![]() |
Sadece Bir Yer
Hayat diye Mavi gözlerine tutuldum, Kayboldum gözlerinin derinliklerinde, Ben karanlıklarda hiç dolaşmadım, Hiç yön belirlemedim Kutup yıldızıyla kendime.. Seni görmeliyim Saatler her yediyi gösterdiğinde, *******i rüyalar görüp Sana tabirler ettirmeliyim, Bir şiir yazmalıyım sana Arasına bir de ah katmalıyım, Sana hasretliğimle eririm Ben hep aydınlıkta yürümeliyim El ele geçmeliyiz köprülerden, Göz yaşın kırağı olsun toprağa Kurşun kadar ağır olmasın sözlerin Ben karanlıkta hiç yürümemeliyim, Şebnemler takılmalı güllere Her gülün bir adı olmalı Sonra her sabah sen olmalısın, Ama şimdi sen bir karanlığın ardındasın Bir yaşmak yüzüne perde, Ben hep seni beklemeliyim Ama sadece karanlığın bittiği Güneşin yüzümüze gülümsediği yerde. |
Sana Geldim
Sana geldim Sende sen olmaya geldim Senden geçmedim beklerken yolunu, Umutlarıma ektim seni Bir yağmur tanesi kadar temiz, saf Toprak kadar vefalı Su kadar azizdin ruhuma, Narin bir bekleyişin kalbindeyim Sana geldim Sende sen olmaya geldim, Bileklerime takılan kelepçeydin Senin zindanına hükümlüyüm Müebbet bir hapsi ben istedim, Şimdi senin kapında Yüzü ak bir dilenci Sadakaya değil Eşiğinde sadık yar olmaya Sende var olmaya geldim.. Sana geldim Aydınlık bir gecenin sabahında Güneşle el ele verdim, Ben güneşin batmayan oğluyum, Yedi gencin kaybolan izinde buldum seni.. Okumaya elifle başladım bu şehirde Elifle başladım yollarda yürümeye yeniden, Duvarda sen, aynada sen, Nereye baksam peşimde gözlerin, Ve dua isteyişin benden, son sözlerin.. Sana geldim, Bir fincan kahve hatrına değil Yedi mevsim görmüş ruhumda Senin limanına demir atmaya Geceden daha karanlık çaresizliğe bir nur olmaya geldim Çünkü ben güneşim oğluyum, Ruhumda en aydınlık günlerden Daha nurani huzur var, Dert varsa çaresi de elbette var, Sana geldim Senin ikliminde yetişmiş bir gül olamaya Göz yaşlarınla deselenmiş yeşil seccadede Nefsimi eritip namaza geldim Sana geldim, şimdi senin kapındayım Sensizliğin hükmünü bozmaya Sende sen olmaya geldim. |
Saray
Senin gönül sarayının kapısını çalıyorum şimdi Sana geldim işte Ne varsa yüreğimde beraber getirdim kendimle; Sevgimi, umutlarımı ve dualarımı Aşk şarabıyla sana ikrama geldim işte, Ne olur aç saray kapını İzin ver girerim ne olur, Artık hasretine dayanmaz oldu yüreğim Sensizliği kaldıramadım işte Sevginle donandı ruhum bilesin, Aşk zaman ve mesafe tanımaz Aşk sultan tanımaz, Biliyorum kolay kolay açılmaz o kapı kimseye Girildi mi de oradan bir daha da çıkılmaz Ben o saraydan çıkmamak için geldim işte Gönül sarayına mahkum olmaya geldim işte, O saraya sultan olmak için geldim Aç kapını, izin ver gireyim ne olur |
Savaşa Hayır!
Çocuklar hiç bu kadar masum olamazdı, Yıldızları saymak vardı semada şimdi, Geceyi hep aydınlatan kurşunlar mıydı Şu üstümüzde kayanlar yıldız mı şimdi? Umutları karartan; top, füze, bombalar, Nerede sadece ekranlardan bakanlar.. Bu bağdat’ta sabah namazına uyanmak Minarelerde ezanlarla olmadı ki, *******i bir dem bile olsa uyumak Kimler bilir, ahirete kalmıştır belki.. Yüzümüze gülümseyen bir çocuk görmek, Çölde bir serap değil mi bunu beklemek.. Buralarda kurşunlar hep üstümüzdedir, Gönüller mahzun, gönüllerde şimdi keder, Kimler acaba bize dua etmektedir, İnan ki açmayı unutmuştur çiçekler.. Yarınlarımız nadasa mı bırakılmış? Bütün çiçekler bahar da solar mı öyle? Bağdat’ın gülleri kanla sulanacakmış, Bütün dünya sadece bakacak mı öyle? Basra’da gökler titrer, yerler çalkalanır Bunları gören kıyamet mi koptu sanır? ! İlim diyarı bağdat’ın yüzünde elem Yeni değil ki bu film; eski bir hikaye.. Aşk değil bu, hep acı, daha ne söylesem, Dua, kahır elimdeki tek sermaye, Bizler gülebildiğimiz kadar mutluyuz, En güzel türküler barış üzerinedir, Bakmayın halimize, bizler çok mutluyuz, En güzel şiirler sevda üzerinedir, Burada en içli şiirler; ah şu savaş.. Yek vücut olmanın, birleşmenin vaktidir, Zalimlere artık “dur” demenin vaktidir, Şimdi bizleri hatırlamanın vaktidir, Ve son sözde ku’an-ı kerimdendir, şimdi; “Allah’ın boyasıyla boyanmanın” vaktidir… |
Şehitname
Vakit gece, Sana bu mektubu Ocak’ın on birinde, 24:00 / 01:00 nöbetinde, Adını bile bilmediğim Karlı dağların birinde, “ Su uyur düşman uyumaz “ sessizliğinde Uzun ve yorgun Ve bitmek bilmez bir soğuğun Ve şimdi yalnız olduğum siperden yazıyorum ağabey.. Askerliğimin kırkıncı gününde Yüreğime sığmayan özlem var içimde Bu hasret acısı Dağlara ve sonra taşlara değseydi Toz olup un gibi ufalanırdı, Bu hasret sancısı aleme değseydi eğer Kıyamet şimdiden kopardı, Giderken, arkamdan sadece bakakalan Kart postal rengindeki Yarime selam söyleyin benden, Dönüşü olmayan bir gidişi Yüklendim omuzlarıma Dönmezsem eğer Kadere isyankarlığınız olmasın Her insan biraz kaderin mahkumu, Sizden daha çok merhamet eden Allah var “Madem O var her şey var” Elem yok, korku yok, endişe yok İsyan hiç yok.. Çeyrek asırlık çocukluk yaşadım Hepsini geride bıraktım gelirken.. Gelip asker oldum, adamdan saydılar, Bak asker olmuş demedi kimseler Adam olmuş dediler.. Takvimlerde adı yok bu mevsimin Bahar değil, kış değil, hazan değil bu gün, Bu kaçıncı yangındır yükseliyor göklerime Gözyaşı döküyorum yaşananlar silinsin diye.. Beyaz kefenini boynuna dolamış bu dağlarda ******* daha da uzar Dönüşüm yokuş olur Hüzündü enseme konan şimdi Ve efkarlığımı katmerleştir Hakk’a olan borcum, Ve tekrar tekrar bu uğurda baş vermeyi dilerim, Sıladan uzaklık gelip çarpar suratıma bazen Yetimliğim bir taraftan Anama hasretliğim Diğer tarafımdan kuşatır beni, El açıp dua etmeyi annemden öğrendim oysa Sabrı babamdan Gözü karalığı sen öğrettin bana ağabey.. Vakit gece, Sana bu mektubu Ocak’ın on birinde, 24:00 / 01:00 nöbetinde, Adını bile bilmediğim Karlı dağların birinde, “ Su uyur düşman uyumaz “ sessizliğinde Uzun ve yorgun Ve bitmek bilmez bir soğuğun Ve şimdi yalnız olduğum siperden yazıyorum ağabey.. Duayı annemden, sabrı babamdan Gözü karalığı senden öğrendim ağabey.. Serzeniş yok Huzur var bir namlunun ucunda ağabey, En güzel tarafı da Öldüğünü bilmemektir şehadet. |
Sen Olmaya Geldim
Sana geldim, Gitmek için değil Sende sen olmaya geldim.. Güneşim çocuğuyum.. Karanlıktan korkmadım Sensizlikten korktuğum kadar, Ayın gölgesi düşse de Geceleyin başımızın üstüne Devşirme ışığa yer yok benim lügatimde, Sensizliğe yer yok.. Temmuzdan daha da sıcak varlığın İçimi yakışın sevdanla Sonra beni benden edişin.. Ölü bir mevsimin can suyu oldun İşte alfabemdeki kadim elif Okumaya senle başladım; aşka.. Seni yitirilmiş bir köşede bulmadım Ben seni, senin de beni aradığın Meçhule yazılı şiirinde buldum.. Sana geldim işte Asla gitmek için değil Sende sen olmaya geldim. |
Sen Söyle Kemancı
Pranga vurmadım hiçbir zaman arzularıma Ben anadolu çocuğuyum Eflatun nazarla seyrederim hep olup bitenleri Kadınların süslü elbiseleri yakışmaz ruhuma Ben şarklıyım Diyar kentin dağlarından Güneyin sahillerine inmişim bir akşam vakti Belki de bu yüzden ayak uyduramadım buralara, Sözüm ona Beni kulaklarınla değil, kalbinle dinlemeliydin! Yaşlanmış umutlara elveda Yıpranmış, kül renkli mazime elveda Bir daha elveda, bir daha, bir daha.. Bir bülbül ağıt yakar gülün üstüne Gidenler geri gelir mi ki bir daha, gelir mi… Hıçkırıklar içindeki keman hangi tele vurur şimdi, Gurur zaman tanımaz kemancı Bu derde yakalanmaya gör bir kerecik olsun.. Feryatlar niye ki, şükür yaraşır bize Ahretlik meselemiz varken kemancı Gözyaşı dökmeye değer mi dünyanın üstüne Faniyle fena bulmak ve heba olmak sonsuza kadar Sen söyle olur mu kemancı, olur mu, olur mu?.. |
Seni Bekliyoruz
Sen’i bekliyoruz şimdi Ey Güzel İnsan, Gözlerimiz geleceğin yollarda asılı Ağıtlar yakar dilimiz, Sensizlikten dem vururuz biz, Bestelenmemiş bir umudun ismi sensizlik, Bizler Sen’i arıyoruz, Tamamlanmış bir sevdanın sonuydu gidişin, En içli türküyü yağmur yüzümüze vuruyor ardından Sen’in Sen nur-ı hidayet, Sen rahmet üstümüze.. Ama gel gör ki Biz yağmura küskünüz Sensiz yağmurları biz ne eyleyelim ki Sensiz açan gülü, sensiz gelen baharı Sensiz doğan güneşi Sensiz yıldız kaymalarını… Sen yaşayamazsan tüm bunları Her yağmur damlası; “Bunlar size haram olsun” demesin mi? Sen’i özlüyoruz bizler Ay her doğuşunda Sen’i soruyor *******e Güneş mahzun gülümsüyor yüzümüze Ve suçlu indiriyor ışığını yeryüzüne, Asırlık hasretler var yüreklerimizde Firakın hasretin muallimi oldu Bu hasreti bitirmek için gelmelisin, Sen’i arıyoruz Güzel İnsan Yürekler isyanda sensizliğe Ayrılığın taşkınlaşmış, ölümlerden bile beter, Güneş ve ay sözleşmiş sanki hasretinden hep ayrı gezer Anlaşılan onlar da vurulmuşlar, onlar da tutulmuşlar Bizim sana tutulduğumuz kadar, Sensizliğin bir adı karanlık, bir adı hasret Karanlığa nurun, hasretine vuslatın gerek, Tüm bunlar Sen’i özlüyor Biz yolunu gözlüyoruz Sen’in Sen yeşil aşk, mavi umut, beyaz düş Sen bize yaşam Yağmura bile rahmet olan yine Sen, Sen’i bekliyoruz en Güzel İnsan Bizler Sen’i özlüyoruz Bil cümle alem Sen’i gözlüyor Yaşamın ta kendisi, canlar canı Sen’i. |
Seni Keşfediyorum
Şimdi sen benden çok uzaklardasın Biliyorum aslında her zaman yanımdasın Kalbimde bir temmuz sıcaklığı Ve senin sıcaklığın, Ve yüreğini alev alev yakan sevdan Bu sevda Bu deli gönüle Ve bu dünyaya çok dar, Biliyorum Bu sevda seninle ebede kadar. Sen kalbimdeki ince sır Ben bu sırra ihanet edemem bilesin, Hala keşfedilememişsin Her gün bir yanını keşfediyorum senin Sonsuza kadar da sürecek biliyorum. |
Sır
Solgun hayatın karelerinde Salası okunan mevtaların iniltisi maşrıkta ve garpta.. Kabir azabına dönüşen firkatin En uçuk bir rengin kırıntısı, Solmuş yüreklere sen; ahmak ıslatan.. Şimdi saatler yokluğunu gösteriyor, En kuvvetli yanım; Gönül odamın bir köşesinde her daim varlığın, Mevsimlerin hüznünü taşıyor takvimler, Yokluğunun adını hala koyamadı alem, Herkeste garip bir burukluk sensizlikten gelen Müteessir bir vicdanla kahrolan canlar var, Neylesin ki kelimeler Pişmanlığın ve hayıflanmaların tesiri yok, Gün görmez gözler ne yapsın ki bu bahta karşı… Kayısı kentin viraneliği bir fotoğraf bilmecesi, Sensizlikten nükseden sayrılık Kıyısı olmayan bir şehrin susuzluğu sensizlik, Payitaht değişmişse bu memlekette Adını bilmeyen hakuranlar, Söyle alfabemdeki boynu bükük mim neylesin ki… Bugün yusuf oldum dibi görünmez bir kuyuda, Kırkmerdiven çıktım, Kırkikindi saydım, ama yine de Firkatin sönmedi yas tutmuş bu yüreğimde.. “ey seyyidinden kaçmış köle”: Geleceksen eğer şimdi gel, Çünkü sensizlik kokan bu zalım şehri, terk etmeyi ahdetmişim, Ama bencilüs dağındaki sırra, Ve gidip gelmemeyi yakıştıramıyorum, onca hatıralara. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 07:31 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.