![]() |
Sorun Gitmek Değil
Sorun gitmek değil Yada kalmak Bana kal diyen kimse olmayacak Bu şehirde Ağlayışım bu yüzden... 16 Mart 2003 20: 29 Melih Coşkun |
Sönmekte Olan Bir Yıldızın Gülümseyişi
Kaç gece Yüreğimin elleriyle Çiçek topladım sana Samanyolu’ndan. Oysa sen bilmedin hiçbir zaman Gün ışığına nasıl düşman olduğumu Seni alıp sakladığında yalancı maviliğine Şimdi sana söylediğim her söz Milyonlarca yıl uzaktaki Bir yıldızın göz kırpışıdır Belki sönmüşümdür çoktan Belki yetmiyordur ışığım kendime bile Pişman değilim yine de Bir kez çevirmemiş olsan da başını gökyüzüne Çok uzaklarda hiç tanımadığım insanların yaralarına Merhem olabilmisşe parıldayışım Yağmursuz bir gecenin müjdesini verebilmişsem Yuvasız kalmış bir kedi yavrusuna… Pişman değilim Bir gün karanlıklara gömüleceğimi bile bile Gülümseyişimi bırakabildiysem gökyüzüne… 2006 |
Söylenemeyenlerden Arda Kalan
İki satır yazı sadece Tüm söylenemeyenlerden arda kalan. Belki unutuldu birçoğu o cümlelerin. Gez Göz Arpacık Vuruldu aşk alnının tam ortasından. Düş kurmaktan yorulmuş zihnim Çoktan unuttu Gözlerinde uzanan sonsuz denizi Söz tükendi artık Yelken açtı gemiler Her şeye rağmen gelecek olan bahara. Aldırma sürgün yüreğim Hangi ayrılık yere serebildi bizi Hangi acının karşısında büküldü boynumuz İki satır yazı sadece Yaşanamayanlardan arda kalan Çoktan unuttum gözlerinin rengini Anlamı yok artık dökülmüş onca gözyaşının. Vuruldu bir aşk alnının ortasından Faili yüreğimde mahkum Daldım acılar denizine bütün yorgunluğumla Yine de durdum karşında dizlerim titremeden Düşlerini de kendi yaratır insan Tıpkı kaderi gibi Ve isterse silebilir bir gün yarattıklarını Yani en çok kendini kanatır Sağaltabileceği gibi bütün yaralarını… 2005 |
Söylenmesi Gereken Ne Varsa
Mutlaka söylenecek bir gün Söylenmesi gereken ne varsa Ömür yetmese de Toprağımda bir bahar günü Göğsümü yırtıp açan çiçeğin Yaprağına bak Onda ben konuşuyor olacağım Mahşere de kalsa söylenecek her şey Sırat’ tan geçerken bir fısıltı çalınacak olursa kulağına Bil ki benim sesimdir... 20 Şubat 2003 20: 18 Melih Coşkun |
Damlası
Ömrüm; Genç bir kızın simsiyah saçlarından Alnına süzülen bir su damlası, Akıp geçiyor gözlerimden, yüreğimden... Ayın ondördünün beyaza boyadığı Terk edilmiş dağ köyleri görüyorum Sonra bulvarlar, caddeler Sonra uçsuz bucaksız kalabalıklar Hep bir ağızdan zafer şarkıları söyleyen Bir parça ay ışığı Gözlüklerimin camında, Aklımda bir soru Ölüm dediğin nedir ki? -Sonsuzlukta küçücük bir an Öyleyse seni bunca korkutan; -Koklayamamak baharda açacak çiçekleri Doğmamış çocukların Süt kokuşunu duyamamak Ağlayamamak ilk baba deyişlerinde Süzülüyor su damlası Kızın alnından Kemanın tellerine. Terk edilmediği halde Aranıp sorulmayan arka mahalleler geliyor aklıma Ve o mahallelerin Aransa da bir daha asla bulunamayan çocukları. Sonra Meydanlar Hınca hınç yürekle dolu Hep bir ağızdan zafer şarkıları söyleyen Haykırmak istiyorum onlarla birlikte Ağzımda beyaz bir mendil Dişlerimin kanıyla kızıla boyanmış. Susuyorum... Yürüyor su damlası Kemanın tellerinden perdelerine doğru Bir ışık sönüyor ansızın Orta Anadolu’nun sert iklimli şehirlerinden birinin Herhangi bir evinde Bir mezar çöküyor ansızın, Su damlası düşüyor toprağa, Susuyor keman Susuyorum... 2006 |
Su Olmak Gerek
Bazen bir deniz olmak bile yetmiyor Anlatmak için ruhumda kopan fırtınayı Öyle zamanlarda. Okyanus olsam keşke diyorum Öyle zamanlarda Alim olmak da çare değil Okuyabilmek için gözlerinin kahverengisinde Sakladığın o sonsuzluğu... Yasak edilmiş iki hecesin sözlerimde Oysa bir tek benim dilime yakışırdı adın Suskunluğumda büyüttüğüm Sözsüz bir şarkıydı yokluğun, Yokluğun; Ölümün gözlerindeki sonsuz beyazlık Öyle çok şey var ki Dönüşü olmayan bir yolun tarifi gibi Sana seninleyken sensiz olmayı anlatabilmek... Kirli ve ücra bir sokaktaki Çukura düşen su damlasıydım ben Belki yoktu yüzüm Belki kimseler anmazdı adımı Ne deniz olmak yetiyor aslında Ne okyanus Su olmak gerek önce Yunmak arınmak için Anlaşılmaktan da öte... 2006 |
Suçlayamam Seni Hiçbir Şey İçin
Suçlayamam seni hiçbir şey için Bilemezsin nasıl acıttığını bu duygunun Her sözünün derin yaralar açtığını sahipsiz ruhumda. Bilemezsin, bakışlarının Bir ok gibi saplandığını yüreğime her seferinde Her defasında beynimdeki milyonlarca hücrenin coşmasını, Ve ayaklarımın Uçsuz bucaksız yaylalar boyunca umarsızca koşmasını. Bilemezsin nasıl tükendiğini akşamlarımın Senin için yazdığım binlerce dizeyi. Suçlayamam seni Sen hiç aşık olmadın ki daha önce Hiçbir söz derin yaralar açmadı ki yüreğinde Bilemezsin nasıldır Sevilmeden Sevmek… 18.01.2005 |
Susarsam Cehennem Olur Gözlerim
Susarsam, Cehennem olur gözlerim. İçi boşalır Sarhoş masalarda muhabbetlerin. Susarsam, Korlaşmış bir isyan olur Tüm söylenmemiş cümlelerim. Ruhum kamçılıyor şimdi tutsaklaşan bedenimi “Çek çıkart beni Bu yalancı yeşilin koynundan. Bana sevmesini öğret kendi kelimelerimle” Bu yolları ben açmadım Sadece yürümesini bilirim kendi ayaklarımla Ben yaratmadım o harfleri, heceleri Yazmasını bilirim sadece Aşkların en güzelini. Susarsam, Cehennem olur gözlerim Çoktan küstürülmüş aşka sözlerim Ve küstürülmüş ellerim sıcak ellerine. Oysa ben hiçbir zaman küsmemiştim sana Sözlerin göğsüme bir mızrak gibi Saplandığı zamanlarda bile Sevdiğimi bile bile Bilmezlikten geldiğin zamanlarda bile. Kendi yüzüme küstüm yalnızca Gerçeği yüzyıllarca suratıma tokat gibi çarpan Puslu aynalarda. Susarsam, Cehennem olur gözlerim. Gözlerinse cennetimdir Ölümü bile kendinde güzelleştiren… |
Suskunluğum Haykırışımdır
Suskunluğum haykırışımdır. Sessiz görünsem de Bağırıyorum Hem de avazım çıktığı kadar Mümkün müdür? Gözlerinle Gözlerinle “kahrolsun” diye bağırabilmek Gözlerinle Seni seviyorum diyebilmek Öyle yüksek bir sesle bağırıyorum ki Siz bile duyamazsınız beni Siz ancak küçük haykırışları işitebilirsiniz En büyük isyandır kimi zaman sessizlik Bir muhtıra veriyor eşsiz derin gözlerimiz Sorgula kendini Bunu görebilecek kadar temiz midir yüreğin? Sen de haykırabilir misin benim gibi Kimseler duymadan... 1 Ekim 2002 20: 52 Melih Coşkun |
Susmak
Susmak Daha da susmak Her gün biraz daha fazla susmak, Ezilmek Daha da ezilmek Her gün biraz daha fazla ezilmek, İnadına biraz daha fazla susmak Yalnızdım Bağırıyordum Sesim bir yalnızlık türküsü gibi çınlıyordu dağlarda Kimseler duymadı bu türküyü Adı sadece yalnızlıktı haykırışın Tüm inandıkların Tarih kitaplarında kalmıştır bugün Genç bir kızın üzerinde Amerikan bayraklı bir T-shirt Senin ekip biçtiğin topraklardan Uçak kaldırıyor şimdi Bir zamanlar denize döktüklerin Daha rahat uyuyordur artık Bir karış toprağın için can verenler bugün Ve gururu hiç eksilmesin Bir madalya edasıyla taşısınlar tarih boyu Bizi böyle susturup Üç haftada adam edenler Onlar öğretti sana Bütün damarların boşalsa dahi susmayı Bir dilin vardı senin bir zamanlar Bir yüreğin vardı Onlar unutturdular sana Düşünebilmenin erdemini Bugün susuyorsun inadına Sen sustukça Her gün daha da çok Sen sustukça inadına Daha da üşüşecekler üstüne Beynini sökecekler yerinden Boşaltacaklar damarlarındaki kanı Söyleyecek son sözün bile olmayacak bu hayatta Noktanı, virgülünü, soru işaretlerini alıp gidecekler Uyandığında bir gün bu derin uykudan pişmanlıkla Bakmışsın ki Düşünecek ve konuşacak hiçbir organın kalmamıştır Sana ait olan... 20 Kasım 2002 00: 08 Melih Coşkun |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:32 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.