![]() |
*Katerina
ah Katerina! .. yatmadan yatırdılar ya fahişe kollarına ona yanarım işte(!) ne döktüğüm kan, ne dökülen kanım umurumda... kadın kokuna kanıp, yanıp da yanaşmadıysam... boğulmadıysam cilvelerinin albenisinde... ikiz tepelerde oyalanıp, sulak vadilerde oynaşmadıysam... ülkemden başka bir şey düşürmediysem dilimden... ve biliyorsam ki ülkemin her sathı 'vatan toprağı' dır; “alma beni” li bir şeytan heykeli yapar boğarım tükürüğümle ey asaletimle yaşarım! .. hâlâ utanmıyor olabilirsin: kuyruğundan eksik olmayan gafillere şaşarım! .. |
*Kış Ortasında Bahar
bir tarih düştüm güne kış ortasında bahar, bir bahar ki benzemez dört mevsim baharına... mevsimlerin renkleri birbirine karışmış; gün yakar... gönül nasıl dayanır bu harına? .. göl yeşili mi desem, mavi mi yoksa gözler... baksa da gözlerime aşkı bıraksa gözler, bir taze başlangıçsa ve son duraksa gözler, hiç vedalaşmaz mıyım yılların efkârına? yılları yol eyleyip yürüdüm bunca zaman, ar etti, geçmişime bakıp dalınca zaman... donuverdi aniden seni bulunca zaman; durmaz mıyım ihtiram, bakıp da vakarına? |
*Kış Sancıları
sol yanımda bir ağrı... kurutur poyraz esintiler hayallerimi... bir sisli perde düşer gözlerime ufkumdan ağrı... sancılar sarar bedenimi alabildiğine, yüreğimin kuytularında gizlenir sevgilerim, kızarır yüzleri sevdalarımın utançlar sergilerim... koyaklardayım yine... avuçlarımda kırıntılardan ibarettir aşk... pişmanlıklar bileklerimde kelepçe sahte tebessümler gönderir en sevdiğine kavrulurum inledikçe... tadı yok yine kışın... savrulur yapraklar gibi kır düşmüş saçlarım... kulaklarımdaki sevda yüklü bir haykırışın uyanırım da, hazin hıçkırıklarında boğulur; makus talihimi suçlarım... ılgıt ılgıt esmeli rüzgâr koyaklarında yüreğimin, kuytularda gizlenen sevgilerim çıkmalı bir bir gün ışığına... ey sevgili... en sevgili... adam gibi severim sevmesine de bırakmaz ki “bahtı kara maderim” yokluktan yokluğa yürür, yine bahtsız bir sinede kaybolur giderim... |
*Kibirlenme Eşeğim
Ne dediysem o vallahi! .. / lâf ağızdan bir kez çıkar! / şahidimdir ki ilâhî / “sahi” beni fena yakar, / fena yakar beni “sahi”! .. ahırı ev, dengi yük... kuru topraktan döşek altından semer vursan, eşek yine de eşek! nışadır sürmeye gör, sanırsın deli fişek: kibirlenme boz eşek, önünde at var daha, develere aldanıp ‘adam oldum’ sanma ha! bir iki anırmayla söz söyledim belleme, her gördüğün desteyi senin sanıp elleme, sahibinin sesisin; bilmez miyim dallama? ! . caka neyine senin? .. hâyâl, gördüğün vâha... o, gölgende yürüyen uyuz ite kanma ha! .. ‘dallama’ demiştim ya, ‘cuk’ oturdu yerine, deve’ ye, at’ a, it’ e... bir de bak değerine, sorsalar: ‘bu kervanda boz eşeğin yeri ne? ..’ ‘çüş! ’ deyince durursan, deve atar kahkaha, kervana bön / bön bakıp, hicabından yanma ha! . hey sen kervancı başı! eşeğine az saman, az da arpa kırması – ölçek taşmasın aman! – gör, nasıl akıllanır; bekleyiver bir zaman... gidişat iyi değil; kalırsın aha / vaha, terbiye etmeyi bil; sonradan utanma ha! he mi ho? ! . |
*Koca Çınar
mutluluğunuzu siz mevsimlik çiçeklerde arayın ben kocamış bir çınarım öyle serpme suyla yanıma yaklaşmayın ta kök uçlarımdadır saçaklarım gövdem size tepkisiz! gövdemde dinlenirdiniz sıcak mevsimlerde döşeğiniz hazanda yapraklarımdı yuvarlanırdınız gölgemde / yerde üryân halime hayran, resimlerken üzerimdeki kışı yaşlı gövdemi her dem ayakta tutan toprağı kucaklamış köklerimdi / saçaklarımdı anlamadınız değerimi oysa mevsimlik çiçeklerinize özenle baktınız gölgemde alevlendirdiğiniz mangalınızla gövdemi ağır ağır yaktınız sessiz göz yaşlarımla beni bir başıma bıraktınız! hatırlayın gövdeme çaktığınız paslı çivilerinizi kör baltalarınızı / nasıl da vururdunuz? koparırdınız kozalaklarımı henüz olgunlaşmadan / ne de korkusuzca kullanırdınız ellerinizi dallarımda salıncaklarınızı hoyratça savururdunuz! siz, mevsimlik çiçeklerde arayın mutluluğunuzu ben ki koca çınar / kocamış çınar / ölümsüz bilirsiniz hep vardınız dededen toruna hiç görmedim yokluğunuzu lâkin artık vakit tamam çıkar mıyım çıkmaz mıyım yarına anlayamadan kıymetimi henüz siz artık ölümümü görebilirsiniz! .. mevsimlik çiçeklerde arayın mutluluğunuzu siz dünü gördünüz / bugünü görüyorsunuz / yarını göreceksiniz bir de köklerimin özlemiyle yanıp tutuşacak olan yaşlı toprağın efkârını göreceksiniz müşfik kollarına sarıldığınız zaman! ah vefasız yaratıklar: siz var ya siz! |
*Kömen(*)
bağla beni yüreğine bir kementle bağlar gibi tut karanfil hatırına ellerimden tuğlar gibi bir düğün muştusu ver ki sevda ören tığlar gibi al götür bu gözler senin tutsağın bak, dağlar gibi ne ararsan bulacaksın sanki irem bağlar gibi Issık gölün kıyısında kurulan toy: yuğlar gibi öyle görkemli olsun ki çağın çağın çağlar gibi çatlatalım kör alemi kıskansınlar ağlar gibi… insin ki tepelerine hızla düşen çığlar gibi .......... .......... şimdi Beğ oldum and olsun Gökalp, Atsız Beğler gibi! |
*Kurt Kocamışken...
(çakallara günbatımı... / söze heves varsa eğer / “pîrler”(!) icazet katı mı? ..) / bir şiir eleştirmekti muradım... / eleştirdim eleştirmesine de nice şiirler / bir “dokunulmaz” da oluverdi “çamur”, adım? ! . / devleşiverdi birden cüce “pir”ler / çevremde adam aradım /......ve meraktayım şimdi: / niçin cüceler bu kadar devleşirler(?) aaaah! .. ah! vallahi “cıss! ..” ettiler dilime; lal oldum gayrı, sustum(!) yazmaz olaydım eyvah çızmaz olaydım eyvah! idrakimden süzülüp inen her bir kelime zehir/zemberek(!) imiş de... sahi ben nasıl kustum? oysa ben şaire kuldum dostlar, ben şiire mahsustum... oh olsun sana şair, oh olsun sana şiir; şimdi körler ve sağırlar şiir yaylalarının bakir mer’ alarında keyifle meleşsinler... “ağır abi/ağır abla” havalarında sırtarıp dursunlar, sözcük aralarında, kurup meşveretlerini, rahatça halleşsinler şiir yaylalarımın bakir mer’ alarında... bakın, ben sustum(!) |
*Martı ve Balık
martılarla tanışmadım henüz... çığlıklarındaki gîzemi bilmem ki hiç? .. sahilleri hırçın hırçın döverken deniz, kanat bile çırpmadan beklermiş öyle adeta der gibi: göğün açgözlülerindeniz! .. vallahi çok cahildir bendeniz... bildiğiniz bir “balık” görüntüsüyle, tıpkı bir martıya bakar gibi baktım! ! ! o yüzden mi gülümseyip, sırtınızı döndünüz? .. küstüm size efendim, gönlümü size bıraktım! .. |
*Melekler ve Şeytanlar
“Eceli gelen it cami duvarına işer…/ Türk Atasözü” biliyorum ki bu sondur! önce, “kaldır” diyecekler, sonra “güle güle! ” yaşasın özgür yorumlar! ! ! anlatabilmek mi? .. nafile! var git sen sonuna yan, dur! vedamı parmaklar belirleyecekler… ardımdan, sözcükler ağıtlar yakacak, dizelerim kim bilir daha nerelerde, nice şiirlerde öfkeyle gürleyecekler! şimdi sizden beklediğim, basit bir destur! .. (avlaklar alabildiğine geniştir… hazırlansın sahipler, şahitler… dişlerimiz bir bir bileylenmiştir… “heil Hitler! ..” eyvah! .. neden zincirlerimiz bağlı? …………………..Hencher Dogle…) Sivridirler! Sivrileri sivriliklerinde mukîm… Bir meleğin kafasına şeytan sokmaktır işleri… Sanırlar ki “ Bu dünyâyı biz yarattık, biziz hâkîm! ” Aldanmasın sakın dostlar; keskindir bütün dişleri… İstisnalar kaideyi bozmaz: Sözüm han sözüdür, Sivri dillerin sahibi hangi damın dansözüdür? .. And olsun ki siz yazmadan hissettiğim önsezidir; Türklük mü, Müslümanlık mı? Riyâ bütün deyişleri… Mahfiliniz hayır olsun: Kimleri kefil ettiniz, Hünkârımın buyruğunu desturuyla ilettiniz? Yazık! Daha düne kadar varlığımla elittiniz; Ölen öldü, sağdır kalan; gömdünüz özleyişleri… Hâlâ süt kokuyorsunuz: Adam olmak çok mu zor iş? Lira’ nın mı ufku büyük ki hedefinizdir kuruş? .. Haritanızı çıkarttım dolaşarak karış karış; Şimdi artık av zamanı; hazırladım kayışları! ! ! |
*Merhaba
(Ay ışığında bir Eryaman gecesinin; zaman zaman ölümcül, zaman zaman çaresiz, zaman zaman sessiz, sakin ve dingin lâkin heyecana açık bir penceresinden bakarken gördüm seni… Gördüm ki geliyorsun! ..) sustum bir çile yumağında sargındır duygularım adımlarım bir derviş ahenginde sezgilerim derin ve koyu mavi mola vermişim sevgilinin yüreğinde… ölümdü koşaradım gittiğim bir bilinmezlikte hûlâsalar ilgilendirmiyordu beni gözlerim kapalı ve bende değildim ben gülümsüyordu bir melek / lâkin görmüyordu beni… çaresizlik içimde kopan fırtınayı anla lütfen kan çanağıysa gözlerim dervişe itirazımdandır vuslatın tutsağıyım izin yok tutkularımdan korkuyorsam and olsun ki nazımdandır… heyecan biliyorum ki geliyorsun al yazmanı takıp başına beşi bir yerde’ lere takmıyorsun, biliyorum ege’ nin mavi derinliklerine hasret yüreğimle soğuk sularında yüzecekmişiz gibi titriyorum… vuslat hırçın dalgalar arasında el ele tutuşmaktır kıyıya inat açık denizlere bakmaktır yaşamaktır bir göl yeşilinde kutsal hazları açıklardaki son limana demir atmaktır! .. (hoş geldin gülüm…) |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:22 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.