![]() |
Ali Osman Yılmaz
‘O’Yok
‘O’ yok, Bir yalnızlığı yaşarım, Sonsuzluk kadar derin, Kıyamete kadar.......... ................Sürecek gibi/ Öyle bir boşluk........./ki, Nefes bile alamıyorum, ..................../Sarhoşum. Tıpkı Orhan Veli’nin dediği, O rakı şişesinde........ki, ......................Balık gibiyim. Ne çöp çekecek halim/....var, Ne sevgi üzerine kumar, ......................Oynayabilirim, Yalnızca nefes alan..............? ....................Ruhunu yitirmiş/ Çıplak bir beden gibiyim. Oynadığım yaşam kumarını, ................Çoktan yitirmişim/ Üstüne yetmezmiş gibi, Sevda kumarında......../aşkımı, ..............................Yitirmişim, Öyle bir talih ki, ........................Hem aşk da, Hem harbi kumarda, .....................Kaybetmişim. |
18 Mart Çanakkale
Bulutlar sarmıştı her yanı, Kapkara bir geceydi, Yağmur,bardaktan boşalırcasına, Sağnak gibi yağıyordu, Yedi düvelin gemilerinden yükselen, Top,tüfek sesleri, Her yanı inletiyordu, Mustafa Kemalin askerleri, Aslanlar gibi dövüşüyordu, Ve Çanakkale kahramanca, Düşmana selam veriyordu, Kükrüyordu tepeden, Mustafa Kemal, Vatanıma ayak basacaksa düşman, Yaşamanın ne gereği var, En son nefer ölünceye kadar, Dövüşeceksiniz aslanlar, Görecek bütün dünya, Ne aslanlar doğururmuş, Emineler,Hatçeler,Ayşeler,Fatmalar. |
Acaba yaşıyormuyum?
Kış uykusunda mıyım neyim? Aç mıyım,Tok muyum? Nefes alıyor muyum? Görüyor mu gözlerim? Yürüse bacaklarım, Sana gelir mi? Uzatsam ellerim, Sana sarılır mı? Düşünmeye çalışıyorum, Hiç kayıt yok, Ne sen varsın, Ne aşk acılarım, Aslında şu anda, Bir ayna uzatsanız, Bakabilsem aynaya, Acaba yaşıyor muyum? |
Acıyı satın almak
Ben senin hedefin, o benim yolum Aramızda ne var ki? Bir şey söylemiştim sana Gerçekten küstün mü bana? Nerde öyle müşteri ki Mutluluk ödeyip, acıyı satın alsın. Yanar yüreğim aşkın için Bari ateşin harı bana kalsın. Terk edince bütün dostlar beni Yalnızlık yoldaşım olmuştu Bu Sevda yangınım seni Gördüğümde doğmuştu. |
Açın Perdelerinizi,Pencerelerinizi
Şimdi bahar zamanı, Göklerden akacak yere, Yağmur,yağmur hayat suyu, Duyacaksınız sessizliğin içinde, Yağmur sağanağının sesini, Gökyüzündeki orkesradan gelen, Ve yeryüzünde, İlahi bir ritmle dans eden, Büyümekte olan çimenleri, Ve sevda bahçelerinde ki, Aşk ve sevda çiçeklerinin, Bir bir boy vermesini, Yanı başından bir ses, Sevda türkülerini söyleyecek, Ve doğa yavaş yavaş, Yeni bir doğuma ebelik edecek, Yeni bir yaşamın operasında, Yaşamın ve sevdanın, Dansını yapmaya başlayacak. İşte bu anı görmek için, Açın perdelerinizi,pencerelerinizi, Bakın göklerin orkestrası eşliğinde, İlahi ritmlerle dans eden, Yeni bir yaşamın müjdecisi, Göksel güzelliklerin, Elbiselerini giyinen, Güzel baharın raks edişini. |
Adın İnsan Olsun
Eğilme, dağların dorukları gibi dik dur, Eğil yalnız sevda çiçeklerine, Eğil, sevda güzelinin önünde. Başkaca hiçbir şeyin önünde Her zaman olduğu gibi sakın eğilme. Toprağı yorgan bilip, girsem içine Bir can verip doğsam yeniden Sevda çiçeğini alsam elime, Bu canı verip, başkasını alsam yerime Sevdaya açlığım hala dilimde dövme Ölüm kurtuluşum olur mu bilmem Ölüm, Sadece ölmek değil, Yaşamda bağırıyor herkes, Bırak kendini, artık eğil, Eğil, eğil, eğil, Sevda kuşum, aşk çiçeğim Sesleniyor karşıdan Eğilme, dik dur, yeniden diril, Diril ve Adın insan olsun senin. |
Adını Yazdım kaldırım taşlarına
Bu akşam evden çıkıp, Yürürken sokaklarda, Tüm kaldırım taşlarına, Sevdiklerimin adını yazdım. Gün ağarıp,güneş doğunca, Çıktım yine sokaklara, Herkes bana,seni sormakta, Meğerse seni yazmışım, Şehrin sokaklarındaki, Kaldırım taşlarına. |
Adının Her Harfini,Gül Yaprağına Yazdım.
Seni unutmamak için, Adının her harfini, Bir gül yaprağına yazdım. Şimdi aşk defterimde, Her sayfada,kırmızı gülden, Kurumuş bir yaprak, Ve her birinde isminin, Bir harfi var,biliyor musun? Her an,her zaman, Şu an ve her saniye, Seni düşünüyorum. |
Ah Eskiyen Sene
Ne diyeyim eskiyen sene, Serseme çevirdin beni, Aşık ettin bir güzele, Yaktın,döndürdün gazele. Ben yinede, Aldığım her nefeste, Gül kokusunu duyuyorum, Baktığım her nesnede, O güzelin, Hayalini görüyorum. |
Ah Felek
Kulağıma sokulmuş o kahpe felek, Kaderden bil, benden bilme,ne demek? Aklım yenebilseydi eğer şu yüreğimi, Böyle sarhoş dolanmama olmazdı gerek. |
Ah Kader
Ah kader,kulak ver artık, Şu gönlümün sesine, Biraz olsun insafa gel de, Bak koca adamın sinesine, Bahar biter,ardından gelir güz, Dallardan düşen sararmış, Sarı yapraklar gibi ömrümüz, Kırmızı gül ne diyor bak, Yaşamın şifası sevgidir Sevmeyi öğrenin hey insanlar, Kim diyor ki size, Kendini üz. |
Ah Şu Kadınlarımız.
Kadınlar, Kadınlarımız, Bizi doğuran anamız, Anamızın yükünü paylaşan Bacımız, ama bizi coşturan, Sevdamızla bağlandığımız, Sevgilimiz, umudumuz, yarimiz, Komşu Fatma hanımda dahil, Kadınlarımız; Anlaşılmaz ve, Karmaşık varlıklardır; Mayasız hamur gibidirler, Zevkle yoğurur, kararsınız, Ama, ne şekilde gelişir, Nasıl çıkacaktır fırından, Asla bilemezsiniz, Öyle olur ki bazen, Tadına doyulmayan bir ekmek, Bazen taş gibi bir peksimet, Kadınlar, karmaşık yumak gibidir, Nasıl çözüleceğini, Hiç bilemezsiniz. Bazen munis, sevimli bir tavşan gibi, Girerler koynunuza, Sıcacık duygular yaşatırlar size, Bazen vahşi bir kedi olur, Tırmalar, kanatırlar yüreğinizi, Bilemeyiz biz erkekler, kadınların, Ne zaman, ne tepki vereceğini. |
Ak Saçlı Dinazora
Neden diye sormayın Şaşkın şaşkın bakıp doğaya Siz yaşlanıp eskimekteyken Nasılda yenilenir doğa Ve binlece yıldır Böyle olduğunu bilip Unutuyorsunuz. Toprağı sevgi yüklü Her bahar sevda doğurur yeniden Aşk çiçekleri goncalanır Her dem taze aşklara kucak açar Ya sen bay dinazor? Her bahar gönlüne sevdayı Her bahar yeniden aşkı Yitirdiğin her güzelden sonra Engin maviliklerin içinden Gelen aşkı kucaklamak Yeniden sevda ateşinde yanmak Gücün kalmamışsa, niye üzülürsün? Çevren, enkazlar, molozlar dolmuş, Her Yanın mezar kazıcısı Sen ortalarda bir voyvoda Sevgi üretmekten yoksun Yaşayamadığın güzelliklere düşman Tüm insanlığı mahkum edip Yaşamadığın için aşkı Kimse yaşamasın diye Kazık çakıyorsun aşk’a Ak saçlı, heykel suratlı Dinazorlaşmış ihtiyar. |
Akşamlar Duvar Bana
Kuş seslerinin kaybolduğu, Yıldızsız zamanlarda, Kapkara bir duvar sanki, Akşamlar bana. Gözlerim yıldızlarda, Seni görmek ister gibi, Zindan *******in, Karanlığında |
Al Senin Olsun Yıldızlar.
Gece yıldızlarla baş başayım, Ay dede bile gülümsemekte bana. Ama istemem hiç birini, Sen yanımda olmayınca. Al senin olsun yıldızlar, Ay bile doğmasın bir daha, Güneş ısıtsın sarı saçlarını, Sen olmayınca yanımda, Her an,her gün,gecedir bana. Yatağımın kıyısında,yastığında, Bir saçının teli,birde kokun var, Onlar yeter bana,Al senin olsun, Yıldızlar,Ay ve Güneş,hatta, Gözlerinin mavisi denizler bile. Her an gece,her yer soğuk, Kuzey kutbudur şimdi bana. Sen yeter ki dokunma, Yastıkta kalan kokunla, O sarı,bir tek tel saçına. Geriye kalan her şey, İstemem senin olsun, Saçının tek teli, Yastıktaki kokun yeter bana. |
Almuhta’danın Sözleri.—7—
Sevgi,Genç ve Mi. Yaşamının güzündeki koca adam,ıssız bir evde masasının başına geçip oturdu.Kah başını kaldırdı,dışarıya iri başlı çiviler gibi parıldayan yıldızlarla donanmış Göğe baktı,kah başını çevirdi elindeki ‘’Mİ’nin resmine baktı.Resmin çizgileri ve renkleri ustaca bir değerdeydi; Ve resim ona Yeryüzü’nün sırlarını ve sonsuzluğun gizemini açtı. ‘’Mİ’’nin resmi koca adama seslendi ve o anda koca adamın gözleri kulaklara dönüştü.Öyle ki koca adam,odanın içini dolduran canlıların dilinden anlar oldu,Sevdayla dağlandı yüreği yeniden. Sanki güzel bir düşün bir dakikasıymış ya da sonsuzluğun ömrü içinde bir yılmış gibisine,saatler saatleri kovaladı. Sonra koca adam resmi önüne koydu,kalemini aldı ve yüreğinden geçen duyguları kağıda aktardı. ‘’sevgili Mİ.Doğayı aşabilen Yüce gerçek,bir varlıktan diğerine insanoğlunun sözleriyle aktarılamaz.Gerçek,ne demek istediğini seven gönülllere aktarabilmek için sessizliği seçer. ‘’Biliyorum ki gecenin sessizliği ikimizin gönülleri arasındaki en değerli elçidir.Çünkü o,Sevgi’nin bildirisini taşır ve yüreklerimizin kutsal türküsünü söyler. Tıpkı Tanrı’nın ruhlarımızı vücutlarımıza tutsak kılmış olduğu gibi Sevgi de beni sözcüklerin tutsağı kıldı. ‘’Diyorlar ki,Ey sevgilim,Sevgi insanın yüreğini yakan bir alevdir.İlk karşılaşmamızda seni çağlardır tanıyor olduğumu biliyordum ve seninle ayrıldığımız ve seninle ayrıldığımız anda da hiçbir gücün bizi birbirimizden ayıramayacağını da biliyordum. ‘’Seni ilk görüşüm gerçekte ilk değildi.Yüreklerimizin birbiriyle buluştuğu anda,sonsuzluğa ve Ruh’un ölümsüzlüğüne inancım pekişti. ‘’Böyle bir anda Doğa kendisini ezilmiş sananın yüzünden peçeyi sıyırır ve ona kendi ezeli adaletini gösterir. ‘’Ey sevgili,kıyısında oturup birbirimizi seyrettiğimiz o geceyi anımsar mısın? O an,sen moskova’dan,ben İzmir kordondayken,sözlerinin bana sendeki sevdanın acımaktan değil,Hak’tan doğmuş olduğunu söylediğini hatırlıyor musun? Ve işte şimdi kendime ve dünyaya açıklayabilirim ki,Hak’tan gelen armağanlar merhametten doğanlardan çok daha büyüktürler. ‘’Ve şunu söyleyebilirim ki,rastlantının doğurduğu sevgi,bataklıkların durgun sularından farklı bir şey değildir. ‘’Sevgilim,önümde yüceliğe ve güzelliğe büründürebileceğim bir yaşam uzanıyor-ki,bu yaşam ilk karşılaşmamızda başlamıştır ve sürecektir sonsuza dek. ‘’Çünkü Tanrı’nın,büyük işlere ve sözlere işlenebilsin diye bana ve sana bağışlamış olduğu gücü,tıpkı güneşin kır çiçeklerini canlılığa kavuşturuşu gibi,benim içimden alıp ortaya çıkaracak olan sensin,biliyorum. ‘’İşte bu nedenledir ki; ‘’sana olan sevgim sürecektir sonsuza dek.’’ Koca adam ayağa kalktı ve usul usul odanın öbür tarafına doğru yürüdü. Pencereden dışarıya bakındı ve Ay’ın yükselerek gökyüzünü kaplamakta olduğunu gördü. Sonra yeniden masasının başına döndü ve ‘’Mİ’’ye şunları yazdı; ‘’Ey sevgilim,Senden beni bağışlamanı diliyorum.Çünkü sana ikinci şahısmışsın gibi konuşum.Oysa sen benim,Tanrı’nın kutsal elinden doğduğumuz andan beri eksikliğini çektiğim diğer güzel yanımsın.Lütfen beni bağışla. (H.Cibran.Sözler) Hem kırar,hem de dökersin sevgiM, Kaçırıp keyfimi,yıktın sevgiM, Hani gül renkli şarabım? Sen affet, İkimizden biri sarhoş ama kiM? Hayyam |
Almuhtada'nın sözleri -3-
Almuhtada-3- Kendimle konuşmalar. Sevgi ve Eşitlik Üzerine Benim umarsız dostum! Eğer perişanlığının nedeni olan yoksulluğunun,sana eşitliğin Bilgisini ve Yaşam’ın zihniyetini açıklayan olgu olduğunu bir bilseydin,bahtınla hoşnut ve doygun olurdun. Eşitliğin bilgisi diyorumünkü zengin,bu bilgiyi arayamayacak kadar mesguldür ve o servetine servet katmayı düşünmektedir. Ve yaşam’ın zihniyeti diyorumünkü güçlü,gerçeğe giden yolu izleyemeyecek kadar düşkündür kendi egemenliğine. Öyleyse sevin,umarsız dostum; Çünkü eşitliğin dile getiricisi ve yaşam’ın kitabı sensin.Hoşnut ol,çünkü seni yönetenlerin içindeki erdemin kaynağı ve sana yol gösterenlerin dürüstlük anıtı sensin. Ey benim üzüntülü dostum.Seni hayattta bozguna uğratan talihsizliğin,yüreğini aydınlatacak ve ruhunu küçümsenişin kuyusundan saygı değerliğin tahtına yükseltecek güç olduğunu görebilseydin,payına düşenle hoşnut olur ve onu sana yol gösterecek ve seni akıllı kılacak bir miras gibi görürdün. Çünkü yaşam çeşitli halkalardan oluşmuş bir zincirdir.Elem,bugüne boyun eğmişlik ile geleceğin umudu arasındaki altın halkadır. Uyku ile uyanıklılık hali arasındaki alacakaranlıktır. Yoksul yoldaşım:Yoksulluk ruhun soyluluğunu ortaya koyarken,zenginlik,yaptığı kötülükleri gizlemeye uğraşır.Elem duyguları yumuşatır ve mutluluk yaralı yüreği iyileştirir. Elem ve yoksulluk ortadan kaldırılabilseydi,insanın yüreği,üzerinde bencillik ve açgözlülük- ten başka hiçbir yazısı olmayan boş bir taş yazıta benzerdi. Şunu aklından çıkarma ki,yücelik insan oğlunun gerçek benliğidir.O ne altın karşılığı satılır; nede günümüz dünyasında zenginlerin yaptıkları gibi külçelendirilebilir.Zengin,Yüceliğinden uzaklaşmış altınına sarılarak ona bağlanmıştır.Ve günümüzün genç insanı da yücelik’ten vazgeçmiş,kendini zevke ve tutkunluklarına kaptırmıştır. Oysa zamanını altınlarını külçelendirmekle geçiren zenginin yaşantısı,gerçekte mezardaki solucanların yaşantısı gibidir.O Bir korkunun belirtisidir. Ey benim elemli dostum,senin döktüğün gözyaşları,unutkanlığa sığınmak isteyenlerin kahkahalarından daha saf ve seni küçümseyenlerin acı alaylarından daha hoştur.Bu gözyaşları kindar yürekleri arıtır ve insana kalbi kırık olanın çekmekte olduğu acıyı paylaşmayı öğretir. Zengin için döktüğün alın terinin karşılığını günü gelince ürün olarak biçeceksin. Çünkü her şey kendi kaynağına döner bir gün,doğanın yasasına göre. Ve çektiğin üzüntü de yüce alemin isteğiyle hoşnutluğa ve mutluluğa dönüşecektir. Ve geleceğin kuşakları,Elem’den ve yoksulluk’tan öğreneceklerdir,sevginin ve eşitliğin dersini. Karanlık *******,sevgiden ve aşktan korkanların,sevgiden ve aşktan haberi olmayanların şafağıdır ancak. |
Almuhtada'nın Sözleri.
ALMUHTADA’NIN SÖZLERİ. Küçük Bir Öykü Yıllarca okuduğum düşünürler,*******i rüyalarıma girer ve benimle konuşurlardı.Derin etkisinde kaldığım anlarda,ter içinde uyanır,neden diye kendime sorardım.Gençliğimin en deli çağlarında,ülkemin ve insanlarının mutlu olması için yapabileceklerimi yaptığımı da biliyordum. Ama dün gece,yıllar önce okuduğum bir felsefeci geldi ve uykumda şu sözleri fısıldadı bana. ‘’İnsan,deniz suyunun yüzünde dalgalanan köpük gibidir.Onun başlangıcı rahimde,sonu da mezarda değildir.Çünkü,akıp giden yıllar,yaşamın sonsuzluğu içinde bir An’dan başka bir şey değildirler; ve cismani dünya ve onu dolduran her şey,Ölüm’ün dehşeti dediğimiz uyanışla kıyaslandığında sadece bir düştür. ‘’Her yanı dolduran tinsel güç,yüreklerimizden taşan her kahkahanın ve iç çekişin sesini beraberinde taşır ve yankısını saklar.O yankı ki,kaynağı mutluluk olan her öpüşün karşılığıdır. ‘’Sevda ve aşk melekleri,Elem’in döktürdüğü her gözyaşının hesabını tutarlar; ve sonsuzluk aleminde dolanan ruhların kulaklarına sevgilerimizden işlenmiş olan mutluluğun türkülerini iletirler. ‘’Orada,o gelecekteki dünyada,duygularımızın tüm titreşimlerini görecek ve yüreklerimizin tüm vuruşlarını duyacağız.İçimizde,umutsuzluk tarafından depreştirildiği için hor gördüğümüz sonsuzluğun anlamına ereceğiz. ‘’Bu gün zavallılık diye suçladığımız o davranış,Yarın insanlık zincirindeki ana halka olarak çıkacaktır karşımıza. Bana biraz daha eğilerek sordu? ‘’İnsanoğlu’nun sahip olduğu sayısız inançlar mıdır seni dertli kılan? Bir birlerine ters düşen inançların vadisinde mi yitirdin kendini? Sevdalandığın,aşık olduğun güzel mi ihanet etti aşkına? Terk mi etti seni,aykırımı geldin ona? Halbuki,aykırı olmak özgürlüğünün,Boyun eğmişliğin boyunduruğu altında olmaktan daha az dert yükü olduğunu mu sanırsın? Ya da karşı çıkabilme serbestliğinin,kabullenişin güçlülüğünden daha güvenilir olduğunu mu düşünüyorsun? ‘’Eğer durum böyleyse,din olarak Güzel’i seç ve kendi ilahın olarak ona tap; Çünkü tanrının özenle yarattığı,gözle görülür,elle tutulur ve mükemmel olan Dişi, O’dur.Açgözlülüğü ve saldırganlığı birleştirip,sanki yapmacığı olurmuş gibi tanrıcılık oynayanları çevrenden uzaklaştır; ama onun yerine,senin Yaşam’a tapınışının başlangıcı ve Mutluluğa duyduğun açlığın bir anda kaynağı oluveren güzelin Ölmezliğine inan. ‘’Güzel’in karşısında eğilerek günahlarını say ve kefaretini öde,çünkü senin yüreğini, yaşantının barınağı olan Doğa’nın kendi yolları aracılığıyla yüreğinin eğiticisi ve sevginin aynası olan Kadın’ın tahtının yakınına getirecek olan Güzel’dir.’’ ‘’Bu dünyada iki tür insan vardırünün insanları ve yarının insanları.Ey millet,siz hangisindensiniz.Aydınlığın alemine dalanlardan mı yoksa,karanlığın diyarında ilerleyenler- denmisiniz? Yüreğinizde sevgi üretip herkese dağıtanlardan mı? Ya da kendi egoizminde boğulmamak için çırpınıp duranlardan mı? Aşk bahçesinde sevda çiçeği olarak açıp, gönüllerde taht kuranlardan mı? Aşk bahçesindeki sevda çiçeklerini talan edenlerden mi? Gelin,deyin bakalım,Siz kimsiniz ve nesiniz.Hangi tür insanlardansınız? |
Almuhtada'nın Şiiri
Ey Gece. Ey sevgililerin gecesi. Ozanların,şarkıcıların esinleticisi, Ey hayaletlerin,ruhların,perilerin gecesi, Akşam bulutlarının Ve şafağın üstünde yükselen Dev bir cüce gibisin. Binlerce gözle bakarsın yaşama, Binlerce kulakla ölümün, Yok oluşun iniltilerini duyarsın. Göklerin ışığı,karanlığının ardından parlar, Çünkü gün,yerin belirsizliğiyle hakkımızdan gelen, Bir ışıktan başka bir şey değildir. Sonsuzluk korkusunun önünde, Gözlerimizi açar,içimize umut salarsın. Çünkü gün,ölçüleri ve miktarlarıyla, Gözlerimizi kör eden bir hilekardır. Göklerdeki uyanık ruhların sırlarını açan, Kusursuz sessizliksin sen. Güçsüzün düşlerini Uykunun limanına götüren,Adalet’sin, Aşıkların ruhları, Mavi giysinin kıvrımlarında, Güzel bir sığınak bulur, Kimsesizler,çiyler gibi gözyaşlarını, Senin ayaklarına döker. Sevgililerin eşlikçisi sensin, Terk edileni teselli eder, Yalnızı sen barındırırsın. Ozanın duyguları, Senin gölgelerinde dinlenir, Düşünürün bilgeliği, Senin tacın altında şekillenir. Duygularım karanlık benliğime, Parlak yıldızlar serper, Ve yüreğimde düşlerimin, Alayını ışıtan bir ay parlar. Her yönümüz birbirine benzer,gece! Kendimi sana benzetirsem eğer, İnsanlar,övündüğümü mü düşünür? Ya kendileri güne benzerlikleriyle, Övünenlere ne demeli? Ben sana benzerim,sınırsız da değilim; Ne belirsizliğimin başı var, Ne derinliğimin sonu. Ben senin gibiyim,Gece! Ve sabahım olunca,zamanım bitecek. Gün ışımaya başladığında, Senin sona erdiğin gibi. (H.Cibran.) Ali Osman Yılmaz |
Almuhtada! nın Sözleri ‘’2’’
Almuhtada! nın Sözleri ‘’2’’ Şunu sorun kendinize diyerek devam etti. ‘’Ülkemi kendi çıkarlarım için kullanacağım’ diyen bir siyasetçi misiniz? Eğer böyleyseniz, bilin ki başkalarının kanını emen bir asalaktan başka bir şey değilsiniz.Yada kendi benliğinizin kulağına eğilip,’Sadık bir uşak gibi yurduma hizmet etmeyi severim’ diye fısıldayan adanmış bir vatansever misiniz? Eğer böyleyseniz,bilin ki gelip geçenlerin susuzluğunu giderecek bir vahasınız,bir çölün ortasında yeşermiş. ‘’Ya da halkın nelere gereksindiğini bilip o malları ileride daha yüksek fiyatla satmayı ve kendinize daha fazla çıkarlar sağlamayı düşünen bir bezirgan mısınız? Eğer böyleyseniz,bilin ki,tövbesizin tekisiniz ve konakladığınız yerin bir saray ya da mahpushane olması hiç fark etmez. ‘’Ya da çiftçi ile dokumacının mal-değişiminde bulunabilmesinde katkısı olan,alıcıyı olduğu kadar satıcıyı da düşünen ve adil kar ölçümleriyle her iki tarafı da kazançlı çıkarabilen dürüst bir adam mısınız? ’’Eğer böyleyseniz,bilin ki doğru bir insansınız.Sizin övülmeniz yada yerin dibine batırılmanız hiç fark etmez. ‘’Ya da,inanmışların saf duygularından kendine gösterişli giysiler dokuyan,onların saygın davranışlarını kendi başına altın taç yapan,ve şeytan’ın sunduklarıyla gününü gün ederken, herkesten öne fırlayıp,şeytana olan nefretini kusmaktan geri kalmayan bir din önderi misiniz? Eğer böyleyseniz,bilin ki kafirin birisiniz; bütün gün oruç tutuyor olmanız yada bütün gece dua ediyor olmanız hiç fark etmez. ‘’Ya da halkın,içtenliğinde tüm ulusun daha yücelmesi yararına olacak bir temel esas bulabilen ve ruhundaki mükemmellik merdiveninin ilahi katına eriştiği inançlı birimisiniz? Eğer böyleyseniz,bilin ki,Hakkın bahçesinde açmış bir zambaksınız; ve sizden yayılan kokunun insanların üstünde dağılıp gitmesi ya da sonsuza değin içinde yaşayacak olduğu havaya karışıp gitmesi hiç fark etmez. ‘’Ya da,kölelerin pazarında kendi ilkelerini satan ve dedikodularla,talihsizlerle ve suçla beslenip semiren bir muhbir misiniz? Eğer böyleyseniz,bilin ki,çürümekte olan bir leşin üzerinde dolaşan bir akbabasınız. ‘’Ya da tarihin yüce sahnesinde yer alıp,geçmişin görkeminden esinlenmiş olarak insanlara bir öğretiyi aktaran ve aktardıkları gibi davranabilen bir eğitmen misiniz? Eğer böyleyseniz,bilin ki,bunalmış insanlığın sağlığını düzelten ve yarasına merhem olansınız. ‘’Ya da,yönettiğiniz halka tepeden bakan,ceplerindekini çalmak ve kendi çıkarlarınız için onları sömürmek arzusu dışında onların arasına karışmak istemeyen bir yönetici misiniz? Eğer böyleyseniz bilin ki,ulusun ayaklarına dolanan burçak dikeni gibisiniz. ‘’Ya da,halkını seven ve daima onların iyiliğini ve güvenliğini düşünen,onların başarısı için gayret göstermekten yorulmayan,kendini adamış bir hizmetkar mısınız? Eğer böyleyseniz,bilin ki buğday tarlasının minnetisiniz. ‘’Ya da,kendi işlediği kabahatleri yasal,eşinin işlediklerini ise suç sayan bir koca mısınız? Eğer böyleyseniz bilin ki,o bir zamanlar inlerde ve mağaralarda yaşamış olan ve çıplaklıklarını postlarla örten yaratıklar gibisiniz. ‘’Ya da,karısının her an yanı başında olduğu,her düşüncesini,coşkusunu ve başarısını paylaştığı sadık bir eş misiniz? Eğer böyleyseniz,bilin ki,bir alacakaranlıkta toplumun başına geçip,öğlen güneşinin aydınlığına doğru,akıl ve zekayla yürüyen biri gibisiniz. ‘’Ya da,başını kalabalıkların üstünde tutarken aklı geçmiş çağların yararsız süprüntüleri ve paçavralarıyla dolu,geçmişin derin dehlizlerinde çakılıp kalmış bir yazar mısınız? Eğer böyleyseniz,bilin ki,suyunun berraklığı kaçmış bulanık bir havuz gibisiniz. ‘’Ya da kendi iç benliğini didik didik edip,içindeki yıpranmış ve bozuk olan her şeyi atabilen, fakat iyi ve yararlı olan her şeyi saklamasını bilen bir düşünür müsünüz? Eğer böyleyseniz bilin ki,açların karnını doyuracak kutsal ekmek ve susamışların susuzluğunu giderecek temiz ve serin bir kaynak gibisiniz. ‘’Ya da bol şamata ve gürültüden başka bir ses çıkaramayan bir şair misiniz? Eğer böyleyseniz bilin ki,güldükleri zaman bizi ağlatan,ağladıkları zaman da bizi güldüren bir şarlatan gibisiniz. ‘’İşte bu şekilde iki uzun sütuna ayrılmıştır insan soyu.Birinci sütundakiler,kocamış ve belleri bükük olanlardır ki,bunlar,ellerinde tuttukları sahtekarlık çomaklarıyla geçimlerini sağlarlar ve yaşam’ın yolunda ilerlerken,gerçekten hızla karanlık dehlizlere düşüyor olmalarına karşın,sanki yüksek bir dağın tepesine tırmanıyorlarmışçasına solu dururlar. ‘’İkinci sütunda yer alanlarsa,sanki ayaklarına kanat takılmış gibi koşturan,sanki hançereleri gümüş tellerle kaplanmış gibi türkü çağıran ve sanki,sırtlarından gizemli bir güç itiyormuş gibi yorulmaksızın dağın tepesine tırmanan gençlerdir. ‘’Ey bu yazıyı okuyan millet; Bu iki alaydan hangisine mensupsunuz? Gecenin sessizliğinde kendi yalnızlığınızla baş başayken bu soruyu sorun kendinize.Geçmişin köleler alayına mı,yoksa geleceğin özgür insanları alayına mı mensup olduğunuzu bir yargılayın? ? ? |
Almuhtada’nın Izdırabı
Uyuyan güneş kentinin üstüne gece ve sessizlik çökmüştü.Zeytin ve Defne koruluklarıyla dolu heybetli tepeler arasındaki evlerin lambaları sönmüştü.Tanrıların evlerinin önünde dev bekçiler gibi dikilen mermer sütunlar gümüş ay ışığıyla yıkanıyordu. Ruhların uykuya yenik düştüğü o saatlerde büyük rahibin oğlu Nathan titreyen elinde bir meşale taşıyarak iştar tapınağına girdi.Lambaları ve tütsüleri yaktı,kısa süre içinde en uzak köşelere bile mür ve tütsü kokuları yayıldı.Sonra altın ve fildişi kakmalı sunağın önünde diz çöküp sağ elini iştara doğru kaldırdı ve tıkanır gibi bir sesle şöyle haykırdı; ’’’Ey Büyük İştar,Aşk ve Güzellik Tanrıçası, bana merhamet et de,Ölüm’ün elini,ruhumun senin arzunla seçtiği sevdiğimin,aşkımın üstünden uzak tut.Ne hekimlerin ilaçları,ne de büyücülerin büyüleri fayda etti.Geriye senin kutsal isteğinden başka bir şey kalmadı.Rehberim ve yardımcımda sensin.Yaralı yüreğime ve acıyla inleyen ruhuma bak da, dualarımı kabul et.Sevdiğimin yaşamını bana bağışla ki,aşk ayinleriyle sana tapınabileyim ve yaşamımızı ve sevgimizi senin yoluna adayalım. ‘’Büyük rahip Hiramın oğlu hizmetkarın Nathan,eşsiz bir güzeli sevdi ve onu kendine eş olarak seçti.Ama bazı dişi cinler onun güzelliğini ve benim tutkumu kıskanıp ona ölümcül bir hastalık üflediler,şimdi ölümün habercisi kara kanatlarını üstüne germiş,keskin pençelerini açmış,yatağının başında bekliyor.Yalvarırım bize merhamet et.Daha yaz yaşına ulaşmamış bu çiçeği koru’’. ‘’O nu Ölümün pençeinden kurtar ki,sana ilahiler söyleyelim,onuruna tütsüler yakalım, sunağında kurbanlar keselim,şişelerini parfümle dolduralım,revakının altını Güller ve menekşelerle süsleyelim.Sevincin keder karşısındaki bu savaşında,Aşk ölüme üstün gelsin. (Cibran.Kendimle Konuşmalar) Acı Tanrım,şu gönlümün sesine, Acı Koca Adama,dertli sinesine, Hep harabata yön tutar ayağım, Acı tanrım,Aşkla yanan yüreğime. |
Almuhtada’nın Sözleri—12—
Çoban Alinin Hikayesi. Çoban Ali,akşam olup güneş yerini geceye teslim etmeye başladığında,koyunlarını toplayıp ağılına götürdü.Koyunları ağıla doldurduktan sonra az ötede eski bir tapınağın henüz ayakta duran sütunlarından birinin dibine oturdu.Tatlı bir sıcaklık altında kavalını çıkarıp ovaya doğru güzel nağmelerini yollamaya başladı. Gece yarısı oldu ve gökler karanlığın derin izlerine ertesi günün tohumlarını ekti.Ali’nin gözkapakları ağırlaştı,duyuları uykuya yenik düştü.Daha yüce bir yerde yaşayan kendi görünmez benliğiyle karşılaştı ve görüşü,genişleyerek,önünde Yaşam’ın gizli sırlarını açtı.Hiçliğe doğru koşturan zaman’ın önünde dikildi; Zaman simetrik düşüncelerin ve berrak fikirlerin ortasında duruyordu.Ali Yaşamında ilk kez gençliğinden buyana gelen ruhsal açlığının ve arzularının farkına vardı,bu arzular,ne dünya şanına nede geçip gitmekte olan zamana karşıydı.Akkor halindeki odunla tutuşturulmuş bir tütsü gibi olan,çağlar kadar yaşlı bir acıyı hissetti.Müzisyenin nazik parmaklarıyla çalgısının tellerine dokunması gibi,büyülü bir aşk yüreğine dokundu. Çoban Ali,kalıntılara baktı ve sonra birden gözleri açılmış kör biri gibi,tanrıçanın önünde yakılan lambaları ve tütsüleri hatırladı.Altınla ve fildişiyle süslü sunağın üstünde kesilen kurbanlar geldi gözlerinin önüne.Dans eden kızları,Tambur çalanları,Aşk... ve güzellik tanrıçasına ilahiler okuyan şarkıcıları tekrar gördü...Ama böyle anılar bir garip çoban olan Ali’nin yüreğinde nasıl yaşamış olabilirdi ki? Birden anılar unutulmuşluk perdesini yırttı ve Ali kalkıp tapınağa doğru yürüdü.Büyülü bir güç ayaklarını bağlamışçasına mağarayı andıran girişte durdu.Yere baktığında parçalanmış bir heykel gördü ve ruhunun gözyaşları boşaldı,derin bir yara’dan akan kan gibi gözyaşlarını döktü.Bıçak yarası gibi bir yalnızlık ve kendi yüreğiyle daha o doğmadan kırılmış bir yürek arasında uçurum gibi bir boşluk hissetti. ‘’Kimsin sen’’diye haykırdı acıyla? ’’Yüreğime yakın duran,ama göremediğim sen kimsin? Bana yaşam’ın değersizliğini ve aklın güçsüzlüğünü göstermek için sonsuzluktan gelen bir hayalet Mİsin? Yoksa toprağın yarıklarından çıkıp beni kölesi yapmak ve alay etmek için gelen bir cin Mİsin? Yüreğimi bir güçsüz bırakıp bir canlandıran bu garip gücün nedir? Ben kimim? Ya’kendim’dediğim bu yabancı ben kim? Beni evrenin sırlarının mezhebinin meleği haline getiren,Ab’u Hayat Nektarını mı içtim? Yoksa beni kendime kör kılan şey sarhoş edici bir şarap mıdır? ‘’Ah,ruhun açıkladığı,gecenin gizlediği sen...Düşlerimin göklerinde dolanan ey güzel kadın,İnsan isen eğer bana kendini göster,yok değilsen,Uyku’ya emret de gözlerimi kapatsın ki,kutsal yüceliğini görebileyim.Eğer insansan,sana dokunmama izin ver; sesini duymamı sağla.Seni benden gizleyen bu perdeyi yırt.Eğer buna yaraşırsam,elini yüreğime uzatta sahibim ol.’’ Ali böyle gözyaşları içinde saatler geçirdi.Sonra şafak söktü ve sabah rüzgarı esmeye başladı.Kuşlar yuvalarından çıkıp sabah dualarını yapmaya şakıdılar.Ali elini alnına koydu.Tanrının herşeyi yaratan nefesiyle gözleri açılan Adem gibi,acayip ve olağanüstü yeni şeyler gördü.Koyunlarına seslendi,hayvanlar kırlara doğru sessizce onu izlediler.Koyunlarını güderken kendini Evren’in sırlarını sezinleyen bir filozof gibi hissetti.Mırıltısı ruhunu yatıştıran bir derenin kıyısına vardı,dalları derin sulardan içermişçesine suya değen bir söğüt ağacının altına oturdu. Ali burada yürek atışlarının hızlandığını ve ruhunun güçlü,neredeyse görünür bir titreyişle sarsıldığını hissetti.Çocuğunun ağlamasıyla uykudan uyanan bir anne gibi birden ayağa sıçradı ve karşı kıyıda omuzunda su testisiyle yaklaşan güzel bir kız gördü.Kız testiyi doldurmak için suya eğildiğinde gözleri Ali’ninkilerle karşılaştı.Birden aklı başından gitmişçesine bir çığlık attı,testiyi düşürdü ve kaçmaya başladı,ama bir yandan da acı veren bir inanmazlıkla dönüp arkasına bakıyordu. Ali gizemli bir güçle dereyi geçti,kızın arkasından yetişip ona sarıldı.Bu okşayışla yatışmışçasına kız kıpırdanmadan durarak Ali’ye yasemin kokuları sundu.İkisi de bunun yıllar önce toprakla ayrılmış ruhların tanrı tarafından buluşturulması olduğunu hissediyordu. Aşık çift söğütlerin altında yürüdü,iki benliğin birleşmesi,ikisi için konuşan bir dil,mutluluk’un şanını gören bir göz,Aşk’ın muhteşem açıklamasının sessiz bir dinleyicisi oldular. Koyunlar ovada otluyor,gökyüzünün kuşları başlarının üstünde uçuşuyor,güneş tepelerin üstüne altın renkli ışınlarını saçıyordu; menekşelerin bittiği bir kayanın yanında oturdular.Rüzgar saçlarını okşarken,kız Ali’nin kara gözlerine baktı,sanki parıldayan saçları öpücükler gönderen parmak uçları gibiydi.Sonra şöyle dedi:’Sevdiğim,tanrı ruhlarımızı başka bir yaşamdan buraya taşıdı,Aşk’ın sevinci ve geleceğin mutluluğu artık bizden de esirgenmeyecek böylece,dedi ve sevgililer sarılıp tatlı öpüşlerin şarabını içtiler.Son gölge kalıntılarını da dağıtan sonsuz güç onları uyandırana kadar birbirlerinin kollarında uyuyakaldılar. (H.Cibran.Kendimle konuşmalar-Ali Osman Ylmaz) |
Almuhtada’nın Sözleri.—8—
İLK GÖRÜŞ..İLK ÖPÜŞ.. O andır ki,böler yaşam’ın sarhoşluğunu,uyanıştan.O alevdir ki,tutuşturur; yüreğin varını yoğunu.O ilk gizemli namedir ki,işlenir yüreğin gümüş telleri üzerine.O Kısacık andır ki,serer zamanın tarihçesini ruhun önüne ve açıklar gecenin ve vicdanın yükümlülüklerini ve işlerini gözlere.İlk bakıştır çözen,sonsuzluğun içindeki geleceğin sırlarını.O tohumdur ki,Sevginin tanrıçası tarafından dağıtılır, sevgilinin gözleriyle Sevginin bahçesine ekilir,tutkuyla yeşerir ve Can tarafından biçilir. Sevgilinin gözünde parlayan ilk bakış,Tanrı’nın ‘’olsun’’demesiyle birlikte suların yüzünde devinmeye başlayan,dünyayı ve ahreti yaratan ruh gibidir. İlk öpüş ilk yudumdur,bir tanrıçanın Yaşam’ın ölümsüzlük suyuyla doldurduğu kadehten içilen. Can’ı sıkıntıya boğan ve yüreği üzen kuşku ile,iç benliği sevinçten taşıran’’İnancın-bütünlük-kazanışı’’arasına çekilmiş bir çizgidir.Yaşam’ın şarkısının başlangıcı ve Mükemmel İnsan’ın dramının ilk sahnesidir.İlk öpüş ilk bağdır,geçmişin garipliği ile geleceğin aydınlığını bütünleyen; ve ilk halkadır duyguların sessizliği ile türküleri arasındaki,bir sözcüktür,dört dudağın fısıldadığı,yüreği taht,Sevgi’yi hükümdar ve karşılıklı bağlılığı taç kabul eden.Yumuşacık bir dokunuştur,meltemin ince,zarif parmaklarıyla gülün dudaklarına bıraktığı_ki,huzura erişin verdiği uzun bir iç çekiş ve tatlı bir iniltiden söz eder. Sevgilileri,ağırlıklar ve ölçümler dünyasından düşler ve’’bilinmeyenlere_erişler’’alemine taşıyan o sihirli titreşimin başlangıcıdır. Hoş kokulu iki çiçeğin beraberliğidir,ilk öpüş; ve onların kokularının karışmasıdır üçüncü canı yaratmak için. Nasıl ki ilk bakış,insanın yüreğine bir tanrıça eliyle serpilen tohuma benziyorsa,aynı şekilde,ilk öpüş de,Yaşam ağacı’nın dalının ucunda açmış bir çiçek gibidir. (H.Cibran..Sözler) . Ali.O.Yılmaz Cömert eliyle yarattı,ezelde Tanrı beni, Okuttu aşkı en önce,güzele donattı beni, Anahtarı olmak için manevi hazinelere, Aşkınla parçalayıp büsbütün ufalttı beni. |
Almuhtada’nın Sözleri..-5-
Aşk Tapınağının Kapısında. Aşkı konuşmak için dudaklarımı kutsanmış ateşle temizledim,ama hiçbir sözcük bulamadım. Aşktan haberdar olduğumda sözler cılız bir hıçkırığa dönüştü,yüreğimdeki şarkı derin bir sessizliğe gömüldü. Ey bana gizlerinin ve mucizelerinin varlığına inandığım Aşk’ı soran sizler,Aşk,peçesiyle beni kuşattığından beri,ben size aşkın gidişini ve değerini sormaya geliyorum. Sorularımı kim cevaplayabilir? Sorularım kendi içimdeki için; kendi kendime cevaplamak istiyorum. İçinizden kim,içimdeki benliği bana ve ruhumu,ruhuma açıklayabilir? Aşk adına söyleyin,yüreğimde yanan,gücümü tüketen ve isteklerimi yok eden bu ateş nedir? Ruhumu kavrayan bu yumuşak ve kaba gizli eller nedir; Yüreğimi kaplayan bu acı sevinç ve tatlı keder şarabı nedir? Baktığım bu görünmeyen,merak ettiğim ama açıklanamayan,hissettiğim,hissedilemeyen şey nedir? Hıçkırıklarımda,kahkahanın yankısından daha güzel,sevinçten daha mutluluk verici bir keder var. Neden kendimi,beni öldüren ve sonra şafak sökene kadar tekrar dirilten,hücremi ışığa boğan bu bilinmeyen güce veriyorum? Aşk diye seslendiğimiz şey nedir? Söyleyin bana,bütün anlayışlara sızan ve çağlarla gizli o sır nedir? Başlangıçta olan ve her şeyle sonuçlanan bu anlayış nedir? Yaşam’dan ve Ölüm’den daha derin bir düş oluşturan bu uyanıklık nedir? Söyleyin bana dostlar,içinizde yaşam’ın parmakları ruhuna dokunduğunda yaşam uykusundan uyanmayan biri var mı? Yüreğinin sevdiği bakirenin çağrısıyla babasından ve annesinden vazgeçmeyecek kimse var mı? İçinizden kim ruhunun seçtiği kadını bulmak için uzak diyarlara gitmez,çölleri aşmaz,dağların doruklarına tırmanmaz? Hangi erkeğin yüreği,tatlı nefesi,güzel sesi ve büyülü dokunuşlu elleriyle ruhunu kendinden geçiren kızın peşinden dünyanın sonuna gitmez? Hangi varlık dualarını bir yakarış ve bağış olarak dinleyen bir ilahın önünde yüreğini tütsü diye yakmaz? Dün kapısından geçenlere Aşk’ın sırları ve değeri sorulan bir tapınağın girişinde durmuştum.Ve önümde çok zayıflamış,yüzü hüzünlü yaşlı bir adam iç çekerek geçti ve şöyle dedi: ‘’Aşk bize ilk insandan beri bağışlanmış bir güçsüzlüktür.’’ Yiğit bir genç karşılık verdi: ‘’Aşk bu günümüzü geçmişe ve geleceğe bağlar.’’ Ardından kederli yüzlü bir kadın hıçkırarak şöyle dedi: ‘’Aşk cehennem mağaralarında sürünen kara engereklerin zehiridir.Zehir çiy gibi taze görünür,susuz ruhlar aceleyle içer onu; ama bir kere zehirlenince hastalanır ve yavaş yavaş ölürler’’ Sonra gül yanaklı bir kız gülümseyerek dedi ki: ‘’Aşk,Şafak’ın kızları tarafından sunulan ve güçlü ruhlara güç katıp onları yıldızlara çıkaran bir şaraptır.’’ Ardından çatık kaşlı,kara giysili,kara donlu,sakallı bir adam geldi: ‘’Aşk gençlikte başlayıp biten kör bir cahilliktir.’’ Bir başkası gülümseyerek açıkladı: ‘’Aşk insanın tanrıları mümkün olduğunca fazla görmesini sağlayan kutsal bir bilgidir.’’ Sonra yolunu asasıyla bulan kör bir adam konuştu: ‘’Aşk,ruhlardan varlığın sırlarını gizleyen kör edici bir sistir.Yürek,tepeler arasında sadece titreşen arzu hayaletlerini görür ve vadilerin çığlıklarının yankılarını duyar.’’ Çalgısını çalmakta olan genç bir adam şarkısını söyleyerek: ‘’Aşk Ruhun çekirdeğindeki yangından saçılan ve dünyayı aydınlatan bir ışıktır.Yaşam’ı bir uyanışla diğeri arasındaki güzel bir düş olarak görmemizi sağlar.’’ Ve paçavraya dönmüş ayaklarının üstünde sürüklenerek gelen güçsüz düşmüş çok yaşlı bir adam,titrek sesle şunları söyledi: ‘’Aşk,mezarın sessizliğinde bedenin dinlenmesi,Sonsuzluk’un derinliklerinde ruhun huzura ermesidir.’’ Ve onun ardından gelen beş-altı yaşlarındaki çocuk gülerek dedi ki: ‘’Aşk annemle babamdır.Onlardan başka kimse bilemez Aşk’ı.’’ Ve böylece Aşk’ı tarif eden herkes kendi umutlarını ve korkularını bıraktı önüme sır olarak.O Anda tapınağın içinden gelen bir ses: ‘’Yaşam iki yarıya ayrılmıştır; Biri donar,biri yanar; Yanan yarı Aşk’dır.’’ Bunun ardından tapınağa girdim,sevinçle diz çökerek dua ettim.Ve, ‘’Tanrım,beni alevin besleyicisi yap..... ‘’tanrım,beni kutsal ateşine at.....Amin. Ali Osman Yılmaz |
(Kendimle konuşmalar.H.Cibran)
Cömert eliyle yarattı,ezelde Tanrı beni, Okuttu Aşkı en önce,güzele donattı beni, Anahtar olmak için Sevdanın hazinelerine, Bu Aşk’la parçalayıp,büsbütün ufalttı beni. Hayyam |
Almuhtada’nın sözleri..-6-
Bilgeden Deyişler. Niye bir çok teresin,türlü cefasın çekelim! Öyle alçak ki bu devran,bırakıp el çekelim, Tek teselli bize ey sevgili,sensin bunu bil, Yere batsın şu zaman baskısı,doldur,çekelim. HAYYAM Başlangıçtan beri buradayım ve günler sona erinceye dek burada olacağım Çünkü benim varlığımın sonu yoktur.İnsanın ruhu,Tanrı’nın yaratılışta kendinden ayırdığı bir meşaledir. Kardeşlerim,birbirinize danışın,çünkü hatadan ve pişmanlıktan kurtulabilmenin yolu öğütten geçer.Çoğunluğu aklı,despotların karşısındaki kalkanınızdır.Çünkü çevremizdekilere danıştıkça düşmanlarımızın sayısını azaltmış oluruz. Öğüt dinlemek istemeyen kimse budaladır.Budalalığı nedeniyledir ki gerçeği göremez,kötülükte bulunur,dikkafalılık eder ve yoldaşlarına zararlı olur. Bir sorunu açık seçik yakaladığınızda azimle üstüne gidin,çünkü güçlü olan böyle davranır. Yaşlıların öğütlerine başvurun,çünkü onların gözleri nice yılları tanımış ve Kulakları Yaşam’ın sesini dinlemiştir.Verdikleri öğütler hoşunuza gitmese bile, yine de dinlememezlik etmeyin. Bir despottan,bir hakyiyiciden,bir takiyyeciden iyi bir öğüt geleceğini ummayın.Vah olsun,öğüt almak için hakyiyicinin yanına varıp da onunla gizli ilişkiler kurana.Çünkü hakyiyiciyle uzlaşmak alçaklıksa,yalana kulak vermek de ihanettir. Geniş bir bilgiyle,tutarlı yargıyla ve büyük deneylerle donanmamışsam, insanlar için bir danışman kabul etmemem gerekir,kendimi.Kendinizi aceleye sokmayın ama fırsat,önünüze çıktı mı da tembellik etmeyin.Ancak böyle kurtulursunuz büyük yanılgılar yapmaktan. Dostum; ocağın başında ateşin sönmesini bekleyip,sonra da küllerden ateş yakmaya çalışan biri gibi olmayın.Umudunuzu hiç kesmeyin ve geçmişi düşünerek yılgınlığa kapılmayın,çünkü geri döndürülemeyecek olan için gözyaşı dökmek,insanoğlunun en kötü zaafıdır. Yaptığım işten dün pişmandım,bu günse hatamı anlıyorum.Yayımı kırıp,Sadak’ımı yok ettiğim zaman kendime kötülük ettiğimi biliyorum. Ey kardeşlerim,kim olursanız olun,ister kilisenizde tapının,ister tapınağınızda diz çökmüş,ister en büyük camiinizde dua ediyor olun,sizleri seviyorum.Siz ve ben bir inancın çocuklarıyız.Çünkü inancın değişik yolları hepimize ellerini açmış,hepimize ruh bütünlüğü öneren ve hepimizi kabullenmeye istekli ve hazır,o yüce varlığın sevgili elinin parmaklarıdır. Tanrı,Sevgi’nin ve Özgürlüğün geniş gökkubbesine uçabilesiniz diye sizlere kanatlı bir can vermiştir.Öyleyse kanatlarınızı kendi ellerinizle kesip,ruhunuzu tıpkı böcek gibi yeryüzünde sürünmeye terk etmenize yazık değilmi? Geceyi delerek uçan kuş gibi yaşar ruhumuz; hızlandıkça uçuşu, daha yakınlaşacaktır şafak. |
Almuhtada’nın Sözleri..-9-
Genç ve Umut Sevda meleği önümde yürüdü ve uzaklardaki bir tarlaya varıncaya dek izledim onu.Orada durakladı ve bir beyaz kuzular sürüsü gibi ufukta dolaşan bulutlara bakındı.Sonra ağaçlara döndü,Ağaçlar çıplak dallarını gökyüzü’ne uzatmışlardı; Sanki yitirdikleri yapraklarını ondan geri vermesini istiyor gibiydiler. ‘’Ey sevda meleği,şimdi neredeyiz? ’’dedim. ‘’hayretler ülkesindeyiz.Dikkatli olmaya bak.’’diye karşılık verdi. ‘’Öyleyse bir an önce geri dönelim’’dedim.’’Çünkü bu ıssız topraklar beni ürküttü ve bulutların manzarası ve çıplak ağaçlar yüreğimi burktu.’’ Şöyle konuştu Sevda Meleği.’’Sabırlı ol biraz.Hayret etmek bilginin başlangıcıdır.’’ Sonra çevreme bakındım ve kibar yürüyüşüyle bize doğru yaklaşan bir suret gördüm.’’Bu Kadın kim? ’’diye sordum. Sevda Meleği yanıtladı.’’Bu Sevginin ikiz kardeşi,felaket habercisi nefret’tir.’’’’Ah Sevda Meleği,Sen yanımda olduğuna göre felaket benden ne isteyebilir ki? ’’ ‘’Sana dünyayı ve onun dertlerini tanıtmaya geldi; Çünkü,acıyı bilmemiş olan,mutluluğu tanıyamaz.’’ Ve Nefret,eliyle gözlerimi kapadı.Elini çektiğinde Sevda Meleği kaybolmuştu ve dünyalık giysilerinden soyunmuş olarak yapayalnızdım.’’Sevda Meleği,nereye gitti? ’’diye hayıflanarak sordum. Nefret,cevap vermeden beni,kanatlarının arasına alıp yüksek bir dağın tepesine götürdü.Yeryüzü bütünüyle görünüyordu.Korku içinde kalakaldım Nefret’in yanında. Yer yüzüne bakarken; Mutluluk melekleriyle,sefalet’in şeytanları savaşıyorlardı.İnsanoğlu aralarında kalmıştı ve bir o yana,bir bu yana çekiştirilip durulmaktaydı umut ve umutsuzluk tarafından. Sevgi’nin ve Nefret’in insanoğlunun gönlüyle oynaşmakta olduklarını gördüm; Sevgi,suçlarını gizleyerek ona,gurura ve kibire teslimiyet şarabı içirirken,nefret de onu aldatıp,gerçeği göremesin diye gözünü kulağını mühürlüyordu. Kentleri gördüm,bir çocuk gibi,ademoğlu’nun giysisini yakalamak için emekliyordu.Uzaklarda güzelim tarlaların insanoğlunun acılarına ağlamakta olduklarını gördüm. Kurnaz tilkiler gibi dolanan rahipleri ve İnsanoğlunun mutluluğuna karşı tertipler ve kışkırtmalar düzenleyen sahte peygamberler gördüm. Ve insanoğlunu gördüm; Kendisine yol göstersin diye İlim’i çağırıyordu.Ama İlim karşılıksız bırakıyordu onun yakarışlarını,çünkü hor görmüştü insanoğlu İlim’i ve aşağılamıştı kentin sokaklarında onu. Din adamlarını gördüm,yürekleri açgözlülüğün tuazaklarıyla doluydu ama saygıyla ve gıptayla bakınıyorlardı gökyüzüne. Bir delikanlının tatlı diliyle bir genç kızın kalbini kazandığını gördüm.Ama ikisininde duyguları gerçek değildi ve çok uzaklardaydı mutluluk onlardan. Tembelce laflayan,Aldatmacanın ve Lafazanlığın pazarında mallarını satan kanun yapıcıları gördüm. Kendilerine açık yüreklilikle ve inançla gelenlerin canlarıyla oynayan doktorları gördüm.Cahille akıllının yan yana oturduklarını,geçmişlerini görkemliliğin tahtına çıkardıklarını,içinde bulundukları anı bolluğun giysileriyle donattıklarını ve gelecek için kendilerine süslü mü süslü bir divan hazırladıklarını gördüm. Ezilen güçsüzün tohumlar ektiğini ve güçlünün harmana el koyduğunu ve yanlış olarak adına Yasa denilen Baskı’nın yanıbaşlarında nöbet tutmakta olduğunu gördüm. Eylemsizliğin derin uykusunda kendilerinden geçmiş Aydınlık bekçilerinin önünde,Cehalet çapulcularının Bilgi’nin hazinelerini yağma etmekte olduklarını gördüm. Ve iki sevgili gördüm.Kadın adamın elinde çalmasını bilmediği bir saz gibiydi ve adam çıkarttığı bozuk seslerden başkasını anlamıyordu. Bilginin güçlerini gördüm.Kalıtımsal Ayrıcalıklar ülkesini kuşatmışlardı.Ama sayıca azdılar ve kısa zamanda yenik düşerek dağıldılar. Özgürlüğün kapı kapı dolaşıp bir barınak aradığını ama kimsenin kulak asmadığını gördüm.Ardından İsrafçılık,parıltılı kumaşlar içerisinde çıka geldi ve kalabalık’’İşte Özgürlük’’diye çılgınca alkışladı onu. Din’in kitaplara gömüldüğünü ve Kuşku’nun onun yerine oturduğunu gördüm. İnsanoğlunun sabrın giysisini,dönekliğin örtüsü gibi kuşandığını; Tembelliğe hoşgörü,korkuya da hürmet dediğini gördüm. Bilgi’nin sofrasına çöreklenmiş Tufeyliyi gördüm,ipe sapa gelmez sözler ediyor,konuklarsa sessizce dinliyordu. Altının,müsrifin elinde kötülük,Sefil’in elinde de kindarlığı için yem olarak kullanılan bir araç olduğunu gördüm.Akıllının elindeyse hiç altın yoktu. Bütün bunları gördükten sonra,acıyla haykırdım.’’Ey Nefret denen kadın,Dünya gerçekten böylemidir? İnsanoğlu bu mudur? ’’ Kederli ve yumuşak bir sesle yanıtladı sorularımı.’’Gördüklerin Ruh’un,Aşk’ın ve Sevgi’nin yoludur.Bu yol kesici taşlardan ve dikenlerden yapılmıştır.Bu gördüğün insanoğlunun sadece gölgesidir.Bu Gece’dir.Ama az bekle, Neredeyse gün doğar’’ Ne dersiniz? O gün doğacakmıdır? (H.Cibran.Sözler) Ali Osman Yılmaz. Her gün diyorum,etmeliyim içmeye tövbe, Bardakta dolup taşmış olan badeye tövbe, Lakin bakarım,her yana gül mevsimi gelmiş; ‘’Tanrım,edeyim bari’’derim,’’Tövbeye tövbe’’ |
Almuhtada’nın Sözleri..—10—
Maymunun Çocukları ve İnsancıklar. Zaman ne kadar garip,biz de ne kadar acayipiz! Zaman gerçekten değişti,bizi de değiştirdi.Bir adım ilerledi,yüzünü açtı,bizi uyardı ve sonra sevindirdi. Dün,Zaman’dan yakınır,karşısında korkudan titrerdik.Ama bu gün onu sevmeyi ve saygı duymayı öğrendik,çünkü şimdi niyetlerini,doğal düzenini,sırlarını,gizemini anlıyoruz. Dün,gecenin korkusu ve gündüzlerin tehditleri arasında,titreyen hayaletler gibi,dehşet içinde sürünürdük.Ama bu gün,öfkeli fırtınanın oturduğu ve yıldırımların doğduğu doruğa doğru neşeyle yürüyoruz. Dün,kanla yoğrulmuş ekmeğimizi yer,gözyaşları karışmış suyumuzu içerdik.Ama bu gün,sabahın gelinlerinin elinden çıkan kudret helvasını almaya ve bahar’ın hoş nefesi kokan yıllanmış şarap içmeye başladık. Dün,Kader’in elinde oyuncaktık.Ama bu gün,kader bizimle oynamak,yanımızda yürümak için sarhoşluğundan uyandı.Artık biz onu değil,o bizi izliyor. Dün putların önünde tütsüler yakar,öfkeli tanrılara kendi varlıklarımızı kurban ederdik.Ama bu gün,kendi varlığımıza tütsüler yakıp kurbanlar sunuyoruz.Çünkü bütün tanrıların en büyüğü ve en güzeli,sevgi tapınağını bizim yüreklerimizde kurdu. Dün,Krallara baş eğer,sultanların önünde boynumuzu bükerdik.Ama bu gün,doğru’nun dışında kimseye saygı göstermiyor,Güzellik ve Sevgi’den başka kimseyi izlemiyoruz. Dün,yalancı Peygamberleri ve büyücüleri onurlandırırdık.Ama bu gün,zaman değişti ve bizi de değiştirdi.Artık güneşe bakıyor,denizin şarkılarını dinliyor,kasırgalar dışında hiçbir şeyle sarsılmıyoruz. Dün,ruhlarımızın tapınaklarını yıkar ve kalıntılarından atalarımıza mezarlar yapardık.Ama bu gün,ruhlarımız,geçmiş’in hayaletlerinin ulaşamayacağı ve ölünün etsiz parmaklarının dokunamayacağı kutsal bir sunağa dönüştü. Unutulmanın kıyılarında gizli kalmış sessiz bir düşünceydik.Bu gün,gökkubbede yankılanan güçlü bir sesiz. Küllerin altına gömülmüş soluk bir kıvılcımdık.Bugün,vadinin tepesinde yanan öfkeli bir ateşiz. Yastığımız toprak,yorganımız kar olarak uyanık çok gece geçirdik. Ağısız koyunlar gibi,pek çok gece biraraya toplandık,düşüncelerimizde otlanıp duygularımızı çiğnedik,yine de aç ve susuz kaldık. Çoğu zaman solan gençliğimize yanıp bilinmeyen birini arzulayarak ve boş ve karanlık göğe bakıp,sessizlik’in inlemeleriyle,hiçliğin haykırışlarını dinleyerek,geçen günle gelen gece arasında bekledik. O Çağlar,mezarları kurtları gibi geçip gitti.Ama bu gün,gökyüzü berrak,tanrısal yataklarımızda huzur içinde dinlenebilir,düşüncelerimizi ve düşlerimizi hoşnutlukla karşılayabilir,arzularımızı kucaklayabiliriz.Titremeyen ellerimizle çevremizde dolanan meşaleleri yakalayabiliriz.Melekler korosu yanımızdan geçerken yüreklerimizin arzularından ve ruhlarımızın ilahilerinden büyüleniriz. Dün öyleydik,bu gün biziz! Tanrıçanın çocukları arasındaki tanrıçanın isteği böyle.Ya sizin isteğiniz nedir,maymunların çocukları? Toprağın çatlaklarından çıktığınızdan beri bir adım olsun ilerlediniz mi? Şeytan gözlerinizi açtığından beri bir kez olsun baktınız mı? Engerekler dudağınızdan öptüğünden beri,Doğruluk kitabından bir söz olsun okudunuz mu? Ölüm kulaklarınızı kapattığından beri,Yaşam’ın şarkısını bir an olsun dinlediniz mi? Yetmiş bin yıl önce yanınızdan geçtiğimde,mezarların içinde böcekler gibi kımıldandığınızı görmüştüm; ve yetmiş dakika önce penceremin berrak camından baktığımda,Ölüm’ün kanatları üstünüzde çırpınırken,kölelikle dar sokaklara zincirlendiğinizi gördüm; Ve yarın ve sonraki günde başlangıçta gördüğüm gibi görüneceksiniz. Dün öyleydik ve bu gün biziz! Tanrıçanın çocukları arasındaki tanrıçanın isteği böyle; Ya siz ne istiyorsunuz! Maymunların çocukları. Ali Osman Yılmaz (H.Cibran Bizden daha evvel gittiler ey saki! Toprakta yatarlar; Bittiler ey saki! İçmektir asıl gerçek; Bunu benden duy, Boştur diğer sözler,içkimi ver ey saki! |
Almuhtada’nın Sözleri..—11-
Geveze Gevezeler ve gevezeliklerden sıkılırım; Ruhum onlarda tiksinir hep. Sabah uyanıp,yatağımın yanında duran mektupları ve gazeteleri okumaya kalktığımda,hepsini gevezelikle dolu bulurum; gördüğüm her şey,anlamsızlığın boşluğuyla,ama ikiyüzlülükle dolu boş boş konuşur durur. Gözlerimden uykunun perdesini indirmek için,pencerenin yanına oturup,sabah kahvemi içerken, Bay(an) geveze sıçrayarak,ağlayarak,homurdanarak önümde beliriverir.Kahvemi yudumlayıp, sigaramı içme tenezzülünde bulunur. İşe gittiğimde Bay(an) geveze kulağıma fısıldayıp,duyarlı beynimi rahatsız ederek beni izler.Onu uzaklaştırmaya çalıştığımda kıkırdar ve en kısa sürede anlamsız konuşmalarının akıntısında geri döner. Çarşıya çıktığımda her dükkanın kapısında durup,insanlar hakkında görüşlerini belirtir.Sessiz yüzlerde bile onu görürüm çünkü onlara da eşlik eder.İnsanlar onun varlığından habersizdir,yinede onları rahatsız etmeyi sürdürür. Bir dostumla bir yere oturduğumda,Bay(an) geveze davetsiz konuk olarak oradadır.Onu atlatsam bile sesiyle beni rahatsız edecek ve mideme kıramplar girmesine sebep olmak için yanımda kalmaya özen gösterecektir. Dolaşırım mahkeme salonlarında,okullarda ve Bay(an) gevezeyi oralarda,ipek giysiler içinde, muhteşem bir palto ve güzel bir türban içinde,ikiyüzlülüğe ve yanlışlığa bürünmüş olarak,annesini,babasını bulurum. İşyerini aradığımda,sürpriz olarak annesi,teyzesi ve büyükannesinin arasında,konuşup duran,kalın dudakları durmadan açılıp kapanan o çıkar karşıma.Akrabaları da onu alkışlayıp benimle alay ederler. Tapınağa ve diğer ibadet yerlerine gittiğimde de oradadır,başında bir taç,elinde parlak bir asa ile tahta kurulmuş oturmaktadır. Akşam olup da eve girdiğimde,benden önce evde bulurum onu.Evimin her yanına çöreklenmiştir. Sözün kısası,Bay(an) geveze her yerdedir; Gökyüzünde ve ötesinde,yeryüzünde ve yer altında,boşluğun kanatlarında,denizin dalgalarında,ormanlarda ağaçların dallarında ve dağların doruklarındadır. Bir sessizlik ve sakinlik aşığı nerede onsuz kalıp dinlenebilir? Tanrı,ruhuma merhamet edip,bana sessizlik’in cennetinde dinlenebilmem için sağırlığı bahşedecek mi? Bu Evrende gidip tek başıma mutlu olabileceğim kuytu bir köşe yok mudur? Boş konuşmaların olmadığı herhangi bir yer yok mu? Bu yeryüzünde konuşmadan kendi başına tapınan biri yok mu? Bu kadar insan arasında dili Bay(an) geveze’nin hileleri için gizli bir sığınak olmayan bir insan yok mudur? Sadece bir çeşit geveze olsaydı katlanabilirdim.Ama gevezeler sayısızdır; Ailelere ve kabilelere bölünürler. Gün boyu bataklıklarda yaşayanları vardır,ama gece oldu mu kıyıya gelir,başlarını sudan çıkarır,sessiz geceyi kulakları sağır eden vıraklamalarla doldururlar. Sivrisinek ailesine bağlı olanları vardır; Başımızın etrafında döner durur,inadına sırf gıcıklık olsun diye Gürültü çıkarırlar. Üyelerinin köşelerde dikilip bira ve içki içtikleri ve havayı çamurda yuvarlanan bir mandanınkinden daha gürültülü böğürtülerle dolduran kabileleri vardır. Zamanlarını Yaşam’ın mezarlıklarında geçiren ve sessizliği baykuşların feryatlarından daha acıklı seslere dönüştüren acayip tarikatlar da görürüz. Sonra yaşamı kendileri için şekillendirebilecekleri bir odun olarak gören ve bıçkı fabrikasının gürültüsünden de çirkin sesler çıkaran bir geveze güruhu daha vardır. Bu güruhun takipçileri,orman vahşilerinin tamtam seslerinde daha korkuncunu çıkarmak için tokmaklarla kendilerini döven yaratıklardır. Bu güruhu destekleyenler,oturacak bir yer bulduklarında oturmak dışında bir şey yapmayan ve sözleri söylemek yerine çiğneyen bir mezhebin üyeleridir. Nadiren,havadan hava dokuyan,ama yine çıplak kalan gevezelerin toplantılarına katılırız. Sık sık,aslında sığırcık kuşu gibi olan,ama konuşmalarının cereyanında süzülürken kendini kartal zanneden özel bir geveze türüne de rastlarız. Ve bu gevezeler insanları ibadete çağıran,ama kendileri hiçbir zaman tapınağa girmeyen kilise çanları gibidir. Daha pek çok geveze çeşidi ve ailesi vardır,ama bunlar sayılamayacak kadar çoktur.Bana göre en acayipleri horultularıyla bütün evreni rahatsız eden ve arada sırada uyanıp,’’Ne kadar da bilgiliyiz’’ diyerek uyuyan tiplerdir. Kendimi,Bay(an) Gevezeye ve yoldaşlarına tiksintimi gösterirken,kendini tedavi edemeyen bir doktor ya da hücre arkadaşlarına öğüt veren bir hükümlü gibi hissederim.Bay(an) gevezeyi ve gevezelik eden yoldaşlarını—kendi gevezeliklerimle birlikte yerdim-.Gevezelerden kaçtım—ama bende onlardan biri gibiyim.— Acaba tanrı önünde,kutsanmadan önce,günahlarımı bağışlayacak ve beni gevezelerin bulunmadığı düşünce,gerçek ve duygu dünyasına kabul edecekmi? Ali Osman Yılmaz (H.Cibran.Kendimle Konuşmalar.) Şu Kızıl Laleye bak,anlamayan Lale sanır, Besleyen şey onu,aslında kralların kanıdır, Yerde mahzun bükülen Şebboya dikkatle bakın; Taze bir Kız yüzünün şimdi toz olmuş yanıdır. Hayyam. |
Almuhtada’nın sözleri...-4-
Almuhtada’nın sözleri...-4- Gecenin Hayalini Görmek. Gece çöküp,Uyku atlastan örtüsünü dünyanın üstüne yaydığında,gecenin hayali dürtükleyerek uyandırdı beni.Usulca yatağımdan çıktım ‘’Deniz asla uyumaz,uyanıklığında huysuz ruhları teselli eden bir şeyler var,’’ diyerek deniz kıyısına doğru yürüdüm. Sahile vardğımda dağlardan inen sis,denizi,genç bir kadının yüzünü süsleyen peçe gibi örtmüştü.Kaynaşmakta olan dalgalara baktım,sanki tanrıya yakarıyorlardı.Dalgaların içinde gizlenmiş o sonsuz gücü düşündüm; fırtınalarla koşan,volkanlardan fışkıran,kırmızı güllerle gülümseyen,derelere ve nehirlere şarkılar söyleyen o gücü düşündüm. Kıyıda üç kayanın üzerinde oturan,deniz kızları kadar güzel,denizden çıplak çıkmış üç güzel gördüm.Bir güç isteğim dışında beni çekiyormuş gibi sendeleyerek onlara doğru yürüdüm. Üç güzele birkaç adım kalmıştı ki,büyülü bir güç zorluyormuşçasına durdum.O Anda güzellerden biri ayağa kalktı denize doğru dönerek,denizin derinliklerinden geliyormuş gibi gelen bir sesle diğerlerine şöyle seslendi. ‘’Sevgisiz yaşam,çiçeksiz ve meyvesiz bir ağaç gibidir.Güzellik’in eşlik etmediği bir sevgi,kokusuz çiçekler ve tohumsuz meyveler gibidir. Yaşam,sevgi ve güzellik bir beden içinde,birbirinden ayrılamayan ya da değiştirilemeyen üç kişidir’’ İkinci güzel ayağa kalktı bu kez ve oda çağlayan su gibi gürleyen bir sesle konuştu ve’’Başkaldırısız bir yaşam,ilk baharsız bir yıl gibidir.Haksız başkaldırı,Kurak bir bahar gibidir..Yaşam,Başkaldırı ve Hak bir beden içinde değiştirilemeyen ve ayrılamayan üç kişidir’’ Sonra üçüncü güzel,gök gürlemesi gibi bir sesle konuştu.Deniz yüzeyinde oluşan yakamozlara bakarak’’Özgürlük olmadan yaşam,ruhsuz bir beden gibidir.Ve düşünce olmadan Özgürlük şaşkın bir ruh gibidir.. Yaşam,Özgürlük ve düşünce bir beden içinde üç kişidir,hiçbir zaman birbirinden ayrılamaz.’’ Sonra üç güzel birden ayağa kalktı ve gürleyen bir sesle birlikte şunları söyledi. Doğruran aşk, Yaratan başkaldırı, Yetiştiren Özgürlük, Üç görünüşüdür Tanrı’nın. Ve zeki evren’in ifadesidir Tanrı. O anda sessizlik,görünmeyen kanatların çırpınışı ve ruh gibi bedenlerin titreyişiyle bozuldu; Ve sonra tekrar kapladı ortalığı. Kalbimin atışları iyice hızlanmış,sanki dışarı fırlayacakmış gibiydi.Şaşkın ve üç güzele vurgun haldeydim.Gözlerimi kapadım ve duyduğum sözlerin yankılarını dinlemeye çalıştım yeniden.Gözlerimi tekrar açtığımda sisle kaplanmış deniz dışında hiçbir şey yoktu.Üç güzelin oturduğu kayalara doğru yürüdüm,ama göklere doğru yükselen üç duman kolonundan başka bir şey göremedim. Kayaların üstünde oturan ve denizle söyleşen üç güzel,deniz vaktini tamamlayarak saraylarına dönmektedirler diye düşünerek tekrar yatağıma döndüm ve tatlı bir huzur sıcaklığı içimi kaplayarak derin bir uykuya daldım. (H.Cibran.Kendimle konuşmalar) Ali Osman Yılmaz 2003 yılında yaşadığım olaylar nedeni ile,iç dünyamda oluşan fırtınaları şiirle aşmaya çalıştım.Her gün dilimden dökülen sözleri yazmaya ara vermeliyim diye düşünerek biraz felsefe dünyasındaki gezintimi sizlerle paylaşmayı istedim. Antoloji.com sitesinin verdiği bu olanaktan olabildiğince yararlanarak, dostlar arasında yaşam,insan ve güzellikler üzerine düşler ve düşünceler yazılabilmesini diliyorum.Sizlerinde esinlendiğiniz düşünceler üzerine kendi düşüncelerinizide ekleyerek yazmanızı isterim.Böylece şiire hayat veren felsefi dünyamızı da bir ölçüde tanımış oluruz. Saygılarımla. Bir yerde sevinç yok mu? o yerden geç, İçkin sunulurken,güzel elden seç, Yerden göğe dek,içkiye üstün yok, Coşkunluğa düş,cümle kederden geç. |
Almuhtada’nın Sözleri..13..
Düşünceler ve Tasarımlar. Yaşam bizi kaldırıp bir yerden bir yere taşırken,yazgı da bir noktadan diğer bir noktaya doğru sürükler.Ve bu ikili arasında sıkışıp kalmış olan bizler,bu nedenledir ki,ancak bize ürküntü verecek sesleri duymakta ve yolumuzda bir engel gibi dikilmekte olanları görmekteyizdir. Güzel,görkemliliğin tahtına oturur oturmaz gösterir kendini bize; ama biz şehvet adına ona yaklaşır,onun saf ve temiz tacını parçalarız,çirkin girişimlerimizle kirletiriz,üstündeki şalı. Sevgi,alçakgönüllülüğüne bürünmüş olarak geçer yanımızdan; ama biz ya korkulara kapılıp kaçarız ondan,saklanırız kuytuluklara,ya da izleriz onu,adına kötülüklerde bulunabilmek için. En akıllımız bile Sevgi’nin ağır yükü altında ezilir; ama gerçekte Sevgi,Gönüllerden esen okşayıcı meltem kadar hafiftir. Özgürlük,leziz yemeklerinden ve bereketli şarabından sunmak için çağırır sofrasına bizi; ama biz,sofraya oturur oturmaz tıkanırcasına yeriz önümüze konulanları. Doğa,hoş geldin diyen kollarıyla uzanır bize ve onun kadınsı güzelliğinden haz almaya çağırır bizi; ama biz onun sükunetinden ürker,kalabalık kentlere akın ederiz ve orada tıpkı vahşi bir kurdun önünden kaçışan koyunlar gibi birbirimizi sıkıştırarak yaşamaya çabalarız. Gerçek,bir çocuğun en içten gülüşü ya da sevgilinin öpüşüyle donanmış olarak seslenir bize; ama biz sevginin kapısını onun suratına çarpar ve sanki düşmanımızmış gibi davranırız ona. İnsanoğlunun gönlü yardımına koşacak birini arar; ruhu içini dökmeyi diler; ama biz tıkamışızdır kulaklarımızı onların feryatlarına,ne duyarız,ne anlarız.Ve deli deriz onlara kulak verip anlamış olanlara,üstelik kaçarız yanlarından. İşte böyle geçer ******* ve bizler yaşar gideriz farkında bile olmadan.Gündüzler bizi karşılar ve basar bağrına.Ama biz görmeyiz ve yaşarız gece gündüz süren bir tedirginlikle. Açıktır aslında bir kadın yüreği gibi,doğa ananın yüreğinin kapıları ardına kadar; bizse yapışıp kalmışızdır yeryüzüne.İçimizi kazıdıkça açlık,alırız yaşamın ekmeği olan sevgiyi ayaklarımızın altına, çiğneriz onu.Ah ne iyicildir insanoğluna Yaşam,yine de ondan uzaklaşmış,çok uzaklara gitmiştir İnsan denen mahluk. (H.Cibran..Sözler) Ali Osman Yılmaz Bir nim neşe say bu cihanın baharını, Bir sagar’ı keşdeye tut lalezarını. (Nedim) |
Almuhtada’nın Sözleri..14..
Ve biri söz alarak; Bize sevinç ve kederden söz etedi. Koca Adam yanıtladı; Sevinciniz,gerçekte peçesini kaldırmış kederinizdir. Gülümsemelerin yükseldiği o kendisiyle özdeş pınardan,çoğu kez gözyaşlarıyla dolu nice hıçkırık da duyulmuştur. Hem,başka türlü olabilir mi ki? Keder,varlığınızın derinliklerine işledikçe sevinciniz artar. İçinden şarap içtiğiniz kadeh,çömlekçinin fırınında pişirilmiş olan kadehin ta kendisi değilmidir? Ruhunuzu sakinleştiren saz,bıçak ve keser darbeleriyle oyulmuş ağacın kendisi değil de nedir? Sevinçli olduğunuz zamanlarda gözlerinizi yüreğinizin derinliklerine çevirirseniz,size sevinç veren şey uğruna bir zamanlar nice kederlenmiş olduğunuzu görürsünüz. Kederli olduğunuz zamanlarda yine yüreğinizin derinliklerine bakın,o zaman gerçekte,bir zamanlar sizi mutlu kılmış olan şeye ağlamakta olduğunuzu görürsünüz. Aranızdan bazıları,’’Sevinç kederden büyüktür’’,bazılarıda,’’Hayır,keder sevinçten büyüktür’’,demektedir. Oysa ben size derim ki,bunlar birbirinden ayırt edilemezler. Daima birlikte gelirler,biri yanı başınızdayken,öbürü yatağınıza uzanmış uyuklamaktadır. Bir kefesinde kederin,ötekisinde sevincin oturtulduğu ve hangisinin ağır basacağını kestiremeyen bir terazi gibisinizdir. Ancak kefeleriniz boşaldığında durulursunuz ve kendinize bir denge edinebilirsiniz. Birisi,altın ve gümüşlerini tartmak için sizi eline aldığında kederiniz ve sevinciniz ne yükselir ne de alçalır. Acı’nız,idrakinizi kaplayan kabuğun kırılmasıdır.Nasıl ki,bir meyvanın yüreğinin güneşi görebilmesi için kabuğunun çatlaması gerekir,acı’da sizin için öyledir. Kalbinizi güncel yaşantınızın mucizelerine hayran tutabilseydiniz,acınız mutluluğunuzdan daha az görkemli olmazdı.Tıpkı bahçelerinizden geçen mevsimler gibi,yüreğinizin mevsimlerini de kabul edebilseydiniz.Pişmanlık ve üzüntülerinizin Kış’ında çevrenize huzur içinde bakabilirdiniz. Acılarınızın çoğu kendinizce seçilmiştir.İçinizdeki hekimin hastalıklı benliğinizi tedavi amacıyla verdiği tatsız ilaçtır.Bu nedenle içinizdeki hekime güvenin ve uzattığı devayı sükunetle ve yatışarak için. Gerçi onun eli ağır ve serttir,ama; Görülemeyen’in yumuşak eli tarafından yönetilmektedir. Gerçi uzattığı kadeh dudaklarınızı yakar,ama çamuru Çömlekçi’nin içine kutsal gözyaşlarını kattığı çamurdandır. Ve ölümün gizemini bilmek istiyorsunuz.Ama onu Yaşam’ın kalbinde aramadıktan sonra nasıl bulabilirsiniz ki? Gözleri geceyle sınırlanmış ve gündüzleri kör bakan baykuş,aydınlığın gizeminden peçeyi kaldırabilir mi? .Eğer ölümün ruhunu gerçekten kavrayabilmek istiyorsanız,kalbinizi tam anlamıyla yaşamın gövdesine açın,bakın. Çünkü yaşam ve ölüm,tıpkı nehir ile deniz gibi,Bir’dir. Umut ve tutkularınızın derinliklerinde,sizin öte yaka ile ilgili sessiz bilginiz yatar.Ve tıpkı kar’ın altındaki tohumlar gibi,yüreğiniz de baharı düşler.Düşerinize güvenin,çünkü sonsuzluğun kapısı onlarda gizlidir. Ölümden korkuşunuz,kendisini kutsayacak olan kralın karşısında titreyen çobanın korkusuna benzer.Korkudan titreyen çoban,kralın nişanına sahip olacağı için mutlu değil midir? Ama titredikçe daha düşünceli olmuyordur herhalde? Çünkü ölmek,soyunuk olarak rüzgarın önüne dikilmek ve güneşin altında erimekten başka nedir ki? Ve soluk alışın durması da,soluğun kendi huzursuz çalkantılarından arınıp sınırlandırılmamış olan Tanrı’ya erişmek için yükselerek dağılması değil de nedir ki? Ancak sessizliğin nehrinden içebildiğinizde gerçekten şarkı söyleyebilirsiniz. Ancak dağın tepesine eriştiğinizde gerçekten tırmanmaya başlayabilirsiniz. Ve ancak yeryüzü sizin gövdenizi geri çağırdığında gerçekten dans edebilirsiniz. |
Almuhtada’nın Sözleri..15..
Dostluk Üzerine Dostunuz,sizin karşılığını bulmuş ihtiyacınızdır.O,sizin sevgiyle ekip teşekkürle biçtiğiniz tarlanızdır.Sizin sofranız ve ocak başınızdır. Çünkü siz ona aç olarak koşar ve huzura kavuşabilmek için onu ararsınız. Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken,kendi aklınızdan geçen ne ‘hayır’ı,ne de ‘evet’i, ona söylemekten korkmayınız. Ve sustuğunda yüreğiniz onun yüreğini dinlemeyi sürdürsün; Çünkü sözcükler olmasa da, dostluklarda tüm düşünceler,tüm istekler,tüm umutlar doğar ve açıklanamayan bir mutlulukla paylaşılır. Dostunuzdan ayrı düştüğünüzde üzüntüye kapılmayın; Çünkü dostunuzun en beğendiğiniz yanı yokluğunda daha bir belirginleşir,tıpkı dağın tırmanana değil,ovadan bakana daha açık göründüğü gibi. Dostluğunuzda,ruhsal derinliğin arttırılmasından öte bir amaç olmasın.Çünkü kendi gizemini çözümleyebilmekten öte bir şeyler arayan sevgi,sevgi değildir; öne sürülmüş bir ağdır ki bununla yalnızca yararsız olan yakalanır. Ve bırak senin en iyi neyin varsa dostunun olsun. Eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa,bırak yükseleceğini de bilsin. Yalnızca zaman öldürmek için aranılan dost,nedir ki? Çünkü o,sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir,yoksa anlamsız boşluğunuzu doldurmak için değil. Ve dostluğunuzun uyumunda bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın. Çünkü kalbiniz,küçük şeylerin üstüne düşen çiy damlalarında kendi aydınlığına erişir ve yeniden hayat bulur. |
Alsam Taaa Yüreğime Seni
Sarılsam sımsıkı sana, Alsam taaa yüreğime seni, Bir daha bırakmasam, Benim gözlerimden baksan, Aşka,sevgiye,hayata,bana, Çıkıp geliversen şimdi, Giriversen yüreğimden içeri, Kapatsam ardından gözlerimi, Bir daha açılmamacasına, Sonsuza kadar bırakmasam, O küçücük,güzel ellerini. |
Ama Nafile,O Yok,Hiç Olmayacak.
Hani,uzaklarda bir yıldız, Bulutların arasından parlar ya, Çoban yıldızı gibi gülümser, İçiniz sımsıcak duygularla dolar, Gözlerinizden özlem dolu yaşlar akar, Yüreğiniz bir başka atmaya başlar, Şimdi,o da sizi düşünüyor mudur? Diye düşlere dalarsınız bir an, Tatlı bir esinti yüzünüzü yalar, O nun nefesinin kokusunu duyarsınız, Sevinçle ellerinizi gökyüzüne kaldırır, Bulutların arasından size parıldayarak, Size bakmakta olan yıldıza doğru, Uzanırsınız,sevgilinize sarılmak için, Ama nafile,o şimdi burada değil, Ve parıldayan yıldız da çok uzak, Dudaklarınızda bir kıpırdanma başlar, Kavuşmak için dualar mırıldanırsınız, Şimdi burada,yanı başımda olsa diye, Başını göğsüme dayasam,ellerim saçlarında, Doya doya okşasam,hasretle sarılıp, Özlemle,dudaklarından öpsem dersiniz, Ama nafile,O yok,Hiç olmayacak, Gelmemek üzere gitti,bir daha dönmeyecek, İşte o an,içiniz yanmaya başlar, Büyük bir elem kaplar yüreğinizi, Gözleriniz buğulanır yavaşça,ve, Acı dolu damlalar akmaya başlar, Bir umutsuzluk sarar bedeninizi, El sallayarak parıldayan yıldıza, Yaşlı gözlerle veda edersiniz, Umutsuzca ve sessizce. |
Andız Tohumuna Sevdalanmak.
Andız tohumu gibi girdi, Sevda nedir,aşk nedir,bilmeyen, Yılların taşlaştırdığı,yüreğime, Hiçbir yel,hiçbir yağmur, Buz kestiğinde ortalık bile, Etkileyememişti yüreğimi, En usta hakkaklar bile, Yontmaya cesaret edememiş, İşleyip,kıramamıştı,yüreğimi. Ne bilirdim ben, Bir güzelin andız tohumu olup, Taşlaşmış yüreğimin, Çatlağından içeri girip, Kök salacağını? Yüreğimin derinlerine inip, Dallanıp,çiçek açacağını? Önceleri sevinmiştim, Andız da olsa, yüreğimde, Bir sevda kök salacak, Taşlaşmış yüreğim bir gün, Sıcak güneşe kucak açıp, Yağmur tanelerini içerek, Andız kökünü yeşertecek, Çiçeklerini açacaktı. Yetmedi andız tohumuna, Taşlaşan yüreğimdeki, O sıcacık sevda dolu yuva, Büyüttü köklerini,sarmaşık gibi, Her yanımı sardı,sarmaladı, Acımadan sonunda,parçaladı, Un ufak etti yüreğimi. Bin parçaya bölündüm, Dağıldım rüzgarın koynunda, Şimdi esen yelin önünde, Sürüklenen toz halindeyim. Andız tohumu sevdam, Taştan da olsa,onu sevip, Yurtsuz,barksız gönlüne, Kendini sığınak yapan, Yüreğimi parçalayınca, Fırtınanın kopardığı dal gibi, Şimdi güneşin sıcaklığı altında, Yağmur yağdıkça çürümekte, Evsiz barksız bir başına, Ölümü beklemekte,çaresiz. Yüz yıllara dayanmış, Ne badireler atlatmış, Taşlaşmış da olsa yüreğim, Bir andız tohumunun sevdasına, Cilvesine dayanamayarak, Yüreğinin sıcaklığını açmış, Andız tohumunu yeşertip, Çiçek açmasına sevinmişti, Bir çiçeğe sevdalanmanın bedelini, Paramparça olan yüreğim, Acımasızca ödemişti. |
Anılarımı,Güneş Kurutmuş Olacak.
Seni arıyorum yollarda, Gözlerim yaşla dolu, Damlıyor sokaklara, Her biri gümüşten damla. Yollar ıslanıyor, Gözlerimden düşen yaşla. Sokaklar anılarımla ıslak, Her göz yaşımdaki damlada, Senden bir anı, Dökülüyor sokaklara. Tüm şehir uyanınca, Islak sokaklarda yürürken, Görecek herkes, Senden dökülen anılarımı, Kimse de toplamayacak, Ve güneş çıkınca, Sokaklardaki tüm gözyaşlarım, Kuruyacak,senden, Tek bir anı bile kalmayacak, Ve ben sensizliği yaşayacağım, Senden tek bir anı bile olmadan, Yalnızlığını yaşayacağım, Senden kalan anılarımı, Güneş kurutmuş olacak. |
Arz’ı Halimdir.
Bilirmisiniz? Amasya ovasında, Neden en güzel meyvalar yetişir? Ferhat aşkı için dağları deldiğinde, Dağların yüreği,oluk oluk kanamış, Dağların kanıyla kaplanmış,Ova O gün bu gün Amasya ovasında, En güzel meyvalar yetişir olmuş. Güz yaşına gelinceye kadar, İnsan olmaya çalıştım daima, Ferhat gibi imanla dağları delmek, Aşkımın ülkesinde haksızlığı gidermek, Hep istediğim şey olmuştur, Ama; hangi kadına aşık olduysam, İnsan gibi,adam gibi aşık olmak, Ona bir insana sarılır gibi sarılmak, İstedim ama olmadı,olmadılar, Biz kadınız ve kadın kalacağız dediler, Benimde yalnız,erkekleri olmamı istediler. Bulamadım güz yaşıma kadar, Önce insan,sonra kadın güzelimi. Yıllar sonra buldum bir güzel insan, Tutuldum büyük bir aşk ile ona, Tüm benliğimle adadım kendimi /dedim; Aşkın için hangi dağı istersen deleyim, Yeter ki izin ver,güzel yüzün göreyim, Gerçi durum kötü,cep delik,cepken delik, İş yok,güç yok,Cepte kalmadı metelik, Önce önemli değil dedi,Ta moskovalardan, Birde lakap taktı,oldum koca adam, Her gün çiçekler yollardım ona, Kendi kokumu sindirerek güllere, Kırmızı gülleri de severdi hani, Bende severim kırmızı gülleri, Aşkımı dillendirir kıpkırmızı renkleri, Oda terk etti bir gün koca adamı, Derler ki kılıç kınını kesmez, Hiçbir aşık ta,aşkına küsmez, Hiç küsmedim ben ona, Nasıl küserim,yüreğimin doğurduğu, O muhteşem,aşkımın çocuğuna, Siz benim halime bakıp aşktan kaçmayın, Ama sakın kadınları da hafife almayın, Ne yaparsanız yapın,ama insan olun, O sonunda yine gönül verdiğimiz kadındır, Kadındır ve kadın gibi davranacaktır. Geçmiş günlerinizle pek öğünmeyin, O bu günkü parıltınıza bakacaktır. |
Arzı Halım,dır Anam.
Dilim ne kadar döner, Kelimeler ne kadar kifayet eder, Derdimi söylemeye sana, Yeşil baş ördek gibi, Yazması yeşilli,canım anam, Sana bir arz’ı halim var, Merdivenin sekseninde de olsan, Koca Adama,Koca oğluna kulak ver. Yaz yaşına getirdiğin bu oğlun, ‘O’nun deyimiyle Koca Adam, Bu yaşta gönlünü,Verdi bir güzele, Hem de senin yurdundan, Suyun öte yakasından,hemşerin, Yani sana benzer,balkan inatlı, Üç etekli,drama ovasından, Mavi gözlü,sarı saçlı,Boy,pos, Endamı tam istediğin gibi, Senin hamurundan bir dilber, Aldı gönlümü,saldı enginlere beni, Ondan boş bakar gözlerim, Sen hoş geldin oğul dersin, İki rekat namaz arasında, Bense bakarım boş gözle sana, Sizin oranın kızları böyle midir, Gönlünü çaldıkları adamı, Taşlara mı çarparlar hep, Şimdi sevgili anam benim, Dualarını esirgeme benden, Ulu Tanrıya dualarında deyiver, Koca Oğlum sevmiş bir güzel, Kaptırmış ‘O’na gönlünü, Kendine etmekte işkence, Tanrım sen olsun koca oğlumu, Ya kavuştur sevdiğine, Ya da,oğlumu azat ediver. |
Arzu Kokmuyorsa *******
Merhaba ey duvar, Ardındaki sürüde bulunanlar, Dost bildiğim gölgeler, Merhaba en son dostum, Sonsuza kadar koynunda yatacağım, Ey ölüm merhaba! Bir rüzgar esiyor dışarda, Sert ve soğuk bir rüzgar, Bilmem benimde çığlıklarımı, Başka çığlıklarla birlikte, Almış koynuna, nereye götürür? Esme böyle, deli, deli rüzgar, Hoyrat, hoyrat esiyorsun, Hangi sevgiliye hüzün taşıyorsun? Benim hüznümü, bırak bana kalsın, Götürme hüznümü sevgilime, Yeter sürüklediğin beni, Bir acıdan, başka bir acıya, Götüreceksen artık götür beni, Yada getireceksen getir ölümü, Tükenmişse sevdamın hasretliği, Arzu kokmuyorsa *******, Koynunda uyuyamıyorsam artık, Sıcaklığında eriyemiyorsam, Ellerim ellerinde, dudaklarım öpmüyorsa, Seni seviyorum diyecek bir güzel, Yoksa yatağımda, yanımda,. Getir artık, sefa ile getir, Sevinçle getir, kucaklayayım, Gel artık ölüm, hadi gel, Ah larla bile anılmayacağım artık, Keşkilerin kucağında yolculuğum, Sona ersin, bitir artık, Gel gayrı, al şu koca adamın yüreğini. |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 02:10 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.