![]() |
Ve Ne Dedi Acaba Yakut
Ve ne dedi acaba yakut narların şerbeti önünde? Fakat Cuma’dan sonra gelsin diye neden ikna edilemez Perşembe? Kimdi sevinçle bağıran, doğduğunda mavi renk? Niçin hüzünlenir toprak çıktığında her sefer menekşeler? |
Ve Benim Ne Önemim Vardır
Ve benim ne önemim vardır unutuluşun mahkemesinde? Hangisidir betimleyen geleceğin sonuçlarını? Sarı yığınlarıyla duran tohum taneleri mi? Ya da şeftalinin elçisi sıska yürek mi? |
Ve Aralık’la Ocak Arasında
Ve Aralık’la Ocak arasında bulunan o ayın adı nedir? Hangi yetkiye dayanarak numaralandı bir salkımdaki on iki üzüm? Niçin geçen yıla oranla daha uzun aylar verilmedi? Seni hiç aldatmadı mı ilkbahar çiçeklenmeyen öpüşleriyle? |
Ve “Ut Pictura Poesis” Adıdır Onun
Artık bu şekilde söyleyemezsin. Güzellikle başın belâda ise çıkmalısın Açık havaya, bir derleniş toplanışa, Ve dinlenmelisin. Kuşkusuz hangi gülünç şey gelse de başına Hepsi TAMAM. Daha çoğunu istemek tuhaf davranman olur Senin, çok çok sevgilisi olan senin, Sana bakar insanlar ve senin için Bir şeyler yapmak isterler, ama sence Doğru değil, ki seni gerçekten tanısalardı... Çok fazla öz-analiz oldu bu. Şimdi, Ne ad koyacağına gelelim senin resim-şiirine: Çiçekler her zaman hoştur, özellikle hezarenler. Bir zamanlar tanıdığın delikanlıların adlarını ve kızaklarını, İşaret raketleri iyidir - hâlâ bulunur mu onlardan? Çok daha fazla şey var aynı kalitede Benim bahsettiklerim gibi. Şimdi birimiz çok önemli bir kaç söz bulmalı, ve bir çok da sıradan söz, Can sıkıcı olmalı bazıları. Bana başvurdu kadın Masa almak için kendine. Birdenbire karıştı Cadde ve Japon çalgılarının çınlayışları. Yavan vasiyetnameler saçıldı ortalığa. Adamın kafası Kilitlendi benimkine. Bir tahterevalliydik biz. Bir şeyler Yazılmalı nasıl etkilediğine dair Seni sen şiir yazarken: Neredeyse boş bir kafanın müthiş haşinliği çarpıyor bereketle, Rousseau-benzeri ağaç yapraklarının arzusu İletişim kurmak Bir şeyler soluk alışlar arasında, yalnızca hatırı için Başkalarının ve onların arzusu seni anlamanın ve terk etmenin Başka iletişim merkezleri için, işte böylece anlayış Başlamalı, ve başlarken böyle durdurulmalı |
Vasiyet (I)
İsla Negra’daki deniz kıyısındaki evimi sendikalara bırakıyorum, bakırın, kömürün ve güherçilenin işçilerine. Eziyet görmüş oğulları ülkemin dinlensin orada. Baltalar ve hainler tarafından tahrip edilmiş, kendi kutsal kanında yağmalanmış, volkanik paçavralara dönünceye kadar işkence edilmiş ülkem. Yıpranmış insanların dinlendiğini görmek istiyorum ülkem boyunca çağıldayan temiz sevdada masamın etrafında görmek istiyorum karanlıktan gelenleri ve uyumasını istiyorum yaralının yatağımda. Birader, bu benim evim, yoksulluğumda mücadele ederek oluşturmuştum deniz çiçeklerinden ve yıldız ışıltılı taştan bu dünyaya gir. Burada doğdu penceremdeki ses büyüyen bir deniz salyangozu gibi ve belirledi hemencecik sınırlarını düzensiz jeolojimde benim. Geliyorsun yanan maden dehlizlerinden, nefretin asidiyle yaktığı tünellerden rüzgârın kükürt ekşisi fırlatışıyla: burada senin için tasarladığım barış işte, deniz krallığımın suyu ve mekanı. |
Vasiyet (II)
Bırakıyorum eski kitaplarımı, toplanmış dünyanın her bir köşesine, tapınılmışlar o görkemli dizgesinde, Amerika’nın yeni şairlerine, onlara, kabaca durdurulmuş dokuma tezgahında yarının manifestosunu dokuyacaklara. Ölmüş oduncunun ve maden işçisinin kaba yumrukları dolaşık katedrali, bölünmüş mısır filizini ve çayırlıklarımızı çeviren telleri temizleyecek sayısız hayat oluştururken doğmuş olacaklar. Önceki cehennemlerde titresinler, elmasları parçalayanlar, ve mısır tohumundan oluşan şarkı dünyasını savunsunlar, şahadet ağacından doğanları. Zorbaların kemikleri üzerinden, ihanete uğramış mirasımızdan çok ötelerde, yalnız yürüyen halkın üstündeki özgür mekanında, yazacaklar anlatıyı uzun ve utku dolu acıların. Sevsinler onlar da benim sevdiğim gibi. Manrique’imi, Góngora’mı, Garcilaso’mu, Quevedo’mu: dev nöbet yerleriydi onlar, platinden zırhlar ve bana direnci öğreten kar beyazı şeffaflık. Tıpkı benim Lautrémont’um gibi arasınlar kaygının veba evlerinde ağıtları. Mayakovski’nin yanında görsünler nasıl yükseldiğini yıldızın ve onların ışıltısından nasıl doğduğunu başakların. |
Vals
Gündelik bir meme gibi dokunuyorum nefrete, durmaksızın geliyorum elbiseden elbiseye, çok uzakta uykularda. Ben değilim, hiçbir işe yaramam, kimseyi tanımıyorum, denizden ya da ağaçtan bir silahım yok, bu evde yaşamıyorum. Ağzım geceyle ve suyla dolu. Kalıcı ay karar veriyor neye sahip olmadığıma. Sahip olduklarım ortasında dalganın. Bir ışın su, benim için bir gün: demir serti bir dip. Karşı akıntı yok, kalkan yok, elbise yok, özellikle esrarlı bir çözüm yok, yok yoldan çıkmış göz kapağı. Yaşıyorum tam olarak ve göçüyorum yeniden. Dokunuyorum birden bir yüze ve öldürüyor bu beni. Zamanım yok. Aramayın bu yüzden beni sizler çekerken o her zamanki yabanıl ipi ya da o kanlı boru çiçeğini. Çağırmayın beni: bu benim hayatım. Sormayın bana adımı ve medeni halimi. Bırakın olayım kendime değgin ayın ortasında, yaralı bir avuç toprağımda. |
Valdivia (1544)
Ama geri geldi onlar. (Adı Pedro'ydu.) Valdivia, çağrılmamış kumandan, hırsızlar arasında kılıçla paylaşmışlar toprağımı: 'Buradaki senin, bu senin, Valdes, Montero, bu da senin, İnes, ve buraya belediye binası yapılacak.' Ölmüş bir eşekmişcesine böldüler anayurdumu. 'Yeter ki al bu dilsiz toprağı ayışığı ve ağaçlarıyla, yut bu ırmağı şafağıyla birlikte, ' büyük sıradağlar kaldırırken bronz ve karbeyazı ışığı göğe doğru. Öteden fırladı Arauco. Tuğla duvarlar, kuleler ve caddeler kurdu gülümseyerek evin sessiz efendisi. Islak ellerle yoğurdu çamuru, taşıdı balçığı oraya ve And-dağı'nın suyuyla kardı: ne ki köle olamazdı O. Cellat Valdivia saldırdı o zaman ateş ve ölümle. Böylece başladı kanın dökülmesi, üçyüzyılın kanı, okyanus kadar kan, kan-atmosferi kapladı ülkemi ve sonsuz zamanı hiç bir savaşta görülmemişcesine. Kudurgan saldırı başladığında üzünç karası zırhında yüzdüler derisini reisin, paramparça ettiler Huelen'in yücesinde, sessizlikte ve Andların havasında yazılmış antlaşmayı. Arauco taş ve kandan öğününü başladı kaynatmaya. Yedi prens geldi görüşmeye. Hapse atıldılar onlar. Araukanya'nın bütün gözleri önünde kopardılar reislerin kellelerini. Birbirlerini kışkırtıyordu cellatlar. Kan revan içindeki barsaklarını zaptetti İnez de Suarez, asker kadın, harpy'nin diziyle ve yüksek çığlıklı kralsı gırtlaklarla. Fırlattı onları direklerin üzerine yıkanırken kendisi soylu kanda ve örterken bedenini kızıl bir çamurla. Böylelikle bükeceklerini sandılardı Arauco'yu. Ne ki ağaçla taş arasındaki buranın gizli birliği, mızrakla yüz arasındaki, bildirdi rüzgârla bu cürmü. Sınırdaki ağaç biliyordu bunu, balıkçı, kral, yıldız-okuyucusu, Antartik köylüsü biliyordu bunu, Bio Bio'nun anacan suları biliyordu bunu. Böyle doğdu işte anayurdun kavgası. Valdivia sapladı damlayan mızrağını Arauco'nun taşlı barsaklarına, batırdı elini nabız damarına, parmakları arasında sıktı Araukanya'lı yüreği, çiftçilerin topraksı damarlarını kanattı, söndürdü çobanların sabahışığını, ormanın ülkesinde ferman çıkardı şehitliğe, kundakladı orman efendilerinin evlerini. Kesti reis ellerini, kesik burunlu ve kulaklı mahkumları gönderdi geriye, kazığa oturttu Toqui'yi, pusu kurarak öldürdü gerilla kızı, ve damgaladı kanla ıpıslak olmuş eldiveniyle anayurdun taşını, bıraktı ardında yalnızlık ve yarayla dolu, ölülerle tıklım tıklım. |
Üzüncün Miskin Olduğu Yerde
Üzüncün miskin olduğu yerde konuşur çıkarlar, başka bir çeşit ölüm başlar orada. |
Üzümlerin Sonbaharı Bu
Üzümlerin sonbaharı bu. Sayısız salkım titreşti. Beyaz, peçeli salkımlar yapışıyordu şirin parmaklarına ve mavi üzümler doldurdu hafif dolgun memelerini gizlenmiş yusyuvarlak bir nehirden. Ev sahibi, cılız yüzlü bir zanaatkâr, okudu benim için sararmış toprak kitabından şafağın günlerini. Arkadaşlığı tanıyordu meyveyi, kökün dalını ve ağaca çıplak biçimini sunan aşılama işini. Atlarıyla konuşuyordu büyük çocuklarıymışcasına: arkasındaydı her zaman köpekleri ve evdeki beş kedisi, uysal ve uyuşuk bazıları, yabanıl ve oynak diğerleri soğuk şeftali ağaçlarının altında. Her bir dalı tanıyordu, her bir yarayı ağaçlardaki, ve yaslı sesi ders veriyordu bana atlarını okşarken. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:15 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.