www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   İsmail Aksoy (https://www.cakal.net/showthread.php?t=145334)

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:38 PM

Ve Ne Dedi Acaba Yakut

Ve ne dedi acaba yakut
narların şerbeti önünde?

Fakat Cuma’dan sonra gelsin diye
neden ikna edilemez Perşembe?

Kimdi sevinçle bağıran,
doğduğunda mavi renk?

Niçin hüzünlenir toprak
çıktığında her sefer menekşeler?

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:38 PM

Ve Benim Ne Önemim Vardır

Ve benim ne önemim vardır
unutuluşun mahkemesinde?

Hangisidir betimleyen
geleceğin sonuçlarını?

Sarı yığınlarıyla duran
tohum taneleri mi?

Ya da şeftalinin elçisi
sıska yürek mi?

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:38 PM

Ve Aralık’la Ocak Arasında

Ve Aralık’la Ocak arasında
bulunan o ayın adı nedir?

Hangi yetkiye dayanarak numaralandı
bir salkımdaki on iki üzüm?

Niçin geçen yıla oranla
daha uzun aylar verilmedi?

Seni hiç aldatmadı mı ilkbahar
çiçeklenmeyen öpüşleriyle?

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:38 PM

Ve “Ut Pictura Poesis” Adıdır Onun

Artık bu şekilde söyleyemezsin.
Güzellikle başın belâda ise çıkmalısın
Açık havaya, bir derleniş toplanışa,
Ve dinlenmelisin. Kuşkusuz hangi gülünç şey gelse de başına
Hepsi TAMAM. Daha çoğunu istemek tuhaf davranman olur
Senin, çok çok sevgilisi olan senin,
Sana bakar insanlar ve senin için
Bir şeyler yapmak isterler, ama sence
Doğru değil, ki seni gerçekten tanısalardı...
Çok fazla öz-analiz oldu bu. Şimdi,
Ne ad koyacağına gelelim senin resim-şiirine:
Çiçekler her zaman hoştur, özellikle hezarenler.
Bir zamanlar tanıdığın delikanlıların adlarını ve kızaklarını,
İşaret raketleri iyidir - hâlâ bulunur mu onlardan?
Çok daha fazla şey var aynı kalitede
Benim bahsettiklerim gibi. Şimdi birimiz
çok önemli bir kaç söz bulmalı, ve bir çok da sıradan söz,
Can sıkıcı olmalı bazıları. Bana başvurdu kadın
Masa almak için kendine. Birdenbire karıştı
Cadde ve Japon çalgılarının çınlayışları.
Yavan vasiyetnameler saçıldı ortalığa. Adamın kafası
Kilitlendi benimkine. Bir tahterevalliydik biz. Bir şeyler
Yazılmalı nasıl etkilediğine dair
Seni sen şiir yazarken:
Neredeyse boş bir kafanın müthiş haşinliği
çarpıyor bereketle, Rousseau-benzeri ağaç yapraklarının arzusu
İletişim kurmak
Bir şeyler soluk alışlar arasında, yalnızca hatırı için
Başkalarının ve onların arzusu seni anlamanın ve terk etmenin
Başka iletişim merkezleri için, işte böylece anlayış
Başlamalı, ve başlarken böyle durdurulmalı

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:38 PM

Vasiyet (I)

İsla Negra’daki deniz kıyısındaki evimi
sendikalara bırakıyorum,
bakırın, kömürün ve güherçilenin işçilerine.
Eziyet görmüş oğulları ülkemin
dinlensin orada.
Baltalar ve hainler tarafından tahrip edilmiş,
kendi kutsal kanında yağmalanmış,
volkanik paçavralara dönünceye kadar
işkence edilmiş ülkem.

Yıpranmış insanların dinlendiğini görmek istiyorum
ülkem boyunca çağıldayan temiz sevdada
masamın etrafında görmek istiyorum karanlıktan gelenleri
ve uyumasını istiyorum yaralının yatağımda.

Birader, bu benim evim,
yoksulluğumda mücadele ederek oluşturmuştum
deniz çiçeklerinden
ve yıldız ışıltılı taştan bu dünyaya gir.

Burada doğdu penceremdeki ses
büyüyen bir deniz salyangozu gibi
ve belirledi hemencecik sınırlarını
düzensiz jeolojimde benim.

Geliyorsun yanan maden dehlizlerinden,
nefretin asidiyle yaktığı tünellerden
rüzgârın kükürt ekşisi fırlatışıyla:
burada senin için tasarladığım barış işte,
deniz krallığımın suyu ve mekanı.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:38 PM

Vasiyet (II)

Bırakıyorum eski kitaplarımı, toplanmış
dünyanın her bir köşesine, tapınılmışlar
o görkemli dizgesinde,
Amerika’nın yeni şairlerine,
onlara, kabaca durdurulmuş dokuma tezgahında
yarının manifestosunu dokuyacaklara.

Ölmüş oduncunun ve maden işçisinin kaba yumrukları
dolaşık katedrali, bölünmüş mısır filizini
ve çayırlıklarımızı çeviren telleri temizleyecek
sayısız hayat oluştururken
doğmuş olacaklar.
Önceki cehennemlerde titresinler,
elmasları parçalayanlar, ve mısır tohumundan oluşan
şarkı dünyasını savunsunlar,
şahadet ağacından doğanları.

Zorbaların kemikleri üzerinden, ihanete uğramış
mirasımızdan çok ötelerde, yalnız yürüyen halkın
üstündeki özgür mekanında,
yazacaklar anlatıyı
uzun ve utku dolu acıların.
Sevsinler onlar da benim sevdiğim gibi. Manrique’imi,
Góngora’mı, Garcilaso’mu, Quevedo’mu:
dev nöbet yerleriydi onlar, platinden
zırhlar ve bana direnci öğreten
kar beyazı şeffaflık.
Tıpkı benim Lautrémont’um gibi
arasınlar kaygının veba evlerinde ağıtları.
Mayakovski’nin yanında görsünler
nasıl yükseldiğini yıldızın
ve onların ışıltısından nasıl doğduğunu başakların.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:39 PM

Vals

Gündelik bir meme gibi dokunuyorum nefrete,
durmaksızın geliyorum elbiseden elbiseye,
çok uzakta uykularda.

Ben değilim, hiçbir işe yaramam, kimseyi tanımıyorum,
denizden ya da ağaçtan bir silahım yok,
bu evde yaşamıyorum.

Ağzım geceyle ve suyla dolu.
Kalıcı ay karar veriyor
neye sahip olmadığıma.

Sahip olduklarım ortasında dalganın.
Bir ışın su, benim için bir gün:
demir serti bir dip.

Karşı akıntı yok, kalkan yok, elbise yok,
özellikle esrarlı bir çözüm yok,
yok yoldan çıkmış göz kapağı.

Yaşıyorum tam olarak ve göçüyorum yeniden.
Dokunuyorum birden bir yüze ve öldürüyor bu beni.
Zamanım yok.

Aramayın bu yüzden beni sizler
çekerken o her zamanki yabanıl ipi ya da
o kanlı boru çiçeğini.

Çağırmayın beni: bu benim hayatım.
Sormayın bana adımı ve medeni halimi.
Bırakın olayım kendime değgin ayın ortasında,
yaralı bir avuç toprağımda.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:39 PM

Valdivia (1544)

Ama geri geldi onlar.
(Adı Pedro'ydu.)
Valdivia, çağrılmamış kumandan,
hırsızlar arasında kılıçla paylaşmışlar
toprağımı: 'Buradaki senin,
bu senin, Valdes, Montero,
bu da senin, İnes, ve buraya
belediye binası yapılacak.'
Ölmüş bir eşekmişcesine
böldüler anayurdumu.
'Yeter ki al
bu dilsiz toprağı ayışığı ve ağaçlarıyla,
yut bu ırmağı şafağıyla birlikte, '
büyük sıradağlar kaldırırken
bronz ve karbeyazı ışığı göğe doğru.

Öteden fırladı Arauco. Tuğla duvarlar, kuleler
ve caddeler kurdu gülümseyerek
evin sessiz efendisi.
Islak ellerle
yoğurdu çamuru, taşıdı balçığı oraya
ve And-dağı'nın suyuyla kardı:
ne ki köle olamazdı O.
Cellat Valdivia saldırdı o zaman
ateş ve ölümle.
Böylece başladı kanın dökülmesi,
üçyüzyılın kanı, okyanus kadar kan,
kan-atmosferi kapladı ülkemi
ve sonsuz zamanı hiç bir savaşta görülmemişcesine.
Kudurgan saldırı başladığında
üzünç karası zırhında
yüzdüler derisini reisin, paramparça ettiler
Huelen'in yücesinde, sessizlikte ve
Andların havasında yazılmış antlaşmayı.

Arauco taş ve kandan öğününü
başladı kaynatmaya.
Yedi prens
geldi görüşmeye.
Hapse atıldılar onlar.
Araukanya'nın bütün gözleri önünde
kopardılar reislerin kellelerini.
Birbirlerini kışkırtıyordu cellatlar.
Kan revan içindeki barsaklarını zaptetti
İnez de Suarez, asker kadın,
harpy'nin diziyle
ve yüksek çığlıklı kralsı gırtlaklarla.
Fırlattı onları direklerin üzerine
yıkanırken kendisi soylu kanda
ve örterken bedenini kızıl bir çamurla.
Böylelikle bükeceklerini sandılardı Arauco'yu.
Ne ki ağaçla taş arasındaki buranın gizli birliği,
mızrakla yüz arasındaki,
bildirdi rüzgârla bu cürmü.
Sınırdaki ağaç biliyordu bunu,
balıkçı, kral, yıldız-okuyucusu,
Antartik köylüsü biliyordu bunu,
Bio Bio'nun anacan suları
biliyordu bunu.
Böyle doğdu işte anayurdun kavgası.
Valdivia sapladı damlayan mızrağını
Arauco'nun taşlı
barsaklarına, batırdı elini
nabız damarına, parmakları arasında
sıktı Araukanya'lı yüreği,
çiftçilerin topraksı damarlarını
kanattı,
söndürdü
çobanların sabahışığını,
ormanın ülkesinde
ferman çıkardı şehitliğe,
kundakladı orman efendilerinin evlerini.
Kesti reis ellerini,
kesik burunlu ve kulaklı mahkumları
gönderdi geriye,
kazığa oturttu Toqui'yi, pusu kurarak
öldürdü gerilla kızı,
ve damgaladı kanla ıpıslak olmuş
eldiveniyle anayurdun taşını,
bıraktı ardında yalnızlık ve yarayla dolu,
ölülerle tıklım tıklım.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:39 PM

Üzüncün Miskin Olduğu Yerde

Üzüncün miskin olduğu yerde
konuşur çıkarlar,
başka bir çeşit ölüm başlar orada.

GooD aNd EvıL 05-10-2009 12:39 PM

Üzümlerin Sonbaharı Bu

Üzümlerin sonbaharı bu.
Sayısız salkım titreşti.
Beyaz, peçeli salkımlar
yapışıyordu şirin parmaklarına
ve mavi üzümler doldurdu
hafif dolgun memelerini
gizlenmiş yusyuvarlak bir nehirden.
Ev sahibi, cılız yüzlü
bir zanaatkâr, okudu benim için
sararmış toprak kitabından
şafağın günlerini.
Arkadaşlığı tanıyordu meyveyi,
kökün dalını ve ağaca çıplak biçimini
sunan aşılama işini.
Atlarıyla konuşuyordu
büyük çocuklarıymışcasına:
arkasındaydı her zaman
köpekleri ve evdeki beş kedisi,
uysal ve uyuşuk bazıları,
yabanıl ve oynak diğerleri
soğuk şeftali ağaçlarının altında.
Her bir dalı tanıyordu,
her bir yarayı ağaçlardaki,
ve yaslı sesi ders veriyordu bana
atlarını okşarken.


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:15 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.