![]() |
Ünal Beşkese
('K) nın ardından şiirler;
Boyacıköy sırtlarında,salaş bir kırkahvesinde,can çekişen bir sonbahar güneşi altında ve inceden esen bir Boğaziçi rüzgârı eşliğinde,topal bir tahta masa üzerinde titreyip duran bir bardak çayla paylaştım sensizliği; öyle zor gitti ki,bilsen... Kâh yalnızlığımı hissedip karamsar düşlere daldım,kâh ürperiverdim üşümüşcesine... Oysa,bu rüzgâr,sadece senin saçlarını uçuştururdu hafiften,beni hiç üşütmezdi ve bu güneş,daha bir parlak ışırdı seninle beraberken. ..........Neden yoksun ki? .... Ünal Beşkese |
(O) 'na
-I- Kara bulutlar sarmışken âfâkını Bir kıvılcım düştü Anadolu'mun taa bağrına. Dağlar,etrafına dizildi, Yeşillikler,altına serildi (O) 'nun, Mavilikler üstüne Ve havaya bir barut kokusu doldu, Büyüdü o kıvılcım,ateş oldu,volkan oldu -II- Sonra,bir rüzgâr patladı İzmir'e doğru, Önünde tezek dumanlarını sürükleyerek, Ege'nin suları bulandı. Ve rüzgâr erişti İzmir'e, Gözlerini görünce,Ege,renginden utandı... -III- Bayraklar eğildi adımlarında, Bir benim bayrağım yüceldikçe yüceliyordu; Dünya,eğildi önünde, Dünya,(O'na selâm durdu... -IV- Sonra, Bir güneş grub etti Boğaz'ın sularında; Mavi dalgalarında alev alev tutuştu deniz, Bütün sahiller,kıpkızıl gözyaşına bulandı Bir ay,bir yıldız beyaz kaldı. -V- Soluklarında yüceldik, Bakışlarında ilerledik, Gürleştik büsbütün,çatık kaşlarında, Açık alnın,bize bir başka güven verdi. Bir coştuk sesinde,hâlâ coşkunuz, Sesin hep kulaklarımızda, Hâlâ Bakışların yolumuz... Ünal Beşkese |
...Dün Gece
Hoş geldiniz, Sefalar getirdiniz, Bir huzur akşamıma Güzellikler verdiniz. Kızıl saçlarınızla,kızıl dudaklarınızla Bir kızıl gül yaprağında titreyen bir jale gibiydiniz. Mehtapla cilveleşirken koyda deniz, Siz Ayın ondördünden dudaklarıma düşen Bir hâleydiniz. Beni sarhoş ettiniz. Keşke hiç bitmeseydi akşam, Ve hiç gitmeseydiniz. Dün gece Mehtap ve siz Ne kadar güzeldiniz... Ünal Beşkese |
...Gurbet Mektupları-1-
Gurbet; neyden bir uzun nefes, Her günbatışında hasret; turuncu ufuk, Ve bir yaprak ucunda titreyen damladır yüreğim... Yangınlarımı söndüren yağmurdu dudakların, Dindi... Her kanun taksimi; İstanbul Ve İstanbul,sensin şimdi... (28/06/2008) Ünal Beşkese |
2000 li Yıllar Masalı
Not; '2000'li yıllar,Türklerin şahlanışı.....' '21.Yüzyıl,Adriyatik'ten Ortaasya'ya kadar....' Turgut Özal(Başbakan-Cumhurbaşkanı) Trenyolunun kenarında bir sürü otluyordu Ve başında iri,beyaz bir köpek -Aslan gibi yelelerine güvenerek- Bekçilik yapıyordu. Derken; -Tıpkı medeniyet gibi-hızlı ve gürültülü bir tren Geçmeye başladı yanıbaşlarından. Köpek cesurdu,görevini biliyordu; Gümbür gümbür yolunda koşarken tren Köpek kızmıştı,ateş püskürüyordu Ve trenyolunun hemen yanında Bağıra bağıra koşup,treni kovalıyordu(!) . Çok kısa sürdü kovalamaca, Tren -medeniyet gibi hızlı ve gürültülü-.uzaklaşıp gitti. Köpek yorgundu fakat mağrurdu; 'Korkuttum,kaçırdım onu' diye düşündü. Gerçekten de haklıydı; Tren çok hızlıydı ve o yavaş kalmıştı, TRENİ KAÇIRMIŞTI... (1991) Ünal Beşkese |
27 Mayıs
Gökten üç armut düşmüş; Birinin içi geçmiş, Birisi çürük çıkmış, Biri,ihtilâl yapmış... (1960) Ünal Beşkese |
60 Yaş
60 Yaş; yüzümde derin çizgiler, 60 Yaş; gözümde sönmüş bir ışık, 60 Yaş; üstümde kara bir bulut, 60 Yaş; binlerce körelmiş umut... Tek yönlü bir yola zorunlu giriş, Karanlık tünelin gözüken ucu, 60 Yıl yaşanmış güzelliklerin Ödenmesi şart olan birikmiş borcu. 60 Yaş; gelecek beklentisinin, Umutların,hırsların tümden bitişi, Yeşillikler içinde akan bir suyun Bir çöle varışı ve tükenişi... Geçmişin bugünü bölüştüğü yaş, Aşkların,şefkate dönüştüğü yaş, Şiir yazmakta bile haz duymadığım, Beynime kurtların üşüştüğü yaş... 60 Yıl; dopdolu koca bir ömür, Yücelere varan ulu bir söğüt... Yazık ki geç kaldım ben anlamakta; 60 Yıl; yaşanmış altmışbin öğüt... Her yüzü 'yek' olan hileli bir zar, Kazancı olmayan hain bir kumar... 60 Yaş; durdurup bu pis oyunu Gerçeği yüzümde patlatan şamar... 60 Yaş; bir çığ gibi çöküşü yaşlılığın, Gözlerin kararması, bellerin bükülüşü 60 Yıldan yadigâr kalan birkaç tel saçın Takvim yapraklarıyla beraber dökülüşü... Yolculuk öncesi,savruk bir telâş, Yorgun ve hayâlsiz, tükenmiş bir baş... Ardımdan geliyor, bak,yavaş yavaş Aç gözlü bir cellat gibi 60 yaş... (1997) Ünal Beşkese |
Ada Vapuru Gibi Olurdu Masam
Ada vapuru gibi olurdu masam; Bir yanda çiçekçi Madam Marika ve eşi Yorgo, Karşımda meyhaneci Aleko, Bir yanımda Balıkçı Hüseyinle udu Ve bir de sen vardın,masamın çiçeği gibi, Yanıbaşımda oturur, Bütün gece tek bir kadeh içerdin, Başını omzuma dayar,gözlerini kapatır, Sanki kendinden geçerdin... Hep,açık-saçık fıkralar anlatırdı Marika Ve sonunda Rum şuhluğuyla bir kahkaha atardı. Hiç oralı olmazdı Yorgo,durmadan atıştırırdı, Onu ancak iki şişe 'papazkarası' yatıştırırdı. Alekonun rakı bardağı hep dolu dururdu, Arada mezeleri tazeler, Sonra karşıma otururdu Ve armonikasıyla Ya bir 'Fehmi Ege' tangosu Ya da bir 'sirtaki' çalardı; Ne düşünürdü bilmem ama Çalarken hep gözleri dolardı. Hüseyin'e 'Balıkçı' derlerdi ama Udu,oltasından çok daha hünerliydi; Hep üçüncü kadehte alıp eline Mutlaka 'Selâhattin Pınar'dan başlardı; 'Ud ağlar mı' demeyin,udu ağlatırdı... İşte, o zaman,şöyle bir dikilerek Yorgo Osmanlı'dan kalma sesiyle Ve hafif bir 'Adalı Rum' şivesiyle Başladı mı,susardı tüm Ada,hattâ deniz; 'Bir bahâr akşamı rastlasdım size, Sevinçli bir telâş içindeydiniz. Uzaktan bakınca gözlerinize Neden başınızı öne eğdiniz? ' Seninle geçen o yaz,her akşam Yemek üstüne içilen köpüklü kahve misâli 'Ada Vapuru' keyfindeydi masam... Ah! ...Keşke hiç hatırlamasam... Güz başlarıydı, Bir sabah uyandığımda Sanki vurgun yemiş gibiydi bütün Ada... Çamlar boynunu bükmüş, Dil,benden yüzünü gizler gibiydi utancından. Marika'nın vitrininde sadece siyah güller vardı, Yorgo henüz uyanmamış, Aleko dükkânı açmamıştı. Deniz, sanki başını taştan taşa vuruyordu, Hüseyin'in teknesi,çaresiz Sallanıp duruyordu. Anladım; Ada öksüz,masam çiçeksiz kalmıştı, ..........Sen,gitmiştin... Ben,o akşam Ada Vapurumun cankurtaran sandalı gibi Evimde kurdum masamı. Ne Marika'nın kahkahalarını dinlemeyi, Ne Hüseyin'in udu eşliğinde inlemeyi Gözüm kesmemişti. Kadehime rakı diye seni doldurdum, Rakıma,su diye seni ekledim Ve sen diye götürdüm kadehi dudaklarıma Doldurup doldurup seni içtim sabaha kadar; İçime ecelim gibi aktın. Sabaha kadar durmadan haykırdım adını Ve o bed sesimle mırıldandım; 'Nereden sevdim ah! Ben o zâlim kadını, Bana zehretti hayatın tadını...' Yıllar,yıllar geçti aradan; Yorgo'nun vefatından sonra Madam Marika,içine kapanmış, Aleko,dükkânı kapatıp Ada'dan gitmişti Yolsuz kalan Hüseyin, Önce teknesini,sonunda udunu da satmıştı; 'Ada Vapurum' batmıştı.... Ben,şimödi Yaz-kış,sabah-akşam demeden Hep sahilde dolaşıyorum. Çakıl taşlarıyla,yosunlarla konuşup Bıkmadan,usanmadan tekrar tekrar O yazın anılarını yaşıyorum. Martılara,karabataklara, Uzak sahillerden gelen dalgalara rüzgâra Halâ,ümitle seni soruyorum. Ve Yorgo'nun sesini taklide çalışıp Bir şarkı tutturdum,gidiyorum. Bu kez,bestekâr farklı,ama makam yine 'hüzün' (Zaten,şarkıların hüznü Ada vapurundan hiç inmedi.) 'Yine bu yıl,Ada sensiz içime hiç sinmedi, Dilde yalnız dolaştım hep,gözyaşlarım dinmedi...' Oysa,bir zamanlar Ada Vapuru gibi olurdu masam, Keşke,hiç hatırlamasam... (2008) Ünal Beşkese |
Âfiyet Olsun
Aşkın katık olmasa Bu haltları yer miydim? ... (1961) Ünal Beşkese |
Ak Saçlı Adam
Yağmurlarla geldi bana hep bahar, Çatlamış bir toprak bırakıp gitti. Mutluluk yağdıran nice sağnaklar, Gönlümü,hep kurak bırakıp gitti. 'İlk sevgim','büyük aşk','son sevdam' derken, İçimdeki kaynak tükendi erken... Her sevgili,bir bir çekip giderken, Ellerimi sıcak bırakıp gitti. Anılar bir resim; soluk ve yırtık, Sonbahar geçiyor,kış geldi artık. Her çağım,bende boş,sevgiye açık Özlemli bir kucak bırakıp gitti. Birkaç dize kaldı yıllara sırdaş, Bir masal bitiyor bak,yavaş yavaş! Her sevda,gözümde iki damla yaş, Saçlarımda bir ak bırakıp gitti. (1993) Ünal Beşkese |
Akşam
O ışık perdesini derleyip üzerinden, Bir karaltı kapladı suları,taa derinden. Akşam,yine içime yokluğun gibi çöktü, Akşam,yine içime ılık damlalar döktü... (1959) Ünal Beşkese |
Akşam Günesim
Senin sevdanın yolu hem uzun hem de pek dar, Taşırlar mı ki beni şu ihtiyar ayaklar? . Vuslata varmak için daha nice mevsim var, O kadar kalmasa da takvimimde yapraklar; Yine de deli gönlüm,yâr diye seni seçsin; Varsın şu kalan ömrüm seni sevmekle geçsin... Ömrümü,akşam vakti bir pembe bulut sardı, Âşık oldum rengine,sürüklendim peşinde. İçinde neş’e,hüzün,sıcak bir sevgi vardı, Sonra,sîman belirdi o akşam güneşinde. Bırak akşamlar boyu,gönül,aşkını çeksin, Varsın şu kalan ömrüm,seni sevmekle geçsin... Sevdân,uzun bir cümle; sonunda hiç nokta yok, O,yaşama bağlayan gücüm,umudum benim Ve sen,canımdan parça,sevgiliden daha çok Düşlerinde uçtuğum pembe bulutum benim... Sevilirken şeytansın,severken bir meleksin, Varsın,şu kalan ömrüm seni sevmekle geçsin. (27/04/2008) Ünal Beşkese |
Anılar
... 'Pazıl'ın parçaları gibidir tüm anılar Birleşince,ortaya bütün bir yaşam çıkar' Yerleşirler beynimizde,yüreğimizde Ve onları her özlediğimizde Beliriverirler bir anda Gözkapaklarımızın ardında. ... 'Yıllanmış şarap gibi,yudum yudum içeriz, Bir tatlı sarhoşlukla,kendimizden geçeriz.... 'Geçen zaman geri gelmez' derler hep, Oysa,yazık olmaz mı,şu kısacık ömürde Güzellikleri bir kez yaşayıp bitirmek? .. Anılarla mümkündür Geçmiş zamanı bin kez bile geri getirmek... ... 'Bazen tebessüm eder,bazen sessiz ağlarlar; Geçmiş yılları,dantel örer gibi bağlarlar...' Birşeyler alabilmişsek yaşamdan Ve birşeyler kalmışsa bize yaşanmışlıklardan, Anılar,hep dolarlar kumbaraya; Yaşadıkça artar birikimimiz, Gerçekten zenginleşiriz. ... 'Geçmişin çiçek dolu bahçesinde gezilir, Eski sevdalar,bir bir önümüze dizilir.' 'Bir sigara içişte,nice yıllar aşarız, Ömrün kış mevsiminde,anılarla yaşarız! ' (2007) Ünal Beşkese |
Anne
Allaha mahsustur almadan vermek, Bir de senin sevgin var buna örnek. Kucağın,bana hep bir düğün-dernek, Sevgin,dağı,taşı inletir anne! Kavrulsam sıcakta,serin gölgeni, Ne zaman daralsam bulurum seni. İlâhî bir güçle korursun beni; Duaların gökleri çınlatır anne! Her zerremde senin bin emeğin var. Dünyada başka kim böyle fedakâr? Hangi büyük solist,hangi bestekâr Senin sıcak ninnini dinletir anne? ... Seninle kavuştum anadilime, Değen ilk sıcaklık sendin elime. ANNE! ...Bundan başka hangi kelime Senin yüceliğini anlatıt anne? ... (1973) Ünal Beşkese |
Ardıç'a akşam geliyor
('ARDIÇ',Karaburun'da,önünde Ege'nin,Midilli'ye kadar açık olduğu küçük ve şirin bir koy...) Esmer güzeli bir akşam gelir Yunan Adalarından, Ardında,gecemavisi tülden bir etek Gibi,Ege'yi sürükleyerek... Saçlarında,imbatlardan kalma iyot kokusu, Alnında; eflâtundan mor'a dek Bulutlardan kâkülü,rengârenk, Ayaklarının altında yumuşak bir halı gibi Sâkin ve mûnis dalgacıklar; Ardıç Kumsalı'na 'Portofino' melodisiyle kavuşacaklar... Ve Ardıç Sahili, Yükselmeye başlayan ay'ın altında Beyaz,pembe,kırmızı zakkumları,ardıç ağaçları, Buram buram yasemin kokan havası Ve ağustos böceklerinin hiç bitmeyen serenatları ile Bir düğün evi gibi Akşamı bekliyor; Ardiç'a uzak sahillerden Görkemli bir gelin gibi Esmer güzeli bir akşam geliyor... (2003) Ünal Beşkese |
Ardından
Akşamdan kalma gönlüm,sarhoş belleğim, İçimde sırça gibi anılar, Kadeh kadeh içtiğimiz İstanbul akşamları... Bir yer var içimde; akşamdan kalma, Sarhoşluktan kalma,senden kalma; Nefretle sevginin karıştığı yer, Özlemin,içimde tutuştuğu yer... Dudaklarım,ismine hasret, Ellerimi geri ver,gözlerimi geri ver! Bakma artık ardına Ve çek sırça anılarını artık içimden, Ben,seni sevdiğim kadar mahkûmdun sana! Ben,böyle gerekli gereksiz şeyler yazar oldum. Düşünür,dolaşırım,dolaşır düşünürüm seni. Bakmam bile; mehtaplı mı,mehtapsız mı *******. Her köşesinde İstanbul'un Üstünde boyasız dudaklarının âşina kırmızısı canlı Paramparça kadehler... (1962) Ünal Beşkese |
Asker
Yeşil bahçeler tüterdi gözlerinde Bozkırlar gibi düşlerine girdiği zaman. Nasıl içi titrerdi,her söz edişte 'Emmim kızı'diye yavuklusundan... Her 'bizim oralar'dedikçe Bir gülüş gelirdi yüzüne; nur gibi V bir ak neş'eyle,bir ak ak sırıtırdı Her izinden,terhisten bahsedildikçe... Birgün,'cepheye gidiyorsun'dediler; 'Emmim kızı'derken kızaran yanakları Bir başka kızarış kızardı, Bir başka ak ak güldü ki Bayrak gibi oldu yüzü; Selâm durasım geldi... (1957) Ünal Beşkese |
Aslan Demokrasi
Bizim gibi düşünmeyenelr Ya komünisttirler ya da gerici, Hepsini asmalı... Bize ters konuşanlar Mutlaka bölücüdürler, Hepsini kesmeli... Asmalı,kesmeli, Yağmasak da, esmeli... Bize uyarsa “hak-hukuk” tur, Uymazsa da “gak-guguk”tur... Böylece çözülür sorunların hepsi; Bir artıya,iki eksi, Yaşasın demokrasi..... (10/07/2008) Ünal Beşkese |
Âşık oldum
İlk 'cemre' havaya,ikincisi toprağa Ve sonuncusu suya düşer diye bilirdim. Bu yıl hepsi birden yüreğime düştüler... (2004) Ünal Beşkese |
Aşk Tablosu (Tuval'den)
Puslu bir İstanbul öğleden sonrası, Beyhude satın alınmış güneşi uzakların, Bir Madonna şarkısı; Arenada bir matador,bir boğa ve kan kırmızısı Dudakların... Boğaz'ın lâcivert denizinde turuncu bir mavna, Kenarda rızklarını paylaşan kediyle köpek, Bir yaprak ucunda can çekişen yağmur damlası, Derinden bir keman konçertosu rüzgârda, Akşamın alkôl kokan nefesi, Martı çığlıkları,şaha kalkmış bir at Ve doymuş bir kadın sesi... (1997) Ünal Beşkese |
Aşk
Biraz umut,biraz keder Böyle gelmiş, böyle gider; Hicran,sevenlere kader, Vuslat,şarkılarda kalsın! ... Aşkta bazen vefa olmaz; Bir çiledir,kolay dolmaz. Aşk hastası şifa bulmaz; Varsın,can'ı canân alsın! ... Leylâ,Mecnun,Kerem,Aslı Hepsi mahzun,hepsi yaslı. Aşk,şu ömrün hüzzam faslı, İş ki,sazlar güzel çalsın... (1998) Ünal Beşkese |
Aşk Sahtekârı
Yalan doluydu gözleri, Saçlarının dibinde yalanlar gizliydi. Zehirli bir çiçek gibi Günah dökülürdü mâsum bakışlarından, Kalbinde,şeytanlar bir günah müziğine tempo tutardı, Yalan kokardı solukları. Kolları, Düşlerini sarardı boynumda, Parmakları, Göğsümde yarım kalmış emellerini arardı. Aldatışından sevinçli,gülerdi gözleri Dudaklarıma uzanırken dudakları. Kâkülü, Çocukluğundan değil, Bizans'ın meşhur bir kadınından kalma Ve boşuna çekik değildi gözleri. Bir dişi kedi gibi yatarken kucağımda Omzumda pek masum sayılmazdı tırnakları. Birgün,sakin bakışları gerginleşti, Alt-üst oldu o masum yüz; Ardındaki günah yüküne İsyan etmişti gözkapakları. O,simsiyah kalbinin altın boyası döküldü; Aç bir sırtlan gibi,önüne gelene saldırabilirdi Fakat,korkmuş bir kedi gibi,ardına bakamadı. Nefretim,zehir edecekti İstanbul'u ona; ............... Sessiz kaldı Aksaray sokakları... (1962) ; Ünal Beşkese |
Aşkımız
Büyük lâflar gelmiyor içimden, Büyük lâflardan değildi aşkımız; Yeşil çayırlardandı,ağaç diplerindendi, Denizin mavisinden,havanın kokusundan... Ellerimizle değerdik; ılık, Daraldıkça solurduk, Öyle birşeydi... Çocuksu bir şımarışla kaybederdik isteyerek Ve sevinirdik bulunca. Gel de anlat şimdi Boğaz vapurlarına 'Yağmur' de, 'çamur' de, 'O uzaklarda' de, Kem-küm et gel de... Ünal Beşkese (1962) Ünal Beşkese |
Aşkın Kanatları (Sevgi Bulutu)
Aşkın kanatları varmış,bilmezdim, Takınca anladım Ve sen Sevgi dolu bir bulutmuşsun üzerimde, Göklere çıkınca anladım. Yağdır yağmurlarını üstüme,üstüme, Yeşert şu kurumuş yüreği, Damlaların gözpınarlarımda kalsın; Ağlamam,gözlerimi sensiz bırakmamak için. Boşalt sevgi sağnaklarını; Sırılsıklam olayım varsın... Fırtınalar,hep bana doğru getirsin seni; Soluklarımda ciğerlerime dol, Ölüm bile mutlu eder beni,inan, İş ki Ecelim sen ol..... (2007) Ünal Beşkese |
Avrupa Birliği
AK Partili Beylerbeyi haykırdı:'İlerle! ' Tüm yabancı talimat,yasalaşıp geçti kafilelerle. Avrupa 'almam' diyor,yine de umutluyuz, Kötü yola düşmüş gibiyiz,öpüldükçe(!) mutluyuz... (2004) Ünal Beşkese |
Ayrılık (1-1=0)
Gittin,bir boşluk kaldı içimde; Senin biçiminde... (1961) Ünal Beşkese |
Babama
Not; Annelerin sevgi ve şevkat simgesi olarak bilinmesi,biraz da,babaların vakur vr özverili duruşlarından kaynaklanmaktadır... Küçükken,seni hep bir ilâh gibi görürdüm, Sen yanımda oldukça,hep kaygısız yürürdüm. Sanırdım; dünyadaki en güçlü kollar sende, Dilediğim her yere varan tüm yollar sende. Herşeyi sen bilirdin,sen herşeyi görendin, Evi koruyan sendin,ekmeği getirendin. Annem kadar yumuşak olmasa da dokusu, Bir başkaydı,unutmam,yanağının kokusu. xxxxx Sonra, biraz büyüdüm,erkek yanım oluştu, Dudağımın üstüne esmer tüyler doluştu. Ben toydum,ölçüsüzdüm,sen dengemizdin baba, Ekmeğimiz,gücümüz,güvencemizdin baba! Yorgun yaşında bile,yükü hep sen taşıdın, Rahat edelim diye,ırgat gibi yaşadın. En zor zamanlarında,bir destek veremedim, Dede olmak zevkini bile,sana gösteremedim. xxxxx Çok geç anladım ama,her sözün bir kuralmış, Her öğüdün içinde binlerce gerçek varmış. Ne büyük mutlulukmuş o bayram sabahları, Ve ne zormuş geç görmek işlenen günahları... Ne vermem ki bir daha öpmek için elini, Kokunu duymak için,sarmak için belini? ... Her zor ânımda halâ yolunu gözlüyorum. Babacığım! ..Seni çok,ama çok özlüyorum... (14/06/1997) YARIN 'BABALAR GÜNÜ' NUR İÇİNDE YAT BABAMM! Ünal Beşkese |
Bağdat'ta Bahar
Bağdat'ta da çocuklar vardı önceden. Gerçi onlar demokrasiyi bilmezdi, Saddam şarkıları öğrenirken okullarında Ölüm akıllarına bile gelmezdi. Sonra,yüzyılın zebanisi acıdı onlara, Bombalar dolusu demokrasi getirdi; Ne okul,ne şarkı,ne ana,baba,kardeş, Ne kadar dertleri(!) varsa bitirdi. Bağdat'ta bu mevsimde önceleri Kuş ve çocuk cıvıltıları dolardı bahçelere, Şimdi,Vahşi Batı'dan gelme demokrasi(!) var. Zulüm,herzamankinden çok, Üstelik,Bağdat'ta bu ilkbahar Kuşlar ve çocuklar yok... (2004) Ünal Beşkese |
Bana Geldiğin Zaman
Sen bana geldiğin zaman Önce bahçemdeki çiçeklerin yüzü gülerdi, Sonra kapının zili mutluluk şarkılarıyla çalardı Ve ürkek adımlarla girerken içeri Bir gülüşün vururdu yüzüne ışık gibi, Kaldırıp başını uzatırdın dudaklarını Dudaklarıma alışık gibi... Önce, saçlarını koklardım doyasıya Bir umutsuz özlemi dindirircesine, Sarılır, bastırıdım seni göğsüme Sıcaklığınla doldurmak için yüreğimi. Gerçi, gözlerin halâ ürkek Fakat sevgiyle bakarlardı, sanki sessizce gülerek... Sonra, bir nisan yağmuru Düşerdi yüreğimize bereket bereket, Derken sağnak olurdu, tufan olurdu Ve aşk coşardı damarlarımızda... Şahlanan atlara hükmedemezdi dizginler; Ellerim umutluydu, dudaklarım sarhoş,; Sensiz geçen yıllarım için üzgünler... Ve aşk coşardı damarlarımızda On sekiz yaşında gibiydik Bu kısacık rüyâlarımızda... Odamın havasına kokun sinerdi Ve dudaklarıma dudaklarının tadı, Duvarlara, çıkmaz boyalarla işlenirdi Yüzünde utanmanın kaybolduğu anların tabloları Ve bastıkca acıtırdı yüreklerimizi Yerlere dökülmüş günah kırıntıları... Sen, hep geç kalmanın telâşında olurdun, Ben sensiz kalmanın ölümcül acısında; Gözlerim''gitme'' diye yalvarırdı Anlardın, Bir daha, bir daha... Sonunda, ayrılık, bir cellât gibi dikilip başımıza ''Vakit tamam'' derdi; ''Gitme kal'' diyememek, içime taş gibi çökerdi. Kapının önünde, son kez öperken saçlarını Gözlerim yenik ve çâresiz bakardı Ve saçların Hüzün şiirleri kokardı... (2008) Ünal Beşkese |
Bari Sen Anla Beni (şarkı sözü niyetine)
Hiç düşürme dilinden, kendi şarkınla beni, Eller anlamaz ama, bâri sen anla beni... Yaşat hep yüreğinde, o hâtıranla beni, Eller anlamaz ama, bâri sen anla beni... Bir ümitsiz sevdâ ki,sürükler hep cânımı, Bir tatlı dert ki sarmış, kaplamış her yanımı... Bir kızıl saç dolanmış, zaptetmiş encâmımı, Eller beni anlamaz, bâri sen anla beni... Başımda esip durur şaşkın bir sevdâ yeli. Okşar,okşar ruhumu hep o sevdânın eli. Acep gönlüm mü deli,yoksa ben miyim deli? Eller beni anlamaz,bari sen anla beni... (2008) Ünal Beşkese |
Bayram Çocuğu
Elâ bakışlar düşmüş yollara, Toplaya toplaya,bak,sana geldim Gülüşün çiçekler açmış dallara Koklaya koklaya, bak,sana geldim Bilmeceler kurdun,bilmeyim diye Vuslatı tadıp da gülmeyim diye, Hançerler savurdun gelmeyim diye; Saplaya saplaya,bak,sana geldim. Sevdân,yüreğimde yaşar,övünçle Belki bilinçsizce,belki bilinçle... Bir bayram çocuğu gibi,sevinçle Hoplaya zıplaya,bak,sana geldim... (14/08/2008) Ünal Beşkese |
Ben
İnandığım doğrularım var; Eğilip bükülsem de Onları eğmem sonuna kadar. Onlarla kazanmışım, Onlarla kaybetmişim, Yenmişim,yenilmişim Fakat,gönlümden ve onurumdan Hiç ödün vermemişim. Doğulu yobazlığına da, Batılı hokkabazlığına da İtibar etmemişim, İstanbullu çizgimi Hiç değiştirmemişim. Çiğ süt emmemişim, Çiğ yememişim. Çiğ yanım kalmamış pek. Çünki,ben CUMHURİYET ÇAĞINDA, OSMANLI MUTFAĞINDA KISIK ATEŞTE PİŞMİŞİM! (2007) Ünal Beşkese |
Ben,Ençok Seni Sevdim
Ben ençok seni sevdim... Gökyüzünün duru mavisini de Denizlerin coşkun dalgalarını da sevdim, İlkbaharın yağmur kokan havasını, Sonbaharda bakır rengi yapraklardaki hüznü de sevdim. Güneşin can katan sıcaklığını, Karın bembeyaz saflığını Tüm çiçekleri,kuşları sevdim. Şiirleri sevdim,şarkıları sevdim Yıllar sonra yeniden 'yaşamı' sevdim. Fakat tüm bunları Hep sende sevdim,seninle sevdim. Çünki ben,en çok seni sevdim. Sevdiğim her şey,sende bütünleşmişti, Saf yüreğim,seni böyle hayâl etmişti. Sonra sen,gerçekleri koyuverdin önüme Üzüldüm,çünki gerçekler,düşlerimi delmişti... Geç anladım; Sevgim, Yüreğine bir numara büyük gelmişti. (2008) Ünal Beşkese |
Ben,Hüznü Sevdim
Siz,hiç hüzün meyvaları topladınız mı kurumuş dallardan, Hiç hüzün yağdırdı mı bahar yağmurları,sizin bahçelerinize? Ya da,hüzün şarkıları dinlediniz mi, Kumsalda sönen dalgaların sesinden? Hiç nem vurdu mu gözlerinize Kırık bir telekle dökülmüş darılar yadigâr kalmış Boş bir kuş kafesinden? ... Ben,her akşamüstü,güneşle beraber kaybolurum Hüzün rengi bulutların ardında, Trenler,hasret kokan hüzünler taşır bana düdük düdük, Sigaramın her nefesinde.hüzün çekerim çiğerlerime, Hüzün kokar benim karanfillerim,güllerim, Düşlerimde hep,hüznü okşar Senin yanakların diye,ellerim... Benim şiirlerimde,sevdâlarımda,gözlerimde hep hüzün var Yüreğimi dağlar durur,sönmeyen bir kor gibi hüzün Ve her hercâi menekşede Bana bakan Mahzun yüzün...... (09/05/2008) Ünal Beşkese |
Bendeniz
Ben; Çocukluğumun uslu ev kedisi, Gençliğimin haylaz üniversitelisi Ve daha sonraların Mühendis bozuntusu Aile reisi... Saçsız başlı,göbekli Tembel emeklisi, İstanbullu eskisi, Torunlarıyla arkadaş Şair müsveddesi.. Böylesine yozlaşmış olsa da günlerim, Bunca yaşım boyunca sırrını öğrendiğim Ve istediğim herşeyi yapabildiğim Gizemli bir dünyam daha var benim; Eski Beyoğlu güzelliğini özlerim bazen; Cahide Sonku'yla birlikte Markiz'e giderim. O.lâcivert şapkasının altından Altın sarısı saçları dökülmüş, Çayını yudumlarken, Ben, Bir düş âleminde,dalgın Onu seyrederim... Bazen, Kadıköy vapurunun ardında Kanat çırpmadan süzülen Bembeyaz martılardan biri oluveririm. Ya da, Kuğugölü balesinde maystro olur, Parmakları ucunda yükselirken balerinler, Orkestrayı yönetirim. Kâh, Bir 'Hafız Burhan Bey gazeli' olurum; Mehtaplı bir yaz gecesi Boğazı Bebek'ten Beylerbeyi'ne Yıldızlar arasından seyrederek geçerim. Kâh, Rindlerin dünyasında, Rübailer eşliğinde Hayyam'la beraber içewrim. Bazen, Tertemiz ve buz gibi bir kar suyu olurum; Coşar,köpürürüm yücelerden akarken Ya da Lâ Jakond'un tebessümü olurum Dünyaya bakarken... Bazen,titreyen bir çiğ damlası Goncalarla dolu bir gül dalında, Bazen yanık bir türkü Garip bir çoban kavalında... Gün olur, Vistül boyunca Leh kızlarına mutluluk taşıyan Akıncıların bir süvarisi, Gün olur, Peşte'de Tuna kıyılarında Kulağıma takılıp kalmış Bir çigan müziğinde Keman sesi... Bazen, Dev dalgalar arasında Fırtına bulutlarına meydan okuyan Bir ahşap teknenin reisi, Ya da 9 Eylül günü,İzmir'e varışta Atatürk'e sunulan yorgunluk kahvesi... Bir de, Bir deli rüzgâr olurum bazen; Sevgilisinin saçlarını Özgürce öpüp okşarken Hiçbirşeyden çekinmeyen Ve...Hiç dinmeyen... Ben, Saçsız başlı,göbekli Mühendis emeklisi, Torunlarının arkadaşı Ve mutlu dedesi, Sahipsiz kedilerin,köpeklerin sevgilisi, İstanbul'lu eskisi Sigara tiryakisi Bir şair müsveddesi Ve Hayâl dünyamın tek efendisi! ... Ne isterim ki başka Var mı benim gibisi? .... (2006) Ünal Beşkese |
Bilânço
Heveslerim vardı; içimde kaldı hep, Sevgilerim vardı-yürekten-; tükendi. Aşklarım vardı -delicesine-; bitti. Sevdiklerim,sevenlerim vardı; hepsi gitti. Düşlerimin hep en güzel yerinde uyandım, Beklentilerimden -çok erken- kendim usandım. Umutlarım vardı; kırıldı, Doğru çizgilerim vardı; büküldü, Gözyaşlarım vardı; döküldü. Ömrümce hep Gönlümün gösterdiği yönde yürüdüm; Kaybettiğim çok oldu,fakat Kaybederken de büyüdüm... (2003) Ünal Beşkese |
Bilimin Ulaşamadığı Yer
İnsan kopyalayabildiniz. Protez organlar imal ettiniz. Belki,kalbin ve ciğerin bile Sun'isini yapabilirsiniz. Fakat siz Hiç 'gönül' yaratabilir misiniz? ... (2006) Ünal Beşkese |
Bir 'K' Vardı
İstanbul,yine seviştiğimiz günlerdeki gibi,biliyorum, Güneşin rengindeki hüzün,benim kuruntum. Bana öyle geliyor,yoksa neden ağlasın Sabah akşam beraber gülüştüğümüz kuşlar? .. Ben,ömrümün en güzel baharını yitirdim, Sen,yeryüzündeki sevgilerin en umutlusunu. Bir yol vardı; elele koşardık, Bir ağaç vardı; her derdimizden anlar, Bir yer vardı; karanlık mı karanlık Koca şehrin ortasında biz bize kalırdık... Sana 'Neden gittin? ' diyebilirim; Gitmek benim hakkımdı biliyorsun Ama ben gitmemeliydim; Sen,'şiir yazamam' diyorsun... Bakma böyle şeyler karaladığıma, Sevmekten falan değil bu lâflar. İstanbul'u sorarsan; eski hamam,eski tas, Beni sorarsan... Sorabilir misin ki? ... Güvertede yıldızları seyrediyorum... Her gece,bilsen kaç posta sokağından geçiyorum. ..........İnanma sakın,geçemem; Geçememeye mahkûm edildim. Bilmem,bilir misin,'utanmak' derler; Benimki,kendi kendimden, Seninki,bütün bu şehirden olsa gerek... Güvertede yıldızları seyrediyorum... Denizlerin dibine adını yazdım. Adını yazdığım kuru değnekten Aklıma ne geldi,bilir misin? ; Ada'da sana kopardığım bahar açmış badem dalı... Bütün bademlere,bütün baharlara ve sana Lânet mi bilmem,birşey geldi aklıma. Dibine adını yazdığım denizlerin üstüne Katran gibi döktüm lânetimi, Üstüne adını yazdım... Sahil görünmez oldu artık, Nereye baksam,o katranlanmış deniz. Her soluğumda,katran kokusuyla karışık -Utanıyorum taşımaya-sevginden bir iz... Neden böyle öldüresiye dikleşti yokuşlar? İstanbul,yine seviştiğimiz günlerdeki gibi,biliyorum, Güneşin rengindeki hüzün benim kuruntum. Bana öyle geliyor,yoksa neden ağlasın Sabah akşam beraber gülüştüğümüz kuşlar? ... (1962) Ünal Beşkese |
Bir aşk hikâyesi (Histoire d'un amour)
Odalar,yine karanlığında, Yalnızlığınla beraber can çekişiyoruz. Aynalar ağlamaklı, Pikap boşuna dönüyor, Bir zamanlar birlikte yaşadığımız 'Histoire d'un amour' sancılar içinde... (1961) Ünal Beşkese |
Bir Düş (Hayırdır İnşallah)
Üsküdar'da bir minare gölgesinde Defne yaprakları topladım dün gece. Etrafımda gri,yeşil lâleler -Yeşil lâle olur mu,deli miyim ben? - Yeşil lâleler yedim gözlerinden, Çekirdeklerinden sana bir kolye yaptım, Takamadım beyazlığına kıyıp göğsünün. Sonra tramvaya bindim Üsküdar'dan, Kaf Dağı'nda indim, Doğru size geldim, Parça parça ettim evinizi Senin odanı bir anı olarak yanıma aldım. Kaf Dağı'ndan denize daldım Üçbin kulaç dipten seni çıkardım -Balıklara göz ediyordun- Güneşe serdim seni, Saçını dudağımla kurladım, Orucumu tuzla bozdum. Sana hediyeler aldım Paris'ten, Viyana'da operaya götürdüm; Müzikten sıkıldın. Seni odama getirdim; Odamda iki tane sen oldun İki tane sen! ... Bayramım benim! ... Seni soydum; Mantonla kalıncaya kadar soydum. Dışarıda yağmur vardı, Damım akıyordu... Seni koynuma aldım, Koynumu öptüm,öptüm,öptüm... ............... Minarenin gölgesi sırf ışıktandı, Koynum defne kokuyordu... (1960) Ünal Beşkese |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 10:07 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.