![]() |
Ay ve Tül
yorgun her biri öteden beri ıhlamurlar eski mevsimler gelip-geçici iç’te biriken derbeder kelimeler vursalar da birbirlerini kan çıkmaz bu savaştan öteden beri metafor yaratmak her birinin derdi iç çeker geceyi sessizlik duvar gibi ay ve tül örtse de çırpınan karanlığı kesemez soluğu ay ve tül -e dönen kelimeler incelen suyun genişleyen yatağında ürperen gözler arasında dudaklardan dudaklara … ve kaçan ve kovalayan ve gitmekle kalmakla ve uzun tarihi hayatın ıslak kasıklarında ölüm -mü ya da başlayan biten hiçbir şey mi derinlerde in sığlarda san mı in san mı yorgun mu kelimeler mi yoksa her biri öteden beri hep olduğu gibi mi ay ve tül |
Aydınlık Türkiye İçin...
Türkiye Cumhuriyetinin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşabilmesi ve kültürel açıdan gelişmiş toplumların aktif bir üyesi olabilmesi için,modernize edilmesi önemli olduğu bundan tam 82 yıl önce söylenmiş ve Atatürk devrimleriyle harekete geçip uygulanmıştı. Gelin bu devrimlerin neler olduğuna bir göz atalım, zihnimizi tazeleyelim… Hukuk Sisteminin Laikleştirilmesi 1920 yılında kurulmuş olan yeni Türkiye Devletinin yeni bir hukuk sistemine ihtiyacı vardı. Atatürk, Şeriat Kanununun yerine İsviçre Medeni Kanununu getirmiş, o dönemde geçerli olan ceza yasasının yerine ise İtalyan Ceza Yasasını getirmiştir. Türk Hukuk Sistemi ise tüm çağdaş gereksinimler Çerçevesinde modernize edilmiştir. Kıyafet Devrimi Kıyafet devrimi ile birlikte, kadınlar çarşaf giymekten vazgeçerek, modern kadın elbiseleri giymeye başladılar. Erkekler ise fes yerine şapka giymeye başladılar. Öğretimin Laikleştirilmesi 19. Yüzyıl başlarına dek, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde çeşitli eğitim sistemleri uygulanmaktaydı. Atatürk İslami eğitim veren medrese sisteminin yeni toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyeceğini gördü. Bu nedenle, batı modellerine benzeyen yeni bir eğitim sisteminin oluşturulması gerekliydi. Böylece, mevcut sistem değiştirilerek 1933 yılında bir üniversite reformu gerçekleştirilmiştir. Kadınlara Sağlanan Medeni Haklar Atatürk Devrimleri ile birlikte, yüzyıllar boyunca ihmal edilmiş olan Türk kadınına yeni haklar tanınmıştır. Böylece kabul edilmiş olan medeni kanun gereğince bundan böyle kadınlar da erkeklere tanınan haklara sahip olacaklar, resmi görevlere atanabilecekler, oy verme ve Millet Meclisine seçilebilme hakkına sahip olabileceklerdir. Tek eşlilik ilkesi ve kadınlara tanınan eşit haklar, Türk toplumuna bir canlılık kazandırmıştır. Zihnimiz dilerim kendini yenilemiş, bugünün yorumunu daha geniş bir çerçeveden ve aydınlık yapabiliyordur. Yaşadığımız ülkenin sınırları çerçevesinde kalmayıp, bizleri aydınlık, ilerici bir toplum olarak dünya insanıyla tanıştıran ve eşit haklarla varlığımızı temsil etmemizi güçlendiren Atatürk ve Devrimleridir. Bugüne baktığımızda toplum bireylerinin yaşamsal değerlerinin değiştiğini (kaybettiğini) görmek; hangi alanda varlığımızı temsil edersek edelim (gazeteci, politikacı, işveren, vb.) hepimizi üzüyor olsa gerek… Artık “Dur! ” demek gerek. Şapkaları önümüze koyup yürümekte olduğumuz bu çetrefilli yolda kendimizi değil, geleceğimizi göz önünde bulundurarak hareket etmeliyiz. Son yıllarda yaşananlara bakılırsa dilin naif oluşu artık kimseyi etkilemiyor, o zaman dil “eşkıya”mı olmalı, geleceğimiz ve Atatürk’ün yoktan var ettiği ulusumuz için gerekiyorsa “EVET! ” Bu ülke topraklarında doğduysak, bu ülkenin verdiği TC. kimliğini kabul ediyorsak! Kurallarına saygıyla uyacağız, bunun alternatifi olamaz! Köşke çıkacaksak, meclise giriyorsak, eğitim ve öğretimin kapısını çalıyorsak vb. o zaman gerekliliklerine uygun şekilde hareket etmemiz şarttır! “Haklar verilmez alınır”, oysa ki bugün girmeye çalıştığımız AB ülkeleri dahi sahip değilken Önderimiz tarafından haklarımız bize teslim edilmişti… Lütfen! Hassasiyetimizi kaybetmeden iyice düşünelim zira oldukça hassas bir dönemden geçiyoruz. Cevaplar gözlerde şimşekler çaktırsa da, sorular gündeme taşınmalı! .. Atatürk niçin “din ve devlet işlerini” ayırtmıştı? Niçin “kılık kıyafet” devrimini yapmıştı? Yazının uzayıp gitmesiyle anlamını kaybetmesini istemediğimden Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün ve tiyatro sanatçısı Cyrano De Bergerac’ın ölmeden önce ki son sözleriyle bitirmek istiyorum… “Temel ilke, Türk Ulusunun onurlu ve saygın olarak yaşamasıdır. Bu ilke. ancak tam bağımsız olmakla sağlanabilir. Ne denli vasıl ve gönençli olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir ulus, uygar toplumlar karşısında uşak olma durumundan daha üst bir davranışa değer görülemez. Yabancı bir devletin koruma ve kolaycılığını benimsemek insanlık niteliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve beceriksizliği kabullenmekten başka bir şey değildir. Gerçekte, bu aşağılık duruma düşmemiş olanların, isteyerek başlarına yabancı bir yönetici getirme olasılığı düşünülemez. Oysa, Türk'ün onuru, özyazgısı ve yetenekleri çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir ulus, tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.” |
Aykanatlı Eyy Peri..
I Gözlerim gökkuşağı Dudaklarımda hasret Yeni doğan telaşlı Birkaç sözle birlikte Süzül de gel öyküden Aykanatlı eyyy peri.. II Avuçlarım çağlayan At ırmağa kendini Bana aşkı öğretsen ............./şiirler fısıldasan... Çiy düşen sabahlarda Mahçup bir rüzgarım ben.. III Ruhumu kutsa, okşa Al beni pencerenden Ürkek ceylan gibiyim Soyundum hüznü tenden İmgeler derya, deniz Bir şiir gemisindeyiz IV La minör ellerinle Uçur, büyüle beni! .. Şu aşkım küllenmeden Aykanatlı eyyy peri Tenime terinle yaz .........../Ennn mutlu aşk şiirini.. |
Aykırı Aşkımsın! ...
Hayallerimde girdaplar yaratma Tam tutunduğum da hayata... Ummadığım an da karşımdasın Aykırı aşkımsın! ... Satır arası, yaşam molası Uslubunda eksikliğin var Koşar adım karşımdasın Aykırı aşkımsın! ... Bir tende bir busede Yazılmamış kederlerde Peşi sıra hükümlerde Yolumdasın sefa ile Aykırı aşkımsın! ... Yardan geçtim hasret ile Gül kokulu güfte ile Söylenmemiş beste ile Dudaklarım da giz ile Aykırı aşkımsın! ... Bulamadım anka kuşunu Soramadım Bağdat yolunu Saramadım yar boynunu Küsüp gelme üstüme Aykırı aşkımsın! ... Ana rahminden çıktım yola Çukurlar ard arda Kim tutar elimden Sukünette yaşım olmasa Attığım her adımda Aykırı aşkımsın! Tuzu kuru dostlarla Saman alevi yalanlarla Üç kuruşluk yaşamlarla Arsızlığa konan noktalarla Dolaştığım her sokakta karşımdasın Aykırı aşkımsın! ... Yazmadığım satırlarla Susmadığım kahırlarla Doldurmaya çalıştığım boşlarla Geride kalan anılarla Kızıpta gelme üstüme Aykırı aşkımsın! ... Telli duvaklı, ellerim kınalı Beyazın patiskası Sen karanlıklar prensi Düşme ardıma orağınla Varmam sana tek göz odanla Aykırı aşkımsın ölüm! ... |
Ayrılık
Esrik zamanlarda Sarıldık aşka Menekşe küskün Yalnızlığıyla Kimin umrunda Köşedeki bozuk lamba Gece indirdi Parmaklıklarını Ay karanlık Sokaklar zindan Ne bir destan, ne bir roman Bahsetmedi bu aşktan Kırmızıydı ihtiras Umutlar mavi Ya ayrılığın bezgin rengi Menekşe de küskün nasılsa Sen ya da ben Kimlikleri terketmişken Arzular dile gelmişken Bozguna uğradık Sevgilim biz Aşkın kursağında kaldık! |
Ayrılık Adası
Geçip giderken gözlerinin aynasından gemiler Yakamozların yansımasıyla Yüzünün uzaklığında Vurulurum kederli lodosa Unutturamaz Ne yalnızlıktan kararan deniz Ne de herhangi bir melodi Baldıran şerbetidir Ruhuma dökülen sesin Kıyılarımda ağlayansa Küçük istiridyedir Unutturamaz Ne martı gülüşleri Ne de ışıltılı deniz feneri Güneş ağartıyla selamlar Tütün kokusu sinmiş bedenimi Yolunu bulmaz suyum Zemheride kayıptır yatağım Unutturamaz Ne devrik tümcelerin iç denizleri Ne de ilkbahar esintileri İliklerimde sevda serzenişiyle Miğferi yaralı asker gibi Yeminimdir emir kipiyle Ayrılık adasında bekleyişim Unutturamaz Ne maviye çıldıran yunuslar Ne de tutkuyla şişen yelkenlilerin gözlerimden geçişleri |
Ayrılık Ölümden Uzun Sürüyor...
Yine geliyor bahar Ve isminden bir harf daha bırakıyorum Kalanların izini sürersin diye… Gecenin kilidini açıyor şakayıklar Rengarenk kucaklıyorum sensizliğin başkentini Kahır değil bu Başkalaşım belki de Hüznün gözlerime bu kadar güzel yansıması… Şiirin de derdi değil Ben de bahar değilim Yapraksız ağaçlar gibi Sensizliğe köklerimi saldım Sarılamadan koynunda büyülü seherlere Sessiz keman ezgisi gibi akarım Merhametli sözleri uzak şehirlere götürdü rüzgar Hiç üşümemiştim bu kadar… Başım yelkenli omuz arıyor Kıyılarım ayrılıkyosunlarıyla oynaşıyor Anıları kanatlarına bağladığımız martıları Sesinin gölgesinde arıyorum Umutları hangi renge bağışlamıştık Hatırlamıyorum Yine geliyor bahar İsminin bir harfini daha okşuyorum Ayrılık Ölümden uzun süreceğe benziyor |
Azoik
“Kadınlar saçlarını erkek kemikleriyle tarayacak” K. İskender değilsin güz karaağacın yaş’ında bakir kan ki kainatın acısı aldırmaz, sesinin yakarışıyla kopardığın fırtınalara / rahmimin derinlerine indikçe ağrıyan baş’ın imkansız uçurumlarımda sen’le karşılaşınca utanıp avuçlarına alacaksın kaldır başını avuçların kanıyor sezgilerimle işlediğim yorganla örteceğim utancın sıyrıldığı üşüyen yüzünü düşsel okşayışlarla acemi dudaklarında ıslattığın saçlarım dökülecek kahır sürgünlerinde muamma damarlarında çağlayan alkolün boğduğu hayat siyanür ayinlerinde yaş’lanan karaağacın bakir kanı oysa fırtınanla, yağmurunla kara bulutlarınla güz değilsin saçlarımın sarısında yaralı atların gözyaşlarıyla son’a dağılan korkunun kokusuyla kemiklerini yalıyor azoik razıyım cehennemine beni yaşamadan ölme |
B o ş u n a! ..
Yaşamın bedelini Yıkıyorsam acılarla Bunca emek, bunca çaba B o ş u n a Yaşladığım devinimlerimi Yaşlı babama I s l a k ı s l a k Bozulacak büyü sabaha Çözülecek şiirin gizi Siz bayım! Yükselen değeriniz Sönerken bir fotoğrafla.. Zulamda ayrılıklar şehrinin Yalnızlığını paylaştığım küfürlerimle Ölüme çoğalırım Yine solumdan vurula v u r u l a.. Sokaklara boşalacak Birazdan evler Kör saatlerde tutuşturduğum Düşlerimin külleri savrulacak Günaltında terk edilmiş Adressiz bir mektup gibi.. Her mevsim sarardı Beni aslında Zamansız mekansız Şimdi sevişelim desem Geçmişgeleceğim Tutar aynasını ruhuma Hepsi ve her şey Anladım ki B o ş u n a Şiirleri yakmalı Dudak izlerim kalmamalı Martısız mavilerle Batırmalı gemileri Bela bu yaşamak bela Ölüm al beni koynuna |
Bağışla / ma!
.../Beni bağışla Senden aldığım zevki ödemeyi reddettiğim için! Gümüş küllerimi sunaklardan savurduğum Adaklardı halüsülasyon olan Bitimsiz sevgilerim... Saçmaların arasına itina ile yerleştirdiğim Saçmasapan kelimelerim düşlerimdi Yalnızlığıma maviler diye kondurduğum Çünküsüz cevaplarda gizlenmiş Kozmos şiirleri arasında Kaybolan yalanlarımdı varlığına ihanetim! Farklı dudaklardan Yaşadığım aynı mutsuzluklardı aslında İsyan gölgesine saklanıp Giyindiğim gerçekleri şiirle soyunduğum İnsan olduğum ve kainat (kadını) yarattığı için .../Beni bağışlama Hayat! |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:42 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.