![]() |
Arzu Altınçiçek
-Yıkık Ağustos-
I Üzerine düşen - iri ela gözlerin gölgesinde Bir avuç su -küçük kasede- içinde birkaç yasemin bayılırdı bu kokuya küçük kız Kaybettiği ablasını hatırlatırdı II Karşısında daha da iri bakışlarla Güçlü duruşunun altında Bitmiş bir kadın...pencerede Çeşme’nin sert rüzgarında Beyaz beyaz yuvarlanıyor Şiir yazdığı kağıtlar Yelkenliyle süzülüyor hayalleri Anılarda kurumuş Ege’nin tuzu Kurağında acı Umutları boğuluyor mavisinde III Elleri değiyor -mum kokulu bedenine- Gözlerindeki dikenli tellerden Süzülüyor kuduz yalnızlığın salyaları Arsızca boy gösteriyor saçlarında Kaç kabuslu gecenin mezarcısı -yıllar- IV Küçük kız seyrediyor Her zamanki gibi sessizce -Anne Hadi deniz kıyısına inelim Dalgalara bırakmak istiyorum Küçük kırmızı sandalımı – diyecek ama Boğazında düğümleniyor her seferinde Boyu ile aynı tekerlekli sandalyeyi itmeye Gücü yok Annesinin kalkmaya gücü olsa keşke. V Zorlanarak attığı birkaç adımdan sonra Ellerini tutuyor annesinin Gözlerine bakmıyor-bakamıyor- Biliyor çünkü Altı yıldır aynı yaşlar düşer yüreğine Ve altı yıldır aynı sessizlik VI Dalıp gidiyor annesinin kilitlendiği pencereden Martılar nasıl da dans ediyor Kıskansa da yüzünde küçük güller açıyor VII -Anne, Ablamla, babam da görüyor mudur kuşları? Bu deniz gidiyor ya taa uzaklara Bak hani orda bulutlarla birleşiyor Oraya kadar gitsem Yaseminleri toplayıp bahçeden Görür müyüm onları? Babam denizi, ablam yaseminleri severdi Ben Ağustos’u sevmiyorum artık anne Keşke gitmeseydik İstanbul’a O zaman hala yanımızda olurlardı değil mi? VIII Gözlerini yumar küçük kız Siyahında kanlı bir film seyreder Çatlak duvarlar Yıkık binadan çıkartılan çocuklar Gözü yaşlı, şaşkın bakışlar Durduğu yerde sallanır Korkar ve basar çığlığı -Anneeee deprem oluyor – sarılır annesinin dizlerine IX Sıcak ve titrek elleri okşar saçını Korkma kızım, sadece kalbin hızlı atıyor Çatımız yerinde duruyor, aç gözlerini bak. X Bir küçük kız Bir de büyük kadın Sesleri hala çatlak Soluklarında yıkık duvarların tozu Anılarında yıkık bir Ağustos XI Sahi sizler nasıl unuttunuz? ____ Bugün doğum günün.. ben yıkık anılar altında ezik de olsa gülüşüm yine de söndüreceğim mumlarını can dostum....ela gözlerin ve gülüşüne toz değdirmedim ama çok özledim...rahat uyu. Arzu Altınçiçek |
Zaman Uyuyor
Issız, dört duvar arasında ki karanlık Sessizlikte bir çığlık Zehirini akıtıyor akrep yelkovana Tik taklarla susuyor şarkılar Suskunluk ninnisini söylüyor Uyuyor yaşam. Kendi varlığını bile unutmuş zil Çalsa da sesini tanımaz Bam teli...gam teli olmuş Çoktandır kapı çalınmaz Birikmiş eski gazetelerde Hayat katlı duruyor Örümcek ağı tutmuş pencereden Uğurlanacak can görünmüyor. Gözetliyor koca şehri Gecenin bekçisi uykusuzluk Şafak bekliyor Yıldızların ıslığını susturun Güneşin göğsünde, zaman uyuyor. 14/5/o4 Arzu Altınçiçek |
(ya) Saklı Kent
Kendimi bildim bileli, aralar güneş siyah perdemi ve kapatırken, takılır yorgun kanatlarına serçelerin bulutlar. Ardı sıra bakarım sarı saçlarının. Kâh yıldızları toplarım, kâh sularıma çekerim…çekilirim. Akşamdayım... Boğazımda sular. Kesiklerim olur kör bıçaklar sonrası…kudurur içimde isyan, köpürürüm beyaz beyaz. Kuş bakışı düşer caddelere karanlık. Boş kalmış banklara bakar durur ay; ben gibi. Kaç özgürlük yarası varsa uğruma dikilen bayrakların ve saramamış kaç kadın varsa tenine, aynasında kanar geçmişim yarına hep yüzüm ak. Sınırlarımı bilmem, kaç millet vardı kapımdan giren. Kaç dilde yaşadım sevdaları, acıları. Kaç renkte aktı gözyaşım ve kaç yaşındaydı açlıktan uzanan eller? Kaç mezar taşsız kaldı toprağımda ya da kaç ölü, mezarsız savaşlarım sonrası. Kaç çeşitti ölüm? Hepsi, hepsi ben içindi de, ne oldu? Neydi uğruma dökülen kanlar, arzulu bir beden için miydi? onca kırmızı! ... Bir semt pazarının bitişi gibi içimdeki ruhum. Çürük, kokmuş ama yine de üşüşmüştür üzerime eller… avuç avuç koparırlar bedenimi. Bir denizin mavisi hop oturur hop kalkardı, bir de ben. Ayaza teslim morarmış bedenlere göz açar kuytu köşelerim. Sokak kadınları acıtır canımı, utanırım heybetimden. Çöplük karıştırır yaşlı adam, derin çizgili elleriyle bir kadın küflü ekmeği koparmaya çalışır ve paylaşır nefesi gibi kokan uyuz köpekle. Kendime küfürler savurduğum rüzgârı sustururum …susarım. Gecedeyim… Tek tabanca saatlerin gümüş kurşunu vurur yalnızlığı. Uzarken daralan sokakta büyür bir sokak kedisinin gölgesi ve ırzındadır sessizliğin zarında ayağı aksak bekçinin düdüğü. Uzaklardan, ta karşı kıyılardan görünür ışıklarım. Kale taşlarımın yıkıntısında kalmış anılar. Sesim yok, sıcağım da! neden hala bana açılır kapılar, neden yastığa düşen düşlerde bana uzanır yollar. Bir kez gelmeden, bir kez olsun göğsüne çekmeden nefesimi, rengarenk duvar örerler düş kentleri sınırlarına. Her taşında beni çıkarlar, her pencerede bana bakarlar ve yol bitimi mavi bir tabelada ismime ses olur bakışlar. Gölgeler uzar, caddeler uzar, gece uzar… Harita üzerinde kırmızı bir çarpıda, ya da mavi bir dairedeyimdir. Belki sandalye üzerindeki pantolon cebinde katlı bir otobüs biletiyim ya da kapı ağzında tıka basa dolmuş bir bavulun kilidindeyim. Bakışlarının en son noktasındayım ya da kara tahtada bitmiş bir tebeşirin beyazındaki hayaliyim köy öğrencisinin. Ağaya başlık parası ödemek için ekmek kapısıyım bıyığı terleyenlerin. Yüksek bina görmeyen, okuma yazma bilmeyen, elleri toprak kokan ırgatın avucundaki duayım, ya yavrusu bendedir ya eri, ya namusu... Karanlığı yırtan deniz fenerlerini kıskanır ezanlarım. Minareden düşer ses, bir kilisede yakılır mumum. Yorgun düşlerin ardında aralanan gözlerde gerinir eski ağaçlarımın dalları. Sabahında çığlık çığlığadır güneş…gurbet türküsüyümdür yaprağa sarılan tütünde…Ağlarım… ağlatırım çiçekleri Sabahtayım… Dökülür soğuk terleri yolculuğun. Serinliğinde titrer yürekler, dudaklar ama içinde gümbür gümbürdür ayak sesleri. Tahta bir kapı gıcırdar, bir el uğurlar, su dökülür ayak izlerine…. İşte bilmediğim bir yerden daha gelir Ayşe, Fatma, Ahmet Mehmet, güneşi sırtlanmış, sıcak hayalleriyle. Ben şimdiden yanarım, yakacağımı bildiğimden belki de... Bilseler o kadar kolay değil bu kentte yaşam. Kaç hükümdarlık yıkıldı, kaç sultanın parmağında değişti kaderi. Kaç devrim battı, kaç parti oynadı. Depremler vurdu, terör vurdu, kardeş kardeşi vurdu çıkarlar uğruna.Her devrimde yenilendi yüzüm. Her başkanda yollarımdan söküldü parkeler, asfaltlandı utançlar sözüm ona. Kiralarım arttı, arabalarım çoğaldı. Sadece havlıyorlar diye katledildi sokak köpekleri. Her yanımda onca el… kaç parmak izi var bilmiyorum darağacımdaki ipte. Yükseldikçe yükseldi binalarım, insanlarım küçüldü, insanlıksa şimdi sadece gölge… Şimdi anılardaki yolculuğunuzda keşkeyim, belki de pişmanlığınız… Belki de çocukluğunuzda mavi çizgili defterinizden kopan kağıtta, altı sütunlu oyunun en zoruyum… İsim – şehir – bitki –hayvan – not-artist Söyleyin acaba ben neresiyim? Kudsiyyetin neresindeyim? *Korza tematik çalışmasına yazılmıştır. Arzu Altınçiçek |
Zamansız Yalnızlık
Ellerin titrer dudakların gibi Gözlerin tedirgin, kirpiklerin nemli Sözlerin şüpheci, tavrın ürkek Yıkık bir sevdadan çıkmışsın besbelli Parçalanan bir yürek var bedeninde Bedenin kırmızı.. Yüreğinde kan. İhanetin parçaları kanından damlayan Gözyaşı değil, Yitirdiğin sevdandır yanağından akan. Boğazına takılan hıçkırık Tükenen sabır Yine zamansızdır yalnızlık. Zamansızdır akşamları hüznün Kederin, isyanın, haykırışın Zamansızdır zamana teslimin. Gözlerin boşluktadır Belkide asılı kalan bir çerçevede Hıçkırığındır kulağına gelen Yansıtmıştır dört duvar üstüne. Yalnızlığın, dalgınlığın, isyanların Yitip giden yıkık sevdanla birlikte Zamansız yalnızlığın düşmüş üstüne. Arzu Altınçiçek |
Zevk noktası
sus... duymasın Kıskanır boynu bükük virgüller Şiirlerde Ünlem sen G/noktasında ben sonra üst üste iki nokta kulaktan kulağa Aç parantez tenim Kapa parantez tenin Üç nokta koy yan yana orgazm olsun şiirin Ellerini yıka! Arzu Altınçiçek |
Yezit aşk
Küllerin arasında Alev alev ayak izlerim Oysa koca bir mevsim geçti Yangınından Aşk; tutuşturup geceyi, kan ter içinde uykusuzlukla kavgaya düşürür gözlerimi. Yatağın yarısı soğuk duvar, yarısı depremde. Saç diplerimden boncuk boncuk düşer yalnızlık ve dizilir penceremde siyah ipe. Sabır mı çeker boncuklar, zincirleşir de boynuma mı dolanır sensizlik, çözülmez! Sessizliğin ıslığı vurur altı duvara. Sokak lambasının ışığına yakalanır küçük saksıdaki fesleğen, kokusu çoktandır avucumda uykuda, o bilmiyor! Tenimde karıncalar dolanıyor, bir yanım uyuşuk. Ellerimi sürüyorum dudaklarıma...dudaklarım çatlak! Boynuma dokunuyorum, nefesini düşünüp, izlerinde diken diken anılar. Her ayrılıkta ölüp, yeni bir seste, yeni isimlerle doğmak güzel. Hele ki yeni dokunuşlar tende, baharı bulan kelebekler gibi, özgürce... Aslında, mevsimlerde tutuklu o kadar çok büyüyen yanım var ki... Nisan sancıları sonrası, inadına her bahar yeniden doğar içimdeki çocuk. Bedensiz, cinsiyetsiz, hatta isimsiz. Herkes bir isim takar nasılsa! ! ! Önemi var mı? – yok. Çocuk işte, bahar çocuğu....Anası yaz, babası kış. Karanlıklarda uzar gölgem, kısalır ellerim, ayaklarım – ki boyum zaten kısa. Yirmi dördünde bir nokta koyar kara kalemi günün. Bir noktada daha bırakırım bir günlük büyümüşlüğü. Dün bugünden gençtim deyince eğilir ünlemlerim! Tütüne sararlar da efkarları, peki ya ben? Hiç başlayamadığım sigara dumanına şekiller yüklemek isterim, her defasında ateşini çalar küçük böcekler... Bahçendeki ateş böceklerine kanma, hepsi hırsız. Kaç kıvılcımımı çaldılar karanlığı yakmak için. Bardaklar sıralanır masamda ve şişelerdir kavalyelerim. Güzel bir tangodur sarhoşluğum. Her kirpiğime mum diker duvardaki gölgem, mum kokar altı duvarım. Kırmızı kostümüyle dudaklarım çıkar ortaya, titrer sesimde şarkısı aşkın...sahi duyuyor musun? Kimsesiz saatlerdeki kalabalıklar iyi tanır beni. Hep onların arasından süzülürüm rıhtımsız kıyılara. Dalgalar sokulur, kayalar fısıldar – işte yine geldi- (m) Gece ıslanır, zamansa boğulur bu sularda... bir ben yangındayım, bir ben... Oysa kaç dalgada yıkandı Düş kumsalların Denizlerde esen masalmış aşk. Lacivert çarşaf altında oynaşan gizli ayıplar belki de. Açıldıkça üstü, bekaretini bırakmış. Şimdi yüreksiz bedenlerde, çatısız duvarlar arasında işini yapan, süslü kaldırım kadını gibi –bin bir surat! Bir çırpınış ki sorma gitsin. Serilip, sevdirip, süzülsün gitsin....en iyi yaptığı da bu değil mi zaten. Yaşlı bir martının sesinde, akşamın bitmeyen şarkısı. Yorgun keman sesi kadar hüzünlü. Yükseldikçe çığlığı, tam şurama batar yalnızlığın mührü ve damgalanır tenimde yokluğun. Bağırır martı, bağırır kadın ve inadına susar ıslahsız yalnlızlık. Ezanla başlar şehirde sabah. Bilir misin, her sabah ezanında ağladığımı? Sanki Tanrı’nın dizi dibindeyim de, hissederim saçlarımı okşadığını. Günahlarımdan arınırım. Cennetten çaldığım yağmurla, dudağımdasın işte....Tuana. Katık ederim güneşi, zifiri ve zemheri akşamlar için. Kumlarda silinen kalpler gelir gözümün önüne, bir de sözde aşkların baş harfleri. Deniz kestanelerinden noktalar kalır, isimler silinir, kalpler silinir... aşk mı? ihanetleri kusar denize. Bir sandala yükler huzuru, kürek çekerim doğan güne. Oysa hep tersine akar, gün yerine ayadır kulaçlarım. Sular çekilir, gün çekilir ve gerilir hüzün bulutlarım rüzgarda. Yelkenlerimdir hazan gülleri, savurur taaa uzaklara, sanma ki ulaşılmazdır adresim, gözlerini yum bak, tam o karanlıkta demirlerim. Ne kadar yakınmış değil mi? Bir olta ucunda lokmadır hayatla ölüm. Ya kapar kaçar yaşar balıklar, ya da kapılır eşlik eder masamda. Bense her halde yaşayan ölü... Bu suları seviyorum biliyor musun, o kadar çok yıldız var ki bir ayağı kırık... Kör topal gittiğim çıkmaz yollarda yoldaşlarım. Hani benim için toplayacaktın ya sağlamlarını, bırak kalsın! Işığım olsun sana... Bu sahiller iyi tanır beni. Kaç taşta, kaç kez sektirirdim küfürlerimi. Kaç şeytan minaresine ağlardım masumca, onlar bile bıraktı şeytanlığı. Küçük bir rüzgar çıkardı dalların arasından, büyüyerek gelir dalgalarda. Tenimde esendir mevsim, terimde eserdir gidişin...Hangi bulut sürükler bizi... Bir ben miyim esen, bir ben mi? Oysa yüreğim yangın yeri, isidir alnıma çalınan... Bir hiçmiş AŞK... Ne yangında büyür Ne denizde çoğalır Ne rüzgarda dolaşır Aşk var ya aşk Tam şuramda Tende mühür Terde şavk Bir hiçmiş Aşk İstediğinde doğar İstediğinde batar Bitkin canıma Aşk var ya aşk Haydi kop da gel Bekliyor seni Tam şuramda... Hoş aşka inanmam da Hani derler ya -ya tutarsa! Hayaller ülkesi, 2005 Arzu Altınçiçek |
Yorgun ve küçük adımlarıyla
Köşesine çekildi Bildim bileli konuşmaz Çentikler arasına sinmiş gözlerinden Şimdiden düşmeye başladı Birkaç damla Saatler ilerledikçe Göğsündeki kafese Küt küt çarpar Beyaz güvercinlerin kanatları -bilmez ama duyarım- Titremeye başladı elleri Yarına çıkınca Açılacak genç kızlığından Hercailer işlenmiş Çeyiz sandığı -yeni gelin heyecanında, anlarım- Sararmış mendilde Uğurlarken yarısını, Kestiği bir tutam saç Hala barut kokar Rengi akmış Nerdeyse silinmiş resimler Rutubetle yapışmış Yıllardır gire çıka Maziyi gömdüğü Karanlığa -özlemler canını yakar, sezerim- Derin bir nefes çekiyor işte Duvardaki resme baktıkça Hele ki radyoda Çalıyor ya böyle günlerde Kahramanlık türküleri Yanık-yanık -içinden de olsa mırıldanışı, duyarım- Dizlerine başımı koydum Yıldız yağmurlarında Ruhlara açtığın ellerini Dolaştır saçlarımda Hayallere sarılırken Tütsülediğin Al yazmanı çıkar göğsünden Ser AYYILDIZın gölgesine Kanı kurusun şehidinin Döksen de koca bir ömrü Takvim yapraklarıyla Her yıl bir kez daha ölürsün 18 MART’ta -SAKLAMAM... sen gibi ağlarım NİNEM... Arzu Altınçiçek |
Yıkık Sevdalar/II
Tüketilen sevdaları yetiştirmeye çalışıyorum Kırılan umutlarımı yapıştırmak Akıttığım yaşları boşalan pınarıma doldurmak Bulutlara takılan gözlerini Rüzgarın sürüklemesini istiyorum. Camdaki buğuda adının kaybolması gibi İzi gitsin istiyorum açtığın yaranın. Senin için fal tuttuğum papatyaları Tekrar ekmek istiyorum kırlara Saçıma taktığın gelinciği dalına kondurmak Defterimde kuruyan kelebeğe can vermek istiyorum Görüyormusun sevgi yaşarken neleri tüketiyor Doğayı...canlıyı...ruhu Ya kazanılan ne var elde Ardında kalan ne var *******i kurulan hayallerin Ayaz akşamlarda yalnızlık Kuruyan onlarca gül Katettiğim yollarda Fırlattığım gövdeler papatyaların Beyaz yaprakları gölgelerde Aşkım için kırdığım kalpler İsyanlarım, başkaldırışım seni kabul etmeyenlere Dilek tuttuğum bilmem kaçtane yıldız Yeni umut dediğim penceremdeki güneş Gözlerin kadar soğuk oysa Yalnızlığımla titriyorum dokunamıyor bana Tükenen kalemler beyaz kağıtlarda üretilen şiirler Mısralarla dokunuyorum yıkık sevdalara. Arzu Altınçiçek |
*Böyley(d) im
-Ben böyleyim ara ara kaybolurum kendime bile- Kırılan her sevdanın Taşlarını toplar Duvarlar örer Geçerim arkasına -Ben böyleyim yana yana özlesem de susarım- Canımı kim acıtırsa Daha çok bağlanır Son umutla saldırır Üstüne haykırırım -Ben böyleyim koşa koşa giderim peşisıra- Aşk lazım derim Sol yanıma Şiir, şarkı gerek Bir kadehte yudumlamaya -Ben böyleydim- Sen geldin de karşıma Duvarlarım yıkık Tenimde bahar Adımlarım rüzgarla yarışta Kalemim aşk sarhoşu. Bir şişe -kırmızı - devrildi sol yanıma... Arzu Altınçiçek |
Yıkık Sevdalar
Dağın arkasında doğar gözlerin Güneş ardında kalmış saçlarının Bir su birikintisine düşmüş dudakların Dalgalarda tebesümün Bulutlarda sevdan. Dün baktım da gökyüzüne Göç etmeye başlamış leylekler Hüznü düştü gözlerime Bu yaz da yoktun her yazdaki yokluğun kadar. Kollarım, gözlerim, sevdam Kuşların bulutlara bıraktığı iz kadar. Bak, güneş seni bekler doğmak için Sular durgun, Heyacanını arar sahiller Sen gelki coşsun dalgalar Sensizliğin sessizliğini dağıtsın martılar Sen gelki avuçlarımda yüreğim, bekletme beni Düşürme umutlarımı bir sonraki yaza kadar Hatta yarın doğacak güneşe kadar Gel al yüreğimi ellerime ağır geliyor yıkık sevdalar. Arzu Altınçiçek |
*Mevsimsizim
Karanlık sularda uzuyordu Sokak lambaları Ve uzadıkça dağılıyordu şehir…. Sokak lambasına yaslanmış, balıkçıları izliyorum. Islak ağları hazırlıyor nasırlı elleri, umutlarını katlıyorlar yığıntılarda. Ay yorulmaya başladığında dökülecekler mavi yollara. Ürkütücü sessizliği…mevsimin bu aylarında başıboş bırakılmış küçük bir kasaba burası. Hani yaz tatillerinde dolup taşar ya, her bankın önünde çekirdek kabuklarının olduğu, renkli ışıkların altında uzatılan külahlarda küçük mutlulukların tadıldığı, yeni “merhaba”ların, hatta gönülde yeni kıpırdanışların başlandığı…ve hep bildik vedaları olanlardan. Ne zaman yalnız kalmak istesem, terkedilmiş sahillere vururum kendimi. Boş caddelere baka baka, ayak izlerinin ardı sıra hayaller kurarım gidenlere. Yitik sesleri olur ıslığım ve derin bir nefeste soluklarım yalnızlığı. Sahil boyu uzanır kale duvarları. Sur diplerinde sabaha sızacak ayyaşlar, sönmüş ateşin etrafında şarap şişelerinde yansıyacak güneş. Gece kim bilir neleri saklar kendinde, kaç küfür savrulur yıldızlara ve kaç taşta sektirilir isyanlar dalgalı sularda, bilinmez. Oysa bildik acılardır insanı kahreden ve hep bildik çaresizlik. Hele ki kör bıçaksa aşk...kesikleri kapanmaz, kanar…acır…acıtır. Yalnız adımlamak buraları ve dolaşmak anılarda gözü yaşlı. Keşkelerim dökülür yağmurla yanaklarımdan ve suskunluğum… ve yorgunluğum… ve yokluğun daha ne kadar acıtır canımı! neden acıtır! Mum ışığında küçük bir masada beş kişiydik, türküler dolduruyordu geceyi ve şiirler… Kağıt bir peçeteden beyaz gül bırakmıştın avucuma. Gözlerimde susmuştun hani, gözlerinde susmuştum. Sigara dumanında şekil şekil yükselirdi yüreğindeki yangınlar. Peş peşe sarardın özlemleri hazan yaprağına. Efkarları sen çekerdin, karanlığında ben tüterdim. Anason kokardı şarkılar, ince belli bardakta demli bir çayda yudumlardın sarhoşluğu. Buralar deniz kokar, ayaklarıma serilir laciverte çalınan mavi. Martılar kanat açar, ben uçarım gözlerinde. Gümüş balıklar geçer kurşun misali, tuzunu bırakır dalgalar, mavi yarama. Ay yükselir, sular çekilir, birkaç deniz yıldızı kalır baş başa ölümle. Bir de ben sensizlikle. Kaç kırışmış şiirimsin! Ne ölçüsünü buldum, ne sesini. Sil baştan kaçıncıya başladığım yazısın belki de ve anlamını bulamamış karalamalarsın. Bir rüzgarda savrulan isyanımsın “sen benimsin” diyemediğim. Sonu bildik öyküdeyiz aslında. Adamı sen, kadını ben. Aşksa satır aralarında kalır, hep anlatılan “ bir varmış, bir yokmuşta”. Renkler düşer uykulara alaca bulaca. Rüyalar bile yorgun. Olmadık anlarda düşersin yastığında yokuş aşağı ve irkilirsin ya, işte senin yanında sensizliği yaşamak öyle.Göğsüne yaslı saçlarımda dolaşırdı parmakların ve bakardık bu sahilde uzaklara. Şimdi daha da uzağa bakıyorum yer gök dipsiz kuyu, sınırı yok. Adaların ışıklarını sayardık…Karanlıktayım şimdi.Karşı kıyılarda rengarenk ışıklar düşüyor sulara, tepe taklak adalar. Aşk tepe taklak. Avucumu kanatıyor kağıttan beyaz gül, karanlık sulara bırakacağım birazdan. Birazdan geceyi bölecek ve dağılacak sularda, kaybolacak sen gibi. Bir mayıs akşamıydı baharı taşıyan gelişin. Ama gitmem gerek bir tanem, belki bu yüzden mevsimsizliğim. Saçlarımda hazan, tenimde temmuz, gözlerimde ağustos kıvılcımları, sevda bir adımı eksik, topal şubat. Sesimde nisan ve yüreğimde hep aşk “aralık”…dedim ya mevsimsizim. Karanlık sularda uzuyor Sokak lambaları Ve uzadıkça dağılıyor şehir gözlerimde. Hele ki bir de aşk yoksa doğan günde, yaşanır mı be! ! ! Sokak lambaları Ve uzadıkça dağılıyor şehir gözlerimde. 'Yoksun' şiirimden alıntı. Arzu Altınçiçek |
Yıldız yıldız
Kaçıncı sabahına düştüm gözlerinin Arzuların hangisine dokundu sıcaklığım Mutluluğa hasret,dediğin sevdan Kaçıncı tomurcuğunu açtı yüreğinde Bak ilkbahardasın... Bodrum’un kıyısında Dalgaları gönderiyorum ayağına Çalkantılı Marmara sularımı... kat Akdeniz’in tuzuna. Vazona küçük kır çiçekleri koy Odanda bahar kokusu Gecene gözlerimi ser Koruyucun olsun dolunay Yıldız yıldız bakayım sana. sen uyu...mavilik gibi Arzu Altınçiçek |
“Eylül Tufan anısına “
'Ne zaman yaz geçse aklımdan, bir yanım deprem, bir yanım sen' Hikayesi aynı aşklar yaşadım Sonunda ne üç elma düştü gökten Ne beyaz atlı prens buldu beni Kaf dağının ardında Kör mağaraya kapandım Komşu komşuya bir olup Yakamadık karabasanları Kurtlara yem olmamak için Gerek yok ormanlardan kaçmaya Herkes aç... Sağır sultan duydu aşkın yalanını Kötü kalpli cadılar acıdı sevenlere Pinokyo parmak çocuğa dönüştü La fontén vazgeçti masalllardan Kahramandan saydım ağlatanları Omzumdaki melekler yoruldu Ben akıllanmadım. Hayat hep güzeldir diyenler Ne kadar yalancı. Bir ben sanırdım çürük duyguların sahibi Besteler, dudağımın çatlağında hüzzam kesilirdi Piyano gibi ağlatırdı hayat Göz yaşlarımın birisi kara, birisi ak. Bıçak kesiğindeyim. Kırmızıyı sağar güneş kirpiklerimden Yangınıma sağanak gidişin Zamansız çöktü mevsim Ağıtlar biriktiriyorum Kaç şiirim boynu bükük ardında Aşkımın kaç sancısı sesin bekler Soluğumda kaç boğum -öldü deyişleri Vedalar tuz buz toprağında Kaç yürek atışında ağustos “Eylül” ağlar Bilir misin? bir peri kızı geçti buralardan yedi cüceler uzadı gölgesinde Sihirli elmalar soldu Dört yapraklı yoncaları yuttu yedi karanfil. Ceviz ağacında karga gakladı Tilki ecel aldı kaçtı beyaz yüreğini. - bir müddet yokum derken, bilemedik gidişin müeebet. M e k a n ı n c e n n e t, t ü m ş i i r l e r y o l d a ş ı n o l s u n. Arzu Altınçiçek |
Yine akşam oldu
Yine akşam oldu Bir gün daha geçti sensiz Birazdan çıkacağım işimden Yola vuracağım kendimi Yorgun beden eşliğinde Evim bugün de sensiz. Yine bir sofra kuracağım Katığımda sevdam olacak İştahımı tıkayan sensizliğim Bardağımda biriktirdiğim yaşlar Bir gece daha çökecek üzerime Göğsüme yıldızların düşecek saçların gibi Ay takılacak gözlerine bilirim Dolunay benim ayım Vazgeçmem bilirsin Senden ve dolunaydan. Ellerin uzanır da ay ışığına Gururundan uzanmaz bana Ay ışını tutar Sıcaklığını yumarsın avuçlarına Göğsüne bastırırsın sevdamı. ... uzaktır sıcaklıklar Tenim tenine yangın her akşam olduğu kadar. Bilirsin bu gece de bizsiz söndürecek karanlığını Yerini güneşe teslim edecek dolunay. Yine sensiz doğacak sabahım. Senli günlere hasret yüreğim Ha bugün ha yarın deyip seni beklerken Bir gecenin gölgesinde verecek son nefesini Yaşarken de ölürken de yine sensiz Yine bensiz................. ....../ Yitip gidecek dolunayda deli sevdalar. Arzu Altınçiçek |
Acı haber...nereye kadar!
Bir ağıt düştü akşamüstüne; Bir tabut içinde dört bebek parça parça. Poşetten sızarken kan Bedenin yarısı kayıp On yaşında gözü akmış bir kız. Elinde oyuncak silahıyla Kınalı saçlı bir çocuk. Bir yangın düştü akşamüstüne; Ay hançer şimdiden Yıldızlar dikenli tel Ana çığlığı Çocuk feryadı Baba çaresizliği gözlerde Ciğerleri barut dolu Bedenleri kapkara. İnsanlığım düştü gözler önünde; Suratımda dondu kahkaha Şarkılar sustu Gökkuşağı attı renkleri Utancında kıpkırmızı Mavi kesildi denizlerde Dalgalar alevli Sular bulanık. Ve düştü zeytin dalıyla ak güvercin Kopuk kafa Kırık kanat Tek bacak Küçük yüreği dışarıda Ölümün ne adı ne rengi kaldı. Her yer karanlık İnsanlık toprakaltı. Tüm küfürler dilimde Bir “ben” düştü suskuma Y a ş a m a k s a …ş a n s e s e r i. Arzu Altınçiçek |
Yine aşka teslimim
Her aşk sonrası çıkmaz sokaklara dalmışım... Duvarlarda parmak izlerim, Tırnak aralarımda mavi boyalı kireç tozları. Yılların dilsiz suç ortağı bu kaldırım taşları Şehir de, en az sen kadar yalancı. Ahşap bir kapıyı öperken yakalıyorum tokmağı sessizlik istiyorum Bir top peşinde özlediğim çocukluğum... Son durak olmuş tramvaya Güneşe tırmandığım çitlembik ağacı Her aşk sonrası bir şiir demlemişim... Kadınları ince belli görmem bu yüzden Öncesi yuvarlanmıştır şişeler Beyoğlu’ nun ayyaşlığı bu yüzden Sonu hiç gelmez eski tünelin. Perde arkasında gözler var, biliyorum Tüllere takılmış kelimelerin sesleri bu uğultular... Bir sokak bana akar, bir cadde, bir şehir Renklerini çoktan kaybetmiş sardunyalar Ama biliyorum; kaçacak başka bir çıkmaz sokak kalmadı bu şehirde. Y i n e a ş k a t e s l i m i m. Arzu Altınçiçek |
Açın yolları
AÇIN YOLLARI Mavi ışığın ses telinde, hayatın tınısı. Yollar var uzun, yollar var kapalı. Klaksonlar çalar, şehir aciz Küfürler tanımaz kırmızıyı Kayar hayat! Karşılıklı iki cadde. Göğsü delen iki siren. Birinin telaşı var ölüme, Diğeri dünya bilmez Bir ses yankılanır gürültüde: …ilerleyin! Yollar var uzun, yollar var kapalı. Açın kardeşim ! Bir serum taksak her şeye Aksa damara hayat Ölüm tutsak kalsa Arka pencerede. Bir soluk…pamuk ipliğinde Dört teker üzerinde Dörde katlı telaş Açın yolları Ölüme geç kalsın... Açın yolları Hayata çabuk varsın... Klaksonlar çalar, şehir aciz Çapraz kalmış iki araç, İki beyaz... Kırılır birbirinde mavi Sen büyüdükçe İstanbul Acizleşirim daha çok Lanet okurum yedi tepene Hey siz de… açın yolları Sussun sirenler Dönsün mavi sessizce ** İki ambulans vardı Biri dikiz aynamda Biri karşıda ve ben duruyordum Şehir gibi Elim kolum bağlı Kördüğüm caddeler gibi... Arzu Altınçiçek |
Yine yeni yeniden
Köprü altı çizgide kalmış Cansız küçük bedeni Aç ya da ayaz yemiş Hastalandığını bilmedi belki Ayın on dördünde Bir yıldız daha kaydı Gördünüz mü? Ne parladığını bildik Ne yalnızlığını Ne adını Kim di Kimin di Kimiydik Bilen var mı? Yanakları solgun Dudakları mor Tiner kokusu sinmiş tenine Toz duman rengi Yaşam için saldırdığı Onca pislik tırnaklarında Bir torba içinde Ölümü soluklarken Nefesim acıtırdı canımı Korkularından uzak Korkuttuklarından da... Kendi kendine kaldın Tinerci İlk kez dokunuyor biri Saçlarına, yalnızlığına Bahtından daha siyah torbada İçime akıttığım yaşlarla Arındırdım seni Meleklerle oyun zamanın Dokunamadığın yıldızlarda Yaşayamadığın çocukluğunla Kal Yarın nasılsa Gelir yerine ve biz yine uğurlarız Ahlarla vahlarla Şimdiki gibi Gözlerimde arınırken -Kara bahtlı kör talihli- Yine canım acıyacak Arzu Altınçiçek |
Yine dellendik
Bir fırça geçmiş şehrin üstünden Rengarenk sokaklar, evler, ağaçlar Güneş vurmuş uykulu gözlere Sevdalı bu sabah bütün bakışlar Gülüşlerde bahar, seslerde müzik Şarkılar cümbüş, hüzünler ezik Bir dem vurmuş acımasız kalplere Yeşillenen sevdada, aşklar gelincik Bahar geldi gönül yine dellendi Uçan kuşlar ardımızda söylendi Biz geçtikçe kırgın dallar dirildi Üşüyen tene yaz güneşi giydirdik Arzu Altınçiçek |
Adın ne!
Sabah telaşı içinde Bir karga kadar olamadım Çalım sata sata dolaşamadım şehrin göbeğinde Kuş bakışında düşüremedim alaylı duruşu Küçük cüssemde kocaman baş taşıyamadım; Korkak ama gururlu! Oysa; Nereye gitsem ben kokabilmeli şehir Üzerimden geçerse bulutlar Yağmurlar beni yağdırmalı Hangi denize girsem Dalgaları saçım sarısı Kıyıları tenim tınısı olabilmeli Her neye uzatsam elimi Koparmalı ve basmalıyım göğsüme En güzel şiiri ben yazdım demeliyim Evet, evet şair olmalıyım Sazın çıplak akordunda aşık da olabilirim Aslında her şey olabilmeliyim Takvimlerde gülüşüm Saatlerde öpüşüm olabilmeli Sevdiğimin odasında Hatta odamda olabilmeli sevdiğim Başucu kitabımın arasında Küfür yazdığım notları saklayabilmeliyim Nereye yanaşsam Ben kadar uzaklaşmalı kötülükler Acılar yıkanabilmeli gözyaşımda En güzel aşk benim gönlümde En sıcak seviş benim bedenimde olabilmeli Ama dindirmeli de yumruğum savaşları Her rengi saklayabilmeli gülüşüm Gözyaşımda yaşam kara bağlamalı Ve tek sözümde çözülmeli kördüğüm Tüm yollar istediğim yere gitmeli Ve güneş her gün bana doğmalı Haftanın yedi günü ‘ben’ Ve akşamlar... Tüm düşleri benden çalmalı Yıldızlar sönük kalmalı yanımda Dönüyorsa dünya eteğimde Birikiyorsa mevsim saçlarımda Ve susuyorsa aç bir çocuğun çığlığı Çantama yapıştırdığım kağıdı Ulu orta açıp okumalıyım -Ya Sabır! ! ! ..... Sabah telaşı içinde Çalım satan karga kadar olamadım belki Ama; karganın da olamayacağı kadar Z a v a l l ı y ı m A d ı m İ N S A N. Arzu Altınçiçek |
Adında olmayan harfleri seçtim
Dudağımda AŞKtın Yokluğunun ateşli saatlerinde Dilimi nasıl ısırdıysam öfkeyle Suskum oldu kanlı harfler Nasıl söylesem ki Boğazıma takıldı teki Dudağımdan A...K tın Arzu Altınçiçek |
Yine yeni yeniden derler ya hani!
Merhaba şiir dostları; Yıllardır internet üzerinde paylaştığımız duygularımız, kurgularımız, yaşadıklarımı ya da yaşananlara şahit olduğumuz dizelerimizle, bir duruşla ortadayız bu sanal pencerede. Kimi yazılanlara bakar, kimi yazanların neler yaptığına. Biliyoruz ki; hiçbir site ya da portal yönetimi ortalığın karışmasını, gereksiz kavgaların, iftiraların, polemiklerin yaşanması için bu hizmeti bize vermiyor. Alıp verilemeyen nedir bilinmez… sanılır ama ya kimi olmak istediği gibi görünür, kimi olduğunu saklar, kimi de şeffaftır. Bu durumlarda dahi herkes istese de istemese de bir şekilde sıçrayan çamurlardan nasibini alıyor. Paparaziler, sahte isimlerle yazılan- gerçek isimleri- deklare eden mesajlar vs. Bu ortamda en güzel şey de insanların hala bir şeyler üretiyor olması, yılmadan, kulak asmadan. Türkiye’nin ilk şiir radyosu Radyomedcezir olarak yüreklerinizin sesi olduğumuz dönem süresince bizler de çok darbe aldık, almaya hala da devam ediyoruz. Paylaşılamayanın ne olduğunu biz bilmiyoruz açıkçası. Çünkü bu ortamlar ticari kâr amacı güden yerler değil sadece şiirlerinize ses olabilmek için yönetim fedakarlığıyla hizmet veren ortamlar. Oysa şu an baktığımızda acı bir tablo ki, bölündükçe bölünür oldu radyolar, programlar, programcılar. El birliğiyle çok güzel bir ekip kurup mesela _TRT_ gibi tekel üzerinden şiir radyosu kurulsa açıkçası şiir adına daha çok sevinirdik. Yine de belirttiğimiz gibi, burası ticarethane olmadığı için, rakip, rekabet, kırgınlık ya da kızgınlık söz konusu değil bizim açımızdan. O kadar spekülasyonlar, asparagas haberler var ki şart oldu diye açıklamak zorunda hissediyoruz olanları. Sanal radyolarda herkes gönüllü program yapar, o nedenle isteyen istediği zaman, istediği radyoda olabilir. Bu gittiği yerle kavgalı, düşman olmasını gerektirmez. Tabii ki bazı isimlerle bunlar da yaşanmıştır ama yaşanan yaşandığı yerde kalmıştır. Radyomedcezir olarak, şiir sitesinden ziyade bir portala dönüştük. Daha eklenecek bazı bölümlerimiz var ama yavaş yavaş emin adımlarla ilerlemek istiyoruz sadece. Ana sayfamıza girdiğinizde bir radyo sayfasıyla karşılaşmayacaksınız. Yayın akış sayfası kısa sürede faaliyete geçecek. Daha sonra şu anki mevcut site başka bir isimle hizmetinizde olacak, radyomedcezir.com sadece radyo programcıları ve istek panelinden oluşacaktır. Kendimizce güzel bir şeyler yapmaya çalıştık, fakat bazı problemlerle, sahte isimlerle yaşanacak sorunlara baştan müdahele edebilmek adına, sitemize üye ve şairlik başvurusu yapanların, istenilen bilgilerin –gerçek ve eksiksiz- olması, hatta ve hatta üyeliklerimizde özellikle referanslı başvuruları kabul etmekteyiz. Ayrıca bazı özel hizmetler için VİP üyeliğimiz mevcut. Hastalığım süresince 5000 den fazla üyesiyle hacklenen, programcıları elinden geldiğince yürütmeye çalışsa da dağılan, tedavim süresinde sessiz ve başıboş kalan ..:: RadyoMedcezir ::.. Kültür Sanat Edebiyat yaklaşık yirmi gündür sessizce üyelikerine ve yayınına devam etmektedir. Çoğu bölümü bittiği için artık karşınıza çıkma zamanı geldi diyerek bu mesajı yazma gereğini gördüm. Şimdiye kadar radyomuzda emeği geçen; Sebahattin Abi, Ayhan Zembilci, Manolyam Hikmet Yakışır Ege Güral Dj Yağmur Dj Külkedisi Deminay Metin Eser Nazdeniz Bahar Özkan DJ Gürkan Rüzgar Gülay Yıldız Barış Aluk Nuray Alper Yelda Karataş Sezer Nişancı Yusuf Ziya Leblebici Erkan Çamurlu Harun Yiğit Levent Saral Malcan Ajans yayıncılarına Ve editörlerimiz Hanedan, Kristalsenfonisi, Siir_Gibi’ye Destekleri ve emekleri için teşekkür ederiz. Şiir tadında kalın. ..:: RadyoMedcezir ::.. Kültür Sanat Edebiyat Yönetim adına Arzu Altınçiçek Not:Sesli şiirlerini göndermek, yayın linkini sitelerine koymak isteyen, reklam vermek isteyenler msn: [email protected] adresinden site yöneticilerimizle irtibata geçebilirler. Arzu Altınçiçek |
Ağır yağıyorum
Gürültüyle açıldı nur avuçlar on fideye karıldı memleket mezar başında maviye ağladı kınalı eller kayan yıldız, sır verdi sağır sultana pusularından bin pişman dağlar kardelenleri kırdı boş miğfer biri biri biri daha şubat kızıl kıyamet saçıldı kar-buz yollara düştü bir çocuk babaydı gözleri 'oğuldu' bir karış toprak dize gelmez başa gelir derler ölüm 'bayrak' solmayasın diye ağır yağıyorum Arzu Altınçiçek |
Yok itirazım
Sonu geldi yolun Durdu dünya İndim Ölümün başında Sessiz İnce çizgisinde günahla sevabın Yavaş yavaş karın güneşi Korkarım karanlıktan Sessizim Gözüm arkada Ölüm Dört duvarım yıkık Dört yol ağzında Dört kolla sardın ya / Sonu geldi İndim Sessiz Yavaş yavaş karın güneşi Sessizim / Ölüm / estin geldin yok itirazım da / Hani şu yaz da bir geçse! Arzu Altınçiçek |
Ah bu oyun yok mu
Sessizliğin kadar Acıtmaz canımı hiçbir şey Beklediğim tüm sözler Kilitli dudağında Bir ben mi yakınım bana düşlerim mi? yoksa Umarsız mı sevdan Bensizlik kadar Oyunun kuralları hep bana...hep bana Çentikleri ismimde Dili bıçak olanların Bir beni mi buldular Bu aşkta taşlayacak Sol elindeki mühür Boynumda yağlı ilmek Ayıbı günahı bana İster ol, ister olma Diyeceğim de Nereye kadar taşınır bu yük Nereye kadar akar su bilmem Bu aşkta tek gücüm ‘sen’ Benim kıyılarım kuru Omuzum çökük Adam gibi sevdim dedin Adam gibi ol yanımda Mızıkçı olsun aşk Blöfünü çek istersen Arzu Altınçiçek |
Ah Yar
Yine bir sevdanın başındasın yar Bu kaçıncı yara yüreğin kanar Gözlerinde dünün izleri Yüreğinde deli yangınlar var. Ah yar, İçin yanar, dilin susar Bilmez misin yüreğinde Mesken tutmuş külleri İse bulanmış, sayısız sevdalar Ay batar, Karanlığında batar yüreğine soramadığın hesaplar Bu kaçıncı ‘yarın’ der direnen umutlar Bu kaçıncı hazanıdır gönlün Ah yar…. Karanlığın ötesinde arzular. Karanlık semalarda yarınlar Gök yıldıza acıkmış… Yıldızlar güneşe tutsak Sevdanın izleri gözlerde Gözlerde ağlayan bulutlar Sevdayı anlatır yağmurlar Dört nala taşır geceyi yakamozlu dalgalar Sunar ellerine sevdanın serinliğini Islatır kabuk bağlamaya çalışan yüreğini Ah yar, Bulutlar getirdikçe ağlayan gözleri Kabuk tutmazki kanayan aşklar Hep ıslaktır asla kurumaz anılar. Arzu Altınçiçek |
Ah!
Ben seni özledim Sen bilme Hani görünce yüzünü Merhabam var ya Nasıl alev alev çıkar boğazımdan Aklıma düştükçe Nasıl basar yüreğime sensizlik Ah! Ben seni sevdim Sen bilme Hani sesini duyunca Kanatlanır ya göğsümdeki kuşlar Taşar gider dingin sularım Nasıl soğuktur sensiz yarım Ah! Ben senden vazgeçtim Sen bilme Hani imkansızdır ya Temmuzda karın yağması Beyazlanan sadece yıllardır aslında Nasıl kızmam sensiz geçen zamana Ah! Ah! Arzu Altınçiçek |
Yokluğun
Yokluğunun beyazı örtüyor yıllarımı Gençliğim dökülen yapraklar altında Yüzümde bir çizgi daha sensiz sabahlarda Penceremin önünde beyaz örtüsü İstanbul titriyor soğukluğumdan Dumanlar bulutlara karışmış Yer beyaz, gök gri Ufukta uçuşmakta kar taneleri Bilmem kaçıncısı düşmekte saçlarıma Ellerimde çatlaklar Sırtımda geceden kalma ayaz Göğsümde soğuğun sızlattığı Harlı teninden kalma İsi mesken tutmuş kömürleşen sevdalar Arzu Altınçiçek |
Aheste aheste...
-Dua yağmurlarına- tutulmak istedim bu gece. Ölüm beni çağırır sanki yavaş yavaş Yastığım taş… yokluğun yoldaş Hadi böl dolunayı, usulca yaklaş. Gözlerinde geçmiş kendinden yeşil Su beni çağırır sanki yavaş yavaş Yarama döş…uykumda düş…gecede süs Hadi yırt mavileri, aheste yaklaş. Sana doymak istedim bu gece kana kana Sakın sorma -bu nasıl bir susamak! - Gözümde bulut, damlamda umut Islatıp gönülleri, gel yavaş yavaş Bana bir sevi diledim Huda’dan yana Gözlerine sığdırdım çölleri yavaş yavaş Kum gözlüm, ürperdim dokundukça tenine Doyamadığım tenini, ser yavaş yavaş. Şehrimde gün söndü işte, tam bu saatte! ! Gidenler beni çağırır sanki yavaş yavaş Yarın düşmüş günüme,dün gömülmüş bu güne Ecel bana gelir sanki…bir telaş bir telaş. ************************************************** ****************** Dua yağmurlarında ıslatın beni bu gece! ! ! Su beni çağırır sanki yavaş yavaş Bana bir sevi diledim Huda’dan yana Ecel bana gelir sanki…bi® telaş bi® telaş. Bitti(m) dediğimde başlar yolculuğun ötesi Ardım sıra açılınca el, olmasın gözde yaş Ey ölüm, aheste çek kayığımın küreğini Çocukluğumdan -fış fış kayıkçı (m) - gelir yavaş yavaş Doğdum...yaşadım...öldüm ama hep çocuktum Koşsan da güneşe, emeklesen de geceye D o ğ u m ağlar, güler ö l ü m hep aheste a h e s t e. Arzu Altınçiçek |
Akşamdan kalma
Yorgundum...Bir o kadar da kıpır kıpırdı içimdeki kelebekler. Nedendi bu telaş, bil-m-iyorum Soru işaretlerimle çıktım yola. Ayaklarım mı koşturuyordu, yoksa yüreğim mi? bil-m-iyorum Öylesi tedirgindim ki Sözlerini duymadığım Müziği aklımda kalmayan Güzel bir melodiydi kulağımda Akşamdan kalan Kalabalıktı-k, gülen gözler, şarkı söyleyen dillerin arasında Yalnızdı-k-, yalnızlık kadar, suskundu-k- Bir anda Söndü tüm ışıklar Müzik sustu Kaybolmuştu kalabalık Kırık bir resim düştü duvardan Belirsizliklerin içinde -Gözleri- -Gözlerindeki yüreği- düştü Elindeki kadeh kadar buğuluydu Dumanından tütsüleniyordu karmaşaları. O, onda değildi. Bu ilk de değildi ki onun için aslında. Kopuk kopuk kelimelerde, yine bir şiirin içindeydi ve bir şehrin içindeydi yıkık dökük. Anason kıyılarına çekilmişti...Firari bakışları - çekmişti işte Göğsüne doldurduğu sisli umutları nasıl da çığlık çığlığa yuvarlanıyordu soluğunda: Bu kadar sessiz kalmamalıydı kaçırdığın gözleri. Diline gelmeyenleri, çoktan –çokça- gördüm onlarda. Bahardın. Her ne kadar dikenli olsa da yolların, sadece sen kanardın. Canımı yakmak istemediğini biliyorum bu nedenle dallarındayım, tutmuyorsun beni. Kendini acıtman daha çok yakıyor içimi. Kapanışın zamana, yalnızlığa sarılışın daha çok ağlatıyor. Her şeysin aslında, içinde tüm hiçleri barındıran. –Sen de öyle- diye titreyen sesinde Suskunluğusun sevdanın ya da adı(n) her neyse... Kopuk kopuk kelimelerde, yine bir şiirde ve bir şehrin içindeydin yaşamın belkide son kırıntılarıyla. Oysa ekmek kokusu kadar gerçek –hayat-, hani bir melodiye birlikte koştuğumuz tuttuğun elim kadar gerçeksin bende. Silkelen Bahara renk veren can Gözlerindeki perdeyi açma güneşe Bırak uçurtmalar süzülsün baktığın yerde Bırak dalgalar dinlensin kavgalarının ötesinde Seslen En sağır yürekler duysun Şiirin lacivertinden sök siyahı Umut damlat gözlerin gibi... Silkelen Nefesindeki seni çıkar ortaya Bak ne kadar güçlüsün istersen Daha da güçlü oluruz iki bedende tek yürek olduktan sonra... Hatırla, kollarındayken tıka basa boğazıma doldurdum şarkıyı -Seninle bir dakika, mutlandırıyor beni....- Bir adam-dı- köşesine çekilmiş, kalabalık içinde yalnızlığı daha kalabalık. Suskunluğunda fırtına olmak isterdim.Saçlarımı dağıtıp, rüzgarıma kapılman için.. İki kişilik soluklanmak, uyanmak için, kır artık şu zincirlerini can..korkusuzca gel. Seninle bir dakika, mutlandırıyor beni.. bir dakika siliyor canım yılların özlemini.. Kadehin sende, senin bende sızdığın gibi.. hala akşamdan kalmayım Aşk tanrıçası uyandırsana bizi... Arzu Altınçiçek |
Alkışlar sana
Düğümlendikçe kayganlaşan İpleri dolaşıyor elime Küçük kuklaların Rengi kaçmış maskeler bir de Roller ve sufleler Fısıltılardan silik Şahsiyetli kostümler Alkışlardan belirgin Seyirciyim Oyuncuyum Yönetmenim Oyuncağım bazı bazı Her durumda gülseler de Gülerim gülenlere Soytarıyım Soytarılığının dizi dibinde Alt üst olmuş sevdalarda Demlenen anıların Masal kahramanlarını Atıyorum sahnemden Seni mi? ! Alkışlıyoruz Yıldızın sönmesin diye Bak! Arzu Altınçiçek |
Yoksun
Karanlık sularda uzuyordu Sokak lambaları Ve uzadıkça dağılıyordu şehir. Haliç kıyısında Geceye saklanıyordu Balat, Feneryolu. Arabalar geçiyordu, İnsanlar geçiyordu, Üzerinden gün geçiyordu. Ben duruyordum bıraktığın yerde. Köhne sokaklarına dalasım geldi bir anda Her arnavut taşını söküp Tek tek fırlatmak Ve tek tek koparmak yıldızları. Arabaların önüne atılmak Sokak köpeklerine katılmak Ve dolaşmak berduş gibi... Benim küfürlerimdi boşaltan, Sur dibinde ucuz şarap şişelerini. Virane binalardaki idrar kokularında İçimi yakmamalıydı aç çocuklar. Bir yumruk sıkımı tinerde Soluklanmamalıydı mutluluk. Köşe başında Kirli ve küçük bir el açılmamalıydı Ya da uzanmamalıydı kemikleri sayılı Sokak kedisi dizlerime. Dikenli tellerden ve kırık şişelerden Kesikti elleri yaşlı adamın. Ben gibi fakirmiş bu şehir de. Oysa tarihin tüm altınları saklıydı Eski kitaplarımda. Ve yırtık saman sarısı resimlerde Saçları maşayla kıvrılmıştı tüm kadınların Dağılmışlığıma inat. Hani peçesini mi çıkartsam diyorum Bir katibe kur yapan pembelinin. Ya da yere atılan oyalı bir mendille mi silsem Bunca çirkin makyajını şehrin. Bir at arabasını salıversem ya da Boynuzlarını taksam Eski bir tramwayın Çeker mi bugüne geçmişi. Ahşap cumbaya çıkmış betonlar. Döker mi gerçekleri... Her bir taşı ağlıyor sessizce Duyan yok... Ve çatlıyor taştan yüreği şehrin Yıkılıyor pervazları Bakma bayrağın dalgalandığına... Deniz istediği kadar mavi olsun sabah Kuşlar uçabildiğince özgür Ve arabalar İstedikleri kadar geçsin Fakirin düşlerinden Ezsin Kim duyar.... Üç kuruş paraya Sıralanıyorsa yaşlılar Sabahın köründe. Ve duruyorsa kalbi Ya da kapıp kaçıyorlarsa elinden Bir aylık yemeğini. Bir işten diğerine koşuyorsa dul bir kadın Ve filesini doldurmak için Borç yazdırıyorsa baba bakkala Bir çocuk aç kalmamak için, Bırakıyorsa beyaz yakasını Yastığının altına... Ve geleceğe “adam olmasın” diye kapanıyorsa üniversite kapısı Bir magandanın maç sonrası kurşununda Yıkılıyorsa ocaklar Ve kırılıyorsa belediye çukurunda bacak Ve kesiliyorsa bilezik için kol Ve nefsi için bir sapığın Kirletiliyorsa küçük bedenler Katık ediliyorsa mutluluklar Bir kilo ete ziyafet çekiyorsa yurdum insanı Yaşanır mı ulan bu şehirde.... Karanlık sularda uzuyor Sokak lambaları Ve uzadıkça dağılıyor şehir gözlerimde. Hele ki bir de s e n y o k s u n.... Arzu Altınçiçek |
Ama nerdeee
Her kelime tek mana taşısa keşke İma denileni hiç bilmesek Her insan tek ruh olsa keşke Fesatlığı düşünmesek Baktınmı dünya düz Uzandınmı yıldızlar ellinde İçtiğinde artmalı deniz Yangın sönse üfledinmi ormanda Her kalp tek sevda taşısa keşke Her beden bir aşk Her kurşun gül götürse gittiği yere Bir lokma bile doyursa açları Yaşamın bize sunulduğu gibi Her şey bir kerelik olsa keşke Ama nerdeeeee not: öylesine yazılmıştır.... Arzu Altınçiçek |
Yoldaşım sessizliğine
En kuytusundaydım yalnızlığın.Katranına buladığım uykumu böldü sesin. Ürpertti geceyi uzaktan yanık türkü tadında gelen ıslığın. Öyle çok düştüm ki sevdana,boşlukta ki dokunuşlarım sen oldun. Senin adına kızıl sevişlere boyadım düşlerimi. Kollarımı doladığımda kendime, kendimi 'sen' sanırdım. Farketmediğim kadar bütünleşmişim hayalinle. Kıvrılarak yaklaştı sevdan, sinsice. O yüzden sensizliğe katlanamayışlarım. Zehirini kattın tenime aşkın birkere. Titreyişlerim, susuzluğum, kanayan ******* bu yüzdendir. Yaz akşamlarını süsleyen o kıvılcımlar, ağustos böcekleri değil, tenimin tutuşmasıdır sensizliğe. Uykular bazan seni unutur rüyalarımd****oca gün düş mü? gerçek mi? ayırt edemediğim gözlerine dalar dururum. Mavi rüzgarlar kokunu nasıl unuttuysa güllerde, sevgi bahçem halâ sen kokar. Gecenin bir yarısı uyandığımda, dört duvara kilitlenir bakışım...çizerim gülüşünü. Odam ‘SEN’ dolar...Anılarda kalışın bu yüzdendir siyah beyaz karelerde.... unutulamaman bu yüzdendir. Koca şehir gömüldüğünde karanlığa, seni bekler varlığım, sadece bir kaç saatte olsa seni soluklarım.. Sesini, nefesini... Adımı diline aldığında göğsümdeki parmaklıklardan binlerce kuş salarım İstanbul üstüne. Özgürlüğüne yoldaş olsunlar diye. Kendimce bir yol tutturdum yalnızlık tünelinde. Hüzünden asfalt döktüm, kırılganlıklarımı birleştirip duvarlar ördüm. Başbaşa kaldığımız günlerden bir takvim oluşturup, gülüşüne gündüz, gözlerine gece adını verdim. Sadece biz olan bir dünya yarattım. Bilinmeyen...hatta senin bile bilmediğin. Sende yorgunsun aslında. Koca dünyanın içinde güçlü ama yılmış bir adam. Anason kokusu sinmiş akşam üstlerinde, elinde kadehin, yıldız gibi yanıp sönen İstanbul’u seyredersin. Tüm gizemiyle İstanbul gözlerinde....sen benim düşlerimde.... Adını söyleyemediğim sevgili, bil ki; YOLDAŞIM SESSİZLİĞİNE... Arzu Altınçiçek |
Anlasana
Şiirler yazdım sana Mısra mısra aşk kokan Şarkılar besteledim Notasından sen damlayan Destanlar yazdım, resimler yaptım Anlasana Sevgimi yazdım bulutlara Aşkımla ıslanasın diye Yağmur oldum saçlarında.. Hergün ilk dokunanın olayım diye Çiğ olup tenine düştüm Herşey senin için Anlasana *******i yazdım günışığına Gün batsın, yıldızlarda göreyim gözlerini Yatağıma yatıp düşleyeyim seni Şafak bekledim tan zamanı Güneş üstüne doğmadan Son kez sarılayım diye Anlasana Elimden gelen herşeyi yaptım aşkın uğruna Anlasana...anlasana Arzu Altınçiçek |
Yollar
Kara kalem geçmiş şehrin üstünden Yollar tozlu, ağaçlar ıslak Pencereler kapalı sızsa da loş ışıklar Yağmura ev sahibi gözlerin…küçülmüş İsyandasın biliyorum Katlarken bavula eşyanı Sesin de titrekdir şimdi Tam göğsünün ortasında Yumruk gibidir yazılmamış şiirler Birikmeye başlamıştır özlemlerin…eminim Ah bu yollar…yollar -Kaçıncı gidişim dedin Tüttürdün sigaranda yarım kalan sevdaları …dur dese neye yarar paçana yapışan anılar Rüyalardan uyanmaman için Yıldızlar çevirse dört yanını Neye yarar arzular Yollar her defasında çalacak bir yanını Bilmediğin eller uzansa da Yalnız kalacak sol yanın Şu toz toprağı silsen de ayaklarından Yine düşeceksin karanlıklara ...Ah sevmeye vaktin olsa! Arzu Altınçiçek |
Yosunlarda Sen
Yosun gözlerin vardı bir zamanlar gözlerime düşen... Şimdi sensizliğin sardığı yosunlar var hayatımda. Kimi yeri katrana bulanmış hasretinden Kimisi taze yeşili. Kaçamak bakışlarımda, küçük bir pencereydin dışa açılan. Okyanuslar, dingin sular, mavi-yeşile çalan bulutlar, hep sana susatır tenimi Sana acıktırır eylül kızılı yapraklar. Bahar seni çalar yanağıma. Kiraz gülüşlerimi yalnızca sen bilirsin. Huzurumdu varlığın. Dokunamadığında saçlarıma, rüzgarlara taratırdım. Sen hep hissedilen, gözle görülmeyen sevdamdın ve ben.. denizlere bakıp ağlarken: Bilirdim derin karanlıkların yosun gözlerini sakladığını...Sessizce...dalgalara bıraktığım yarım sevdamdın. Arzu Altınçiçek |
Yorumsuz-um / hüznümdür sadece
Pişmanlığım ölümden ağır gelecek o gün... Sesim çığlık çığlığa ki; ben bunu istemiyorum. Kilit vurmak istiyorum dudaklarıma ve kanatmak dişlerimi. Cam bardak tuz buz dilimde, ondan kanatır sözlerim. Acın çok biliyorum, acım da çok En az pişmanlıklarım kadar. Öfkemi dindiremiyorum, acılarını da. Yüzünden düştü güneş ki; Sen dört mevsim ağustos sıcağımdın Bedenin hep kıvraktı, rüzgara teslim başak boylarıyla Ve ellerin yuvaydı nilüferlere Sesinde hiç bilmediğim şarkılar vardı Ama hepsi ninni tadında. Can veremiyorum sana kendime kızgınlığım bundan Bu kadar teslim etmezdin kendini / ki; yıllardır Güçlüydün. Dokuz ay, dokuz boğum nefesimde. Gönül almak için bahçeler sermesem de önüne Tek gülümsememde affedersin biliyorum Ama ben affedemiyorum kendimi. Her dokunduğumda yarana O pişmanlıklarım kıvranır her saç telimde Başım dolanır, dualarım düşer içime Dikenli tellere sararım yüreğimi İçim nasıl acır. Tüm öfkem Hayata tutunmayışına / ki; bunlar geçecek derdin bana Şimdi kolum kalınlığında bacakların Bedenin, yarım kadar Dokuz ay bu kadar mı bitirir insanı / ki; sen değil miydin Dokuz ayda beni ben yapan / ben neden güçsüzüm karşında Benden akan her gözyaşını helal et anne Ama bağırışlarım elimde değil Dedim ya tüm öfkem... Cam bedeninle seni tutamayışıma. Pişmanlığım ölümden ağır gelecek o gün. / diyorum da; Bağırıp bağırıp da gözlerindeki yaşlarda sustuğumda Defalarca ölüyorum. Affet annem.... Arzu Altınçiçek |
Yudumla
Tenime damlayan terin gölgesinde gece Saçlarım serili semalarında yeditepenin Sen mi İstanbul'sun, İstanbul, 'SEN'mi çözemediğim Kırmızılığın mayhoş tadında kadehler Yudumlarken sevdayı Kayan yıldızlara fırlattık suskunluğu Çıplaklığımıza şahit martılar ve Işıl ışıl İstanbul Sen, ismini söyleyemediğim Gözümü bile değdiremediğim gözlerine Gülüşündeki huzura ismini veremediğim Bağrının serinliğine Sar beni Marmara'yla Sensizliğe titrediğim karanlık sularda Nefesimi yudumla, yeditepenin kuytularında. Arzu Altınçiçek |
Yum
Kaybolan dünlerin peşinde yarınlar Eriyor duvarda zaman Ha durdu ha duracak Yirmidörtlük nabız Yum güneşi Gün öldü! Mevsimden Eylül geçecek Düşecek bir tel saça Zamansız açan çiçekte Solacak bahar Yum güneşi Bahar soldu Şişşttt... Geldim Dar vakitlerine Dakikan Günün Mevsimin Ömrün olmaya Gönlündeki cennetimde Mabedimsin ya. Vakit sevişme vaktidir... Sus... Yum güneşi Yansın karanlık Arzu Altınçiçek |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 01:03 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.