www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Adult eski arşiv (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=376)
-   -   Ahmet Yozgat (https://www.cakal.net/showthread.php?t=120028)

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:07 PM

Ahmet Yozgat
 
Aç Camı Ömrümün Afsuncusu
1/:
Kılıncım kırık son seferde,
Kalkanım parça parça bozlak artığı,
İnmiş yelkeni bütün hislerimin kızıldenize...
Ben açamam takatsiz ellerimi göklere,
Ama açar pencereyi ömrümün afsuncusu...
***
Bir anlıktır baldıranın yaşamı oysa
Ardından bir amiyane hıçkırık:
“Alabanda iskele ey yüreğim.”
Tüm varlarım ardımda bıraktıklarımdır ancak,
Ve tükenir bozgun agoralarının yoksul mezatlarında...
Yoku bilirmiş az ile yatan,
Olmayanı görürüm böyle bir zaman içre akustik koyaklarda,
Dudağımı ıslatır mavi begin beyaz sucusu,
Açar pencereyi ömrümün afsuncusu...
2/:
Sıkılırsa diş,
Gerilir bocurgatlarda kanca kanca ayrılık...
Bilirim toprağın ağdalaşıdır aşk, ademoğluyla.
O yüzdendir dişlerin kanırtılarak dökülmesi,
Otuz beşin asabi martında.
Alabanda iskele ey yüreğim...
İlkbaharda kuzular kendi şarkılarını ırlar:
Sıfırlanır 'me' haziranda.
Biter son karede acuze bir meleme...
Dudağımı ıslatır mavi begin beyaz sucusu,
Açar pencereyi ömrümün afsuncusu...
3/:
Ben de bir aciz kalp taşırım cebimde,
Damarda sır olurum ey gelinler...
Sallarım sahte elvedalarımı sahil boyunca.
Oysa kanlı elimdeki aşkımın cinayetidir,
Ya da yaşlı bir mendildir arta kalan.
Artık alabanda iskele ey yüreğim...
Ve yan kendi kendine tandır ocağım,
Kalanların derdine ise,
Yanacak sülaleleri vardır...
Zehir zemberektir denizlerin suları, içemem ah!
Dudağımı ıslatır mavi begin beyaz sucusu,
Açar pencereyi ömrümün afsuncusu...
4/:
Ey arkamda topallayan son atım,
Senden kalan bana son seferinde yüreğimin,
Bir köpüklü dizgindir.
Ancak toprağın karnımı topuklaması,
Anamın rahmine döndürmez beni,
Yanık ve yırtık tohumum arar artık kuytu bir nisanı.
Alabanda iskele ey yüreğim...
Ben inerim badal badal istikbalin karanlık koridoruna
Duvarlarda dinlerim yankısını ayak sesimin.
Oysa ses veren olmaz yüreğimde.
Sorarım kaldırımlara. Kaç yüzyıllıktır en eski aşk?
Harlı hicran kaç batman ya da?
Yanarım ben, yanar yüreğim...
Dudağımı ıslatır mavi begin beyaz sucusu,
Açar pencereyi ömrümün afsuncusu,
Başlatır son uçuşu...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:16 PM

Açıldı Güllü Kapı
1/:
Açıldı baharın güllü kapısı…
İlk ben çırptım ateş kokan kanatlarımı,
Alaz, kor ve dumanlar diyarında...
Arkamdan mor zülüflü gılmanlar...
Dağlar teker teker
Sözler alaz içinde esrik
Ve yılgın bir göçün arta kalan damlası,
Savulun bre arsız zamanların katili hissiz dızmanlar
Açıldı baharın güllü kapısı,
Açıldı aşk,
Sevdaların pandorasının kapakçığı açıldı.
2/:
Açıldı baharın süslü kapısı…
Aç rüzgarlar aralayıp kalbimin yaşmağını
Ve bulutlardan kozmik haber dolu heybeyi
Sundu zamanların emzirdiği toprağa
Kıraç kahkülü ipeklendi sitemin
Ve doğrandı geçmişin kasvet tüten yapısı
Savulun bre kösnük zamanların katili hissiz albızlar
Açıldı baharın süslü kapısı,
Açıldı aşk,
Sevdaların pandorasının kapakçığı açıldı.


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:16 PM

Adresler Konuşmaz Benimle
1/:
Tali adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ta tufandan beri bilirim,
Ki kadim zamanlardan babamdan mirastır bana:
Pervaneler misali nehirler dökülmüşse denizlere,
Heyhat başlar esaretleri yüreğinde eriyerek tuzların,
Vişne renkli kızların asit yağmurlarında erimek anlık iştir bilirim,
Bu nedenle reddederim tutsaklığı bukağılar elmas da olsa.
Ne alnına siper eden dağların eli,
Ne de gümüş koşumlu Afgan kısraklarının cevval gayreti,
Ve ne de Atlantik'de yitik kendini arayan Atlantis'in kozmik şovalyesi,
Ve daha nicesi bil ki ay can...
Yolumun yönünü döndüremez senden gayrıya.
***
Durun! Celallenmeyin hele ey vişne renkli kızlar,
Neredeyse nurlu sabahlar izanıma haber verin yıldızlar,
Ben bulamam ki yitik ışık istasyonlarını haritalarda,
Çünkü adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ta tufandan beri bilirim,
Ki kadim zamanlardan anamdan mirastır bana:
Çağlayanlar dökülmüşse çaylara başlar esaretleri,
Bense reddederim yedilmeyi mayalar kısrak da olsa.
Gönül havzasına konan çavuş kuşları hangi makamdan öter?
Bilemem ki allı turnaların göç yolları hangi boylam üstündedir?
Mavi tavana uzanmış ellerim bilirim ki boş dönmez,
Ne alnına siper eden yamaçların yeşil eli,
Ne de uzun bacaklı Kazak atlarının acar gayreti,
Ve ne de çölde yitik kendini arayan kervanın kızıl gözlü haramisi,
Yolumun yönünü döndüremez senden gayrıya.
2/:
Uzanmış tutmuşsam yüreğini yitirdiğim cananın,
Kalbim çifter çifter atar ölgün vakitlerinde bile sevdanın,
Kavuştuğum ummanın deltasını kendi alüvyonumla oluşturmadayım,
Uzasın isterim sarı sıcak mutluluğumun ağustosu enine,
Adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ah yüreğim yüreğim ah bu sevdalar neyine gerekti senin?
Burada bulunan özgürlük, tutsaklıklar aleminin yitiğidir bilmezsin,
Ta tufandan beri bilirim ben,
Ki kadim zamanlardan babamdan mirastır bana:
Ama sen de bil ki cüzzamlı akşamlar karanlığa mahkumdur.
Ne alnına siper eden şavaşçıların kızıl kıyamet eli,
Ne de alnı dağlı Bombay fakirlerinin istidraçlı gayreti,
Ve ne de akşamlarda yitik kendini arayan sevdaadamının bezgin elleri,
Yolumun yönünü döndüremez senden gayrıya.
***
Bir unutulmuş buse geçti elime iştahlı zamanımda,
Durun! Celallenmeyin hele ey vişne renkli kızlar,
Her nerede ise sabahın sağdıçları yıldızlar,
Ve sabah nerede gerdeğe girecekse gurup kızılıyla,
Ey uzaklardan ses veren sarışın nal sesleri,
Ve şakaklarımızda mola veren, karşı koydan gelen tanıdık,
Adresler konuşmaz benimle, küsüz...
Ta tufandan beri bilirim,
Ki kadim zamanlardan babamdan mirastır bana:
Bir birleşik kaptır ki beynimiz sevda laboratuvarında,
Aynı aşkın mavi mayisini içmişsek deruni analizler boşadır.
Zor sorudur ünü cihanı kaplayan ağalar için bile:
Söyle, tasavvurun şahdamarı nedendir?
Kor kızılı mangal gibi kışları uzatır uyuyan aşklar,
Yalaz yalaz yüreğimiz cephede kızıl bayraklı manga koşuşmasındadır.
Kimsesiz ve minicik bir yolculuktur kalbimize giden çelebinin tüm yaşadıkları,
Tekrar tekrar dedim ya, ta tufandan beri bilirim,
Ki kadim zamanların imbiği yüreğimden mirastır bana:
Bir fındık faresi bile fili korkutur,
Ama herkesin korkusunun kralı devdir.
Ne alnına siper eden anılarımızın sisli eli,
Ne de çekik gözlü tatar develerinin kum ve kan kokulu gayreti,
Ve ne de yüreğinde yitik kendini arayan ahmetyozgat diye birinin allı rüyası,
Yolumun yönünü döndürür mü sandın senden gayrıya?
***
Ta baştan koyduk ya kuralımızı:
Tali adresler konuşmaz benimle, küsüz...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:17 PM

Adsız Adamın Şiiri
1/:
Elleri nah böyle, kocamandı onun,
Yüreği yiğitler diyarında gümrah harmandı.
Adı mı?
Vallaha...
.... adı Cevahir mi?
Yoksa Mikail miydi bilmem,
Ama yaman mı yamandı.
***
…ne seferberlikler görmüştü en azından,
Ne karlı ve kurt sesli dağ dorukları,
Onun bildiği bütün ormanı beton,
Zavallı çeşmelerinden ozon akardı.
Yıllar boyu yıkıktı kahkûlü şakağına,
Ve ışığı 220 volt olmayan gözbebekleri kandı.
Adı mı?
Vallaha...
…adı Abdullah mı?
Yoksa Şamil miydi bilmem,
Belki de Ramazan’dı,
Ama yaşamı bir çağla gibi hamdı...
2/:
Yalçın şakağından ter akardı boyuna,
Muhakkak sofrada soğan bulundururdu,
İnadına Kahramanmaraş biberi yerdi,
İnadına yenidünya...
Terki diyar etse de bir sevda arkasından,
Severdi sisler arasındaki siluetini memleketinin,
Hemşehrisi sayılırdı Muharremertaş’ın,
Memleketi Kaman’dı.
Adı mı?
Vallaha...
…adı Kasım mı?
Yoksa Ferşat mı bilmem,
Ama kanun çiğnememişti yani kaçak değildi,
Adı yoktu aynalı karakollarda,
Sabıka belgeleri koynunda tastamamdı...
3/:
Vuruldu bir çatışmada hem de pisipisine,
Vuruldu ve kahırgam kucağıma düştü usulca,
Pusluca bir Taksim ara sokağında İstanbul’da,
Gök gözlü güvercinler gülümsedi karşı çatıdan,
Sığırcıklar ve serçeler şaştı,
Saçaklı sokak kedileri çıkmazlara kaçıştı,
O el salladı hepsine.
Bir uzuuun “aydos” tutturdu eşiğinde ölümün,
Sonra doğruldu ve ta gözümün bebeğine baktı,
Sonra aktı usulca ve ılık ılık yüreğime.
Adı mı?
Vallaha...
…adı Kenan mıydı?
Yoksa Cemal mi bilmem.
Gurbetteki bir balık gibi açıldı o biçimli ağzı,
“Oğlum” dedi usulca bana,
Dedi ardından: “Anan ve bacın emanet sana.”
Çünkü o benim babamdı...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:18 PM

Ah Cennare Kız Cenna Kız!
1/:
Ah Cennare kız, Cenna kız!
Sevdanı sular gibi döktüm ağzıma.
Keşfe çıktım ilk defa dudaklarımı.
Bir yanım yıkıldı sahraya karşı.
Parmaklarım çığırmada şafak üzeri
Bileğine yaktığı tuzlu ve anadan doğma ağıtlarını.
***
Ah Cenna!
Ağzın pamuklu ördek sarısı
Üzerin yeşil tülbent
Bilirsin... Ya da bilir misin bilemem?
Vurgunluğumu yokluğunun çokluğuna.
2/:
Ah Cennare kız, Cenna kız!
Ellerim sensiz devşiriyor
Ördek ağzı sarısını bereketli mehtaptan.
Kapaklanıyorum gözü kamaşık ışıkların ayakucuna.
Saçlarımı parlatıyor sahipsiz bir ateş beyi.
Yanıyor yokluğuna tutsak yüreğim.
Sanki güneş beni değil... Kendini ısıtıyor kanımla.
***
Ah Cenna!
Çekme ahını bensizliğin – ki çekiyorsan ki–
Yetiş... yokluğunda ölmüşüm sanki...
3/:
Ah Cennare kız, Cenna kız!
Gözyaşına binen savaşçı gibisin
Ve ıslattın çölümün nehirlerini Cenna.
Hayalime tepsi tepsi sunduğun acı
Açmada inadına nedendir?
İştahımı kapatması lâzımken.
***
Ah Cenna!
Nedir döşümü sarmalayan bu kararsız ben?
Ve nedendir? Her Cenna deyişimde
Ağzımdan çıkanı sarmalayan korkun
Ah Cennare kız, Cenna! ...
Korkan ben, korkutan sen olmalısın.
Çünkü okun vızıldaşır kulağımın dibinde.
4/:
Ah Cennare kız, Cenna kız!
Neden bulamam kafiyesini adının?
Neden yadigârım olmaz? Bir güzel uyak sana.
Ah harman yeri sevdamın Cennare’si!
Yeter kollama kendini benden –ki kolluyorsan ki–
Bırak, uğraşma yüreğimle...
Ölmüşüm say ki...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:19 PM

Ahmet Arabaşısever Bozok’ta
A/:
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Atların soylu duruşunu sırtlanışım bundandır,
Bu yüzden ağzıma vurunurum kısrakların gemini.
Yemini teheccüt vakti veririm tefekkür kuşunun.
Bakmasın lazerli gözler şaşarak,
Koşarak sahte idealli savaşçılar ardınca.
Karanlıkları yara yara yürüse de kaderinde kadınca,
Ve kaprisi bilmeyen ama yine de kaprisli bir ananın,
Huysuz ve arabaşı seven oğluyum ben de.
***
Keşkeler üzerinde gezinen yüzüm,
Bir döner sahte ilkbaharımda grinin yeşil tonuna,
Bir gökyüzü sanar kendini ve maviye bulanır.
Ulanır aşka ateş taşıyan son kervan yürek yüreğe,
Tayfunu bu güne uzanan dünkü sevdalar.
Dehr burulur,
Karakurum’a kurulur keşkenin fakir sofrası.
En hası derme çatma çöl günahlarının,
Pıtraklar, olmazı oldurur yani gül açar.
Ve ardından gümüş gözlü gün açar,
Doruklarda kalan mustralık maviyi bir allık gibi,
Yanağına bürünen hısımım gökler kızarır.
Öylece dururum mavi şemsiyenin altında,
Sonra ortasından dalarım zamanın iklimine...
An o andır, bidayetten beri arzulanan...
***
Diz yıkarım,
Yüreğimin otantik kilimine.
Son kez ebcedlere garkoluben aritmetiğim,
Dercolurum organik metrenin her milimine.
***
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Ama boşuna sevmişim arabaşını.
B/:
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Dağların soylu duruşunu sırtlanışım bundandır,
Bu yüzden sırtıma vurunurum yaylaların karını.
Bakmasın lazerli gözler şaşarak,
Koşarak sahte ışkırlaklı savaşçılar ardınca.
Karları yara yara yüresede kaderinde kadınca,
Ve kaprisi bilmeyen ama yine de kaprisli bir ananın,
Huysuz ve masal seven oğluyum ben de.
***
Bir dönerim martla nisan köprüsünde grinin yeşiline.
Bir musonik tayfunlara bulanır başım.
Yaşım en az dedem Bekirağa kadar kocar.
Ben “herlede yufka ekmek gibi” ufalanırım.
Hısımım zemheride kuru dallar gül açar.
Kaçarım,
Soğurgan ve bulutların pencere camında arta kala bir mavinin,
Zamansız, izansız, dinsiz, imansız ve mekansız iklimine.
An o andır, bidayetten beri arzulanan...
***
Diz yıkarım,
Yüreğimin otantik kilimine.
Son kez yasinlerle yıkanuben aritmetiğim,
Hapsolurum metrenin her milimine...
***
Ben ki Mahmutoğlu Ahmet’im diyarı Bozok’ta.
Ama boşuna sevmişim arabaşını.


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:20 PM

Al Karanlık Yut Beni
1/:
Karanlıktır… Işıkları yaktıran
Hele loy loy! Yaktıran oy! ...
***
Gözlerimden yağmur yağar göklere
Çoban yıldızına silerim yanağımın terini
Örter hırçın çığlığını çayırlar saçlarımın
Nisansı nefesiyle karanlığın ağzında
Dudağımda martılar çığlık çığlığa
Şakağım alaca şafak...
Puslu bir mevsim örter başımı
Atarım adımımı sahibim karanlıklara.
***
Gece damlar... Karanlık sızar…
Yıldızların sarışın yalnızlığına.
Ellerim zifre banar beyaza uzanmak için.
Sorar gözlerim... Neredesin oy?
Yüreğimin aradığı... Lahuti elinde kandil
Ve teslimiyet sızan bir arka koy
Hele loy loy loy! ...
2/:
Nerdesiniz aydınlıklar?
Söyleyin kitabın orta yerinden, nerde?
Hele loy loy, nerede?
***
Çöller bataklık çağırır dört mevsimin enince
Kuruyan damağımda bir tutam çayır yeşerir
Çileye dolanır hayalimin artığı sevda kırığım
Arzular oyar cevherini zebercet ocağının
Açın kafesimi Allah aşkına dağlar
Kamaşsın gözlerim
Isırgan aydınlıklarla...
***
Al karanlık yut beni
Bilirim sahibim *******dir...
Işıkları yaktıran lahuti can kardeşimde.
Zifirin erimeyen orta yerinde
Sorar gözlerim oy oy!
Halay kurar parmaklarım arka yüzümde
Hele loy loy loy! ...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:20 PM

Amanı Zamanı Yok Bu Arzuların
1/:
Leyla, ey çöl bilgesinin şahan gözü...
Şu kıldan örme ak çadır,
Şu kırk çivili deve dikeni,
İşte derununda çift kırkbayır taşıyan hecin...
Ve ben,
Yani Mecnun’u bir zülüf telinin,
Ve göğsünde tek yürek taşıyan adam...
***
Leyla, ey çöl kahininin zebercet gözü...
amanı zamanı yok bu arzuların,
Şahittir her şafakta
Şu kıldan örme ak çadır...
Eğil kumlara sor:
Aşkla eğitilmiş aslanlar madımakla beslenir mi?
Şapa talim eder mi aşk cengaveri?
Hayır ve asla!
Kim alırsa kelepir bir sevdayı mezattan,
Cazibesini yitiren bir yürekle kalır Necef’in ortasında...
2/:
Leyla, ey çölün tartışmasız şeykhının kozmik gözü...
Şu kıldan örme ak çadırdaki orta direk,
Şu kırk çivili deve dikeninden arta kalan kök,
İşte derununda çift kırkbayır taşıyan hecin,
Ve hecinin böğründen açılan su deliği...
Ve ben,
Yani Mecnun’u bir zülüf telinin ak artığının,
Ve göğsünde ölü yürek taşıyan adam...
***
Leyla, ey çöl mezarcısının fersiz gözü...
Rüzgârlara binersen eyer vurma yar atına,
Şahittir her şafakta,
Şu kıldan örme ak çadır üstündeki liva...
Eğil de bir sor kumlara:
Son olarak kimi sever yüreği yarım olan?
***
Bu çöl rüzgarları çaldı türkülerimin nakaratını,
Ve harami tarihçiler yazdı aşkımı kıl çadırlara çöküp.
Ama ben başı bir karış havada adam,
Senden sonra tarihten kuşku duyarım.
Alır bütün artık sevdalarımı,
Terki diyar,
Terki çadır,
Ve de terki Leyla ederim.
Sulanırım devemin yan böğründen,
Çorak ovalarda kumlarla beslenirim.
Çekil önümden, kavrama kollarımın elma dalını.
Dönmek mi Leyla? ...
Hayır ve asla!
Kim alırsa kelepir bir sevdayı mezattan,
Cazibesini yitiren bir yürekle kalır Kalahari’nin son fırtınasında.


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:20 PM

Anam Ve Ateşin Zifafı
1/:
İri iri yanıyordu.
Volkanlara sabitlenen kurtların gözü...
***
Ve iri iri yanıyordu
Gözleri, eşkiya sorgulayan bir yargıç gibi
Yalazlarla dans ediyordu anamın.
İri iri yanan tandıra bakıyordu ağlamaklı
Bir çıngı sıçrıyordu uzaya sekr durumunda
Bir yıldız kayıyordu saçından
İri iri yanan anamın gözleri ateşten resimler,
Bozbulanık bozlaklar
Ve doludizgin şiirler çiziyordu dört koldan,
Babama sunmak için...
2/:
İri iri bakıyordu anamın seyyareli şakağı
Sanki tarhana vurmamıştı da kara kazana
Acılı geçmişini kaynatıyordu
Bir köşesinde ömrünün kendisi suskun
Ötekisinde lacivert gölgesi oynaktı
Ve orta yerde takvimleri yakan ateşti zalim
Küllerden güller fışkırıyor zira
Ve iri bir feliks yavrusu doğuyordu çığlık çığlığa
Anam ateşten güller devşiriyordu...
Babama sunmak için...
3/:
İri iri kabarıyordu deveran...
Anamın basireti burulmuş boğa misali yutkun
Tarhananın öfkesi çivi çiviydi Sümerelinde
Kızıl pelerinini çeviriyordu gürgeni piramit kalıplarının
Ve alınyazısı eviriyordu ateş zebanileri
Gözlerinde perilerle dans eden meşe
Sanki çalı çırpıyı değil de
Israrla elemlerini atıyordu anam ateşe...
Belki de ondan alev gülleri devşiriyordu
Anamın gözleri ateşten resimler,
Bozbulanık bozlaklar,
Ve doludizgin şiirler çiziyordu dört koldan...
Babama sunmak için...
Bana sunmak için ise tarhana kaynatmada...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:20 PM

Arandığım Aşk Bendim Belki de
1/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Veya kutuplarda dona kalan anılarımdı...
Sokak artıklarıydı çöp kutularında belki de...
Sarhoş ömürleriydi yalpa yalpa...
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin karalı alınyazımdı aşk...
2/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Onun ismiydi alfabede otuzuncu sırada...
Galiba ikizler burcundaki astrolojik kaderimdi...
Veya çıtır simitlerin gevrek susamıydı...
Mizan gözünde mart soğuğuydu belki de...
Hayal piramitleriydi kleopatra diyarında...
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin alın terimdi aşk...
3/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Sımsıcak arzularımdı tandırdan yeni çıkmış...
Veya ıssız *******in göz kırpan ay ışığıydı...
Beynimdeki kobra zehri kinimdi belki de...
Sarı sıcak nilüferleriydi Dicle nehrinde...
Zamansız saatlerin kopmuş ödüydü...
Öfkeli yağmur sonlarıydı ıslak bulvarlarda...
Aysız *******de ellerimin haram teriydi...
Öksüz şiirler yazılan kağıtlara damlayan ak mürekkepti...
Sabahların ayazıydı selsiyus bilmem kaçta...
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin kurşini özlemlerdi aşk...
4/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Zalimlerin bereketli kırbaç sesiydi...
Veya göğün beline dolanan yedi renkli kuşaktı...
Öfkemden akan kızıl mağmaydı cengiçinde...
Canımdan damla damla kazdığım kızıllıktı...
Bileklerimin son ürünüydü belki de...
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin sevdiğime olan inançsızlığımdı aşk...
5/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Beynimdeki atıl çalı çırpıydı...
Veya acılı türkü tortularıydı Arguvan bozlaklarında...
Şekspir’de senfonik yalanlardı belki de...
Buruk hayaların nisan sızıntılarıydı ya da...
Bey sofralarında sabırsız kuşların ödüydü...
Sarımsı yıldız tatlarıydı damaktan hiç uçmayan...
Yanık damlalarıydı göğünmüş yürek basmalarında,
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin ömrümün son demleriydi aşk...
6/:
Sayın ki kendimdim aşk...
Yangın yeşiliydi sonbaharların tek tük…
Veya balların acılı dibiydi kovanda arta kalan…
Kuduran denizlerin tuzlu gözyaşı…
“Kal” diyen hasretimdi belki de …
Kadrimin son harfiydi şiirde…
Belki hiçbiri değildi ama,
Kesin kaderimin ikinci perdesiydi aşk...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:23 PM

Ardıç Kokar Anılarım
1/:
Ardıç kokan anıların isi,
Boz gözlü bozkır adamının gözünde siyah sürme,
Koynunda saramadığı yavuklusunun flu sureti sayılır.
(Mış...)
2/:
Rahmetlik anamdan da bilirim ki,
Ardıç isi yarım kalmış sevda sevda kokarmış,
Hatta bu yüzdenmiş,
Sinan’ın ardıçtan çatması dam çatılarının beliklerini,
Bu yüzdenmiş kekliklerin şiirlerin saçağına,
Ve ardıçların misafirsever dallarına konması...
3:
Fakirin anılarının ardıç kokması ise,
Eski bir yangından kalan alaz artıklarıdır.
Bu nedenle kokarım yarısı yaşanmamış sevda sevda,
Çıkarım arada bir keklik avına...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:24 PM

Aristo Boncuğu Ter Akar
1/:
Bir efsanedir başlar şiirin saçlarının ucundan,
Ter akar Aristo boncuğu gibi...
***
Akıtmadaki bir parmaklık mesafe,
Çölde kırk konaklık deve yüküne bedel...
Küheylanların burnu sümkürür koşu bitende,
Ağızları, ala köpüklü Fırat seline benzer,
Bu akış tek karışlık ki bir mavi çizgidir haritada,
Amma boydan boya geçer aşı topraklı Mezo’yu,
Kıvrılır yan böğrünün üstüne,
Şaddülarap’ta biter.
2/:
Bir efsanedir başlar şiirin saçlarının ucundan,
Ter akar Sokrates boncuğu gibi...
***
Saçlar aslında pıtrak köküdür,
Sevdalara sıvanır ve kalır yıllarca.
Ben de kalırım,
Kendimi unuttuğum efsanenin en ücra sözcüğünde.
Şaddülarap, kızılca humusa beler,
En sahtesini tarihini Elamlı bacanağımın,
Ki adı Kezzibanıaşk’tır,
Kamaşık dilli bir yosma ya da...
3/:
Bir efsanedir başlar şiirin saçlarının ucundan,
Ter akar Eflatun boncuğu gibi...
***
Ey hususi felsefemin Aristo’su dil dökme yoluna Mezo’nun
Uzanıp tuttuğum yumuşak ve sıcak mittir, bilirim.
Piramittir, yaşamımın üzerine bina ettiğim yalan.
Sinan’sa bir ehram ustasıdır mitolojiden kalan Atina’da...
Ustalığın da bir eksik yanı vardır Aristo,
Bu yüzden felsefe topal yürür her seferinde.
Bundan ötürü,
Sevdalar arasına kurulan köprü kemeri,
Geçit vermez bir çift ayaktan gayrısına...
***
Bir efsanedir başlar şiirin saçlarının ucundan,
Sevda çağlayanı gönül ırmağında seker seker dökülür.
Sığmayan kabına ne içimi tatlı sudur,
Ağızlı, ala köpüklü Fırat selidir ne de,
Coşkun ve kıvrak bir mitoloji yosmasıdır ki,
Kimi zaman deli Murat,
Kimi zaman delişmen Missisippi olur...
4/:
Ey Aristo, bırak kendini, kasma Atina sokaklarında,
Muradın,
Felasifesini inşa etmekse aşkü sevdanın,
Salıver gitsin özünü,
Çorak çöllerine kızgın sahranın.
Çünkü maralların türkülü yurdudur çöl,
Orada ne av, ne avcılar bilir tarih yazıcıları,
Ki hepsi Kezzibanı aşk’ın ense komşularıdır.
***
Elleri açılanın felsefesi arkaya taranan saç misalidir,
Atların yelesi gibi türkü koşalaşır çöl baharında.
Uçuşur ebabil misali felsefeyi aşk,
Sokrates nefesinde her seher...
Ey Aristo dinle ve uy yüreğine:
Bakalım ne der? ...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:24 PM

Asılan Umudumdu
1/:
Zavalı bir sir söğüt dalına astılar,
Kara lordlar aydınlık umudumu...
***
1/a:
Oysa bir ömürlük zamanın fırçasıyla
Işıklı tuvallerin yeşertmiştim bağrında.
Kendimi günde bin kez
Dikenli tarlalarda acıyla doğurmuştum.
Azgın sahilinde Akdeniz’in
Antik bir teknede Hacer’den kalan
Taşların hamurunu alaya alan kendimi
Bengisu ve hayat güneşiyle yoğurmuştum.
Göklere kırk bir kapı çizip
Anahtarlar yontmuştum som ve 24 ayar altından
Yarınıma kırk konaklık temeller kazıp
Gül ekmiştim bugünden aşiyanıma.
Ve hicret edip alaimisemada unuttuğum rüyalarıma
Bırakmıştım geride masum vatanımı, öksüz yurdumu...
1/b:
Minnacık bir söğüt dalına astılar,
Koca koca lordlar incecik umudumu...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:28 PM

Aşk Vurgununun Camdaki Sureti
1/:
Bir vurgundur nisanda su,
Ve camdaki suretim damlalar arasında,
Süzülür konarım sermest ikindilere,
Gölgemi nokta nokta kondurup beklenen yere,
Durulurum ve dururum günlerce...
Çünkü bir vurgundur nisanda su ve ayrılık...
2/:
Ha koşuda toynak,
Ha bağlamada tezene...
Bil ki sensin izanımda gezinen kısrak,
Tırnağını mızrap gibi vurarak...
Çünkü bir vurgundur nisanda su ve ayrılık...
***
Döşümde,
İşte öylece durur ve durulurum.
Ya hayalinden yemlenirim,
Ya da,
Koşarım çayırlar ve türküler arasında,
Gölgeni aranarak...
Çünkü bir vurgundur nisanda su ve ayrılık...
Suya sıla,
Gölge düşer ayrılığa yanarak...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:28 PM

Aşktandır Kırmızılığı Gökkuşağının
1/:
Ben kararmış üzümlere benzemem,
Mesela maviler üşütür beni,
Karanlıkta zencilerin dişlerinden ürkerim.
Puslu devirlerde vatanımı al basar kesinkes,
Kızarır göz bebeklerim,
Her yağmurun ardından.
***
Ellerim kızılca kıyamet şu anda,
İzlerini dizdiğin yollarına,
Belli ki gül dökmedeyim.
Ondandır bu kırmızılığı gökkuşağının,
Ya da her gurubun yalap yalap yanması,
Ve ateş donuna bürünmesi,
Mağmalar yurdu ve köpüren kalbimin.
***
Dedim ya maviler üşütür beni,
Ren geyiklerinin kaderi ürkütür beni.
Yıldızların sarışın bukleler,
Düşlerime dolanan ibrişim uçuşlu kementtir.
Ellerimse kızılca kıyamet şu anda,
Senin ardınca ben, samanyolunda,
Önümce sınırsız hayallerim koşmada,
Aşk ile ısınmada yüreğim...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:28 PM

Ateş Kuşları Sevdanın Damına Konar
1/:
Ve o bir demirciydi,
Hadid döverdi kemikli yumruklarıyla...
Yüreğiyle ise aşk...
***
Ben de dönerdim şerare olup yörüngelerde,
Ve beynimi döverdim eyvah toplarıyla aralıksız.
Burçlar burcu burcu kokardı ıtırlı nisanı beklemeden,
Hisarlar hisli hisli avunurlardı kuşatmaların tedirgin takviminde...
Olan yine zırhını kuşanmamış sevda illerindeki özgür beyliğime olurdu,
Gönüllü aşk savaşçıları yağardı ordugahıma yağmurları gemleyerek,
Nizamsız, intizamsız bir biçimde hem de.
Demirci uyanır ve “Ya pir! ” çekerdi,
Yıldızların örsünde beni ve acar duygularımı döverdi.
2/:
Ve o bir demirciydi,
Hadid döverdi nasırlı yumruklarıyla...
Kalbinin güm güm vurması aşktandı...
***
Demirdi bu, dövüyorken öfkesi saçılırdı dört bir yana kıvılcım kıvılcım,
Ateş kuşları sevdaların ıslak damına konarlardı merak içinde,
Büyüyorken ay, aşk kaçamakları ufalırdı nedense?
Oysa yar üstüne yazılan şiirlerdi bu süvariler,
Ve açılmış kanatlarından serin karanlıklar dökülürdü,
Çorak duyguların küskün faylarına.
Burun delikleri tespih tespih nefes ve deyiş zikrederdi,
Semada dönen ter,
Kavlinden dönen kan atardı kara toprak üstüne.
Demirci örsünde beni acar duygularımı döverdi.
Ve her sadmede “Ya pir! ” çekerdi...
3/:
Ve o bir demirciydi,
Hadid döverdi isli yumruklarıyla...
Nabzından duyulurdu dövdüğü aşkın balyoz sesleri...
***
Kabzası gümüşlü aşk hançeriyle,
İnadına utançsız bir hadid hurdası düşerdi örse,
Ve de inatçı bir usta örs başında,
Oy bu bu türküleri yakan körükdar,
Ve bir Davut nebi ustalığıyla zırh döven çeri,
Ötüşünden bile tanınırdı erbabı karanlığın kaçkın kaknüslerini
Yanık bir türkünün kokusu yayılmışsa hırçın hislere,
Kalpler her beyitte “Ya pir! ” çekerdi.
Demirci örsünde beni acar duygularımı döverdi.
4/:
Ve o bir demirciydi,
Hadid döverdi yanık yumruklarıyla...
Demiri yumuşattı hamur misali örs üzerinde,
Ama aşkını yumuşatamadı...
***
Ay suretli kızlar bakışırlarsa gümüş gözlü aynalardan,
Şaşkın şiirler çığlık çığlığa göğe ağardı,
Bulutların güneşi örtüşünden nem kapardı ocak ve ateş.
Demirci örsünde beni acar duygularımı döverdi.
Ve her darbede “Ya pir! ” çekerdi...
Çünkü o bir demirciydi,
Ta, Davut nebiden beri bilirdi ki,
Her ne olursa cana demir ve ateşten olur,
Bir de kırk camız gönü yutan körükten tabii...
Nihayeti yürekten tüterdi nefes ve can ve telbiye,
Dilek dudaktan çıksa bile...
Ve her aşkta “Ya pir! ” diye diye...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:28 PM

Aşkın Yemi Tuzdur
1/:
Bilmem bilir misiniz?
Aşkın yeminin tuz olduğunu?
Bilirim ben,
Babamın babasının babasından kalan,
-Ki kendisinin bir gözü yeşerir imiş her ilkbaharda,
Sonbaharda ise bozarır bozlak olur,
Ve namıdiğer Karaca bir oğlanmış.-
Haa! ...
Ne demiştik?
Evet... Babamın babasının babasından kalan,
Sırtı sahtiyan kaplı bir cönkten okudum,
Hem vallaha, hem de billaha...
Aşkın yeminin tuz olduğunu? ...
2/:
Kalmadım okumakla,
Gün geldi aşka düçar oldu bu fakir,
Aldı başını gitti yanık koyaklarına tuz gölünün aşk,
Bense tabanlarım yarık yarık beyaz ateş üstünde,
Bir yanımda Karaca bir oğlanımın türkü kırığı,
Diğer yanım olabildiğince gözyaşı,
Taşı delerek,
Üfürerek kumları,
Geçtim tuz ağlayan ırmağı...
3/:
Bilmem bilir misiniz?
Aşkın yeminin tuz olduğunu?
Bilirim ben,
Her aşık olduğumda,
Dururum, donarım ve kalırım kimyanın sodyum ağzında.
Kalp yalnızlığımı klorürle yıkarım.
Yollarım güneşe yan yanalığımın ateşini beynime,
Tutar ellerimi o zaman Leyla,
Tuz gölünden alır ve kurtarır beni sevdanın serin suları,
Ki o da gözümün çeşme çeşme türküsü sayılır,
Saçlarıma dolanır tuzlu bir Konya yeli,
Ak bileklerime ise sodyumun en kırmızısı,
Ömrümün tek sızısı ordan arta kalandır...
***
Evet... Babamın babasının babasından kalan,
Sırtı sahtiyan kaplı bir cönkten okudum,
Hem vallaha, hem de billaha...
Bırakması bin sene sürermiş tuzun tatlı suyu,
Ve ne olursa olsun bırakmazmış yüreği sevda...
Bundanmış aşkın gözyaşı ve kan tutkunluğu...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:28 PM

Ayrık Otları Boy Atar Döş Çayırımda
1/:
Bilseydik ki bu an Ahmetistan’ın,
En zalim *******inden arta kalan bir uğursuzluktur,
Hiç sever miydik kız Tekine? ...
***
2/:
Daha on sekizlik, terütaze bir ilkbaharda,
Ellerinin çavlanında çimmiştik oysa,
Sulak *******in sodalı gözlerinde.
Yüreğinin çağlayanında yıkayıp günahlarımızı,
Atlarımızı güneşe doğru sürmüştük.
Sen saçlarını,
Ayrık otları daha gümrah boy atsın diye,
Döşümdeki çayırlara ekmiştin.
3/:
Bilseydik ki bu anılar Ahmetistan’ın,
En zalim *******inden arta kalan birer uğursuzluktur,
Hiç biriktirir miydik kız Tekine? ...
4/:
Boy atan ayrık otları değil arsız ısırganmış meğerse,
dökülense ortak vadimize vahşi atları kişnemesi.
Oysa gümrah çağlayanıydı coğrafyanın,
Tuzlu tadıyla tarlalara can veren gözyaşlarımız.
En candan arkadaşlarımız,
Koyungözleri ve katırtırnaklarıydı...
Ben toplar toplar süsen topçukları takardım,
Püskül diye kirpiklerinin ucuna.
Sen uzanırdın sırtüstü,
Acunun avucuna...
5/:
Bilseydik ki bu zamanlar Ahmetistan’ın,
En zalim *******inden arta kalan birer uğursuzluktur,
Hiç yaşar mıydık kız Tekine? ...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:28 PM

Azad Edin Dağlar Beni
1/:
Dağlar beni azad edin şu buruk vadilere,
Dağlar beni azad edin sular ile deryalara dolayım.
Dağlar beni azad edin özgür ellere,
Dağlar beni azad edin kurbanınız olayım.
***
Doğum günümde çanlar çalsın yalçın kayalar,
Hapsolayım ellerimle dokuduğum harmanilere,
Rüzgarlarla eleneyim kar diye,
Çam kokulu sabahlıklar üstüne...
Dağlar beni azad edin yağmur olayım.
2/:
Dağlar beni azad edin gezden, gözden, arpacıktan,
Dağlar beni azad edin kanatlı kurşun olayım.
Tetikler boşa düşsün puslu koyakta,
Uçuşsun kınkanatlı böcekler,
Tereddütlü güvercinler yerine.
Türküm yankılansın kurşun yerine,
“Gökyüzünde bölük bölük tırnalar”
Yare selam taşısın mektup yerine...
3/:
Azad edin dağlar beni n’olayım,
Dağlar beni azad edin özgür olayım.
Çözün ayak bileklerimdeki sarmaşık bukağıları,
Koyverin ellerini prangaların,
İneyim düze “Dolanayım bel yerine...”
Dağlar beni azad edin engine,
Dağlar beni azad edin tutsağınız olayım...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:29 PM

Bal Diye İçtik Zehri Kebire
1/:
Kalbe zulüm Kebire...
Bir bendim diyemem gezinen
O eski kobtî parşömen rulolarında.
Kalbe zulüm Kebire,
Sen anlamak istemesende...
Hepimiz bir bendik aslında mağrur.
Küçültemedik özümüzü kul diye
Takıldı yüreğimiz son hudutta dikenli bir tele
Sevdalarımız yüzü koyun devrildi.
Hüzün aktı gözümüze ayın memelerinden beri
Emdik…
Emdik bal diye sunulan zehri.
2/:
Kalbe zulüm Kebire,
Sen anlamak istemesende...
Sebepsiz değildi o sonbaharda
Baldıran köklerinin izinsiz büyümesi
Belki çınarlar döktü yaprağını yol diye
Bir eylül akşamüstü yaşadık koyun koyuna
Ve ellerimize bereketli bakır bakraçtı sanki hediye.
Emdik…
Emdik sunulan zehri bal diye.
3/:
Kalbe zulüm Kebire,
Sen anlamak istemesende...
Cemreler sağıldı mermerlere zamansız
Kahinlerin kehaneti yüz bin kere dürüldü...
Hamaylılar döndü yıldızlı pencerelerden
Analar zılgıt ile doğurdu kendilerini
Bebeler bekleşedurdu benle beraber
Cesur ve atak bir atlıydı... Hayallenen halbuki
Belki de kağnılar üstünde mermi
Bebeler ve çarıklı genç anneler,
Emdiler…
Emdiler bal diye sunulan zehri.


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:30 PM

Balabana Yabani Türküler Diken Sayılır
1/:
Mutluluğu ısıtıyorsa sunmak için,
Bodur ağaç altında oturan babalardan bir baba,
Ey balaban yabani türküler diken sayılır medeniye,
Bilinmez neresinden batar,
İçi silme bereket dolu çuvallara...
2/:
Ey balaban,
Senin aklın başında değil ki,
Mesela yüz otuz yıldan beri.
Nereden bileceksin?
E eşittir em ce kare ettiğini...
(Sırıtma lan Ebu Cehil’in emzirdiği.)
Sorarım sana,
Yakın çoban yıldızlarına sakladı karakoyun türküsünün,
Bilinmeyen son notasını bir çoban,
Bilir misin, ya da duydun mu buna dair bir bilgi?
Al bir daha,
Hüzünlü duvar diplerinde muska gülü fideleyen,
Bir bahçevan tohumları şahın sarayından taşıdı buralara,
Desem ne dersin?
Bebeklerin uykusuna rüya katan şahmaran,
Damağında baldıran taşır yaratıldığından beri...
Omuzlarını kaldırmadasın,
Yani ilk kez duymadasın değil mi?
3/:
Ancak ve ancak ey balaban,
Çok şeyler vardır ki ne ben,
Ne çoban,
Ne bahçevan biliriz...
(“Neymiş abi? ” diye sormadasın endişeli endişeli.)
Boş ver be balaban, sen bilmesen de olur,
Biz bildik de ne oldu sanki? ...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:30 PM

Baldıran İmbiğindeyim
1/:
Biliyorum...
En beklemediğim bir anda,
En çok beklenen anım geliyor...
Tükeniyor biriktirdiğim kırmızı bilyelerim.
Bilirim...
Her şeyim bozkırda gömülecek bir kabire,
Ya da onca şey az sonra şaşkın şaşkın...
Alışkın olmadığı bir abanoz ata binecek.
Bilirim tüm ışıkları üfleyecek,
Yerle gök arası bir ağız.
Yani ey ins ve cin yağız bir gün ortasındayız...
Az sonra gözümüzün feri bir mum gibi sönecek...
***
Görüyorum... (Olan bunca şeye rağmen.)
Yalnız tek şey...
Alel acele uçuyor ebabil kanadında.
Umut ak bir yumurta gibi en garaib hallere lohusa,
Ve kurtuluşun ayak sesleri annelik sancısında...
***
Biliyorum...
Arefesinde son uykunun kibir iksiri.
Kadife bir anne dudağından çıkan,
Alnı “amen” damgalı hamaylı kabı,
Her şeyi belirleyecek Müneccimbaşı Tarihinde...
Kuş ağızlı ninniler çalıp zaten,
Beşik ığırlıyor uğuldayan saatlari zamanın.
Hazırlıyor uykusuna köksüz ve karanlık döşeği,
Ve kurtuluş rüyalarına zamandışı mahkumunu,
Usul uslu ama hamarat...
Burnunu çırpıyor bir at,
Toynağıyla, altında sabırsızlanan toprağı eşeliyor.
Bir “güzelavrat”
Yaşanmamış şiirler ısmarlıyor son zaman şairlerine.
Şiirler ki inadına redif,
Dibine kadar kafiye...
2/:
Bir hamarat değirmen hüsbanına dayanıp,
Huruceyliyor semaya Mevlanaleyin,
Veya Hacıbektaşleyin semaha yangın...
Zıkkımına kadar içilmiş öykülerim,
Akıyor azar azar,
Dayanamayıp yer çekiminin en sivil kanununa.
Baldıran damıtıyor imbiğim,
Dumanaltı bir tekkede “Güzelavratotu” içmiş gibiyim.
Ha tükendi,
Ha tükenecek biriktirdiğim kırmızı bilyelerim.
3/:
Dönen değirmen,
Zamansa öğütülen “kelete”
Sonunda tükenmek üzere biriktirdiğim bilyelerim,
Enine ve uzununa ve dikine...
Tam on bir buğutuna sünüyor zaman.
Boyutlar el değiştiriyor bereketli bir pazarda.
Bir çocuk oyununda hacimsiz gözler dökülüyor avcuma.
Çalıyor o senfoniyi çağlarüstü bir keman,
Çalıyor dokuzuncu notadan doğuşumu.
Yok oluyor vicdanların örtüsü ter içinde,
Sultan oluyor zamana kederlerim,
Tükeniyor biriktirdiğim kırmızı bilyelerim…


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:30 PM

Bedeviler Tarihçesindeyim
1/:
Bulutlar sana güler,
Ey son satırı kurumuş gözpınarlarım...
***
Buharlar,
Buhurdanlar,
Tanıklarım sayılır.
Ey lüleleri kırılmış gözpınarlarım,
Sense yağmurlarla teorik sohbettesin...
2/:
Tutup son dizelerinden getirmişsin,
En uzak akrabalarımız bile olmayan çölleri...
Tüm saçları ve benizleri sarışın kumları,
Ve kıraç tepeler gibi hörgüçleriyle develeri,
Bedeviler tarihçesine,
Nokta nokta kendini düşmedesin,
Dalmışsın kadim bir simyanın ardıç izbesine,
Yabani kayalardan zehep damıtmadasın...
3/:
Seni asırlar evvel,
Gümrah bir pınarın başında terk eden
Ufuklar ardındaki aşkınla sevişmedesin...
Bu, bir burnu yavru gökkuşağı renkli hayal olup,
Dolanmıştı peşine İbni Sinanın bile,
Babil’de Harutmarut da simya sürmüştü ellerine...
Ama,
Muslu toprak dolduruldu,
Puslu bir mart çarşambasında,
Hayaliyle kararan yeşil gözlerine...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:30 PM

Ben de “Yooo” Demiştim,
1/:
Bıyığının altından gülen halam kızı,
Öksede bıldırcın olursun sen de bir gün,
Tuzakta yalnız,
Boynu bükük karaca...
Dolana dolana şiir okursun,
Bir kabe’nin tavafında...
Ahmetyozgat demişti dersin...
2/:
“Yoo” deme...
Ben de “Yooo” demiştim,
En son tavafımdan önce...
3/:
Yaşmağının altından uğrun uğrun bakıp da,
Müstehzi bir çiğdem gibi gülen halam kızı,
Öksede nisan olursun sen de bir mevsimde,
Takvimin tuzağında yalnız,
Ve bağrı yanık ağustos perşembesi...
Dolana dolana şiir okursun,
Bir kabe’nin tavafında...
Ahmetyozgat demişti dersin...
4/:
“Yoo” deme...
Ben de “Yooo” demiştim,
En son tavafımdan önce...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:30 PM

Ben de Damdan Düşen Sayılırım
1/:
Aşk acısının,
Ne kadar tatlı olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Ben tattığım için damdan düşen sayılırım.
***
Aşk acısının,
Ne kadar yakıcı olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Bu nedenle uğraşlar verilir kalp cephelerinde,
Beynini zorlar aşkını unutmaya çalışan adam.
Zorlayan ben isem zorlanan da litrelerce kandır.
Yalnız bir candır cenderede burnu sıkılan...
2/:
Aşk acısının,
Ne kadar kanlı olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Terkedilmiş akşamların kına kızıllığındaki şiiri,
Cönklerin en başına yazılır hamarat ellerce.
Cananın göğüs kafesinde dolaşan sakin el,
Duyar yüreğin mitralyözü andıran tarrakasını.
3/:
Aşk acısının,
Ne kadar türkülü olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Bir azgın vurgun iner koynuna yalnızlığın,
Kanlı teberdir belki can pazarında avını pazarlayan,
Ya da temreni kalp biçiminde bir hatıra şeşber.
Vurulur aşkın adamı en yumuşak yerinden.
Bir bozlak orta Anadolu’dan,
Bir barak ağzı diyarı Ayıntab’dan havalanır.
4/:
Aşk acısının,
Ne kadar kıskanç olduğunu
Bilmem, bilen var mı aranızda?
Ben tattığım için damdan düşen sayılırım.
Sevdanın yemi dudaktır derler ya bilgeler
Tuzu da kıkır kıkır kıskançlıktır öyleyse.
Bu yeise hangi aşkın kal’ası karşı durur?
Ya da bu istilaya kimin ordusu?
Cengiz’in mi?
Timur’un mu mesela?
Bence asla...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:30 PM

Ben Oradaydım
1/:
Bir elinde çıraları yanıyordu bu gece,
Düşlerinin biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Örtülüydü eski ve yeşil bir pelerin ile,
Uykuya çivilenmiş karabasandı o yaşlı sabır,
Dağların uslu yamacı sunak taşında,
Atların ayaklarında sahtiyan zahmet vardı,
Öteki ellerindeydi çaldıkları kıyamet,
Afet maharetli zenaatkarlar elinde,
Ve örsünde dövülmede bolattan bir aynanın:
Dan... Dan... Dan! ...
Dayanamam yüksek desibeline sesin,
Zamanın metalik kabaralı çukurunda uyandım.
Asırların yorgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…mekanın şahidiyim abiler,
Bendim zaman vallahi...
Yaşanacak hüzünlere adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım...
2/:
Bir elinde yetimleri ağlıyordu bu gece,
Kızlarının biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Direnen bir kuşkuyla Ferhat apansız,
Vuruldu sevdaya ******** bir cephede,
Sapır sapır ağladı sandukada kurşunlar,
Kimi ağlayarak düştü kundağa,
Kimisi de elledi soyut karanlıkları,
Sağır, esrik, yüreği kan götüren odağa,
*******den bir gece,
Semadan sağılan ışıklı bir heceydi,
Karıştı tutkuyu dirilten cana derinden,
Dirildi ışığın efendisi münevver Alaaddin,
Doğruldu kahverengi ve çürük yerinden,
Ve böğürdü develere hükmeden namlı bezirgân,
Ay irkildi maçinli haşin kızı görende,
Çıplak tenini dağladı kervansız ovaların.
Asırların yorgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…geçmişin şahidiyim abiler,
Bendim zaman vallahi,
Yaşanacak fantastik acılara adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım.
3/:
Bir elinde sevdaları yanıyordu bu gece,
Anılarının biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Nezir sunağında kurbandı bir bakire,
Sahte ayinlerse şamanlar diyarında karmakarışık,
Duyguları ve bıyıkları tıraşlanmış müridân,
Bir küskün bıldırcın çileli güzergâha,
Bir barışık turaç bilcümle mazlum mahlukâta,
(Dervişân dediğim bir nötr adam ki,
Heybesi silme ahlat ve ezoterya doludur...)
Bazen halay tutmada dolunayla,
Gâh mezarını kiralamada serviler altına sıraleyin,
Ötekiler mi? Tabii ki bin pişman:
“Yontma taşlara rıza gerekirdi,” diyerek,
Sonra acıkan ruhlar sabırsız bir hamlede,
Zayıf canlıların olanca günahlarını kemirmede.
Asırların yorgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…savaşların şahidiyim abiler,
Bendim zafer vallahi,
Yaşanacak sitemlere adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım.
4/:
Bir elinde hayalleri yanıyordu bu gece,
Düşüncelerinin biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Kibirli atlılar akıyordu kalın ciltlerden,
Atlılar ki tepeleri pürateşe hamile,
Ve ironya şakırtıları eko yapar yedi katlı semada,
Onların artıkları geride ve el sallamada, sahte,
Yeryüzü ise ölü çiçek bezgini,
Tekerleği ilk bulan adam bu kertede,
“Gümanının oğlu olan keşkesi” sağ elinde,
Binpişmana hamile kızıl bir et gibi iki büklüm rahminde,
Tarihi öfkeden ve coğrafik cıgaradan sararmış,
Bir hasan sabbah sivriliğinde gök demirden süvariler,
Ezel ezel kokan metalik dişleri tıkırdamada,
Ama yanılmışım, atlılar değilmiş oysa geçen o sıra,
Geçenler asırdan kalan gölgeleri onların.
Asırların yorgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…cehennemin şahidiyim abiler,
Bendim araf vallahi...
Yaşanacak hicranlara adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım.
5/:
Bir elinde rüyaları yanıyordu bu gece,
Renklerinin biri uzağında zebundu yârin,
Bilmediğimiz bir tarihin en canhıraş düğünü,
Kan ve irinli hercümerç günü bir coğrafyanın...
***
Sakin şamanlar kasıp korkunun dizginlerini,
Tedirgin ahaliyi teskine çalışmada,
Tanrı dağının ham meyvesi ayva mor buna rağmen,
Turunç sayın ki ebem kuşağı vah vah...
İnsancıklar tırnaklarını emerken,
Karşımda Babil yosmaları ve Hasan Sabbah.
Bir fedai kanlı gadaresini yalamada,
Az ötede karım ölümüme ağlamada.
Asırların vurgunuydum dardaydım,
Ben oradaydım…
***
…kozmik hazinelerin şahidiyim abiler,
Bendim sarraf vallahi...
Yaşanacak sevdalara adaydım,
Ben o gece ya öldüm,
Dirildim mi anlayamadım...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:31 PM

Ben Öğretmenim
a/:
Vurulan sensen, düşen sen
Eğer yardım istemişsen –veya istememişsen–
Kızıl kanda da olsa ellerim...
Koşar gelirim
Çünkü ben öğretmenim!
b/:
Benim üstümedir
En güzel şiirleri kalemin.
Erişilmez olurum yıldızların oralarda bir yerde,
Derde yanar, gama göynür yüreğimin her karesi.
Döğülen sensen, düşen ben
Sana erişebileceğim yerde dururum
Dünyam sen
Seni görürüm ensemde gözlerimden.
***
Sade benim üstümedir
En leylâk tonlu lacivert fotoğraflar
Yakada rozet... Elde pankartım ipek yolunda
Ama... Kızıl kanda da olsa ellerim
Koşar gelirim
Demişsen ki “Yetiş öğretmenim”
İşte ellerim... Ben öğretmenim
Çünkü ben seninim! Çağır gelirim! ...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:31 PM

Beni de Sar Yaralarına Şehir
1/:
Kanlı şehir biliyorum üzgünsün,
Teberrüken beni de sar,
Sipsivri yaralarına.
***
Saçlarımı lime lime çizsin yetenekli dalgalar,
Denizlerin ıslansın çölün leyla kızıyla,
Teberrüken beni de sar sivri yaralarına...
2/:
Kanlı şehir biliyorum hızlı döner saatin,
Teberrüken beni doldur,
Gri düşlerinin aralarına.
Öğüt hicranımı buzdan çarkınla,
Sür kanımı tuvaline kırmızı renk yerine,
Teberrüken beni de doldur,
Ak düşlerinin aralarına...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:31 PM

Beyinde Durduğu Gibi Durmaz Sevda Yürekte
1/:
Yüreğe düştüğü anda...
Beyinde durduğu gibi durmaz aşk...
***
Korkaklık ve cesaret...
Zifafa girer her kalpte Barba’nın dükkanında.
Barba, arka sokakta bir yaşlı Urum zeballasıdır.
Veya kopilidir bağbozumunda sıkılan üzüm şırasının.
Üzümü sıktığı gibi bitirir korkaklığın işini.
Kalır geride,
Yüreğe inen bir kupa aslan sütü...
2/:
Yüreğe düştüğü anda...
Beyinde durduğu gibi durmaz aşk...
***
Ey Barba!
Üzümlerin ve şarabın efendisi...
Bağların tarım yapılan yeri çiçek doğurursa,
Yüreklerin aşk yapılan bölgesi,
Neden savaş yerine döner?
Bilirsen söyle, yok bilmez isen sus!
Ve doldur bir kupa daha “köpek öldürenden.”
Senden daha dostu yoktur aşkadamına,
Sırtlanınca alem *******in yaslı karanlığını.
Ve senden daha çağlayan kurak çöllere...
3/:
Sen ki kitabını yazansın ey Barba Yani...
-Gavur gibi bilirsin ki,-
Yüreğe düştüğü anda...
Beyinde durduğu gibi durmaz aşk...
***
Yani meyhanemin yaşlı bilgesi Barba,
Vadisinde kan akan dere suyu ne bilsin?
Ama sen bilirsin ki alayıvala ile yaşanır aşkın evveli,
Kuş ile sevda kanattan benzeşirler aslında,
Bu yüzden nerede yorgun düşecekleri belli mi olur?
Karşılarsa en yakın aşk uzak bir akraba gibi,
“Dur ey kalbim,” demenin zamanıdır diyorsan,
Ki öyledir...
Doldur bir kupa daha “köpek öldürenden.”
En karınlısında bir daha doldur ey Barba Yani...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:31 PM

Bırak Başkaları Ağlasın
1/:
Ey şiirimi uğunur gibi okuyan kari,
Sevdiceğin uçar ya bir gün,
Kapısı açık unutulmuş gönül kafesinden ansızın,
Bil ki son saat gelip çatmıştır,
Ağlaman boşunadır,
Sus ey yüreği elindeki adam...
2/:
O son saatte yaşanan,
Ölüm gibi pilav üstünde az kuruca bir şeydir.
“Hey hey”idir şimdi yankısını aradığın,
Uzaklaşan kuşun kanat seslerinin.
Ve duvar gibi duran dağların karşısında,
Nağra atman da boşunadır ey eli yüreğindeki adam.
Beyninin en gafil anında,
Beklemediğin bir cenahından,
Vurulursun kendi bumerangına...
3/:
Suçlama, ikilik sayma sisteminden kurduğun,
Dijital tümceleri kullanarak,
Kendi kanalındaki sakin matematik kardeşi,
Çünkü o son saatte yaşanan,
Nefesleri saymanın olanağı yoktur.
Kervan kendi kühtünce akar menzile,
Kaf dağı kendi masalında dağdır ancak,
Coğrafya tanımaz ankalara yurt olan yüceliğini.
Sus ve dinle, (mesela yüreğindeki fiziği.)
***
İdrak ettiğin o son saatte yaşanan,
Doğum gibi bir şeydir aslını ararsan.
Sen ağlama bu yüzden...
Bırak başkaları ağlasın,
Senin arkandan...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:32 PM

Bin “Ben Var Benden İçeru”
1/:
Ben ve sen iki su arama çatalıyız ey Leyla,
Aranırız yüreğimizin geometrik düzleminde aşk ile.
Bir kuyu açarız. Kuraktır...
Bir kuyu daha açarsak... Yine kuraktır...
Bir kuyu daha açarsak... Yine kuraktır...
(..................................)
Bir kuyu daha açarsak... Islaktır...
Bir kuyu daha açarsak... Mutlak sulaktır...
Bil ki sevdanın sergüzeştidir bu,
Çünkü bilirim ki bin “ben var benden içeru...”
***
Ben ve sen iki su arama çatalıyız ey Leyla,
Aranırız yüreğimizin al-yeşil krallıklarında aşk ile.
Ancak şahittir ki tarihler,
Bayraklarını yakan kralın peşinden ordu gitmez.
Geçmişse zamanın perdesinden anılara dair derin izler,
Kalbi ovalar yeni izlerin ayaklarını bekler.
2/:
Ben ve sen iki su arama çatalıyız ey Leyla,
Aranırız yüreğimizin mevsimlik düzleminde aşk ile.
Bir mevsim açarız. Kuraktır...
Bir mevsim daha açarsak... Yine kuraktır...
Bir mevsim daha açarsak... Yine kuraktır...
(..................................)
Bir mevsim daha açarsak... Islaktır...
Bir mevsim daha açarsak... Mutlak sulaktır...
Bil ki sevdanın sergüzeştidir bu,
Çünkü bilirim ki bin “ben var benden içeru...”
***
Ben ve sen iki su arama çatalıyız ey Leyla,
Aranırız beynimizin esir pazarlarında aşk ile.
Ancak anılarını tüketen tecimen,
Yüreğini satsa yeridir.Ah gözümün yağmurları neredesiniz?
Ancak siyaha kesen bulutlar korkutur aşk adamını,
Korkma ey yürek çatalımın ortağı kadın!
Ve korkmayın sulara aşık olan kılıç erbabı,
Üzeri boyanmış her şey derununda başka renk barındırır,
Siz cengaverler ki oturursunuz yasak aşklar üstüne,
Saçlarınıza beni sürün zeytinyağı yerine,
Çünkü bin biz vardır bizden içeru...”


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:32 PM

Bin Bir Gecenin Bir Evvelinde Aşk
1/:
İşte öyle bir zamandı,
Hayalime bindiğim vakit...
Yani akşamdı.
Bin bir gecenin bir evveliydi.
Üzerinden güneş geçen topraklar da batıyordu,
Ufuklara çizdiğim kalın çizgilerin ardına.
Yağmurlara ve onların ıslak akşamlarına,
Ve yarın atına destursuz binen süvari,
Yarı yolda aşk ve çiğ ile ıslanırdı kim bilir...
Aşk savaşçılarının sırtına dayanan,
Sert ve soğuk namlulu akşamların da,
Bir umudu vardı cephe gerisinden beklenen,
Eteklenen sultanlar da bir korku büyütürdü yüreklerinde,
Ya o son gün bu akşam ise? ...
Bizim içinse,
Her son gün bu akşam idi...
2/:
Demiştik ya bidayette ey kari,
Bin bir gecenin bir evveliydi zaman yörüngesinde,
Ama ölüm yine aynı ölümdü,
Yaşamsa aynı yaşam...
***
Bin bir gecenin bir evveliydi an çağların skalasında,
İlk öğrendiğiniz ise zamanda,
Salt aşk üstüneydi biz anımsamasak da,
Ki o aşk annenizin unuttuklarıydı,
Bizler de anımsardık şimdi ay ışığı altında yaşadıklarımızı,
Bidayette harcımız çiğ sütle karılmasa...
3/:
Kimden işitmiştim bilmem,
Belki de bir zamanlar üstü bilgeden...
Demişti ki,
Ya da demiş miydi ki? ...
'Mutluluk bir sahte esrikliktir.'
Biliz ki hayaldir baharda kasım ayının gezinmesi,
Annelerin balalarına çiğ süt emzirmesi bir yaşam gizemidir,
Ki,
Ol nedenle kendimizden bekleriz en beklenmezi.
4/:
İşte öyle bir zamandı,
Hayalime bindiğimiz vakit...
Yani akşamdı aşkımızın ardından masallara daldığımız.
Bin bir gecenin bir evveliydi belki de,
Titredi yüreği toprağın ve balkıdı göklerin şah damarı,
Bir kuş uçtu cennetin saçaklarından,
Sayın ki bir daha inmemek üzere yere,
Güneşin soğukluğu tandırlarının harsızlığından değildi,
Yırtılan dudaklarında kan arama vaktiydi Kaf dağında devlerin,
Kan kırmızı bir teslimiyetti ölüm fırça darbelerinde,
O yüzden yaşam yağlıboya tablolarında kaldı Bellininin...

5/:
'Bin Bir Gecenin Bir Evvelinde Aşk' şiiri üzerine kıssadan hisse bölümü
ya da Beydeba beyefendinin öğüdüdür kısmı ki önemli değildir. Sanki peynirci karga dinledimi ki siz dinleyeceksiniz. Kendimi Lafonten gigi hissediyorum ya neyse...

'Muhterem kari!
Sanki güneşler ölmez mi sandın ay yar?
Bilesin ki zaman da erir kendi potasında kuzu misali,
Ve günbatımından gözlerine düşen belki de günün son nefesidir,
Çayırlar sonbahara hazırlanırlar çalparalar çalarak,
Ve yaylalar en çok kışın altında saklanmak arzusundadırlar,
Kuşlar da aslında bir orkestradırlar cenaze ardında her an,
Ağır aksak ilerleyen kervansa çölde hayattır,
Düzde ölüme eş bir yavaşlık...'


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:32 PM

Bin Bir Su Verilmiş Çelik
1/:
Karaca bir oğlandan işitmiştim:
“Gönüldür,
Bazen deli,
Arada bir durgun sulara döner”miş.
Ve kuşlar gibi kafesinin kapısını açık bırakmaya gelmezmiş,
Göğsümüzde sakladığımız ürkek kalbimizin,
Sesimizin yanıklığı bundanmış...
2/:
Karaca bir oğlandan işitmiştim:
“Eğilmezmiş bin bir su verilmiş çelik,”
De...
Bükülürmüş yaşam, yemişse vurgun,
Olgun bir meyve gibi dibine çürüyerek düşermiş...
***
Sen ki özgürlüğü buldun sayarsın kendini ey Leyli,
Ayrılığın dayanılmaz ekşisini tadınca.
Oysa odur ki hürriyet Leyla,
Dönersin,
Ve uğruna kurulan,
Masif çelik kapılı saraylara girersin,
Gönlünce gönüllüce...
3/:
Bilge ve karaca bir oğlandan işitmiştim ki,
Bu böyle...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:32 PM

Bir Ben İdim
–sokak çocuklarına–

A/:
Nihaî noktaydı bana biçilen,
Oysa ben sevgiye yaslanmalıydım.
***
Ne önümdeki gri çizgi dümdüzdü,
Ne de uzakta gördüğüm alacakaranlık rüyam.
Oysa ben hayalime yaslanmalıydım...
A/a…
Doğranam umutlarımdı az önce unuttuklarım,
Omzumdan çelinmiş o sıcak destek,
Ellerim gri demirleri kavramada yaşamın yol boyunda,
Dayanmış,
Betondan sütunlara bin bir yerinden kırılan sevdam,
Oysa ben anneme yaslanmalıydım.
B/:
Bir ben idim bu çıkmaz sokakta ilerleyen,
Bir de o küçücük dünyam kendi yörüngesinde...
Ne karanlıklar içti beni bilseniz?
Ne de itti aydınlığa bedenimi boşuna çabam.
Bir uçsuz bucaksızlk idi beni ha bire kendine çeken.
Oysa ben güvenli bir dünyaya yaslanmalıydım...
B/b…
Sizdiniz evet evet sizdiniz! ...
Kır saçlı yılların ardına uzayan çizgimi kıran...
Ya isteyerek,
Ya da yutucu deniz temsili,
Veya masalların kaçkını bir karabasan gibi,
Küçük hayatımın üstüne kocaman ayaklarıyla basan.
Gürültülü zemherinin altında bacaklarım,
Ellerim işhanlarından arta kalan çöpleri karıştırmada.
Ve metal akreplerin ayak sesleri yazgımı kovalamada.
Oysa ben ninnilere yaslanmalıydım...
C/:
Çaresiz kalarak güvenip,
Dayandığım korozyonlu sütundu yakan bağrımı.
Beton yaygıların zalim çeperi *******imi kucaklamada,
Ve lacivert gök altında koyun koyuna itle, kurtla ve umutla...
Gri sokakları metropolün ömrümü çizmede haritalar misali,
Ağır aksak... Bir o yana bir bu yana kıvrılarak...
Taptaze kesici dişlerin sırtımda bıraktığı kin,
Toplumda bana biçilen mevki en geri...
C/c…
Ellerim kül, yanaklarım mor...
Kırpılmış kirpiğimi doğrayan ateşten makas,
Üzeri kabuk bağlamış mağma veya küllenmiş bir kor.
Kadim çağlardan kalan sürurum kesik kesik solumada,
Kırmızı bir körük misali kendi nefesini kovalamada.
Zalim...
Ve döşüm üstünde bir asabi volkan...
Ha patladı ha patlayacak.
İten, öteleyen kendimi dışa,
Sevdamı yok eden doymaz umurum,
Ha yarıldı ha yarılacak.
Uzayan boyuma inat kısalan umutlarım...
Ha kırıldı ha kırılacak...
Oysa ben yüreklere yaslanmalıydım.


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:32 PM

Bir Deli Felsefe
1/:
Zamanın katili,
Bir delibozuk felsefe çeler aklımı,
Bir zırdeli coğrafya kazan kaldırır,
Anın silme zulme kestiği,
En bunlu anda...
2/:
Boş ver kimyayı be yüreğim,
O ki asit yağmurları boca eder,
Seven adamın nötrlüğünü yitiren kalbi üstüne,
Sülfürü içsek ne intihar arefesinde,
Ya da kezzabı atsak kıskançlığın yüzüne...
3/:
Yani bilirim ki şimdi sevdanın katili,
Bir deli felsefe çelmededir aklımı,
Bir deli coğrafya kazan kaldırmadadır,
Ama yine de,
Sağ elim uzanır sülfüre,
Diğeri kezzaba gider...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:32 PM

Bir Göç Günlüğü
1/:
Terkettim sevdamı bir göç öncesi ağalar…
Usul, ağır ve aksak...
***
Önümde zeheb belikli küheylan katarları
Arkamda gri dumanları minyatür hanedanımın
Avuçlarımda çangıl çangıl çok hörgüçlü mayalar
Kaşlarım yaprak dökmeye meftun
Dudaklarımda acı bir bozlak sesi
Terkettim sevdamı bir göç öncesi...
***
Ben ki tevellüdüm dokuz yüz elli beş,
Hamur elli bir Hafize’den olma,
Koma beni yollarda ey yüreğim,
Ko gitsin sevdiğim bu haini korlara...
2/:
Nakışlı semeri devemin ağalar bana tek kalan…
Usul, ağır ve aksak...
***
Hindi kenevirlerden burulmuş anıların yuları,
Salkım saçak dolanmada bozaran tevellüdüme
Yüzüm zahmetin sonbaharına dönük
Arkamda ise can çekişen minnacık bir ilkbahar
Dilim dilim doğurmada ufuklar ayazı ve karı
Ve memesinden ağu sızan mart hınzırını
Sürmede menzilsiz bir yolculuk uzamada zor zaman
Nakışlı semeri devemin bana tek kalan...
***
Ben ki tevellüdüm dokuz yüz elli beş,
Hamur elli bir Hafize’den olma,
Koma beni yollarda ey yüreğim,
Ko gitsin sevdiğim bu haini korlara...
3/:
Aşiret usul usul akmada kör vadide ağalar…
Usul, ağır ve aksak...
***
Bir ana, bozlak örmede dağların ayaklarına
Arkadaysa ölümü katre katre içen hasretlik
Önümde, eflatun gölgesi can çekişen güneşin
Yavaş yavaş geçmede dağları yutan yürek
Ve üfürmede az yaşanan bir kaderi nadide
Aşiret usul usul akmada kör vadide...
***
Ben ki tevellüdüm dokuz yüz elli beş,
Şerbet dilli bir Hafize’den olma,
Koma beni yollarda ey yüreğim,
Ko gitsin sevdiğim bu haini korlara...
4/:
Bulutlar matem tükürmede ağalar ütümüze habire…
Usul, ağır ve aksak...
***
Yeşil donlu umutlar -ki burmuyor kolanını-
Ve son kırıntı düşüyor nakışlı yaylalardan
Arkada mevlanamsı tespih çeken yolboyu
Ön cenahta ise kozmoğrafyada pişmiş tuğlası bitmiş
Kuyrukları yolunmuş pusulasız turaçlar
Daylak develerin adımları ulaşmada kabire
Bulutlar matem tükürmede üstümüze habire...
***
Ben ki tevellüdüm dokuz yüz elli beş,
Sizin köylü bir Hafize’den olma,
Koma beni yollarda ey yüreğim,
Ko gitsin sevdiğim bu haini korlara...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:32 PM

Bir İşveli Küheylana Destan
1/:
İşveli bir küheylandın sen kız Miraye.
Delimsirek biraz,
Ve şaha hazır her daim
Kız Miraye işveli bir küheylandın sen,
Daha ne deyim? ...
***
Yüreğini bindirip... kudurgan yaylara
Döndür dizginlerini sür benden yana
Çeliğe dökülmüş gözlerini oturtup
Çıldırgan ceylanların avangardına al şafakta
Kaçırma gözlerimden aşkımın enkazını
Uzak ve hurda dağlara...
Dön benden yana Miraye…
Yüreğini bindirip işveli küheylanlara...
2/:
İşveli bir küheylandın sen kız Miraye.
Delimsirek biraz,
Ve savaşa hazır her daim...
Yüreğim sıcacık... Ekvatorda bir oda say ki
Tandırında gürül gürül gül yakan
Çınarlarsa yaprak yaprak... El sallamada
İçimdeki çölde azan katarımın ardından
Bense Miraye... Say ki nedense
Gözlerine gömülen... Ufacık bir serçeyim
İzin verin denizler... Üstünüzden geçeyim
Ve ılık sular içeyim Miraye gözlerinden.
Dön artık benden yana…
Yüreğini bindirip işveli küheylanlara...
3/:
İşveli bir küheylandın sen kız Miraye.
Delimsirek biraz,
Ve koşmaya hazır her daim...
Ellerinin unuttuklarıdır deli kız... Ömrümün sermayesi
Mevsimlerden güç alıyor sensizlik
Gözyaşım onun için ağlamaklı
Ve ağlayışım ondandır kahkahalarla
Beti benzi bereketli... Ve hırçın bir çiğdem tarlası
Hücre hücre beynimdeki tarlada yaşar
Yokluğunun hırsıyla ördüğün duvar
Seni de hapsediyor benim dışıma
Gözyaşıma biniyor beynimdeki atlılar
Kaçırma gözlerini ıssız ufuklara deli kız
Dön benden yana Miraye…
Yüreğini bindirip işveli küheylanlara
Ve yüreğini bindirip... Göçmen kuşlara
Döndür benden yana... Dön benden yana...
Delimsirek biraz,
Ve aşka hazır her daim...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:33 PM

Bir Köy Pınarının Lülesindeyim
1/:
Terli ırmaklar akar yalnız dağlardan...
***
Yüzümdedir saldığın harlı atlar,
Kapısı aralanmış sevdanın eşiğinden,
Ha atladı,
Ha atlayacaklar...
Terli nehirler akar yalnız dağlardan,
Bense akarım öksüz bir dereden maçup yüzümle,
Yol ararım yüreğinde var sandığım ummana...
2/
Ve gözlerindeki yaşa yaslarım acılarımı.
Al küheylanlar hüznümü taşır,
Terli dereler akan yalnız dağlara...
***
Say ki bir bent gibisin bu umarsız sevdaya,
Bir milatta çağ evirmektir işlevin.
Yüzümdedir saldığın harlı alevler,
Kapısı aralanmış sevda tandırının eşiğinden,
Ha atladı,
Ha atlayacaklar...
Terli ırmaklar akar yalnız dağlardan,
Bense bir köy pınarının lülesindeyim,
Yol ararım yüreğinde var sandığım bakraca...
3/:
Yavaş yavaş ilerler kan seven yüze
Gördüğün kan değildir yine de,
En yalnız zamanda al basmasıdır aşkadamını.
Yüzümdedir şimdi saldığın harlı al kızları,
Kapısı aralanmış sevdalı beynimin eşiğinden,
Ha atladı,
Ha atlayacaklar...
Terli ırmaklar akar yalnız dağlardan,
Bense dolanırım Kızıldeniz’in çöllere ulanan sahillerinde
Babülmendep ararım karışmak için Hindokyanusuna...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:33 PM

Bir Tren Garında Islandım Sana
1/:
Gürgen oturaklarla ısırılıp
Kurutup verimli vakitlerimi
Ardda kalanların önlerinden başlatıp
Demir paraleller sürerek dağ doruklarından
Nokta nokta teğet değip soğuk istasyonlara
Buharlı bir lokomatif gibi yorgun, aç, susuz
Ve nefes nefese ulaşıp diyarı sevdana
Bir tren garındaydım,
Islandım sana...
2/:
İleride bir yerlerdeydi güneşim sanki
Dağların yırtığında salt ipekten turaç ağları örüp
Düşüp upuzun izlerine Divriği develerinin
Ve ironik işaretlerine kalbimin çekimiyle
İçip çakıl taşlarını yağlı kesişmezlerin
Buharlara uzanıp inadına ve sırtüstü
Türküler ekerek paslı yollara
Bir tren garındaydım,
Islandım sana...
3/:
Çisentin konuştu penceremle evvela
Ardından katarlarla sözlendim
Belenip yarmalarda ak kürtüklere
Ve yaktığın ateşler ayasında dört nala
Apoleti bakırdan bir gar şefinin düdüğüyle silkinip
Üzgünüm, yorgun dudaklarım dayandı sona
Bir tren garındaydım,
Vuruldum sana...


Ahmet Yozgat

KaRamBoL™ 03-07-2008 05:33 PM

Bir Türkülühicazkar Sevdadır Bizimkisi
1/:
Tarih dediğimiz nedir ki?
Bir türkülühicazkar sevdanın semeresi...
Kıskıvrak yakalanır ya bir yol beyi,
Koygun ve yorgun beyninde hicret ederken,
Ve bir kervansaray eşiğinde onulmaz derde,
Hecinler suru melekut misali öter,
Palaz bıldırcınlar ulur ya ibrişim ipler kopunca,
Sererek eski yarinden artakalan,
Acılara abanık balyalarını döşünün üzerine bir kadın,
Çarnaçar aşık olur ya...
İşte öyleyiz biz de ey saz semaisi ehli,
Yani bir türkülühicazkar sevdadır bizi de yakan.
2/:
En zamansız ve kudurgan,
Ve vurgun mekanlar direnirler ya akışa,
Avuç içi kadar dardır aslında hülyalar,
Ve azman Asya sandığımız stepler.
Sahra genlerimizde yoksa eğer,
Mahpus sayılırız içimizdeki kıstağa biz de,
Bilinmez bir mekan içre sahnıçemen yurdunda ya da,
Yıl yıl dizilen olayların alacalı tespihi,
Çekeriz süvari veya piyade zamanlarımızda ama ardımızca,
İşte öyle ey saz semaisi ehli,
Boncuk boncukmuş alnımızda terimiz ne çıkar?
Bir türkülühicazkar sevdadır bizi de yakan.
2/:
Umurunda değildir denizin tuzu balıklar,
Kalın izanlı zalim bir bedevidir aslında,
Zorlu zamanları yontan alacağımız olan alın terimiz,
Karanlık vakitlerse sevda süzer zamanın imbiğinden,
İnat olsun diye bil cümle zadegan Kuyucu Muratlara,
Hançer sivriliğinde sevilmişliği yeni günün,
Pervaneleri tek başına yakan harlı cehennem gibidir,
İşte öyle bir şeydir şiir de nihayeti ey saz semaisi ehli,
Size ceberrut bir hanedana mirasçı olmak düşer bu kıstakta,
Bize ise cümle kapısında misafir olmak kalır sarayların,
Bir türkülühihicazkar sevdadır ki bizi de yakan,
Ardınca yürümeyiz alayların.


Ahmet Yozgat


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 04:29 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.