![]() |
Vakitsiz araya girme refleksinin hemen ardından, koyu bir sessizlikle buluşuyor dizeler...
Saatleri deviren sesin işte sona eriyor... Bundan böyle sabahlarımı sen çalacaksın... Ard arda sıraladığım soruların cevapsız kalacağı taa başından belliydi. Oysa bu sabah o durakta bekleyeceğini ummuştum. Umuda kurulunca düşler, vazgeçmek mümkün olmuyor işte. Şöyle bir baktım da ne çok şey beklemişim senden. Konuşturmak uğruna, bıkmadan usanmadan sana gidebilecek yolları aramışım... Sende bir büyük suskunluk, bende arlanmaz bir yürek, yol almışız iki mevsimin kollarında... " - ahh ten çeker yine göz yaşlarımı...silemem de..." " - Öyle." Kısa kısa, inceden ve hissettirmeden süzüldün odama. İtilmiş hisler yumağında doğurdum ben seni.. Öyküler kısaldıkça ben sessizliğe, kendi içime; sense aralıklı gidiş dönüşlerle sağlaması yapılan bir yokluğa karışıp durdun..Çıkarmayı denedim...Yapamadım... " - Anlaşılan yine çok yoğunsun." " - ..." Bir pencere ne zaman kapanır??? |
Merhaba...
Diyeli ne kadar zaman oldu hatırlamıyorum artık... Zamanı karşıma alıp,uzun uzun hesaplaşmalardan vazgeçtim çoktan... Vazgeçeli ne kadar ömrüm oldu... İnan ki, Onu da hatırlamıyorum... Farkında mısın? Başlayan cümlelerimde dahi bir türlü başlayamayan bir bitiş var... Kalemim ne kadar masum görebiliyor musun? Ve... Ne kadar kendi içine hapsediyor yüreğimdeki sesleri? Halbuki, Ben hiç durmaksızın susmak istiyorum... Kalemim artık daha fazla sana harcamak istemiyor tüm ömrünün mürekkebini... Hiç istemiyorum aslında,notaların o nakaratlarında ansızın sensizliği delip geçen ve karşımda duran o seni... Bazen, İyiki'Lerimde buluyorum seni... Bazen, Keşke'Lerimde duyuyorum ismini... Sensizliğin bile bir dengesi yok... Tıpkı ta kendin gibi... Bir zaman aralığında, Dumanlı ve gri bir resim var aklımda... Bir yol... Üzerinden tanımadığım yüzlere sahip,beyhude çoğunlukta kişinin geçtiği... Bir yol... Aklımda varmak isteğim yere ulaşmaktan başka hiçbirşey ummadığım... Bir yol... Akıp geçerken o anlamsız kalabalığın içinden, Aniden... Bir saniyelik bir acı hissediyorum omzumda... Acının selam verdiği yöne dönüyorum bir refleks aniliğinde... Ve SEN... Evet...Karşımda duran sen... O anda zamanı durduran sen... Sana bakıyorum... Sıradan bir yüze bakar gibi... Bakışlarım ciddi... Hatta sinirli... Omzumdaki acının varisi... Ve... Herşey bir omzun acısında çoğalıyor ve tükeniyor... Tek acıyan benim omzum değil... Biliyorum... Yollarımız bir omuz sızısında birleşiyor... Kaderimiz günlerimizi bir saniyelik omuz ağrısında geçiriyor... Ve zaman... Herşeyi sinsice va apansızca planlayan zaman, Birbirimizi,birbirimizde savrukça harcayıp... Tüketiyor... Bir göz kıpırtısında ölüyoruz... An, Durduğu yerden başlamaya başlıyor... Beyhude kalabalık yürümeye devam ediyor... Ben bu tarafa adımımı atıyorum... Sense, Kahretsin ki o tarafa... Birbirimizin hayatının içinden bir duraklık omuz acısıyla geçip gidiyoruz... O acının hesabını birbirimize tek gün bile sormadan... Yaş***** tek bir adımda,giriyor ve çıkıyorum... Yaşamıma tek bir adımda,giriyor ve çıkıyorsun... Sanki,birbirimizi hiç tanımıyormuşçasına... Ben hala yürüyorum o yolda... Senin de yürüdüğünü bilerek... Aramızda,her saniye uzayan ve birbirimizden kopup giden bir ben'e ve sen'e sahip olduğumuzu bilerek... Geride bırakmış olduğum yolcunun,ardımdan bakıp ya da bakmamış olduğunu hiç bilmeyerek... O resimden arta kalan hiçbirşey yok bende... Hala acısını ve sızısını dindiremediğim, Bir omuz ağrısından... Bir de... Bir türlü tüketemediğim, Sensizlikten başka... |
Kötürüm yaralardan savsaklanmış bir başkaldırının anlamsızca yuvalandığı, geceden kalma bir besteyim... Dilime mesken tutulan mabedin sol ayak ucunda izbe bir ses...
Bağırmaaaaaa dedim sana kaç defa. Çığlıklarımdan sökülüyorsun ve içime hapsoluyorsun... Zorlama sancıyla kilitlenmiş his parçacıklarının rendeyle çıkarılmış en ince parçasıyım.. Sesimi duy-ura-mayacak kadar küçüğüm.. Kim bilir hangi oyunun yarım kalmışlığından sıçradım en sevdiğin salatanın içine.. Parmaklarını yemesen de en az koca bir kaseyi silip süpürecek kadar iştahlıydı doğurgan sevdan... Tek celsede hücrelerine değerdi ırak gülümsemeler.. Tutardın... Tutar ve bir mevsim rengi kaçan soluğuna değdirip ısıtırdın... Oysa yalnız kuyudaki karanlık kaçışın anlamını bilemeyecek kadar yoksuldu hazinen... Bir tek hain kanatların gölgesinden kurtulamadığın anlarda cana kast ederdi sesindeki hırıldayış... Böyle zamanlarda bolca öksürürdün. Şöyle dolu dolu içini kanatacak kadar... Salatanın rengârenkliğine aldanmış olamazsın. Al rengi bakışların seni aldatmasına izin vermeyeli çok zaman geçti ne de olsa. Kendini yere vurduğun zamanlardı, anımsarsın. Yıl hesabı yapmayacağım. Sen nasıl olsa o hikayenin baş kahramanıydın.. Henüz damarlarından boşalan kan değilim. Bir gün o soğuk katmanlarda dolaşırken sen, bir gece yarısında ansızın kalkıp seni terk edişimin cezasını nasıl çektiğimi kirpiklerinin düşmesine izin vermeden çizeceğim dudaklarına. Hala unutmamışım ne tuhaf. Bir tek dudaklarımdaki kanı taşırdın yüreğine nefes nefese... Acılardan arta kalan tek şey belki de kahrolası anımsamalar... Gökyüzünün ortak olduğu göz ucu cilveleşmeler.. Yağmurun sarkacı hep aynı yere doğru... Uzak dur benden... Bu evin kapılarını teker teker çarpmandan nefret ediyorum.. Sanki hep aynı şarkı çalıyor ellerinin ucunda... Yeter, kes artık dolanmayı...ve sussss Ne olduğu belirsiz sızlanmaların karelendiği, eklem yerlerinin çıtır çıtır ettiği, beyin hücrelerimin ayarsızlığına rastlayan bitap bir bedenim... Az önce kitabı bırakıp kaçan delinin sayfaları arasından sızan ışık, gözlerimden akıp gidiyor... *** Dalgalar bu yaz çakıl taşlarını boyunlarına alıyor... Deniz masalları, uzak diyarların sarhoş bakışlı çaresizliğinde bir durak ötesine devriliyor... Uyandığımda yastık içi boşluğuna rastlamadım... Oysa saatlerdir uyuduğumu sanıyordum.. Bahçenin kapısından süzülen mor ışık, süpürgesini aynamdan gözlerime doğru hedef alıyor... Yan(ıl)sımalar... Biliyorum o kutuyu hep sileceksin bakışlarımdan... Yitene kadar... |
Bata çıka çamurlara,aldırmadan yalınayaklığıma,atıldım yittiğin denizlere...
Gözlerim mi görmez olmuştu seni,yoksa gerçekten gitmiş miydin denizaşırı başka başka şehirlere? Ayırt edemedim ilk düştüğümde... Dalgalara kafa tuttum,attım kulaçları bedenim boyu...Ufuktaki sen miydin? Sana sarhoşluğumla yuttum suları,boğazımı yaktığını hiç önemsemeden.Asıl yanan sol yanımken,asıl yutkunduğum yalnız *******den kalma iç çekişlerimken...tek önemsediğimdin Göz alabildiğine mavilikler içinde,tepemde uçuşan martılar,gün ışığı alnıma vururken, Sular ardında bıraktığın köpüklere tam da yetişmişken ben... Vurgun yedim en zayıf yerimden!!! Kaç deniz ötedeydin,kaç mil uzaklıkta...Kim bilir bakarken kaybolduğum gözlerin şimdi hangi maviye dalmakta... Sularını aşmaya mecalim kalmamış,tıkanıp kalmışım orta yerinde maviliklerin Kimse kurtarmaya bile gelmemiş... Aylar önce götürmüş seni bu derinlikler, Bense kulaçlar önce yitirmişim nefesimi... Gözlerin deniz,yüreğin derinmiş meğer Nicedir renkten saymıyorum maviyi,anlamsız sen yoksan eğer... |
Seni sevmek,ayın geceyi sevmesi gibi içten..
Ay geceden vazgeçemiyorsa ben nasıl geçerim senden.. ... Severken ayrılığın acısını tatmıştım,o gece ay doğmadığı anda.. Bırakıp giderken beni sormak neye yarar suçlu hangimiz diye? Gitmek mi yoksa kalmak mı zor demenin anlamı ne? Sonunda varsa bi giden ve kalan.. "Ayrılık" acısının Namı duyulur ardından.. "Unut diyorsun bana.. "unutmam".." Unutmak isteseydim adını kumlara yazardım.. Rüzgarın ardı sıra silinsin gitsin diye .. Ben seni sevdim ve kalbime yazdım.. Hiç bir kuvvet söküp atamasın diye.. Yanağımdaki tuzun tadını sen gidince ilk defa tattım.. Nasıl da acımsı,nasıl da sıcak... Giderken "elveda" daki nesefin gibi.. Biliyor musun zamansız sevdiceğim.. Yağmurda ağlıyorum,kimsecikler bana acıyarak bakmasın diye.. Biliyor musun yalan sevdam.. Yağmur yağarken ağlıyorum göz yaşlarım saklansın diye.. "Unutursun diyorsun bana.. "unutamam".." Belki hissedersin diye gece resmini öptüm.. Hani olur da dönmek istersin diye.. Sebepsiz yaşlar döküyorum,sebepsiz gözlerimden.. Hani olur da pişman olursun diye.. Belki zamanla adını silerim yüreğimden.. Belki zamanla göz yaşım akmaz olur gözlerimden.. Belki zamanla tatlı rüyamdan uyanırım uykumdan.. Belki zamanla " seni sevdiğim " için özür dilerim senden.. "Unutmalısın diyorsun bana.."unutmalıyım evet.." Sebepsizce ve sessizce çekip gittin ya hayatımdan... Gözlerin gözlerimle buluşmak isterse bir gün.. Ellerinde yüreğimle bana gelirsen bir gün.. Ve bir gün pişmanım dersen titrek bir sesle.. Bil ki artık ağlamıyorum.. Bil ki gece ay artık senin için doğmuyor.. Bil ki sensiz artık üşümüyorum.. Ve bil ki ben artık senle olan " ben " değilim.. "Unutacaksın diyorsun bana.." sen bilirsin.." Ben yolumu almış gidiyorum hayatın dikenli yollarında.. Dikenlerin her batışında "ah " ediyor canım tatlı bir tonla.. Biliyor musun??... Canım artık hiç acımıyor...! |
Acı bir tek senden gelecekse kabulümdür. Anlamsız hiçbir acıya tepki vermiyor kalemim.
Dört köşe bir tabela saplanıyor içime heybetli bir acıyla. Kabulümdür… senin ben harici varışlarının başlangıç durağı... Yanlış duraktayım… Hayat biçimimse eğer yazmak; alfabenin sonundan başlıyorum, başına vardığımda bitirmek için anlamları. 29 harfe gerek bile yok, içinden seçtiğim 6 harf yetiyor hayatımın anlamını özetlemeye. Tek bir kelimeye sığdırabiliyorum ben koskoca hayatı. sen sığdırabilir misin usuna, sana yüklediğim anlamları? Tam ortasındayım alfabenin… Kelimelerden ölüm yapışıyor kalemime... Kabullenmiyorum, tanımıyorum ki; o da bir gün beni tanımasın. Halbuki soluduğum havada nefesime ne kadar da yakınmış. Tutuyorum şimdi nefesimi…. Boğulmaların en kalın boğumundayım… Çözemiyorum düğümünü hayatın. Kabul ediyorum hayat olması gerektiği gibi değil olduğu gibi… “gibi”ler ağırlaşmaya başladı omzumda. Yine sana yaslanıyorum. Devriliyorum sevdanın en şaşalı devrine… İçimin isyanları şehrimi toza dumana katarken, sınırlarımdan katarlar geçiyor sabır yüklü. Zamana yeniliyorum, teslim edip tacımı çekiliyorum bol yağmur düşen şehirlere. Dalgın zamanlarda vurgunlar yiyorum. Durgun,vurgun ve mecburi suskun… Susmaların bam telindeyim… Dilek mumları yakıyorum her gece kibritsiz. Çok söylenen ama kibirsiz bir sevda benim ki; kendine yetebilen, gölgelerden sen yaratabilen... Eğri doğrularım var; her kıvrımı sana çıkan... Kıvrımların en keskin uçurumlarındayım. Düşsem de acımam artık.. Acı bir tek senden gelecekse kabulümdür.. Anlamsız hiçbir acıya tepki vermiyor bedenim…. İçtenlikle sarıldığım özlemin kollarındayım. Ve yine ince ince sızlıyorum …. |
Yüreğim bir ayraç misali takıldı bakışlarının arasına.
Günlerden hangi cumartesiydi veya pazardı inan hatırlamıyorum. Anlamsız olduğum, sıkıldığım, boş boş etrafa bakındığım anlardan birinde avuç içlerimin arasına aldım sesini ve seni aradım. Yolculuklar neden daima alfabenin sonuna doğru başlar ki? İşte benimkisi de böyle bir yolculuktu. İlkin loş bir karanlıkta “merhaba” dediğim, sonrasında da adresini bilmediğim bir kapı aralığında söylediğim bir merhaba… Yüzünde küçücük çocukların kırılgan ifadesiyle aralık bir bakışta tutulmuştum gözlerine. Benim kadar derin bakıyordun. Öyle zamana borcun yoktu diğerleri gibi. Göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettirene kadar, içime doğru bakıyordun. İçim ne de çok ezildi gözlerimi kaçırdığım, başımı öne eğdiğim ve hatta ilk defa tenime dokunduğun zaman. Söylesem hangi izi taşırsın bedeninde benden kalan ve kim bilir hatırlar mısın sırılsıklam bedenine dokunduğum anda sana söylediklerimi? Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın? Saçlarım darmadağınık… Oysa daha bu sabah senin için hazırlanmıştı her şey. Telefon defterine baktım, bir daha ve bir daha ve son bir defa. Seni aramak için sebepler yaratmaktan yorulan beynim sonunda uykuya verdi kendini. Aklım ve sen uykuya daldık. On altıncı boyuttaydık seninle. Buraya kadar gelmemize izin veren ikinci boyuttu. Sayende arada geçen zamanları algılama fırsatım bile olmamıştı. Çünkü her şey çok hızlı olmuştu. Oturdum… Elimdeki fincanda gittikçe soğuyan bir çayın ve vücuduna yavaş yavaş yayılan alkolün, az sonra bitecek hüznü yerleşmişti bakışlarımızın arasına. Sanırım ben, bir tek seni alamadım o bakışların isimsiz randevularına. Yapamadım… O resmin üzerime düşen gölgesinden sıyrılamadım. Hiç bilmeyecekti… Duymayacaktı... Yine kaldığı yerden alacaktı ellerini ellerine. Ama ben yine de yapamadım. Mevsim sancıları yine her zamanki gibi gri şehrin sokaklarında içimi acıtıyor. Eksiliyorum senden içeri, sana doğru. Hiç kendine boğulur mu insan? Mahkemede hem sanık hem tanık olur mu? Erteler mi arzunun dolaştığı bakışları gözlerinden? Terk eder mi o kırılgan titreyişi? Anlaşılmayacak biliyorum. Yine de seni satır aralarına gizliyorum, kimse bilmeden, kimse duymadan. Doğanın çam kokulu düşlerine emanet ediyorum o akşamı da. Işığın yerini küçücük ışıltılar almıştı hani. Neredeyse sana (d)okunacaktım.. Dedim ya günlerden hangi cumartesiydi ve belki hangi pazar, hatırlamıyorum. Artık ne önemi var ki!? Şimdi sana söyleyemediklerimi alıp yanıma gidiyorum. Arkamdan bakar mısın yoksa gelir misin düşünmek istemiyorum ve yine her zamanki ve hiç bilmediğin gibi “sana” yalan söylüyorum. Canımdan çektiğin adını benim için saklar mısın? |
G€L€m€m
Yüreqim Çiç€ksiz Kurak ßir Toprak ߀d€nİm ÇağırMa ߀ni S€wdaYa DayanAmam Diz Çökm€ Önümd€ ßir Daha G€rç€kLiğin€ İNANMAM |
Bir eylül sabahı soluyor hücrem
İçimdeki hüznün rengi vurmuş kente; Kent soğuk, kent sessiz... Bir hayatın tozlu sayfaları içimi acıtan. Ceplerimde kırık gece masalları duruyor, Öksüzlüğümü avutuyor sonbahar. Ne yana baksam sen oluyorum, Parmaklarımı kanatıyor kirli duvarlar. Kuşlar yuvalarından terk ediyor beni, Bir sarsıntı geçiriyor yüreğim,sen şiddetinde... Ellerime kar diye yokluğun yağıyor, Aşk sorgusunda yüreğim can çekişiyor. Yüzümde sensizliğin izleri, Ayaklarımın altında bir yığın cam kırığı... İçimden sökülen her kelime, tekrar dönüp içime batıyor. Ve her seferinde sana isabet ediyor. Bir zindan karanlığı şimdi *******im, Duvarlara sinmiş gözlerinin rengi... Saatleri infaza çekiyor gelmeyişin, Yavaş yavaş gidiyor benden hayat; Damarlarımdan çekiliyor içimdeki sen ! Bense düşüyorum hiçlik ötesi bir hayata, Kanıyorum sana , sende aşkı buluyorum Hem de ayrılığa çarpa çarpa... Suskunlukta sesler daha çok acıtıyormuş, Bu yüzden senden harf harf kaçışım. Yalnızlığıma esir düşüyorsun, Bense kayboluyorum cümlelerinde. Ve susuyorum sana ,avaz avaz susuyorum. Sende birikiyor içimin tüm sökülenleri Ben dipsiz bir kuyu oluyorum. Biriktiriyorum her harfimde seni... Şimdi yokluğa düşüyor zaman, Ben bir adımda düşüyorum senden. Kuytularıma sokulma ,bırak bana uçurumlarımı, Kalemimden azat et beni, Herkes konuştuğunu yazar,bense sustuklarımı...!!!! |
Sen gelmeden önce diye başlayan binlerce cümle geçiyor aklımdan... Sen gelmeden önce ben daha bir bendim.
Sen gelmeden kurallarım, yasaklarım vardı. En güçlüsüydüm hayatımın. Bir monitöre saatlerce boş boş bakamazdım mesela. Şarkılarım vardı sensiz söylediğim, sesim sadece benimdi. Daha bir umutluydum ya da daha bir boştu herşey. Çözemedim. Sonra sen geldin, ne oldum, neyim oldun çözemedim. Ben çözmeye çalıştıkça sen daha çok geldin. Ne sana sığınabildim ne kendime sığabildim. Tek başıma taşırken bütün yüklemleri, öznelerimi kaybetmişim sen gelince anladım, Bütün roller benimdi, hayata oynuyordum, sınırım, çekincem yoktu... Ezberlemiştim ben aşkı senden önce... Sen geldin ezberlerim karıştı... Repliklerimi unuttum, susuyorum, doğaçlama da yapamıyorum artık. Tek kişilik dev bir oyununun son perdesi, söz bitti... Yaralarım kanıyor, her kanayan yerden bağıra bağıra umut doğuruyorum. Daha çok acıyor yaralar umut doğarken. Olsun diyorum umudum var artık... Varsın acısın... Sonra aklıma geliyor bir sokak ötede oluşum sana ve senin bana gelmeyişin... Aklından geçenleri sorguluyorum kendime... Hak vermek istiyorum çünkü hayatına rağmen bana dönüşüne ve hak vermek istiyorum vazgeçemediklerine.... Belki de seni temize çıkarıyorum ruhumda, adın aşk olsun diye... Yine de Hoşçakal Zamansız |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:55 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.