![]() |
I
Yol Erzurum yolu... Yorgun Tahsin, uyukluyor, Kompartman tıka basa dolu. ... Yaşlı bir kadın beş şişle çorap örüyor, O ise düşünde sıcacık bir duş görüyor. II Çaycılık yapıyor bir iş hanında, Ramazan'da işler durgun diye gidiyor memlekete, Burnunda tütüyor kırtlama ile kete. Nişanlısının resmi koynunda tâ canında. İşlemeli terlik götürüyor ona Bir de tarak, gümüş saplı, Dükkân komşularından alınmış, Oldukça hesaplı. İster hasret de buna, ister tedbir de, Kalkıp kalkıp yokluyor ikide birde. Güllü lokumlarla yemeni annesine. Kendisine bir şey alamadı Olsun amaan, yeni giysi onun nesine... Garip kuşlar kalkıyor evlerin damlarından, Onun anıları var yetmez mi, Yorgun İstanbul akşamlarından... III Uyanınca Tahsin kalkıp koridorda yürüdü, Saatini kurdu, Sonra geçip yerine oturdu. Karşısındaki yaşlı adam bir sigara sardı, Tahsin cebinden aynasını çıkardı. Sinekkaydı traş olmuştu yola çıkmadan. Bir kız iskambil falına, O ise uzayan sakalına Baktı da şaştı kaldı. İçinden yeleğini çıkarıp, ceketini tekrar giydi Bu sıkıcı yolculuk sanki Hiç bitmeyecek gibiydi. Gazetede okumuştu Çok hızlıydı trenleri Japon'un, İngiliz'in, Alman'ın Derin bir iç geçirdi; Yazgısı mıydı bu Türk olmanın? Demir ağlarla örmüştü Ata'mız on yılda Anayurdu dört baştan. O gün yapılanlar yetmiş miydi? Tam yetmiş beş yıl sonra Ülkeyi yönetenler bu marşı söylemeyi Haketmiş miydi? İşte gardaş böyleyken böyleydi durum Daha çook uzaktaydı Demli çay, kete ve Erzurum. (18.10.2000) |
Dostlar vardı eskiden...
Yemeğe gelip, gece yarısı giden. Evet vardı... Bazısı gevezeydi, bazısı sır tutardı. Biri anlatır, öbürleri dinlerdi, Ne günlerdi! Ağlaşır, şakalaşır, Küsüşür, barışırdık, Birbirimizin gözünde Nasıl da ışırdık! Yorulur, terler, üşürdük. Bol bol gülüşürdük, Biz galiba, Kalbimizin üstündeki O paha biçilmez mücevheri Bir yerlerde düşürdük. Eski dostların kimi geçim derdinde şimdi, Kimi göz boyayan paraya kavuştu, Yanımızdan usulca savuştu. Kimi göçüp gitti, Kimi şöhreti buldu. Velhâsıl, Büyü bozuldu, Şenlik bitti. (2.Şubat 2004) |
Size şiir okusam dinler misiniz?
Elimi uzatsam kabul eder misiniz? Yoksa soğuk bir selâm verip, Yürür gider misiniz? Hatırınızı sorsam, Gözlerinizdeki hüznü paylaşır mısınız benimle? İlgilenir misiniz tansiyonumla, şişmanlayan bedenimle? Çaya çağırsam, gelir misiniz? Benimle sohbet ister mi canınız? Yoksa, yok mu ayıracak zamanınız? Demek istediğim, Ben sevgi yolcusuyum, siz hancı mısınız? Yoksa...... Yabancı mısınız? (12.12.2003) |
Cömertlik bolluk getirir,
Cimrilik alır, götürür. Kıskançlık yere yatırır, İsraf servet batırır. (Kapılar kitabından) |
Sensin tek İlâh, sendedir derman
Sendedir felâh, senindir ferman Kaabîd de sensin, bâsıt da sensin Tevvâbsın, tevbe kabul edensin. Islâh et beni, sabır ihsan et Kalp gözü açık, kâmil insan et Kul hakkı ile alma canımı Muhafaza eyle îmanımı. (Amin) (11-12) Eylül.2004 (Miraç Kandili) |
Odanın içinde bir çanta,
Çantanın içinde bir kutu, Kutunun içinde bir böcek. Böcek kutudaki bir küçük delikten Dışarıya bakıp: Vay be! Diyor. Dünya ne kadar da büyükmüş! |
Yarım kalan düşünmeni bitir,
Nasıl olsa biri işitir. Hem anahtarısın bir kilidin, hem kilidisin bir anahtarın Uçup gittiğini sandığın düşünce Yarın Yoğunlaşıp bir başkasının gönlüne düşünce, Birden sınırlar genişler. Ardı ardına açılan kapılardan başlar gelişler, gidişler Ölüşlerden sonra dirilişler, düşüşlerden sonra yükselişler. İşte dostum, Bu iş böyle işler (Kapılar kitabından) |
********** Birinci Mutluluk Devri
Bulunmaz bu markette ‘Acaba’ lar, ‘ama’lar Satılır egolara Türlü türlü mamalar. ********** Şüphe Devri Bu egolar çok iri, Törpülemeli biri. Galiba en iyisi, Eleştirmene gitmek, Doğrusunu işitmek. ********** Hırpalanma Devri Onun da çeşiti var Yerden yere vuranı, Tutup da savuranı. Kimi yardımcı olur, Kimi kapıdan kovar. Kimi olgun, samimi Pek ukalâdır kimi. ********** Dönüş Devri Ego balonu söndü Aklın çorbaya döndü Sen yine markete koş Orası ne kadar hoş. ********** Ebedî Mutluluk Devri Her istediğini yaz, Siyahlar olsun beyaz. Nasıl olsa ağırlar Seni öbür sağırlar. Yapın birbirinizi Okumadan popüler Siz mutlu olursunuz, Âlem de size güler. (22. Temmuz. 2004) |
Ne güzeldi kışlar ben çocukken Ankara’da
Lâpa lâpa yağan kar, Dizlerimizden yukarı çıkar, Belimize gelirdi arada. Yokuşun başından haykırışlarla aşağıya inerdik kızakla kayarak Yerlere yuvarlanır, silkelerken solumuzu, sağımızı, Koca koca çocuklara kaptırırdık kızağımızı. Evlerimize koşardık hüngür hüngür ağlayarak Bunlar o zaman bizim için en büyük kederlerdi Büyükler hiç aldırmaz, “Oh olsun, iyi olmuş” derlerdi. “Bir dahaki sefere gözünü dört açarsın, Başa çıkamayacaksan kızağını alır, eve kaçarsın.” Boylu boyunca bembeyaz karlara uzanır, boyumuzu ölçerdik Sonra içeri girer, salep filan içerdik. Saçaklardan ne güzel buzlar sarkardı! Güneş çıkınca şıpır, şıpır suları akardı O buzlar şimdi nereye gitti? Yıllar mı onlari eritti? Acaba saçak biçimleri mi farketti? Yoksa kışlar mi bizi terketti? Ne zaman bozacının sesini işitsem kış *******inde, Bir sızı duyarım yüreğimde, tâ derinde. Kapıdan neşeyle giren, Ve gelirken bize Akman’dan boza getiren Rahmetli babamı hatırlarım. Hemen yerimden fırlarım, Alır, bir dikişte içerim görününceye kadar dibi, Sanki çocukluğumu geri getirebilecekmişim gibi. Şimdi radyasyon, hava kirliliği, vesaire, Trafik, mesai, geçim sıkıntısı, daire. Biliyorum, bu tarafsız olmayan bir gözlem Farkındayım, duyduğum sadece geçmişe özlem. Karar verdim bu akşam erken Yatacağım Gün doğar doğmaz, herkes uyurken Çıkıp sokağa, Rastgele sola, sağa Kartopu atacağım. (2000, Kapılar kitabından) |
Uzun uzun çalsın saat
Kim kurduysa... Kapı zili, telefon, ne varsa... . Seslenmesin komşular Ekmek de istemiyorum, tokum Ben bugün evde yokum. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 11:17 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.