![]() |
Gözlerinin hasretinde yüregim bosluklarda sesini arıyor...Yankılansa sesin odama ve gözlerin geceme yıldız misali düşse yeter bana..Baska bir sey istemiyorum....Bir tek gülüsün tüm acılarıma iyi gelecek kadar güzel..Ve seninle yasayacagımız güzel günler tüm hayatıma bedel..Bos duvarlara ismini söylüyorum ve seni yıldızlara soruyorum acaba neler yaptı diye...Vurulmusum sana ,gözlerine yanıyorum bir alev topu giibi..Hasretin sanki volkan gibi kösebaslarinda patlıyor..Sensiz düsüncelere dalsam her fikrim kör kursunlara ispat ediyor...Gözlerinden mahrum *******im katrana boyanıyor ...Ucurtmalarimi senden haber alır mi diye omuzlarımdan kaldırdım..Yüregimi göcmen kuslarla sana yolladim..Bos gelmeyeceklerdi biliyorum...Yüregini ve gözlerini bırakacaklardı avuclarıma...
Acıların yarınlarda müjde kokan ciceklerdi..Düsünsene karların altındaki citlenbikleri...Aylarca toprakla kar arasında kalırlar..Ama içlerinde hicbir zaman umutsuzluguna yenilmezler.Yaprakları hazani andırsa da icindeki umutlarını sererler dudaklarına..Bahar oldu mu nazlı bir gelin gibi günesin koynuna girerler.. Tüm umutlarını günesle sevda kokan yüreklere sererler...Aynı o misal sende hicbirseye yenilmeyeceksin..Yarınlarını bahar addedip icindeki sevgi yapraklarını yüregime sunacaksin..Her yapragıda ölümüne sevdanin naif durusunu, yalnızlıga karsi dik baslılıgını ve acılara karsı metanetini görecegim..Gördükce sımsıkı saracagım seni..Bırakmayacagim seni acıların kollarına ...Bu kadar kolay pes etmeyecektik fani yaralarımıza...İyilesmesi yılları sürecek acılarına ben her gün nefesimle merhem olacagim..Yavas yavas iyileseceksin...her güneste sana umutları bırakacagim ve gözlerin dünden daha iyi parlıyorsa o zaman daha cok saracagim iyilesmen icin...Tüm acılarina ben kefilim..Yeter ki sen mutluluklara gülümse. alıntı |
Sana acıyorum,
Kendime acıyorum belki bundan zevk alıyorum Ama sana acıyorum Ve kahrediyor beni her gün daha fazla... Nasıl böyle sevdim, nerede hata yaptım diye Düşünmekten alamazken kendimi Halen nasıl böyle sevdiğime de şaşıyorum... Yüreğimin sana boyadığım rengini silmek geçiyor aklımdan, Aklımdan geçen gözyaşlarım, sana boyadığım yüzümdeki Boyayla birlikte düşüyor yere, Sensizliğimi Umutlarla avuttuğumu bilmeden, Her şeyimi alırken sen, Ve bana lazım olur diye bir küçük umut bile bırakmadan Çekip giderken, yüzündeki o menfaat gülümsemeyle Arkanda bıraktığın her sözcükten yeni bir tabut yapıyorum kendime. Dizlerine yatırdığım sabahları unuttun Kollarımın arasına teslim ettiğin uykularını, Asi ruhumu dizginleyen aşık sesini duyurmuyorsun artık, Emanet ettiğin yaralarıma artık tütün basıyorum, Baldıranla ovuyorum, kanayan yüreğimi, Beni artık şehitler arasında ara, Özlersen, beni uçurumların dibinde bekle... Dudaklarımdan çıkmıyor artık, sana yaşatacaklarım, Sana yaşatamadıklarım, çok derin yaralar halinde, Yerlerini almış durumdalar iki dudağımın arasında. Seni beklemenin, seni özlemenin Özlesem de gelmeyeceğinin, Gelsen bile eskisi gibi Bedenimde yatıya kalmayacağının Zorla ezberletildiği Henüz reşit olmamış yasak aşkım Ç****izlik içinde kıvranıyor şimdi, Ben bileklerimdeki ustura izlerini öperken... Özgürlüğüm; can verdiğinde, Sen uyurken başucunda, Bana bunları da yaşatacağını nerden bilebilirdi? Sana acıyorum, Tüm kapıları sana açıyorum bilmesen de, Bensiz geçtiğin her kapı infazım oluyor, Görmüyorsun... Çok kolay öpebilirdim seni Çok kolay sahip olabilirdim ben'liğine, herkes gibi Bir cesete bile karşı koyacak gücün yoktu, Seni güçlendirirken günden güne, Her gece yarasalar düşlerimi kemiriyordu, Dayanacak gücüm yoktu, Ama hep zulada senin için saklıyordum ne gücüm varsa. Seninle ışıkları söndürmek de mümkündü, Ve tüm çektiklerime ortak etmek seni, Dokunmaya kıyamadığım saçlarını Tel tel terketmek yataklarda; Git diyecek gücün yoktu. Yutkunduğunda gecenin buğusundaki sesime karşı Avaz avaz bağırmana aldırmadan, Dünyanın en acımasızları arasında Kendime itibar edinmek kolaydı. Yalancı aşklarının uğultularını dinleyerek geçerken saatler, Beni sevmediler diye ağlarken sen yüzüme, 'şu adam rüyama girdi, Bu kadın önümden geçti, Cebim para doluydu, Anneme köpek saldırdı' gibi içinde kalanları Anlattığında kimse dinlemiyorken seni Suratının ortasına 'onlar senin sorunun' diyip Çarpıp çıkmak vardı kapıyı Hiçbir şey diyemez oturup ağlardın, Yine umutlarını bana bağlardın... Sana acıyorum çünkü bana yetemedin, Beklemesem bile Sevgimin karşılığını veremedin, Ben; Ne de olsa beni de seven var diye Göğsünü gere gere dolaşmanı isterken sokaklarda, Bundan aldığın güçle küçümsedin beni, sen... Sana seviyorum demek çok zordu, Sana sevmiyorum demek imkansız Ama Seni görmemek kolay, Dokunmamak, öpmemek, Beni sev diye beklemeden, Sadece bendeki aşkla avunmak kolay, Ne kadar zor olsa da kolay karşılıksız sevmek seni, Ben yeterim kendime, Kendi içimde, Kendi yangınımda ısıtırım soğursa yüreğim... Sen yok olacaksın, Canım dediklerin canını isteyecek senden, Gülüm dediklerin dikenlerini hayallerine saplayacak, Aşkım dediklerin aşkını ezip geçecekler, Aşksız kaldığına ağlayacaksın bu defa, Beni bir defa küçümsedin, Bin ömür ağlayacaksın. Aşkımı bu halde gördüğüm için çok üzgünüm Seni bu halde görmeye dayanamıyorum, Kimbilir benimle yaşadıklarına kim el koydu, Kim yasakladı bana söylediğin seviyorum'lu kelimeleri Kim yalan yere yemin ettirdi sana Ömür boyu seveceğim diye. Ben koca hasretleri eritmeye çalışırken, düşevlerimde, Kana boyarken hüznümü, Beş para etmez jiletlerin öncülüğünde, Seni kim gönderdi, Aşkımı kundakla diye... Ben tüm dünyayı kurban etmeye and içmişken Sadece aşkın için Nereden çıktı bu suni dost duruşların? Bahanesi nedir bu yapmacık susuşun? *******i benden hınç alır gibi sevişmen nedendir? Ben mi düşürdüm seni O aç insan kalabalığına,? Ben mi vurdum seni, güpe gündüz, ulu orta? Ben mi çaldım ekmeğini sofra vakti? Ben mi kilitledim seni o yapmacık hayata? Hapsolduğun tüm zindanların anahtarlarını benden almadın mı? Üzerine bol gelen özgürlüğünü başucuna ben bırakmadım mı? Gözlerini umuda ben boyamadım mı? Üşürsün diye, gece gündüz aşkımı üzerine yorgan yapmadım mı? Tüm tuzaklarına düşmedim mi senin? Herkesten, herşeyden vazgeçip sırf senin, seninle olmadım mı? Hayatımı harcamadım mı senin için? Sus.... Ben biliyorum... Seni Seviyorum... Seni seviyorum, Taşıyamasan da, katlanamasan da, Korksan da bunu yüzüne söylememden, Benimle birlikte yaşamaktan korkup, Uzak tutmak için beni kendinden, Benimle savaşsan da, Değişmeyecek. Beni yenmiş olmanın gururunu ve Beni böyle ç****iz bırakıp Oyun oynadığına inandırarak, Kazanılmış bir zaferin derin sarhoşluğunu, Büyük mutluğunu yaşıyorsun şimdi Halime gülüyorsun, Aşkım; Beni öldürüyorsun, Uzaklaşıyorum senden ve Bu ısmarlama aşktan, Sana tüm verdiklerime rağmen, Bir çingene açlığıyla Gördüğün en küçük aşk parçasına bile saldırırken sen, Seni böyle gördüğüm için, son derece huzursuzum. Kimsin, neredesin, nasılsın bilmiyorum, Beni sevdiğin için mi, Bana katlanamadığın için mi Sana yetmediğim için mi, Yapıyorsun bunları bilmiyorum, bilemiyorum... Bu şehri, bu hayatı ve bû-sen'i,bırakıyorum. Çok acı; Sana acıyorum, Bensiz kaldığında başına gelecekleri düşünüp, Ne kadar güçlüyüm desen de, Ne kadar ç****iz, ne kadar umutsuz, yıkık, biçare, Ne kadar zayıf kalacağını düşünüp acıyorum sana. Bana nasıl yaşamam gerektiğini öğretiyorsun, Diğer insanların da sevmediğini, sevmeyeceklerini Aşılıyorsun bana bilmesen de, Üzgünüm... Kendime acıyorum, bir oyuncu olacağım için... sana değil asla, sana olmayacak... Vazgeçilmiş düşlerin, ezilmiş gülüşlerin arasından, Küçük tefek, tane parça, oldukça kaçamak, sarılıyorum bende kalan parçalarına, sarıldıkça acıyorum en küçük parçana, sarıldıkça elveda... Yazık... Umut Taydaş |
sen hayatıma girmeden önce ben vardım
sen hayatıma girdiğinde ise bn yine vardım ancak birbirinden farklı iki kişilik iki varlık iki ayrı ruh iki beden olarak yokluğunda ben ; *******i oturur radyo dinlerdim aşıkların birbirine armağan ettiği şarkıları bende yalnuızlığıma armağan ederdim...... herşey anlamsızlaşırdı çoğu kez. ve çoğu kez anlamsızlıklarda kaybolur giderdim yaşamakmı daha acı veriyor yoksa ölmekmi?? acımasız sorularla kendimi irdelerdim varlığında ise herşey bambaşkaydı ben bir başkaydım ******* eseninle veda eder, günün ilk ışıklarında seninle merhaba derdim ve anlamlı gelirdi herşey anlam karmaşaları birbir terk ederdi beni hep sende varolmayı seninle birlikte yaşamayı ve herşeyi seninle paylaşmayı severdim seni hergeçen gün daha çok severdim ancak nerden bilebilirdimki masalın sona ereceğini.... nerden bilebilirdim habersiz çekip gideceğini.... dün vardın bende vardım bugün yoksun bn varmıyım yoksa yokmuyum bilmiyorum dolmayacak cinsten bi boşluksun şimdi ne sana benzeyen biri bu boşluğu doldurabilir nede SEN doldurabilirsin öyle bbi boşlukki sorma gitsin boşver be sevgili alıştım bn yalnızlığa ayrılıklara bırak artık böyle sürüp gitsin........ |
Gideceksen git !!! Arkana bile bakma !!!
Aldanma sen sakin yalan dolu göz yaşlarıma !!! Ben seni aldattım ve bir vefasız uğruna sattım öylemi ? Bunları ben mi yaptım sana ? İhanet mi ettim sana ve aşkına ? Sen mi hançerleri saplayacaksın bağrıma ? Söyle yürek dayanır mi buna ? Alışabilmek için senin yokluğuna,son vermeliyim sensizlikle dolu hayatıma... Kara yazımız yazılmış bir kere, silip de yeniden yazamam... Seni ölümüne sevmişim bir kere,böyle deli gibi sevip de unutamam... Bir gün bakmışsın senden çok uzaklardayım... Sensiz,issiz, bucaksız yokluklardayım... Beni özleyecek misin ? Özlemimi duyup ağlayacak misin ? Gözlerinden bir damlada olsa gözyaşı akıtacak misin be gülüm ? Nefretle bakan gözlerin bir gün sevgi dolu bakacak mi ? Bana olan nefretin bir gün bitecek mi ? Yıllar sonrada olsa yollarımız bir gün birleşecek mi ? Gözlerimden kuru yapraklar gibi dökülen yaslar dinecek mi ? Yüreğin beni bir damlada olsa hiç sevecek mi ? Kara gözlerin beni hep bir kor gibi yakacak mı ? Sözlerin hep umutlarımı bitirip,hayallerimi yıkacak mi ? Vefasız yüreğin beni de yıllar sonra unutacak mi ? Dokunmaya kıyamadığım,sıcacık ellerin bir gün benim olacak mı ? Susma !!! Her şeyi yap ama susma !!! Karşımda bir olu gibi durma !!! Bana nefret dolu gözlerle bakma! Herkes ağlattı bari sen bana bunu yapma !!! Sen görme,sen üzülme diye akan göz yaşlarımı senden saklıyorum... Sensizim diye,sen yoksun diye kendime gülmeyi yasaklıyorum... Tutsak olduğum su zindandan gelip de beni kurtarmanı bekliyorum... Sen bilmesen de, bilip de görmesen de,beni hiç sevmesen de seni çok seviyorum... Deli fırtınaları koparırcasına bakışlarını hatırlıyorum... Ve onlarla birlikte seni düşününce bugün yine ağlıyorum... Hatırlıyor musun hani o mutlu günlerimizi ? Hiç bitmek tükenmek bilmeyen ölümüne sevgimizi ? Birlikte kurduğumuz ve tutkunu olduğumuz hayallerimizi ? Birbirini deli gibi seven ve aşkı uğruna olumu bile göze alabilen eski ikimizi ? Beni yargısız infaza sürükleyeceksen hiç durma !!! Ölümden korkum yok,aşkım uğruna canim feda !!! Ben alıştım,yüreğim dayanabilecekti buna ? Ne yapsam bos,sonunda bende karşı koyamadım bu ayrılığa... İnan seni hala ilk günkü gibi seviyorum.. Ne desende,ne yapmanda senden nefret edemiyorum... Seni bir omur boyu bir umutla bekliyorum... Sen bana git desende,beni terk etsen de ben gidemiyorum... Gitmek istemiyorum !!! |
Şu anda cok uzaktasın, beni düşünüyor musun, bilmiyorum? Ama ben hep seni düşündüm bugün, hiç aklımdan çıkmadın, attığım her adımda, yaktığım her sigaramdaydın....
Seni öyle cok özlüyorum ki, zaten cok uzaklardaydın, bugün klevyeme dokunan parmaklarım bile sana kavuşamadı...Bugün bir başka hüzün çöktü yüreğime, ne yapsam ,ne etsem silinip atılamadı. Seni şimdiden öyle çok özledim ki...İçim acıyor, sanki anlamsız bir keder çöreklendi yüreğime, gitmek bilmiyor... Seni öyle çok seviyorum ki, istersen sor bugün benimle olan yüreğime akan gözyaşlarıma sor istersen, yüreğime sor, giderken yanına aldığın yüreğime sor, anlatsın seni ne çok sevdiğimi....ne cok özlediğimi... Seni öyle çok özledim ki, sanki bugün yine ankara benimle ağladı...Gözyaşlarım yağmurun kilere karıştı....hava kasvetli, ben bir büyük acı.. senden başka kim bilebilir, çektiğim bu sancıyı? Yürüdüm yağmur da, ellerim üşüdü yine.... Gözyaşlarım, yağmura karıştı....Yüreğim ise sıcaktı, Giderken yanında götürdüğün için o hep ılık bir sevda sıcaklığındaydı..... Biliyor musun? ne zaman biri bana canım dese, senin seslenişin kulaklarımda çınlıyor, irkiliyorum, mutsuz musun gene? Gene yüreğin mi acıyor diye düşünüyorum...Ne zaman yalnız birini görsem, senin suliyetin sanıyorum, ne zaman bir ayak izine takılsa gözlerim, yüreğime geldiğin günler de bıraktığın ayak izleri aklıma geliyor, ürperiyorum..... Yokluğunda neleri yitirdim... sen yoksan, gül güzel kokmuyor eskisi gibi, ne de güneş içimi isitiyor, ne de yağmurdan sonra toprak kokusu geliyor burnuma, buram buram... Yokluğunda neleri yitirdim, sen yoksan artık gülüşüm bile içten değil, şen kahkahalar atanlara imreniyorum hanidir...sen yoksan, ipekler bile dalıyor bedenimi, sakin yanlış anlama.. sitemin sana değil bebeğim, sitemim aşka... Sana aşık olmasam, sensiz günlerde böyle mutsuz olmazdım, sen, sen diye yakarıp, sabahlara kadar yıldızları saymazdım...Görüyor musun yokluğunda neleri yitirdim..ama sitemim sana degil...sitemim AŞKA!!! SANA NASIL SiTEM EDEBİLİRİM? BEN SADECE SENİ SEVMESİNİ BİLİRİM.... alıntı |
Bugün umutlarımı yitirmiş
Hayata tutunduğu dalı kırılmış Yani yıkılmış vaziyette çıktım karşına Artık yarınların bi önemi yok benim için Ben seninle bir ucurtma yapmıştım Adına aşk demiştik Ucurtmanın kuyruğuna hayallerimi koymuştum Ucurtmanın ipinide sen tutmuştun sonra ucurtmamızın ipi elindne kaçtı şimdi suuc ucurtmayı yapandamı ipi tutandamı yoksa hayat dediğimiz rüzgardamı ben hayallerimi bir ucurtmanın kuyruğunda kaybettim aşkımı dünyamı esen rüzgara verdim suc benim mi yoksa beni bırakıp gidenin mi |
toparlamıştık kendimizi çıkmışdı aklımızdan ucurtma Aşkımızın adıda değişti artık denizdi küçük denizimize kağıttan gemiler yapıyorduk bu defa ben hayallerimi gemilere koyuyordum evet yine hain rüzgara yenik düştü fırtınalardan arta kalan sadece yıkılan hayallerimdi umudunu kaybeden güçsüz ölümü bekleyen hasta mmisali kendimi kaybettim koca deryada hayat birkez daha aldı seni birdaha vermemek üzere şimdi sen gittin aşkım bitti sevdam tükendi artık ölümü bekleme sırası bende esen rüzgara bakıyor artık gözlerim getireceği ölümü bekliyorum |
Ben seni böyle sevdim Bir tanem
Ben seni sandığın gibi sevmedim bir tanem. Senin o güzel gülüşünü ve o sıcak bakisini sevdim bir tanem. Deli olurcasına, sensiz gecen her dakikam. Sensiz gecen her günüm bana zehir... Sen olmayınca yanımda hayatin tadı bile yok. Bazen çocuklar gibi ağlayıp sekerini isteyen bir çocuk gibi somurtan, bazen de çılgınlar gibi oynayan aşıklar gibi... |
Ben sen öyle sevdimdi bir tanem hem de öyle ki... Ama bunu hiçbir zaman tam olarak anlatamadım. Bazen camin önünde kumrular görüyorum öyle sevişiyorlar ki, onları kıskanıyorum....
Acaba bizde böyle bir kumru olsaydık nerelere uçardık seninle,. Çok mu uzaklara çok mu yakınlara... Ama sen oldun mu yanımda hiç fark etmezdi herhalde . Belki bir ağacın kovuğuna girip... Belki de yüksek tepelerin kayalıklarında kanatlarımı üzerine uzatmış sarılırdık. Ama ne yazık ki sevgilim kumru değiliz kanatlarımız yok. Ben seni öyle sevdim ki hem de çok.. *******i rüyamda gündüzleri aklımda... Bazen seni sevmekten bile korktum bazense o kadar mutlu oldum. Ama ben seninle çok büyük mutluluklar yaşadım bir tanem.. Benim aşkımı bu kelimelere bile sana az görüyorum. Bazen beynimin derinliklerine iniyorum ve orada seni buluyorum.. Öyle masumsun ki sevgilim o kadar masum ki... Beyazlar içinde bir melek gibisin. |
Seni her zaman orada bulucam beynimin ve kalbimin derinliklerinde. Ve hiç bir kimse seni orada bulamayacak ve üstüne bir şey sıçratmayacak.. Sen hep öyle bembeyaz kalacaksın gülen gözlerinle...
Bende hep senin yanında olacak ölene dek. Belki öldükten sonrada seni ruhumun derinliklerinde taşırım. Ama bunu bilmiyorum nasıl olur, bakarsın ölürsem belki ruhum sana ulaşabilir. ve seninkiyle bir olur, hem seni hem beni mutlu eder... bu mümkün olur mu dersin? İste ben seni böyle sevdim bir tanem alıntı |
‘’ANNEmCİM‘’
Göz yaşlarım söndüremez içimde yanan ateşi…çünkü yokluğun, bilmem kaç nüfuslu şu kocaman şehirde kendini yapayalnız hissetmek gibi, imkansız bir şeyi diz çöküp de yaradan’dan dilemek gibi.. en azaplı günahlardan sonra sızlayan vicdanım gibi.. Gül kokulum,puslu gözlüm! Sakın sensiz,sevgisiz ve duasız bırakma beni… seni çok özledim ‘’MELEĞİM’’ beş parmaktan biri…. sensizlik yıl oldu |
Hadi gir içeri. Ama gözlerindeki o kanayan suçluluk bırak kapıda kalsın. Ona ihtiyacımız yok artık. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu kapıda bırak. Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini bırak kapıda. Yoksa ne kadar istesem de konuşamam seninle. Konuşamam, yalnızca ağlarım.
Ne olur gir içeri. Ama girerken tut elinden sevdanın. Yıllar sonra seni yeniden uzağıma düşüren, seni o geri dönüşü olmayan yollara düşüren, yüreğinden aşkımı, dudaklarından adımı, evinden gölgemi silip götüren, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin, o, hiç kimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin sevdanı al yanına ve gir içeri. İlk aşkının yüzünü yanına al. Utanma benden n'olur. Kalbindeki o sızının halinden en çok aşkınla kavrulmuş yüreğim anlar benim... Kapat kapıyı. Kapat, içeri hayat girmesin. İçeri yalanlar girmesin. İhanetler, ihtiraslar, oyunlar, maskeler girmesin içeri. Çünkü burada yalnızca sevdan oturuyor. Hayatın içinde soluk alamayan, kendine kalbinde bir yer bulamayan sevdan oturuyor bu evde. Bak, bu ev benim yüreğim. Ne zaman kalbinden kovulsam, ne zaman hayatın ortasında öyle hazırlıksız, öyle savunmasız, öyle yapayalnız kalakalsam gelip sığındığım bu dört duvar benim yüreğim. Burası aşkımın mabedi. Burası sensizliğimin kalesi. Burası deliliğim... Burası baştan ayağa sensin, sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerine baktığımda kendimin değil, bir başka aşkın aksini görmeden önce ölmek isterdim. Ama yapamadım. Nice kaybedişlerden, nice savruluşlardan sonra, artık bu aşkı hayatın pençesinden kurtardık, o dünyevi ihtiraslardan, oyunlardan sıyrıldık ve şimdi artık Tanrı'ya yaklaştık dediğim anda, hayatı, dünyayı ve kaderi yendik dediğim anda, kalbin kalbimin yanında atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken, içinde o annemin rahmi kadar huzurlu kokunu soluyarak nefes aldığım yüreğini bırakıp gidemedim. Çünkü zaten hayattan kopmuştum ve cennetteydim. Aşkınla öylesine sarhoştum ki birgün cennetimden kovulacağıma hiç inanmak istemedim. Evimin, şu talan olmuş yüreğimin dağınıklığını bağışla. Sensizliğe benimle beraber ağladı bu duvarlar. Rutubetleri ondan, aldırma. Otur şöyle, bir sigara yak. Konuşalım. Sözcüklerle değil, sevdamızla konuşalım. Anlatalım herşeyi. Sonra söz bitsin. Ölüme kadar yalnızca susalım. Anlatalım ki bu sevda kanatlarından kırgınlıklarla bağlı kalmasın bu çirkef hayata. Kurtulsun yüklerinden, bağışlasın hayatı ve sonsuzluğa uçabilsin huzurla. Biliyorum. Seni böylesi sonsuz bir aşkla severek çok büyük bir günah işledim ben. Hayatın girdaplarında savrulup duran ruhuna o yarım ruhumun ağırlığını yükleyerek çok büyük günah işledim. Ne yaptıysan sevdim seni, ne yaşadıysan sevdim. Aşkın o bulup bulup kaybetme oyunlarından yaptığın zırhın içine sakladığın kalbini ne yaparsan yap yıkılmayarak, vazgeçmeyerek ve hep affederek savunmasız bıraktım. Hiç solmayan bir sevda çiçeği olup bozdum ezberini. Direncini kırdım, kalbine girdim. Seni bir kalbi fethetmenin, ona her an kaybedebilme ihtimaliyle bağlanmanın, bir aşk için çırpınmanın o karanlık hazzından mahrum bıraktım. Affet beni, seni aşkın o dünyevi oyunlarından mahrum bıraktım. Belki de bunun için gözyaşlarıyla kazandığın ve yitirmekten çok korktuğun bir sevgiliyi sever gibi değil, sesini birtürlü susturamadığın vicdanını ya da o kusursuz ve daimi sevgisinden bunaldığın ve bu yüzden incitmekten asla çekinmediğin anneni sever gibi sevdin beni. Ama hiç aşık olmadın. Bu yüzden suçlama kendini. Asıl suçlu, bu hayatta kendine yer bulamayan, nereye gitse ya eksik ya fazla kalan, hayatı bir oyun gibi görmeyi ve kurallarına göre oynamayı hep reddeden benim o isyankar, o yaralı ve yabancı ruhum... Sen değilsin sevgilim. Hayatında önce bir sığıntı gibi yaşamaya, sonra seni kaybetmeye, ardından seni paylaşmaya, sonunda tam da sana kavuştum sanırken aşkın değil vicdanın olmaya, senin için aklına ne gelirse ona dönüşmeye razı oldum hep, katlandım. Hiç pişman olmadım seni sevmekten. Sana hiç kırılmadım. Hep anladım seni. Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanını, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunun, hayatla uzlaşamamış aşk kırgını, yitik ilk gençliğinin ve herşeyin farkında olmanın ç****izliğiyle derinleşen yüzündeki çizgilerin aşkına bağışladım. |
Sevdim seni sevgili, sevdim... Seni o birtürlü kucaklayamadığım, ama başımı kaldırıp bakmasam bile hep orada, yukarda olduğunu bildiğim gökyüzüne duyduğum hasret gibi... Seni o suyundan hiç içmediğim, toprağına hiç basmadığım, insanlarını hiç tanımadığım, ama herşeyden kaçıp sığınmak istediğim o uzak ülkelerin hayali gibi... Seni aşkın için gözümü hiç kırpmadan arkamda bıraktığım, gözyaşlarını ve o yaralı ömrünü vicdanım gibi hep içimde sakladığım annemin karşılığı bu hayatta mümkün olmayan duaları gibi... Seni o rahmimden kanaya kanaya söküp atmak zorunda kaldığım, ama kalbimde aşkınla besleyerek büyüttüğüm sevdamızın o masum çekirdeğini tarifsiz bir hasretle özler gibi... Seni öylece, seni çırılçıplak, seni kadere isyan eder gibi, seni Tanrı'ya eş koşar gibi... Sevdim seni sevgili, sevdim...
Beni bir kez öldürüp sensizliğe gömdüğün o yıllarda, o yabancısı olduğum hayatın ıssızlığında soluk almadan ömrümü yalnızca Tanrı'dan gözyaşlarıyla dilediğim o mucize için bekletirken... Sonra Tanrı sesimi duyup o mucizeyi, yani seni, yani o hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yeniden bana verdiğinde... Kalbim kalbinde atarken, çocukluğum çocukluğunun ellerinden tutarken... Mutluluğa dokunarak, mutluluğumun farkında olarak, mutluluktan ağlayarak... Ama bir yanım seni her an yeniden kaybedecek gibi hep tetikte... Sensizliğin o dipsiz uçurumunun kıyılarında korkusuzca dans ederek, seni benden çalan hayatın o acımasız pençesini her an arkamda hissederek... Her gece yüzümü masumiyetinin o benzersiz yurdu olan boynuna gömüp uykuya dalmadan önce bu huzuru bana bağışlayan Tanrı'ya minnetle gülümseyerek... Ve işte tam da o anda ölmeye, sonsuzluğa karışmaya hazır olduğumu ona sessizce fısıldayarak... Sevdim seni sevgili, hep sevdim... Otur karşıma hadi, bir sigara yak. Konuşalım. Anlat bana sevdanı... İlk aşkının yüzünü anlat... O, hiçkimseyi bu kadar sevmedim ki, dediğin, o adını kimselere söylemeden ölmek istediğin sevdanı anlat bana. Kalbindeki o sızının dilinden en çok aşkınla kavrulmuş bu yüreğim, sevdanın uğruna solup giden şu çocuk ömrüm anlar. Anlat hadi ne olur. Ama sakın bana hayattan söz etme. Sakın bana, hayat böyle bir yer, herşey bitip tükeniyor, her aşk hayata yenik düşüyor, deme... Hayatın içinde soluk alan ve hayat kadar acımasızlaşan o karanlık yanınla değil, buralara ait olmayan, annenin kırgın ömrünün kıyılarında unutulmuş, o yaralı, o sevgiye hasret çocukluğunla, hayatla birtürlü uzlaşamayan o aşk kırgını, yitik ilkgençliğinle ve herşeyin farkında olmanın ç****izliğiyle gün geçtikçe daha da derinleşen yüzündeki çizgilerle konuş benimle. Hayat dışarda kaldı, bak. Burada yalnızca sevdan oturuyor. Sevdanın dilinden konuş benimle. Ben hayatın dilinden anlayamam. Biz bu sevdayı hayatın içinde yaşamadık. Biz bu sevdayı hayatın diliyle yaşamadık. Biliyorum bu şizofren aşkım hep korkuttu seni. Bu uyumsuz varlığım, gerçekliğin içinde yaşayan ve en az hayat kadar acımasız olan o yanını çok korkuttu. Benimle hayata yabancılaşmaktan korktun. Bu yüzden yalnızca öykülerinde ağladın o uyumsuz varlığıma. Yalnızca öykülerinde eğildin bu sevdanın önünde. Sen beni yalnızca öykülerinde sevdin... Şimdi ilk aşkımın yüzü diye sarıldığın ve uğruna adımı dudaklarından, kalbimi kalbinden, gölgemi evinin duvarlarından söküp attığın o sevdanın, yaralı yüreğine rağmen hayatın ortasında dimdik ayakta duruyor olması bir tesadüf mü sence? Hayatla yaralanmış iki kırgın yürekten, onun içinde varolmayı reddederek yalnızca aşkı kendine vatan bileni ve bu yüzden çırılçıplak, savunmasız ve güçsüz kalarak yıkılmış olanı değil, hayatın tam da ortasında ona meydan okuyarak yaşayanı, sevgiye duyduğu güvensizliği yaralı yüreğine kalkan yaparak ayakta kalmayı başarmış olanı seçmen bir tesadüf mü? Hayattan kopmuş bir roman kahramanından sıkılıp, hayatın içinde mücadele eden bir gerçeklik kahramanını tercih etmen bir tesadüf mü? Anlat bana ne olur... Kaybedecek birşeyimiz yok artık. Birazdan şu kapıdan çıkıp gideceksin. Aramıza hayat girecek... Aramıza başka bir sevdayla anlamlanan sayısız anlar, sayısız mekanlar, geri dönüşü olmayan anılar, sözler ve koca bir yaşam girecek. Gittiğin o sonsuzluk yolculuğundan seni bir daha geri çağırmayacağım. Duvarları gözyaşlarımla rutubetlenen bu dört duvar yüreğimde geçireceğim karanlık *******de bana o mucizeyi yeniden göndermesi için Tanrı'ya yeniden yalvarmayacağım. O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerinin, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunun, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarının ve ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunun özlemiyle çıldırsam bile, merhametin için yalvarıp sana bir kez daha aynı acımasızlığı yapmayacağım. Kimi ******* başka bir sevdaya sarılıp uyuduğun yatağından ansızın uyanıp doğrulduğunda, o koyu sevdasıyla boşlukta kanayan gözlerimin hayali 'nereye gidiyorsun sevgilim' demeyecek sana... Korkma benden artık. Aşkına rakip değilim. Ömrüne rakip değilim. Seni kadere emanet ettim. Seni ilk aşkının yüzüne emanet ettim. Kırgın değilim ne sana, ne de seni elimden alan bu acımasız hayata... Beni onca kaybedişten ve gözyaşından sonra bu dünyadaki cennetine çağıran, sonra annemin rahmi gibi huzur kokan uykularımızı sonsuza kadar yeniden elimden alan Tanrı'ya bile kırgın değilim ben... Şimdi git artık sevgilim. Sana sevgilim diyorum hala, bağışla beni. Sen artık bir başkasının sevgilisisin. Yalnızca bu cümleyi kurmamak için bile ölmek isterdim. Seni sonsuza dek kaybettiğim bu günleri hiç yaşamadan ölmek isterdim. Adım dudaklarında yok olmadan, tenim teninde henüz solmadan, daha böylesi yabancın olmadan... Gözlerindeki o çocuksu suçluluğu giderken denize at. Ona ihtiyacın yok artık. Affet kendini... Beni affet... Affet bu yaralı sevdamı... O hayatın içine birtürlü sığamayan ve telaşından durmadan sigaraya sarılan yorgun ellerini, nereye baksan hep karşında duran o kırgın çocukluğunu, uzak denizlerin sisli buğusuyla her daim ıslak dudaklarını, ruhumun tek sığınağı o tarifsiz kokunu yanına al giderken... Tutkunu olduğum neyin varsa hepsini alıp git... Şizofren aşkının son mektubu bu sana... Şimdi söz bitti artık. Konuşamam artık seninle... Konuşamam, yalnızca ağlarım... Uçurumun dibinde nasıl göründüğümü Merak ederdim hep. Yüzümün aynadaki boşluğuna hep bakmak isterdim. İnançlarımın kırılıp döküldüğü yeri anlamak için kalabalıklar içindeki yalnızlığıma dokunmak isterdim... Aşktı adın uçurumda, yanı başımda aynadaki suretimdi yüzüm, aykırı kanardı bana. İnançlarımın çoğu yalanmış alay ederdi benimle. Çok geç anladım, kalabalıklar arasındaki senmişsin dokunamadığım... Yalnızlığım diye küçümsediğim senin sevginmiş, *******i ansızın uyanıp İncitip durduğum senin yokluğunmuş... Onca sevişmeden sonra değişmemişsem, sihirli bir aydınlıkta, içimde bir yer sana sonsuz hasret kaldığı içinmiş... İşte onca yalan geçen hayatımda buymuş tek gerçekliğim... alıntı |
BİR GÜN SENİ SEVDİĞİMİ ANLARSIN
Uykuların kaçar *******i Bir türlü sabah olmayı bilmez Dikilir gözlerin tavanda bir noktaya Deli eden bir uğultudur başlar kulaklarında Ne çarşaf halden anlar,ne yastık Girmez pencerelerden beklediğin aydınlık Kapanır yatağına ç****izliğine ağlarsın Onun unutamadığın hayali Sigaradan derin bir nefes çekmişçesine dolar içine Sevmek neymiş bir gün anlarsın Bir gün anlarsın aslında her şeyin boş olduğunu Şerefin,faziletin,iyiliğin,güzellğin Gün gelir de sesini bir kerecik duymak için Vurursun başını soğuk taş duvarlara Büyür gitgide incinmişliğin,kırılmışlığın Duyarsın ta derinden acısını ç****iz kalmışlığın Sevmek neymiş bir gün anlarsın Birgün anlarsın ne işe yaradığını Ellerinin Niçin yaratıldığını Bu iğrenç dünyaya neden geldiğini Uzun uzun seyredersin de aynalarda güzelliğini Boşuna geçip giden yıllarına yanarsın Dolar gözlerin için burkulur Sevmek neymiş bir gün anlarsın Birgün anlarsın sevilen dudakların Sevilen gözlerin erişilmezliğini O hiç beklenmeyen saat geldi mi Düşer saçların önüne ama bembeyaz Uzanır gökyüzüne ellerin Ama ç****iz,ama yorgun,ama bitkin Bir zaman geçmiş günlerin uykusuna dalarsın Sonra dizilir birbiri ardınca gerçekler acı Sevmek neymiş birgün anlarsın Birgün anlarsın hayal kurmayı Beklemeyi Ümit etmeyi Bir kirli gömlek gibi çıkarıp atasın gelir Bütün vücudunu saran o korkunç geceyi Lanet edersin yaşadığına Maziden ne kalmışsa yırtar atarsın Zaman bir çiçek gibi büyür kabrimde Kendiliğinden Birgün seni sevdiğimi anlarsın Ümit YAŞAR |
Deli dolu akan nehirlerden tas tas sular içtik.Öyle ateşlerle doluydu yüreklerimiz öyle tutkundu.Karlı dağların serinliğinde uyurduk *******i .Deniz fenerinin ışığında yıkanırdık.Köpükten bir çalkantıydı içimizde zaman.Ne yana baksak denizdi maviydi ışıktı.Sonra bir ç****izlikti zifir.Akıntıya kapılmış gemiler gibiydik ..
Bir org çalınır gibi yanıbaşımızda.Öyle kendinden geçmiş öyle başıboş.Öyle derin duygular içindeydik anlatılmaz.Sarhoş rüzgarlara bıraktık kendimizi.Aldığını geri vermez dalgalara.Görmediğimiz ülkeler gördük gün doğusunda.Tatmadığımız yemişlerden tattık günahkar olduk.Alevden bir tasta eridi günler.Bir cehennem ateşiydi aşk içimizde.Hiç sönmeyecekmiş gibi yanıyorduk.. Tutsaklığımız nasıl başladı bilinmez.Paslı demir kapılar kapandı üstümüze.Taş duvarlarda kayboldu boğuk seslerimiz.Ç****izliğimizi bize aynalar söyledi inanmadık.Kuşatıldık ansızın kederle ayrılıkla.Aman vermez karanlıklar sardı dört yanımızı.Yalnızlık bir ağrı gibi çöktü başımıza.Uyuduk bir daha uyanamadık. Şimdi bir kutup var sana çeker beni.Bir kutup var senden öteye.Ben onun için böyle ortalıklarda kaldım.dağ yollarında caddelerde sokaklarda.Onun için bulup bulup yitirdim seni.Hangi kapıyı çaldıysam sen açtın bana.Hangi gözümü yumduysam seni gördüm.Zamandın zamandan öte bir şeydin.Yıllarca bir meşale gibi yandın uzaklarda Bu manyetik alanda boğulmam senin yüzünden.Bu zincirleri sen vurdun ellerime.Sen getirdin bunca karanlıkları. Al şunu mum yak Korkuyorum Bir taş aldım attım denize Günahlarımdan kurtuldum Alfabenin yirmisekizinci harfindeyim Öteye gidemem İtme beni Benim de bir insan tarafım vardı.Bakma böyle kötü olduğuma.Benim de dileklerim vardı.Benim de bir beklediğim vardı yaşamaktan.Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi.Hergün bir kadın ağlar benim yüzümde.Büyük dertler için benim ellerim. Anlamıyor musun Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar Ben sevilmediğimden böyle çirkinim Bütün kötü yerlerde ben korkarım.Biliyorum.Bir hayvan leşiyim öleli kırk gün olmuş.Fabrika bacalarında bir kara dumanım.Zehirim akrep kuyruklarınd****ötüyüm sevemediğin kadar.Öyle fenayım.Kapanmış bıçak yaralarında.Bu pis çöp tenekelerinde unut beni.Unut artık. Bayat bir ekmek gibi Çürümüş bir elma gibi Sarı badanalı evlerde kazanlar kaynar Sarı badanalı evlerde günahlar işlenir her gece Sarı badanalı evlerde ölüler yıkanır Sarı badanalı evleri sev biraz Bu evlerde zaman benim akşamlarımdır yitirilmiş Bu kazanlarda benim gözbebeklerimdir kaynayan Bu sarılarda benim yüreğim bir ölür bir dirilir Anladım Bu dünyada benden başka kimse yok beni anlayan Kalbimi yardım Bir damla kan aktı Kutuplara kar yağıyordu Üşüdüm Dur gitme Beş kuruşum vardı kaybettim Dur gitme Isırgan otlarından kurtar beni Deniz analarının gözlerini çaldım.Sana bakmak için.Güneşi üçe böldüm.Al biri senin olsun.Yüzümde beş bıçak yarası var.Bir de sen vur.Barut kokusunu severim.Bir portakalı dilim dilim soy.. Acıktım Tut ki ben yoğum artık yeryüzünde Tut ki bir marul yaprağıydım Öldüm Al şu serçe parmağım sende kalsın.Ben kötüyüm.Korkunç çirkinim.Ben seksensekizinci tul dairesiyim.Sağ gözümün üç kirpiğini kestim. Al Ben lanetlendim Cenaze marşı çalınıyor.Ölüler ayağa kalktı.Görüyor musun.Şu soldan ikinci benim.Senin yüzünden öldüm.Şimdi seni getiriyorlar karanlığıma. Ağlıyorum Biraz sev beni Gül biraz Yaklaş biraz Seni affediyorum Kuşkonmaz dallarına astım kendimi.Sedir ağaçlarına gül yapraklarına.Başımı taşlara vurdum.Gözbebeklerimde büyük camlar parçalandı.Tanrısal duygular içindeydim.Bütün tanrısızlığımdan uzakta.Bir kemiklerinin sertliğini aldım.Bir teninin aklığını.Sonra sıcaklığını dudaklarının.. Gel bak SANA BİR TANRI GETİRDİM Gel bak BİR TANRI YARATTIM SENDEN. |
Durduk yerde bir şarkı mırıldanmaya başlıyorum.
Bilinçsiz bir şekilde... Yavaş yavaş sesimi yükseltiyorum ve şarkının sözlerini bilinçli bir şekilde söylemeye devam ettiğimi farkediyorum. Gökyüzündeki yıldızlardan bahsediyor şarkı... Sitem dolu... Gökyüzündeki yıldızlardan daha yalnız olmak... Gözümün önüne bir kadın geliyor. Kızıl saçlı, güven uyandıran bakışlara sahip bir kadın... "Yok," diyorum, "bu şarkıyı bu kadından değil, başka birinden duydum." Hafızamı zorluyorum. Aykırı bir erkek ses sanatçısı geliyor gözlerimin önüne. "Evet," diyorum, "işte bu sanatçı söylüyor." Döneminin en aykırı kişiliklerinden biri... Sırf aykırılığı yüzünden hala (ölümünden sonra bile) eleştiriliyor, sırf aykırı olduğu için (sanatına bakılmaksızın) sevilmiyor. Dudaklarımın arasından şarkı sözleri çıkmaya devam ediyor. Ancak aykırı bir kişilik bu şarkıyı söyleyebilir! Yalnızlığın hüznünü ruhumda hissediyorum. Şarkıyı tekrar tekrar söylerken, yalnızlığı hatırlatan yazarlar, şarkıcılar, şairler geçiyor aklımdan. Bir film sahnesinden, bir kitaba giriyorum, bir şiirden çıkıp, bir öyküde buluyorum kendimi. Olaylar, yerler, kişiler değişiyor ,fakat hissettiklerim değişmiyor. Dudaklarım hala şarkıyı mırıldanıyor, fakat tek farkla; artık gözyaşlarım da dudaklarımın açılıp kapanmasına göre yön değiştirerek, hislerimi daha da derinleştiriyor. Kim demişti, ben ne zaman yalnız kaldığımı bilmiyorum, her zaman yalnızdım onu biliyorum, diye. Kalabalıklar etrafında yalnızlığını unutan şair kimdi; Murathan Mungan mı? Yalnızlığın Senfonisini kim yazmıştı? Bir anda Oğuz Atay'ın bir öyküsünde buluyorum kendimi. Korkuyu beklerken yalnızlığım derinleşiyor. Lars von Trier'in bir filmine giriyorum. Korkuyu beklemeyi bırakıp, her dakika korkuyla yaşamaya başlıyorum. Ve tabii yalnızlık hep içimde... Bir filmden, bir kitaptan, bir şarkıdan çıkıp normal hayatıma dönemiyorum. Çünkü normal hayatımı bunların içinde buluyorum. Tek fark; bunlar sayesinde normal yaşantımın acısını daha da derinden hissediyorum. Yavaş yavaş sesim kısılıyor. Gözyaşlarım izlediği yollarda kuruyor. Ağzıma tuzlu bir tat bırakıyor bu şarkı. Tekrar söylemeye cesaret edemiyorum |
sesini duymaya hasret kaldığım günler oldu.yüreğimi cayır cayır yakan hasretinmiş.. resmin karşımda dururken daha çok bakasım gelen gözlerinde kaybetmişim ben kendimi,ellerimi sımsıkı tutarken hiç bırakmamacasına hayal olup gidişlerinde buldum kendimi..
sabah uyandığımda kollarının arasında o güzel gözlerine gözlerimi açarak uyanma ümidiyle yaşadım hep,kokun hala yanıbaşımda aşkım hala tanıdık geliyor evin her köşesi gülüşlerin yankılanıyor koşuyorum her yerde seni arıyorum allahım bu nasıl bir şey bir kerecik görebilsem bir kerecik o sıcacık gözlerine bakabilsem ama hep hayalinde kendimi buluyorum sevgilim.. bazen aramaktan yorgun düşüyorum tam o sırada 'hayır bitanem yapma kendini bu kadar üzme ben seninleyim bak yanındayım beni uzakta arama bekle hiçbir zaman vazgeçme diyor' çok yakından geliyor sesin arkama baksam görebilecekmiş gibi oluyorum seni..bakmıyorum sesini duymak bile öyle güç veriyor ki ömrümce arayıp bulamasamda hep beklesemde dayanabileceğimi hissediyorum.. bir gün aklıma düştüğün yine özlem dolu bir gün tam ağlamak üzereyken yine o aşık olduğum ses 'dur sakın yapma sakın ağlama o yıllardır arayıpda bulamadığın şey gözlerinin içinde saklı senin gözlerin onu her aradığında oda seni deli gibi özlüyor sende onun gözlerinde beliriyorsun ağlayıpda gözyaşlarının onu alıp götürmesine izin verme' diyor.. işte o an yüzümde bir gülücük beliriyor şu an senin için gülümsüyorum sevgilim biliyorum sende benim için gülümsüyorsun..sevgi ağlatmak için değil hep mutlu olmak içindir!.. |
Belki ellerine kan bulaşmaz; belki gözlerini yumar, kulaklarını tıkarsın; çığlıklar parçalanır duvarlarında...
Kafanı çevirirsin yardım nidalarına ya da elvedalara... Hiçbir şey değişsin istemezsin; yolunu tutmuş, yükünü almışsındır; paylaşmayı bilmezsin... Kimsenin yerine koyamazsın kendini; ne anlamaya, ne anlamlandırmaya çalışmazsın bir şeyleri... sevgiden, aşktan, dostluktan dem vurup, ortak olmazsın sorunlarıma... Her adım atışında çekersin kendini geri; “konuş!” derim, susarsın... Ya düşüncelerin yoktur kendine ait, ya korkarsın düşündüklerini söylemekten... Gerçekten var mısın, ihtiyacım olduğunda ortalıkta görünmezken... Nasıl inanırım sana; haklıya “haklı”, haksıza “haksız” diyemezken... Sessizlikte boğulurken sesim; ancak fısıldayarak söyleyebiliyorum: “sessizlik cinayettir!” Gidene “gitme” diyemeyenin, gelene “hoş geldin”’i ne kadar anlamlıdır bilemiyorum. Benim gibi konuşmayıp, benim gibi yazmayandan uzak durursam; nereye götürür beni bu tekdüzelik! Arada bir “saçmala!” desin biri, ölçüp biçeyim, düşüneyim üstünde; onun kadar sert, onun kadar umursamaz olmayayım; içim rahat olsun “yanılıyorsun” derken ve gülümseyeyim. Dikkatli oldugumdan dikkat isterim doğru; kaçınırim kötü söz söylemekten; anlamadan itham etmek istemem; tahammül gösteremem yargısız infazlara; her duyguma bir cümle bağlayabilirim istersem; ama öfkelenmeden yazamam, yazamam yazmasına da sövemem de kimseye... Sessizlik izin verir karşındakine, seni dilediğince yorumlaması için... Ve bazen, en fazla bağıranla, hiç sesi çıkmayanı ayıramam birbirinden... Ve merak ederim: “Ne saklıyorlar benden?” Belki gözlem yapıyorlar, belki veri topluyorlar; herkes bağırırken susmak, erdem sayılır belki; ya sessiz çoğunluğun bir parçası olmak? Ben ağlarken gülüyorsan anlayış gösterebilirim; ben ağlarken ağlıyorsan “dostum” diyebilirim, ben kalırken gidiyorsan “korkak” sanabilirim; ben severken itiyorsan, vazgeçebilirim senden ve ben sorarken susuyorsan, katlim vaciptir demektir; ölebilirim! sessizlik cinayet işler bazen; ne bir tanık, ne bir kanıt bırakmaz arkasında; bazen bizim gibi sessiz, bazen tırnaklarını toprağa geçirerek, hayatımızdan çıkıp gider insanlar; bazen anlamamanın, bazen anlaşılmamanın acısını duyarlar. Ve fark etseler de, etmeseler de, kimse güvende değildir artık; oysa, güvende olmak için tercih edilir susmak! Ve vicdanımızın tek düşü olur; deliksiz uyumak! |
Seni sevmek bir gölün tortusunda kurbağa yavrusu gibi yok olmaksa.
Ben bu ezikliği bir sabah Nemrutun kızıl dağında hissettim. Ve senin olmadığının bir cümle kurgusunda hep gizli öznede kendimi mahvettim. Seni sevmek bir Ankara sabahında vakitli vakitsiz vurulmaksa. Ben bu duyguyu kızgın asfaltlarda zakkum çiçekleri yetiştirdiğim zaman hissettim. Ve bir dersim ateşinde yanarak külümü ateşböceklerine yedirttim. Seni sevmek bir volkanın sevdiği için kendi kendini yakmasıysa eğer. Ben bu yanmayı elimde orak bir buğday tarlasında ve güneşin en kızgın vaktinde hissettim. Ve senin olmadığın bir sabahçı kahvesinde yüreğimi zifir çayınla demlettim. Seni sevmek meraklı iki çift gözün saatin kaçıncı zıngırdamasında kalkıp sürüye koyulmadan ve hatta ölmeden bedenleri yerin çok altında, bir esrar sıcaklığında boguşmaksa celladın kör kurşunuyla Ben bu savaşı bir tarih önce koynuma aşkımı alıp cephane ateşinde hissettim. Ve senin doldurduğun yıldızları heybemden çıkartıp aç kurtlara yedirttim. Seni sevmek donmaksa eğer bir gecekondu rüyasında. Ben bu soğukluğu dağ başlarında keklik avlerken hissettim. Ve senin yok olduğun zamanlarda ateş karşısında tuttuğum keklikleri seyrettim. Seni sevmek bir bebeğin ilk olarak baba demesiyse eğer. Ben bu sevinçi bir şubat akşamında elleri üşümüş babanın gözlerinde hissettim. Ve senin olmadığın zorlu coğrafyada o gözlerde daha bir çok şey keşfettim. |
Sen şimdi dalgınlıklarına kaç, mürekkep balıgı gibi...
Kalbindeki o eski sevdaları bir gölge gibi kullan. Çırpınan sevgini korumak için durmadan yüz degiştir, ama unutamazsın yüzünüYüzün ki, senin rakibin... Yüzün ki, kalbini hiç saklayamaz... Yüzün ki, aşkına rakip... Sen şimdi dalgınlıgına kaç, mürekkep balıgı gibi... |
Az önce ..
Hasretine kulaçlar attım, ÖLÜMÜNE .. Geri dönmemecesine avuçladım mavileri, ÇILDIRASIYA .. Özlemle tutundum yosunlara, SUS!.. KONUŞMA!.. Boğulmaktan değil korkum, Hasretinden kavrulmak değil, Özleminden çıldırmak değil, BİR DAHA DÖNMEYİŞİNDEN YANGINIM .. Az önce .. Adımladım sahili boydan boya, ÖLÜRCESİNE .. Hasretin bir yol çiğnedim, İSYANKARCA .. Özlemle bastım kızgın kumlara, SUS!.. KONUŞMA!.. Menzili bulmamaktan değil korkum, Güneşle sarmaş dolaş olmaktan değil, Arayıp sormayışından değil, BİR HABER SALMAYIŞINDAN DİVANEYİM .. Az önce .. Balıkçıların ağlarına takıldım, ÇIRPINDIM .. Yokluğun kere aşkı paraladım, AĞLADIM .. İlmek, ilmek ağlara, ölümüne sarıldım .. SUS!.. KONUŞMA!.. Korkum ölümümden değil, Rüzgar dolanmış saçlarına, Bir daha dokunamamaktan korkuyorum, Unutulmaktan değil, Yaprak yeşili gözlerini, BİR DAHA GÖREMEDEN ÖLMEKTEN KORKUYORUM .. |
Sen benim;
Bildiğim en güzel şeyimi kaybetme korkum, En çok istediğim şeye sahip olma mutluluğum, en güzel gözlere uzun uzun bakışlarım Ve bir yürek için ilk ağlayışımsın... Sen benim; Düşlerini gördüğüm yarınki umutlarım, Hayalini kurduğum geleceğim, Arayıp bulamadığım geçmişim Ve yaşamaktan asla vazgeçmeyeceğim bugünümsün... Sen benim;herşeyimsin... |
Güneşin başka iklimleri aydınlatmaya, başka gönülleri ısıtmaya gittiği şu saatlerde, kâğıdı, kalemi elime alıp, seninle dertleşmek, yalnızca sana yazmak ve yalnızca seni özlemek geçiyor içimden. Sana yazmak. “Sana Seni Yazmak”.
Seni ve yüreğimde anlam bulan duyguları. sana ait yüreğimin derinliklerinden kopup gelen artçı şokları anlatmak. ve toprağı alnından öperken yağmur taneleri, tüm benliğimle sana yağmak istiyorum. Bu gece dudaklarımdan dökülen her kelimede sen varsın ve yine sen varsın, yarım kalan sevdamın eksik taraflarında. bomboş ve sessiz kaldırımlarda yürürken seni haykırıyorum sensizliğin inadına. bu sensizlik gecesinde sevdamın en ücrâ köşelerine seni yazıyorum. Bu gece gene yağmur yağıyor. Yağmur yağıyor gönlümün sensizlikle yanan her yerine. Yağsın, yağsın ki saklasın sensizliğimde döktüğüm göz yaşlarımı. Ve yine saklasın sensiz geçen bomboş hayatı. İşte seni haykırıyorum sensizliğe alışamamış sine-i püryanıma, işte seni yazıyorum. Bu gece gene yağmur yağıyor. sen yoksun oysa biliyorum ve üşüyorum sensiz kaldığım saatlerde. göz yaşlarımı efkârıma kattım bu gece. sevdamı, umudumu ve seni kızgın bir sel gibi kalbime akıttım. Bu gece yağmurla birlikte göz yaşlarım yağıyor ve ismini yazıyor sensizliğin acısı ile kıvranan kaldırımlara. süzülen her damlada sen vardın ve yine sen vardın gecenin en karanlık anında. O, doya doya bakamadığım gözlerin, gözlerimin içine bir kez daha değseydi ve tebessümünden bir gül açsaydı yanaklarında, yetmez miydi? Bir bakışın bir ömre değmez miydi, ey! İsmini kazıdığım kaldırımlara sanki sen yağıyorsun yağmurla birlikte ve sevgin yağıyor yüreğime. yalnız ve bomboş odamda sen varsın hâlâ. Hâlâ sensizliğim duruyor yanı başımda. Bu gece göz yaşlarım yağıyor sensizliğimle birlikte kaldırımlara. Seni arıyorum, erimekteyim. karanlık geceye inat ay bu akşam gökyüzünde. Ve gökyüzü, yüreğimde.. --aLinti-- |
İnsan bazen hüznü yaşar...
sadece yaşar ama... anlatamaz.... ya da anlatmaktan korkar.... dokunulmasın ister... dokundukça acı vereceğini sanır.... belki vermez... ama bunun riskine girmez insan... insan bazen susup...başka şeyler konuşup hüznü dağıtmak ister... lanet hüzün dağılmaz bir türlü... sanki inadına derinleşir... yabanıllaşır... ve hoyrat bir acıya dönüşür... hüzün kah iyidir....severim... kah kötüdür...gelmesin isterim... hüznüm isyan olur... bağıramam... bağırsam da sesim çıkmaz ki... bunu bilirim... insan bazen karşındakinden kendi çığlığı olmasını ister.. benim çığlığım olur musun..? bağıramıyorum da... dağıtabilir misin şu içimdeki hüznü... içki ya da sigara tutmadan..... acı şarkılar dinletmeden... kötü söz söylemeden... dağıtabilir misin....? sen ayrıcalıklı birisin benim için... içime dokunacak kudretin var... bu kudreti sana kalbim verdi.... ama şimdi içimde bir hüzün var.... meret ne de acıtıyor bilemezsin... ağlasam...... çıkmaz ki içimden.. küfür etsem... sövsem.... yumuşak davransam gitmez..... insan bazen hüznü yaşar....sadece yaşar ama.... anlatamaz.... insan bazen güçsüz hisseder kendini... deniz kabukları gibi ç****iz... deniz kabukları ne kadar zavallılardır aslında bilir misin...? denizin diplerinde tutunacak hiç bir şeyleri yoktur... kayalar.... batık gemiler yoksa dipten bir dalga süpürge gibi toplar hepsini canı isterse.... ve fırlatır atar kumsala umursamadan... bir sabah bakarsın kumsal deniz kabuklarıyla dolu... bir anlam veremezsin... bir sürü kabuk dersin... içinde daha evvelsi gün yaşam olduğu aklına bile gelmez...... denizin insiyatifi var mıdır..? vardır işte... dipten bir dalga gelir... ve koparır onları tüm canlılığından... sanki içini yemiş ve kabuğunu tükürmüştür deniz... sanki kendi yarasını soyar gibi.... sanki kozasından ayrılır gibi... soylu bir şekilde yapar bunu.... deniz kabuklarını kulağına yasladığında şarkı söylerler hiç dinledin mi....? hüznün şarkısıdır işte o.... bağırsalar sesleri çıkmaz ki.... fısıltıdır kulağındaki.... ölmüşlerdir ama bir fısıltı kalmıştır dudaklarında.... insan bazen deniz kabukları gibi ç****iz hisseder kendini..... ç****izliğini yaşar ama....anlatamaz.... sen de başkalarının hayatında bir kabuksundur çoğu zaman... ve başkalarının da tıpkı deniz gibi insiyatifi vardır... bir gün kazırlar seni üzerlerinden....kanatırlar... için boşalır... bağıramazsın.... sesin çıkmaz çünkü... ve bir şarkı bestelemeye başlarsın... fısıltıyla söyleyebileceğin bir şarkı........ birinin yanına sokulduğunda sessiz durman yeterli olur işte o zaman... şarkını duyacaklardır mutlaka... kabuk mu olmalıydım....? deniz mi...? bir başka hayatı üzerimden soyup kalbimi kanatmalı mıydım...? yoksa fısıltıyla hüznün şarkısını mı söylemeliydim...? insan bazen karşındakinden olmayacak şeyler ister... sadece ister ama...beklemez.... ağlasam.... gözyaşım olur musun...? tutup hüznümün elinden.... içimden çıkarır mısın...? uykuya dalsam...usul usul.... düşüme girer misin...? beni hiç olmazsa düşümde öper misin...? oysa sen ayrıcalıklı biri değilsin artık... insiyatifi sana vermiştim... işte geri alıyorum.... insan bazen yarım kalan şeylerin tamamlanacağını düşünür.... sadece düşünür ama...hayal etmez.... hayal etmek daha anlamlıdır oysa düşünmekten... anlamsızlığı yaşarız bir şaka gibi... insan bazen her şeyin kötü bir şakadan ibaret olduğunu sanır... şakayı yapan kimdir bilmez.... şaka sen misin...? sen şaka olamazsın....çünkü kötü değilsin... sen bir devrim olmalısın... bir gün apansız dipten bir dalga gibi gelir..... süpürür götürürsün bütün heyecanlarımı... bağıramam.... bağırsam sesim çıkmaz.... sussam kimse duymaz.... koşsam...hiç durmadan.... hüznüm peşimi bırakmaz.... kendi yaramı soyar gibi... kendi kozamı parçalar gibi siler atarım düşlerimi... insan bazen sessizce besteler kendi şarkısını... kimselerin duyamayacağı bir fısıltıdır... ancak kalbimize yaklaştırdığımızda gelir sesi... hüzün mü olmalıydım...? isyan mı...? deniz kabukları her gece kulağıma şarkılarını söyler.... hüznüm isyan olur.... |
Özledim sesini ne olur konuş
Bir gül açtır zamanların ötesinden Karanlıklar içindeyim, kapkarayım bugün gel Gök mavisinden, deniz mavisinden Bana bir şarkı söyle İçimde bir şey kımıldıyor Gözlerim kan çanağı, yorgunum, uykusuzum Bir baksana ne haldeyim deli divane Yaralıyım, ç****izim umutsuzum Bana bir şarkı söyle Yağmur ol yağ üstüme, güneş ol ısıt Dökül karanlığıma ışıklar gibi Al beni, en uzaklara götür Sesin aksın içimde bir pınar gibi Bana bir şarkı söyle Bütün renkleri kat birbirine Buram buram bir turuncu getir geçen yazdan Bir tüy gibi, bir bahar dalı gibi Hafiften, inceden, güzelden, en beyazdan Bana bir şarkı söyle Bazen kar nasıl hazin yağar bilirsin Kurşuni bir gökyüzünden ağlamaklı İşte öyleyim, kapkarayım bu gün gel En hüzünlü sesinle, en dokunaklı Bana bir şarkı söyle |
Bu kez zor bir yalnızlığa mahkum oluyorum. İçimin kopmayan iplerinde sallanmak da yetmez oldu teselliye. Çünkü çürütüldü bağlarım. BULUT KUŞLARINIMI KAMÇILADIM YOKSA GÖKYÜZÜNÜN, ne yaptım?
Sen bilinmesi zor bilmece, çözemediğim kördüğüm... Gönül iklimimi sonsuzluk çizgisiyle sınırlayan zehirli iksir... ÇEK GİT! Birgün, çıvgın güz yağmurlarının ç****izliği içinde kalmışken, bütün sevgileri kovmaya gücümün yetmediği bir anda çıktın karşıma... Artık; içimde harmanlanan kara, kapkara sevda bulutlarını kovmaya da gücüm yetmiyor. Öyle fersizim ki.. Hiçlik ordularını çoğalttım kendimde. Anıları söküp atamıyorum yüreğimden.. Oysa ölümcül barikatları hıncımla aşmıştıM her şeye karşın. Ama artık beni çöl yılanları boğmada... ÇEK GİT! Ne yapabilirim ki, yine de ağıyorsun dursuz duraksız, üstüme üstüme... Niceye bir duracaksın bilemiyorum, mevsimleri talan eden fırtına. Bak artık zaman da rengini yitirdi... Umutsuzluğum, yalnızlığım niceye bir sürecek daha? ÇEK GİT! Birbirimizi sevişimizdi bahar. Ne oldu apansız değişiverdi mevsimler? Bir kez daha kendi gerçeğimle yüzlşiyorum. Belki de en son yüzleşmem olacaktır bu. Kendime tutunmaya çalışmalıyım.. Anladım ki bütün sevgiler yalanmış...Sevmeler de rengini yitirdi...Şimdi hiçran katmetmerindeyim... ÇEK GİT! Masamın üzerinde yıkılmışlığım duruyor yalan sevgilere armağan... Titreyen parmaklarımda kalemim ve karşımda resmin... Ahlara kundaklıyorum... Bir ayrılık ağısıdır içtiğim şimdi... Gözün aydın ola sigarayı en vefalı dost bildim yeniden. Her derin çekişte seni üflüyorum uzun uzun.... İntizar ederek. MEVSİM songüz, bu son vedamdır,son söz.. ÇEK GİT GÜZELİM , ARTIK ÇEK GİT.. "İçim bu güllerden yandı diyorum Gül bildik,gülü başımıza taç yaptık biz Derdini sahiplendik güle ilaç yaptık biz Ne dersiniz, hak etmeyen insanı mı sevdik Yoksa bütün yanlışı sevmekte mi yaptık biz" |
Varlığıma ayrılan bu kısacık zamanda yaşama dair her ne varsa ıslah edilmemiş duygularıma ait alemlerde gezmek istedim hep.. İçime saklı olsan firari çocuğun elinden tutan birini istedim. Kuklası olmak istedim uzaklardaki benin.
Bana bahşedilen sevgilerde bir şeyler eksikti.. Gaipten gelen bir ses duymak istedim; evet sevildim, hem de kaç kez... Kaç kez sanılarına aldandım karşımdaki güzellerin ama yapamadım. Onlar içimdeki denizin rengini değiştirmek istediler. Dalgalarıma köpük olmak istediler. Kum tepelerimi içlerindeki acizlik iksirinin suyuyla yok etmek istediler. Oysa benim denizimde yunuslar kadar deniz kızlarının da güzelliği vardı.. evet bir güzelim olmalıydı ama güzellerin hepsi denizimde yüzmeyi değil kendilerine gölcükler istiyorlardı, küçük, kısır döngülü tek tip gölcükler... Sırt sıvazlamasını bilir misin? Bir gönlü okşamayı; güzel, can alıcı sözlerle! Şiirselliğe vurulmuş çınar ağacının gölgesinde sevgiliyle olmayı kim istemez ki... Ay yüzlü çiçeklerin arasında koşmayı... Mahur bir bakışta kaybolmayı hangi göz istemez ki... Ders almadan, yazmadan hasreti, çizmeden anıları kim sevmek istemez ki... Varoşlardaki çöp tenekesi gibi hissettin mi kendini hiç? Yerlere çöp atmayınız yazısına aldırmadan kenarına sarhoşların naraları atıldı mı? Değeri solmuş kuru bir demet gül atıldı mı yüzüne, içine? Gönül poşetlerini yuttun mu hiç? Eskimiş çalar saatleri dinledin mi güneşin altında? Çöpçülerin eldivenlerindeki umutlardan bir şeyler kapmayı denedin mi benim gibi? İthal fasıllarda çalınan bir ud ezgisinde sevgili dinlemek istemiyorum. Maşukum neyzeni olmalı umarsız beklentilerimin. Ölümsüz bahaneler sunmalı içimdeki vatansız heyecanlarıma. Koşmalıyım, zorlanmalıyım çilekeş nazlarının ardından.Metanetimin üstüne gelmeli, olursuz düşlere garketmeli *******imi. Gamın camına tırmanmalıyım gideceğim yolun acımasızlığına aldırmadan... Mecnunu görmediniz mi? Şirini, Aslıyı, Donkişotu… Çöller eskidi, zindanlar kurudu,atlar yaşlanmadı bu aşklarda… Oysa onlarda ben gibiydiler, taşıdıklarımız aynıydı! Yaşamak istediklerimiz, çırpınışlarımız, kadere isyanlarımız, kavuşmasız aşklarda ömür tüketmemiz.. Adanmışlığım zikirsiz kalmaz inşallah! Haritasız yüreklerde yaşarım.. yönsüz ırmaklarda yüzer sandallarım. Ben ki aşkı rotasız bir gemide yaşamak istiyorum. Yelkenlerimde hilali parlamalı samimiyetin. Fırtınalar yutmalıyım göğsümde. Ayrılığın dev dalgalarını yarmalıyım sevgilimin elleriyle. Limansız kalmalıyım alabora olmalıyım her bakışta. Ey sevgili! Sana anlattıklarımdan kıssalar çıkarma kendine. Yoksun bak! Göklerde bir yer açtım ikimize. Biliyorum ordasın, bulutlarını topluyorsun saçlarına hüznün. Sırma sırma sevgi dokuyorsun yıldızlardan ikimize. Bense yerdeyim, gönlümde hasretinin kırmızı başlıklı tuğları. Çadırına saklanmışım yalnızlığın, gelip beni yanına almanı bekliyorum... |
Telefonlarıma cevap vermeyeceksin…Cevap versen bile, öyle yorgun öyle
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi… Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin… Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma atlar gibi sevdalanışımdan… Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın… Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın… Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.Sana acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep. Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan… Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştımki kendim gibi birini sevmeye…Öylesine muhtaçtımki gercekten incitilmeye, gercekten acı çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz çözüldüm… Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir telaşla söylersin… Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…Ama yine de engelleyemezsin kendini tutamazsın. Aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…Üstelik bunu anladıkca daha da batırmak istersin kendini…Biraz daha zor duruma düşürmek… Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…Sanki bile isteye kendi mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…Kendinden gizli bir öç alır gibi. Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…Sanki hiç sevilmek istemiyormuş gibi… Bir tür gurur muydu bu? Birgün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı? Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.Tam karşımda oturuyordu.gencecik, yakışıklı bir çocuktu.Şizofren olduğunu biliyordu.Biliyordu iyileşemiyeceğini…İki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra avucunu açıyor; Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu… Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı… Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.Görgü kitabı masanın üstünde dururdu hep. Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.Yemeğe nasıl oturulacak..çorba nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı…Balık nasıl yenir? Peçete nasıl katlanır…Sinemada nasıl oturulur… Ben de eskiden senin gibi saftım.İnanırdım bu dünyada bile şölenler olacağına…Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk yaşayabilirler diye inanırdım…O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen inanırdım… Önce dilediğim gibi başlardı herşey.Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…Sonra birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…İçerden, arka odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! … Ben de senin gibi saftım o zamanlar…Gidilecek neresi var dı ki derdim…İşte hep birlikteyiz…Alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? … Sonraları çok sonraları anladım.Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir araya gelmişiz tesadüften de öte…Biz…bizim aile, herkes, aslında hiç istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz… Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız. Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! … Evet cok geç anladım… Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası özlerken, aslında herkes…annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş… Dünyanın en mutsuz otogarı…Dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim evimiz…Yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz… İşte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip bağlanmak.Uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti. Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere gidemiyordu…Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman ediyordu… Hem biz, bizim aile…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar gibiydik… Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık… Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü engel olamadığımız o felaket duygusu… Anlamıştım senin ailen de böyleydi… Üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! … Sana ya da kardeşine…Tesadüfen dünyaya geldiğinizi…Beklenmedik bir misafir olduğunuzu! …Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! … Sizin için…Senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten sonra… Senin de ailen benimki gibiydi…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar gibiydi…Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın her şeye… Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken kaybetmiş gibisin hep… Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkansız kadınlarda… Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkansız erkeklerde… Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın… Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde…Ne acıki, hep bizi incitip üzenlere bağlanacağız…Telefonlarımıza çıkmayanlara… Çıksa bile küfür gibi konuşanlara sevdalanacağız… Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz… Ölesiye, amansız seveceğiz onları… Biliyorum, bu yüzden odan böyle…Güncelerin ortalık yerde…Kitapların orada, burada…Anıların saçılmış ortalık yere…Her şeyin darmadağın… Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…Sen de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun… Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin hayaletisin…Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı… Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…Aklı başında, mazbut insan rolünü oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…Hepsi yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…Düşleri çok garipti…En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka kıtalara gitmeyi düşlerlerdi… Yine aradım seni, yoksun…bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın… Bir kere çözüldüm sana…Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim… Oysa baştan beri biliyordum; sen.seni sevmeyenleri seversin.Tıpkı benim gibi… Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…Öyle özledimki kendim gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi… Yine aradım seni yoksun…Beni de birileri arıyor…Beni de kendi gibi birini sevmeyi özleyenler arıyor…Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi özleyen birileri arıyor. Hiç cevap vermiyorum…BEN SENİ İSTİYORUM, SENİ ARIYORUM… Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.Ama seni de biri yok ediyor… Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor… Ben birilerini, o birileri başkalarını.Sen beni…Seni bir başkası… Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…Seni biri sevse de hiç kapanmayacak bu yaran… Hiç kapanmayacak! …Avuçların hep boşluğa kapanacak.Tıpkı o şizofren genç gibi… |
Şimdi sen gideceksin ve ben arkandan bakakalacağım. Dur diyemeyeceğim, sesim çıkmayacak. Susuşlarımla saklı kalacak duygularım, göz yaşlarım akacak.Saklayacağım görmeyesin diye. Beceremeyeceğim"Ağlama" diyeceksin bana, seni dinlemeyeceğim.İçimde biriken ne varsa gözlerimden taşacak dışarı.Dokunmak isteyeceksin, başımı geri çekeceğim öfkeyle; kızgınım gidişine çünkü, öfkem bir dağ gibi büyük.Ne varsa hayata dair alıp götürüyorsun benden farkında değilsin.Ya da farkındasın ama değilmiş gibi davranıyorsun.Sen kendi yolunu çiziyorsun şimdi ve doğru bildiğini yapıyorsun. Bense binlerce yanlışın ortasında tek başınayım.Oysa beklediğim sevgiliydin sen.Yorgun günlerden yıkılmış.Kimliksiz sevdalardan süzülmüş aşkımın tek sahibi.Sanki seni aramıştım yıllarca Hep eksikti bir yarım.Ne yazık ki"Bu kez tamam" dediğimde de yarım kaldığımı görüyorum.Belkide sevmesini beceremiyorum ben.Öyle ya deli sevdalar bana göre değil belkide.Dümdüz, heyecansız içimdeki kuşlar kanat çırpmadan ve tutkuyu hissetmeden yaşamalıyım aşkı.Buna aşk denilirse tabi!Bu yarım kalmışlık duygusu yok olur mu? O zaman.Peki sen biliyor musun? Bu acıya katlanmanın ilacını. Bu yürek sancısını ne dindirecek, bu ******* nasıl geçecek? Söyle yar; içimi kar gibi yakan bu ateş nasıl sönecek? Acelen var biliyorum.Gideceksin, yaşanmamış zamanları da beraberinde götüreceksin.Bunu hiç istemiyorum.Ne berbat bir duygu bu...istemediğim bir şeyi yaşıyorum ve buna engel olamıyorum.Benden bağımsız gelişiyor her şey.Çarpmanın etkisiz elemanı gibiyim.Yada bir savaş filminin daha ilk k****inde atılan ilk kurşunla düşüp ölen ve bir daha da hiç görünmeyen figuran... Haydi git, bu yol senin yolun.Dilediğince özgür at adımlarını kendin için iyi olanı yapıyorsun ya!ne önemi var gerisinin.Yaşadığımız kısa günlerin anısına sığınır, atlatmaya çalışırım bu acıyı.sensiz olmaktan daha kötü ne olabilir hayatta ki! Bir insanın başına en kötü şey gelmişse başka hiç bir şeyden korkmuyor.Bir tek seni kaybetmekten korkuyordum, onu da yaşadım zaten!
DUR!!! dinle ve öyle git!!!!!!! Gidiyorsun biliyorum. Küçük ve kırık adımlarla uzaklaşıyorsun yanımdan. Ürkek bir keçi yavrusu kadar sessiz, gidiyorsun. "Kaçar gibisin" diyesim geliyor. Gözlerinde yabancısı olduğum tanımlayamadığım karartılar dolaşıyor.Buğulu bakıyorsun. Daha önce hiç duymadığım kelimelerle, senin olmayan cümlelerle konuşuyorsun. Anlayamıyorum. Sana benzemiyorsun uzun zamandır. Yeni ve tedirginsin. Hangi ağacın, hangi dalında daha güvende olacağını bilemeyen bir saka kuşu kadar cılız darbelerin. Uçamıyorsun. Böylesin. Ne söyleyebilirim ki.... Kendi seçimin... Kendi doğrun... Öyle olsun... Git..... |
Her gece olduğundan biraz daha muhtacım sana
Kırgınım aslında, kızgınım… Hayır sana değil; Seni kırıp üzen şu aptallığıma… Ne olursa olsun Zamanım da mekanım da değişmiyor Hep her zaman aynı yere çıkıyor bütün yollar; Sana!.. Uzun zaman oldu içimdeki maviler donalı. Kendim seçtim sevdayı tek başıma yaşamayı. Yalnızlığımın sorumluluğunu taşıyacak kadar da yürekli olduğumu düşünür ve söylerdim herkese gururla. ******* sancı olur işlerdi içime ama yüreğimde yaşattığım sevdamı düşündükçe, içime yayılan sıcaklık alıp götürürdü tüm sancılarımı... Ne kadar zamandır böyleyim, ne kadar zamandır en yakın dostum özlem, hatırlamıyorum. Sanki zaman durdu. Evet özlüyorum ve özlemeyi de seviyorum. Çünkü özlemin içinde aşkım, mutluluğum, umutlarım var. Gidenlerin ardından ağıt yakmamayı öğreneli çok uzun zaman oldu ama sen bambaşkaydın. Kimseyi senin kadar sevmemiştim ki. Seni birine anlatmaya kalksam sözcükler yetmiyor, kelimeler acizleşiyor. Neye benzetsem, hep bir yanın eksik kalıyor... Gülemiyorum artık. En iyi yapabildiğim şeyi kaybettim. Aslında önce seni ve senle birlikte herşeyimi kaybettim. Yanımda yoksun. Olsan sarılırdım sana sıkı sıkı. Bırakmazdım, sıkılır, bağırır çağırırdın ama ben biraz daha fazla sarılırdım sana. Biliyorum benden bağımsızdın, hiç sahip olamadım sana. Olmakta istemedim aslında, çünkü hep yanımda olacaktın... Ya da ben öyle sandım... Dinlediğim her şarkıda, her yağmurda ıslanışımda, dalgaların kayalara çarpışında, her nisanda ve her eylülde, sen yeniden gidiyorsun benden. Ben bu ayrılışların acısını yaşarken, birgün gidebileceklerini düşünerek, kimsenin gelmesine izin vermiyorum… Sana ilk satırlarımı yazdığımda, yine mum ışığı vardı odamda. Soğuk, beyaz bir defterin her şeyi hayale dönüştüren sayfalarında, ilk kez seni yaşamıştım. Şimdi uzun yağmurların ardından yine mum ışığıyla dolu odamda, yine ve hala sana yazıyorum. Çünkü ben her hayal kırıklığım, her duvara çarpışımdan sonra hala sana dönüyorum. Ortasından kopartıldığı için hiçbir zaman sonu gelmeyecek günlerimize dönüp, hala seni arıyorum... Çünkü hala seni seviyorum......... |
Ellerimde yüreğimden dökülen kırılmış,yıpranmış geçmişim öyküsü...
Gel diyemem sana...Gidiyorum dersen ruhum vurgun yer en derin yerinden... İçimde isyan mevsimleri...Ruhumun kızıllığına vuruyor hayalin... Sensizliğin öyküsünü yazmak istemiyorum ben... Neden masallar hep güzel sonlarla biter...Neden kandırmak zorundalar bütün çocuk düşlerini...Hadi söyle yüreğimin çocuk köşesine masallar yalan de...Hep aşklar güzel başlar ama sevenler kavuşamazlar de... Sende o yalanlara inanlardan mısın yoksa? Gidiyorum ben..Bu sensizlik kokan şehri terk ediyorum...Hani o eskimiş hatıraların karıştığı su birikintilerini üzerine sıçratarak gidiyorum. Duyuyormusun hani o çok sevdiğin türkü çalınıyor dağların arkasından...Şimdi oralara bahar gelmiştir...Hercai menekşeler göz kırparlar gizlice.Görüyormusun sensizliğin şiirini söylüyor bütün nehirler... Çakıl taşlarında ismin yazıyor aşk diye ve soyadını haykırıyor bulutlar... Güneş tebessüm ediyor sessizce... Şimdi ben karbonmonoksit kokan yalnızlığım ve nikotin bulaşmış ruhumla gidiyorum...Ateş kızılı bir hasret çalınıyor kulaklarıma... Ben gidiyorum...Zindanların en kuytu köşelerinde asılmayı bekleyen aşk denen sersefil duygunun son arzusunu yerine getirmeye gidiyorum... |
Zamanın nasıl geçtiğini anlamicaksın sende beyaz bir gelinlik varken üstünde halay çekenleri oynayıp zıplayanları seyredceksin....Kiminin elleri havada kiminin elleri ise bir limonata bardağında..Sen ise mutluluğu yaşayacaksın içine o mutluluk o bardaklardaki limonatalar gibi akcak...Önünde ise bir hayat olacak up uzun..Bazen güleceksin o düğününde oynayan çocuklar gibi sevineceksin.Bazen ağlayacağın günlerinde olacak elbette...Ama yinede hayat senin için o an keseceğiniz bilmem kaç katlı pasta gibi tatlı olacak.....
Sevinci yaşayacaksın sen üstünde beyaz bir gelinlik varken anılar seninde gözlerinde canlanacak. Daha düne kadar oynayıp zıplayan o kız çoktan gitmiş diceksin kendi kendine.. 20 li yaşlarda hayalini kurduğun o gelinlik işte üstündedir artık. Bu mutlulugu yaşıyorsundur kimse ve bir daha yaşayamayacaksındır... Bunun tadını çıkarcaksın sende.. Annen baban ailen davetlilerle ilgilenirken içlerinde buruk bir sevinç olacak... Burukluk seni kaybetmelerinden kaynaklanacak ama senin bir aile kurup evlenmen onların içindeki buruklukları alıp süpürüp götürecek...Baban annenden az üzülecek belki..Bir zamanlar oda senin anneni böyle almıştı.. Sen ise kendini bir hayal dünyasında sancaksın.. Güleceksin sağına soluna bakarken sana sorulan sorulara cevaplar verceksin ama sen başka bir dünyada olcaksın..Enişte beyin ellerinin içinde terleyecek o düğün boyunca ellerin..Bu terler mutluluk damlaları olcak sonra senin dünyanda..Anlayacaksın bunu ama sonra anlayacaksın..O an bu dünyada değilde kendini insanların içine gönderilmiş bir peri gibi hissedeceksin o gelinliğin içinde..Ordaki insanların içinde en üstün oldugunu hissedeceksin..Sonra şarkılar oyunlar falan filan derken...Takılar takcaklar sana hediyeler vercekler sana... Bir sürü hediye paketi... Ama en güzel hediye paketi sana bir sonraki gün gelecek.. Hayatın sana verdiği bir hediye paketini sen evlendiğin zaman açacaksın işte.. Bu hediye paketinin içinde yaşayacağın günler çıkacaktır bir bir karşına.. Güzel günlerde çıkacaktır,kötü günlerde..Eşin sana yardımcı olcak o zaman başını yaslayacaksın Onun omuzlarına.. O paketin içinde nelerle karşılaşacaksın nelerle.. Çocukların çıkcak o hediye paketinin içinde torunların çıkacak.... |
Sabaha karşı bir düş kurdum...Yalnızlığımın eşiğinde, acabalarımın senfonisi çalıyordu.. Belkilerim vardı.. Birde , birde sensizliğim..
Sabaha karşı bir düş kurdum...Sen bundan habersiz.. Benden habersiz uyurken.. Düşlerimi gezdirdim..Uykusuzluk diyarının tenha caddelerinde.. Ve düşüncelerimin hiç bilinmedik, ıssız köşelerinde, sen oldum.. Sabaha karşı bir düş kurdum..... Seni kurdum zamansız..Ve amansız.. Ve herşeyi yanıma alarak, adımlarının gölgesi oldum..Sen oldum.. Sensizlik oldum.. Sabaha karşı bir düş kurdum... Düşümde güneşi, güneşte aydınlığı, aydınlıkta seni, sende ise kendimi buldum.. Neler yazmadımki adına... "Baş harflerini nerelerde kullanmadımki, hatta noktasızlaranokta koyup, adını bile kısalttım, kimse bilmesin diye.." Mana aradım.. çözümsüzlüğün ortasında ... Sabaha karşı bir düş kurdum...Gecenin en sonuna gidiyor..Günün ilk ışıklarını karşılıyordum..Saat dördü vururken.... Ben hala seni düşünüyordum.. "Sen yoktun biliyorum..Benimkisi, çok uzaklarda, bilkinmedik bir şehrin, en kuytu en karanlık , şimdilerde özlem dolu bir evin değişmesini bekleyen patlamış ampulu gibi, Işıksız *******i aydınlatma hevesi..." Özlem dolu bir insan ne yapıyorsa ben de onu yapıyordum.. Sensizliğe doğru yürüyor, dönüp bakmadan ardına.. Gidiyordum işte.. Gidiyorum.... |
Görüyorsun ya! Yanımda olup olmaman hiçbir şeyi değiştirmiyor… Sensizlikte de seni yaşıyorum, benimlesin işte.<Lanet olsun! Yoksun!...>
Gözlerin her dem gözlerimin önünde. <Gözlerin yokk!...> Ellerinin sıcaklığını hissediyorum kendi ellerime dokunduğumda. <Ellerin yok işteee!...> Eskisi gibi acıtmıyor canımı tenime dokunuşlarım. <Tenin yok!!..> Ben böylede mutluyum bitanem, varlığını ve sevdiğini bilmek yetiyor bana. <Lanet olsun yetmiyor işte, yetmiyor! Varlığın yetmiyor! Sevdiğini bilmek yetmiyor! Yanımda olmalısın anladın mı? Dokunmalıyım sana, hissetmeliyim, kokunu solumalıyım, ürpermeliyim parmak uçlarıma kadar, öpebilmeliyim seni yabancı bakışlara inat..> Gidişin o kadar da can yakmıyormuş aslında.<Sevgim can çekişiyor!...> Hatta önceleri olduğu gibi her an hatırıma da gelmiyorsun. <Yalannnn!...> Kim bilir, belkide unutmaya başlıyorum seni.<Kendimi unuttum anlasana, gülmeyi unuttum, yaşamayı unuttum lanet olsun!!!...> Doğrusu bu kadar kısa zamanda alışabileceğimi sanmıyordum. Beklediğimden de çabuk oldu hayatımın yeni bir düzene kavuşması.<Hayat mı bu bee! Yaşamak mı buuu!...> Yediğimin içtiğimin tadı var artık.<Taş yiyorum soframda, yokluğunda zehir içiyorum.> Yapamadığım tek bir şey vardı, onu da yaptım sonunda, öğrendim sensiz hayal kurmayı.<Hayallerimin kanlı katiliyim, evet kanlı bir katilim ben! Katilllll!!!...> Ah be sevgilim, ne çaresizlikler de acınası kulaçlar atıyorum, ama söylemiyorum sana bilmeyesin diye, hep gülümsüyorum, ağlayan yüzümü görmeyesin diye… Sen sakın aldırma bana olur mu? Gitmeliydin… Gittin… Yok başka bir açıklaması… Şimdi neresinden tutsam elimde kalıyor işte, yakalayamadım bir türlü hayatı… Sen bakma bana, tüm bunları yazmadım farzet, okumadın say… Ya da illaki okuyacağım diyorsan, sadece parantez dışındakileri kaile al… Ben bir savaşçıyım haklı adında, yeminim doğruyu bulabilmek adına… Sensiz son görevimi yerine getiriyor, yapmam gerekeni yapıyorum… Kendi hayallerinin, dahası hayatının katilini ihbar ediyorum… Savunma istemiyorum, hakimin vereceği karara ihtiyacım yok benim, ben kendi kalemimi kırıyorum… Son isteğimi soruyorlar bana, ‘Sevgilime söyleyin’ diyorum… ‘Ben onu çok seviyorum…’ |
Şimdi yoksun.
Seni düşünebilirim artık.Tutar ellerini öperim uzun uzun.Kimseler ayıplamaz beni.Yoklugunda seni nasıl sevdiğimi anlayamazlar.İşte gözlerin işte dudakların.Senin olan ne varsa karşımda duruyor.Ayaklarını dilediğim yere götürebiliyorum artık.Sevdiğim şarkılar söyletiyorum dudaklarına ve bu ellerimle seni her gün biraz daha güzelleştiriyorum. Bütün resimler sana benziyor.. Hayret.. Bütün aynalarda sen varsın.Nereye gitsem peşimden geliyorsun.Şimdi sigarasın dudaklarımda ve akşam içtiğim bir kadeh içki olacaksın.Kimse yoklugunda bunca sevilmedi.Kimse yoklugunda ilahlaşmadı bu kadar.Saçların böyle daha güzel,sen daha güzelsin.Gelecek mutlu günlerin ışığında her şey daha güzel.Ne varki ayrılıgın adı kötüye çıkmış.Yoksa bin yıl daha yaşamak isterdim.Ve seni bin yıl daha ayrılıklar içinde sevmek isterdim.. Ama biliyorsun nihayet bende bir insanım.Umutsuzluga düştüğüm anlar oluyor.Hiç gelmeyeceksin sanıyorum.O zaman kurşun gibi bir korku saplanıyor yüreğime.Katran gibi bir yalnıslık sarıyor içimi,yalnızlıgımdan utanıyorum. Beni sevmesen ölürdüm.Beni sevmesen bir çakıl taşıydım şimdi.Beni sevmesen bir duvar gibi sağırdım.Kördüm bir at kadar.Ölümden acıydım ölümden beter. Beni sevmesen. Dünyayı bütün insanlara zindan ederdim.. Beni bu kadar saracak ne vardı.Bir sen fani gibi dudaklarımda eksilmeyecek ne vardı.Beni bunca saracak ne vardı..Hiç karşıma çıkmasaydın.bu kör olası gözler görmeseydi seni.Ne vardı güzelliğini bilmeseydim.Bir dua gibi bellemeseydim adını.Ne vardı bütün gece gözlerimi tavana dikip seni düşünmeseydim. Belki karşımda değilsin yanılıyorum.bu gözler senin gözlerin değil aldatıyorlar beni.Karanlığın gözleri olmalı bunlar.Bana böylesine keder veren.Gülmeyi yaşamayı haram eden bir karanlıgın gözleri olmalı.Öyleyse sen hiç bir yerde yoksun.Sana hiç bir zaman yaklaşamayacağım.Ya lan bu geçici sevinç,bu nur,bu ışık bu karanlığın ortasında yanan alev gözler.Bu kadeh içki gibi aydınlık....... Ne dedimse inanma sen.Seni değil kendimi anlatıyorum.Sen istediğin kadar varlığın ta kendisi ol ölümsüzlüğün ta kendisi.Ben günden güne yok olmaktayım.Bütün ışıkları kaldırıp attım bir yana. Anlamıyormusun? Gökyüzü güneş olsa Sensiz karanlıktayım.... ümit yaşar. |
Uzun zaman geçti sen gideli.Ama gülüşün hala gözlerimde saklı.Yakından bakabilirsen; yani daha içten,yani daha yürekten...İşte,ordasın hala!!!Ama dur,bakma öyle.İçimdeki umutları yeşertme sakın.Ben baharlarımı kaybedeli çok oldu.Yeşil rengi silindi lûgatımdan,hüznüm taştı yaralarımdan.İçimde tutsak kaldı biparça hüzün,hüznümden içime süzüldün...
Artık heryer puslu,her renk siyahtan yapma,herşey karanlıktan bozma...Yarım kaldı şarkımız.Tek başıma tamamlamaya çalıştım,ağıt oldu.Kaç zaman oldu,karalardayım yalnızlığımla.Öyle enteresan ki,üşüyüp kendine sarılıyorsun.Ağlayıp-sızlayıp içini parçalıyorsun ve teker teker parçalarını topluyorsun.Birleştirmek yine sana düşüyor.Yalnızlık böyle işte... Oysa bak,bahar geldi.Kuş börtü böceğe can geldi,havadan çiçek kokuları sindi üstümüze.Bendeyse yaşama zevkinden eser yok...Kendimi avutmayı beceremiyorum,gözyaşlarımı durdurmak zor.Ve kendimi kandırmaya çalıştıkça gerçekler yüzüme yüzüme çarpıyor.Yani aslında,yani galiba,yani hâlâ...neyse.... |
Fırtınalı bir hayatın ortasında birleştik. Sen, kendine yakın bulduğun insanların sana yaptığı hatalardan şikayet ediyordun., bense uzun yıllar acısını çektiğim bir aşkın yaralarını sarmaya çalışıyordum.
İyi birer dosttuk, her şeyi paylaşır olmuştuk. Bu yakınlaşmamızın kısa bir sürede olmasına rağmen zamanım öyle tatlı, öyle güzle geçiyordu ki ben içimdeki kıpırdanmalardan habersizdim. Sanki rüyadaydım, gözlerimi açtığımda dostluğun yerini aşk almıştı. Kendimi tutamamıştım işte. Duygularıma hakim olamamıştım. Sen benim aşkım, bense senin dostundum artık. Sana aşık olduğumdan habersizdin. İçimdeki volkan öyle taşmıştı ki patlamak için sabırsızlanıyordu. Sonunda o gün gelip çatmıştı. Bütün duygularımı bütün hislerimi açıklamıştım ben sana. Sense bana sadece şaşkın bir ifadeyle bunların yalan ve şakadan ibaret olması için yalvarmıştın. Bende sana bunların ne şaka ne de yalan olduğunu üstüne basa basa vurgulamıştım. İçim rahatlamıştı. Çünkü bir insana ‘’ seni seviyorum ‘’ demek kolay bir iş değildi. Yürek isterdi. Ben bu işi becerememiştim ama sonucuna da katlanmak elimde değildi. Çünkü asıl olan benim için bugündü ve ben bugün sana söylemem gereken şeyleri yarına bırakmamıştım. Yarın böyle bir fırsatın elime geçeceğini düşünerek bütün her şeyi açıklamıştım. Dünya fani her an her şey olabilir bizim dünyamızda... Şimdi içim çok rahat ama bir o kadar da huzursuzum. Çünkü bunları sana anlatınca suçlu ben oldum. Şimdi o eski günleri arıyorum, hiç sebepsiz, ani ayrılışın şokunu üzerimden atamamamın sonucundandır. Ve zaman eskiden öyle güzel öyle tatlı geçerken şimdilerde, bin bir azap bin bir acıyla geçiyor. O günün üstünden çok zaman geçti. Şimdi ben senden benim olmanı değil bana biraz hak vermeni istiyorum. Bana duyduğun nefreti duygularımın üstünden çekmen için yalvarıyorum. Bana ne kadar kızsan ne kadar nefret etsen de ben seni yine de seviyorum. Duydun değil mi? Seni seviyorum alıntı |
Gidişin değil, bir umutla dönersin diye beklemek öldürdü beni..Bir hoşcakalı çok gördün... Zor geldhoşcakal demek sana, böyle gitmek daha kolaydı çünkü, arkada kalanı düşünmeden çekip gitmek, yakıştı mı sana?Yakıştı mı gidiyorum demeden gitmek? Yakıştı mı veda etmemek ve çekip gitmek? Yakıştı mı ayrılıkla yüzleşmemek? Gittiğini bile söylememek.. Bir hoşcakalı çok gördün.. Bu kolay olanı idi, bunu seçtin... Bencildin, gene kendin için en iyi olanı seçtin, başkasının duyguları seni yine hiç ilgilendirmedi... Hoşçakal demek zordu cünkü, vedasız gittin, sanki geri gelecekmiş gibi gittin, ayrılıkla yüzleşmeden gittin... Ayrılık acı verir çünkü, sanki ayrılmıyormuşuz gibi terk ettin. Oysa beni gidisin değil, bir umutla gelirsin diye beklemek öldürdü...Hoşcakal dememiştik, ayrılmamıştık öyle ise, dönecektin, bir umut vardı hala, rüzgarda savrulan bir mum alevi gibi cılız ama ısrarla yanan bir umut vardı.. İşte beni o umut öldürdü... Gidişin değil...Bir gün dönecek diye beklemeler öldürdü beni, başka gölgeleri, sana benzetmek eritti bedenimi, ayak sesleri, merdiven çıkışlarını dinledim sen misin? diye... Kapı çalındığında ben koştum, telefon çaldığında, ilk çalışta elim telefondaydı ilk aylar da... Gelmedin... Ama hoşçakal da dememiştin... Gitmiştin... Ama veda etmemiştin... Gidisin değil, beni döneceksin umudu ile beklemek öldürdü...Çok geç anladım bencildin. Artık hiçbir gölge sen değilsin, hiç telefon etmeyeceksin, dudakların adımı söylemeyi unutmuştur artık, çalan kapılar ve telefonlara ben bakmıyorum kaç zamandır. Hoşçakal demeden gittin. Kolayı seçtin... dönmeyeceksin...
Yüreğimde artık ne sevgi var, ne umut, ne de bir ağrı... Yüreğimde taşlaşmış bir HOŞCAKAL var... sana ait... Onu bir söyleyebilsem, sana veda edeceğim... Bunca yıl benden çaldığın, hayatımı geri isteyeceğim.Ve sen, Hiç anlamayacaksın, hiç bilmeyeceksin... Beni gidişinin değil, dönersin umudu ile yaşamanın öldürdüğünü... Hoşçakal demek, ölmekten daha mı zordu? |
Gözlerin camlarda yağan yağmura,doğan güneşe,aya,gökyüzüne ya da yıldızlara ağladın mı sen?
Sebepsiz yere boynun bükük kaldı mı saatlerce?İşi gücü bir kenara bırakıp,günler boyu düşündün mü gözün yaşlı?Sevdin mi sen?Yoksa sende mi sevdiğini zannedenlerdensin? Kimseye boyun eğmem diyenlerden mi? Aşka kafa tutulamayacaını öğrendin mi sen?Yoksa hala aşk cahili biri olarak mı geziniyorsun.. Ah unutmuşum..Sorular boğar değil mi seni? Öyle ya..Sen de haklısın..Geçmişe sünger çekmek deyince gülümseyişinle dağıtırdın tozlu bulutlarımı..Bazen gözyaşım yere düşmeden silerdin binlerce kez tutup milyonlarca kalp atışıma tanıklık eden ellerinle..Gülümserdin..Sen sadece tebessümünle döndürürdün beni hayata..Sevdin mi bilemedim..Gözlerinin gülümseyen ışıltısına bakmaktan göremedim kalbindki parıltıyı..Yani..Var mıydı yok muydu bilemedim işte.. Hem var mıydın yok muydun bilemedim.. Kendimden bile emin olamadım,ama sevdim işte..Haylaz zamanlarımın asi çocuğu gibi sevdim..İncittin,sevdim..Kırdın,sevdim..Parampa rça oldu yüreğim,yine sevdim..Sevmek bu değil mi zaten?Bn parçaya bölnmşken yüreğin,her bir parçasnda yardan eser taşı***** ürpermek değil mi sevmek?Çiçeklere sevdiğinin adını vermek,maviye sevgili demek değil mi? Gökkuşağı renklerine bürünmüşken,birden tüm renklerin kırılması değil mi sevmek? Değilse ne? KArşındakinn yüreği bin parçayken,o yüreğin parçalarını toplayıp her gece başka birine bağışlamak mı o zavallı parçadaki senin sevginin eserini?Yoksa aşkın en derin hazlarını,bir şişe şaraba gömmek mi? Sevmek..Benim sevdiğim kadar ihanet etmek mi? Hüzün gözlerine,yalan bakmak mıydı sevmek?Sevgin boş bir arazide terkedilmiş viran bir ev gibi boynu bükük mü duruyor? O senin sevgin değil ki..Güldürüyorsun beni yine..Gülümsüyorum bak..Hay Allah yine ağlamıyorum sayende.. İşte,hikayem buydu..Zavallı çırpınışlarımın boynu bükük gülüşlerinin sebebinin,senin ihanetlerin,senin acıların olması zor geliyor inan..Ama sana inat,hayata inat,tüm ihanetlere inat.. GÜLÜMSÜYORUM!... T. Y. |
Gönderdigin isLanmis mektubu aLdim. KeLimeLer dagiLmisti, harfLer
birbirine girmisti. IsLanmisti kagit, seninLe agLamisti. KeLimeLerin isLak ve yagmur tadindaydi. VirgüLden sonra süzüLecek, noktanin ardindan düsecek gibiydi... Ya agLarken yazmistin mektubu yada yazarken agLatmistin harfLeri. Ama tutmak isterdim gözyasini akmasin diye, ya da tutunmak gözyasina ve birLikte düsmek yanagindan bosLuga. BosLugun ardinda yokLuk var ve damLa damLa senden uzakLasmak. Senin yanagindan kopan bir damLa oLmanin ötesinde senden kopmak var... Dayanir mi sandin buna yürek. Bir damLa yas midir sadece yanagindan süzüLen, yüreginin bütün atesini tasimaz mi sandin o gözyasi. Ve ona tutunmaya kaLkan beni atesLere yakmazmi sandin. GözLerinin renginde akar sanirdim gözyasini ve tadi deniz tadinda. BiLirsin denizLeri ne kadar sevdigimi, ama nedenini de bugün ögren istersen... DenizLeri sevisimin tek sebebi, bana yüregini getiriyor oLusudur. Yüregin gibi sonsuzLugu çagiriyor oLusu. Deniz sen varsin diye denizdir. Seni hatirLattigi için sevgiLidir... Gözyasina ne tutabiLdim, ne dokunabiLdim, ne de tadabiLdim. Bir damLa gözyasi böyLe mi yakarmis biLdim ve yandim. Ama senden ayri kaLmamak adina, bosLuga düsmemek adina yanmaya razi oLup; yanagindayken tutmak isterdim yinede o gözyasini... Ve simdi susmak istiyorum, çünkü içim aciyor. Sade içim degiL ruhumda aciyor. ELine bir gonca güLü aLipta saatLerce agLayan insanLar görmüstüm. Ve onLara beLki de güLmüstüm. Bir seLam geLdi diye sevgiLiden saatLerce çocukLar gibi sevinenLer görmüs güLmüstüm; deLi bunLar diye... GüLünen sey; basa geLen sey oLurmus biLdim simdi... Ne aciLar yasamis direnmistim. Ne firtinaLar görmüs yikiLmamistim. YiLLarca yasamis yasLanmamistim. Ne yanginLardan geçmis yanmamistim, yansam da küLümden güLLer yetistirmesini biLmistim. O küLLerden yeniden binaLar kurmus dimdik ayakta kaLmistim. FirtinaLara ve yanginLara tahammüL edebiLen ben, bir damLa gözyasina yenik düstüm iste... Simdi firtinaLar terletir, aciLar haz verir hep. Hep içimin bir yerinde bu durumdan zevk aLir daha fazLasini isterim. “Ask” deniLen sey; beLki de bunun adidir biLmiyorum. Bir baLik denizi nasiLl tarif etsin ki hem. Artik denizLerin tadini, bogazima kaçan suLarindan biLiyorum. Birde gözyasinin tadini biLmek istiyordum, denizLere ne kadar benziyor diye... Ama geL görki tutamadim ki tadabiLeyim. Tutunamadim ki arinayim. Bir firtinadan özge, bir yangindan daha yanik, bir çigLiktan daha aciymis bir damLa gözyasi. Ve ben simdi aciLara ve yiLLara yenik düsmedim de; bir damLa gözyasina yenik düstüm. GeL, geL de gör beni... CümLenin sonuna koydugun o noktaya uzun uzun bir daha baktim. Yagmurdan sonrasina benzer bir toprak kokusu kapLadi her yani. Ama sen duyamayacaktin bu kokuyu; çünkü gözyasindan yanginLar çikarmak teLasindaydin. Ve o yanginLarLa birLikte yüregimi yakmak çabasindaydin. Simdi bekLe, bir gün gözyasi siseLerini aLip yoLLara düsersem. ELimi de gönLüm gibi atese dayanabiLir haLe getirirsem, bekLe iste o zaman geLecegim... alıntı |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 06:00 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.