneye gitti. Eczacının dikkatini çekebilmek için büyük bir sabırla bekledi. Eczacı çok yoğundu ve bir adama ilaçlarını nasıl kullanacağını anlatıyordu. Bu yoğun çalışmanın arasında sekiz yaşındaki bir çocukla ilgilenmeye hiç niyeti yoktu ama Sally'nin beklediğini görünce "Evet ne istiyorsun söyle bakalım" dedi. "Biraz acele et gördüğün gibi beyefendiyle ilgileniyorum" diyerek yanındaki şık giyimli adamı gösterdi. Sally "Kardeşim" dedi. Sessizce yutkunduktan sonra devam etti: "Kardeşim çok hasta bir mucize almak istiyorum." Eczacı Sally'e bakarak "Anlayamadım" dedi. "Şeyy babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' dedi bir mucize kaç paradır bayım?" Eczacı Sally'e sevgi ve acımayla baktı bu kez: "Üzgünüm küçük kız biz burada mucize satmıyoruz sana yardımcı olamayacağım" dedi. Sally o kadar kolay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içine bakarak "Karşılığını ödemek için param var benim bana yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli" dedi. Bu arada Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally'e dönerek "Ne tür bir mucize gerekiyor kardeşin için küçük hanım? diye sordu. "Bilmiyorum" dedi Sally. Sonra gözlerinden aşağı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti: "Tek bildiğim o çok hasta ve annem ameliyat olmazsa kurtulamayacağını söyledi ve ailemin de ameliyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama babam 'Onu ancak bir mucize kurtarabilir' deyince ben de paramı alıp buraya geldim." "Ne kadar paran var?" diye sordu iyi giyimli adam. "Bir dolar ve onbir sent" dedi Sally. "Ve dünyadaki tüm param bu!" "Bu iyi bir şans küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bu para" dedi iyi giyimli adam. Adam bir eline parayı aldı öteki eliyle de Sally'nin elini tutarak "Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen?" diye sordu. "Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum" dedi. İyi giyimli adam Dr. Carlton Armstrong'du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek tanınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman hâlâ yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne "Hâlâ inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu maliyeti ne kadardır merak ediyorum" dedi. Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça malolduğunu çok iyi biliyordu. Tam tamına bir dolar ve onbir sent!...

biqboy 10-08-2009 08:27 PM

ayakkabıcı...

Ayakkabıcı yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken sokaktaki bir çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan spor ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama küçük bir dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini öntarafa koyunca çocuk vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.. Adam ona bir kez daha göz attı. Üstündeki pantolonun sol kısmından sonra boştu. Bu yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar sanki onu kendinden geçirmişti.Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola koyulduğunda adam dükkandan dışarı fırlayıp: - Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller bir harika!. Çocuk ona dönerek: - Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım doğuştan eksik. - Bence önemli değil!. diye atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan yok ki!. Kiminin eli eksikkiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da vicdanı. Küçük çocuk bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü: - Keşke vicdanımız eksik olacağına ayaklarımız eksik olsa idi. Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp: - Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki? - Çok basit!. dedi adam. Eğer yoksa cennete giremeyiz. Ama ayaklar yoksa problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat insanlar sağlamlara oranla daha fazla mükafat görecekler... Küçük çocuk bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar hafiflemiş gibiydi. Adam vitrine işaret ederek: - Baktığın ayakkabı sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin? Çocuk başını yanlara sallayıp: - Üzerinde 30 lira yazıyor dedi. Almam mümkün değil ki!. -İndirim sezonunu senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20 liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın o da 10 lira eder. Çocuk biraz düşünüp: - Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki? - Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da sağ ayağı eksik olan bir çocuğa satarım. Küçük çocuğun aklı bu sözlere yatmıştı. Adam devam ederek: - Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu. - İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır. - Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak geri kalır 5 lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir sattım gitti!. Ayakkabıcı çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki raflar onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam vitrinde olanı çıkarttı.Bir tabure alıp döndükten sonra çocuğu oturtup yeni ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek - Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana bunu satsan memnun olurum. - Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere. Eski bir ayakkabı para eder mi? - Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi adam. Antika eşyalardan haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise o kadar para tutar. Bu yüzden ayakkabın bence en az 30- 40 lira eder.Küçük çocuk art arda yaşadığı şokları üzerinden atabilmiş değildi.Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya. Adamın heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz gezdirdikten sonra 10 liralık banknotu gerivererek: - Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!.. Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu. Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk yavaşça yerinden doğruldu. Sanki koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür edip: - Babam haklıymış!. dedi. 'Sakat olduğum için üzülmeme hiç gerek yok!' demişti.

biqboy 10-08-2009 08:28 PM

fare kapanı...

Evin minik faresi duvardaki çatlaktan bakarken çiftçi ve eşinin mutfakta bir paketi açtıklarını gördü. Kendi kendine: - "İçinde hangi yiyecek var acaba ?" diye düşündü. Bir süre sonra gördüğü paketin bir fare kapanı olduğunu anladığında yıkılmıştı. - "Evde bir fare kapanı var! evde bir fare kapanı var!" diye bağırarak telaşla bahçeye fırladı. Minik fareyi telaş içinde gören tavuk umursamaz ve bilgiç bir tavırla başını kaldırdı ve gıdakladı: - "Zavallı farecik...Bu senin sorunun benim değil. Bana bir zararı olamaz küçücük kapanın" dedi. Tavuktan destek bulamayan farecik bu sefer telaşla koyunun yanına koştu ve - "Evde bir fare kapanı var! evde bir fare kapanı var!" diye adeta çırpındı. koyun anlayışla karşıladı ama - "Çok üzgünüm fare kardeş ama dua etmekten başka yapacağım bir şey yok. Dualarımda olacağından emin ol" dedi. Minik fare çaresizlik içinde ineğe döndü ve - "Evde bir fare kapanı var evde bir fare kapanı var!" dedi. İnek ; -"Bak fare kardeş senin için üzgünüm ama beni ilgilendirmiyor." dedi. Sonunda farecik başı önde umutsuz şekilde eve döndü. Çiftçinin fare tuzağı ile bir gün tek başına karşılaşmak zorunda olduğunu anladı. O gece evin içinde sanki ölüm sessizliği vardı. Minik farecik aç ve susuzdu. Tam yorgunluktan gözleri kapanacaktı ki birden bir ses duyuldu. Gecenin sessizliğini bölen gürültü fare kapanından geliyordu. Çiftçinin karısı ne yakalandığını görmek için yatağından fırladı ve mutfağa koştu. Karanlıkta kapana zehirli bir yılanın kuyruğunun kısıldığını fark edememişti. Kuyruğu kapana kısılan yılanın canı yanıyordu ve aniden çiftçinin karısını ısırdı. Çiftçi karısını apar topar doktora götürdü. Doktor zehiri temizledi sardı. Çiftçi karısını eve getirdi yatırdı. Karısının ateşi yükseldi ve bir türlü düşmüyordu. Kadıncağız ateş ve ter içinde kıvranıp duruyordu. Böyle durumlarda taze tavuk suyunun gerekli olduğunu herkes bilir çiftçi de bıçağını alıp bahçeye koştu. Karısı taze tavuk suyu çorbasını içti biraz kendine geldi. Karısının hastalığını duyan komşular ziyarete geldiler. Onlara ikram etmek için çiftçi koyununu kesti. Çiftçinin karısı gittikçe kötüye gidiyordu. Yılan belli ki çok zehirliydi. Birkaç gün sonra çiftçinin karısı iyileşemedi ve öldü. Cenazesine çok sayıda kişi gelince hepsine yeterli et sağlamak için çiftçi ineği mezbahaya yolladı. Fare tüm bu olanları büyük üzüntü ile duvardaki deliğinden izledi. Birisi sizi ilgilendirmediğini düşündüğünüz bir tehlike ile karşı karşıya ise hepimizin aynı tehlikede olabileceğini hatırlayalım. Hepimiz yaşam denilen bu yolculukta yer alıyoruz.

biqboy 10-08-2009 08:28 PM

bilge ile köpek...

Bir bilge bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. Dikkatle izler olayı. Köpek susamıştır ama gölete geldiğinde sudaki yansımasını görüp korkmaktadır. Bu yüzden de suyu içmeden kaçmaktadır. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge düşünür: -Benim bundan öğrendiğimm şu olduder. -Bir insanın istekleri ile aras?ndaki engel çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkulardır. Kendi içinde büyüttüğü engellerdir. İnsan bunu aşarsa istediklerini elde edebilir. Ama biraz daha düşününce aslında gerçek öğrendiği şeyin bundan farklı olduğunu görür. Asıl öğrendiği şey insanın bir bilge bile olsa bir köpekten öğrenebileceği bilginin var olduğudur. Bu yüzden ne varsa paylaş senden de öğrenilecek bir şeyler vardır diğer insanlar için.

biqboy 10-08-2009 08:29 PM

yeni ayakkabı...

Sanki gelecek ay gökten para yağacak. Hem ev sahibim de zengin biri sayılmaz ki. Kimseden borç istemeye de yüzüm kalmadı. 20 milyon da kiraya verince elde 10 kalacak bakkal artık beklemez 5 de ona. Kalan 5 de bir hafta yeter ya sonra?. Adam evine geldiğini farketti. İçeri girdi sıkıntılarını olabildiğince ailesine yansıtmayan biriydi. Yüzündeki sıkıntılı ifadeyi zorla da olsa değiştirdi güler yüzle içeri seslendi; --Alo !. . . kimse yok mu? Bu yorgun ve yaşlı adamı karşılayacak kimse yok mu? Hanımı koşarak geldi ceketini aldı; -Kusura bakma bey geldiğini duymadım. -Eh elimiz boş olunca yüzümüze bakılmıyor ne yapalım. -Öyle deme bey. -Şaka yaptım canım şaka yaptım hemen darılmaaa. . . elim dolu olsa da yüzüme bakılmıyor diyecektim !. . Onun şakalarına alışmış olan karısı bu kez ses çıkarmadı sadece gülümsedi. -Yorgun görünüyorsun. -Biraz yorgunun hanım. -Acıkmışsındır hemen yemeğini getireyim. -Hanım acıktım acıkmasına da zahmet olmazsa başka bir şey rica edecem. -Estağfurullah bey buyur !. . . -Ya sen de yorgunsundur ama ayaklarım çok ağrımış bir leğene az bir su koysan sana zahmet. -Tabi hemen getiriyorum. Adam eşofmanını giyip oturmuştu ki hanımı bir legen suyla girdi. Adam yorgun ayaklarını suya daldırmadan merakla sordu; - Benim tatlı kızım nerde bakayım saklandı mı yaramaz? Anne başını önüne eğdi -Ne oldu bir şey mi var? ?Söylesene canım. -İçerde?ağlıyor. -Ağlıyor mu !. . . Niye? -Ayakkabı istiyor. -Daha önce konuşmuştuk alamayacağımı söylemiştim. Hem ayakkabısı eski değil ki? -Eskidiği için değil arkadaşlarında gördüğü yeni çıkan bir ayakkabıdan istiyor. -Hanım biliyorsun para durumunu? -Ben biliyorum da? -Bir daha konuşayım bakalım benim kızım anlayışlıdır. Çağır gelsin. Kadın kızını çağırdı kalkmak istemeyen kızını zor da olsa ikna ikna etti babasının yanına getirdi. Babası yanına oturttu. Olabildiğince kırmamaya çalışarak konuştu; -Kızım seninle daha geçen akşam konuşmuştum. Ayakkabı alacak kadar paramız yok hem ayağındakiler de eski değil. -Başkası nasıl alıyor? -Yavrum onların durumu daha iyiyse alabilirler. Bizim şimdi iyi değil. Bekle belki bir kaç ay sonra alabiliriz. -Banane arkadaşlarım aldı ben de alacam. Yine ağlamaya başlamıştı. -Ne kadarmış o ayakkabı fiyatını biliyor musun? -4 milyon. -Kızım sana o ayakkabıyı alırsak elimizde para kalmıyor. Getir bakayım sen şimdi giydiğin ayakkabılarını. Kız hışımla getirdi yere attı. Adam çocuğun saygısızlığını görmemezlikten geldi. Küçük çocuklar için böyle heveslerin ne derece önemli olduğunu biliyordu. Hele arkadaşlarından biri onu kıskandırdıysa o küçük dünyasında tüm hayali o ayakkabı olmuştur başka birşey düşünemez bile diye aklından geçirdi. Fakat adamın da yapacak birşeyi yoktu. Çok uzun bir sessizlik oldu adam kızını kırmadan nasıl çözüm bulacağını düşünüyordu. Hanımı ise kocasının ayakkabıların yere atılışına sinirlendiğini düşünüp endişe ile bekliyordu. Adam umutsuzca kızına bir daha sordu; -Kızım bu ayakkabılar hiç de eski görünmüyor bir kaç ay daha giysen. -Eski işte eski giymem. Bunlar eski !. . Adam?ın içi içini yiyordu. Bir medet arar gibi hanımına baktı. Yıllardır sıkıntı içinde yaşayan ama eve her gelişinde güler yüzünü eksiltmeyen vefakar karısı yapacak birşeyi olmadığını göstermek için ellerini iki yana açtı. Adam birden ayağa kalktı giyinmeye başladı. -Kızım madem benim ?Ayakkabın eski değil? sözüme bakmıyorsun giy ayakkabılarını dışarda az öne gördüğüm bir çocuğa soracağız sen soracaksın. Eğer sorduğun çocuk bu ayakkabılar için eski derse veya beğenmezse söz istediğin o ayakkabıları alacağım. Ayakkabı alınmasından tamamen ümitsiz olan kız bunu duyunca heyacanlandı. Hemen hazırlandı. Baba kız el-ele sokağa çıktılar. Hiç konuşmadan bir kaç sokak geçmişlerdi ki babası az ilerdeki köşeyi gösterdi; -Bak şu köşede oturan bir çocuk var hemen hemen senin yaşlarında. Sor bakalım ayakkabıların güzel mi değil mi !. . . Kız hevesle çocuğun yanına koştu ama durdu kaldı. Çocuğun şaşkın bakışları arasında birkaç saniye orda kaldıktan sonra ağlayarak babasına doğru koştu. Soramamıştı. Babası ağlayan kızını bırakıp köşedeki çocuğun yanına gitti. Cebindeki bozuk paraları çocuğun önündeki mendile bırakıp döndü. Çocuk hâlâ ağlayarak uzaklaşan kıza bakıyordu duvara yasladığı koltuk değneklerinin arasından.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:55 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.