![]() |
zy08) Hayat Bilgisi -ll -Mensuriye-
Hayat bir hikayedir. Mühim olan, Eserin uzun olması değil, iyi olmasıdır. Bu yüzden midir ne? “En kötü insanlar en iyi yerlerde otururlar” diyor Aristo. Hayatın ne kadar kısa olduğunu anlamak için İnsan çok yaşamalıdır. İyi kullanmadan uzun süre yaşamış insan, En az yaşamış demektir. Mutlular için kısa mutsuzlar için uzundur hayat. Uzun yaşamak için değil, Doğru yaşamak için çalışmak gerekir. Onu sönüklükten kurtaran, Hayatın küçük güçlükleridir. Mücadelesiz hayat, Tabutunun tahtası çürümeden, Adı unutulup gidenlerin hayatı olabilir. Hayatta daima tatlı ile acı karışıktır. Geçmiş hayatını gururla hatırlayabilen kimse, Hayatını iki kere yaşıyor demektir. Maddi hayat muvazeneye, Manevi hayat doğruluğa dayanır. Hayat her şeyi her şeye malik eder Fakat çok pay alanların Adları kalmaz. ...........Hayatını vatan yolunda kaybeden ...........Hiçbir zaman ölmez. ...........Ancak, itibar da görmez. Doğduğumuz zaman dünyaya Hiçbir şey getirmedik ki, Giderken de hiçbir şey götüremeyiz! . Bu yüzden hayatı yük etmeye değmez. Hayat ağır bir yük değildir, Zaten yol da uzun sürmeyecektir. Hayatın her dakikası birdir. Hayattan faydalanmasını, Zevk almasını bilmeyen kimse Hayalet gibidir. Her beşik içindekine sorar: ............................Nereden? Ve her kefen sorar: ............................Nereye? . |
zy09) Issız Gönlümün Sessiz Sunası -Mensuriye-
Yıllardır gönül birliği ettiğim, Gönlümden gönlüne köprü kurduğum, Gönlümüm neşesini, Gözümün ışığını yitirdim. Yüzüme bakmıyor artık. Şimdi başımı taşlara vursam, Kâinatı göz yaşlarıyla sulasam neye yarar? Sokaklara düşüp gece gündüz Yağmur Gözlüm diye bağırarak dolaşsam Elime ne geçer. Gönlümün gök gözlü mahzun sunası Yaralı yar, eksik bahar, küçük meleğimi Unutamam. İçini çeke çeke ağlayışını; Konuşmakta zorluk çekişini, Masum gözlerle yalvarışını, erken küsmesini Aklımdan çıkarmam mümkün değil. Dünyada hiçbir çocuk Bana masal yüzlüm gibi bakamaz. Onun gibi gülemez hiç biri. Çünkü, çünkü mahzundur O! ! Hem endişelerimin kaynağı, Hem teselli pınarımdı o benim. Endişelerim umutsuz bir acıya döndü, Teselli pınarım kurudu. Yaşadığıma inanabilmek için Deliler gibi ellerimi, ayaklarımı yokluyor, Var olduğuma inanmak için yıllardır Küs olduğum aynalara bakıyorum. Yüzüm bana öyle yabancı ki, Kendimden ürker oldum. Hayalini gömdü buğulu cama Yalnızlığı çiviledi yakama Bülbülün muradı gül ile ama Beni boynu bükük koydu da gitti. |
zy10) İbret Levhaları -Mensuriye-
Dostumun dostu benim Elbette ki dostumdur. Nitekim ata dostları, Dostların en makbulüdür. “Düşmanımın düşmanı, Benim dostum”olamaz. Çünkü bizim gönlümüzde düşmanlığa yer yoktur. Gönüller sevgi dolmalı. Orada düşmanlığa yer kalmamalı. Dostlukların anlam kazandığı günler, İnsanların dara düştükleri günlerdir. Varlıklı insanlara dost olmayı istemek kolay, ..............Dost olmak zordur. Oysa mazluma dost olmak nefislere zor .............Gelse de çok kolaydır. Çünkü, mazlum zaten dost olmaya hazırdır. Bazıları alıcı kuşların ömürlerinin Neden az olduğunu düşünmezler. Onlar sadece kargaların uzun yaşama Sebeplerinin hesabını yaparlar. Bilmezler ki kartalların nüfuz alanı Kargalarınkinden daha çoktur. Asalet soydan gelir, huydan gelmez. Bu yüzden huyun değişmesiyle İnsan, asaletli olmaz. Derler ki: “Katrandan olmaz şeker, Olsa da cinsine çeker.” Kenarın gör bezin al, Anasın gör kızın al.” Bin türlü zahmetle zaferine Katkıda bulunulan kişilerin divanında El pençe durmak ne kadar manidardır. Dün size ihtiyaç duyanlar, Yarın da muhtaç olacaklardır. Kendini bugün ucuza satmak aptallıktır. Karıncalar kendi işlerini kendileri görürler. Bu yüzden kimseye eyvallahları yoktur. Bitlerin beslenmek için hem ucuz, Hem de aptallara ihtiyaçları vardır. Çanak yalamakla nimet bulanlar, Nimeti bulunca hem çanak yalamaya, hem de Yalatanı sırtlarında gezdirmeye mecburdurlar. Aksi “hainlikle” damgalanır. Bazıları kuzuya kurt, aslana çakal gibidir. Ömrünün beşte biri kabadayılık, Kalanı etek öpmekle geçer. Onun kahramanlık edasında bile küçüldüğü hissedilir. İnsanların bir kısmı aklının ermediğinden değil, Gözünün görmediğinden makam sevdalısıdır. Kul olacaklarını görebilse zaten buna yeltenmezler. Benim ilgi alanım devlet makamlarından ziyade, Gönül makamları olmuştur. Kişinin düşmanlık beslediği kapıya Sığınması kadar acze düştüğünü anı yoktur. Aşağılık duygusunun alçalttığı kişilerin Yükseltecekleri hiçbir şey yoktur. ...............Onlar esarettedir. |
zy11) İki Büyük Felaket -Mensuriye-
Adalet güzeldir. İdarecilerde bulunursa Daha da güzeldir. Emir mevkiinde bulunanlar idarecilerdir. Cennete girecek üç sınıf var Bunlardan biri de adil yöneticilerdir. Adil yöneticinin bir gün Adaletle hükmetmesi Bir kişinin kendi kendine altmış yıl Nafile ibadet etmesinden Daha hayırlıdır. Pascal diyor ki; Kılıcın yapamadığını adalet yapar. Kuvvete dayanmayan adalet aciz, Adalete dayanmayan kuvvet zalimdir. Kuvvetsiz adalet Ve adaletsiz kuvvet İki büyük felakettir. Kılıç zaferleri, Zekâ siyasi üstünlüğü, Adalet de ahlaki başarıyı temin eder. Adaletin kuvvetli, Kuvvetin de adaletli olması gerekir. Adaletin hakim olduğu yerde Silahın yeri yoktur. Adalet merhametten ziyade Her cemiyetin temelini teşkil eder. Devletlerin sarsılmayan temelini Adalet teşkil eder. Çünkü: Mülkün temeli adalettir |
zy12) Özgürlüğün Sırları -Mensuriye-
Nefsinden feragat etmeyen, gerçek özgürlüğü bulamaz. Başkalarının özgürlüğünü tanımayanlar, özgürlüğe layık değillerdir. Kendi için olduğu kadar, hasımları için de özgürlük hakkını istemeyen ve kabul etmeyen bir kimse özgür olmaya layık değildir. Özgürlüğe karşı güveni olmayan toplum derhal yıkılır. “Ya hür bir millet olarak yaşayalım, ya da ölelim” diyor Lincoln. Doğru söylüyor. Düşünceye gem vurmak, zihne gem vurmak demektir, bu ise, rüzgarı zaptetmekten de zordur. “Özgürlük ağacı ancak, zalimlerin kanıyla sulanınca gelişir”.(Barere) Çünkü bu onun tabi gübresidir. “Uygar” yamyamların sunduğu, Zulüm ve kahrın döktüğü kanlarla! ! ! Özgürlük verilmez, alınır. Özgürlük hiçbir zaman hapsedilmez, hatta şiddete uğradığı oranda genişler. Özgürlük, ancak her gün yeniden Özgürlüğünü kazanan insana layıktır. özgür insanın vücudu esir edilebilir ama ruhu yakalanamaz. Özgür insan mahpus olabilir, fakat asla esir olamaz. Kanuna gönül rızası ile itaat etmek, Özgürlüğün en yüksek bir ifadesi değil midir? Özgürlük ancak onu sevenlere .....................muhafazaya ve savunmaya hazır olanlara verilir. |
zy13) Soğan Gibi Kokmak! -Mensuriye-
İnsanları küçümseyip yüz çeviren; böbürlenerek, kibirlenerek yürüyen bilsin ki, Büyüklük taslayan her zorbanın kalbini mühürler. Kulluk etmeyi büyüklüklerine yediremeyenler, alçalmış olarak ölürler. Yaradan kibirliyi alçaltır, alçak gönüllüyü yükseltir. Kendini beğenen kimseyi yerin dibine batırır kıyamete kadar orada debelenir durur. Kibir, borç ve azgınlıktan uzak olan cennete girer. Cimrilik, azgın nefis ve kendini beğenme helâk edicidir. Yaratan kibirli kimseyi, komşuları arasında en aşağı seviyeye düşürmedikçe bu dünyadan almaz. Kavakların boylarının uzunluğuna bakıp onları önemli bir şey sanmamalı. Bütün kibirli, meyvesiz ve gölgesiz varlıkların başları bulutlarda sallanır. Gurura kapılarak emrindekilere zulüm edenler cezasını ağır öderler. İnsanlara yüksekten bakan, gurur ve kibir sahibi aşağılık duygusunu yüzünden kin ve hiddet taşır. Şurasını unutmamak gerekir ki; Kin büyüdükçe, kin besleyen küçülür. Sevgi de kin de mutlaka karşılık görür. Babadan kalan devlet veya gümüş tepsi içinde sunulan devletin ebedi olmadığını bile bile onlara kibirlenmek hangi aklın kârıdır anlayamam. Sen bu fani dünyada emanetçi olduğunun farkında değil misin? Kendine verilen makamına ve malına gösterdiğin titizliği, yarın mutlaka elinden alınacak ve sorgulanacak olan asıl emanet için niçin göstermiyorsun? Bazıları geçici devletleriyle büyük olduklarını zannediyorlar. Elinde aslan kabzalı, çatal başlı kılıcı ile her an maiyetinin başını vurmaya hazırlar. Makamları küçülttüklerinin farkında bile değiller. Çünkü küçük insanların makamı büyüttüğü görülmemiştir. Onlar büyük sorumlulukların altında ancak ezilirler. Devletleri ellerinden alındığında koskoca bir hiç olurlar. Bir gönül kırmanın bin devletle telafi edilemeyeceğini bilerek gönül kırmak, devlet elden gidince yere bakmayı gerektirmez mi? Bu devletlere olan bağlılık ve bu sevgi, asıl devlet sahibine gösterilmesi gereken sevgi ve saygıyı nedense akla getirmiyor. Dünyalık için saatlik planlar yapılır da, yaratılış gayesi akıllara gelmez. Elimize geçirdiğimiz devletin cazibesine kendimizi o kadar kaptırmışız ki; öteyi ancak cenaze merasiminde aklımıza getiriyor, sabaha unutuyoruz. Günler sayılı, sonun ne olacağını bilmiyoruz ama, bir dakika sonrası için de garantimiz de, hazırlığımız da yok. Unutmayın ki; devleti çok olanın hesabı da çok ve zorlu olur. Gurur, kibir insanı mutluluktan uzaklaştırır. Ve yine unutmayalım ki; bir insan kendisini yüksek görme hırsıyla söz söylerse .............................soğan gibi kokar. |
zy14) Utanma Yüzsüzlüğü -Mensuriye-
Utanmak ne güzel bir hasettir. Hâyânın hepsi hayırdır. Ve hâyâ ancak hayır getirir. Hâyâ imanın dallarından bir daldır. Her dinin bir ahlakı vardır. İslâm’ın ahlakı da hâyâdır. Haya duygusu kaybolan kimsenin kalbi ölür. İman çıplaktır. Elbisesi takva, süsü utanmak, meyvesi ise ilimdir. Utanmak güzeldir. Utanmak kadınlarda olursa daha da güzeldir. Haya imandan, arsızlık cefadandır, Utanmak yetmiş bölümdür ve utanmak imandandır. Hâyâ insanların gözlerindedir. Yani göz gözden utanır. Utanç duymamak kadar utanç verici bir şey yoktur. Kötü insanları görmek artık beni şaşırtmıyor, ancak utanmadıklarını görünce şaşırıyorum. Allah bir kalbi, kendisinden hâyâyı gidermekle cezalandırdığı kadar hiçbir şeyle cezalandırmamıştır. Her şeyin kendine yakışan bir ziyneti, bir meyvesi vardır. Hâyânın meyvesi de hayırdır. Yusuf Bin Esbap diyor ki: “Biz öyle kimseler tanıdık ki onlar, Allah’tan cenneti istemekten hâyâ ederlerdi”. Bugün utanabilmeyi Allah bazı kullarından kaldırmış olmalı ki bu kadar utanmaz insan kılıklı türemiştir. Elmanın bile yüzünün kızardığı bir zamanda, insanların yüzünün kızarmaması ne kadar acıdır. ”Haklı bir fikrin meyve vermemesi mümkün değildir”, diyor Tolstoy. O zaman aklıma demek ki; bizim fikrimizin de meyvesi bu demekten başka bir şey gelmiyor elimden. İnsanın utanmaz gözden, kızarmaz yüzden başka sermayesi kalmamışsa onun yapacağı sadece hâyâsızlıktır, arsızlıktır. Allah buyuruyor ki; ne mutlu o kullarıma ki benden hâyâ ederler de yalnız kaldıkları zaman günah işlemezler. İnsanların bir kısmı cenneti istemekten bile hâyâ ederken, bir kısmı hiç utanmadan bu mazlum milletin hakkını hakkı sayarak midesine indirebiliyor. Bunların şerrinden Allah memleketi de, milleti de korusun. İnsanın ar damarı çatlamaya görsün artık onun yapamayacağı kötülük yoktur. Allah’tan korkmayandan korkulur. Allah’ım bu yüzsüzlerin, bu beyinsizlerin ve bu utanmazların yüzünden bizi ...........................helâk eder misin? |
zy15) Bayram Denilince...-Mensuriye-
Bayram günlerinin buruk sevinçleri akla gelince, hiç batmayan bir güneşle içimizin ısındığını sanırız. Kalbimizin lüzumsuz istekleri bizden teselli beklerler. Ve gönlümüz aklımızdan medet umar. Dünya hayatı insana derecesini kazanması için sınama mekânı olarak verilmiştir. Hiçbir insan yoktur ki, en basit davranışlarından en olgun davranışlarına kadar yaptığı işleri kalbinden geçirmemiş olsun. Çünkü hareketler önce kalpte şekillenir, sonra eyleme dönüşür. Biz midemizin tokluğu ile meşgul olurken, gönül bahçemizi leş kargaları istila ediyor. O zaman ebedi hüsran, acı bir akıbet olması kaçınılmaz oluyor. Şair: “Ya bayramlar bayram olsun kurtulsun, Ya takvimler cayır cayır yırtılsın” sözünü boşuna mı söylemiş? İnsan kendisiyle hesaplaşmaya sevdalı olmalıdır. Çekirgeler bir bulut olur gönül ülkene dolarsa ne yapılır? Gemiyle açıldığın deryada başlayan fırtınaya karşı sığınak besmeleden başka nedir ki? İnsan hırs ve tamahtan kurtulmadıkça sabrın tadını bulamaz. Okumak, öğrenmek yeniden yaşamayı bulmaktır. Bayram dostu hatırlamanın mevsimidir Dost ile daha içli dışlı olma günüdür. Sevgiliyle beraber olduğu zamanı yaşadığın an saymalı insan. Diğer zamanların boşa gitmiştir. Sevginin karşılıksız olduğu görülmemiştir. O halde, yâri aramakla ömür kaybolsa ne gam. Ömür yâri aramak için yaratılmamış mı? Gül sevgiyi temsil ediyorsa, çöplükte neyi arıyoruz. Gençlik bir bahar mevsimidir ki, içinde hem yaz, hem güz, hem kış vardır. Etrafını dikenlerin sardığı gençlikten bol verim beklenemez. Bahçenin güzel olması bahçıvanın elindedir. Şehrin sokaklarını temizlemeye uğraşanlar, bu emeklerini insanların kalbini temizlemeye ayırsalar daha hayırlı bir iş yapmış olurlardı. Söylenmesi gerekeni söyleyecek yerde söylemeyen vebali yüklenmiş olur. Sevgiler çoğaldıkça aşkın zayıf tarafı ortaya çıkar. O halde sevgileri çoğaltmalı ki hangisinin samimi, hangisinin göstermelik olduğu anlaşılsın. En iyi mücadele gençlikte verilendir. İhtiyar istese de kolay kolay kötülüğe bulaşamaz. İnsan kendini her gün muhasebe süzgecinden geçirmelidir. Günahlar insanı terk etmeden, insan günahları terk etmelidir. Her kafanın içinde beyin olduğunu sananlar, dünya malına tutsak olmuş kişilerin de beyni olduğunu iddia edilebilirler mi? Şayet beyinleri olsa, güzelim hürriyet dururken esareti tercih ederler mi? En çok kananlar ve aldananlar en az ilme sahip olanlardır. Her organımız yaptığından sorumlu değilse özgürlük neye denir? Ekmek kadar, su kadar aziz olan nice şeyler vardır ki hayatın günlük uğraşıları arasında kaybolur gider, dikkat etmeli. |
zy16) Feth-i Mübin! -Mensuriye-
Sultan İkinci Mehmet, bir cihangir, devrinin fikir aleminde büyüklüğünü kabul ettirmiş essiz bir kıymet olmasına rağmen, elini öpeceği bir üstadı, nazlanıp sesini yükselttiği zaman “hizaya gel” diyerek karşı koyabilen bir hocası vardı. İskender, Sezar ve Napolyon da birer cihangirdiler. Fakat bütün kabiliyetlerine rağmen, birer malzeme olmaktan kurtulamadılar. Fatih kendine karşı hesap vermeye mecbur edilmiş, manevi terbiyesinde nefsini kontrol etmesi şart koşulmuş birdir. Bu yüzden aralarında daima mesafeler olmuştur. ................Bizans surları önünde 53 günlük çetin ve meşakkatli kuşatmanın içinde Sultanı destekleyen, bunaldığı anlarda onu ümitsizlikten geri çeken “fetih mutlaka müyesser olacak” diyen bir Akşemseddin var. Fatih bu savaş dramının hem yazarı, hem yöneteni, hem de aktörü durumundadır. Bunalınca imdada yetişen arkadaki suflörün sesi: ”korkma İstanbul’u alacaksın”. ................Fatih, ...............Bizans’ı almaya teşebbüs eden ...............sayısız hükümdarlar arasında, ...............gayesinin bilincine varmış biriydi. stanbul’un fethi tarihin en çetin savaşlarından biri olmuştur. Hatta 70 parça donanmayı bir gecede dağlardan aşırıp, ordusunu en yeni silahlarla donatan, kuşatma planlarını kendi çizen, onu denetleyerek tatbik ettiren, çok kısa zamanlarda kuleler kuran, büyük toplar döktüren bu yaman kumandan, kalenin düşmediğine sinirlendiği bir zaman atını denize sürüyor. Yanındakiler “Sultanım at denizi geçemez ki” deyince İşaret parmağını kaleye doğru uzatıyor ve haykırıyor. “Ya İstanbul beni alır, ya ben İstanbul’u”. ...................İşte bu sıkıntıların içinde zafer dileği ile Ahmet Paşayı: “Paşa velinimetim hocama git fethin gününü, saatini söylesin” diyerek Akşemseddin’e gönderiyor. Ak Şeyh fethin 29 Mayıs Salı günü müyesser olacağı haberini yollayıp metin olmasını istiyor. Söylenen zaman yaklaştığı halde kalenin düşmemiş olmasından endişelenen Akşemseddin’in oğlu telaş ve üzüntülü bir şekilde babasını çadırında ziyaret etmek istiyor. Lakin kapıda duran nöbetçi: ...........“Bana, içeri kimseyi ............koymayasın diye söylendi, ...........seni içeri koyamam” ..........diye yasaklayınca, ..........çadırın eteğini kaldırıp ..........babasını gözlemeye başlıyor. Gördüklerini şöyle anlatıyor. “Baktım babamın başı açık, cübbesi bir yanda, seccadesi bir yanda, gözyaşları toprağı çamurlaştırmış, yüzü çamurlu, elleri semada “Allah’ım beni mahcup etme, beni utandırma, fethi müyesser kıl” diye sesli niyazda, kendinden geçmiş. ..........Bu niyaz hali ne kadar .........devam etti bilemem. .........Babamın ayağa kalktığını ve .......... “elhamdülillah kale feth olundu. ...........” dediğini duydum, .............başımı kaldırıp uzaklara baktım. .............Haftalardır Bizans’ın geri ittiği .............ordunun kaleye girdiklerini gördüm.” Nihayet Fatih zafer alayı ile şehre giriyor. Büyük serdarın sağ yanında hocaları Molla Gürani ile Molla Hüsrev, sol yanında Ak Şeyh ile Akbıyık Sultan var. Padişaha çiçek vermek için yollara düşen Bizanslı kızlar, Sultanın bir delikanlı olduğunu ne bilsinler. Ellerindeki çiçek demetlerini ak ve seyrek sakallı ihtiyara uzatıyorlar. O da “padişah ben değilim” diyerek yanındaki genç serdarı gösteriyor. Fatih: “Verin verin, ben padişahım ama, o benim hocamdır” diyerek tebessüm ediyor. O İstanbul’u alınca bunu beşeri ihtiraslarını tatmin etmek, davayı kendisine mal etmek sevdasına kapılmamıştır. Öyle ki şehre girerken: “Sultanım mutlusunuz değil mi? ”sorusuna, “En büyük mutluluğum velinimetim, hocamın yanılmamış olmasıdır” diye cevaplıyor. O böyle mutlu bir düğümü kendi eli çözdüğü için ancak şükretmiştir. Nitekim ilk Cuma namazını Ayasofya’da kılmak için zaptettiği şehrin dışında üç gün bekledikten sonra şehrin kapısından girip mabedin önüne geldiği zamanı ilk işi secdeye kapanıp şükretmek olmuştur. ...............Ayasofya Camiinde ...............ilk cuma namazı kılınacak ...............Sultan imam, tekbir alıyor, ...............el bağlıyor, ellerini çözüyor .................tekrar tekbir alıyor. ...............Bu hal üç defa tekrar ediyor. ...............Cemaat şaşırıyor. ...............Namazdan sonra sebebi Sultana soruluyor. ..............Fatih: “Niyet ettim, tekbir aldım. ..............Her zaman namaz kılarken .............karşıma dikilen Kâbe’yi göremedim. .............Allah’ım bana Kâbe’yi göster .............diyerek tekrar tekbir aldım. ...............Kâbe hayal meyal göründü. ..............Allah’ım İstanbul mülkünü ..............Kâbe ile aramıza sokma, .............ben senin rızandan başka ...............hiçbir şey istemedim, ...............ne yaptımsa senin rızan için yaptım ...............diyerek tekbir aldım. ...............Şükürler olsun Kâbe karşımdaydı. ................Bu şekilde namazı kıldık.” Padişah yoksul ve harap şehrin içinden geçerken iliklerine işlemiş bir hüzün içindedir. Devlet erkanıyla konuştuğu bir gün “Dünya devleti müebbet olmaz ve cihan-ı fanide kimse baki kalmaz” diyerek hayat felsefesini açıklamış, bin yıllık Roma İmparatorluğunu yıkarak da milletini cihangirler sınıfının başına geçirmiştir. |
zy17) Dünya Bir Pazardır -Mensuriye-
Dünyada üç şey, insanın helâk olmasına sebeptir. Bunlar: Süse çok düşkün olmak, Hatalara aldırmamak ve kaybolan dünyalığa üzülmek. Nefsin zevk aldığı şeylere iyi bakmak lazım. Pazarlara çok mal gelir, her türden, çeşit çeşit. Biz bize lazım olanı satın alırız. Bir kısım şeyleri almak aldanmaktır. Pazarı sırtına vurmaksa aptallıktır. Dünya pazarından herkes nasibi kadarını alır İhtiras denilen şey, azgın ve önü alınamaz bir iştahtır. Bilirsiniz sert suları havuzlarda dinlendirirler, yumuşasın diye. İhtirası da kanaat havuzuna sokmalı ki, uysallaşsın. İnsan gördüğü her şeye sahip olsa ne kazanır. Tekrar ediyorum, ÇOK MAL. ÇOK HESAP VERMEYİ GEREKTİRİR. İhtiyaçların sınırına dikkat etmeli. Nitekim o kadar şey var ki lazım olmadığı halde, bize lazımmış gibi gösteriliyor. Çağdaş teknoloji gözlerimizi kamaştırmasın. Nitekim insanların yaptıkları, insan kalbinin karmaşıklığı karşısında hiç kalır. İnsanların iyisi insanlara meyve sunandır. Her faydalı eser, her faydalı iş faydalı bir meyvedir. Fırsat eldeyken yarına hazırlık yapmalı. Zira geçen hiçbir günü geri getirmeye gücümüz yetmiyor. Havaya giden sözler söylemektense kalpleri okşayan, hoş sözler söylemek gerekmez mi? Hata bilmediğimizi yapmamızdır. Bu yüzden yüzümüzden pişmanlık çizgileri eksik olmaz. Kendimizi bu yüzden yer bitiririz. Tamir edilen hatalardan ziyade terk edilmeyen, devam ettirilen inat kötüdür. İnsanlar genellikle üç nedenden dolayı açgözlülük yaparlar. Cahilliklerinden, kibirlerinden ve inatları yüzünden. O halde ameline güvenmek kibrin en büyüğüdür. Dünya bizim için dönüp durmakta. Onun dönüşüne başımızı ayarlamayı bırakmalı, kendi şahsiyetimizi yaşamalıdır. Bir takım sözler var ki onları papağanlar da söyler. “Bin düşün, bir söyle” diyenler boşuna dememişler. Nice söz gevezelikten öteye geçmiyor, sahibini dara düşürüyor, gece uykularını kaçırıyor. Gerçek zenginlik; hiçbir şeye ihtiyaç duymamaktır. Dünya malına çok ilgi duyanlar gerçek özgürlüğü bulamaz. Çünkü; çok mal insanı kendi esiri yapar. Gaflet içimizde kışı yaşatır. Kışı yaşamamak için Neronlar’ın, Karunlar’ın, Cemşitler’in durumundan ibret almak gerekmez mi? |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:23 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.