![]() |
Safet Kuramaz
17 Ağustos Depremi...
Milyonlarca insan gecenin derinliğinde, Derin, derin uyurken depremle: Duvardan, duvara yerden yukarıya fırladı! Kimi o anda, kimi saatler sonra öldü Kimi de inatla yaşadı… Korkunç bir manzaraydı, yaşamakta inat edene Sahibim denilen her şeyi bir anda yok olmuştu, çünkü. Dışarısı yağmurlu, rüzgarlı ve soğuktu Sığınacak ne bir yer vardı nede parası. Ölmekten beter olmuştu, Şanslı depremzede! Sonra gelen Kızılayın çadırı, artçı şoktu… Onu bulan şanslı, içine oturmaktan başka yoktu yolu. Kimse görmüyordu onları çaresizlik dolu, Oturulan yer sanki, büyükçe buzdolabıydı. Kuruldu binlercesi, Naylonkent oldu bilmecesi, Ne vardı yokuşu ne sobası, nede tenceresi! Yakıyordu onları, düşünmeyenlerin çırası… Ölenler kurtuldu belki, Kalanlar öldü, öldü dirildi Her an sanki! Nelere hazırlıksız, ne gaflet Ne acıydı, depremin faturası! Naylonkent insanı yaşamak için hala… direniyor Yeni depremleri görebilmek için belkide! Acı içlerinde, özlem duyuyorlar geçmişlerine, Fırsatçı insanlar aç kurt gibi tetikte, Onlar garip, herkes sömürüyor. Söz zaten dudaklarımızda milletçe, yaşamamakta… İşlenmiş, her mevsimde yeniden toprakta. Sancısı yaşayanda, Seyreden öğüt vermeye hala… devam etmekte! Ne düzelen var nede düzelten, Asrılarca yaşar çilekeş toplum, sürüngen… Ağıtlar dinmez bir türlü, dizleri döven! Osmanlı tebası gibi kul olmaya razı... Safet Kuramaz |
1980 Öncesi Manzaraları....
Ana fartalar caddesinden aşağı doğru inerken, Silah sesleri geliyordu, içimi ürperten... Korkuyla insanlar dükkanlara giriyorlardı, Girdim birine tereddüt etmeden! Meğer büyük bir çarpışma varmış militanlar arasında, Sol desen sağ desen kabın yarısı dolmaz davalarında... Cebini dolduranlar lüks içinde yaşarken, Pisi pisine ölüyordu, yaralanıyordu, hapse atılıyordu Körpecik gençler... Her sokağın içinde hakim-gizli bekçiler soluyordu! Küçük çocuklar ilk önce kavgaya zorluyordu, Sataşma olursa yandaşları etrafına doluşuyordu! Yada genç kızlara laf dokununca açılıyordu, Namus hatırına zorla militanlık yolu... Ertesi gün gazetede okumuştum yaşadıklarımı, Üç genç ölmüş, yaralananlar cabası... Ürperdim bir an... Ya gelseydi kurşun bedenime, Ölecektim belki de! Her gün buna benzer onlarca manzara, Yer alırdı boy, boy gazete sayfalarında... Birde bulmaca çekilişinden kazanmaca! Evine kadar... Seksen öncesi tarih oldu! Kimileri hapiste aklandı, Kimileri yurt dışına kaçtı, Yarayı yine gariban aldı... Fakir fukaralar mezar aşındırdı, Vaatler uçtu uzaya... Safet Kuramaz |
23 Nisan-Bende Çocuğum Bugün...
Bugünde bayrammış: yirmi üç nisan, Çocuğum neşelen, oyna-oyalan... Çikolata, şeker, elinde balon, Ye patlamış mısır, içerken falan... Afrika’da açlık, yitirmiş umut! Filistin’de çocuk ölürmüş unut... Koş, oyna keyfince müsait salon! Kirlensin, yırtılsın varsın pantolon! İnternette varsın azsın ticaret, Oyuncaklar oyna, olma esaret! Seni geliştirsin oyunun adı, Çoğalsın becerin, doyursun tadı! Anneni-babanı sonsuz kere sev, Yutmasın senide sokaklarda dev! Sakın israf etme oyuncağından, Paylaşmayı öğren salıncağından! Taşları üst üste diz, top at üstüne! Yahut bir çukur kaz, misket it gözüne! Gözünü kapat ki, saklansınlar say Görünce hızlı koş ki, eli ilk koy! Gözlerini kapat körebe oyna, Arkadaşını ara-bul, hemen cayma! Ye pamuk şekeri, olsun kir kalan! Uçurt uçurtmayı gerisi yalan... Sokak çocukları toplum kurbanı, Onlarda sevinsin paylaş urbanı... Hayal etme bugün, sadece yaşa... Ne bulursan giy ki, hisset bey-paşa! Hasan Hüseyin’in ruhundan coşku, Can resulü kokla gönlünde tutku! Hoş armağan sana, ne güzel miras! Atandan yadigar, sevgidir esas... Safet Kuramaz |
Ab’u Hayat...
Tamtam sesinde ilkel ayin, Kovboy ucube, sanat hain! Hayat sunan doğa ve yeşil... Güç bilir yasa, aslana in! Her canlı büyüdükçe azalır, Azaldıkça güçle sarılır... İnsan aklıyla hem ayrılır, Hemde varlık aynası kefil... Yerçekimi dünyaya şaldır, Baş ve son bir, zamanda yoldur! Doğum ve ölüm aynı haldir, İman ve hayır huyda şekil... Görev her canda, Hakk'a secde! Halık’ına kul gözü ahirde... Açılır surla müphem perde, Teslim bir yürek, aşka ehil... Safet Kuramaz |
Acı...
Ne kadar istemesek de her ah da, Onsuz yapamadığımız istisna bir yerdir acı yar, Beden ve ruhumuzda... Meselâ acı yemeden duramayız, Meselâ biri bize acı çektirdiğinde onunla uyanırız her sabahta... Tanışırız onunla, Olgunlukta, Ve refahta... Adeta onu, her an ararız... Acı, aynı zamanda heyecandır... Yaşam birden canlanır. Bir hayli meşgul eder, Ömrümüz tükenir... Acı çekmek istemiyorum diyenle, Ben deli değilim lafıyla inleyen, Arasında bir fark var mıdır? Bence aynı tabloya girmiş seyirdir! Çünkü akıllı insan, acıyı-deliliği kabul eder... Sonuçta en büyük hazlar acıdan sonra yaşanır...doğum gibi! Safet Kuramaz |
Acının ettikleri...
Akşam iş dönüşü servisten inince, Bir serinlik bir sızı girdi içime, Sol başımda nokta ağrı vurdu dişlerime, Soğuk soğuk terler tenimde! Zor attım eve kendimi ağrılarımla, Hanım yemek hazırlamakta mutfakta, Oğlum çizgi film izlemekte, Abdest aldım akşam namazını kıldım! Hanım Allah razı olsun çay kaynattı, Sıcacık boğazımdan inerken acı azaldı, Seslere ışıklara ölüm emri verdim, Uzandım koltuğa ışınladım maziyi! Çocukluk yılları emziğimde acı biber, Ağzımda ateş ağlarken emzik elveda der, Sonraki yıllar sağ baş parmağımı emer, Sol elimle de saçlarımı okşar uyurdum! Genç kız halalarım vardı baba bir anne ayrı, Eşeğe yüklerdik gübreyi döşerdik tarlayı, Ders çalışırdım vardı *******i lüks lambası, Derin derin nefes aldım özlemişim o kokuyu! Çocukluk gençlik üniversite yılları, TRT beyliğinden gördüm özel kanalları, Telefon nerde her evde pullu mektup atılır “Bak postacı geliyor” la sevinçle alınırdı! İlk uçağa yirmi üçümde bindim İrlandalıyla, İstanbul’a uçtum korku acemilik başımda, O yıl ilk defa denizi gördüm Antalya’da, Rahmetli annem az daha göndermiyordu korkudan! Çay içmeye devam ederken acı oldu rahmetli, Vücudum gevşedi gözlerim hüzünle nemlendi, Bizim oğlanın uyku vakti geldi meyve yiyor Mazimin bir dönemi ahla şiirimin içine yerleşti! Safet Kuramaz |
Aç Kalbini…
Bedene yansıyan ruh aleminizden, Şükürle dolu teselli kaleminizden, İçten bağlanmış Mevlana kaseminizden, Nasibimi almak isterim... Her insan kendi içinde kâinat, İçine sinmiş sırlanmış hayat! Her günü yeniden yaşar bayat: Eğer bulamazsa pınarını, Saf düşünce çınarını... Yaşam acılaşır, kırılır binlerce kanat! Güven çadırına alınmadıkça, Ön yargılar serilir dost sofrasına! Kahkahalar sahte, Aslında insan ağlar içten içe… Böyle nükleer bomba gibi beklemek niye? Oysa acının ardı açılır sonsuz muta, Bir adım atma süresi zor gelir nedense! Hoşgörü yüreğinize işlesin dilerim... Bedenini göstermek kadar, Cömertçe aç kalbini etsin firar... Küçük kıyamet kefene bağlanmış, Toprak sonsuz yar, Bekler ederek sabır! Göz açıp kapayıncaya kadar geçer yıllarım... Safet Kuramaz |
Açtın ya Kapını…
Hayatın en umulmaz anında, Açılır ruhumuz başka dünyaya... Her ümit bitmiş derken, Yeni heyecanlar sarar ruh ve beden dilimizi son seferden... Olmaz dediklerimiz, yerini bırakır künefe tadına, Yalnızlık ve özlemlerde... Sırlanmış hayat ağacı hep aynıdır, oysa Kökü toprağa yayılırken gövdesi gök kubbeye uzanır gider... Onun farkına da çoğu varmaz Âdem’den beri... Tarih işte bu yüzden öğrenilmesi gereklidir! İbretler vardır içinde, yaşamı kolaylaştıran anahtarlar... Her harabede ihtar, Her kalıntıda toz duman lüksler, Her definede çalınan anlar, Anlar sadece merak düşkünü nefisler! Sen başka bir kâinatsın, Ve benim gibi sıradan bir dervişe kapını açtın... Kızılderili tamtamları, Düğünlerde davulları, Arka arkaya atılan havai fişekleri, Ruh evine giren paylaşım dansı yaşattın! Huzur kapısından girdi içeri, Hoş geldin sesleri! Safet Kuramaz |
Adalet Terazisi...
Her yaşanan durum kefeye konsa, Kullar arasında adalet eşit! Sağlık verilmemiş adam zenginse, Sağlıklı-parasız fakirde ağıt... Her kulun sınavı verilmiş başka, Kaldırılamaz yük yoktur aslında! Bir an bizde yoksa derttir bakınca, Adalete isyan, ararız kanıt... Kiminde boy kısa kiminde uzun, Kiminde çocuk var kiminde hüzün, Kiminde marifet kiminde yoksun, Böyle kıyasla, arama yanıt... Önemlidir huzur, meta nafile Heyecan ölmesin, yaşatsın dile! Allah’a has bir kul, bin şükür ile Öğrenciyiz her an, geçer not şahit... Safet Kuramaz |
Adını Sen Koy...
Hakkını verir betimsiz sevgi, Sıcaktır kucaklarda... Yürekten sonsuz ilgi, Ölmeyen sözdür dudaklarda... Gidelim başla gezegenlere, Dans edelim aşkın izinde, Adını sen koy sevgili Sakız olmaya razıyım dilinde... Nefesim ol, Heyecanımla dol, Her acı gülünecek kol, Dansın coşkusu düşmesin, elim belinde... Gözü kara dalarım denizine, Sokulurum tenine sessizce, Mevlama şükür, bitmez eğlence Amazon olur akarım selinde... Safet Kuramaz |
Affet Ya Rab!
Takvim yapraklarında, Hatırana baktıkça, Her gülüşün canlanır, Yaralar oturakta… Deniz dalgası vurur, Son yeşil yaprak kurur, Resmin karşımda durur, Susturur her solukta! Ölüme hazır kim var Dert yükü, acısı kar... Aşkına kölenim yar, Sur önüme, dorukta… Kırış-kırış suratım, Kaçmış tren, muradım Bir çift sözün duymadım Son geldiğin durakta… Ecelsiz ölünmüyor, An dertsiz bölünmüyor, Ruh tensiz görünmüyor, Affet ya rab kullukta… Safet Kuramaz |
Ağla ama…
Gül içinden geldiğince kardeşim, Hatta bir an bile düşünmeden! Sıkıntın olduğunda sabırdır gülmen, Huzura erenlerle ol... Aşkını tazele, Allah ile dol Gerçek özgürlük olsun taze yol... Cahillerle olup da sakın ağlama, Ağlarsan sadece Allah için ağla! Her şeyin mimarı Allah, Yaratılana bakarken tefekkürle ağla... İmanınla yunarsın böylece nur sağanağında, İçine huzur verir her yeni sabah! Dolaşırken bedenin Kâbe avlusunda Dönüşmüşken fırtınaya, kapılsın yağmuruna... Her yerin ıslanır diye korkmayasın! Şükür namazı kıl mermer avlusunda, Bırak kuraklık ölsün göz çukurunda! Güneş özlemi, varsın olmasın içinde... Ağla, ama Allah için, Gül ama felah için! İkisinin ortasında dur tefekkürle! Ağla ama yağmur gibi imanla, Gül ama cennete kavuşur gibi Kur'anla... Ve sünneti nefsinde, Yaşa her azanda! Safet Kuramaz |
Ağlamak…
Ağlamak yağmur gibidir: Az yağdı mı rahmet, Çok yağdı mı felaket, Habercisidir... Sıkıntıyla başlar, Bulutların dizilmesi gibi. Bazen simsiyah gölge düşer, Ağlayamamak ta var, güneşin hapsedilmesi gibi. Bazen sıcak, gri-boz renkte Dökülür şimşekle, Gibi hıçkırıkla... Toprakta sağanakla, Ruhta ağlamakla, Kendini sevdirir! Sel olmasın yeter ki, Hasta bırakmasın ahiri, Her şeyin ortası yani! Kuruyan doğaya, Bunalan gönül tarlasına, Yaşam umudunu vermesini bilir! Safet Kuramaz |
Ağlayamıyorum…
Bazen öyle yaşananlar vardır ki, Para versen alamazsın, satamazsın… İnsan ruhuda böyledir kadife benzeri! Pürüzsüz çam ormanlarında yaşarsın: Ne zaman onunla nefes alırsın, Ne zaman yeşiline sarılırsın... Çiçek rengine sadık, sarhoş eder fıtratı! Sendeki bana yansıyan aynandan gördüklerim böyle özel! Tatmadığım incelik, Bulunmaz Hint kumaşı derler ya, nadide çiçek Hayallerimde yapar değişiklik… Yaylada su içer gibi berrak, Doldurur ruhumu manevi saflık Ve öylesine özgürlük, Uçma hissi tadında bırakır! Aşkın heyecan ağacımda asılı, Meyveleri bedenime değer, yaşar anı! Yemeye başladık mı? Buram, buram tat verir cennet kokusu! Ah… Ruhun yetmiyor canım, Sen olmalısın kafesimde bedenimin… Yıkamadım aramızdaki uzaklığı-Berlin duvarını! Kırağı düşer yüreğime aralığın üçü... Üşürüm aslında, ısıtan aşkının düşü! Gökyüzünde ki bulutlar yaşatır hüznü, Oda benim gibi özlem tütsülü, Ağlayamıyor... Safet Kuramaz |
Ağlıyorum-Şubat…
Sessizim yalnızım fırtınalar esiyor yüreğimde ağlarım... Beden ölüyor güzellik ölüyor, alışkanlıklar ölüyor neler ölüyor! . Ömrüm özgürlük emsali yakar avcı ateşi, dillenen kahrı, yanardağımla patlarım… Anılar ölüyor, dostlar ölüyor, ailem ölüyor, gurbet ölüyor, kefenler soluyor! Ben yokum, anlatan yansıtan biçimlendiren paletin solgun renginden kaçıyorum… Dört duvar acı bombalıyor, özlemler yalnızlığımdan korkuyor neler yoruyor! Ağlıyorum... Mendil teselli ediyor! Ağlıyorum... Yağmur kıskanıyor! Ağlıyorum... Amazon taşırıyor! Ağlıyorum... Sevgisizlik sarsıyor! Ağlıyorum Safet Kuramaz |
Ağlıyorum...
Yağan yağmur damla, damla yüreğime iniyor İndikçe özlemin diriliyor, Işığı güneşe benzeyen gözlerini arıyor, Ağustos böceği olmak istiyorum kollarında! Sadece eğlenmek, Sadece şarkı söylemek, Sadece dans etmek, İstiyorum aşk dolu sonlarda... Sonbahar günleri… Veda eder gibi doğa, ölüme sarılıyor! Yeşil yaprakta damla, Kuruluk sararmış komşunda, O damlayı paylaşmak istese yeşil yaprakta, Eli kolu bağlanıyor Bulamıyor bir araç aslında! İşte sevgili, yüreğimde böyle bir damla var Var amma, Sen yaşıyorsun çok uzakta! Yeşil yaprağın komşusu gibi başladım sararmaya… Kış yakın, ya bulamazsam karıncayı, seni! Ağustos böceğinin son günleri şu anlar Ağlıyorum! Safet Kuramaz |
Ah Tanısak Bu Sınavı...
Haydin hep birlikte üzülelim, Kabre uzanıp numaradan ölelim, Dönmek yok artık dünyaya bilelim, Yan yana yatıp birbirimize seslenelim... Konuşmak alışkanlık, Ne varsa dökelim tanıdık... Toz toprak kapladık, Ne duyarız nede duyuluruz debelenelim! Ne su nede var yiyecek, Söz verdik ya yüz yok gidecek, Derken akşam olur korku sinecek, Üzerimize bir kıl düşse ödler patlayacak! Çok yüksek beceri yokta çıkacak... Dil dışarıda ağız uçuklamış, Simsiyah saçları aklamış, Kısa sürede mekan haklamış, Zenginlik beş para etmez ki diklenelim... Hızır gelmiş “Ne işin var burada? ” “Erkenden av olmuşsun kuşa kurda” “Azıcık aklın varken çık, kendini kurtarmaya...” “Ecel gelmeden kimse gelmez buraya yatmaya! ” Almış Hızır beni yukarıya, Şükür secdesi yapmışım uzunca toprağa, Karar vermişim kemal imanı tanımaya! Benim gibilerle yarış içinde başlamışım kaçmaya Felaket bir yerdi nasıl eğlenelim... Uyuyamadım günlerce, Yalnız kalamadım, her an yeniden irkildim! Gerçeği tanıdıkça başka bir kimlikte dirildim! Kalktı üzerimden ne yükler tonlarca... Dünya aynıydı ama başka yaşama itildim! Safet Kuramaz |
Ah Unutabilsem…
Misa sallanıyor, Enkaz altında yüreğim imdat arıyor Ne güneşine nede doğasına artık sarılıyor… Ah seni unutabilsem! Özlemesem... Yeşeren yapraklarda gülümseme, Yağmur damlası düşürür tebessümüme, Martının ak özgürlüğü artık sadece acın… İnanır mısın sensiz ölümüme! Ah seni unutabilsem! Özlemesem... Gözlerin hapsetti beni gönül aynana nakış nakış Sevmek böyle işte, bitmiyor desende alış! Ne bedenimde nede ruhumda kalmadı barış... Ah seni unutabilsem! Özlemesem... Safet Kuramaz |
Ah Yalova…
Sen unutulabilir misin ki... Sen izlerini deniz suyuma karışmış say! Her balığın havaya tırmanışı, Her dalganın sahilde çırpınışı, Her yakamozun sonsuz çıkışı, Seni saracak, benden bir parçan kalmış gibi! Deniz bedenim, Derinlerde kalan sensiz *******im… Her harekette senden haber getirir, Öyle sevinir sevinirim... Kaf dağını aşar hislerim! Ah Yalova, depremde gördün Üzdün, üzdürdün, süründürdün… Güneşini gizlemişsin, Neden böyle geç göründün... Oysa denizim bir kısım karayı yuttu: İçime bilinmiş tarihini aldırmışsın, Geride doğmuş, büyümüş, prenses bırakmışsın, Uzaktan baka, baka körlettin, Sevgisini özlettin… Sıcaklığı onda koymuşsun! Dün ne hoş sözdün, Bugün boynu bükük bırakmışsın, Pranga esaretinde, aşk döngüsünden! Yanında olsaydım, Dokunsaydım... Ekim günleri deniz değil, Yağmur olsaydım! Her damlasında tenini okşasaydım… Üşümezdim, Düşünmezdim, Geçen anlara Küsmezdim... Dudaklarında gülerdim Ruhumu kumsalında süslerdim! Dalgalarım vurdukça sahiline... Safet Kuramaz |
Ah Yaşlılık…
Aynalar yansıtır kar beyaz sakalı, Çamur banyosunda makyajı pahalı… Keli güneş gibi kırıtır havalı, Zaman tünelinde gezinirce sanki… Belinde ağrılar ayağı son gazi, Horca kullanılmış, bir subay gibi Nazi… Yinede umuttur, hüzündür fantezi! Kulağında çınlar, gençliktir şok yankı… İçine bir girsen hazan yağmurları, Dışını bir görsen çifte at mahmurları, Alaycı bakışlar, oynar su samurları! Oynatmak ne mümkün taşıdığı tankı… Safet Kuramaz |
Aheste...
Ağızdan giren her haram, Hastalığa davettir hemen! Bu yüzden seçmeden yemen, Bedeli çıkar aheste… İçkidir pek keyif verir, Ne çok hücreyi öldürür! Sigara ciğer deldirir, Bedeli çıkar aheste… Zehri kim yer durduk yere, Akıl settir her an şerre! Az dersek tadıp ezbere, Bedeli çıkar aheste… Bedel deyip geçmeyelim, Doğrusundan kaçmayalım, Dert yükünü açmayalım, Bedeli çıkar aheste… Safet Kuramaz |
Alara Çayında Sen...
Özgür kalbinin manevi serinliğini hissederim, Alara Çayı’nın Köprülü kasabası doğuşunda! Yüksek kayalardan fışkıran sularında, sanki koynunda... Ayağım haz alır soğukluğuna dokunduğumda! Arıların sessizliği bozan sesleri ve ısırma korkusu, Temmuz günlerinde bile hasta olma riskinde soğuğu, Yeşilliğin ve yaylanın oksijen zenginliğinde kokusu, Mahrem hayallerin gölgesinde sarar seni ve sevgimi! Kulağımda hala şehrinden kalan trafik gürültüsü, Gözlerimde son ağıdının ışığa karışmış eksoz dumanı, Bağıran insanlar, kazalar, anlamsız yarışlar... Yediğim karpuz ve peynir birden tatsızlaşır! Silkinirim, atarım kendimi içine... İçerim çayın soğuk suyunu! Çevremi Leonarda Vincinin tuvaline sığan Mona Lisa’sı sarar, Sarar bedenimde sırlanmış hazların veda günü! Gözlerim kapalı, hissederim akışın ahenginde hüznümü! Anladım ki... Cennette yalnız yaşanmıyor, Sesin, soluğun, nefesin nasılda aranıyor! Anlamsız gurur ve veda tümden mahvediyor, Masalını yaşar ruhum bedenimde kıvrımların... Cehennem yakıtı şeytanların, yalan dünyamda eğleniyor! Safet Kuramaz |
Aldanış…
Ne zaman iman dairesinden çıksam İlk önce göbeğim büyümeye başlıyor Ayaklarım ani frenlere dayanamıyor Başımda ağrılar artıyor Böbrek taşının her hareketi ecel gibi sarsıyor En ucuz tarife “kader bu...” diyorum! Daha ısrar etsem kalbim damarları ameliyata zorluyor Vücudumda kanser şüpheleri artıyor İşlerim alt üst oluyor Huzurum kefen giyip sırıtıyor Artık “Bu çekilecek kader mi...” diye inliyorum! Sigara alkol dostum Kumar en kolay geçim yolum Huzuru ise esrarla yokluyorum Anlık keyif sonrasında çekilmez ağrılar Bıçak artık tene değiyor İğneler İlaçlar Bir nefeslik teselli ediyor “Vah... Vah...” diyenler ağlayanlar ağrımı bilmiyor “Ölsem de kurtulsam...” diyorum! O acının en son mertebesinde Dua ediyorum eskiden tanıdığım Rabbime “Eğer kurtulursam sana kul olacağım...” Sözleri heyecan katıyor benliğime Yalancı tanrılarım ölüyor bir süre Yaşama sarılıyorum... Dalları kurumuş nar ağacı gibi sulandıkça yeşeriyorum Arafat gibi çölümde ağaçlanıyorum Gözlerimdeki yaşlar ruhuma gerçek ilaç İyileşiyorum... Ayaklarım aktif Ruhum yaşama pozitif Nefsim yine şımarık... Çocuğun söz vermesi gibi yalancı Körebe oyununa başlıyor azıcık Secdeden kaldırırken başını Geçmişine sarılıyor yine alnı! Malum gerisi hikâyenin Ağır hesabı toprağa giren bedenin... Safet Kuramaz |
Aldanma Çiçeğim…
Deliyim, aşkına aşina bahar! Bu kışın çiçeğim, çok bekledim yar… Orta karar rüzgâr, soğuklar firar Güneşin ateşin, yeşilin murat… Cebimden aradım meşgul numaran, Ön yargım bitirdi, varmı ki kuman? Yalancı saunalar, akan ter duman… Geçmişinden kalan, yeşilin suret! Sakın çiçeklerim, aldanma yalan! Kanmasın tomurcuk, kor ancak talan! Aşığım beklerim gizlen oyalan, Gözlerim kapalı yaparız düet… Safet Kuramaz |
Aleviyim…
Bedirde Zülfikar, Hayber’de haydar, Yiğitse yiğitti ilimse ilmi evrenler aşar… Aleviyim eğer sevmekse Ali’yi, Hasan Hüseyin Ehl-i Beyti! Kerbala büyük acım, Yezit düşmanım, Haktır baş tacım… Aleviyim eğer sevmekse Ali’yi, Hasan Hüseyin Ehl-i Beyti! Sünni’dir mezhebim, Seyitlerdir rehberim, Alevi’dir kardeşim… Aleviyim eğer sevmekse Ali’yi, Hasan Hüseyin Ehl-i Beyti! Safet Kuramaz |
Alışmak…
Sağanak yağmurun sücudu gibi, Yüreğine sonsuz sesler yayılır! Düşerken toprağa vücuda gibi, Çınlar… Gök gürültüsüne kapılır! Vardığı yerlerde nefsini salar, Sıkar, çırpar doğasına asılır, Rüzgâr güneş hava zevkle tadılır, Hazzına kapılır serenat gibi… Suyu soğudukça kalben sarsılır, Dudakta acımsı bir tat alınır, Pişman olunsa da acısı kalır, Yıkar bedeni eller azatta gibi… Kaynar buharlaşır değişir ruhen, Yayılır şeytani nurla, Salihken… Yapışır dudağa nefsi tamahtan, Bir kereyle başlar ahitmiş gibi! Farkında olmadan olur tutsağı, Hayırlı seslere tıkar kulağı, Artık tutkuludur övgü durağı, Kundakta sarmalar piyade gibi… Günahta ısrara devam eden kul, Tövbe etmezse yürek kararır bol, Bu kaderi olur alıştığı yol, Sınavı kaybeder Uhud’ta gibi! Safet Kuramaz |
Allah Sevgilisi…
Öyle coşkun var ki, Ruhunda aktım Allah sevgilisi… Söz pınarlarından içtim, Dolunay’ına dokundum, Gözümü seherinde açtım! Aslan bir kedi, Kurt bir kurtuluş… Otlar halı, ipeksi, Ağaçlar cennet sergisi… Rüzgâr Âdem’den beri durmaz esiş, Havva’sına sunduğu ferahlık! Cebeli Rahme buluşma noktası Istıraptan felaha eriş… Arafat... Sonsuz melek, Kâbe’den soluk! Tavaf eden yürek adımına kesiş Dönüyor kâinat sonsuzluğunda… Nesillerdeki zincir, Sarılmaya hazır Hacer’ül Esvet’e! Cennet kokluyor, Her âşık yediği hurmada! Nasıl içiyor zemzemi, Yemen köşesinde sorma… Gel ne olur Allah'ın sevgilisi, Seyret hallerimizi… Sağında Bekir, Solunda Ömer, Önünde yüz yirmi bin sahabe… Sana helallik vermiş, Gör halimizi, Ve hayrımıza dua et... Öyle fitne içimizde, Dışımız harabe… Manevi rüzgârlara dayanmaz, Vuruldukça tokatlara usanmaz… Perdeler açılsın, Kıyamet atılsın, Kâfirler ateşte dağılsın, Müslüman belli olsun, münafıktan sıyrılmış! Ey mübarek Ali! Ey ehli beyt, Hayber’in haydarı… Ey Fatma’nın kocası, Hasan Hüseyin’in babası! Senin gibi yiğitleri arar olduk, İlimleri yaşamaz, yutar olduk! Küfrün cellâtlarına, Kafamızı uzatır olduk! Tek derdimiz madde, kılığında şeytan Maskara olduk… Özlem içimizde, Bayat nefesimizde, Senin selamın nerde? İzlerini siler olduk... Öyle bir âlemsin ki, Harikasın… Ruhunda geziniyorum Aradığım sensin! Ben aciz ve sersem, Günahkâr, Sen içinde deryalar Dışıma çıkmayan esersin! Ben kim ki… Kırbaç tatlı, Yemeğimde, yaşadığımda lezzet acı! Eğer olmasaydın Bu yemekte yenmezdi! Sofra zengin Dualar edilmezdi… Bana yazdıran ilham Senin ruhunun eseri… Yaz ki... Çağlayan olsun ırmağım… Duru olsun, doğrult beni! Pürüzsüz karlı Himalya’larım, Aksın Hint okyanusuna… Atsın Budist duyguları, Sahiplensin manevi hazları! Ben bıraktım beni sana Vuslatına duada yürek Titresin… Gönder onu bana, Beni de titretsin! Seninle Allah dostu… Hep seninle artik Aksın temmuz çayı, Gezinsin yüreğinde! Kurumadan okyanusa, Sonsuza ulaşsın… Aynadır Mevla’nın rahmeti bizde, Sergilenir ömür trenimizde… Yavaştır ama hain, Ölüm pusuda titrer tenimizde! İnan aciz ve günahkârım, Aşka yakınlaşırken duçarım… Bedenim hantal ve tembel, Utanıyorum senin huzurunda hünkârım! Elini ver Allah sevgilisi, Bu giden Nuh’un gemisi… Dağlanmış şer habisi, Tövbeyle inler meclisi… Alabora da bırakma beni! Ruhunun okyanusunda sakla beni erdem Dolaştırma şu dünya toprağında sersem… Safet Kuramaz |
Allah’a Aşk...
Allah için kim yanar? Rahatından vazgeçer! Allah için hak söyler, Aşkla ölüme kanar... “Ben” nefessiz kalınca, Göçükte çok yatınca, İmdada sıkışınca, “Allah” der herkes anar... Her an sır, ona hastır, Zahmetli bedel ister, Harbiysen Allah’a göster, Her yerde görür, dinler! Her nefes ona taraf, Ona döner tövbe-af, Secde aşka itiraf... Ruh yaşar, beden kanar! Cehennem bile özel, Aşkı tarifsiz güzel, Aczle açılınca el... Alem saadet sanar! Eğer aşkı olmasa: Bu dünya dayanılmaz, Sabır ölür kanılmaz, Can bedene olur nar... Her canda zikir, izler... Doğa renklerle gizler! Yaşar insanda sözler... Yalnız, dillere siner! Aşktan habersiz fani, Yaşlılık sözü, baki... Ecel gelirken ani, O cılız ateş, söner! Safet Kuramaz |
Amel Muhasebesi...
Heyhat! dem vurdum sürgün duygulara, Çöl sıcağında hasretim nimete! Aşk şerbetiyle yayılsa yazgıma, Deve sırtında giderim hicrete... Yalnızlık hali neleri gördürmez, Geçmiş dökülür ahları öldürmez, Acısı inler hesabı güldürmez, Deşilir birer birer ağıtlarla... Son bir gayretle o an günahları, Sözle def etsem de yaşarım ahları... Nefsim uslanmaz yaşar şer sabahları, Ateşim sofram cehennem tabutta! ******* zalim sessizlik sıkıntı, Viranedir an vuslattır kağnısı... Bozkır tozunda kıvranır acısı, Benlik çaresiz yağmayan bulutta! Oysa aşk belli huzuru temelli, Kur’an rehberdir sünnet hoş emeli! Mutsa mutluyum beklerken eceli, Hayır değilde şeytani yol adet... Azcık gülmeyi gösteriş yaparken, Yoksa haram mı tatlanır yaşarken? Bedeli ağır bir anlık tadarken, Nedir yaşanmaz bırakan saadet? Bismillah tü tü şeytan git yanımdan, Süsler sanatın uzak dur bahtımdan, Vesvese verme sana ne yazgımdan? Kabe’dir evim ne hoş bakar sırat... Allah'a şükür sonsuz huzurluyum, Ümit doluyum tavafa hazırım, İhramla gezer evreni okurum... Ravza’da gölgem, imandır zanaat! Ölüm yalnızlık aşk sonsuzunda, Her insan lükstür muhabbet dozunda, Rabbi bilende ar vardır yüzünde, Kalpten gönüle insan fıtratında... Ölmeden amel, et ki muhasebe Allah yar olsun, şer olmasın gebe Helallik ver-al, kalmasın engebe sonsuz hayatla, yaşayasın cennet! Safet Kuramaz |
Amel Yalnızlıktır...
Aklını başına almalı Hesabını tam yapmalı Üç günlük dünya biter Her an hazırlanmalı... Her fani yalnızdır ölümde En sevdiği terk eder gömüldüğünde Sarılmalı kur'ana sünnete Alet olmamalı sömürülmeye! Dinin ne sağı olur nede solu İspat etmek değildir tebliğdir hak yolu Bedenin bir tarafı cennet diğeri cehennem Helalden haram mü'minde olur mu Örtün kardeşim korkma rızktan Samimi isen olursun sıddıklardan Açılır başka perdeler Rabbinden Sabır kamçındır Eyüb’ün hazinesinde... Safet Kuramaz |
Ana Yolda Yürümek!
Kalbe yaşamın emeli, Allah aşkı ile düşmezse, Çığırtkan şeytanla eşlenircesine Leke yapışır insan ameline… Frenk yemişi gibi acı verir dikenleri, Fırtınaya dayanamaz ilahi direkleri, Alınan nefes haram, yenilir kanser dalına Fıtratı saran vicdan, yaşatmaz dilekleri… Kalbe yaşamın emeli, Allah aşkı ile düşmezse, Çığırtkan şeytanla eşlenircesine Leke yapışır insan ameline… Ağzından zehir almayı kabul etmeyen akıl, Ruhuna giren sanal ölüme nasıl kalır atıl, Sıkıntı, huzursuzluk, sinir… Ve yürek salında Öldürür gizliden gizliye dese de her şey boş, batıl! Kalbe yaşamın emeli, Allah aşkı ile düşmezse, Çığırtkan şeytanla eşlenircesine Leke yapışır insan ameline… Ana yoldan tali yola kayar iman, Laf ile kalp temizliği yapılır hemen, Her türlü fındık kırma helal şer yolda Vicdan başkasının kusurunda diler aman! Safet Kuramaz |
Analar Artık Teröre Ağlamasın...
Terör kusan dudaklarda akar Fırat’ın suları, Acılı çiğ köfte tadında söylenir uzun havaları! Dizler dövülmekten çürür, Akan kanlar toprakta kurur! Töre dedikleri ne zordur, Sarması dağlanan yaraları! Cahillik ilim öğrenmekle geçmez, Vatan eşkıyanın keyfiyle parçalanmaz, Anaların göz yaşı olmadık yere saçılmaz... İnsanım diyen, Allah’a sığınan, Ve doğrudan ayrılmayan yaşar özgün sevdaları! Kürt problemi suni, Malazgirtten-Çanakkale'ye yanyana gitti akınları... Paylaştık komşu ise komşu, Aşsa aş! Madem vardır kendini bilmez ruh ve savaş, Vatana ihanet neyine kardeş! Aynı dertten baksana Filistinli, Yıllarca yaşıyor aynı kanlı oyuna eş! Vahşete dinmiyor İsrail'in kini, naraları... PKK kahpedir ve cellat, İsrail gibi kanlı kasap, yaşatır vahşet! Kandil dağları her karışında şahittir! Irak’ta, Lübnan’da ölen her çocuk, heyhat! Doğudaki gibi masum, onları vuran zalimdir! Otuz yıldır anaların ağdı, Kapanmadı yaraları... Doğu insanı cahildir elbette mektebe gitmez, Türkçe'de bilmez! Eli kalem tutan sözde aydınlarımız onlardan geri kalmaz, Aklımda almaz yaşanan çaresiz manzaraları! Doğunun her karışında casus kaynar, Her kaçırılan genç silah tutmaya zorlanır, Kendi insanı oradan kaçar iş yapmaz! Sanki buğday tarlasında başak gibi çoğalır, Doğan çocuklarda tanımaz atalarını! Aslında gezmek istiyorum doğuyu, korkudan annem bırakmaz! Kanada’dan gelmiş turist bile her karışında nimetsiz kalmaz... Aman bizi beğensinler, para bıraksınlar diye kırmadığımız fındık kalmaz! Harran ovasında alınmadık arazi bırakmadılar, Güneyde, Ege sahillerinde binlerce konut aldılar, Danimarka’dan peygamberimize dil uzattılar, Sömürgeci hareminde mutlu olamadı hala! İnsanım acı çeker, nelere katlanır... Yemek bulamasa imanıyla kendini teselli eder! Ama namus, şeref, yaşama hakkı bir elinden alınsın Kahramanmaraş’taki gibi sütçü imamlar yetiştirir... Çanakkale’de yiğit kesilir... Mehmetçik sevilir bu yüzden, peygamber ocağıdır kışla! Kurtuluş savaşında her milletten tek vücut askerdik, Sevmeyi, vatan aşkıyla Allah için feda olmayı öğrendik! Ölümden kim korkar ki... Kefenden başka giyecek ne mirasımız var ki? Bir gün son bulacak küçük kıyametimizde, fani dünyada! Analar artık teröre ağlamasın, Çocukları tabutlara sarılmasın... Kinler, nefretler, şerli düşünceler erisin Davud’un demirinde! Ömer’in adaleti istila etsin, yürekler bakir baharı yaşasın... Hoşgörü zemzemle yıkansın, sünnet nuruyla! Safet Kuramaz |
Anılar Geldi Geçti…
Bayram oralarda yaşandı, Buralarda hüzün vardı… Ormanları sessizlik, Kuşları neşesizlik, Ruhumu sensizlik, Sardı! Uzak mıydık? Evet, mesafe olarak belki de… İnan ki *******de, Yıldızlarda, İçtiğim suda, Gördüğüm her renkte… Dayanılmaz özlemdin! Her sabah uyanışımda yine sen öptün, Güneş seni hep kıskandı, Her gördüğüm merdivenden süzüldün… Gerçek acın tenime düşerken, Dansımdaki müzik tatsızlaştı… Ağıtlar yakıp bahtıma küserken, Ayaklarımda heyecan kalmadı… Aşkının acısı yüreğimi deşerken, Her yükselen değer yaralandı… Her öpüşen sevgili gördüğümde, Damarlarım dağlandı… Her yanım cehennem korunda, Ayrılık ağlattı! Vuslat ne zaman dediğin sesin yankılandı, Tenin tenimde, İsa’nın acısıyla çivilendi… Derinlerinden, Çok eskilerden, Buğulu gözlerimden, Anıların tek, tek geçti! Islak yerlere uzandım, Öptüm hazzın umutlanan şerbetinden! Matem havasında sayarken anları, Ölüm, sona bir adım daha yaklaştırdı… Kar beyaz sergisi gözlerimde, bahar sandığım! Ne bulabildim son saadetimizi, Nede sen vardın gerçeğine sarıldığım… Safet Kuramaz |
Anladım...
Böbreğime nerdense birden taş düştü, Kaç gündür bir mekana sığamıyorum! Sanki bu sancı cennete özel muştu, Kıvranan nefsimi susturamıyorum! Küçük ecel denilen bu olsa gerek, Dünyadan her nafakam sanki kesildi! İdare ettim günlerce sudan içerek, Alışkanlıklarım öldü sattım keyfi! Her acımdan şikayet hasta halimden, Planlarım bakar kör, son viraneden... Benlik tavrı boşmuş tevazu dilinden, Her anda kıvrandı çirkin günahlarım! Anladım taş değil sineme nur düştü, Acılar geçmişimi sildi süpürdü, Ruhum gerçekten Allah’ına kavuştu, Nerde olmalıyım sonunda anladım! Safet Kuramaz |
Anlayamadılar...
Gözler loş sokaklarda yürürken buruk… Nereden geldiğine, Nasıl hüzne itildiğine, Sorgular, belli halinden! Dönmek istemiyor aynı geçmişine Naraları abuk sabuk! Tekerlemesi bitmiyor Ahtın hesabın, gözyaşı selinden... Açılıyor önüne tiyatro perdesi hemen O kadar seyirci karşısında, daha da uçuk! Sanatçı gibi eğiliyor o an O kadar perişan ki hali, yapamıyor üzülmeden… Başı önünde suskun, sanki heykeli dikilen Uzun zaman kaldı sonra, sahnede almadan soluk! Öldü sandılar, böyle rol olur mu çevrilen Belki kendisi de inandı, gerilmeden! Gülenlerde notalı ağıt Konferanslar peşi sıra, artar dırdırda bolluk! Bağırır birden heykel “Yeter ya… Heyhat! ” “Öldüğüme getirin kanıt, konuşmayın bilmeden! ” Ağıt yakanlar şaşkın şaşkın baktılar Heykelin önünde, soluk! İki boyut iki ayrı dünyada aktılar, Anlayamadılar acıyı, aynı dilden! Safet Kuramaz |
Anlıktı Cehennem...
Ruhumun üstüne harami çöktü, Her hevesim kat-kat dağlanıyordu! Depresyon sonbahar yaprağı döktü, Fırtınasında göz bağlanıyordu.... Secdeye kapandı huzur gözyaşım, Rabbine sığındı dünyalık başım, Derviş kılığında son nesil yasım, Kor demirde aşkla tavlanıyordu... Kızgınlığım abdest suyunda aktı, Yayla havasını yüreğim çekti, Şerrin bengisuyu toprağa çöktü, Geçmiş kefeninde paylanıyordu... Anlıktı cehennem yaktı sosuyla, Neleri arattı dehşet-korkuyla, Güvendiğim öldü doğum şokuyla, Cennetin bedeli tatlanıyordu... Safet Kuramaz |
Anne Sevgisi…
“Gözlerinde uyku, Yüreğinde tutku, Uyusun da büyüsün, ninni… Annesinin kuzusu, ninni! ” Şefkat dolu sesiyle bebeğini sallarken, Temmuz koru yayar bedeninden! Semaya yükselir huzur sağanağı, Havva’dan beri korur sır filmini! İşleri, acıları, hastalıkları bitiverir, Bebeği gülerde, “Anne” deyiverir! Cennet kokusu gözyaşına dayanamaz, Mama ister bilir, değiştirir bezini! Kadifemsi bedeninde anne şefkati aynadır, Kucağına alır özlemle sarılır, gözleri yaşarır... Tozpembe kundağına bakar, gülücük fırlatır! Oyun bahçesinde ilk öğretidir anne sevgisi… Gözünde hep bebektir ne kadar büyüse de, Emanet gibi gider bir gün kabullenmese de, Resim ve anılar… Yaşar cehennem alevler! Anne sevgisi hep özlemdir, arar çocuk yüreği… Dokuz ay karnında taşımak ne hoş sabırdır! Ne hizmetçidir nede köle yavrusuna adaktır! Giymez giydirir yemez yedirir sevgisi saftır! Söylenir 'Cennet anaların ayakları altında' vecizi! Anne ahlaktır, öğretmen… Örnek sabırdır! Her şerde yavrusuna siper, kahramandır! Uykusuz *******i bebeğine armağandır! Hakkı ödenmez anaların… Haşr’da hesabı! Safet Kuramaz |
Anneciğim…
Bu hastalık öldürmez, üzülme anneciğim! Hem daha askere gideceğim, Ellerinden öpüp sana veda edeceğim! Mürüvvetimi göreceksin, evleneceğim Eşim anne derken sana sevineceğim! Ağrılarıma aldırma, Ağladığıma kanma, Vazomdaki gülden daha güzelsin anneciğim Bağırdığıma yanma! Varsay ki, gece korkmuşum… Başımı omzuna koymuşum! Gözyaşlarına dayanamayıp, Sevginle yeniden doğmuşum! Ninni sesine benzer fısıldarken anneciğim, Uykuyla yatağıma konmuşum… Ne olur yanımdan git anneciğim, Senin halin ağrımdan beter zindan, Gündüz gözyaşından gece kahrından Anlar geçmiyor etti bin perişan… Ah… Deliniyor böğürlerim, Her an ağrımla sözlenirim! Galiba askerlik te, evlilik te, Acımın içinde ölecek anneciğim… Affet beni anneciğim, Üzerim seni yaşarken felaketimi… Umutlarım senin yüreğini terletti, Ecel provası canımı mahvetti! Git ne olur… Git yanımdan! Git anneciğim… Safet Kuramaz |
Arabesk...
Seni hissediyorum, deniz kokusu teninde... Martılar uçuyor cennet sevdası gözlerinde Kalbimde düden şelalesi mahzunluğu Ve serin serin dokunuyor uzaklık... Güneş yakma! Ay neredesin? Bengisu aksın damarımda, Sonsuz yaşamı ezberlesin! Kalmasın yürek yalnız yollar yalnız Sensiz ve sessiz... : Özlem...perişan etmesin hayallerimde, Ekinler gibi sapsarı, Biçilmeye hazır başağı! Yağmur yağmasın hem artık, Kurtaramaz hasarını! Safet Kuramaz |
Arena’da Nefsim...
Nefsim boğa, rakibi matador Arenada hayli kaybettim efor! Her yediğim mızrak acılardan kor Burun deliklerim alevden duman... Renge aldanmakta, güçsüz kalmakta Aklı yönetecek yol aramakta, Her anı tükeniş, ruh dayanmakta Güçsüz güçlenmekte, seyirci şeytan! Son hamleyle seçer cüz-i irade, Renk yerine atar boynuzu ete, Kan revan fırlatır nihai sete... Şerli heves ölür, nefiste aman! Boğa yuvasına kahraman döner, Huy almıştır dersi kulluğa kanar, Seyirci üzgündür vaktine yanar Başka güreşlere yapar bin plan! Safet Kuramaz |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:40 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.