![]() |
Saati Dinlerken
Saten yastıkta dudak baskıları Gene habersiz elveda öpücükleri Bizimkisi çıtkırıldım bir tuhaf geçimsizlik Sıcaklığın yanımda sen yoksun Guguklu saatim kime kalk diyeyim Sebzeleri şunu bunu ayıkladım Merak etme titizliğinle hazırladım Sade çorba zeytin ezmesi taze peynir Tuzsuz pide dilimleri sebzeli pilav Göbekte kuzu kızartması m e y v e l e r i ç e c e k l e r Kaşık çatal bıçak bardaklar El bezi peçeteler Eften püften başka şeyler Geçemedim masaya sandalyen boş Ne vardı aramızda sana göre Guguklu saatin gugukları mı Öteye kilime yaydım soframı Salçalı tava aşı bir tas ayran y e ş i l s o ğ a n Masada torunum kilimde dedem Aslında hazırlamadım yemekleri İlgili sözcüklere yedirdim sofraları Saatin guguklarını dinlerken. Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Saçı Kıl
Yaşın dirimsel salınımında yaşlandın Kaç yaşındasın yaşım Bedenin göksel bedeli devasa yaşamadım ki yaşlanayım Sor yaşanmamış yaşıma yaşına saçı kıl sondan sonra. Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Sağ Selim
Sağduyu sağgörü Sağbeğeni sağistem Sağaçık sağın Solaçık sakar solak S o s sağ salim kanağan selim! Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Sam Amca
İvan öldü yaşasın Nataşa Sam Amca lider Teknik Mars’ta Venüs’te Uygarlığın ayıbı ozon tabakası Hümanizm buzlukta Sam Amca bıçkın aheste mendili sarma çorabı dolma Yiyen kazanıyor Ho Amca’nın kulakları çınlasın! Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Samur
Okur gezdim Avrupa Amerika’yı... Çok it gördüm kapan Hiçbirine benzemez mülteci iti düşen düşüren! Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Sardım Yalnızlığını Özlemlerime
Rüzgâr mı bırakmış sel mi sermiş seni yoluma Yüz yüze kapandım üzerine sarı bir yaprağın Göğüs göğüse bir şahin vuruşmasından mı yoksa Teke tek kapışmasından mı kopup gelmiş yoluma Kapandım üzerine özlemlerimin çöl tutkusuyla Dedim sevdim seni her daldaki tomurcuk ile Dedim sevdim seni her memedeki bebek ile Dedim tozunda buldum özgürlüğümün rengini Kardım tozunu kaynayan sevincime Batırdım tarağımı taradım saçlarımı Dedim sevdim seni kendimdeki sen ile Dedim sordum seni sahi sen nerelisin Dedim ülkemin hangi ağacından kopup geldin Bir tarafı sağır uçurum bir tarafı sarı nehir Ara yerde toprağın tavında buldum seni Sordum ülkemin hangi bucağındansın Coşan sevincim kadar uçan yaprak Dedim sevdim seni her yuvadaki kuş ile Dedim sevdim seni her kalemdeki iş ile Dedim sevdim seni sendeki gelen ile Nefesin rüzgâr mıydı gerdim çıplak göğsümü Evire çevire okşasın uyusun sarı rüzgâr Terin sarı nehir miydi verdim anıtsal yalnızlığımı Yavaş yavaş yıkasın boyasın sarı nehir Dedim sevdim seni her dildeki çiçek ile Dedim sevdim seni her eldeki çiçek ile Canlandı sarı yaprak dalgalandı yaprak Geldi önümde durdu uçan bir halı gibi Oturdum üzerine havalandı yaprak Ne motoru vardı ne de pervaneleri Kanatlaşan özlemlerimle uçuyordu sarı yaprak. Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Se Balancer les Sens d’Enfance
Mon rêve, j’aperçus, t’allonger parmi les buées, Sur un hamac nuageux que dans les brouillards En brises, te balançais, tant mieux qu’en silence. Te lever, que tu rêvasses, au plus loin de nuages, A ton attente en cas d’escarpolette de votre jardin Pour se balancer les sens effrenés de ton enfance. Tous les pourquoi de toi, au seuil des confidences. Le trésor des paroles n’a pas la clef de pourquoi Qui aurait été sur la porte de sentiments passionés, Toutes qui étaient avec les ailes d’un phénix subtil. Et moi, j’y ai cueilli les pousses de ton invitation, Qui me touchent sous le règne fervent de ton désir. Boucles de Canicule Abdullah Karabağ |
Sarısabır
Söylencemiz yıldızyağmuru kayar yıldızyeliyle titrek şavkır Denizyıldızı papatya falımız oltasında Hermes’in İnciği mimiklerin incirek şavkır Saat dokuzu dokuz geçe mezat sürümün sar sabrı tez gel Azelya Sakın geç kalma. Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Selin
Cezvede baygın fincanda dargın kremi sayıklayan Selin Seni yüzükle mi öpeyim? Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Semirgin
I. Dönüşümde atılım ergin erimedir Erirken karıntı kızışık yaratı II. İde pazarı saniyesi balsam eytişimin asalığı Değerin sanatın simsarı III. Saksıda sallabaş IV. Semiren semirtir. Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Sen
Seni Soluksuz gecede Yıldızların Dansında görmüşüm Yılanlı düşte Engereğin ağzından almışım Acıların ezgisinde Yaratanın yüreğiyle sevmişim Dudaklarıma dokunmadan Ellerime Kına yak benim Koynuma girmeden Yatağıma Gül dök benim. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Sen İnciden Daha İncisin
Bir derenin göle döküldüğü yerde, durgun su akıntısının beslediği büyülü yosunlu barınak- larında annesinin günlük hayat bilgisi dersindey- di yavru midye. -Daha çok küçüksün, dedi annesi. Balıklara özenip sert akıntılara atılma! Kurbağalara takılıp dışarılara çekilme! Bize, sualtı kayıcıları derler. Bundan da memnunuz.Diplere tutuna tutuna ya- şarız. Hele çamurlu yataklara bayılırız.Nerede o- lursak olalım, inci avcılarına karşı çok dikkatli olmalıyız! -İnci nedir, anne? -Başımıza belâ içimizdeki hazine. Balık gö- zü gibi, parlak bir şey. -Anne, benim incim yok. Seninkini alabilir miyim, boynuma takmak istiyorum? Anne midye, kabuklarını açar, yavrusu içi- ne dalar. Arar tarar her bir yerini, bir şey bulamaz. Ağlamaklı bir sesle bağırır: -Anne, incin nerede? Anne gülümser: -Her annenin incisi yavrusudur. Sen, benim için sedef sarayındaki inciden daha incisin, der. Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Seni Aradım
Seni aradım Ne dilde Ne dudakta Seni aradım Bir içimlik gözde Gözlerini aradım Gözler denizinde Seni Arıyorum Mecnun’a Leyla olan seni Biliyorum Uzakta değil Şuracıkta Can ****s içindesin Uzanıyorum Dokunabilir miyim diye Uzaklaşıyorsun Ta uzaklara Serap misali Duruyorum varsın Yürüyorum yitiksin İki gözün karasına yitiksin Yitikliğine sarılıyorum yoksun Bilmem Şimdi hangi gözlerin Kuzluğunda saklısın? Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Sensiz De Işıldar
Gündönümüydü günçiçeğim gün ve çiçek arasındaki gerilimi ikimiz germiştik Gergimiz nisandı tozpembe nisan ışıl ışıl ışılardı Yıldönümüydü ayçiçeğim gün ve çiçek arasındaki bağı sen taşa tutmuştun seninki adres değişikliği ivedilikle Benimki mi tozpembe kuvars sensiz de ışıldar. Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Serabî Pazarında Aradım Sordum Seni
Ömrümün baharıyla kışlandım son güzüne, Köşkümde kalasın diye, silme sevili yârim! Gelmedin; yoluna, kapına pusula bıraktım, Mevsimler konuklansın, dinlensinler diye. Ne umutlar besledim uğruna, gelesin diye; Göğsüme işlendi, dolmuş süresi senetlerin Sevi pazarına gittim, çıkaramadım ederini, Aradım durdum, sordum seni, bulamadım. Gün sonu topladım başıboş kalan sevgileri; Gramı olsaydı dertlerin, teraziyle ölçerdim. Çağırdım dolaştım: her birine alıcı düşmeli; Söz kesilsin, takı takılsın, sevdik diyenlere! Oysa bir ben vardım, bir de serabî seviler..! Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Serenca Me Çûkan Dixwand
Min tu kişandî ber derderkiya serê sibê Ya meha xomurdanê, havîna malxopan. Êşlêbarîna serenca me şehlûlê dixwand Min got dilo, em biçin ba wê bi serdanî Te got na, dilo tu dudil î, dilo tu bêdil î! Min pêsîra xwe je te re kir textê stranan Kevirê tilsimê min da bin balgiya bihurî. Ezablêbarîna serenca me bilbil dixwand Min got dilo, ez te bi pêla dengê wî xim Te got na, dilo tu bêhiş î, dilo tu dilreş î! Min tu dirêjkirî li ber heyva panzdehşevî Xelata gazina stranbêjan ji min re hatibû. Xwelîlêbarîna serenca me kund dixwand Min got dilo êdî dereng e, te got na, lez e; Ey dilo, bêxem î, bêhîs î, tu bi çend can î! Sewta Berbangê Abdullah Karabağ |
Seselim
Seni seviyorum dedi çilen turuncu gülümsedi sözcükler seselim Seni seviyorum dedi çilem urağan hıçkırdı sözcükler seselim Seni seviyorum dedi iyelik sendeki seni senli sensiz seni Tıpkısının aynısı seselim seselim. Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Sesler
1.ses yalnızlığım yalnızlığına kilitlendi -yalnızım- 2.ses yalnızlıktaki boşlukta yankılandı -yalnızsın- 3.ses yalnızlıkları silip süpürmüşsün -boşuna- 4.ses aynadaki yüz kadar yakındır -yalnızlıklar- 5.ses mutlu musun mutluluk mutluluğu yalnızlaştırmakla 6.ses(kırıldı) yalnızsın dedi yalnız kal yalnızlığım. Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Sınırda Bayramlaşma
Ağlama güzelim Bugün bayram Önümüz tel örgü Beton dikmeler Başımızda asker Ağlama güzelim Ağlamak yasak Savur Hediyeni Geçer eline Annen Karşı yakada gerilla. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Sıvacıkuşu
Şakağı alp sahtiyanı Avurdu şeker şerbet sek sekili umman Ummanda alabalık tezene yüzgeç pesten tize tizden pese sıva-geç İklimleme suskunluk Susurluk’ta alabalık Çetenin tamtam tamzarası yamyam ızgarası Taksinin ödü udi yalelli yalelli Sıvacıkuşu kamyon. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Sinek
Sivrisinek çapkın sinek Karasinek silik sinek Altınsinek çöpçatan sinek Hayda sinek şaban güldürde sineklenelim! Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Sirk
Maki cadımaki Bıyıklı tamarin Külyutmaz gibon ipli-ipsiz hacıyatmaz maymun maymuncuk cambaz Entel şempanze sirke goril miskin babun Otel motel fındık fıstık nutuk fıtık Tahtırevan seyirlik Hamak şerifi orangutan Eşik şapşalı bengal kaplanı Vay benim köse sakalım palyaço. Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Sitem
Komşudan sızan su köşeden sokulur Duvarları süsler Korkusu yok Çalar fırçayı aynı ton aynı figür Nesine gerek özenmek Sahipsiz eve girdin ya Morun yelesine bindirmiş Hayalet böğelek –sarıca- Palası dört keser Deli fişek süvari Almış terkisine yaşlı beyaz’ı dans eder On metre karelik odamda Gece-gündüz tepemde Demokles kılıcı Düşün kara’sı Yalnızlığın küskün ala’sı Senden alır rengini Çekilmiş perdesin Yaşam bir yanda ben bir yanda Halimiz bu olunca Ne sen gülün sarısı’na Ne de ben görünmez tellere tutsak Yeniden dirilişe Merhaba diyebiliriz. Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Sitemin Kancadır
Goncanın kancaya sitemidir anlaşılamamak Oncasıdır anlaşılamayan kavranmalı Kavranamayan goncadır özümsenmeli Özümsenemeyen yücedir kalıcılaşmalı Kalıcılaşmak oncanın som goncasıdır Talihi kancaydı anca beraber kanca beraber Neylersin yurdunda göçmendi gonca. Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Soleil Etait en Sommeil
Savez-vous les oiseaux volants De ma mémoire vers cieux bleus; Pourquoi peigne cette fille l�* Longs cheveux de nuages., En respirant le soleil agréable Savez-vous les nuages s’embellissants; Peut-être, un oiseau chanteur Se sauvera de sa cage d’or. Un beau jour peut être; Peut-être, s’éclairera votre horizon En lueurs de cheveux crépusculaires. Voici, ces spectacles très magnifiques, Couvrent splendeurs des sommeils, Je suis l�*, c’est vrai, je suis en sommeil! Je tiens les mains d’une jeune fille Qui peignait mes mémoires encore… Boucles de Canicule Abdullah Karabağ |
Son Arzu
Saatler çalınca anı Töredir bizde sorulur Son arzun nedir İlişe gün güne Bitmeyen özlemdir Dünya gülistan ola Sürgit yaşam Bandına akar Okunur boydan boya Bir ülke ülkeler otağı Dili diller kavşağı Koklaşır söyleşir herkesle İşta o zaman Goncaların Korusunu bekler Mezardaki başım Çok değil İki mısralık bir şarkı sevgi selinden Gözün aydın insan insan erişti insanlığa! Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Soyağacı
Dedesinin dedesinin dedesi Dinozor avcısı Ninesinin ninesinin ninesi Ahu zülfü zürafa imiş Mübarek San Andreas çatlağı mısın? Halkalı Seher Abdullah Karabağ |
Söylenmemiş Sözdeyim
Ayaz mavisi gibi durgun bir gölde Şirin mi şirin hüzünlü bir adacık Çatısı göçük duvarları çıplak bir yıkıntı Onun az berisinde ve kıyıda Kremit çatılı yenice bir ev Eskisinin devamı olabilir mi Neyi düşündüm biliyor musun Bembeyaz duvarın yansıması Suda kırılgan yüzlü bir aynadır Adalıyım önünde durmuşum adalıca Rengârenk son güz yorgunu yüzler Yumru başlı dağınık saçlı ağaçlardır Suyun yeşilimsi mavisine serilmiş Hüzünlü adanın afişlemesi Neresinde olduğumu mu soruyorsun Afişlemenin gümüşlü aynasında Gül gibi iki dudağın arasında Söylenmemiş sözdeyim. Yıldız Dalı Yasaklı Gönül Abdullah Karabağ |
Söyleşir Gider Gölgelerimiz Duvarlara
Ne zaman sevdalansam kol kola seninleyim, kıymık kıymık duvar bedenlerinde gezinirim bazan kısa, bazan uzun sürer kırılmışlığım. Hep yanımdasın, söyleşir gider gölgelerimiz, olmazsan da duvarlar var eder seni, sana eşlik etmeyi kendime zanaat edinmişim. Yürümezsek de birleşir gider gölgelerimiz, bilinen yolları bırak, hiç taşımadılar ki bizi. Ne bulduysam duvar yazılarında buldum, korkma, yaklaş, uzat elini, kapa belki dayanmaz gözlerin duvar kayıtlarına. Yürü, sevdiğinin kolunda değil misin, benim değil misin, bana gelmiyor musun; dizmediler mi sevgimizi duvar dibinde kurşuna, yiğit bir delikanlı gibiydi o duvar, çökmedi yere! Adımla, sesim eşlik ediyor sana, o duvardayım, yaklaş umutsuzluğa kapılmadan. Parmaklarının okşandığı, ayaklarının ağırlaştığı Ve kalbinin sıcak bir buğuyla ıslanıp yıkandığı anda dur, çıkarma sesini, kurşun aşka işlemez. Tüm varlığımla seni bekliyordum, uzat ellerini gözlerini açmadan, dokun duvardaki yaralara, elinin öpüldüğü izdeyim. Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Söz
Söz Onurdur dedi Öyle yaşadı Bir turna Getirmiş haberini vuruldu Vurulurken gülmüş Vuranların haline! Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Söz Var Sözden İleri
I. Zorun siyasal ve silahlı örgütlenmeleri sürdüğü sürece şiirsel adalet duygusu, yüreğimizi iğneleyip belleğimizi canlı tutmaktan vazgeçmez. II. Ne doğduğum yere yerinirim, ne varacağım güne karamsarım. İçler acısı özlemli gidişleri ismimle renklendirerek mutluluğu ararım. III. Renkler ve zevkler tartışılmaz diyen ilkin rengi ve zevkleri tartışılmalı; ilkin sadeliğini, açığa çıkarabilen, ilkel güdülerine içirmelidir. IV. Doğanın insanla koklaşan her rengi, rengimle hoş bakışır. Ama her rengin kendince dikenine katlanmak, ona ifade hakkı tanımak erdem işidir. V. Tarihin sanata karşı zaferi yoktur fakat zamanın vardır; bu söz büyük şairi, ölümsüz şiiri de kapsar. Sorun, iyi şiir yazmak değil, ölümsüz şiirin şairi olabilmektir. VI. Zor... Renkler... Zevkler... Haklar.... Şiir! Çok renkli görünen zor bile içinde bir haksızlığı taşır; öyleyse zora, hayır deme hakkı düşünsel, ilkeli bir olgunluktur. Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Sözlerin Köprüsündeydim
Eridim sorgu köprüsünde. Suyum karıştı suyuna, teknesi hazır, dümeni nazar. Bekçisi görünmedi gözüme, alındım sözlü köşküne, birçok levha dikilmişti karşıma. I Dolaştım çiçek ile, çoğaldım çocuk ile, bağlaştım kadın ile; yüzüm yüzünleydi, bakabildin mi bizce dönen evrene çok göz ile? II Yürek çürüklüğü bağrımızda barınmaz, zamanla görülürse eğer; uyar, eleştir, merhemi sensin, iyileştir. III İnanç mı; ne olursan ol, kim olursan ol, inancından âşık olana özlü davran; o sendeki yüceliktir. IV İnsandaki insanın ışıldadığı, derisinin küçüldüğü bir yere mi kondu cismim, deme; cismin nefesi pahalı servettir. V Sözü ile özü bir olmayanı ne mi yapacaksın, dinlersen, yoluna devam edersin. VI Kıyıcıdan, haksızdan, yalancıdan, ikiyüzlüden, kara çalıcıdan korkma; al tedbirini, uzak dur. VII Bazı şeyler vardır ki kurulu okulları yoktur, hayat öğretir onları; testisini doldurabilene aşk olsun! VIII Aslına hor bakan, üstüne de hordur, farkı; duruşun içindeki farkındadır. IX Her ağaç, köküyle ormanda bulunur. Kökü üzerinde yetişip kardeşleşemeyen kırılmaktan, güdülmekten kurtulamaz. X İş mi, işve mi; çalışmayan sevilmez, kazanmayan sayılmaz. XI Yokluk, yoksunluk, yoksulluk; bir afettense çekilir, başka türlüsü: bilinir/bilinmez çiledir, katlanır. XII Levhaların sonuncusu muydu karanlıktan aydınlığa gülen: Gecem sorar, gündüzüm sorar, mezar taşında neyi okuyacağız? Doldum…duruldum…ayaklandım ve dedim ki: Hak, öyle ağır bir yüktür ki altında ezilmediğim için burada değilim. Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Sumela
Kafkas yelesinde hindiba yaban hindiba garip hindiba ezgin Uç hindiba uçkun uçurtmam Zağanos ayasofya Zigana’da soyulduk safir şakayık Engin engebe sayfo/semile Uç kadeşli uçurtmam Kimmer med Pers pontos Gürcü tamara tanrıça iris Uç yazmalı uçurtmam ittihat bileği’ne Talat teleryan topal osman Celâli yazgın sumela. Lacivert Oyalar Abdullah Karabağ |
Sur Chemins de Coeur
Si tu subis les troubles des nuées ardentes Appelle-moi, mon enfance plus innocente N’est ce pas, fils du secret de mon cœur? Si tu geins de ton âge omis qui se brûle Appelez-moi, les désolations des heures Qu’elles reculent l’aiguille de sa vie Si tu es victime par les tabous traditionnels Dit-moi: «D’accord! » le miroir de mes rêveries Et appelle-moi, le nocturne de mes songeries Si tu laisses entraîner par gouffres d’une rivière Appelle-moi, la gardienne d’amour propre Et dis-moi: « Je t’embrasse par mon cœur! » Si tu es sur les chemins de mes poèmes C'est-�*-dire, qu’il existe en résistance Comme une graine qui s’enracine dans son âtre Dépêche-toi et dis moi: « Bon anniversaire, [mon ami! » Boucles de Canicule Abdullah Karabağ |
Şahin
Halktır yuvası Bozmaz şahin’im Dağlar yol yolak mevzidir Sözü var zafere! Şarkım Karanfilde Kalsın Abdullah Karabağ |
Şair Aitliğinin Sesidir Şiir De Yankısıdır
Toplumsal duruştan kaçak geçişli zatıâlileri; şiirlerinizi zevkle okuyorum, sözcükleri mükemmel kullanıyorsunuz, sevişmeyi meslek edinen üç yıldızlı sahil yosmaları gibi. Meselâ, ithaflı bir şiirinize göz atalım, zatıâlimiz müsaade ederlerse onunla ilgili duygularımı belirtmek istiyorum övgüden sırılsıklam sözlerle: Vazolardaki doğum günü çiçeklerinin arasında çiftleşmeden önce, ön motivasyon safhasındaki ince belli böcekleri öyle bir güzel anlatıyorsunuz ki minicik bir kuş yavrusunu bile baştan çıkarabilir, tabi ilkin şiirinizin havasına kapılıp size vurulması gerekir! Tabu değil, ben de yazarım benzer konular üzerine... Ama bu kadar da olmaz ki, zatıâlim! Şiir kitabınızı incelerken bir bankta, aynı saatlerde Eminönü’nde polis zaptına geçmeyen olay şöyleydi: Karadenizli bir şehit ninesi, caminin basamaklarına yığılmış; kimliği, yeşil kartı olmadığından cankurtaran çağrılıp hastahaneye ulaştırılamıyordu. Eteğindeki yem yerlere saçılmış, evcil güvercinler gagalayıp duruyorlardı; gezici acil servis arabası parka çekilmiş, bulmaca çözen görevlisi öylesine kaygısızdı. Yaklaşık bir saat sonra, hani, şu dünya savaşlarında dedeleri, amcaları, dayıları; Doğu’muzdaki anlamsız ve haksız savaşta da torunları kırdırılan aziz halklarımız: -Kuşçu kadına ne olmuş, derken yığınla kişi toplanır. Yüz ıslatmalar, el, kol sallamalar, kolonya koklatma... Ve kadın gözlerini açar: -Dokunmayın güvercinlerime, der! Epeyce nedenledir ki farkımız: şiirim, egemenlerin “hain” suçlamasını ve halklarımızın kurtuluşu için yola çıktıkları halde, yalpalayanlara yönelttiğim eleştirel bakıştan dolayı “hain”likle birlikte; bu iki hainliği(sayıları artabilir) birer madalya gibi göğsümde saklayacağım ezilenler adına! Ve kuşkusuz, güç kaynağım, bundan dersler çıkaracaktır, yazarken efendiler kızar diye hayıflanan zatıâlilerimiz! Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Şairden... Şiirden... Sıfırlı Kalandan...
...01. Şair mi, et ile kemik arasında bir avuç yürektir. Şiir mi, o yazılmaz ki, yazdıranı sayısızdır..! ...02. Yazılırken çok cimridir; okunurken cömerttir: Düşündürür, yerindirir, kızdırır, güldürür... dudak ısırtır, güdü ve bilinç pazarında gezinerek doğumlu doğanın evrensel barışına davet eder. ...03. Bir şairin iki dünyası yoktur, onun dünyası aşktır. Ancak dünyasına sadık olan şair, bedelini ödeyerek şair yaşamını tadabilir. ...04. Yaşamsal akış düzleminde ilerleme ve toplumsal kurtuluş adına üretilen gülpembe söylemlerle; ya yığınlarla birlikte uyutulmak ya da karşı bir duruşla, tek başına da olsa, ifadenin zengin örgüsünde, özel ve basit yaşamı kırdırmak... ...05. Şair, şiirin dilinden şairse kırılmaya örgülenir. ...06. Işıksal kırılması şairin, büyük insanlığın mutlu geleceğine uzanmasıdır. Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Şevereşa Dengan
Îşev çi şev bû, xew neket çavên min! Ji cîhiya derketim, çûm tualetê, mûslix vekir. Destê xwe yê çepê min da bin avê. Pêşgîra biçuk li milê min bû; destê xwe yê şûştî pê ziwa kir. Ev çi bû, li jêr, li bin devê muslixê kefa sabûnê belboq dabû û wer zelal bûbû ku lê nêrîmam. Dema ku ez di vê rewşê de bûm, çend deqîqe jimartin saeta min li ser maseya min a xebatê, nizanim. Dengek li guheyê min ket, nenas bû lê wekî dengekî ji bîra jiyana min de kelîbû. Ev deng ji destê min ê rastê dihatibû. Bi gilî digot an jî min mîna dengekî bigilî dibihîst: - Ez jî ne destê te me, te çima ez bîrkirim û neşûştim? Pêy gazinca wî ez matbûm. Min destê xwe yê paqij bi hêleka pêşgirê pêçand û da paş xwe. Çavên min hîn negêhiştîbûn eynikê ku min denginan din bihîstin. Herdu çavê min bi hev re dipeyîvin: - Xwediyê me yê birêz, te destê pakişkirî bi pêşgirê veşart. Em du birayê cêwî, bi şilopên hişk li derdorên kaniyên ronahiya te li hêviya destdirêjiya te ne. Heta kengê emê wisa nav gemarê de bin, ma ne bes e? Ez hîn der barê van gotinan bi kûrayî difikirîm ku dev û pozê min serhildan: - Gelî cîranan, ger hun baş li me guhdarî bikin! Em baş dizanin ku derdên we hemûyan ne ji pirsgirêkên girîng in. Bi navên dev û pozan dixwaziya me ew e ku hunê bi çavên lêgerîneran li me binêrin. Ji ber ku em him di qirêj û gemarê de ne, him jî bêhnên ne baş ji hundurên me tên. Piştî rêtina kela wan, min di dilê xwe de careka din xwe kişand ber pirsan. Ew çi pêl bûn ku ji kûrahiya baweriya min de dikeliyan? Paşê. Hêdî hêdî heşên min dihatin serê min, ez jî halê xwe ji wan re bibêjim. Çawa bikim ez; a, niha jî guhiyên min dorê li min distînin! Kurtebista wan bi vê hevokê dawî dibû: - Em sondên mezin dixwin, em jî nepaqiyê qebûl nakin! Ma ziman li min şikeştîbû, nedigeriya ku bersiva xwe bidim ez. Ev qas nehekî ancax bilî ferasetan tên dîtin. Min devê xwe vekir, ziman li tetik bû, qey bi çar çava li riya min mêze dikir. Min dengê xwe bilind kir û got bi êşina germa şîrîna dilê xwe: - Organên minê delalno! Madem hun ew qas elimîne şûştin û paqişmayinê, çira her roj bê min ranabûn destavê? Sewta Berbangê Abdullah Karabağ |
Şîret
Gerîn lêgerîn Karê wî bû Kevirê qilot Lêdan gog Pêdan tot Her der war Tu der ne war Balek dildar Balek întizar Lod dibûn pêgehan Lût dibûn rêgehan Li ku şev Li wir xweş xew Taya mêjî hêjandin Tava xwe nasînê ye Ew jêre bûbû Xaçepirsa çil niçikî Ne dest jê dibe Ne fêl Ketibû dewsa binyata xwe Li xwe digerî kevirê çîlspî Di vê bîr û baweriyê de Digevizî dimeşî Rê daketibû Qeraxa gola kevzerî Kevjal beq û reqan Tevayî nodedaran Bûn şêt berember Kevirê tilî firî Birina xwe derve kir Gol heikandin Virçe nirça lawiran Marmasî serbaz Got bi çavtengî Lêkolîn baş e Dever şaş e Mala me de Biyanî ne baş e Divê ku Li ku jînbûn digel şênî kal û pîr mêr û mêristan Mirov li wir binêre. Sewta Berbangê Abdullah Karabağ |
Tabaktaki Ufkun Kızartılmışlığı
Bu çay deniz gibi bir göle karışır, Karışırken kıvrım kıvrım kırışır. Sahilinde, bir balıkçı lokantasındayım Tabağımda ufkun kızartılmışlığı. Çatal, bıçağa gerek yok Çorba kaşıklanır gibi kaşıklanmıyor Ufkun göl sacında kızartılmışlığı. Esas yemeğim ızgara kefal kebabı, Oltayla tutulur gibi tutulmuyor Çayın hışıltılı çağlayanından tabağıma Vuran pırıl pırıl ışık serpintileri. Zevkini çıkarıyorum aklıma gelenlerin. Bir inci kefali koşuyor çayın akışına Gömüyor ağzını, yarıyor kum birikintisini. Bir kuyruk çırpıyor, bir ani dönüş yapıyor, Kaçıyor sığlığına gölün, avlaklardan Uzaklaşmadan sallanmaya devam ediyor. Bu kefal ya serseri ya zırdeli, Zıpkınlanmayı mı bekliyor, bir tekneden Bırakılmakta olan ağlara takılmayı mı, Daha hapı yutmadan çekip gitmiyor. Bir yanlış ısmarlamaymış, ızgaradaki kefal Acil bir müşteriye uçurulmuş. Sahil hatırına bu gariban çok çekmiştir, Çekip gidecek değil ya, sabrın sanatçısıyım. Akşamın gecikmiş yemeğinde gelirse önüme Boş tabağım yağlı yemek görecek. Günah bende mi, bakıp uyarmadım mı, Eline sağlık avlayanın, afiyetle yerim Tabii o da bir acil müşteriye verilmezse! Tartıya Kalan Düşler Abdullah Karabağ |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:34 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.