![]() |
Ben öldükten sonra
Üç kuruş için Müteahhide verirler vermesine de bu evi, Benim derdim, Sana da kıyarlar mı? Hani çiçeğin yalnız çiçekçi dükkanında görüleceği günlerde… Hani gönüllerden iyice uzaklaştığında kırlar… Yoksa projeye uyar da, Betonun ortasında senin için Kare şeklinde bir delik mi bırakırlar? Ah güzelim! Dayanabilir misin hücre hapsine? Yaşayabilir misin işitmeden kuşun, yaprağın, suyun sesini? Ya unutamazsan ıhlamuru, iğdeyi, sarı gülü, şebboyu, lâtin çiçeklerini, hele o gölgende sakladığın kır menekşesini? Akasyalarla söğütün de yok şansı. O gün gelince gider kuşlar, yeşil gider, biter râyihanın dansı. İş dönüşü akşam üstleri yalınayak üstünde dolaştığım çimler sökülür, bordo gülümün yerini birilerinin oturma odası alır. Seninle ikimizden geriye derin bir nefes gibi, dostluk kalır. (Temmuz 2000) |
Yillardir görmediği bir eski komşusuna rastladı Emine hanım
Sarıldı ona sıkı sıkı. “Ne çok özlemişim, ah canım! ” Oğlun ne yaptı? Diye sordu öteki: “Üç yıl önce evlendi, Gelin tembelin teki. Bize soran mı var? Buldu kendi; Ama bende de sabır tükendi. Öğleden önce kalkmayı bilmez, Doymaz uykuya. Hizmetçisi var kendi süpürüp silmez, Sokmaz elini sıcak sudan soğuk suya. Kuaförden çıkmaz, Süslenmekten bıkmaz. Kabahat bunu alanda, İyi sabır var benim oğlanda. Ben olsam buz gibi soğurdum Ben evladımı ona köle diye mi doğurdum? Yakışıklı oğlanı kaptı Kim billir? Belki de büyü yaptı. Boşasa da kurtulsak, İyi birini bulsak ”. Kızın nasıl? İyi mi? “Kızımın beyi, Allah var şimdi, çok iyi. Ailesi istemedi ama çocuk tutturdu Sonunda evlendiler. Aferin! Verdiği sözde durdu. Onlar iyi kızdan ne anlar? Neyse, Allah’tan varlıklı insanlar. Damat sabahları erkenden kalkar, geçirmez altıyı, Bir güzel hazırlar kahvaltıyı Bir şeyler atıştırır işe gider, Benim kız yatakta öğleyi eder. İşi son modayı takip, Şıklıkta tanımaz rakip. Yemeği yapan ayrı, temizliğe bakan ayrı Bir de bahçıvan var bunlardan gayrı. Kızım evin reisi. E! Can sağlığı bundan iyisi”. (Kapılar kitabından) |
Fotoğrafların ne güzel çıkardı,
Sen poz vermeyi öğrenmeden önce! . Küsmeyi de bilmezdin, kin tutmayı da; Misket de paylaşılırdı o günlerde, Oyuncak ayı da. Ne tatlı, ne doğaldın! Arkadaşın saçını çekerdi, ağlardın, Göz bebeklerinle birlikte büyürdü derdin, Acısı geçer geçmez unutur, Oyuna kaldığın yerden devam ederdin. Elimizdeydi pırlanta da, zümrüt de, altın da En güzel mücevheri yapabilirdik senden Ama tüm beceriksizliğimizle aklını, Hem de eğitim adı altında, Ön yargılarımızla doldurduk. Kötü örnek olup, durduk. İşte böyle yavrucuğum! Allem ettik, kallem ettik Sonunda seni de Kendimize benzettik. (11.04.2004) |
Sevimli, biraz tombuldu
Odasında misketleriyle oynarken, Birden kendisini misafir odasının ortasında buldu. “ Haydi amcalara küfür et! ” dedi babası Çocuk, sıkı sıkı kapattığı gözlerini araladı Ve anlamını bilmediği o sözleri ardı ardına sıraladı Bir kahkaha! Bir kahkaha! “Bir daha! Bir daha! ” Oh! Bitmişti. Odasına koşarken babası yetişti “Gel ulan buraya! Daha bitmedi; Bak Yılmaz amcan işitmedi” İki misket vardı terli avuçlarında saklı, Yarım kalan oyununda kalmıştı aklı. Ağlamaya başladı. Babası bu kez iyice haşladı: “Ne işe yararsın sen? Ne olur sanki bir defa daha söylesen? ” Kıçına vurdu, Kolundan hızla savurdu. ... Büyüdü, ünlü bir mimar oldu Alanında gerçek bir devdi, Çünkü işini hep çok sevdi. Çalışmaya her oturuşunda, Bir his geldi içine, garip; Sanki birileri girip, Yaptıklarını berbat edecekti, Ve sonra çekip gidecekti. O yüzden, Ne zaman tasarlayıp çizecek olsa güzel bir yapıyı, Hep kilitli tuttu kapıyı. (Kapılar kitabından) |
Geçip gidenin mateminde değilim,
Vefasızlığın siteminde değilim. Dostluğu buldum sanıyorum, Bundan pek emin de değilim Ama biliyorum ki artık, Kayan bir zeminde değilim. (Kapılar kitabından) |
Köpük köpük anlattı deniz derdini çakıllara,
Öyle bir macera ki bu, zarar akıllara. Hayret! Bu kadar öfke nasıl sığdı yıllara. Denizin can arkadaşları, Renkli çakıl taşları, Her dalganın peşinden üşenmeden, yorulmadan Hep bir ağızdan cevap verdiler sorulmadan. Yüzyılların gerçeği bu şıkırtılarda saklıydı, Belli ki herkes dertli, belli ki herkes haklıydı. “Çakıl, kum, balık, yosun,deniz Hepimiz tek bedeniz” (2000) |
Çözmeye çalıştıkça daha sıkı düğümlendiğinde,
Zorlama O gece, Öylece, Uyu. Mutlak biri gelir, kurtarır seni Saçını okşar, alnına bin öpücük kondurur; Telaş biter, acı durur. Kim mi o? Kendi bilgeliğin, hani bir adı da sağduyu. Zaman zaman bir kuyunun içine düşer de Kenar taşlarına tutunursun; Çabalar durursun, Garkolursun derde. Su bazen ayaklarına değer, Bazen de boğazına kadar gelir. Sanırsın ki böyle hep yükseldikçe yükselir. Korkuya yer olmazdı, Bunun bir illüzyon olduğunu bilseydin eğer. Derin bir nefes al, Düşünme aşağıdaki karanlık suyu. Güneş doğmadan önceki saatler nasıl olur bilirsin: Çok uzun ve sıkıcı; Kendi kendinin hem sanığı olmuşsun hem yargıcı. Biraz bekle, gün ışığı pencerenden hele bir girsin. Değiştir bu huyu. Herşeyin daha iyi olmasını istemek hakkın, İtirazın her neyeyse mesaj yola koyuldu; Yüce dağları aştı, Ve yerine ulaştı. Artık korkma sakın, Sesin duyuldu. Yok aslında kuyu, muyu Terket kayguyu. |
Kuyular çeker dibe,
Ay çağırır yukarı Üslup gerek edîbe Dil kaldırmaz sakarı. Arif alır bilgiyi Doldurur us tasına Bırakmak gereklidir Her işi ustasına. |
Dileğimi aklıma yazıp,
Kalbime gönderdim, Hemen murada erdim. Çünkü orada sevi vardı, Ruhumun evi vardı. Ondan sonra bir şey isteyince Düşünmedim kara kara, ince ince Saf arzuyla kalbime koydum, Görmek istediğimi gördüm, açsam doydum. (Kapılar kitabından) |
Kalbi temizken bir gece vakti,
Bir arkadaş sohbeti diledi. Derken kapi çaldı... Bu da kimdi? Saat kaçtı? Gitti açtı. En sevdiği dostunu karşısında görünce kalakaldı... Sevinip şükredeceğine “Keşke başka bir şey dileseydim! ” Dedi. O anda kalbi karardı... Onda bu nankörlük varken, Sevgiyi daha çok arardı. (Kapılar kitabından) |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:42 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.