www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Eskiler (Arşiv) (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=188)
-   -   Ünal Yıldırım (https://www.cakal.net/showthread.php?t=133400)

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:46 PM

Ünal Yıldırım
 
Acın Yüreğimi Vurunca
acın
yüreğimi vurunca
kar yanığı
yamaçların ayazında
iki damla kristaldir
gözlerimden saldığım yaş

büyür
ayaklarımın numarası
öfke tuzaklarında
devinir bedenim
ve gülleler koyarım
mucidi olmadığım
Fatih’in toplarına
usandım
İstanbul’a miras kalan
Bizans oyunlarından

acın
yüreğimi vurunca
ne erguvanlar kalır
ne yasemin kokuları bahçelerde
mevsim geçmiştir
raylar üzerinde ellerini
son kez görürüm çocukların
uzak diyarlara
düşler gönderen
ve trenler geçer hepsinin üzerinden
-------- her taraf kan

acın
yüreğimi vurunca
dar gelir bana buralar
alıp başımı giderim
şehirlerarası otobüslerin
ön koltuklarında
giderim gitmesine de
yakamı bırakmaz
bu yeşil hançerli İstanbul
gelir bulur beni
daha ilk yudumunda içtiğim çayın
senin de hesabını
benden sorar


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:46 PM

Açamadılar Ağızlarını
itilip kakıldılar
yine de okudular
zulüm
eksilmedi yaşamlarından
aç kaldılar
açık kaldılar
açamadılar ağızlarını

dün gece vardılar
seher vakti öldüler
açılmıştı ki ağızları
usule uydu imam
kapattı
hem ağızlarını
hem de gözlerini


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:46 PM

Adalı Sevgiliye
sevgimi ada vapuruna yüklüyor
akşamları sana yolluyorum
gün doğarken bir başka heyecan
rıhtımda seni bekliyorum


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:47 PM

Adım Bahar'dı
--------- (17 ağustos Gölcük depremi)
adım Bahar’dı
saçlarım sarı
gözlerim yeşildi benim
ve yeşil gözlü bir oğlandı beğendiğim
okul yolunda görüp
gülüşürdük
bakardı gözlerime
elleri omzuma değdiğinde
utanır kaçardım
birkaç gün görünmezdi ortalarda
küserdi belli ki
ama bilirdim beni unutamazdı
çünkü
benim sapsarı saçlarım
yemyeşil gözlerim vardı
adım Bahar’dı

yeni düşlerle yeni bir uykuya daldım
onyedi Ağustos gecesi
rengini görmediğim tozları
soluyarak uyandım
annemi babamı aradım
kendi sesimle
ve bir umutla

o an
ne sarı saçlarım
ne yeşil gözlerim
ne de ismini defterime yazdığım
çocuk aklımda

duvar duvara vuruyor
tavan tabana iniyordu
bizim için artık
yeryüzü yoktu


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:47 PM

Ah İstanbul
bu şehirde
aşklarım oldu kavgalarım da
ayrılıkları öğrendim
vurdum kendimi yollara
nereye olursa

dokundurup yüreğimi
toprağına taşına
dağları köyleri buldum
çiçekler koklayıp ağaçlara yaslandım
girdim sulara
ne yana gittiysem
öbür tarafta aklım kaldı

ah İstanbul ah
seni dertsiz kim yaşamış ki


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:47 PM

Alfabenin
alfabenin
A,B,D sine
daha baştan el koymuş
ABD ve AB ülkeleri
bu yüzden
bir kısmının dili lâl
bir kısmının da
kekemedir siyaseti
diğer ülkelerin


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:47 PM

Aklın Gönlüne Gardiyan
değil mi ki
aklın gönlüne gardiyan
ziyan olmuş demektir yaşamın
dallarda bahara inat


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:47 PM

Aman Dilemem
ektiğim tohumdan aldım başağı
zalimin yelinde harmana vermem
geceyi koyup da günün ardına
zulmü kuşanandan aman dilemem

yaralı dostumun tuttum elini
umudu yürekten eksik edemem
yüzünü gizleyip başın ardına
cana kastedenden aman dilemem

bulanık sulardan arındım çıktım
soluyan ciğeri telef edemem
dizgini çevirip hakkın üstüne
çiğneyip gelenden aman dilemem


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:47 PM

An Olurdu
an olurdu
yağmurlar geçerdi
gözlerinin siyahından
ben ıslanırdım

an olurdu
güneş gibi vururdu gözlerin
üryan kalışımdan
ben utanırdım

an olurdu
yorgun yüreğim asılırdı
gözlerinin siyahına
ne sen ne ben olurduk



Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:48 PM

Ana(dolu) ysa
üç yanı
denizlerle çevrili bu topraklar
Ana(dolu) ysa
demek ki
babaları hep kaybetmişiz


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:48 PM

Aşk Olmaz
aşk
yeminlerin sınavına vuruluyorsa
ve her pişmanlık
arınıyorsa
gözyaşında timsahın
o sularda
bir daha yıkanılmaz

tut ki
yeniden yangınlardasın
tut ki
alevlendi yüreğin
uzak dur
yalan suların serinliğinden
yorulan kollarda
aşk olmaz


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:48 PM

Aşkın Sularında Yalnız Bırakma
debisi yüksek sular
erken varır ummana
alır altımızdan toprağı
beni aşkın sularında
yalnız bırakma

düşler düşleri kovalar
dokunur
mutlulukla hüznün teline
ve her defasında sürülür
kıldan ince bir köprüye
geçeni hiç yazılmamış olsa da

vurulmak asıldır
her düşüş
yeni bir destanıdır aşkın
kaç tövbenin
köpüğü kurur yürekte
fallara düşer umut

aşk
yerçekiminin hışmına rağmen
başımızda taşıdığımız
iki yürekli
mavi bir kristal
ölümleri göze aldıran
ölümcül tadı
macerasının zorluğundandır
sürgün kıyılara atılsak dahi
beni aşkın sularında
yalnız bırakma


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:48 PM

Aydınlık Umduk
varsıl ülkemin
köyünde doğduk
kentinde bulduk kendimizi
biraz aç biraz toktuk
yitip gitmemek için
*******inde memleketimin
sönen yıldızlarından
aydınlık umduk


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:48 PM

Barışı Getiren Kuşlar
dağların dağların çokluğu
eğlemez şafakların sökümünü
uyanır menekşelerin moru
kıpır kıpır uyanır
son kanatlarını vurur geceye
barışı getiren kuşlar

bir günde
dört mevsimi yeşerten yurdum
verir göğsünü çoğalan ırmaklarına
başaklarıyla yükseltir ovalarını
şimdi madendedir
hayatın zulmüne kazma vuranlar

yükselen dumanlarıyla fabrikalar
emeğin öyküsünü işler
göğün mavisine
oturup bir düşünceye varır bizim de insanlarımız
elleri umutlarına ersin diye çocuklarının

dağların dağların çokluğu
eğlemez şafakların sökümünü
erir açlığın ayazı
ılgıt ılgıt ısınır
son kanatlarını vurur geceye
barışı getiren kuşlar


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:48 PM

Baharda
uçuşan saçlarıyla gençler
düşlerinin cennetinde gibiler
uyur sevgililer
sevdiklerinin dizlerinde
içiçe geçer bakışları
dudaklarında dudak izleri
buluşmalar ayrılmalar
fındık kabuğunda sohbetler
ve baharı anlamlı kılan
pikniklerin vazgeçilmez rengi
çilingir sofraları


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:49 PM

Bedrettin
yürür
hükümet konağı önünden
eli yüreğinde akşamüstleri
düşleri rakı mavisinde
nedendir bilmem

gurbetten türküler alır
şiirler verir
yakın eder sılayı hasretlere
mevsim mevsim
çıkar meydanlara
yaylalara
tarihin tünelinden geçer
umutlar eker sevince
------ böyle bilinir Bedrettin

ince bir dal gibi
yürür
kendi gölgesinden ilerde
Bedrettin bir öğretmen

hep gülümser
seyrek bıyıkları arasından
çoğalırken
Kelkit vadisinde özgün sesiyle
tüketir kendini bir yandan
Kuyucaklı Nuri’nin yerinde
gönlüne gam biner
akşamlarına kasvet

hey gidi Bedrettin’im hey
Reşadiye
iki dağın arası bir şehir
altın olsan eritir
demir olsan erirsin
çaresiz akarsın Kelkit’e
sevincine arkadaş durulsa da
hüzünlerinin rengini
------ kim bilir


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:49 PM

Beni Beni
gün değil ay değil
yıllarım geçti
bulutlu dağlarımdan
mevsimler göçtü

ıslatmadım hatırını
koynumda resmin
kış günü yollardan
sor beni beni

karlı gündüzlerim
geceleyince
yelip hayalinle
içim yanıyor

çırpınan yüreğim
parelenmeden
gel de yakınıma
sar beni beni

sevda harmanında
savruldum durdum
ne üşüdüm ayazlarda
ne de yoruldum

kışlarda baharım
kardelen gibi
Ferhat ol sularda
bul beni beni

yiğidim al yanaktan
rengim geçiyor
yürek isyanlarda
ömür biçiyor

gözlerim toprağa
açık girmeden
yarim ol yanına
al beni beni

buraları dün gibi
değişti sanma
garibim diye
herkes biner dalıma

görmeden sormadan
döner isen kavlinden
dağlara çöllere
sal beni beni

haram yollara hiç
meyletmedim
sevdamızdan öteye
adım atmadım

senden başkasında
muradım varsa
iki kaşım arasından
vur beni beni


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:49 PM

Bir Sesin Gelsin
sinemi vuruyor
dağların yeli
gözümden uzaksın
gönlümün gülü
yosunlu taşlardan
sabır süzerim
tazele yüreğimi
bir sesin gelsin

başımda dönüyor
alıcı kuşlar
fırsatın bulsa
ciğerim işler
düştüğüm dertlerin
dermanı sensin
tazele yüreğimi
bir sesin gelsin

çayır çimen diye
ezdiler baharı
turnalar gözüne
yazdım ahvali
geçtikçe günlerim
ben de eksildim
tazele yüreğimi
bir sesin gelsin

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:49 PM

Böyle mi Olmalıydı
ellerim sayfalarda yürüyor
gözlerim geziyor fotoğrafları
ve garip bir özlem düşüyor yüreğime

öptüğüm dillerinde
dikenli sözler şimdi
nerde kaldı
saçının her teline rüzgar oluşum
gönlüm gidip geliyor
dikenlerle gülün arasında
bir yana yaş düşüyor
bir yana umut
seni seviyorum dediysem
yürüdüğün yolları da sevmişimdir

baharı sensiz düşünmedim hiç
gelecek günlerimi de
“söz yiğidin borcudur” bilirim
yiğit öldüğünde sözün hükmü ne
arkamda ihanet yürüyüşü
alnımda güneş
böyle mi olmalıydı


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:49 PM

Bulutunu Al Da Gel
yalnızlık uğuldayan yollarda
neredeyse
karın tokluğuna taşınıyor
--- tütün balyaları
hesabı kesilen işçiler çıkıyor
gözyaşıyla fabrikalardan
herkes bu sıkıntıları tanıyor
---ben tanıyorum
astımlı öksürüğü varsılların
kirletiyor onurları
hep alacaklıyız bahardan

hani benim hayallerim
--demiyorum
ateşler içindeysem de
yüzümü
soğuk sulara vurmadan önce
seni dolanıyorum
biraz dayan
sana
gözlerin kirletemediği
bir gökyüzü getireceğim
yıldızlar divana dursun
emret dizinde uyusun
seyredeyim
kızıl bir kayanın tepesinden seni
içimi kemiren korsanlar
ölsün acından
--sarhoş uykularında şimdi
varsın dayansın kahrına
ıssız denizler

yeni umutlar devşiriyorum
baharın elinden
saçlarımda ıhlamur kokusu
bunları ben söylüyorum
-- bulutunu al da gel
tükettim ayaklarımdaki çamuru
üstümde karanlığın son damlası


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:49 PM

Can Tükenir Azar Azar
ellerini aldın benden
yüreğimde yasın kaldı
söndü gönül fenerlerim
anılarda sesin kaldı

can tükenir azar azar
ölüm menzilini gezer
şu ölümü yazan eller
ayrılığı niye yazar

güzel günler senle gitti
gitti yazım kışım kaldı
esti ayrılık rüzgarı
yaralı bir başım kaldı

can tükenir azar azar
ölüm menzilini gezer
şu ölümü yazan eller
ayrılığı niye yazar

hasretini çeke çeke
yollarında gözüm kaldı
bahar yandı ateşlere
kor içinde sözüm kaldı

can tükenir azar azar
ölüm menzilini gezer
şu ölümü yazan eller
ayrılığı niye yazar

düştüm kara sevdalara
umutlara işim kaldı
gül kurudu fidanında
damla damla yaşım kaldı


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:49 PM

Cemal Abi
Laleli’den dünyaya doğru giden bir tramvaydayız
birden nasıl oluyor sen yüreğimi elliyorsun
ama nasıl oluyor sen yüreğimi eller ellemez
sevişmek bir kere daha yürürlüğe giriyor
bütün kara parçalarında
Afrika dahil
------------------(Cemal Süreyya)

bir tramvayın
dünyaya doğru gidişine
imrendim
kim arzulamaz ki
yüreğinde bir güzelin elini
kim istemez ki
yürürlükten hiç kalkmasın sevişmek

döne döne
bu şiiri bir daha okuyorum
ve biniyorum
arada bir Laleli’den giden tramvaya
içimde çiçeklerden damıtma düşlerim
sağdan biniyorum
Zeytinburnu’nda bitiyor dünyanın ucu
soldan gidiyorum
Eminönü’nde
oysa
Afrika’dan da söz ediyorsun sen
Cemal Abi
ne ufku var bu tramvayların
ne de dünyaya doğru giden rayları

temmuzun bir günü
Pamukova’da
çıktı rayından
bunların hızlandırılmış akrabaları
otuz dokuz can
karıştı toprağa
kanlı ellerden
düşünerek bunları
hala tramvaydayım
nerede yüreğimize
elleyen eller
nerede evrile çevrile süzülen gözler
her el kendi cebini kolluyor
vatmandan arada bir uyarı
hırsızlara karşı dikkatli olunuz!
bu muydu
bizi kandırdığın dünya tramvayı
Cemal Abi


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:50 PM

Cep Telefonunda Özlem
seni
avuçlarımda yaşamak için
cep telefonumu
titreşime alıyorum
dipten gelen
dalgalar gibi vuruyorsun
yüreğim oynuyor yerinden
ve
dudaklarım yürüyor
ekrandaki ismine


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:50 PM

Çağ Yarıldı
çağ yarıldı
gün devrildi
günü geldi günün
bin yılın sevdası
bir ışıltı yeşillendi

bugün
zaman örümcek işlevinde
zorba avucunda ölümün
ihanet ve zulüm yaşamsal değil
çağ yarıldı
bir akarsu doğdu güneşle beraber
dağların yanağından aldığı öpücüğü
ovaların dudağına sunar


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:50 PM

Çınarlar
asırlık çınarlar
bağlamış kendini
bir kaplumbağanın ayağına
eskiyen
ve yorulan zamanı
yapraklarıyla döker
cami avlularına


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:50 PM

Dayanamıyorum
binlerce ışık güneşten
binlerce ışıltı denizde
gözlerimde pullanıyor maviler

bir çam ağacına veriyorum yükümü
ve inceliyor yeşil yapraklarında
sonra
sevdiğimin saçları düşüyor kucağıma
sıcaklığını duyuyorum yüzünün
bir suları dinliyorum
bir yüreğimi
sözüne söz vermeyecektim
eline el koymayacaktım
hani kararlıydım
öpücük bulmayacaktı nar dilimi dudakları

gel gör ki
şu deniz
yıldızları okşuyor gündüzün
güneş suyuna dalıyor çiçeklerin
ve bugün
işi yok gibi güzelliklerin
oynaşıyorlar sevdiğimin gözleriyle
insan yanımdan yüreğime giriyorlar
dayanamıyorum


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:50 PM

Buralara Hiç Uğrama
allı turna allı turna
kanadını boşa yorma
gönderecek selamım yok
buralara hiç uğrama

sana hüzün bindiremem
gökyüzünden indiremem
yürek derdin kendi çeker
buralara hiç uğrama

göl üstünde dönüyorsun
sorup beni arıyorsun
gönül gamda gözüm yaşlı
buralara hiç uğrama

sitem diye alma sözüm
söz vurgunu bir yalnızım
hasretimin hasadı yok
buralara hiç uğrama


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:50 PM

Değirmen Yerinde
anacından aldığımız Delice suyu
çağıl çağıl oluklara savılır
derin
-- ince
-- ıslıklı sesleriyle
----- eser taş duvarlara
vurup kepçelere deliliğini
köpüklenir
döndürür değirmen taşını
----- sarsıla süzüle
oynar çifte çakıldak taşın üstünde
oynar
çakıldağın omuz başında buğday
oynaya yürüye buğday
dinlene düşüne başım
sevine sevine gözüm
akar değirmenin boğazından
--- un olur ekmek olur

çarkın sesine
çakıldağın neşesine
ve uğultusuna değirmen yerinin
katarım dağlı türkülerimi
dağ türküleri
-- acıdır buruktur
---kaçak tütünler gibi

can çeker
yayla çocuklarının yanakları gibi kızaran
değirmen çöreğini
sütbeyaz ambarlara dalar
---güvercin kanadı ellerim

can çeker
bakır maşrafalardan soğuk ayranı
dostlarıma buncasıyla sofra düzerim
ilk burada yenilir dostlarla ekmeğimiz
burada güzelleşir ürün
çift çubuk
--buğday başak
--- ırgat
---- alın teri
----- burada aklanır
yine burada konuşulur en çok
-- kıtlıktan
--- orman davasından
---- kız kaçırmaktan
------ mahpustan

derler ki
değirmenin bendi güzeldir
gel gör ki
döndürmeyince taşı dönmüyor
üç mevsim toprağa ter akıtıp
avuç avuç buğday sunmazsam
uzun kışlarımız yazı bulmuyor


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:50 PM

Denge
sevgiyi baleyle
yürek yuvanda

çiçekleri de alsın
insanlar gelsin

duygular öpücük alsın
aklın yanağından

yeşeren dostluklar
ölümsüz kalsın


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:51 PM

vDeprem Muhabbeti
Kelkit’in yatağı derin bir vadi
tutuşur altında evrenin odu
Niksar Reşadiye saati kurdu
bir yıkımı bekler Tokat elleri

evler bindirilmiş üç beş demire
betonlar çalınmış seyrelmiş etre
sorsan anlatırlar sağlamdır diye
kış günü çadıra düşer yolları

ay tutulur yolu Niksar üstüdür
deprem muhabbeti çekim faslıdır
bilgi ötelenir işin aslıdır
korku eğlenceye döker pulları


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:51 PM

Duvarlara Karşı
örülen duvarları
insan bahçesine onurdan sayacağız
kar etmeyecek baharın yeşilliğine
ne süngüler
ne tozlu ayak sesleri

güneş ışınlarıyla
yana yakıla
üç yanı keskin çelik çubuklarla
ter oya oya
işlenecek insanın maddesine
kavganın ışıyan çiçeği
vurup çıkacak mahpus duvarlarını
acıyla sabırla örülen sevdalar
daldan dala çoğalacak
bu topraklar üstünde

ve bir gün
beyaz gülleri yetiştiren elleri
ve barışçı dilleriyle
gelip dayanacak kapılara
ekmeğin ve hürriyetin sahibi halkımız


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:51 PM

Diyordu ki Annem
diyordu ki annem
kavilleşen iki yüreğin
yaktığı çoban ateşiydi sevda
cephesinde bağrımız ısınır
sırtımız buyardı gecesinin ayazında
böyle belledik sevdayı

hayatımızdan hiç eksilmedi
gurbet ve sıla
yollarını beklediğimin hasretini
çocuklarımın beşiğinde okşadım
ağaran saçlarım oldu
oyalı yazmamın altında
türkülere sığınıp saklandım

seyrek gelişleri bile efendimin
hakikat ederdi düşlerimi
sevinç çığlıkları akardı içime

ayağında
mahmuzlu körüklü çizme
bacağında dar paça pantolon
sırtında bol kopçalı ceketi
ve yana eğik
yeşil ormancı kasketiyle
gururumdu efendim

gümüşlü eyerinde mavzeri
işlemeli heybesinde havadisleriyle gelirdi
böyle gelirdi gurbetten

yelelerinde rüzgar
burnunda çatal nefes
kalkan göğsü köpükler içinde
höyük sağrılı atının
nallarında kıvılcım
bildik bir özlem naralarında
dolanır çatal taşın etrafını
kırıp dizlerini şahlanır
eritir yüreğimin yağlarını
bu da sevdamın bir yanıydı


yasak
ulu bir mirastı öteden beri
sıkı tembihlerle büyüdük
bu yüzden
dökemem ki orta yerde sevdamı
kesilir elim ayağım
tenhalara sürerim sevincimi
kasveti ağır ağır inerken yüreğimin

akşamı bulmaz
köy halkı dolar hanemize
otururdu ay batana değin
laf lafı aralar
sofralar yeniden kurulur
hatırı tazelenirdi kahvelerin
ben uzağında gezinir
hizmetine kul olurdum efendimin
bana yeterdi
yıldızlı *******de nefesi

diyordu ki annem
kavilleşen iki yüreğin
yaktığı çoban ateşiydi sevda
cephesinde bağrımız ısınır
sırtımız buyardı gecesinin ayazında
bir savaş sonrası
kırklı yılların
böyle yaşadık sevdayı


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:51 PM

Enez'de Varsın Diye
her gün aynı sokaktan iniyorum denize
üç yıldır
her yan toz duman
sıcak

sol tarafta sıvaları dökülmüş yazlıklar
yazlık değil sanki lojman
ne bir ağaç
ne bir yeşillik
iç içe binalar
içindekilere kızıyorum
imar verenlere
sorumlulara sorumsuzlara
her şeye küfrediyorum

bu sabah
yine aynı sokaktan iniyorum denize
saat yedi
güneşin ilk ışıkları denizin üstünde
seni görüyorum
köşeden ikinci evin balkonunda
kahvaltı hazırlığındasın
üç metre uzağımdasın
deniz çantam hangi omzumdaydı
hatırlamıyorum
deniz hasırım
ellerim arasında gidip geliyor
kalbimin vuruşunu görüyorum
askılı atletimin üzerinden

güneşin ışıkları
gözlerinden geri dönüyor
dudakların gülümsüyor
gülümsüyorum
bir aydınlık içindeyim
yol boyu binalar rengarenk
ağaçlar damlardan aşıyor
balkonlardan sarkan mor çiçekler

duvar diplerinde ortancalar
yavru ağızları leylaklar
ve tüm bunların arasından
senin kokun geliyor
bir güç oluyor
tepeden tırnağa bedenim
sanki yüzebilirim gibi
Semadirek’i hedefliyorum

Enez’ in mavi denizi
sokağına kadar uzanıyor
bir güzel şehir oluyor sahil
seninle

kimselere kızmıyorum
ağzımda küfür yok
Enez’i seviyorum
sen varsın diye
yaşıyorsam
varsın diye


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:51 PM

Erken Düşen Yaprak
bir yaprak düştü dalından
altındakilerle vedalaştı
öpüştü
sıyrıldı
yeşilin arasından
kendini
dallara vura vura düştü
toprak sevindi
oysa
biliyordu ki yaprak
çınarın ömrü uzundu
anlam veremedi sararmışlığına
dallara kırgın
gövdesine kırgın gitti yaprak
böyle erken gittiğine bozuldu


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:51 PM

Gece ve Saçların
zifiri bir gece
zifiri bir gecede
çok yalnızım
bütün ışıklar akşamdan söndü
şehir bile yok yerinde
siyah saçların
bu geceye ne kadar da yakışırdı
keşke benim olsaydın


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:52 PM

Gecenin Süvarileri
güneş
yorgun düşünce ufkun ardına
bulutlar kızılcık rengine kanar
yanar
camlarda deniz kumu
yanar
toğrağın bağrında güller
demli bir akşamı yüzdürür sular

ilk gülüşün
ve ilk öpüşün
anılarına yaslanırken yürek
içtiğimiz çayın buharıyla gülümser yanağımız
ve yetişir yolumuza
gecenin gün görmüş süvarileri
çizmelerinde dinlenmiş kamçılarını
hınzırca vururlar umutlarımıza

Ünal Yıldırım


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:52 PM

Gidenlere
anadan geçilir
gün olur
yâr'dan da geçilir
ölüm
hangi değerlerden yüce
hangi dertlere çare ki
yaşamın inkârı
ölüm seçilir


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:52 PM

Gidiyor
o gidiyor
can gidiyor
ardından duyan gidiyor
sararmış meşe yaprağı
çelikten nem gidiyor

aş gidiyor
iş gidiyor
heybe içi boş gidiyor
yaşı henüz on sekiz
çiçeklerle düş gidiyor

dağ yürüyor
taş gidiyor
sel basıyor ovaları
bahara varken henüz
erkenden kış gidiyor

gelin geliyor
kız gidiyor
saz ağlıyor türkülerle
havalanmış portakallar
birbirine naz gidiyor

aşık duruyor
aşk gidiyor
kelebekler mavi gündüz
düşen görmez seli kumu
sürmeli gözden kaş gidiyor


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:52 PM

Gökçeada
ters dönmüş külaha benziyor
ovaların omzunda sıra dağların
varlıkla yokluk atbaşı koşuyor sende
Uğurlu’dan Bademli’ye

şaraba yetmeyen üzümün
üretim yapılmayan ovaların
işsizliğin, belirsizliğin
ve binlerce yıllık tarihinle
sesleniyorsun görkemli kayalıklarından
herkese kırgınım
herkese dargın

hüzünleniyorum
denizlerin içime doluyor
balıklarıyla yosunlarıyla
bir an boğuluyorum
öfken yorulduğunda
dalgaların durulduğunda Gökçeada
badem ağaçlarının pembe çiçekleriyle geliyorsun
haydin dercesine
dağ taş kekik kokusu
keçiler dallarda birer cambaz
bir tek arılar çalışkan çiçeklerde
rüzgar efil efil esen cinsinden
gel de kudurma
atma kendini
zeytin yeşili yamaçlara

çoğalır Ada’nın yalnızlığı
bir şal gibi üstümüze inerken akşam
sol kolumun üstündesin sarı saçlım
sol yanım da yüreğim
günahsa günahım olsun
yıldızlar şahidim
öpmek yetmiyor dudaklarından
ağzından dilini alıyorum

Gökçeada Gökçeada biraz sarhoşum
ağzımda şarabın burukluğu
ah Gökçeada ah
senin halinden herkes
benim halimden
sen
biraz da
Tepeköy’lü YORGO sorumlu


Ünal Yıldırım

GooD aNd EvıL 08-16-2008 01:52 PM

Gözlerin Bal Sarısı
gözlerin bal sarısı
ışığı senden tadı kendinden
yine de okuyorum
yorgun gençliğini kirpiklerinden
isterdim
bir tutam sevincinde nefesim olsun
gönlünden uzağım gülüm
ne gelir elden

balı sendeyse gülüm
sarı çiçeklerin nereden
dağına taşına
kurduna kuşuna
geceden önce kurduğun düşüne
güne sunduğun ilk bakışına
ömür veren yüreğim ben


Ünal Yıldırım


Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 05:23 AM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.