![]() |
Tekrar ve Terör
Türk insanı, yalnızca zamanın akışını bilir, ritmini, aynı hareketlerin ve aynı kelimelerin sonsuz tekrarından alırsa gelişemez. Her şeyin tekrar edildiği ve tekrar yaşandığı bu hayali ülkede yani Türkiye'de insan macerasına ve ilerleme düşüncesine yer yoktur. İnsan asla geleceğe uzanamaz. Tarih yazamaz. Tekrar döngüsüne asla son verip, kendine bir kader yaratamaz... Türkiye'de tekrar eden bir terör olayı var ve hiçbir değişiklik yok. Harekete geçen kaderi ters yüz edecek ve statik toplum anlayışını bozacak bir değişme bir gelişme yok. Talihsizliğimize ağlamak, hamasi tavırlar içinde olmak engelleyici bir duruş olmayacaktır. Ortada ciddi bir savaş varken sloganvari konuşmalar tarihin çöplüğüne çoktan atılmışken bağırıp çağırmalar hiç de bilimsel olmayacaktır. Bıkkınlık veren tekrarları bir kenara bırakıp artık harekete geçmenin tam zamanıdır. Artık dağlara karakol kurup üç beş askeri orada konuşlandırmanın değil uzaydan uydu aracılığıyla sınırları gözetlemenin zamanıdır. Zekayı kullanmanın, aklımızı başımıza almanın günüdür bugün. Türk milleti ilerleme duygusundan yoksun değildir. Sürekli yerinde sayacak, ya da uygun adımda yürüyecek anlayışta değildir. Sadece kendisine yeni yollar çizecek yeni köPage Rankingüler açacak durumda değildir. Çünkü meşrulaştırılmış düşüncelerden sıyrılıp hiç korkmadan yeni düşünceler ortaya koyabilecek başını darağaçlarına kaptırmıştır. Düşünmekten korkmuştur. Hayal kurarken bile geleneklerin göreneklerin kıskacından kurtulamamıştır. Beyninin mahrem odalarına girmekten utanmıştır. Böyle olunca monotonluktan ve statikodan kurtulamamıştır. Generallerin veya uzmanların görüşü çok önemli olurken kendi fikri değersiz olmuştur. Düşünemeyen bir toplum haline gelen Türk milleti yeni yollar açabilecek düşünceyi kendinde bulamamıştır. Süregelen bir hayatı yaşamaya mahkum edilmiştir. Bu ceza yetmemiş bir de terörle tanıştırılmıştır. Türk milleti tekrarlardan bıkmıştır fakat ne yazık ki kendi yolunu kendisi çizmek ve koşar adımlarla hareket etmek istese de hayatın çakıl taşları ayaklarına batmaktadır. Hep aynı yollarda hey aynı aymazlıklarla ve vurdumduymazlıklarla karşılaşmaktadır. Türkiye sürekli falakaya çekilmekte tekrar tekrar mayın tarlalarına sürülmekte bu ezberi bozacak kimseyi ise bulamamaktadır. Tekrar eden cahillikler, geri kalmışlıklar, teknolojisizlikler ve imkansızlıklar elini kolunu bağlamakta, çağdaş uygarlık söylemleri havada kalmakta, hatta savaşacak bir uçak bile yapamaktadır. Türkiye'nin yaşadığı ve geldiği nokta bir savaş noktasıdır.Bu noktadan hareketle vurdumduymazlığa ve aymazlığa devam edilirse Türkiye bu savaşı kazanamayacaktır. İnsanlar ölmeye devam edecektir. Osman Demircan |
Toprak Ana
Çorak bir bayırın köyü bozkırında Çocuklarını güneşe salıverirken Toprak ana kumsalda dalgalarla Deniz kıyısında suyla sevişiyordu. Toprak ana bir ağaç büyütüyordu Yeni intiharlar yeni yasaklar için Dallarında güneş tadında meyve Yaprakta göl serinliği saklıyordu Toprak ana çiy düşürüyordu göze Ağlamayana ekmek su vermiyordu. İnsanları yüreğine gömüp yiyordu Onları mezarla ölümle kucaklıyordu. Buğday tenli çocuklar doğuruyordu Toprak ana ağacın gölgesindeyken Yoksulluk ve sefaleti emziriyordu. Kurak bayırın çocukları eğilmiyordu. İnatla yaşama tutunuyordu daima Uçurum kenarında dağ yamacında Düşlerine gül veya karanfil ekiyordu. Osman Demircan |
Töre
İyileşmek isteyene toplum iyiliğini göstermez. Birey bölündükçe, kendini güvende hissetmez. Toplum bütün çıplaklığıyla kendini gösteremez. Hiç kimse soykırımla, tecavüzle başa çıkamaz. Osman Demircan |
Tsunami
Bir tsunami gibi vurdun geçtin dünyamı Paramparça ettin gözlerimdeki camları Hayal kırıklığı yaşattın bakışlarımı acıtan Kan ve gözyaşı akıttım her ağladığım an Yıkık bir harebeden arta kalanım şimdi Tüm zamanın soğuk rüzgarlarıyla savrulan Ezip geçen aşkınla ben üzgün ve perişan Hesap sorabilecek hallerde miyim şimdi? Hala vurduğun yerdeyim kan üzerindeyim Parça parça sökülen duvar suretindeyim Senin dalgalarına gömülen bir cenazeyim Sana hesap verebilecek hallerde miyim Osman Demircan |
Tutunamadım
Çıkış yok yüreğim sıkışık ay karanlık Sadece gözlerim var dünyam bulanık Tek Allah okşadı beni gerisi yalnızlık Çiçekler kökleriyle sökük ruh dağınık Yüksekten düştüm ay görmedi yazık Mehtaplı gecede ölüm yaşam karışık Çıkış yok yüreğim sıkışık ay karanlık Osman Demircan |
Türklük Bir Işık Demetidir
Karanlığı aydınlığa boğan, Kendi kanında Kendi canında Bağımsızlığı bulan Ay yüzlü insanların Bir ışık demetidir İnsanlığa mal olan. Güneşin aydınlığında Şeklini bulan Vatan toprağı kadar Ay ve yıldızlara da sevgisini katan Bu toprağın sesidir Türklüğe ve vatana mal olan. Ne yere ne göğe sığan Bütün boşalan damarlara Adın anılınca can dolan Ölümü değil yaşamı savunan Türk bayrağı sonsuza kadar dalgalan. Osman Demircan |
Tüy Kadar Hafifsen Özgürsün
Tir tir titreyen bir serçedir avuçlarında zaman Günlerine yansıyan kırık ve puslu aynalardan Göklere hayat dolu kanat değecek anbean Dudaklarına borçlandığın sevdaların ardından Sözlerin ürkek, çekingen varlığın dalında kuş Yuvalansın içinde yaşamak yürekte kıpır kıpır Hayatın yırtık cebinden kaç hesapsızca uç Bedeninden kanat çırpacak özgürlüğe bir kuş Osman Demircan |
Üçüncü Dünya Ülkesi Türkiye
Bir üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz.Belki üçüncü sınıf otelde kalmak gibi bir şey bu. Belki duvarlarında salya sümük şiirlerin olduğu, her an dökülmeye hazır sıvalarıyla alnına ilkellik kazılmış bir binada kalmanın diğer bir adı bu. Yani üçüncü sınıf dünya vatandaşı olmanın bir başka benzer tarafı bu. Üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz. Aslanlar kuş kovalamaz ama her gün yapmak zorunda kalıyoruz. Yani küçük hesaplar peşinde koşuyoruz. Yani kimlerle ve nelerle muhatap oluyoruz. Alabildiğine kuş kovalıyoruz. Kedilerin ise bu üçüncü sınıf otelin damında aslan gibi kükremesini duyuyoruz. Üçüncü sınıf bir otel odasında ölüyoruz. Ve öldüğümüzden hiç kimsenin haberi de olmayacak. Çünkü dünyadan o kadar ayrı yaşıyoruz ki üçüncü sınıf bu oteli bütün dünya sanıyoruz. Hal böyle olunca da otel sahibini dünyanın en akıllı insanı sanıyoruz. Her gün temellerimizden sarsılıyoruz. Dünyanın çivisi çıkıyor zannediyoruz. Oysa üçüncü dünya ülkesinde yaşamanın bedeli bu. Ve her gün bunu yaşıyoruz. Her gece uykularımızı kaçırıyoruz. Otel odasında böceklerle, sürüngenlerle, uğraşıyoruz. Tahta ellerimizle üzerimizi kaşıyoruz. Habire kaşındığımız için de ondan bundan sürekli dayak yiyoruz. Ardından elimizi kime uzatsak cehennemi avucumuzda hissediyoruz. Bir üçüncü dünya ülkesinde yaşıyoruz. Üçüncü sınıf otele kapatılan yabancı uyruklular gibi her gün tahrik ediliyoruz.Aşağılanıyoruz ve tacizlere uğruyoruz. Sonra ahlaksız, namussuz damgası yiyoruz.Sevgiye ve şefkate açken bol bol tutuklanıyoruz. Osman Demircan |
Üşür Yalnızlık
Rüzgar eser efil efil tomurcuğa ağlamak düşer Gelmez olur müjdeli haber sabır ve hayal biter. Dallar titrer üşür yalnızlık kuşlar öter birer birer Aynı ağaçta aynı sarhoşluk hep o şarkıyı söyler Bitmez yalnızlık yaprak yaprak nöbetleşe titrer Ay vaktinde gönlüme bir demet yasemin düşer Osman Demircan |
Üzüm Ve Toprağın Aşkı
Her üzüm toprağa aşıktır aslında. Kökleriyle dilediğince yayılmak Dallarını serbestçe uzatmak Yapraklarını güneşle doyurmak ister. Her üzüm toprağa aşıktır aslında. Bir avuç toprakta ömür sürmek ister. Salkımlarını tane tane lezzetle doyurmak Her üzüm kendini çoğaltmak ister. Üzümün gücü şaraba yansımaz aslında. O, gönüllerin aşkla sarhoş olmasını ister. Osman Demircan |
Vadideki Zambak
Ölüm vadisinde gecenin simsiyah elleri zambakları söker yerinden Söker atar her yaprağında tutkuyla özgürlük kokan gecenin rengini Kurtarmaz ay ışığı, durgun suda boğulan sesimi dudağımdaki seni Ah sevgili bir bilsen ne çok sevdim seni ve seninle zambak gülüşleri Kurt ulur, korku uçuşur, sular çağıldar kelebekler çarpar pencerene Görmezsin gecenin en karanlık anında yüreğimi sürükleyen sefaleti. Vadideki zambaklar mosmor olur, kurda kuşa yem olur ay yine ışır Ah Sevgili yana yakıla yaprak yaprak bir bilsen ne çok severim seni. Osman Demircan |
Ya Resulallah
Kar beyaz gül gönlümün gülüdür ya Resulallah! Bütün kokusunda cennet yamaçlarının iklimleri Ne olur duy sesimi yırtıldı yüreğimin zarı sevgili. Gönül gözüm sana meyilli suretinde çizgi çizgi. Bir beyaz gülün yapraklarından alınır mı günahım? Her saçında sana bağlanışımın alnında asılı gülü. Gülüşünde cennet bahçeleri müjde ne büyük ödül Aç ellerini bana kırılsın kanadım kolum avucunda Kolsuz kanatsız kalayım duaya sığayım ya Habib Osman Demircan |
Yağmur ve Sen
Bak şimdi yağmur yağar yer gök ıpıslak olur Bense her damlanın içinde bir seni büyütürüm. Su düşer kuraklığa çatlayan dudaklarının içine. Kurumaya yüz tutmuş çiçekler gülümser bana. Toprak sen kokar gül kokusu yeri göğü kaplar. Bir bahar akşamında serin sular tenime dökülür. Tutkuyla sallanır yaprak gözlerime hayalin dolar. Yağmur çoğalır dudaklarında çöl çiçekleri açar Su düşer sevda üstüne yakamozlar arzı kaplar İzin kalır yansıyan sulardan ay yüzünle yıkanırım Serinlik dolu testilerle varlığın gediklerime sızar Kana kana seni içerim yağmurun üstüme yağar. Su dökülür gök çatısından kırılan kalp sızısından Darmadağın olur her damla ay yüzün parçalanır Kaldırımlara kanım dökülür canım yanar sularda Hayalinde boğulur yağmurun altında aşk olurum. Osman Demircan |
Yağmurlu Bir Geceydi
Yağmurlu bir geceydi arkana bakmadan gidişin. Ne benlik bıraktı bende ne de namuslu bir yan. Kara leke bulaştırdı ay yüzlü saatlere yürüyüşün. Ben artık ayak izlerinde silüet gibi ezik yaşarım. Sen ay ışığında yolunu bulur gidersin karanlıkta. Ben gündüz gölgende kaldım cılızlığımda güdük. Gittin yağmurları peşine alarak aşkı yeşertmeye. Bana çatlak dudak bıraktın soluksuz bir de aşk. Osman Demircan |
Yakut Bir Damlasın
Öldürmeye cesaretim yok ama ölmeye evet Vur hançerini boynuma sonra sonumu seyret Aksın kanım yırtılan beynimin damarlarından Seni ne kadar düşündüğümü anla ve seyret. Düşüncemde kan kızılı yakut bir damlasın sen Sana değer kılan gözyaşıma ahıma insaf et. Aşkın kanlı bahçalerinde gül büyüttüm kıpkızıl Dikeni sensin avuçlarıma batmaya devam et. Osman Demircan |
Yalnızlığım
Akreple yelkovanın dansı başlar bu vakitlerde. Sonsuz bir kayboluş duyulur akşam evimde. Duyar duyar maalesef ürkmez çaresizliğimden. Gece kırar kapılarımı yalnızlığım girer içeriye. Çoktan odamdaki başköşeye çullanmıştır bile. Biraz kırmızısı soluk pijamalarımı giyerim yine. Duvarlar kılıç, kirişler ok, bedenim yenik düşer. Her sabah kirişlere bakarak uyanırım böylece. Yıllardır unutulmuş kahvaltı hazırlarım kendime. Osman Demircan |
Yarım Kalan Aşk
Sevginin beni götürdüğü yerlere kadar gitmeliyim. Unutulmuş yaprak gibi usul usul sürüklenmeliyim. Yarım kalmamalı bu aşk yolculuğumuz ay yüzlüm Seni doya doya sevmeli hem kana kana içmeliyim. Tüm bunlar ölesiye sevmek isteyişimdendir seni. Şimdi ayrılmak istiyorsam sevmedigimden değildir Birlikte gülemediğimizden sevişemediğimizdendir. Karışıp kaybolamadığımızdan, sevilmediğimdendir. Osman Demircan |
Yaşama Sevinci
Bir bahar akşamında Kar suları beslerken yayla çimenlerini İçin için kaynamak istiyorum. Serin sular gibi çağlamak istiyorum. Kanat açarak yaşama sevincine Ressamların ve şairlerin duygu denizinde Rüzgarları arkama alarak Bir martı gibi uçmak istiyorum. Doya doya yaşamak istiyorum. Osman Demircan |
Yayık Türkiye
Türkiye'yi yayığa benzetirim. Çalkaladıkça, sarstıkça yağı ortaya çıkar. Türkiye'yi yemek isteyenler de önce onu yayık gibi sallarlar; ardından yağını alıp ekmeklerine sürerler. Bu yüzden Türkiye'nin sarsıntıları hiç bitmez. Ya türban meselesi ya Kürt meselesi ya sağ sol meselesi Türkiye'yi sarsar. Sonra bardak bardak ayran içen avam yağlan bal yiyen hası ağzı açık izler. Bilmez ki bu yayığın suyu nerden gelir? Düşünmez ki kendisi ayran içerken bazıları yağdan nasıl kıl çeker. Bazı saf insanlar memleket bir tavadır; biz de o tavanın balıklarıyız der de bir türlü tavayı yağlayanları görmez. O kadar zekidirler ki balıklar gibi hep aynı tuzağa düşerler. Sazan gibi yakalanırlar. Bildik bilmedik her konuya balıklama atlayıp bir anda kendilerini tezgahta bulurlar. Buna rağmen kendilerini kahraman sanırlar ve ne kadar ucuza gittiklerini görmezler. Düşünmezler ki yayık her zaman çalkalanacaktır ve elde edilen yağdan nice sazanlar pişmeye devam edecektir. Türkiye'deki sorunlar bitmez. Çalkala yavrum çalkala misali bu memleket daha çok çalkanacaktır. Birileri de bu memleketin yağını yemeye devam edecektir. Türkiye'de bir anda 35 milyar dolar nereye gitti sizce? Cevabını vereyim mi size? Çalkala babam çalkala. 'Silifke'nin yoğurdu kız seni kimler doğurdu. Seni doğuran ana bal ile mi yoğurdu.' deyip o yoğurttan yağ ve kaymak elde edenlere gitti. Yani bu memleketin kaymağını yiyenlere gitti. Siz de ne yapın: Önce elinizi bir güzel yıkayın. Sonra avucunuzu yalayın. Olsun bu yine kul hakkı yemekten iyidir. Kimsenin ekmeğine de yağ SÜRMEYİN. Osman Demircan |
Yıldız Yağmuru
Şahittir gözlerim seni beklemelere. Gel diye ağladığımda gözlerimdesin. Şahittir ellerim sensizliğine. Elimi uzattığımda gurbetlerdesin. Başımı dizime yasladığımda, Hasretle yanan bir günün gecesindesin. Yardım et ellerime. Yardım et gözlerime. Yardım et uğrunda yanan bedenime. Bir yıldız yağmurunun tam içindesin. Osman Demircan |
Zehirli Sarmaşığım
Sen, katran *******imin zehirli sarmaşığı Karanlığımda her yanıma dolanırken aşkın Gönül bahçemde kanar çiçek duygularım. Zehirli sarmaşığım yasaklanır bana aşkın. *******ime mor çiçeğinle yaralar açarsın. Sen benim acılarıma rengini katansın. Kuşatarak yüreğimi damarımdan akarsın. Halka halka morararak bedenimi sararsın. Karanlık *******ime asfalt yollar yaparsın. Ne garip yok oluş elimi kolumu bağlarsın. Çıkış bulamam sokağıma zehrini kusarsın. Zehirli sarmaşıklarını *******ime dolarsın. Osman Demircan |
Zor
Bu dünyada hem yağmur hem ateş olmak zor. Zor kendi şelalesinden yüreğine su serpmeler Ateşten çiçekleri bulutların altında büyütmeler Zor kutup güneşinin dibinde titreyip üşümeler. Zor ağlarken gülüşmeler duygusal bölünmeler Dumanı tüterken aniden sönmeler küllenmeler Kış ortasında yaşayan bir kelebektir her insan Zordur sağlam kalan bakışla çiçeği bölüşmeler Osman Demircan |
Zümrüt Yüzlü Peygamber
Öyle bir yürek ki içinde zümrütten cennet taşır. Parıltısında nurdan ışık en değerli yüze yansır. Sevgin büyür gözler yaşarır güzelliğin çınarlaşır. Cennet ağaçlarında adın Allah'la beraber anılır. Zümrüt yüzlü, çakıl taşının lafzındayım duy beni Maddi kabalığın altında ezilir ruhum kırılır durur Ne ışığım var ne kayadan farkım kaderim bu Işığına muhtaç bahtım sensiz kör kuyulara atılır. Sürgün yüreklerin bağrına bastığı aşk toprağısın Ele avuca sığmaz hasret rüzgarının aradığısın Sevgilim bir bilsen altın dağların zümrüt kalbisin Mekke taşlarında ezik yüreğimin tek istediğisin. Senin uğrunda ayaklarım çıplak kan revandadır. Bu sevda yolu Mevlana, Yunus beklemektedir. Sarılır boynuma hülyalı çelenk sen kokmaktadır. Seni sevdikçe yüreğim yerinden oynamaktadır. Osman Demircan |
| Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:25 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.