www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Adult eski arşiv (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=376)
-   -   Naime Erlaçin (https://www.cakal.net/showthread.php?t=135142)

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:24 PM

Aşk Bir Esaretse Sende Kalsın!

eğreti mutluluklar anlatma bana
öz'den gelmeli sevgi yürek tutuşunca
içime öcüler salma, kör bıçaklarla kanırtma yüreğimi
seversem kendim sevmeliyim
gidersem bil özgürlükledir derdim!

aşk bir esaretmiş öyle mi
o halde istemem sende kalsın!
kurban olmak marifet değil, kurban etmekse safi zulüm
özgürlüğe bırakmalısın beni

aşkta mecburiyet yok!
sevdin mi hesapsız seveceksin
sakın ola kuşatma benliğimi
dikenli çitler çekme dünyama, karartma güneşimi
ayrı düşmek varsa bile sevdadan yana
asla vurulmamalı prangalara

gönüllü neferlik gibi bir şey bu
hesabı unutmak külliyen
yaralanırsam bırak kendi halime
özgürce kanat açmalıyım enginlere
özümden gelmeli sevmek

kendi bildiğimce, kendi gönlümce


söyleyecek sözüm var sevdaya dair!


(5 Mart 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:24 PM

Aşk Doğar

ten bilir eşini
kokusundan
aşk bilir doğumunu
yazgısından

ölümü bildiği kadar

gün doğar
gün biter
aşk doğar

yaz yürür
kış iner
aşk yine doğar

aşkın iki yüzü aydınlık
kalbe yürüyen
sihirli ışık

ta ki sonunu görünceye kadar


(19 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:24 PM

Aşk Eniği

eylemiyle gezer prangalı yolculuklar
ağır kanamalı kefilliğinde gözyaşının
ruh kan ağlar

yaşmağı inince göğün kalp varoşlarına
haylaz bir yıldız kayar sonsuzdan
ete gömülür ilk
canhıraş bir feryat yükselir karantinadan
kendini yazar aşk bir daha
gülün cinnetinde
sil baştan

ipotek bilmez
haciz tanımaz
yok sayar borcu

celallenir hakimiyetinde temel güdünün
kabarır tüyleri it misali
şahlanır
tırmalar
celladı kesilir hüzün sarısı eylülün
:
adı
aşk eniği



(25 Eylül 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:24 PM

Aşk Evi

rüzgar kırağı bırakıyordu
tan ağarmalarında
rüyalarımda
periler salınıyordu

yaprağa nakşolan
bir çiy tanesiydim
aktım içimden
suya dönüştüm

kavgaya mücrim ezgilerin
tanrısal nağmesiydi ruhumda inleyen
dualar yazdım sevdaya
aşk evine kurup yuvamı
silah kuşanmaksızın yazgıya

acıyı eskiten bendim!

gururuyum kendimin sevmekten yana
beklerken güzelleştirmişim
inci tanesince saklayıp derinde aşkı
istridye misali büyüten benmişim

yine ben ey!


(24 Kasım 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Hikayeleri

gecenin esmer saatlerinde kavruluyor beynim
geçmiş yolculukları anımsayarak

yara sıcak
tutku cehennem
ne mümkün çıplak elle dokunmak!

kulağımda öyküler var bıçak ayrılıklarda biten
ve bir şarkı
hiç durmaksızın “yara sağalır” diyen

zindana kapatıyorum yalnızlığı kor ateşlerle
bir giden var bir de kalan
birkaç hikaye aslında hepsi yürek paralayan
yüreğimde bir çift kadife eldiven
dayan yüreğim dayan!

-ne işim var şimdi bu öykülerde?

açık yara
kadife eldiven
ve bir hikayeci
o da ben!

yara sıcak
aşk cehennem
ne mümkün çıplak elle dokunmak

en doğrusu belki de uzak durmak!


(22 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Sözcükleri 1 / Aşk Bayrağı…

bana doğru asıl küreklere
kıyılarıma çek kendini
ne işe yarar
“kadınım” dediğin kadın
sığınılacak liman olamadıktan sonra!

bir an
acıdan çalınmış andır
böyle düşün
hiç değilse şu an
tek başına koy yalnızlığı

üzgünsün
yaralısın
biliyorum!
yarıya inmiş bayrakların
kanımda titreşir
kılcallarımı dinamitler
mahzun bakışların

katmerlisinden bir aşkla
kül rengi esvabına bürünmüş de olsa
sevda bayrağımı sunuyorum sana
apak!
bir meşale ol tutuşarak göğsümde
ateşten bir top gibi
kıyılarımda dalgalanmaya bırak

çek göndere korkma
asıl da gel küreklere! ...


(18 Ocak 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Sözcükleri 10 / En Çok!

en çok
seni sevdiğimi yaz bir kenara

yazma istersen
bak!
acımasız bir yel üfürüyor hayat
ağlıyor yine çocuklar
kırıldığımda en çok
en çok üzüldüğümde
başımı sen okşa istersen

öyle imiş
böyle imiş ne
rüzgara yazılmış adın
en çok sen değiyorsun camıma
fırtına öncesi ve yağmur sonrasında
al yine sevdamı
yanında bulunsun
yaşamakla çünkü hesabım
kırbaçlanmak
horlanmak
paylanmak
zincirleri hatırlatıyor hep

okşanmayı unutan çocukların
ellerindeki taşları
en çok!


(16 Nisan 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Sözcükleri 11 / Öyle Güzeldi!

yandı keşişhaneler
tutuştu tapınağım
ince bir çileden geçtim ki ah!
öyle güzel

gözlerin
sorgu hakimi
kış bahçesi nefesin
ellerin
samyeli

düşler göverirdi okyanusumda
anlatırdı saraylarım
şakırdı Şehrazad
gonca bir güldü gün
dinlerdin sen
sonrası yangın

öyle güzeldi aşk
öyle güzel!


(8 Haziran 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Sözcükleri 12 / Gönül Şarkısı

bir masalda yokuş yukarı gittim
ömür ne ki! asırlar sürdü
karşıla şimdi beni
bir gönül şarkısıyla

kargımdan düşen duadır şiirin dölü
tenimde açar kandilli güller
gözleri sürmeli şarkılarda tut beni
sesinde erisin nefesim
bir vurgun insin ki can evime
ihtilalim olsun küllerde köleliğim
gönensin çöller

gelenim sen ey!
gidenim sen
içli bir şarkıya kazınsın saltanatımız
kutsal ateş ve aşk adına karşıla beni

tenimizin sıcak yeli benden
'sen'den olsun toprağımız


(8 Haziran 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Sözcükleri 13 / Şimşeklendir Beni!

şimşeğim ol!

taçlansın düşlerim
ölümsüz bir hayale dönüşsün yapraklar
çeperlerinden fışkıran suyla doyarak
dilimin ateşiyle sektirilsin aşk
geç saatlerin yükselen hükümranlığında

göğün sultasında daha güzeldir ışıklar
pusulasız uçar üstelik şimşek
yaratılış ve erk’in temsilcisi
en çıplak haliyle doğasında

sen’lendir beni
varlığını katarak göksel eylemime
aşkın aranağmesinde gezinsin bedenim
gecenin gözüyle dokun taç yapraklarına
gülün dikeninde kanamasın ağıtlar

şimşeklendir beni!
alınsın celladım bir masal panayırında


(24 Haziran 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Sözcükleri 14 / Afet

aşk şiddetinde afet görülmedi daha
__artçısı boyundan büyük…

kudretin sırrına varamamış bir keski
yontuyor avuçlarda saklı mermeri
bu yüzden
karanfil büyütüyorum dudaklarımda
iz aranıyor
___göçük altında

birinde baskın oluyor duygu
biliyor tüm yolların 'hiç'ten geçtiğini
zamansız vuruşur gibi
sap ve samanla
cinaslı bir cennet bırakıyor uykularımıza

nar silsilesi çıkıyor aksanımızdan...

akkorda karılmış harcıyla dil
afetin sığınma evi

____kapıda Kerberos!



(21 Nisan 2006) - www.blogcu.com/nimo

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Sözcükleri 15 / A (Ş) k’ın “Ş” Hali

kim kandırabilir acıyı
elma şekeri tutuşturup ellerine

'ş'den geçer iyi haller

aşık’a dirimdir 'ş'
___bir bedesten çiçeği
arastada ender bulunan meta
paralanınca bayramlık giysileri
geceyi ağırlamakta

'ş' ipine dizilir
hayat gerdanlığında sarı liralar
yitirince “beşibiryerde”yi
mizanı bozuk şaibeli hesaplarda
hayli batkındır kalbin düğün evi
hayli tenha

bulamaç olur hamur
___tutmaz!

şeddeli hüzünler sarar alemi


(25 Nisan 2006) - www.blogcu.com/nimo

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:25 PM

Aşk Sözcükleri 16 / A (Ş) k’ın “Kayıp” Hali

bir harfi kaçtı gözünüzden

elifba’dan çıktınız yola:
___“a”da mola ki çöldü durağınız
“k”lar yağdı üstünüze
en yalın halinizde üstelik
talihsiz bir göçten kalan derin ize dönüştünüz
:
yaman hikaye!

ak’tınız pak
___karalandınız
rengini bulamadı “gökçe yazın”
kayıp “ş”ler sorgulandı etinizde

sırıtıyor şimdi hücrelerde yabanileşen iç mahzen
taş yüreklerin kendini tırmalayan cesetleri
işkence askısını andırır acı ayrıntı sinir uçlarında
çirkin bir karabasandır aşktan hançere başıboş seğirten
:
önünüzdeki çukur…“ş”lerin toplu mezarlığı

bir harf kaçtı…
“ş”yi atladınız!


(26 Nisan 2006) - www.blogcu.com/nimo

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:26 PM

Aşk Sözcükleri 2 / Aşk Gümüş…

suya bak!
bir balığın pullarına bıraktım kokumu
sözü umursamaz onlar

bir sen varsın
bir ben
bir de sualtı

denize aktı yıllarımız
en çetrefilli yerinde zamanın
ıslak bekçiliği düştü hissemize
aşktan yana olan yüzü yaşamın

orta karar bir sessizlikte
kulaçlar kadar büyüdük
orta karar yüzdük böyle
koyuver şimdi yüreğini
suya karışmış
tropikal bir akıntıdır sevdam
sür git izini

gümüş balığından sor
unutma!

sualtında bekler aşk


(18 Ocak 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:26 PM

Aşk Sözcükleri 3 / Aşk Buğusu…

rüzgarın sesinde sakla kendini
dağ gelincikleri getir bana
bir mayınsın ovalarımda
gizemli kervanların çölü
kumun ağıtı dudaklarımda

sütümüz yanık!

saraylar durmaz
şavkır dolunay zamanı
uykuya eşkıyadır *******
bilmem ki
kaç bininci kez
zindanlarından uğuldayarak geçer

yanıltmasın ölüdeniz duruşum
menzilim ne, bilinmez hiç
fırlamışsa bir kez kalp sadağından
üşümüş kalbine artık ateştir

sütümüz kızıl!

bozkırlarım olmasa nasıl tanırlar küllerini
uçurum dibinden yadigar kanlı tırnaklarım ne der sonra
eğer mi boynunu Zühre kağıdın tenhalığına?

kıraç toprak
sana saklar avuçlarımdaki alev buğusunu
sana gelir
senden dönerim
yollarım sana çıkar

ben seni ah!
hep sen gibi…

sütümüz ak! ...


(18 Ocak 2004)


**** Dilerim, aşk kadar güzel geçsin bayramınız

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:26 PM

Aşk Sözcükleri 4 / Sevda Çiçekleri

yol versem hayata
insana dair
tüm duygulara
aşka veremem hiç!
:
kanıma senden akan
can suyuna

toprağa salacağım vakti geldiğinde
büyütür çöl
sevda çiçeklerini
sage’ler* yeşerecek orada

gitmek gelmektir bazen
hazin vedaında ayrılığın
kelimeyi terk edecek lügatler
kum sıcağına ruhun
masmavi bir nehir bırakacağım

çiçeklerime iyi bak!
yağmura özendiğin bir gün
delice yağ
esirge ve sev
:
“tek başınayken”
-ben dahil
“sana aittir her şey ”**

dokun onlara
ki dokunsun çiçeklerim bir vasiyet gibi bugünden
adımı dağladığım avuçlarına

……

(*) Sage: “Naime” sözcüğünün karşılığı olan bir tür çöl çiçeği (Sage Flower) .

(**) Leonardo Da Vinci


(1 Şubat 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:26 PM

Aşk Sözcükleri 5 / Krizantem

krizantem kadar soylu
aşktan sayıldın hep
onuruna yükseldi sesim
mabedini arayan derviştim
susadı hece
imledim kuma terk edilmiş ayak izlerini
son yolculuğumda gibi gezgince

kaçışa benzerdi
kendimden açığa kürek çekişlerim
tozkoparan bir fırtına uğultusunda
yeniden yeniden
aynamızın cezbesiydi sebebi geri dönüşlerin

mağrurdu
krizantemden yansıyan ışık
Mecnun’ca sevdalı
yalnızca sevmek için yaratmıştın beni
cisimsiz
adsız
suretsiz ve soylu

yalnızca aşk adına
Leyla’ca sevdim
aşk bildim seni



(1 Şubat 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:26 PM

Aşk Sözcükleri 6 / Şehla

bir ayrıntı kaldı
baş döndüren kargaşadan
hangi kentler bizimdi / hangi sokaklar
hangi şiiri severdik en çok
unuttuk hayata bükülmenin acısında

kürek mahkumu birer forsayız artık
bilirdik oysa kırbacın lezzetini
boşanırdı zemberek
can havliyle ter dökerdi içimiz
dağlanmış geceyi recm ederken barut kokusu
kıyıların sınır nöbetindeydik biz

asıl küreklere şimdi sevdiğim!
ellerimiz nasır tutsun acıya

güzeldir çünkü ağlarken
aşk kadar
aşka şehla bakmak bile


(5 Şubat 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:26 PM

Aşk Sözcükleri 7 / Düşler

hayatın çöplüğü de var
kan kırmızı güllerine benzemez aşkın
gözler, duygu haritası
ki o bakışla yürürüz sevdiğim
kısmet işi bu
gidebildiğimiz yere kadar

bakarsın zamanı unutur ay
sönmüş birer post’a sarar yıldızlar bizi
düşer güneşimiz o gün
hüznün gölgesinde soğur ten
veda ederiz güllere
görkemli bir aşkın ihtiram duruşunda el ele
düşler durdukça yine gideriz biz

sıkı tutun onlara
üşümesinler sakın
ebruli bir anı kalsın acı ve hazdan
:
“seni seviyorum” diye haykıran seslerimiz!


(5 Şubat 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:26 PM

Aşk Sözcükleri 8 / Pervane...

hangi sıfattı göğsüne iliştirdiğim
hangi renk yıkardı seni en çok
bir ben bilirdim!

ikrardı ses
sessizlik kadar
yalardı yüzümü
nun ve im’den döllenmiş harfin yankısı
yasemin saraylara fütursuzca girendin
kaal’e alırdı gözlerin her bir an'ımı
bir ben bilirdim!

cinnetin koynunda hazdı
hüznümle deli tutkun ve tenim ve bedenim
onlar ki cennet - cehennem sana
ben gönüllü kölendim

can kim
canan kim ey cana
namlusu çiçek açan silahtı ellerin!
derinleştikçe bakışlar
bildikçe içim seni
illa
illa
daha çok sevendim

guslederdin
cihana hükmeden sevdanın kutsal suyunda
aşk ki hüzündü tahtı
acıdan almıştı tacını
olsun!
ruhunu sana satmış bir pervaneydim

değişmedi bu yasa
kanmayasın sakın şikayetlerime
bunca zamandan sonra
hala en çok
ben severim!



(14 Şubat 2005) *

(*) Deliye her gün Sevgililer Günü! ! ! ....

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:26 PM

Aşk Sözcükleri 9 / Buz Nefes

aşk emzirirdi bizi
sonra
un-ufaktık hayata
kaç kapıdan geçemedik
saydın mı hiç

tuz tutmadı tenimiz
aynaya yazılırdı mektuplar
ne zarf
ne pul
ne adres vardı
ışık kadar doğup
ışığa söndük

aşkın büyüttüğü cesetlerdik biz
dudağımızda çoğalan bir duayla
buza yatırılan nefesler gibi dirildik

ömürler kısa düşer sevdaya bazen

çoğalır ki mazruf buz içinde
çoğalır aşka dair


(23 Şubat 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:27 PM

Aşk Süreci

şimdi aşka değsem tufan
sana değsem, yer yarılacak
kendime dokunsam
kasırga

göğüsleriz ipi böyle

neden masumiyettir ateş
soru'nun kırbacında
yanıtın anlamı ne!

giyinerek biter gün
kendine “sen” katmakla soyunur söz
soluğumun sesini dinlersin sonra
bilmeyiz hangi karasulara düşer şafak
acıyı bildiğimizdendir kendimizle buluşmak
:
alev ki tene değen
rüzgar yağmur
ve kar
“bir gökyüzü bitince öteki başlar…”*

sonrası aşkı anlamak!


(*) Arif Damar


(3 Ocak 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:27 PM

Aşk ve Şiir

bir tür beyin orgazmı değil mi
her güzel şiir

dizeden fışkıran lav
sararken bedeni
yıkarken ruhu öylece

donup kalırız

yok ki firarı şiirin
aşk gibi

yalnızca yanmaktır yazgımız!


(2 Kasım 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:27 PM

Aşk Yetmez Yiğidim!

aşk yetmez tek başına
tutku yetmez!
*******i uykusuz dönmeler yatakta
böğründe o acayip ihtirasla
özlemek ki ölesiye
acılara gark olmak delicesine

yetmez bir tanem!

anlatacak bir masalın olmalı kökten gelen
özünü özümsemelisin önce
biraz dervişten...biraz ermişten

söyleyecek lafın olmalı geleceğe gebe günden
ateşlerde yanıp haykırmalısın
biraz ezilmişten... biraz küsmüşten

uzun bir öykün olmalı
eleklerden süzülmeli tane tane
hayalin olmalı kocaman
dağlanmalı yüreğin ateşlerde nar gibi
biraz düşlerden... biraz ümitten

aşk yetmez yiğidim tek başına
ne de sevgi

karanlık yollarda yalpalamak
ölümü beklemek yalnızca
yetmez bir tanem yetmez!


(5 Mart 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:27 PM

Aşka Dair Düşünceler*

- aşk, yazdıran, aşıksa arayan.


tersyüz olduğun, çarptığın kapılarda arama kendini
şafaklara sökülen kapılardan sor
onlar ki ansızın gelen bir konuk gibi
aşkın masumiyetine vesile idiler
ruhunu... canını...bedenini
ıtırlı bir sarmaşık gibi sararken
ne düne seni... ne bugüne
zamanın ötesine götürdüler

zapt edilmez bir meczuptu aşık
her figüran
son perdeyi oynarcasına yiğit bir oyuncu
deliler sahnesinde çatıldı yazgı
konaklama mecburiyetten

aşka “müebbet” verdiler!

ayazda kalınca yürek
masumiyetin omuz başında çaresiz
ruha bırakılmış
soğuk kefeniyle yaralı kuş misali inler
devasa girdabın insanı yuttuğu yerde her gül dikenli
esamisi okunmaz acının
her yokuş çileli gül bahçesi

onmasa da her vurgunda
ondurmasa da aşk yine aşk
biraz fırtına
biraz rüzgar gerek insan ruhuna

yelkeni rüzgar almayanın aşkı da olmaz!


(*) Bayramınız mutlu; rüzgarınız bol olsun dostlar! ...Sevgilerimle ))


(31 Ocak 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:27 PM

Aşkın Ana Rahmi

-bir yıldız uyanır
gülümser gökyüzü…

dalını seven
gözyaşında gizlenen her şey
ikinci tekil şahıs

ben istersem sen olurum
parmak uçlarımız ateş ocağımız
kıvılcımlarla çoğalır yangınlarda azalırız

kendimizin Neron’larıyız biz

yıldızına tutunan ey!
bulutu kuşandığında dağ
ikinci tekil şahıs oluyor hep

sen yoksun
ben varım
ben yokum sen varsın
ikimiz de yokuz veya

ruhumuz -beynimiz -kalbimiz
köleliğimiz -gücümüz -efendimiz
sıradan bir üçgen işte!
:
aşkın ana rahmi

ne benden ileri
ne senden geri

ve uyanıyor yıldız!


(19 Eylül 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:27 PM

Aşkın Boy Ölçüsü

dağ can verir
doğurmaz

dağ erk’in
erkeğin temsilcisi
çivisi arzın

kadın
dağı doğuran
:
uzakta bir denizin
asal
acılı simgesi

nedir acı
nereye kadar çeker seven biri
nelere katlanır

budur benim dilimde
aşkın boy ölçüsü!


(3 - 31 Ağustos 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:27 PM

Aşkın Mahzun Gözleri

yangın akşamlarda kaybettik gözlerimizi
durgun denizlerden uzağa düşürerek kendimizi

bir tek aşk doğmazdı küllerinden

ve biz: bir elde kürek
bir elde sabır
kah içindeydik tutuşan aşkın
kah terk-i diyar ettik

kimyamız tuttu biliyorsun!

diyorum ki:
şimdi kaybolsak
boşluğa karışsak, yok olsak mesela
bilinmedik bir zaman, bilinmedik bir adreste
yine buluşuruz mutlaka

bunun adı karasevda
bunun adı gönül tutsaklığı

bunun adı mukadderat olmalı!

aldırma kararmalarıma
cemreler fışkırıyor yüreğimden
bir adım kala son durağa
yazılıyor aşka dair diller yeniden

sisli bir alemde gözü kapalı yolculuk ederken
güzergahta bulduğum vazgeçilmez gölgemsin sen

güzel şeymiş aşk
senden öğrendim
aşkın ebedi bekleyişinde
aşkın mahzun gözlerinden

bunun adı mukadderat olmalı!


(2 Şubat 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:27 PM

Aşkın Yüreği

aynı potada karılır ruhlar
ikiz suretinde ceberutlaşır hayat
ırmağın yağmurla yüzleşmesi gibi sarsıcı ve derin

hangi iklimdir kurbanı diri tutan
infazı inmiş yazgılar değil mi
cehennem kuyusunda döller
aşktan medet uman yürek alevini

eşleşir can gökkuşağı nöbetinde
ateşle tanışır ikiz ruhlar
yerin yedi kat dibinde vardiyasız fırtınalar kopar

kalpler hırs dolu, bencil
namütenahi isteklere tutsak
zulada sivri dilleri

ezelden ebede oysa çileli bir akıştır
aşkın müebbet bütün nehirleri

aşka ceza düşmez bu yüzden
masumdur aşkın ateşten yüreği


(7 Mayıs 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:28 PM

Atasözlerinden Mülhem Nidalar

nerdesin terazim
gel tart şimdi tartabiliyorsan

okkası eksik
okkası fazla

bir bel vardı
kazmayı vurduğun
hatırla
bir de
dam ile saksağan

okka tamam da
yük perişan!

kırılan ceviz bini aşınca
vaciptir konuşmak
:
gözünü seveyim
sapla samanı sakın unutma
bir de kaya

onu da artık
münasip bir yer daya!



(*) “Teşbihte hata olmaz” demiş büyüklerimiz. Umarım öyledir.


(26 Mart 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:28 PM

Ateşbaz

yüzleşme öncesi
bir çıkış yazılır kadere
anımsayarak
her yolun bir sonu olduğunu
varışa talimlidir çıkışlar
yüzleşme sonrası kaçışlar gibi

“iki kapılı handa” yolculuk
doğmakla sevmek arası
bir bekleyiş, hüzünbaz

fark yok
ha giriş kapısı ha çıkış
varış çizgisi orada durur
kader başını bekler gibi

aşkı ayrı tut
o yaşamak!
:
alev cambazı bir ateşbaz


(21 Ağustos 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:28 PM

Ateşi Avuçlamak

fırtınalı insanlarız, kasırgalıyız biz!
hortumlar hayli şiddetli
hele tipide hiç belli olmaz nereden
nasıl eseceğimiz

- kafese tıkılmış ruhlar zindan yaratır gökyüzünden -
kurganlar örer üstümüze özgürlük ararız önce
sonra rüzgara savururuz
düşüncenin kandaşı sükunet ve üretmenin yağmurlarca
biliriz elbet!
oysa tozkoparanda yel, gözyaşında sağanak
ateşte mirasyedi oluruz!

derdin katmerlisi bizde
akla ziyan ihtirasla
el ele
hayali savaşlara tutuşur
gölgelere aşık oluruz

büyüktür misafirhanemiz
konaklama bedeli bir söz
bir gülüş
sofraya aş diye gönlü koyar
meydanlarda aç dururuz
ödenmez diyetlerinde kalemin
sözün göktaşından savruluruz

yazmak: ateşi avuçlamak!
başıbozuk aşkların parmak uçlarında


(05 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:28 PM

AVCI KULÜBESİ...(Düz Yazı)

Düşün dünyamızda her birimizi derinden etkileyen “düşünürler' vardır. Benim de var tabii ki. Kendime “düşünür” biriktirdim yıllarca. Aralarında tekrar tekrar geri dönerek okuduklarım mevcut. Ancak son zamanlarda beynimin kapılarını bir gönül anahtarıyla aralayan birisi çıktı karşıma. Hakkında daha önce de yazdım; gençlere önerdim ve sayısız alıntılar yaptım. Beni izleyenler eminim kimden söz ettiğimi hemen anlamışlardır. Ahmet İnam’dı bu felsefe ve gönül adamı. Sorar, söyler ve anlatırken bir taraftan da sorguluyor ve sorgulatıyordu. Bana kalırsa en ilginç özelliklerinden biri buydu…

Dışarıdaki dünyayı sorgulamaya ve yanıtlar aramaya alışkındım. İçimle ise aralıksız hesaplaşıyordum ama iç’le dış’ı aynı platformda gerçek anlamda birleştirmeyi ondan öğrendim. Bu yolculukta boyutlarımın genişlediğini hissettim ve dolayısıyla giderek derinleştiğime tanık oldum. Gösterişsiz, kolay anlaşılır, çıplak, sade ve hatta oldukça basit sayılabilecek yazım diliyle düşünce kanallarının tümünü açtığı gibi kişiyi alışılagelmiş yollardan saptırarak, tenha yollarda sürüp giden bir serüveni paylaşma olanağı sağlıyordu. Bir bakıma patikalarda dolaşarak doğayı keşfetmeye benziyordu bu. Özellikle bir ormanda düşlerinin peşinde koşan bir arayıcı için çok değerliydi.…

Düşünürü nereye koyacağımı uzun süre bilemedim. Kimdi o…nasıl biriydi ki bu denli etkileyici olabiliyordu? Arkadaşım değil ama yoldaşımdı. Sıkı fıkı değildik; sırlarımızı paylaşmıyorduk ama dostumdu. Işığını görecek kadar yakınında durmuyordum ama uzaktan bakınca bile bir deniz feneri gibi parlıyordu. Öğrencisi değildim, ancak önüme öyle bir gönül sofrası seriyordu ki, sağlıklı beslendiğimi hissettiriyordu bana…

Kimi zaman bir şeyi, bir olguyu veya bir kişiyi anlamak oldukça zordur ve bir hayli de vakit alır. Sıkça yaptığım gibi dün yine bir kitabıyla inzivaya çekildiğim saatlerde sorularıma nihayet yanıt bulabildim. Anlamak, bazen sahiden anlam yüklemek, İnam’ın deyişiyle “anlamlamak” oluyor. “ Anlamlamak” ise bir anlamda “anlamlanmak”tır. Anlam sahibi olmak yani!

Sonunda fark ettim ki, düşünce yollarında bir sürek avında iken, İnam’ın sunduğu düşün dünyası adeta bir avcı kulübesine dönüşüyordu. Her seferin sonunda, dağarcık boşaldığında, avcı kulübesine geri dönülüyor ve oradan yeni malzeme temin ediliyordu. Tıpkı bir kiler gibi... Molalarımı burada veriyordum ben. Dinlenmek için…. beslenmek, güç kazanmak ve “uykuya dalmaya meyilli gönlü” yeniden uyandırmak için geri dönülen o kulübede anlamlanıyordum!

Şimdi bu “uykuya dalmaya meyilli gönül” de nereden çıktı? ” diyeceksiniz, biliyorum. Ahmet İnam’ın “Gönlümüz Uyuyor mu? ” başlıklı yazısından çıktı. Avcı kulübesinde buldum onu. Şöyle başlıyordu;

“önce ne kelam vardı, ne de eylem
önce gönül vardı ama uykulu…”

Ve devam ediyordu. “Gönül köle olamaz…Özgül, özerk, özgün, özgür olmaya özlem duyar…” Gönlün uyanmasının temel koşullarıydı bu “5 Ö”.

Yazıyı şöyle tamamlıyordu;

“Gönül uyanınca kendini kurmaya, inşaya başlar…..Gönül, içinde yer aldığı kültürde gönüllemeye girişir; kendisini, özünü duyar ve yaşar. Uyuyan öteki gönülleri uyandırır….Dünya bir gönül bahçesi olsa. Hiç değilse bir kez! Bizim de gönlümüz açsa orada. Öbür gönüller arasında…. Kıyametten önce böyle bir şeyin gerçekleşmesini istemeyenimiz var mı? Gönlümüz uyuyor mu? ”

Profesörlüğünü, akademisyenliğini bir kenara bırakıyorum. Benim için felsefenin hem ağır emekçisi, hem de fedakâr bir eri olan bu yazarı okumak fevkalade ferahlatıcı derin bir nefes almak gibiydi.

Uçmak ve derinleşmek aynı zamanda… Ne güzel bir duygu bu!

“Gönlümüz uyuyor mu? ”
Uyuyorsa bile uyandırmak bizlerin görevi...

İzninizle ben kulübeye geri döneyim….

Kalınız sağlıcakla

.......................


(*) Ahmet İnam – Dünya Gönülden Gönüle, METU PRESS, 1999, “Gönlümüz Uyuyor mu? ”, ss. 225-229

(14 Ekim 2005) - 'Gençler İçin Denemeler' dosyasından

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:28 PM

Ay Çarpmaları

ışığın yüzüne vurmuş çocuk!
hangi yürek ağrısını anlatırsın
hangi ay çarpmalarını

bütün kapılar
yeraltına açılırdı orada
pencereler yitik birer kıta
ki batmadan donmuştular

tasvirler sindirmişsin mısralarına
kutsal kitaplardan kaçırdığın
anadilin kokusu sızıyor heceden
yağmurlar ki kendilerine ağlıyorlar

bir harf ver
göreceksin neler yazılacak
ürkecek acı tahririmden
kış yoksullarına kanayacak tabirnameler
her biri taze birer doğumdurlar

nergisin boynu büküklüğüne al karanfil adıyorum
yaşamı kutsuyorum şafaklara anla!

var gücüyle çarpsın ay
burada ne kül biter ne ezber çocuk
diller hele hiç susmaz
her lal oluşta bir başka uzarlar


(25 Ekim 2004)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:29 PM

Ayaz

gözlerinde alevlenir gözlerim
tecellim olursun böyle anlarda
tek tesellim

ucundan tutmasan
bilmem nasıl kalkardı bu yük
gidersen öleceğimi söyledim mi hiç
'hiç yaşanmasın'
dedim mi senden sonra

açık tut hatlarını yüreğinin
ellerin ruhumu sıvazlasın
ister sevgili
ister bir hayal gibi dokun bana
yarı ölüm sayılır uykular yattığımda

donmaktan beter!

çek bu zalim ayazı üstümden
en iyi sen bilirsin


(20 Haziran 2005)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:29 PM

Ayna

yalnızlık rüzgarı esmeye görsün
kimsesizlik rüzgarı

yazgı düşmüşse bir kez
şart olur geç kalışlar
tenhada bekleyişler zamansız

mümkün değilse dönmek
yüz çevirip hileli ikiliğe
tezi yok aynaya bakmalı!

yıkıntıyı tanımalı
yıkmadan önce
yunmalı tekinsiz saatlerde
dipsiz dehlizlerde amansız

“ben”li cinayetler
“ben”li doğumlarla başlar
bütün “ben”ler aynada saklı

ayna dolu
ayna boş
hangi “ben” kalır aynada
tam da bakma zamanı

yalnızlık rüzgarı esmeye görsün!


(yeri geldi söz düştü; belki sıra bizdedir...)

(11 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:29 PM

Aynılaşma ve Cılız Bir Ses (Düz Yazı)

Günlük yaşamlarımızdaki tekdüzelik, kanımca sanatın yeterince filizlenememesinin en önemli sebeplerinden biri. Aslına bakarsanız her devirde böyleydi. Ancak tarih boyunca savaş, baskılar, zulüm ve genelde felaket olgusu insanın dünyasını derinden sarsmakla birlikte, yarattığı doğal tepkiler sayesinde sanat toprağına yeni tohumlar atıyor ve yepyeni akımların doğmasına neden oluyordu.

Bugün de değişen pek bir şey yok. Ancak şimdilerde sorunumuz daha büyük. İletişim olanakları artıyor ve olağanüstü hızlanıyor. Böylece sanatsal ürün; üzerinde fazlaca düşünülmeksizin, süratle tüketiliyor. Gelişmelere paralel olarak, düşünsel dünyamızda da bir tür kısırlaşma ve “aynılaşma” tehlikesi ile karşılaşıyoruz. Benzer kalıplarda yaşamaya başlıyor ve kendimizi benzer düşünceler içerisinde buluyoruz. Bilgiyi bir yerden alıp süratle başka bir yere aktarırken yaratıcılığımızı beslemekten uzak düşüyor ve yoksun kalıyoruz. Hayaller bile adeta birbirinin kopyası oluyor. Sonuçta alelade bir zincirin halkalarına dönüşüyoruz. Daha da ileri giderek, “hızlı düşünme-hızlı iletişim-hızlı üretim ve hızlı tüketim” sürecinde sanat dilinin bütün olanaklarının artık yeterince kullanılmadığını görüyoruz. Gücünü dilden alan yazın sanatında ise, ne yazık ki, bu sorun daha da belirgin hale geliyor.

Fotoğrafa biraz da dil açısından bakalım. Toplumsal ölçekte dilin ortak olması aranılan bir özelliktir. Anlamda buluşmayı sağlar. Dil, kişiler ve kitleler arasındaki iletişimsizlik duvarını ortadan kaldırır. Ancak tam burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Acelecilik ve hızlı üretim kaygısından dolayı ortak kullanım alanı daralmışsa ve o alan zenginliğini yitirmişse eğer; işte o zaman dil, bağdaşık (homojen) ve kısır bir malzemeye dönüşebilir. Derinliği, çeşitliliği kaybolur; sıradanlaşır, aynılaşır ve sonuçta yazarı da kısıtlar hale gelir. Böyle bir durumda, sanat toprağı verimli olmaktan çıkar.

Şöyle düşünelim isterseniz. Bir bahçede yalnızca elma ağacı dikiliyse, elmalar ne kadar güzel görünüşlü ve lezzetli olursa olsun, sonuçta “yanında başka türler taşımayan birbirinin benzeri elmalar” olmaktan öteye gidemezler. Oysaki büyük olasılıkla dağ başlarında soyları halen tükenmemiş farklı tat ve aromalara sahip bitki türleri mevcuttur. O halde, bütün mesele onlara ulaşabilmekte…

Demem o ki, dünyada ve sınırlarını giderek yitiren ülkelerde küresel kültürün hızla yaygınlaşması sonucunda ortaya çıkan elma bahçelerinden şiddetle kaçınmak lazım! Sanatın aynılaşmasından söz ediyorum. Dolayısıyla, diğer sanatçılar gibi şair de bütünüyle kullanılmayan imkanları değerlendirerek kendi dilini yeniden yaratma çabası içinde olmalı ve aynılaşma tuzağından kurtulma kaygısı taşımalıdır. Bu ise çok zor ve zahmetli bir iştir. Hem özüne olan bağlılığını bir 'ben hegemonyası” yaratmamak endişesiyle asgariye indirerek muhafaza edecek; hem de aynı zamanda aynılaşmamış, özgün bir dil yakalayacak ve yaratıcılığını bu yeni dilde sürdürecek. Söz konusu süreçte, kendisini sıkı bir denetim altına alsın; hatta sürekli azarlasın ve paylasın demek istemiyorum tabii ki. O takdirde, ortaya oldukça yapay, zorlama ve özentili bir anlatım dili çıkma ihtimali de belirir. Hatta zamanla kendisine yabancılaşabilir bile.

Özet olarak tekdüzelikten kurtuluşun yollarını bulmaktan; dil’i bir araç olarak kullanıp yeni bir bakış açısı ile gerçekleşecek yeni sorgulamalar sonucunda, yeni açılımlar yakalamaktan söz ediyorum. Bulamasa bile aramaya devam etmelidir sanatçı. Aksi halde, adı “aynılaşma” olan bir kapana yakalanması işten bile değil…

Şiiri ve şairi böyle bir tuzaktan kurtarabilir miyiz, bilemiyorum ama ışık bu yönde gibi geliyor bana, çünkü aynı manzarayı izlemekten bıkmaya başladım. Her gece kırpılıp gökyüzüne asılan yeni yıldızlar görmek istiyorum artık! Ve yepyeni bir resim…

Düşüncenin doğuşuna tanık olurken, “BEN, BİR BAŞKASIDIR” diyordu Arthur Rimbaud. “Kahin olmak” ve bilinmeze ulaşmaktan söz ediyordu. Demek ki ışığı neredeyse yüz elli yıl önce görmüştü.

Üzerine böylesine gelinirken, ona karşı açılmış tüm savaş ve horlamalara rağmen, şiir bir gün bunu başarabilecek mi dersiniz? Bence başarmak zorunda... “Üvey evlat” muamelesi gördüğü için ağlama hakkı bile kalmamıştır artık. Var olmak adına, bilinçli bir isyanla baş kaldırma ve çabalama zamanıdır şimdi. Yoksa, çok geçmeden insanın yarattığı en güzel, en etkileyici gönül dilinin yankıları susacak.

Zira özgün bir sesimiz kalmamış olacak…

Yaşlılar uyarır, gençler yapar. Bu öğütler ustalar tarafından yıllarca önce verilmişti bize. Dinledik, anlamaya çalıştık. Uyguladık - uygulayamadık, o başka mesele. Ben bugün yeniden, cılız sesimle bir kez daha sesleniyorum hepinize:

İçinizdeki “kahin”i bulun artık!


(25 Mart 2004 - 10 Şubat 2006)
('Gençler İçin Denemeler' Dosyasından)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:29 PM

Ayrı Düştük Biz

-kızıma,

sen gurbete yazıldın küçüğüm
ben yalnızlığa
gidenin hesabı tutulmuyor
hepsi gidecek olduktan sonra

bıktım sancılı baharlardan
güz içimdeydi zaten
anlatamamak koyuyor en çok
düşlerimi anlatmadım sana

ayrı düştük bebek
ayrı düştük biz
yürek desen Rumeli türküsü en acıklısından
açılmadı yelken
en ala gönül atlasından

iyi bakıyorum kumrulara
çiçeklere de meraklanma sen
çocuk ediniyorum sağdan soldan
bütün sokak köpekleri benim
mayam sevgidendir bilirsin
heyhat iskana açılmıyor köşen!
orada ancak sen büyürsün

buralı mısın değil misin bilmem
oralı da değilsin
ikimize birer hapishane dünya
yaşamayı susmaktı gurbeti susmak
ayazda tipide yaprak dökümünde
ne içerideyim ne dışarıda
görevim kapı aralığında dikilip durmak

ayrı düştük bebek
ayrı düştük biz
ayrılığın tarifi tek!


(28 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:30 PM

Ayrılık Öyküleri

- bir 'prenses' e; Ayşenur Yazıcı'ya sevgilerimle....

gitmek ayrılık bırakmak geride
ağrıların en acısından

ikili vedalara bile bulaşır adaletsizlik

susunca “kalan”
susmaların beteri “giden”e armağan
acılanır
derinden tutuşur yürek
bir ateş düşer en harlısından

kalan yapayalnız besbelli
sor ki giden hangi gurbet ellerde şimdi
canımı törpülüyor ayrılık
sor ki anlatayım!
bende gizlidir ayrılık öyküleri

bir hüzün kalkmadan yenisi düşüyor
kan içinde büyüyor bir çocuk
seyirlik değil işkence bu!
“çocuk” kan içinde gülümsüyor

gitmek kolay
“git” demek de
bize düşüyor çocuğu sarmalamak

birbirine benziyor ayrılık öyküleri!


(06 Temmuz 2003)

Naime Erlaçin

GooD aNd EvıL 10-02-2008 02:30 PM

AYRILIK VAR TÜRLÜ TÜRLÜ (Düz Yazı)

Çok yorgundum. Bedenimdeki son enerji kırıntısını da tüketmiş, bir elimde tutup yudumladığım kahveye eşlik eden sigaramla bilgisayar sandalyesine çökmüş, boş gözlerle kapalı ekrana bakıyordum. Parmaklarıma bulaşan ve tırnaklarımı tamamen kaplayan boya artıklarını çıkaracak gücüm kalmamıştı. Evi kaplayan taze boya kokusu, beni onunla geçirdiğimiz günlere geri götürüyor ve aynı zamanda derinden acıtıyordu yüreğimi.

8 Kasım 2000…

Buruşuk'u çaresizce kansere teslim ettiğimiz o uğursuz gün... Epeyce zaman geçmişti üzerinden. Ama belleğimde en küçük ayrıntısına kadar öylece kazınmış duruyordu. Ölesiye özlüyordum onu.

O kadar mutsuzdum ki, kendimi biraz olsun yormak ve içimdeki dipsiz hüzünden bir nebze olsun kurtulmak umuduyla oturmuştum boyaların başına. Faydası olmuş muydu? Kesinlikle hayır. Bir yandan ekrana bakıp e-postalarımı açıp açmamayı düşünür, bir yandan da içimi kanırtan bu ayrılık acısıyla nasıl baş edeceğimi bilemezken, uzaktan yankılanan ve bir 'synthesizer' tınısını andıran o sesi duydum. Elektronik bir enstrümandan sızıyor gibiydi. Sonra daldım yeniden. Düşünce girdaplarında dolaşırken sesin yakınlaştığını ve icranın hiç de amatörce olmadığını fark ettim. Dinlemeye başladım. Çalınan müzik bizden değildi ama içli bir halk ezgisine benziyordu. O anda Chopin, Smethana ve hatta belki de bir çingenenin kemanından dökülen bilinmedik ve hüzünlü nağmelere doğru sürüklenip gittim. Pencereye çıkıp sesin kaynağını merakla aramaya başladım. Ve ancak kulaklarımın rehberliğiyle bulabildim onu.

İki apartman ötede, 9-10 yaşlarında bir erkek çocuğu boynuna astığı akordeonu çalıyor, bir yandan da başını yukarı kaldırmış üst katlara bakıyordu. Üstelik komik görünüyordu. Minyatür bir serenat sahnesi izler gibiydim. Çocuk ufak tefek, akordeon küçük ama müzik büyüktü. O kadar rahat ve profesyonelce çalıyor ve işin tuhaf tarafı bunu yaparken müziğine öyle bir duygusallık ve müzikalite katıyordu ki, güzel bir bahar akşamüzerinde salt mahalleyi değil ama tüm doğayı ve yaşamı adeta kutsuyor, büyülüyordu. Minik bir sihirbazdı kapıma gelen.

Beni fark etti ve penceremin altına gelip durdu. Parça bitince:

“Mükemmelsin” dedim. “Ne kadar duygulu çalıyorsun! ”

Sözlerimden bir şey anlamamıştı ama çok hoşlandığımı sezinleyerek, saf ve el değmemiş çocuk gözleriyle gülerek baktı yüzüme. “Sokak çalgıcısı olabilir mi? ” diye düşündüm. Bizim ülkemizde pek alışıldık bir durum değildi bu. Bana tattırdığı güzelliğin bir bedeli olamazdı ama çalgıcı idiyse eğer, bir şeyler vermek gerekiyordu. Para kabul edip etmediğini sordum. Anlamadığını ifade eder biçimde yabancı bir dilde cevap verdi. Bu kez İngilizce sordum. Sonuç yine aynıydı. Elimle “para” işareti yaptım. “Evet” anlamında başını salladı ve nihayet dudaklarından anlayabildiğim sözcükler döküldü:

“Kasıva, Kasıva' (Kosova, Kosova)

Beynimden ve yüreğimden dağlamıştı beni. Sanatıyla ölçülemeyecek küçük ödülünü “teş-kur' (teşekkür) diyerek aldı ve o ilahi müziği benim yorgun ruhuma sunmaya devam etti. Acılarım uçup gitmişti. Dahası, bu gencecik çocuğun insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden birinden apansızın çıkıp gelmesi; kendi acılarını yalnızca notalara hapsederek dillendirmesi beni hem müthiş bir coşkuya, hem de aynı zamanda garip bir mahcubiyete salmıştı.

Sana teşekkür ediyorum çocuk!

Teşekkürler minik sanatçı....
Kosova cehenneminden çıkabildiğin için binlerce kez teşekkür sana...

Giderek çirkinleşen dünyamızı küçücük bedenin ve kocaman yüreğinle yaşanası bir yere dönüştürdüğün için gönülden teşekkürler yavrum...

Sen, uzun zaman sonra yaşamla aramdaki ilk gerçek bağı oluşturuyordun.

Şimdi düşünüyorum da, hangimizin ayrılık acısı daha büyüktü acaba!

...........................


*Buruşuk: Bizimle 11yıl 8 ay yaşamış olan 'boxer' köpeğimiz.

(19 Mayıs 2003)

Naime Erlaçin


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:40 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.