www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   Lütfi Kireçci (https://www.cakal.net/showthread.php?t=133159)

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:19 AM

Lütfi Kireçci
 
A... benim yangın yüreklim
Yangın yerindeyim
A... benim yangın yüreklim
Bilmez misin ne haldeyim
Yastığım, ranzam, zincirim
Bekle beni bir sabah
Belki Çıkagelirim,
Gelirim gelmesine ya..!
Ne derler sonra bilmez misin
Mahalleyi eşkıya bastı
Haber edin jandarmaya diye
Avazı çıktığı kadar bağırmaz mı
Ödlek baban,
Jurnalci abin
Vede dalkavuk komşuların,
İşte böyle yangın yüreklim
Bilmez misin seni
Ne çok severim ben
Bir kez bekle de yeter,
Tunçtan bir heykel olurum, evinizin karşısında
Yani bir kez gel desen
Arzın merkezine gitmez miyim bu yerden
Seni bekliyorum desen,
Kollarıma bir çift kanat takıp
Uçup sana gelmez miyim
Yani gelsem ne yapacağız,
Kırk gün, kırk gece davul mu çalacağız,
Zaten çıktı adımız dokuza
İnmez sekize
Bizde sana uygun kız yok demezler mi
Aksini düşünmek,
kurgu film olurdu herhalde
Şimdi senin olmadığın yerde
Yani bir yangın yerinde
Hep seninleyim
Gecemde, gündüzümde
Yıldızları tutup indirdiğim saatlerde
Sigarayı üç pakete çıkardığım günlerde
Akrebin ense kökümde gezdiği yerlerde
Bir ziyaret saati öncesinde beklerken seni
Sanal bir beklentide
Yüzde yüz gelmeyeceğini bile, bile
Yatırıp gözlerimi, gelen her ziyaretçiye
Seni bekliyorum,
Gel diyeceğini beklediğim saatlerde
Bir isyan büyüyor boynumun hançeresinde
Bir yangın çıkarıyoruz, en uzun maltasında cezaevinin
Tüm içimdeki öfke sensizliğe aslında
Çaresizlik boynumuzda asılı bir engizisyon çağ nöbeti
Ve ben sana kaçıyorum,
Sensizliğin olduğu her yere
Gelde çık işin içinden
Gelde bir intihar yalnızlığını çıkart boynumun ağrısından
Duvarlara çizdiğim resminin fırçasından
Bir yol çizip sana geleceğim
Vermeseler de seni bana
Son şansımı deneyeceğim…………!


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Adımı bilinmeyen kuşların kanatlarına yazacağım,
Adımı bilinmeyen kuşların kanatlarına yazacağım,
Ne kadar bulut varsa toplayıp gökyüzü düşlerinden,
Bütün uçurumları ezberleyeceğim
Daha da yakından izleyeceğim göçmen kuşlarını

Gökkuşağı paletim,
dokunup fırçamın ucuyla,
yalnızlığımı bekleyen resimler çizeceğim sulara,
hazan, dudaklarıma yapıştırılmış bir şiir olurken,
korkusuzluğun adını yazacağım yüreğime yeniden,

biliyorum, zordur elbet üstüne, üstüne gitmek kışların
urganda var işin içinde,
duvarları çekmekte var üstüne,
Ama İllede oturup bir gurbet türküsünün gölgesine,
Elime saz alıp çalmayacağım,
daha da derinlere ineceğim şiirle,

Adımı bilinmeyen yağmurların damlalarına yazacağım,
Ne kadar yıldırım varsa toplayıp bulutlardan,
Kartal gözlerinde bakacağım kente tepelerden,
Siyah, beyaz fotoğraflardan çıkartıp anılarımı,,,

Adımı uçurum kenarlarında açan çiçeklere yazacağım,
Tüm sevda türkülerini toplayıp gönül bahçelerinden
Elimde bir çomak, sevdamı tanımayan,
Tüm kuşların yuvasını bozacağım,
Bavulundan çıkartıp bozulmamış mavileri
Yeniden, gökyüzüne salacağım,

Ve Adımı benimle bilinen sevda türkülerine yazacağım,
Kelebek, kelebek dokunup yalnızlık merdiveninden inenlere,
Ay düşmesin diye kuşların kül renkli düşlerine,
nihayet ben,
Kendi yokuşlarımı tırmanırken genç,
bekleyişler kulaklarıma
Tozdan kaldırılmış cesetler taşırken,
şahit olmasın ölümüme
Mor renkleri erguvan ağaçları
yırtıp yalnızlığını meçhul
Anıt heykellerinin,
sokak başlarına ejderha kesmiş korkuların
Biyografisini kundaklayıp,
Kendi ellerimle taşıyacağım cesedimi…
Ve adımı serviler içinde
Bir taşın üstüne yazacağım..
Bir dua etmeden geçenin,
Gırtlağını sıkacağım….
Mesela yada mesela sız…


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Acı duyma frekansıma girmemeli ucuz müşteriler
Artık gökyüzü sağır,
Hantal kuşlar biriktirmiyorum cebimde,
Saldım gitti
Akıp giden deli bir ırmağa ömrü
Oturup çiçeklerin vitrininde
Düşler kurmaktayım
Uzunca zamanlara ait,

Yaşamak
Bavul dolusu resim iken
Uzak diyarlara hükümlü
Başımı ağrıtacak,
Cümleler kurmaktayım şiir üstüne

Bana bahşedilen yüzümün tuvaline,
Hayat kendi fırça darbeleriyle,
Yılların haritasını çizerken,
Çamurdan yapılmış gövdemle,
Bir idamlığın müebbet faslında,
Sabrın ağlarına takılan bir yunus misali,
Tekrar serbest bırakılmanın
Hazzını yaşıyorum

Artık tutsağım beynime…
Bedenim özgür..
Dudaklarıma vurulan pranga kayıp,

Konuşmak suç, susmak bana ayıp,
Ne yapabilirim böyle başımı göklere uzatmadan
Kendi kuytu yalnızlıklarıma mı çekileyim,
Kalın kışlık paltoları giyip sırtıma,
Üşüyen kelimelerden arındırıp beynimi,
Esrarımı kucaklamayan yer çekimine karşı,

Damarlarımda dolaşan ütopik sevdalar değil,
Ben kendi bedenimle çıkmalıyım miting meydanlarına,
En güzel yerinde koparsa kopsun, bu film,
Drağmalardan kurtarmalıyım
Yazdığım tüm didaktik şiirleri,
Acı duyma frekansıma girmemeli ucuz müşteriler,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Ağzımda narin bir kelebek ölüsü,
Tek tabancayım,
Baruttan yapılmış bir öfke taşıyorum
Öyle olur olmaz şeylerden korkmuyorum,
Bütün dağlar benim,
Şehir ürkütücü bir yalnızlığı yıkarken düşlerime
Ağzımda narin bir kelebek ölüsü,
Çığlıktan dudakları uçuklamış çocuklara
Sığınak yüreğim,
Birde başucumda Kerbela,
Süt yerine kan içtiğim oluk
Ah bedenim
Bir dervişin halvet hallerine tutulmuş yangın.
Çölde ceylan vurur terim
Günüm düşmez güneşe,
Ben bu ömrü nasıl sığdırırım
Yusuf, suz kuyulara
Bela Kaf dağını beklemez
Ankalar düşerken yastık altlarına,
Dudaklarıma payidar
Bir ağ örmeliyim mağara önlerinden,
Bıçaklarla yarılan tufanın ağzından
Bir gül koparmalıyım sevgiliye

Başucundayım,
Kendini ölüme adamış adamların
Ne yoksulluğa yerinmişler,
Ne sevinmişler zenginliğe,
Mertliği damıtarak
Çiğdem görmemiş kentlere,
Kanlı sınır boylarında
Kaçırmamışlar uykularını,
Şimdi çık Dağıstan’a, çeçenya dağlarına,
En yüksek kayalarında
Şamil’den utanıp uçmaz kartallar
Siz şekerden tanrılarınızı yiyin hubelin torunları,
Benim hüznüme, havada kuş
Irmakta balık iştirak eder,
Dağda kartal utanır benden
Azıcık uzatsam korkularımı gölgeye,
Denize at süren binlerce Fatih gelir kıbleden
Ne zaman
Kıblesiz bir rüzgâra takılsa gülüşlerim
Ötüken’den Estergon’a
Kürşad’lar dökülür yollara

Doğunun feryadı yanan ırmaklar döker içimize,
Keyfin estetiğinde kaburgaları kırılmış batı
Ağzımın kıvrımlarının uzaklaştırılırken Hıra
Mavi bir yalnızlık eşlik eder eşkıya yaralarıma.
Uzun kâbuslar düşer ürkütülmüş sabahlarıma,
Kim temizler alfabemi
Uçurumlara miras kalmasından.
Her yusufçuk masalından
Mazbatamı aldığım günden beri,
Gökler kurşun yarası,
Barut kokusu yerler,
Kaçıp giderken ceylanlar gözlerimden
Bir muamma çığlığında
Yüzüme patlayan menekşeler olmasa hani.
Kirli bir zamanla hemhal oluşuma,
Amele olur sadakatsizlik.

Kaç duvar yıkarız böyle,
Ekmek ve özgürlük kavgasında
Sen adına ziyanı yok dersin,
Ben nefes almadan seğirtirim zemheri işgaline.
Martılar büyürken uzayan saçlarımda
Başkaldırı şiirlerim nakarat olurken
Yunus Emre dilli çocuklara.
Göğsüme ürkütülmüş rüyalardan an gelir daralırım,
Gömleğimin yakasına bağdaş kurup oturan haydutlarla savaşırım,
Bu şehir ahalisinin efendileri kundaklarken soframızı,
İn cin top oynar yağmurlarla kesilirken başımız
Biz hala emr-i bil maruftayız
Takarız yıldızları ahizesine göklerin.

Asılmış bir adam silüyeti düşerken çatıların kefenlerine.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Ah can …(2)
Ah can…
Nasıl anlatsam sana
Yaşadığım o cehennemi,
Neler, neler gördüğümü,
Nelerden neler çektiğimi

Ah can…
Nasıl anlatsam
Nasıl anlatabilsem
Günüme pranga vuran elleri
Sorguda adam öldüren katilleri,
Nasıl, nasıl anlatsam,
O kalleş eylülleri,

Ah can…
Niçin arayıp sormaz oldun,
Sende mi kapıldın anaforuna katil urganların
Seninde mi takıldı saçlarına hain sonbahar,
Seninde mi bakışların tutsak edildi güne,
Seninde mi kesti yolunu taş duvar
Bana gelmene engel mi var.

Ah can…
Sende mi tutsak oldun sevdana
Sana damı bir yol çizdi süngüler,
Zindanlara çıktımı bir gece yolun,
Karanlık odalarda yapıldı mı sorgun.

Ah can…
Nerdesin, nerelerdesin
Kötü şeyler geliyor aklıma
Hiç bellimi olur o katil rüzgar
Seninde saçlarına bir ölüm takar
Çekip alır seni aramızdan
Genç yaşta toprak olur can,
Günü mızraklayıp güne ölüm ektiler
Katil eylüller sana kefen biçtiler,
Söyle can söyle
Nerdesin Allah aşkına
Kötü şeyler geliyor aklıma
Bellimi olur o katil rüzgar
Seninde saçlarına bir ölüm takar..

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Ah can..!
Ah Can..!
Hiç sormaz oldun halimi
Epeydir gelmez oldu haberin
Sağmısın, ölümüsün bilmiyorum
Ah can..!
Biliyor musun ne haldeyim
Tepe taklak dünya beynimde
Bağlar, bahçeler, köyler yok
Gezip dolaştığımız o yerler
Yüzdüğümüz o ırmaklar yok
Yada erik çaldığımız o bahçeler
O sarı saçlı kızlar yok
O gülyüzlü nineler
Ak saçlı dedeler yok
Ah can..!
NERDEYİM BİLİYORMUSUN
YIRTIK BİR GÖKYÜZÜNÜNÜN
KURŞUNLARLA ISLATILDIĞI
KATİL BİR SONBAHARIN
SAÇLARIMA TAKILDIĞI
UZAK BİR YERMİŞ BURASI
EYLÜLLERİN ADAM ASTIĞI
Ah can..!
Zaman yok
Çok uzaklarda diyorlar
Mavileri de silmiş süngüler
Bu yüzden uçmaz olmuş kuşlar
Söylemez olmuş beni türküler
Bir varmış bir yokmuş
ÖMRÜN EN GÜZEL ÇAĞI
KANLI BİR SONBAHARMIŞ
Ah can...!
Bu yılda senden haber alamadım..
Bu sekizinci senemde
Gelmez yarını beklerken hücremde
Geçip gitti mevsimler
Bir yarada sen açma sinemde
Ah can..!
Ya bir selam gönder
Ya bir haber
Kalkıp sana gelemiyorum..
Zincir, zincir ufuklar
Ellerinde kanlı urganlar
Şafakta adam asarlar

Ağlamak nisan yağmuru değil gözlerimde
Zamanın hükmü bu kurşunların ıslattığı
Sevdamın içimi cehennem gibi yaktığı
Geçilmez yollardan geçtim bir gece gülerek
Yanaklarımda ölümün parlaklığı
Alnımda duru şafakların aklığı
Bir gökyüzü istiyorum,
Süngülerin adam asmadığı


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Ah kim tutabilir beni, atım Burak
Ah kim tutabilir beni, atım Burak

Gök gri küllerinden arındı,
Silkelenip kuşlar döktü yeryüzüne,
Karabasan düşler çoğaldı evlerin içinde,
Komşudan komşuya gidemedi akıl,
Yaya kaldı dostluklar insanın rıhtımında,
******* leylek boyu uzadı
Sabahlar bir gül tedirginliğinde uyandı
Her şey darmadağındı

Güneş utancını gün boyu sakladı
Gizlenip bulutlar içine
Fırtınalı bir resim çoğaldı yüreklerde,
Ürkeklik taştı yüzümüzün renginden,
Çakıl taşları ayakkabı oldu ayağımıza,
Felaketler çoğaldı parmak uçlarımızda

Ay dökeriz sulara suni bir yakamoz olur,
Kentleri taşırken cebimdeki erik ağacına,
Akasyalar çiçek açar boynumun ağrıyan yanlarında,
Bakır bir leğen içinde toplasam memleket türkülerini,
Cesur savaşçılar dökülür ceketimin kol düğmelerinden,
Yerde kan görsem üşürüm akşam olmaz gözlerimde,
Tüm anıları dinamitliyorum göğüs kafesimde,
Kötü şiirler yazıyorum,
Yazdığım müsveddeleri yırtıp atıyorum,
Gecenin kırıklarını topluyorum yüzümde
Sabah aynalara baktığımda,
Tekrar topluyorum müsveddeleri yerden,
Yeniden yazıyorum bir şiiri binip imge atlarına,
Ne varsa saldırıyorum aşka boyun eğmeyen,
Bir kez olsun çıkmıyor ağzımdan diz çöken bir deve,
Gemiler geçiyor saçlarımın üstünden beyaz yelkenlilerle,
Felaket tacirliği yapmıyorum takvimlerden dökülen
Cesetlere, kent intiharlarını artırırken soysuzlaşıyor insan,

Adım sevda, yolum uzun, yolum sonsuzluğa,
Ne yedi başlı ejderha tanırım, ne omuzlara düşen karga burun,
Kırdım kaburgasını duvarların, bu sürekli hükmüm,
Firavuna Musa olmaya gidiyorum, Kabile Habil,
Ah kim tutabilir beni, atım Burak,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Akıbetimiz taş kesilmiş kentlerde bavul dolusu resim
Burnumu üzerine düşen çığlıklardan koparıp
Bir meydan kürsüsünden sesleniyorum intiharıma
Akıbetimiz taş kesilmiş kentlerde bavul dolusu resim
Ölüme tenzilat,
Bir kravat tak diyor yakasız gömleğime
Selimiye kışlasında kendini
Tanrı sanan bir pervasız
Bir devrin panoramasını çiziyor hafızama
Acı duyan bir insan oluyor
Duyma frekansımız
Taş duvara çarpıyor sevda türküleri
Bir yanımız taş kesilmiş kentlerde bavul dolusu resim
Bir yanımız bant yayın yeşil vadilerden
Saçlarımızda uzadı gecenin çığlıklarında
Ve kimse duymadı tırnaklarımızın
Nasıl uzadığını
Şimdi zaman bir İstanbul vakti gıcırdar
Taş basması düşlerimden
Yasak artık Leylalar
Tek bir Leyla’da mecnuna
Beyaz bir gül sabahlar şimdi seherimden
Dikenli bir akşam kopar mahmuzlarından
Kayar bir yıldız gibi öksüz anılarıma
İz süren bir avcı estetiğinde gözlerim
Evet, acının tarifini yapabilirim
Müsvette şiirlere
Belki biraz daha genişletmeye mahpesi
Burnumun ucundan
Güzel sözü de tarif etmek isterdim
Sözü bilmeyenlere
Hep kin olmadı elbet benim lügatimde
Yunus’ça da sevdim ezelden ebede gülleri
Ama oldum olası sevmedim
Şu Neron yalnızlığı dökülen mahpesleri
Ve ne zor şeymiş tanıdık bir yüzde görmek
İhaneti brütüsten
Artık ölümünü bekliyorum dostlarımın
Ve belki bu yüzden unuttum
Yalnız cesur olmayı
Burnumu üzerine düşen çığlıklardan koparıp
Bir meydan kürsüsünden sesleniyorum intiharıma
Akıbetimiz taş kesilmiş kentlerde bavul dolusu resim


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Akrebin nikahını bozup yelkovandan
Bitmez sanılan muammalı bir dekordur hayat,
Sukutun penceresinden kafayı dışarı uzatıp,
Neler oluyor yahu demek de değildir hayat…

Yazılması oldukça zor bir şiire başlıyorum,
Ismarlama tebessümleri silip çehremden,
Evlerin bacasından içeri girmiş yıldırımlara
Yaslıyorum omuzlarımı,
Usul, usul ıslatıyor yanaklarımı güz yağmurları,

Ve ben kendi aklımla firariyim bedenimden,
Teslimiyet ıspanak fiyatına satılmıyor yüreğimde,
Bayrağımın renginde bir kefen düşlüyorum,
Ömrün jübilesine, son veda törenimde…

Bir nazlı ceylanın iki kaşı arasında, yanan
Kırmızı yeşil lambada, trafik akışımıdır zaman,
Ahlarda…inleyip, vahlarda konaklamak mıdır hayat,

Şimdi kalkıyor uçağınız amazondan,
Çocuklar uçurtmalarınızı hazırlayın,
Bavullarınıza yerleştirin en tatlı anılarınızı
Kör bir inatla kesin dudaklarınızı,
Fırtınalı şarkılarla boyayıp ayaklarınızı,
Kirletmeyin, kendi duvarlarınızla örün,
Sevginin kırılgan aynalarını


Gururun tepesinde alnıma yıldızlar dökerken gökyüzü,
Namluya sürdüğüm binlerce direniş şiiri beklerken tetikde,
Akrebin nikahını bozup yelkovandan, kimsecikler duymadan,
Neler uydursak mazeretlerimize,
her şarkının notası noksan
Diyerek,
şeytanının saksofon çalışına tamburayla iştirak etmek midir,
Ağrılarımıza tuz basarak iradesiz kabullerimizde uzatmalı zaman mıdır hayat
Sınıf arkadaşlarımızın çatık kaşlarında hazine aramak mıdır hayat,
Bir cellat satırının boynumuza inmesini beklerken geçen anımıdır hayat
Nasıl çatlar toprakta tohum,
Dilini yutan fil, kendini sokan arı,
Gece altına kaçıran çocuk, toprağa girmek istemeyen ölü, ölüyü bekleyen böceklerin düşü,

Bir mezarcının duası, “Allah’ım hayırlı işler nasip eyle’ bir bombanın tepesine
Düşmesini bekleyen hiçbir şeyden habersiz çocuk, gıyabında yas tuttuğumuz
Sevinçlerin logaritması,
Vuslatı olmayan vedalar mıdır hayat…HAYAT NEDİR…

İncir yaprağına bürünüp çarşı Pazar gezmek midir sokaklarda,
Yada kafayı koyup yastığa, bir harp kahramanı mı olmaktır..

Hayat bir marangozun elinden çıkan tahta tabut içinde mi başlar,
Karanlık bir odadan cehennemi görerek ağlamakla mı başlar…..
ŞAİR SEN NE DERSEN DE HERKES KENDİ HAYATINI YAŞAR,
ANLATTIĞIN HERKESİN ANLADIĞI KADARLA BAŞLAR…


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Asr-ı saadetten bir gül düştü sehpaya Adı hubeyb
Senin boynuna takılan halka
Miracındır Hakka
Asr-ı saadetten bir gül düştü sehpaya

Adı hubeyb
Ashabı suffadan,
kur-an öğreticisi hafız.
Sehpada ilk Müslüman…
İki rekat namaz
Ondan bize kalan
…………………………………
Hile ile pusuya düşürülüp öldürülen
On Müslüman
Ashabı suffadan…
Bir yüzü insan
Diğer yüzü şeytan
Geldi huzura üç beş adam,
Dediler bize öğretin kur-an
Çıktılar yola,
Başlarına gelecek şeyden habersiz
İslamı öğretmekse bir heyecan,
Geldiler “reci”denilen yere
Karşılarında iki yüz çete
Tepeden tırnağa kuşanmışlar pusatları
Beyinlerinde ebu cehil putları,
Mekkeli müşriklere para karşılığında
Satmışlar Müslümanları,
Ancak kafile başı Müslümanların asim
Müminleri müşriklere edemeyiz dedi teslim,
Sizi öldürmeyeceğiz
sözlerine inandı zeyd ve hubeyb
Teslim oldular, bağlandılar,
Mekke müşriklerine satıldılar.
Asim ve arkadaşları şehit edildiler,
Asımın kafasını istedilerse de müşrikler,
Arılar ordusu üşüştü cesedin üstüne,
Kimse yaklaşamadı şehide
Kafirler sordu zeyde
Hayatını bağışlayalım bedeli muhammedin kafası
Olmaz dedi zeyd..
diken bile batmasın onun ayağına
Ben dedi..ölürüm onun yoluna
Acımasız bir şekilde katledildi zeyd..
,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,, ,,,,,,,,,,
gri bulutlar çöktü Mekke dağlarına,
kuşlar çaresizliğin adresinde uçup durdular,
ağlamayı kesmedi gün boyu kundakta çocuklar,
güneş gün boyu mızraklarını hazırlayıp durdu lakin,

kargalar meclisinden darağacına çıktı hüküm,
bir şizofren insanlar topluluğu yüzlerinde dolaşan
bir istihza nöbetine sığınak bulamazken,
kurulan dar ağacında bir sahabe adı Hubeyb

izin isteyip kıldı iki rekat namaz,
boynunda ip celladı cehiller, ah cehiller
bilselerdi ki boynuna takılan halka
MİRACINDIR HAKKA
Dininden dön dediler,
Ve şunları söyledi HUBEYB

“ben Allah yolunda Müslüman olarak öldürülürken
canıma ne suretle kıyılacağına ehemmiyet vermem,
benim ölümüm hak teala uğrunadır ve o dilerse
benim tarumar olan vücudumu mübarek kılar…”

Kuran öğretmeye giderken çıktı sehpaya
Selam verdi resulü Kibriya’ya
Ve aleykümselam dedi resul…
Ve ekledi..
HUBEYBİ ASTILAR…………………………………….!

SENİ VE SANA ZULMEDENLERİ UNUTMADIK
UNUTMAYACAĞIZ, UNUTTURMAYACAĞIZ,
TEŞHİR EDECEĞİZ,,,NESİLDEN NESİLE ANLATACAĞIZ…
SENİ UNUTMAK TÜKENMEKTİR..YA HUBEYB (R.A)
.................................................. ..............................................


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:20 AM

Aptalca bir uyku var ayaklarıma bağladığım
Bir ömrü nasıl sığdırdık istiridye kabuğuna,
Kaplumbağa sırtında
Geçti yıllar
Zulüm çemberinde
Hangi dağa tırmansak
Ayağımızın altında sehpa,
Geçiyoruz insan tarlasından
Diz boyu kan,
Ah bir anlatabilsem,
Kimler karşılar beni Kerbela yollarında,
Çiçeklere korku düşer vefasız Leylalardan
Damların ucuna düşer kâinat,
Marifet buysa,
Karanlığa iz bırakıp geçer salyangoz.
Kürtaj edilir gökyüzü yıldızlardan,
Dikkat kuluçka dönemindedir,
Apoletleri sökülmüş gün.
Ya başınızı bir çıkarın kumdan,
Deve kuşu olmadığınızı anlayın en azından.
Kayıt mı var,
Resminiz çerçeve içinde asılacak duvara,
Sanki hiç girmeyeceksiniz la, la da deseniz mezara.

Şimdi yıldızlar bir kıyamet vaktine hazırlıyor gözlerimi,
Bir ayağım çakal pususunda, diğerini sakladım utancımdan.
Hangi bahara uzansam, zemheriye vidalanır güvercin yanım.
Ve ben hep böyle dağılmışsam uçurumlara,
Üstelik birde sevdalıysam
Hıra yalnızlığı kuşanmış zamanlara,

Ah kim tutabilir beni atam oğuz kağan
Kılıcım Seyfullahtan
Atımın tozları hantal bir zamana sancı,
Yıldırımlar cinayetleri dahada aydınlatsın
Mezar taşlarından.

Her şey silinse de korkular silinmez kayıtlardan
Buhranlı vakitlerinde
Kuşların duvara çarptığı zamanlardan.

Aptalca bir uyku var ayaklarıma bağladığım.
Arsız bir isyan demleniyor sağ yanımda
Ölümü kucaklamalıyım artık
Çeçenya göklerinden çekilirken mavi ter,

Beni kahreden
Nabız atışlarımda bereketsiz bir kirpi kımıldaması,
Alnımın ortasına düşen bir Rus füzesi,
“Hasretle kucaklıyorum tüm dostları”

Sen çırpınadur Karadeniz,
Mahşere gözüm bağlı gitmeyeceğim,
Bütün şifalı tebessümleri kondurup ağzımın kıvrımlarına,
Gidiyorum,
Dağlarda barut kokuları çiçek açıncaya dek.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:21 AM

Ateşi nemrut yakmasın sevdamızı
Bir vaveyla kopar
İnsanın rıhtımından
Uzaklaşır kelebekler
Belki kendini bulursun
Sefil çocukların
Ekmek bulamazlığında
Toprağa yansıyan gölgenle
Takaslanır bedenin
Bütün şehir
Korkuyu içerken
Sırları dökülmüş aynalarda
Kendi hüzünlerini imal eden
Adamlar çoğalır
Zulmün balyozları şakağıma inerken
Bulutlar yağmuru çeker gözlerimden,

Uzaklar bir leyladır
Vefasızlıktan yana
Yanardağlar patlar
Direncime sarılan zincirlerde,
Hallacın öfkesinde
Çürür mahkûmluk,
Hangi dağı koparsam
Saçlarından cellâdın,
Peşime düşmüş firavun olur

Nil Musa’sını arayıp durur
Dicle düşlerinden düşer çığlıkların,
Fırat kerbela toplar hüzünlerine,
Göklere akar gider Sakarya

Öfke ufukları açarya,
Tunçtan bakırdan çığlıkların
Yunus gökte ararya
Ustasını yıldızların,

Kalk bire ceylan gözlüm
Umut yüklenelim dağlardan,
Ateşi nemrut yakmasın sevdamızı,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:21 AM

Ateşleri üşütmeyelim yeter.
Ateşleri üşütmeyelim yeter.

Gökyüzü mavisine
Yapıştırılmış gibiydi martılar
İhtilal görmüş bir akşam vuslatı,
Dökülüyordu Marmara’ya,
Evlere çekiliyorduk eski otobüslerin içinde,
Mülteci bir yalnızlığı iade edip
Geçmiş zaman kiplerine,

Gece ışığını kesiyor saçlarımızdan,
Daha da siyah sakalımız,
Kov beni diyorum ey fecri hayal
Kov beni çocukluğumun mavi cennetinden
Fiyakalı fotoğrafları çıkarıp albümlerden
Basmakalıp ciltlerden hüznümü,
İkinci bahar beklemiyorum
Bedenimi eskiten
Eskici mevsimlerden,

İmgelerle yaşıyoruz mahşeri
Akrep çukurunda ararken beynimizi,
Zaman dudaklarımıza sıkıştırılmış bir tabut,
Kefen yok,
İçinde upuzun yatan kar gülleri

Anlatması kolay değil Yunus dilinden şiirleri
Yıldızları fakir bir akşam
Dökerken üstümüze gürültüleri
Kalk gidelim yağmur ıslatmadan caddeleri,
Gök üstümüze dökmeden taze ölüleri
Oturup evlerin bacalarını koruyalım yıldırımlardan
Asmaların pirlere üzüm verdiği zamanlarda,
Hasan Hüseyin’e cennet meyveleri ikram ettiğinde Cebrail
Tüm melekler siyah bir çul giymişlerdi hani,
Üstündeki gömleğini bir fakire verip
Siyah bir çul giyince üstüne Ebubekir…
Süt yerine kan akarken bebeklerin dudaklarındaki susuzluğa
Ah kerbela… Bela mı bela, gitti canlar canı, gönüller sultanı,

Gayrı dayanamam cellâtların ayaklarına kaldırım taşı olmaktan,
Uzatıp boynumu pamuktan ipliklere pasaport alamam bedenime,

Deliksiz uykularından uyan koş pencereye bak kızıl kıyamet,
Şehrin üstünde boşlukta duruyor mezar taşları
Gece kan pelteleşiyor damarlarımızda,
İmgelerle yaşadığımız hayat ne Fırat’tır ne de NİL
GÖNÜL CEMREMİZE DÜŞEN TUR DAĞINDAN BİR KANDİL…
ATEŞLERİ ÜŞÜTMEYELİM YETER.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:21 AM

Ayrılıktan anlamam
Ayrılıktan anlamam,
Hasta iklimlerin yaslı penceresinden
Arşa başımı çıkarsam



Biliyorum,
Ağ örmeyi unutmuş mağara önünde örümcekler
Sırra kadem basmış ebabiller çekilip gökyüzünden,
Yangın düşmüş her yüreğe fecr-i kabirden
Yakılmış kentlerin dumanından, külünden,
Çölde ayak izlerini öper sana geliriz.

Kış yanar içimde,
Cehennem yontulur düşlerimden
Tabutlara yolculuk düşer,
Takvimlere telaş
Tut ki cesetlerimiz kıymıklanırken cellâtların dişlerinde,
Bir devrimdir seni tanımak kuduran batının ensesinde

Kalem susar dil susar
Çölde yürümeyi unutur karınca,
Dalgaların ölümsüz bal tadıyla kıyılara vurunca,
Gökte Zühal yıldızı,
Hekim olur dermansız dertlerimize.
Kavgalar biter, kasvet gider,
İkbal kıblesi sultanım, efendim
Kaçtım süfli saraylardan,
Şems’in güneşinde sana geldim.

Gökkuşağından mülteci,
Göğsümden uçarken güvercinler,
İmbatlara sarıldım,
Merdiven dayarken evlerin çatısından aya
Maviler merasim taburunda geçer,
Nil yüzünde Musa’nın.
Şahmeran seni bekler evrenin susuzluğunda mağarada

Hazan düşer baharlara
Hüzün mevsimi konaklarken Meryem’in yüreğinde.
Yanar yüreklerde Kerbela
Cesurca bir yalnızlığa itilir çaresizlik


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:21 AM

Bağdat hurmalarının tadında soframıza düşmüyor elbet İLKLERİN TELAŞI
Yılanlarla dolu bir çöl,
Ve yılanlar soyundan bir döl
Meşhur sütlaç gitmemiş kurşun yarasından içeri
Siparişlerde Kızılhaç olsa gerek,
adreste yerini bulamayan mermi
Tır şoförlerine takılmış ambulans dolusu resimsiz ölü
Göçmen kuşlar bile değiştirdi yolu
Kan ve barut kokusu
Gözlerde büyüyen dehşet,
Gözlerden içeri süzülen vahşet
Acemi bir ressamın tablosundan dökülmüş
Fasulye bitmez kentler sendromu
Uzaktan çıngıraklı köyün çobanı kaval çalıyor
Gergedan sırtında dört mevsim hamam yapıyor
Sütlacın içine düşmüş haçlı yavrusu
Al yemen senin, Şam tatlısı, güllaç senin
Çık kafamın üstündeki dağlara tepin

Ne Karun çıkar yoluna, nede kayser
Firavunlarınla defol ebrehe ordusu
kel başında bulaşıklarını yıkar elbet
Kutsal Kudüs
Bir mercimek çorbasına yaya kalırsın, ayda
Fazla çıkma yukarı başın çarpar miraca
Adına ya uzay taşı dersin, yada meteor
Filistin ne yana düşer, kıble ne yana
Haydi sor, şimdi sor,hemen sor..!

Durup dururken, birden, aniden, yani
Hiçbir sebep yokken, üstelik kimse
Böyle şeyler düşünmeye zorlamamışken
Biranda daldım gayya kuyularının kenarında
Ellerim kaldı
Eksik bıraktığımız bir türküde
İlklerin telaşı kaldı
Şimdi çöl ortasında yatıyorum..
göğsümün üstünde Kocaman bir taş
Haydi tekrarla kim verir sana bir kaşık aş
Yeniden keşfediyorum,
göğsünde taş çatlayan insanın telaşını
Mavzerle mi vursam,
yoksa uzun namlulu tüfeklerle mi
Vurdum duymazlığımızın
üstüne gece çullanan tembel bastıları
delik olmayan ceplerimizde taşıdığımız
eksik günün kazancından biriktirdiğimiz cesetler
Ne diye saçlarımızı tararız uzunca baharlara
İşimiz bu bizim, ziyaret etmek dua etmek yatırlara
Dibi delinmiş
gökyüzü kazanından başımıza
Murdar et parçaları yağacak
Düşmezse içimize ilklerin telaşı
Ayağımızın altından bir şeyler kayacak
Ah ile vah ile geçti her dem şu
genç ömrümüz
Hani galu belada verilmiş sözümüz
Unuttunuz mu yoksa
Bu akşam saat onikiden sonra
Yeni bir dizi başlıyor
“ilklerin telaşı”
başrollerde NAS
ya güneşin doğuşunu seyret otur
biraz efkarlan, bir sigara yak falan
yada tekbir üstüne tekbir
SIĞIN YARADANA
Var mı oradan öte bir YOL…
………………………bir sabah namazı sonrası tamamlanan şiir
13 mayıs -05-13 2006-
vay be kaç yıl olmuş Adnan menderes’i gördüğüme
Üstü açık siyah bir mersedesle geçiyordu caddeden
Kırmızı güller, çiçekler atılıyordu,
Halk coşkuyla selamlıyordu…
Ne kadar zaman geçti aradan bilemiyorum…
Aklımda kalan yağmur yağıyordu..mahlede
Adnan menderes asılıyordu o gece

Ve gitgide çoğaldı sehpalar..
Hangi marangoz inşa etti acaba üç ayağı
Boynundaki ipte kimlerin emeği vardır kim bilir
Adana’da yazıda pamuk toplayan bir kızın
Topladığı pamuktan yapılmadı mı yağlı urgan

Dokuz ilmek düştü bizim payımıza da bu yaşantıda
Dokuzlara gark olduk, dokuzlar olduk o anda
Dokuz eve dokuz tabut girdi, yıkıldı ocaklar
Git bak mezar taşlarının üstüne bırakılan
Saçlara, güller açtı dokuz mevsim dokuz gece
Belki on dokuz..belki ne kadar...

Karar verdim bir gün eğer ölürsem,
Yada bir kahpe kurşun adres gösterirse
Mecburi ikametgahıma
Toprağıma mutlak dokuzların mezarından toprak atıla
Dokuz gül mezarımın üstünde açıla
Kalın sağlıcakla..tarih attık şiir bitti diye
Ama bitmedi bitmiyor işte..buda bize
ALLAH’tan HEDİYE


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:21 AM

Bakır tenli adamlar geçer Yusuf masalından
Geçiyorum Fırat’tan Dicle’den
Ay koynumda gümüşten muska
Nil bekler beni asasında Musa’nın.
Peşimde akrep aşireti firavun.
Zamanı durdurduk,
Miraç ağzımda aşk ateşi.
Köprülerin öbür yanı baharken,
Kışlara konakladık hoş geldin ölüm.

Taze bir ekmek kokusunda,
Başlar hayat.
Karınca yuvasından dağılır
Başsız insanlar,
Paslanmış bir yangını üşütür
Yüreğimizde Marmara,
Vapur ıslıklarında büyür
Martıların gagası güne.
Her şey normal seyrinde
Harbiye’den Taksim’e
Bütün sözcükler yaşlanır oysa
Gün batımlarında Üsküdar’da.
Karacaahmet’e matem çökerken
Terkedilmiş hüzünlerden.
Hoşgörülü bir sabah düşer
Garlara, otogarlara, limanlara.

Aranan kan bulunmuştur
Yazgılara, son baharlara,
Limon kabuğundan
Adamlar dökülür sokaklara,
Göğün sancısı çöker boynuma,
Bakır tenli adamlar geçer Yusuf masalından,
Züleyha düşer hüzün sürülmüş ay’dan ay’a.
Bağrımda öpüşürken intiharlar her zemheri vaktinde.
Bütün ölülerini alnıma yıkar esmer akan bir nehir.
Tebessüm tecrit edilir yüzümün aksesuarından.
Bir vaveyla kopar şah damarımdan,
Kişneyen atlarımı salarım ağzımdan
Kırlangıçların vurulduğu ana.
Hıra’ya yaslarım başımı,
Çürüyen bir yalnızlık istimlâk eder dağılan saçlarımı.
Bütün sevinçleri toplarım umuda yelken açmış,
Çocukların kalbine.

Fırat benim için aksın
Benden doğup bana dökülsün Dicle
Tüm maceralarında,
Beynimin her zerresinde,
Totemlerden kurtulmuş bir Nil aksın yüreğimde.
Bir ürperti olmasın Sakarya gözkapaklarımda,
Anadolu oğuz soyundan bir efsane belleklerime,
Tanrı dağlarında gök daha yakınken gözlerime,
Kandilleri üşümüş bir kentte ikamet ediyor bedenim.
İbrahim’i ateşe atan bir soy var kale kapılarında,
Bir Ulubatlı Hasan’ım oysa ben kale burçlarında.

Şimdi bir liman arıyorum,
Korkularıma sığınak,
Yakamoz düşer mi bilmem ay ışığından gözlerime.
Sahile vurmayan cesetleri bekliyorum her med-cezirde
Zulüm dağları sarmıştır çiçek açmadan erik ağaçları
Aşkı öldürebilirsiniz deniz boyuna ulaştığınızda

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:21 AM

Balistik raporlarda Yusuf’un kanlı gömleği
Balistik raporlarda Yusuf’un kanlı gömleği

Cesetler el sallamaz elbet,
Hain tortusuna batmış zulmün saraylarında
Tabutlarım hatırlanmıyor,
Kâşifler mülteci olmasın bu diyardan,
Kanımın mürekkebi duvarlara muska,

Bize yaslanacak
İntihar provasında uçan kuşlar.
Yarının kaygısı hükmetmeden şafaklarınıza
Kuruyan dalların ucunda hayat,
Fazla uzamaz geceye,
Gecenin boynu eğri durur,
Yıldızlar tartar karanlığı,
Mahzun uçar karanlıkta kuşlar,
Nadaslıdır beyinleri
Karanlığın editoryasında eylülizm.
Baharda erozyona uğrayıp dönerler inlerine,
Eşkıya bir şehirdir zaman
Irmakları gözlerimizde

Aynı sarnıçta düş görmek istemem
Ölü bir balığın karnına düşerken deniz fenerim.
Kılavuzum
İnsan çığlıkları bir perde ötesi,
Yada bir katil duvar,
Ağzımın kıvrımlarında keklik arıyor akbabalar,
Dilim bir dinozoru sokar,
Öyleyse korkuları dolduruyorum sevincin sapanına,
Fırlatıyorum,
Gemilerin urganda battığı limanlara

Şimdi postalsız bir günün içindeyim,
Ah merhaba yeniden Eminönü
Merhaba taksim, Galata kulesi merhaba,
Merhaba sabahın balıkçılları, selam Üsküdar
Güvercinler cami duvarlarından getiriyorlar anılarımı,
Kuşlara yem satan kadın hala buralardamısın,
Şimşek parıltılarını
Otobüs duraklarına bıraktığımız günlerden beri,
Kılcal damarlarımızda bir gergedan koşuyor
Ayakkabımın tozun silmeye çalışıyorum,
Ve bağlarını sıkıca bağlamaya
Bir garda, bir tren istasyonundayım,
Yada bir cadde düşüyor çaresizliğimi paylaşmaya,
Biliyorum peşimde dolaşan bir kuzu sürüsü
Elinde kaval çalan bir çoban değil,

Gökyüzü kurşun
Yer yargıç,
Sokaklar şahit,
Balistik raporlarda Yusuf’un kanlı gömleği
Patronu kim bu öfkeli kan denizinin
Adam denizde boğuluyor
Kıyıda bir yığın insan
Seyrediyor,
Kimse yüzme bilmiyor,
Herkes bağırıyor, “adam boğuluyor” “adam boğuluyor”
Yüzme bilenler unutuyor yüzmeyi,
Herkes bir diğerinden kahramanlık bekliyor
Deniz vazifesini yapıyor
Adam boğuluyor,
Deniz sağ alıp ölü teslim ediyor emanetini,
İşte bunun gibi dün teslim alınan emanetler yok

Şimdi gözyaşlarımdan dışarı fırlıyor kocaman adamlar
Sırra kadem basıyor eşkıya hikâyelerinin sır olduğu yerler


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:21 AM

Başka türlü açmıyor ZEMHERİDE ÇİÇEKLER
Başka türlü açmıyor ZEMHERİDE ÇİÇEKLER


Sayfalar dolusu çığlıksız kuşlar toplarım
Şiirlere,
Düş merdivenlerinden çıkıp gökyüzüne,
Seyrederim âlemi,
Âlem seyreder beni,
Âlem görmez,
Gönül cemreme düşen son iklimi

Eski fotoğraflarda bıraktık bavul dolusu korkuları,
Koşup her zemherinin ardından ölümle nişanlandık,
Göçebe bulutlar ikamet ederken şimdi saçlarımızda,
İdam mangası eski ölülerle dolaşır damarlarımızda,
Dili çözülmez akşamların,
Sabah ezanları tanıktır, iplere,

Güneş doğarken adam asmazlar,
Martılarını kaybeden denizler çoğalır gözlerimizde,
Sabah gökyüzünü kuşlarım yanan bir şehrin küllerinden,
Her tebessüm beni doğurur sancılara,
Taammüden suç işleriz rüzgârın dağlardan inişine,
Sol yanımız firaktır bedenimizden

Erken kurarız akşamın çatılarını gökyüzüne,
Ömür sarışın bir türkü gibi çarpar yüzümüze,
Gurbeti eskitiriz kanaviçe mendil içinde,
Uzaklaşıp giden bir trene el sallamak,
Şimdi eleğim sağmalardan geçirdiğimiz zaman.

Serin gölgeler ararız kırbaçlanmaktan arı,
Bir hamaset destanı olur kurduğumuz düşler,
Bazen bulutlardan çıkarız yukarı,
Yağmur suları arıtmaz yüzümüzde çoğalan
Tembel hayatları.
Unutuyoruz köprü altlarından
Sulara bırakılmış günahları

Tek suçlu gürültüleri besleyen sessiz kent değil elbet,
Ellerimde çoğalan yarasalar
Güneş doğuncaya kadardır hükmü,
Ve kardan adamlar çıkıp gelir temmuz ortası,
Vurarak göz damlalarına düşmüş yakamozları,

Artık şiirleri alt yazı geçerek anlatmam gerekiyor
İmge salıncağa binmiş şişman bir çocuk,
Lirik uymuyor sakalıma düşmüş martıların rengine,
Kafiyelere, hecelere uymuyor yaşama modelim,
Esaret çıkarıyor parmak uçlarımdan serbestliği,
Didaktik şiirle törpülüyorum ucu keskin kelimeleri,

Başka türlü açmıyor ZEMHERİDE ÇİÇEKLER


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:21 AM

Ben bir güneşim, ben bir körebe
Ben bir güneşim, ben bir körebe

Ağacın dallarına asılı kaldı üşümek,
Ürpertilerden bir ses yükseldi dağa
Çınar altına adres, bereketli topraktan,
Boynumun borcu olsa gerek uykusuz atlara binmek
Paslı çiviler üstünde kaçarken hayattan.
Elveda demeden ceylanların ürkek vakitlerine

Oysa vefa tarlasından geçerken vurdular düşlerimizi
Göklerde akan bir nehir çakıllarını dökerken üstümüze
Yıllardır aczin kahrına düşen yıldızları topluyoruz göklerden,
Alçalınca sular dinamitlemek için mahzun duruşunu sevdanın

Şimdi zaman saçlarıma kar yağdıran mevsim
Cephede yüzünü kaybetmiş askerler topluyorum evlere,
Şah damarımda ateşlere abanıyor kırlangıçlar,
Nehirler akmaya hazırlarken çocukları gözlerimden.
İhtimal ki bu akşam bütün bıçakları saplayacağım gökyüzüne
Bir tabutluk hayat kurtarıp kendime, yılanlar kuyusundan
Hüzün madalyası takacağım sağ omzuma,
Derisi yüzülmüş mavilerden.

Oturup seyre dalacağım kentleri uzaktan,
Nevrozlu kuşlar geçerken gece açmış güllerden,
Haykırışlar duyacağım akşamın ölü saatlerine mıknatıslı,
Ay büyüyüp düşecek tutsaklar kuyusuna
Devlerin martı kanatlarına iltica ettiği küskün bir mahşerde,
Uykularını çarmıha germiş adamlar yükselecek miraca
Sağ omzumdan kalkıp yürüyecek Sakarya,
Sol omzumda operaya düşmemiş Dicle ve Fırat öfkesi,
Fark etmez damarlarımdan çekilirken prangalı yokuşlar,
Hasretin eflatun çiçekler açtığı yere yöneliyorum Mekke dağlarına,
Tenha bir çeşmede okyanus dolduruyorum yüreğime,
Örümceklerin ağ ördüğü yerdeyim, doğru yerdeyim
Başımı gövdemden ayırmak isteyen cellâtlara sarhoş kuşlar bırakıyorum,
Kenti uzaktan seyrediyorum, ölü külleri savruluyor evlerin içine,
Nasıl uzatsak boylarını fırtınaların yastık altlarından gökkuşağına.

Urganlar kesmez yolumu, havlayan köpekler, kediler, fareler
Upuzun dağlar yüreğime sığmadığını söylemesinler,
Gemiler intihar mavisiyle seyrederken ufukları gözlerimin mavisinde,
Sabaha çok yok uyanın mahmur uykularınızdan çocuklar
Önüm, arkam sağım solum sobe, ben bir güneşim, ben bir körebe,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:35 AM

Ben bir güneşim, ben bir körebe
Ben bir güneşim, ben bir körebe

Ağacın dallarına asılı kaldı üşümek,
Ürpertilerden bir ses yükseldi dağa
Çınar altına adres, bereketli topraktan,
Boynumun borcu olsa gerek uykusuz atlara binmek
Paslı çiviler üstünde kaçarken hayattan.
Elveda demeden ceylanların ürkek vakitlerine

Oysa vefa tarlasından geçerken vurdular düşlerimizi
Göklerde akan bir nehir çakıllarını dökerken üstümüze
Yıllardır aczin kahrına düşen yıldızları topluyoruz göklerden,
Alçalınca sular dinamitlemek için mahzun duruşunu sevdanın

Şimdi zaman saçlarıma kar yağdıran mevsim
Cephede yüzünü kaybetmiş askerler topluyorum evlere,
Şah damarımda ateşlere abanıyor kırlangıçlar,
Nehirler akmaya hazırlarken çocukları gözlerimden.
İhtimal ki bu akşam bütün bıçakları saplayacağım gökyüzüne
Bir tabutluk hayat kurtarıp kendime, yılanlar kuyusundan
Hüzün madalyası takacağım sağ omzuma,
Derisi yüzülmüş mavilerden.

Oturup seyre dalacağım kentleri uzaktan,
Nevrozlu kuşlar geçerken gece açmış güllerden,
Haykırışlar duyacağım akşamın ölü saatlerine mıknatıslı,
Ay büyüyüp düşecek tutsaklar kuyusuna
Devlerin martı kanatlarına iltica ettiği küskün bir mahşerde,
Uykularını çarmıha germiş adamlar yükselecek miraca
Sağ omzumdan kalkıp yürüyecek Sakarya,
Sol omzumda operaya düşmemiş Dicle ve Fırat öfkesi,
Fark etmez damarlarımdan çekilirken prangalı yokuşlar,
Hasretin eflatun çiçekler açtığı yere yöneliyorum Mekke dağlarına,
Tenha bir çeşmede okyanus dolduruyorum yüreğime,
Örümceklerin ağ ördüğü yerdeyim, doğru yerdeyim
Başımı gövdemden ayırmak isteyen cellâtlara sarhoş kuşlar bırakıyorum,
Kenti uzaktan seyrediyorum, ölü külleri savruluyor evlerin içine,
Nasıl uzatsak boylarını fırtınaların yastık altlarından gökkuşağına.

Urganlar kesmez yolumu, havlayan köpekler, kediler, fareler
Upuzun dağlar yüreğime sığmadığını söylemesinler,
Gemiler intihar mavisiyle seyrederken ufukları gözlerimin mavisinde,
Sabaha çok yok uyanın mahmur uykularınızdan çocuklar
Önüm, arkam sağım solum sobe, ben bir güneşim, ben bir körebe,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:35 AM

Beklenen yolcu açtı heybesini açmasına ya
Bir insandı, gurbet durağına adını yazdıran geceden
Öncesi yoktu, çocuk yüzlerinde aradığı, ihmalkar bir tebessümdü
Gemiler nedense hep geç gelen yolcularla doluydu
Fırtınadan yüzlerini epey bir zaman gizledi
Bir insandı uzak diyarları getirmişti heybesinde
Aradığı şeyleri henüz bulamamıştı, döktü içindeki gülleri caddelere
Kim bu deli adam der gibi birini aradı, boşluğun adresinde kalmış gözler
Duvarlara yağmurla gelen adamların resmini çizdiler
Zaten kapalıydı hava, soğuktu, ve üstelik insanlar böyle şeylere alışkın değildi
Tuhaf,tuhaf bakıyorlardı yerlere dökülen farelere
Adam heybesinden çıkarmıştı bunları, şimdide çıkardı kedileri döktü yerlere
Pencereden aşağı sabah sofrasını silkeleyen bir yaşlı nine gördü bunları
Amanın komşular dedi; gelin şöyle bir bakın hele,
Onun gördüğünü görmedi komşular, tekrarlanmadı bu sahne
Kapı çalındı, anne feryat etti, koştu kapıya, oğlu askerden gelmişti kadının
Hasretle sarıldı boynuna oğlunun, oğlum dedi usulca
Dün ninen bir karışık rüya görmüştü, bizde iyice meraklandık..hayırlara yorduk,
Adam heybesiyle geldi yolun ortasına açtı heybesini
Minik, minik minyatür adamlar döküldü caddelere,
Alel acele topladılar bir kapı büyüklüğünde ellerini
Kayboldular, yalnız kentin, kuş sessizliğinde, üzerlerinde koyu kestane renkli elbiseleri vardı, onları çıkardılar düşlerinden, yalnız fareler kaldı, birde kediler
İnsanın durağına park etmişti, heybesinde getirdiği fırtınaları yolcu
Aslında heybesi akrep doluydu, kafasından atamadığı mutlak korkuydu
Yalın ayak basmamalıydı yere, yer akrep kaynıyordu
Adam mutlak korkuyla akreplerin kuyruğuna basmamaya çalışıyordu
İrkildi, durmayın dedi durmayın vurun beni ağır cesetlerle
İhaneti hiç bilmedi, dilinde şişen baloncuklara aldırmadı
Plastik leğenlerde çamaşır yıkamayı bilen kızlar,
Nasip deyip iyice yıkadılar siyah renkli elbiseleri
İnsanın gurbetine yalnızlığı inşa etmeye başladı adam
Heybesinde daha epey bir şeyler vardı, onları da çıkardı bir,bir
Kaygılar tepesinden çıkardığı ciğerlerine
Derin bir ırgat nefesiyle çektiği sigara dumanlarını doldurarak
Başladı inşaata, birinci kata, önceden saldığı fareleri koydu
İkinci kata kedileri, derken üçüncü kata çıktı bir şey bulamadı adam
Yüzme bilmeyen minyatür adamlar çıkageldi hırçın ve öfkeli
Burası da bize siper olsun dediler, vurdular kazmayı suya
Bir palyaço kıyafetiyle dördüncü katı inşa etti akrepler
Ve insanın gurbetine, av avcı, çeşit her çeşit ve ihanet vede intihar
Çimentosuna su katılarak sertleştirildi iyice, ve üstüne unutkanlık suyu döküldü
Adam heybesine kuşlar koysaydı ya, güvercinler, sığırcıklar ve hatta kargalar
Ama dökemezdi onları yere, heybenin ağzından uçarlardı sonsuzluğa
Ve dahi konuşmayı da bilmezlerdi üstelik,insanın gurbetine ne kadar yabancıydılar
Çocukken vurduğu kertenkeleler, başını kör bir bıçakla düşürdüğü kuşlar
Geliyordu adamın gözlerindeki son gurbete
Ve adam neden sonra heybesini bir sopanın ucuna, onuda sırtına vurdu
Vazgeçti birden, kuş sürülerini bahara eklemek geldi içinden
Balık tuttu kedilere nehirden, saldı fareleri ait oluğu yere
Ve çıkardı düşlerinden minyatür adamları, ve kapıdan iri ellerini de iade ederek
Ayağına giydi köyden getirdiği yemenilerini, ve usulca akreplerin kuyruğuna
Basmadan terk etti insanın kıyısına yerleştirilmiş tüm mayınlara da
Basmamaya gayret gösterdi.
İki uçurum arasında yeşil bir vadide,
Kurtların ulumasına henüz üç ay varken:
Adam üç ayları köyünde tutmaya karar verdi
Köyün uzak bir tarafında, büyülü bir orman vardı
Adam girdi o ormana açtı heybesini, bozuldu ormanda büyü, kötü bir koku yayıldı etrafa, yılanlar başını çıkarıp baktılar şöyle bir deliklerinden
Kurbağalar biraz daha fazla vır aklamaya başladı,
Bir göçmen kuşuydu, kuru bir ağacın gövdesine yaptığı yuvasını bozdu.
Hızla bir kertenkele kaçtı adamın önünden, bir kuş kafasının kesilmesine izin vermedi, tüm ısrarlara rağmen adam köyüne dönmedi
Kuru bir dalda asılı kaldı içi boş heybe
Zaten yoktu içinde,hiçbir şeyde
Bulamadığı bir şeyleri belki buldu adam bir bayram öncesinde
Adam açık adres bırakmamıştı berberde

Sepet, sepet toplamış adam öfkesini una bandırıp asmış ipe
kırk düğüm atarak sıkıca bağlamış rüzgarları güle
ağzı üstü yatmış adam kırk gün kırk gece
evlerinin bacalarına sabrı tükenmiş baykuşlar tünemiş
eskiden siyah saçlarına, şimdi düşmüş dağların karı
aşmış yaşı kırkı, belki etmiş yolu yarı
Daha bir daha köyünden dışarı adım atmamış adam
Heybe sininde ağzını bir daha açmadığını söylerler
Görmüş diyarı, DİYARBAKIR’I, ANTEP’İ, MARAŞ’I
BİZİM ORALARDAN OLDUĞUNU SÖYLERLER
GAZİANTEP CEZAEVİNDE BELKİ YATMIŞTIR BU ADAM
AMA HALA KİMLİĞİ BELİRLENEMEMİŞTİR,
ÇİĞ KÖFTEYİ, TARHANAYI, KEBABI,KELLE PAÇAYI
ÇOK SEVDİĞİ BİLİNMEKTEDİR..


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Ben işkencede susabilen bir ölü bağlamak isterdim dudaklarıma
Şimdi yağmurun sesinden
Dayanıklı kelimelerle,
İnşa ediyorum şiirimi,
Uzun ayrılıklara mülteci olmadan yüreğim,

Kömür rengi gözleri düşüyor sılanın
Karlı dağlardan,
Üşümüşlüğümü unutuyorum..
Ninem bir kurtuluş savaşını anlatıyor,
Ütopik bir kahraman kesiliyorum…
Yüzünü arayan bir düşman askeri karşımda…
Perişanlığı diz boyu,
Bildiği dilden dualarla kımıldıyor dudakları,

Güneşe en yakın yerde duruyorum oysa ben,
Bütün erik ağaçlarını sökmek geliyor içimden,
Nereden baksam babamın tabutuna,
Sürgülenmiş bir gökyüzüne açılıyor kapım,
Med cezirlerle uzatıyorum sabaha kalkmayan ölülerin boyunu,
Karanlığın editoryasında yüzüme balyoz vuran cahil çocukların eline
Bir avuç kül bırakıyorum…
Kendi yalnızlığını vurmuş martıların açık adresinden,

Ben işkencede susabilen bir ölü bağlamak isterdim dudaklarıma,
Yağmacıları çirkinleştirip, gözlerimden dökülen kuşların çığlıklarında,
Bulutsuz bir gün, müebbetsiz bir gökyüzü çizip, Kudüs’ ün duvarlarında,
Kardan adamlar kopyalamak isterdim şeytanın siyah tuvaline, ve sonrasında,,!
Gökyüzünden bomba beklemeyi unutsun minik kuşlar,,dalıp gitsin kendi oyunlarına,,, hepsi bu,,,katiller çekilsin saçlarımızın renginden yeter…


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Ben ki ne Roma’ yım, nede Neron
Ben ki ne Roma’ yım, nede Neron

Umudun aynasından bak gözlerime
Beni düşün kimsesiz akşamlarında
Ben ki sahilleri talan edilmiş
Üşüyen bir şehirim avuçlarında

Bıkmışlığını da al zamanın
Kıvrandığın kederleri de
Her dudak büküşünde sevincin,
Beni düşün,
Beni an gözyaşlarında
Ben ki yaraları sarılmamış
Yorgun bir şehirim avuçlarında

Tut ellerimden sarıp sarmala
Eksik güneşleri de yama içimde
Uzan bana ateşten rüzgarlarınla
Ben ki *******in gölgesine uzanmış
Uyuyan bir şehirim avuçlarında

Ölümü de düşün,
Sükutun sedef dişleri arasında
Titreyen elleriyle
Üstüne beyaz ölümler çekilmiş denizin
Biraz küskün hırçın dalgalarında
Ben ki midye kabuğunu bile doldurmamış
Hayalden bir şehirim avuçlarında

Bir İstanbul düş gözlerime
Güzel anılarından
Emzir sevinçlerimi
Sevda yangınlarında
Ben ki ne Roma’ yım, nede Neron
Yanan bir şehirim avuçlarında.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Ben yolda yürürken de ölürüm mavilere
Ben yolda yürürken de ölürüm mavilere

Kelepçeden öbür tarafa ertelenmez aşklar,
Hangi sabaha uzansam esmer bir gürültü çalıyor kapımı,
Aklımı yalnızlıktan üşüyen serçelerden çekiyorum,
Denizler boşuna çekiyor suyunu gözlerimden,
Ben yolda yürürken de ölürüm mavilere,

Çığlıklar fesleğen kokusu taşırlar yakama,
Yakamdan düşmeyen inatlarım vardır,
Yunuslar kaybettiği sevgiyi ararken yüreğimde,
Hiroşimalı bir çocuk beni çağırır genç tabutlardan,
Üstüme yeniden yıkılır gök ve üstündekileri silkeler yer,
Gecenin zifiri karanlığına tütün ekerim…
Bir ırmak rengini bulurken gözlerimde
Ben yolda yürürken de ölürüm mavilere

Eskimez içimde korkusuzluk,
Beton gülleri açar düştüğümüz yerde,
İstiridye kabuğuna sığmamış aşklara
Figüranlık bile yapılmazken,
Çıplak ayaklarla yürürüm sevdama
Kirpiler döşenmiş yollarda…
Kelepçeden öbür tarafa transfer bir iptir,
Yorgun kelimelerle örmemeliyim
Kavganın yumağını yarınlara,
Ölürsem bir militan gibi ölmeliyim
Savaşta saçları uzayan adamlar olmalı cenazemde,
Tetik tutmaktan nasır tutmuş elleriyle tutmalılar tabutumu,

Şimdi yüreğimin en gümrah ormanlarında,
Vuruyorlar kuş seslerini,
Ne yana dönsem kıblesiz bir rüzgâr çarpıyor yüzüme
Eskiyen çiçekler yeşeriyor gönül iklimlerinde,
Sözlüklerde ambülâns ararken eskimiş kimliğime,
Ellerim simsiyah bir kuşun yaralarını
Yargı bezleriyle sargılayıp pansuman yaptırmaktan tutuklanmıştır,
Göçebe umutlar doğurmuştur martılar deniz yolculuklarına
Aldırma
Ben yolda yürürken de ölürüm mavilere


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Benim işim bu karanlık bulutları hallaçlamak mansurca
Uzaklardayım,
Gün doğmadan evvel keşfediyorum karanlığı
Karanlıkta ellerim olduğunu fısıldıyor kulağıma yıldırımlar,
Yıldırımlar gürültülü kelimelerle gömüyor gökyüzüne telaşlı ölüleri,
Bütün türküler kopyalanıyor sazın tellerinden geceye perde,
Yıldızlar inanılmayacak kadar yakın ve bir o kadar sağır cinayet saatlerime,
Bütün kapıların kilitlerini bozmaya çalışıyorum çelikten hırsımla,
Karanlığa küskün insanlar çoğalsın sokaklarda

Epey uzaklaştık şimdi kanaviçe işlemeli mahpus damlarından,
Başımızda gezinip dururken zemheri kadıları,
Gece hüzünleri kucaklıyor aya çıkmış oturan çocuklar
mor dağlara boğuk seslerimle unutkanlık örerken,
bir korku sığınak arıyor ayağımın altına patlayıcılar yerleştirirken,
ehramların bekaretini bozuyor saçlarıma düşen rahmet rüzgarı,
uçurumları büyütmüyorum gözkapaklarımın üstüne düşen gül yağmurlarında,

batık bir gemiye pasaport almıyorum ışıkların burkulduğu lacivert *******de,
dudaklarımı kanatırcasına söylediğim mavi türkülerde kod adım öfke
ve bir şiire girerken en gürültülü kelimelerle ölüm sürülmüş kalemin ucundan dizelerle,
cemresi düşer mi kuşların bilmem sonsuzluğuma sığınak,bitmeyen sevinçlerle

benim işim bu karanlık bulutları hallaçlamak mansurca gökyüzünden
ve insanın mihrabından uzaklaştırmak düşlere bile sığmayan korkuları,
Şimdi hafif eğzersizlerle geçiştiriyoruz ayaklarımızın altına nal çakan geceyi,
nalbant fark edilmemişliğin lekesini sökmeye çalışırken yüreğinden kazma,kürek ile,
bir istida mektubu yazsın yıldızlara paltosundan sarkan cesetlerle,
paslı kelimelerle, acılar üstünü öcalma vaktine ertelerken,
İstanbul ölülerini saklar karman, çorman yoğrulmuş vehimlerin gölgesinde,

unutkanlığa yelken açmış hiç bir gemide unutmadım misketlerimi,
yanımda bir balina vardı çıktım tepesine Himalaya’ların, ah nerde kaldı görülmeden gömülen ölüler.
Karanlıktan korktu akarsular, dağlar başını uzattı bir timsahın gözyaşlarına,
zulmün radarlarına yakalandı şiirlerimiz toroslardan aşağı sarkan ovalarda,
pamuk toplayan bir kızın çuvalında, çuvalın içinden çıkan pamuklar dönerken urgana,
nurdan bir uçurtma uçuramadık, hırpalanmış aşklar üstüne, dikilirken gelinlerin yazgıları,
paralel çizgilerine ömrün, gözümün gördüğü en uzak noktaya gidiyorum,
sıyrıldım içinden felaket tellallarının susmak bilmez eksik incir yapraklarından,
gökyüzü ekşi bir limon, yer kirpi ölüsü, yeşil rengini perdelemiş telaşsız başlara,
başını ekmeğin içine saklamış insanlar istila ederken, zaten yaşanmaz kentleri,
gelde şiir yaz, batır kalemi sülfürik aside, asude geçen hayatı jimnastikle yüreksizlere,

ah bir ben mi düştüm düşlerden kaynayan cehennem kazanının içine, zebaniler nöbette,
gel beni kurtar gök kızıl renklerinden ayrılırken gündüze, bırak kaval çalmayı,
damarlarımda dolaşan, kumda yolunu kaybetmiş kaygılarını arayan bir karınca
susmak gürültü ister, Leyla ile mecnun ister kırık dökük hayallerin cama yapışmış buğularında,
haydi kalk zemheriyi azat edelim dağlardan, erken gelen kışı karşılayalım kalın paltolarımızla
__________________


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Bende bütün umutlar
Belki silinir eskiden izler
Dökülünce dudaklarımdan
Namluların kan kustuğu denizler

Fırat bir başka akar
Dicle bir başka
Bense bambaşka

Ağlar gözleri Afrika’nın Nil
Benim gözlerimde İdil
Bütün kini banadır dünyanın
Bütün namlular bana çevrilir
Her yerde ölürüm ben
Her yerde dirilir

Bende bütün umutlar
Sevda bende aşk bende
Benim ağaran şafak
Direniş haberleri bende

Benim her namluya sürülen kurşun
Benim her burca dikilen bayrak

Benim kutlu savaşın öncüsü
Benim kutlu savaşın amentüsü

Benim kurulu düzene başkaldıran
Benim katil paletler altında ezilen
Benim küfrün beynine balyoz gibi inen
Ölen benim, öldüren ben

Belki silinir eskiden izler
Dökülünce dudaklarımdan
Namluların kan kustuğu denizler

Direniş bir başka olur,
Kurtuluş bir başka
Bense bambaşka

Benim kutlu savaşın öncüsü
Benim kutlu savaşın amentüsü


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Beyaz bir kefendir yorgunluk
Beyaz bir kefendir yorgunluk
Mavisi eskimiş yüreklere
Hırçın bir ırmaktır başkaldırı
Hınzırların yataklarına

Söğüt dallarında asılı güneş
Dört mevsim bahar miting meydanlarında
Kar mı yağmış cumartesilere,
Marmara’ya mı düşüp ıslanmış pazarlar
Tülbentlerin arkasında silah çatmış karıncalar,
Kıyametler kopmuş
Bileğime vurulmuş yarasalar

Havada kurşun kokusu,
Göğsümde hedef tahtası muskam
Tabutsam
İlk ölmüşlüğümün iklimsiz sevinçlerinde,
Gül açmışsam zemheride
Mizacımdır,
Kanımda martılar uçuşur,
Her gece göğsüme
Gümüşten bir madalyon bırakır gökyüzü
Mahşer aramayı bırakıp mezar taşlarından
Hıra boyunda adamlar geçer Kerbela’dan
Düşerim peşlerine mimarisinde cellâdın.
Kafamı karıştıran,
Orta Asyalı çehremi hatırlarım sur diplerinde,
Fırat ve Dicle matem değilken düşlerime,
Mezar sessizliği evlerde hepimiz bir başka ölüyüz
Ebedin sırrını gömerken yeşil türbesine zamanın
Nöbet devralır tebessüm yorgun atların yelesinden.
Ve güneş örgütlenir büyük ırmakların ağzında
Bereketli hüzünler dökülür güz yağmurlarında
Yılgı atları sürülür kentin üstüne
Akrep kuyruğundan.

Beyaz bir kefen giyer yorgunluk,
Kurtlu bir elmada seyyar bir mevsimmiş ömür,
Evlerin ışıkları yanarken kasvetli ölümün kıyısında,
Aşk bize diyardır uçurumların kenarında.
Susmak gelmiyor içimden tel örgülere bırakıp gülleri,
Buralarda mavi yağar yinede yağmurlar,
Cesaret ve yalnızlık, yolumun üstünde iki ırmak.
Hiç kimse bilemez ağzımın inzivaya çekilmiş kuşlarını
Vahşetin sakallarımda infilak eden şarapnel parçalarını
Beni bir zaman yıldızlara götüren
Kıyamet saatlerini hatırlıyorum.
Buza kesmiş kanım gecenin terinde,
Yaşamak erdemlikse ölü düşlerin tüllerinde
Nasıl bulabilirim kendimi kemikten yapılmış dağların içinde,
Hangi kâşif yürek susuzluğuma kılavuzluk yapabilir.
Her ölen benmiyim Musa bakışlı çocukların gözlerinde
Delicesine sığınıyorum eşkıya vakitlerine nabzımın,
Hangi çölde inşa edelim gemisini Nuh’un yeniden,
Hangi mağaraya sığınırız çıkınca evimizin kapısından,
Mutlak çaresizliğin adresinde açmaz elbet yediveren,
Her sağanakta gül patlar muhacir aşkların fecrine,

Mavi bir örümcek ağı gerilir üçayak sehpaların altına,
Beyaz bir kefen taşır martılar ayak parmaklarına.

Gün yorulur sahrada dağların şiir kokusundan,
Adamın ismi düşmez elbet secde eden alınlardan.

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Beyaz bir örtü kaplamıştı kabristanı
Viran olan bağlar bahçeler değildi,
O gün gökyüzü yeryüzüne eğildi,
Bir meteor da değildi gönül cemrelerine düşen,

Bir yol vardı ince uzun torosların tepesinde,
Adam yalnızlığı kuşandı ormanda tek başınaydı,
Uzaktan kurt sesleri geliyordu,
Köyün görünen ışıkları yanıp sönüyordu,

Bir ağacın tepesinde bekledi sabahın olmasını,
Gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmazdı,
Firari dediler adına, dağa taşa sığmaz oldu adam,
Sabah ilk işi inmek oldu dağdan, hava soğuktu,

Paltosuna iyice sarıldı,
Çaresizliği bir atkıyla sardı boynuna,
Bir gazete aldı, bir otobüs garına girdi,
Oturup bir köşeye,
Bir cigara yaktı,
Uzun, uzun gazeteye baktı,
Daldı gitti bir zaman,

Bir resim takıldı gözlerine,
Ölüm ilanlarına baktı,
Sendeledi, yutkundu, yıkılacak gibi oldu adam….
Bir genç kız intihar etmiş,
Kendini evin direğine asmış
Zorla birine vermek istemişler,
Canına kıymış,

Ve adam unutup firari olduğunu,
Girmiş şehre,
Bir çevirme, bir çatışma, öldürülmüş adam
Delik, deşik vücudu, getirmişler evine,
Haydi cenazeye,

Viran olan bağlar bahçeler değildi,
O gün gökyüzü yeryüzüne eğildi,
Bir meteor da değildi gönül cemrelerine düşen,

Beyaz bir örtü kaplamıştı kabristanı
Toprak bağrına basmıştı iki canı,..


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Beyaz martılar, konaklar şimdi, siyah sakalımda,
Beyaz martılar, konaklar şimdi, siyah sakalımda,

Alışılagelmiş suratımın damında
Her gün bir saksağan uyanır başucumda,
Servilerden biraz gölge düşmüş yaşıma,
Şöyle geriye dönüp bakınca ardıma,

Sancılar şöhret bulmuş,
Acılar revaçta
Hangi iklimi kiralasam içimde oturan adama
Kapansın yüzüme merhamet kepenkleri,
Beyaz martılar, konaklar şimdi, siyah sakalımda,
Kaldırımlara tüner dünyayı unutmuş birkaç adam,
Dayanıp yorgunluğumun asasına

Neyi değiştirebildik bunca yıl atlı karıncalarımızla,
Ölüleri tıraşlayan sanat hangi fırçadan dökülür,,
Ölürken bir fil,
Nasıl bir içgüdü ile gider kendi mezarlığına
Oysa bizim, kendi mezarımıza gitmeye bile
Tahammülümüz yok..

Toplayıp gri aynalardan boşa geçmiş yılları
Bir nalı düşmüş atın koşması gibi,
Ritmi bozuk kalbimin atması.
İçimizde binlerce direniş şiiri,
Ceviz ağacının gölgesine uzanıp yatması,

Çıkıp kalabalıklara bir gün
Haykırıp şöyle denizleri yarar gibi
Durun ey insanlar durun, bırakın koşmayı,
Elimde Musa’nın asası,
Beynime yüklenmiş binlerce yılın tasası

Hangi cadde sizin oldu,
Hangi güzel elbiseyi giyip gittiniz,
Nerelere park ettiniz bunca yıl,
İçinde taşıdığınız binitleri,
Ah..hani o elleriniz,
Hani o tatlı dilleriniz,
Biletsiz vede pasaportsuz,
Bir veda bile etmeden,
Güzel atlara binip gittiniz,
Ne kadar de sessizdiniz..
Bu kışta kıyamette,
Ne yer, ne içersiniz,

Azıcık ta satıhta kalmışlara, mütebessimdiniz
Anlaşılmaz bir dili konuşuyorsunuz,
Yada bize öyle geldi..!


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Beynim bir tümör gibi sunulmuştur cellatlara,
Bakmıyorum,
Dışardan kırılmış
Aynaların kendimi yansıtmasına
Bu gördüğüm yüz benim mi,
Yüzümdeki kırışıklar,
Saçlarımda ağaran şafak,
İçimdeki kördüğüm,
Bu ben miyim,
Aynada gördüğüm,

Kendimden kaçtıkça kendime,
Koşuyorum,
Hayatım kaygılar denizinde beyaz yelkenli,
Sırtımdaki kambur,
haydutlara dair bir anı,
Bir İstanbul çökmüş şakaklarıma,
Alnıma vurulan bir türkü martılar,
Cinayet saatleri beynimin içi,
Maktul yok,
Çıldırmış sualler,
Sanık sandalyesi boş,
Beynim bir tümör gibi sunulmuştur cellatlara,

Bu ben miyim heyhat,
Korkulukları aşamayan yüreğimde infilak,
Kim bu kışın elbiselerini üstüne çeken adamlar,
Başımızı haydut yastıklarına koyduğumuz tilki *******inde
Bir ölü deniz, ölü balıklar yüzüyor, yüzümün akvaryumunda
Haykırışlarımı gürültülerle boğan kent,
Üşüyünce tırnaklarımın kesildiği titrek yağmur sonrası,
Gözlerim kapalı,
Vapur sesleri kulağıma maziyi kazıtıyor ısrarla,
Ezbere bildiğim kelimeler düşüyor balistik raporlarına,
Herkes yorgun,
Ağzımızın kıvrımlarında öpüştüğümüz cinayet resimleri,
Soluk almıyor, ölü kuşlar çoğalıyor içimizde hayata dair,

Bakmıyorum artık,
Gözlerime çekilen yarasalarla uyanıyorum sabahlara,
Şehrayin mi var aynalarda,yüzümü kundaklayan hüzün,
Şiirin kalbine giriyorum gelinciklerle, ısmarlama tebessüm,
Akşamın hüzünleriyle topluyorum dağılan güvercinleri gökyüzünden
Bilinmeyen yollar keşfediyorum mecburi sonbahar seyahatlerinden.
Adım hapishane türkülerinden dökülüyor şiirin sofrasına, bu bilinen yanım,
Öbür yanım Kerbela çöllerinde Hüseyin arıyor yaralarıma, ötelerden bir kapı,
Beynim kurban edilmiş, beni memleket anılarından çıkaran suç ve ceza asılı
Göğsümün ortasına iliştirilmiş yaftada, bu gökyüzü mavisi sahte artık,

Aşkın adresini ararken bir kaplumbağa sırtında karıncayım ben, son anda
Nuh’un gemisine biniyorum, her taraf tufan, tüm yazgılarımla girdiğim
Yusuf kuyusundan, bir Mansur hikayesinde çıkıp yeryüzü gurbetine
Mavi bir ıslıkla düşüyorum İstanbul sokaklarına, zaman yeni camide,
Kuşların gagalarında dondurulmuş, bir Yunus türküsü anlatıyor martılar,

İkiye yarılmış denizin ortasında yürüyen hiçbir şeyden habersiz insanlar.
Musa aramayı bırakmış şehrin gürültülerine, ve bitmeyen telaşlarına.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:36 AM

Bırakın beni kendi coğrafyamda çıldırmak istiyorum,
Uzak diyarlardan geliyorum
Bir avuç şiir dök dudaklarıma,
İçinde sevda türküleri olsun

Esmer *******in sabahına uyandım,
Kaç yıl şiirsiz geçtim bunca kancık pusuları,
İki büklüm virgül olmadım,
Ters takla oldum bir İ yi İKEN
Döndüm ünleme,
Nokta koymadım henüz soru işaretlerine,

Zafer takları koymadılar ben geçerken karanlık caddelerden,
Alkış sesi gelmedi tribünlerden uzun maraton koşularıma,
Koşularım yalnız insanın kıyılarına, elimde bir çift yürek
Özgürlük meşalesi adına…gül yerine sunabildim insana,

Bırakın beni kendi coğrafyamda çıldırmak istiyorum,
Başka diyarlardan getirin kobay farelerinizi,
Bir fırça, bir boya, resminizi çiziyorum kardan adamlar,
Güneş vurunca uzun sürmez erimesi kardan adamların..

Başka mezmunlara taşıyorum adresini şiirin…şimdilik…
Şimdilik yağmur yağıyor…pencerenin önündeyim..
Yağmura basmamaya çalışıyor insanlar..yada bana öyle geliyor..


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:37 AM

Bileklerime tünemiş bir yarasanın son “GALA” Gösterisi
Kan tutmuş hüzünlerimi,
Dev sanmışız cüceleri bir zaman
Puşt zulasında lokman ne gezer
Ağyar olmuş dost kervanları

Hangi yağmur,
Uykusuzluğumu anlatır ırmaklara.
Hangi çığlık kımıldatır,
Dudaklarımın arasına,
Sıkıştırılmış ölü adamları

Oysa
Ne vardı ki şunun şurasında
Ay terlerken karanlıkta,
Güneş tüketilirken,
Tırnak uçlarımızda
Bir Mansur vakti konaklarken
Gözbebeklerimizde
Bir sahtelik vardı gökyüzünün mavisinde
Uçup giden tabutlar
Ceset ararken ölçülerimizde
Bana göre değildi,
Kelebek koleksiyonlarında yaşamak

Irmağı akmak varken delicesine
Ovayı koşmak varken kartal gözünde
Dağı tırmanmak varken kurt sessizliğinde,
Oturup sonbaharın gölgeler akvaryumunda
Birileri tarafından güdülmek, seyredilmek
Ne zor şeymiş meğer ah birde anlatabilsek

Hani geçip gitti o iklimlerde ölmek


Eski hallerimiz ayartılmış ekonomik sıkıntılardan,
Çocukların gülüşleri çarparken yüzümün varoşlarına,
Dik başlı kelimeler törpülenmiş Yusuf’un yüreğinde
Sabaha erken uyanan kuşlarla kırıyoruz kabil’in duvarını,
On sekizine girmedi henüz
İnsanın maverasına park ettiğimiz kızgınlıklar
Ya kaygılardan,
Bir tımarhane inşa edeceğim kendime.
Ya koparılan güllerin
Gürültülerini yapıştıracağım güneşe.
Ey gökyüzü,
Beni yeniden doğur
Küheylan atların yelelerinden
Kanserli
Miting meydanlarına.

Bileklerime tünemiş bir yarasanın son “GALA” Gösterisine,
Kurşun işçiliğinde statükoya başkaldıran şairler
Davetlimdir.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:37 AM

Bir ben varmış içimde..
Bir ben varmış içimde…

İki el ateş etti adam, sokak lambasına
Şimdi sokak daha güzel dedi,
Oturup bir kaldırım taşına,
Bir sigara yaktı,
Kendi gölgesini seyretti bir zaman

Epey vakit geçti aradan,
Devriye arabaların sesini duyunca uzaktan,
Yavaş, yavaş toz olma vaktidir dedi,

Vardı evinin önüne,
Bir omuz darbesiyle açtı kapıyı,
Bir kedi zıpladı duvara,
Bir komşu örttü penceresini,
Adam sessizce uzandı kanepenin üstüne,

Siyah beyaz bir resim asılıydı duvarda,
Uzun saçları, gülen gözleriyle bir kadın resmi,
Adam tekrar çıkarıp silahını, bir el ateş etti,
Cam kırıldı, resim indi çerçeveden,

İki kaşının ortasında bir delik vardı kadının,
Adam aceleyle kalktı yerinden,
Dökülenleri toplayıp attı çöpe,
Ve bir karar aldı kendi, kendine,

Deymezmiş dedi,
Hiçbir şeye deymezmiş,
Ağzı üstü yatıp yere, güneşin doğuşunu bekledi,

Sonra kalkıp yerinden,
Tüm düşüncelerini silip kafasından,
İşinin başına döndü…
Daha bir hırsla çalışmaya başladı…

Yaşadığının farkına vardı…
Her şey bu kadardı…
Ne kendini bir arayan oldu,
Nede kendi aradı birini,
Deymezmiş dedi sadece,
Hiçbir şeye deymezmiş..
Bir ben varmış içimde
Gerisi hikayeymiş….


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:37 AM

Bir Filistin türküsü daha
Bam teline dokunamıyoruz elbet
Bir Filistin türküsünün,
Ama aralarda bir yerlerde
Bir şeyler var
Ki hepimiz dokunabiliriz
Usulca, yavaşça
Küçük harflerle,
Sessiz harflerle,
Kimse anlamadan,
Mitinglerde bağırıp çağırmadan
Birilerinin reytingini yükseltmeden,
Kendi kendimize,
Artık Coca Cola içmiyorum,
Yanında Marlboro’da almıyorum…
Yahudi markası olmasın
Çocuğuma aldığım süt..
Bıraktım “pınar”ı
Çikolatası “milka”olmasın…
Daha bir çokları,
Artık almıyoruz,
Sende alma kardeşim,
Her markete girişinde düşün,
Elini her uzattığın malı düşün
Bomba mı gönderiyorum Müslümanların başına
Birazda benim katkım olsun diyorsan
O zaman hiç durma al,
O patlayan füzeler, bombalar…
Paramparça olmuş yanmış insanlar,
Bu insanlık suçuna ortak olmak istiyorsan al…

NE YAPABİLİRİM…
Bir damla yağmur
Düşse yere ne olur…
Ama binlercesini düşün,
Ne olmaz ki…
Senin cebinden bir miktar
Bir miktar benim cebimden
Ekle topla çarp muhasebesini yap
Bak neler çıkar ortaya
Bırak Lübnan’ı Filistin’i
Dünyayı bombalar bu soysuzlar…
NE YAPABİLİRİM DEME
Gücünü göster.
Çık miting meydanlarına eylem yap diyen yok,
Başına cop inmez, tutuklamazlar seni,
Sadece YAHUDİ MALI KULLAN MA
İnan kendine, YAHUDİ SOYSUZUNA ALDANMA
İŞTE BU YETER SANA….
Erteleme, düşün me, hemen yap
Sonuç ortada dilenen bir İSRAİL
Görmek istiyorsan bunu yap…
Allah Razı Olsun cümle Müslümanlardan,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:37 AM

Bir gemi kalkar Kalamış'tan Ankara'ya
Mesela bir sabah kalkıp erkenden
Merhaba desek mum ışığında aradığımız gökyüzüne
Aladdinin lambasını bulsak, bir sahilde koşarken
İçinden kocaman bir dev çıksa, bize sorsa sahip,
Dile benden, ne dilersen…
Ne isterdik acaba bilemiyorum,
Uçan bir halımı, ak tolgalı beyler beyimi
Boğazda bir yalımı isterdik
Yoksa çıkıp dağın tepesine bir çığ olup yuvarlanmak mı isterdik
Haydarpaşa limanından kalkan bir gemiyle
Ankara’ya gitmek mi isterdik,
Mesela mı derdik yoksa böyle bedavadan kurduğumuz hayallere
Çalım atma devri geçti artık firari türkülere
Artık gergedanlar oturmuyor fener bahçede
Ay ışığında sandal sefası yapılmayalı kaç yıl oldu haliç’te
Kar yağıyor üstüme bu gece, ceketim kaldı Paris ‘te
Kitabelere düşmez elbet kanadı kırılmış bir kuşun hikayesi
Mesela dağlara çekilebilir güvercin resimleri
Hangi yolculuğa çıkarabiliriz kalemin ucunda birikmiş şiirleri
Keşke rüzgarlar toplayıp getirebilseydim kapınıza
Son şansımız, portakal bahçelerinde aramayalım yakamozları.

Ölü kuşlar
Toplamaktan iyimidir
Liseli bir kızın
Aşk şiirleri

Hangi kavgadan geri kalmışlığımızı yazabilir gazeteler
Hangi sabah vardır martıların çığlık sesleriyle uyanmadığımız
Hangi meydan vardır ki barikatlar kurup ateş yakmadığımız
Öykümüz tamamlanmamış bir şiir olamaz elbet
Gecenin bir yarısı kalkıp korkular büyüttüğümüz saatlerde

Kuşlar
Bir Yusufçuk
Bir güvercin
Birde ebabil

Hepsi her an bizimle değil
İhmal edilmiş sevgileri taşımaya gelmişler uçurumun ucundan
Ve balıkçılar bu gece karanlığı çekmişler ağlarına
Götürüp Karadeniz’in kara sularında yumuşlar
Hangi sevdalılar çıkıp gelmiş bilinmez bir kandil akşamından
Şairler bu akşam yalnızlığını şiirle paylaşıp evlerinde
Sabahta erkenden işlerine gitmeyi ihmal etmemişlerdir

Bir gemi kalkar
Kalamış’tan Ankara’ya
Mesela bir sabah koşuya çıkabiliriz
Birazda biz oynayabiliriz çocukların yeni yapılmış parklarında
Hatta yolda giderken
Bir derviş kıyafetli rastladığımız ilk adamdan
Mağaralara kaçırılan şiirin adresini sorabiliriz
Konya ovasında at koşturup
Çanakkale’de bir çay molası verebiliriz
Hatta fırçayı elimize alıp gökyüzüne iri harflerle şiir yazabiliriz
Mesela biraz daha kısaltıp mesafeleri
Birdir bir oynayabiliriz
Şöyle silkinip yerimizden
Uzatıp elimizi göklere bir avuç yıldız toplayabiliriz
Mesela yani
Üsküdar’da oturup
Kız kulesini karşıma alabilirim, yada geçip karşısına resim çektirebilirim
Tüm zincirlerini kırıp savaş suçlusu tutsakların
Büyümeden tırnaklarının ucunda eşkıya türküleri
Serbest bırakabilirim, mesela yani
Yani haydar paşa’dan limanından kalkan bir gemiye binip
Ankara’ya gidebilirim
Sınıf arkadaşım Ali’yi keçi örende bir ilkokul bahçesinde görebilirim
Ali topu tut diyebilirim
Yada çıkıp halamgilin balkonuna çay yada kahve içebilir
YAPACAK BAŞKA BİR ŞEY YOKMUŞ DİYEBİLİRİM
MESELA İŞTE


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:37 AM

Bir gazetede okudum..idam edilmiş Mustafa Pehlivanoğlu
Kaç kez öleceğiz yabancılığımıza
Şehir müsveddesi yerlerde,
Kim tutabilir ellerinden,
Statükoya baş kaldıran şiirleri,
Med cezir vakti kan kıpırdıyor
Yüreğimiz acılar denizinde dalga kıran,
Bizde konukseverliği muzdarip Leylalar,
Mecnunlar çölünden avare kalmış
Uzaklara sürdüğüm genç ömrüm,

Ölüm kamp kurmuş kirpiklerimin ucuna,
Yaşamak efsanelerden dökülen bir nehir,
Kaçacak yer yok..don kişot iklimlerden,
Gök bakır kurusu, yer kir,,,
Çıkamıyoruz dalkavuk seyirlerinden,
Her taraf karga dolu, renk cümbüşü aynalar…

Kaçıncı matinesindeyiz hayatın,
Ne zaman kopacak oynadığımız film
Kimler yazar senaryoyu, başrolde oynayan kim,
Figüranlar nasıldır, iyi oynar mı rolünü,
Beynimin baştan sona bozulan ritmini,
Sehpalara götürecek düş benim….

Öyle kolay olmamalı
Vurdum duymazlığımıza park etmemeli domuzlar
Bir göç mevsimine tanık olmamalı güller,
bir mezarın içinden çıkar diye ölüler,
Üstü doldurulmasın gök taşlarıyla,
Hiçbir şeyin sahipsizliğini ilan edemez kimse
Cebinde taşıdığı beş kuruş etmez cüzdanıyla

Efkarımı sarmaya bir antep tütünü yetmez elbet,
Ulusta duyduğum bir haberse kızıl kıyamet,
Bir gazetede okudum..idam edilmiş Mustafa Pehlivanoğlu
Gençlik parkına varmadan tutuldu ayaklarım..
Yanımda yol firarisi arkadaşım
Aynı koğuşta birlikte kaldık uzunca zaman,
Keşke bizimle firar etseydi aman Allah’ım aman
Bir sağdan bir soldan asalım demiş ****nin biri,

Kendi cinnet repertuarıma kaçacak yer bulamazken
Yolumuzu kesen haydutların saç tellerinden
Bir tek kıl koparsam hatıra diye saklardım belki,
Şimdi ben nasıl unuturum, Mustafa pehlivanoğlu’nu
Ardından onu yalnız bırakmayan sekiz fidanı,

Çatlarsa çatlasın gökyüzü, isterse yarılsın yer,
Bu yara beni deşer, bu yara beni yer,
Gayrı dayanamam düşerim bu hasretten,
Alıp başımı giderim bu yerlerden,

Giderim
süngülerin adam asmadığı bir ülke getirin bana,
Giderim
süngülerin düşlere girmediği bir düş getirin bana,
Dokuz gül getirin bana başka bir şey istemem,
Dokuzların yaşındayım,
Dokuzların yasındayım,
Güller serpiyoruz mezarlarına,
rahat uyuyun bile diyemiyoruz…
SİZLERİ ASLA UNUTMUYORUZ…!
UNUTMAYACAĞIZ………..

ARKADAŞLARINIZ


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:37 AM

Bir ırmağı nasıl akarım kendi bedenime sığmayan ölülerle
Bir ırmağı nasıl akarım kendi bedenime sığmayan ölülerle
Nasıl ay ışığı toplarım evlerin çatıları uçarken gökyüzüne,
Gece putları devrilir ehramın şehrin küllerinden bir eşkıya türer,
Ağaç köklerini salar gökyüzüne, gökyüzünde kıyamet provası
Kuşlar gözlerini kapar uçarken, karınca dağı yükler kelebek kanatlarına,
Mavi bir örümcek ağ örerken leylakların kokusundan aysız akşamlara,
Uçurtması fosforlu bir dünyadır çocukların kravat takmadığım
Günlerin anısına ve dik duruşumdan haylaz çocuklar fırlar yatağından,
Biliyorum ne yerdedir, ne gökte, ağzımın kıvrımlarına çekilen şehir

Şimdi içimde patlayan yanardağlara tehir,
Geceyi aralıyorum rüzgârın penceresinden,
Yılanlar gömlek değiştirirken yaktığım şiirlerden,
Bir dağ konuşur, dikiş tutmaz akan gözyaşı ırmağı,
Atımın nalları altında değirmene gidip un eleyen krallar,
Büyüdükçe burun deliklerinden içeri giren sivrisinekler,
Gürültüler mıhlanır kafalarına, susturmaz acılarını tokmak sesleri,

Kibirden çatlayan heykeller gördüm çıplak insanın kulübesinde,
Neyin vardı yorgunluktan başka kuşlara sunacak uzayan saçlarından,
Doğuda doğan çocukları ehramlarına kurban ederken, yaşlarını küçültüp kiminin
Hiç düşünmedin sakallarına oturacak bir kışın kardan adamlarını,

Bizim yalnızlığımız uzamaz elbet çamlıca sırtlarına,
Eyüp sultandan yukarı uzatsak başımızı arşa değer,
Bize belki bir hoş geldin diyen olur Karacaahmet sakinlerinden
Sen kafanı sokacak bir delik ara akrep yada fosseptik çukurlarından,
Ne bileyim tez kavuş kızıl denizde boğulan amcana,

Bir ırmağı nasıl akarım kendi bedenime sığmayan ölülerle
Tepemize yağan yağmurlar taş kesilmeden önce, nereye götürürüm
Karanlıktan kaçırdığım kuşlarımı, nereye iltica ederim, kendi tabutumdan
Dik duruşlu günlerin anısına büyüsün istiyorum içimdeki haylaz çocuklar.
Ben kendi tabutumu taşımaya geldim,
Yüzme bilmeyen adamlar boğulmadan sığ sularda,

Şimdi oturup içimdeki yılgı atlarını öldürüyorum,
Köleler doğururken şafak şehrin üstüne,
Ah bir haykırabilsem bütün gürültüleri boğup yastık altından
Soluklar tükenmeden, martılar tırmalamadan karanlığı,
Yada taşıyamaz olmadan yükümü zemheride gelen fiyakalı bir ölüm.


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:37 AM

Bir idamlık adam çıksaydı tabutundan
Ölü külleri serpiştirilmiş kentin üstüne,
Tabutlar uzun yolculuğuna bu rıhtımdan ayrılmış,
Gelin çıkarın şimdi bu beyazlara sarılmış adamı,
Mesela yani, öyle bir şansımız olsa hani,
Ne yapar acaba sizce, nereye gider,
Tövbe mi eder,
Yaptığı işlerden dolayı pişmanlık dilekçesi mi yazar
Deliler gibi koşar mı caddelerde
Hiç insan olmayan bir adaya mı gider,
Yo, bir çiçek alır, cellâdına götürür,
Yada kim bilir,
Bir marangoza uğrar geçerken,
Üçayak bir sehpa sipariş verir,
Sonrada bir bezirgândan urgan satın alır,
Her kim bu yolculuk için biletini keşmişse,
İadeyi lütufta bulunur.
İşte böyle kent dile gelip konuşsa,
Yada sehpalardan öbür tarafa transfer etmiş bir ölüyü
Konuştursak hani,
Öyle şansımız olsa
Peki, bu adam gitmez mi, eşlerine, dostlarına,
Silah arkadaşlarına,
Ulan demez mi,?
Siz ne biçim insansınız,
Kanınız bozuk mu sizin
Ne yaptınız ulan siz,
Adamlar iplerde boynumuzu kırdılar,
İpe gitmeden önce neler yaşadık bilir misiniz?
*******i uyuyamadık,
Güneşin doğuşunu bekledik
Sabah güneş doğunca adam asmazlar dedik,
Ya o sabah, boynumuzu kıracakları gün,
Bir sahte imam, bir şekli bozuk, domuzlar,
Çıkageldiler, önce ayak sesleri geldi,
İrkildim, korktum, bir köşeye sindim,
Kapı gıcırdayarak açıldı,
Say ki bir asır sürdü kapının açılışı,
Koluma girmek istedi pis salyalılar,
Bırakın dedim, kokunuzu bile duymak istemiyorum
Dokunmayın, ben giderim,
Ayaklarım bana itaat etmiyordu,
Korktuğumu belli etmemeye çalışıyordum,
Yürüdüm uzun bir maltadan,
Şeytanların avlusuna çıktım,
Karşımda katilim üçayak bir sehpa, urgan
Boynumu kıracak olan urgan buymuş dedim,
Yavaş, yavaş yürüdüm urgana,
Artık korkmuyordum,
Son arzumu sordu domuz soylu,
Pis bıyıklı kalın gövdeli,
Dudaklarının kıvrımlarında gördüm kendi cesedimi,
Cesedimi çiğniyordu bu yaratık
Çekil dedim önümden,
Sende isteyeceğim bir şey yok,
Biliyordum, birazdan yaratıcıma kavuşacaktım,
Kim bilir, belki resul hoş geldin diyecekti,
Belki öpecekti alnımdan,
Artık hiç korkum kalmadı,
Boynumda yağlı ilmek
Dilimde la ilahe illallah,
Sehpayı çekti ayaklarımın altından bir sarhoş cellât,
Yok. koktuğum gibi olmadı,
Canım yanmadı,
Benim canımı yakan bu ********ler olmadı asıl,
Kimsesizlik, sahipsizlik,
Kanımız yerde kaldı,
Hani güller açacaktı kanımızın renginden,
Hani intikamımız alınacaktı,
Kim di o
Sen rahat uyu diyen,
Ne yaptınız ulan, kaç yıl geçti aradan,
Yuh olsun size be, yuh olsun,
Yazıklar olsun size,
Hepinize güle, güle,
Uğramayın mezarıma

Kentin üstüne ölü külleri dökülüyordu,
Rüzgâr nerden estiğini bilmiyordu,
Tabutlar uzun yolculuğa götürüyordu emaneti,
Birileri kesmişti biletini,


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:37 AM

Bir istanbul düş gözlerime
Mavi bir kartal tak kollarıma
Galata’dan, Üsküdar’a uçur beni
Hazerifan çelebi bile kıskansın
Geçerken kuş konmaz camisini

Kurt adımlarla yürürken
Aksaray’dan Topkapı’ya
Bir ihtilal yalnızlığı
Çökerken omzuma

Topal bir akşam üstü
Kesildi ayaklarım İstanbul caddelerinden
Bu bir masal değil küçüğüm
Süngülerle girdiler düşlerine
Süngülerle çıktılar şiirimden, SENE SEKSEN

Kum kapı’da evim kaldı, elimde bavulum
Bavulda İstanbul resimlerim kaldı
Dün siyah beyaz çektirdiğim fotoğraflardan
Seyrettim İstanbul’u
Ellerim kelepçeli geçerken
Bir mahkum arabasından
Balıkçıların ağlarına mı takıldı güneş
Her taraf zindan

ne zor şeymiş
senden ayrılmak,
böyle ansızın koparılmak,
götürülmek bir yerlere
oysa ne çok severmişiz seni İstanbul
Hani Üsküdar, hani kız kulesi
Nerde taksim, nerde Beşiktaş
Hani gezip dolaştığımız o yerler
Hani iğne atsan yere düşmez kalabalıkların
Hani surların, hani vapurların,
Mavi dalgaların, pis kokan halicin
Adaların, modaların nerde
Nerde o sahillerin,
Nerde saklanır martı çığlıkların
Hani portakal saçlı kızların

Sen yoksun İstanbul
Koca şehir yok
Her taraf taş duvar,
Önüm arkam, demir kapı,
Sahi İstanbul,sahi sen nerdesin
Gri kuşlar mı aldı götürdü seni
Yoksun ortalık yerde
Hangi rüzgara takıldın bilemiyorum
Hiç sormaz oldun halimi
Ne aradın ne sordun bunca yıl
Nerdeyim biliyor musun ey aziz İstanbul
Yırtık bir gökyüzünün kurşunlarla ıslatıldığı
Katil bir sonbaharın saçlarıma takıldığı
Senden uzak bir yermiş, işte burası
Eylüllerin adam astığı

Bekle bizi ey İstanbul
Bir gün bu ihtilal yalnızlığı giydiğim elbiseyi
Güz yağmurlarına asıp
Gece ay ışığında ceplerime doldurduğum
Güvercinlerle
Sana geleceğim
Şöyle oturup keyfimce
Boğazda bir çay bahçesinde
Bir sigara içeceğim
Biraz sana sitem edip
Eski albümlerden
dolmaya başlamış yüzümün tuvaline
Fırçamı dokundurup
Marmara’nın mavi sularına
Seni çizeceğim
Kalamış’tan kalkan bir gemiye binip
Ankara’ya gideceğim
Mesela yani


Lütfi Kireçci

GooD aNd EvıL 08-09-2008 08:38 AM

Bir kibrit kutusunda başlar biter kabilin macerası.
Biliyorum gürültülerle
Büyüyecek kentin yüzündeki çıban,
Sirpençe olacak gitgide,
Kim taşıyacak tabutunu şefkatin,

Duvarın ardında bekleyen kim,
Düşlerinde ne ağır imtihandır bedir,
Cennet zırhını kuşanmış yüreğinde
Gökyüzüne gömdüğümüz
Başkaldırıdır şiir.

Şimdi eyvahlar olsun bize
Çekildik korkunun rahmine,
Kaçıp gitsek mi cinnetimizden,
Ram mı olsak felaketzadelere

Hani bir kıyamet saatinde
İçimizden insan eksiltirken gece,
Mavi düşlerdi
Düşlerimizden düşürdüğümüz
Gözlerine kıymık batmış cesetler
İstila ederken
Kavgada yenik düşmüş bedenleri
Duvarları yıkasım gelir
Ölü bir kuşun karnından
Bu hummalı bekleyiş kudurtur bir gün
Kurt yüreğimizi
Kuduz karanlığın eteklerine
Meftun olmak değil bu final,

Bir akşam birikiyor süpürgenin ucuna.
Sırtlanlar ter atıyor soğuk bir ölünün ardına

Dışardan görünmüyor
Sis çökmüş insanın maverasına,
Göçebe yüreğimde infaz edilirken güller,
Çekip dağlara mı çıksam hummalı kalabalıklardan,
Yoksa ağıtlar mı yaksam ceviz kabuklarına
Hangi mekâna sığınsam akreplerin difteri nöbetinden,
Ölü sayılmaz derler hani kıyıya vurmayan ceset
Kendi hüzünlerimi linç ederken bir güz mevsiminde
Bir kibrit kutusunda başlar biter kabilin macerası.
Baktığımız tüm aynalarda sonbahar,
Ötelere yolculuk var.
İçimde eskimeyen öfke, güneş, mahpusluk, dam.
Yunusça yürü yolları, yolları yunusça yürü adam.


Lütfi Kireçci


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:34 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.