![]() |
Deniz Ekrem
Acın Yalnızlığın Kutlu Olsun Nice Yıllara
Bu günü düşünüp düşlüyorsan eger, ''Düş kurmak için bundan daha güzel bir zaman olur mu? '' diye soruyorsan Geçen günleri bir bir izleyip gözlerinin uçurum kıyısında Sağa sola baktığın tüm yollar tanıksa düşlerine, Düşlerine sığmıyorsa hiç bir şey... Heybene sakladığın umutlarını çıkarmaya kıyamıyorsa minik ellerin, Aklında o, fikrinde o, beyninin en ücra köşesinde hala o varsa, Cennet bahçesi tenin o yokken cehennem yangınları yaşıyorsa, Yatağına her uzandığında yastığında depremler oluyorsa kalbinin çarpıntılarıyla, Yorgan yaptığın kalbini ellerinle gögsününün ortalık yerine sıkıştırıyorsan, Yıldızlardan medet umup, Sen kaydırıyorsan gökyüzünde, içinden hep o'na dair dilekler varsa, Haylaz bir çocuk gibi, oyuncaklarım neredenin anlamını, Oyuncaksız kalmışcasına arıyorsan... İsminden öteye gitmiyorsa hayat denilenin kollarında, Her şarkıda o'nun adı, her şiirde o'nun sözcükleri varsa, Şarapnel parçaları gibi dağılıyorsa o yokken mutlu olmak özlemi içinde, Ve yaralıyorsa seni en derin yerinden, Kurulan binlerce hayalin ardına geçip yıkılmasın diyorsan hala, Aldığın yüzbinlerce yaraya rağmen. Sırtının oluğuna dolan saçlarında bile yakalamak istiyorsan dünü, Dünde kalsaydı(n) (k) m, Bu gün böyle olmasaydı'ları sözcük sözcük kazıyorsan tırnaklarınla, Her günü artık sırf yaşamak olsun deyip yaşıyorsan, Özenle hazırlamıyorsan bundan böyle kendini yeni günlere, Taramıyorsan eskisi gibi saçlarını, Giydigin her elbisede aynaya bakıp telaşlı heyecanın olmuyorsa, Giydiklerinin hiç biri yakışmıyorsa artık sana, Üzerine sinen kokusu kalmamışsa kazağında, Ve boynunda atkısı bırakmışsa kendini yere yani yoksa, Ellerin üşüyorsa eldivensizliği bahane edip, Kalbin hala çarpıyorsa acıdan kıvranıp, Midene kramplar giriyorsa belirsiz zamanlarda, Evde, sokakta, kaldırımda, işte, oturduğun bir yerde, Hep ona bakıyorsan ki o yoksa, Gülüşü çarpıyorsa yüzüne, farkına varmadan gülümsüyorsan, Isırıyorsan dudaklarını sonra kanatırcasına, Kül tablasındaki küller gibi yanıyorsa yüregin, Gözlerin arıyorsa bulamayacağını bile bile üstelik, Her an bir haber alabilme telaşındaysan, Yaşadığına dair, Kırılganlığın düşüyorsa sonra ortalık yere, Nedenler bıçak gibi kesiyorsa gözlerini, Küfürler savurup, lanetler okuyorsan hayata, kalkıp dolaştığınız yere götüyorsa ayakların seni, Kendine söyleniyorsan ve kendin dinliyorsan söylediklerini, Anlatamıyorsan hiç bir kimseye, Bir gün göreyim deyip bin gün ölüyorsan, Telefonlardaki bütün sesleri benzetiyorsan sesine, Her çalışında ayak parmaklarından saçlarına koşuyorsa ince bir sızı, Unutmuyorsan yıllar geçsede üstünden sesinin rengini, Dumanlı bir çift göz sana bakıyorsa her adımda sırtından, Karanlıkta kalmış çocuklar gibi tiril tiril korkuyorsan yalnızlıktan, Evin daha bir uzak geliyorsa, her adımın bin geri getiriyorsa seni, Odanın mahsun yüzüne bakıp,yüzlerce kez yüzünü arıyorsa yüzün, Yüzünde kalmışsa hala parmaklarının sıcaklığı, Bir kuş kadar ürkeksen yine, Yatağının baş ucunda duruyorsa hala düşlerin bir fırtına gibi hazır, Evrenin bütün gözyaşını döküyorsa gözlerin, Yanakların yanmasını unutmamışsa kızarmış nar gibi, Hatırladıkça ilk öpüşleri utangaçlığın düşüyorsa yine aklına, Hayatını an'ların içine sığdırıp,sebepsizce mırıldanıyorsan en sevdiginiz şarkıyı, Her satırına yeni bir satır daha ekliyorsan ve ardından şiire takılıyorsa dudakların, Konuştuğun her insanda bir kelime yakalıyorsan ondan arta kalan, Tanıdık tanımadık her kese sormak istiyor ya da anlatmak geçiyorsa içinden onu, Durduğun durakta oda duruyor, Bindigin her otobüste yan koltukta oturuyorsa, İndigin durakta karşına çıkma olasılığı geçiyorsa aklından, Yaşamak onunla güzel,cennet kapısı o varken açılır,onsuz cehennem diyorsan, Her baktığın renk onun rengiyse, Maviyse gökyüzü, gece mavi, gündüz mavi, Nerede bir mavi görse gözlerin giydiriyorsa üzerine gülümseyip, Her kitabın başlığında adı duruyorsa, Kahramanıysa hala yüregindeki ülkenin Hasretini nefes nefes iç çekip, içine çekiyorsan, O olmadan ******* soğuk, gündüzler anlamsızsa, Kimselere duymasın tanımasın diyorsan Avaz avaz adını haykırmak geliyorsa içinden, Ayrılığı ölüm gibi kucaklamak düşüyorsa, Yoluna baş koyup o yokken, Onun adımlarının olmadığı sokaklar ıssız, Öfke öfke yumruklar, kıskançlık krizleri tutup sarsıyorsa bedenini, Dudaklarının tüm kirazı hala onun için saklıyorsa kendini, Onca bekleyiş, bunca sabır taşları örüyorsa teninde duvar duvar, Resmi bile yoksa duvara çiziyorsan her gece kirpiklerini, O olmadan çiçekler sulanmıyorsa bahçenizde, Saksılarınızı kırıyorsa balkonunuzda esen ayrılık rüzğârı, Bir gece bile onu düşünmeden yatağa girmiyor, Ve iyi ******* demeden uyumuyorsan Hatta bütün bir gece uyumayıp Sabahları uyanmaya korkuyorsan yatağından, Bütün papatyaları koparıp fal bakıyorsan, İçtigin suda onu anıp, Sofraya her daim bir tabak daha fazladan koyuyorsan, Yedigin bir lokmada onada yediriyorsan en sevdigi yemegi, En sevdigin mevsim onun mevsimiyse, Varsın kış olsun kar yağsın diyorsan, Doğduğu günü unutmayıp yine hediyeler alıyor ve saklıyorsan, Biriktiriyorsan üst üste koyup Her kes uyuduktan sonra özenle açıp izliyor ve tekrar sarıyorsan, Ve engel olamıyorsan ağlamalarına gözlerinin, Ve dahada önemlisi Şimdi nerde? Ne yapıyor? Nasıldır? Diye soruları mıhlıyorsan yüreginin beynine, Sonra acıya sarılarak yalnızlığı alıp karşına, ''Keşke'' diye burkuluyorsa avuçlarında dudakların Ve dudakların gecede hayalini öpüp Yüregin bir mucize olmasını diliyor ''Gel'' (se) diyorsa.... Acın, yalnızlığın kutlu olsun; Nice yıllara... 01.01.2007/İstanbul Deniz Ekrem |
Acına Gülümsemek
Kendimi ipe çekmeyi düşündüm çoğu kez... Ben uslanmaz serseri duruşlu yalnızlığın sensiz delisi, Cigarasızlığında toy bir ozan! Sen ise kim bilir hangi iklimin solgun çiçegi, Karnında sebebinde ben olmadığım bir çocuk, İsmini bile anmaya korktuğum bir kentte, bir başkasının kadınısın diye... Artık ölüm yok aklımda,ipe gitmiyor ellerim alıştım sanırım acına, Gülümsüyorum... Ne acı... Kelimeleri eskisinden daha bir yürekli çiziyorum kağıda, Ve türkü söylüyorum,parmaklarımın arasında kalem, Önümde bir yığın kağıt; her gece insan olan uykuya vardığında... Ay yüregime doğunca,çarpınca gözlerime yıldızlar kaçınca yakamozlar ayın inadına,sabaha karşı, Sonra titrerse parmaklarımın arasında kalem; yazamasam birden bire... Cigarasızlığım düşerse masama, Ve korkarsa kelimelerim satır satır... Bilki seni düşünüyorum, Aklımda sen! Deniz Ekrem |
Aklımda İstanbul Diyarbakırda Ayak İzlerin
Yıllardır alışamadım alnımdaki ayaz günlerine, Gülüşümde bir sohbahar,hüznümde kış, Diyarbakır,sokaklarında ayak izlerinin güleç yüzünü izliyor! Avuçlarımda senli hüzünlerin vazgeçilmezi! Sınıyorum baştan sona her zerremi, Senli zamanların en sensizi ah diyemem,gülemem! Öfkeye karıştı,kızgınlığa dönüştü bazen, Dağları oldu denizler,denizlerden geldi ama dağ olmadı! Yıkıldı! Çakıldı beynimin orta yerine, Silinmedi hiç bir izin, Benim aklımda İstanbul Diyarbakırda ayak izlerin! Ben yokken mi adımladın,bıraktın adımlarını Bir hayalet gibi nasılda geldin buralara? Ben gibi mi dolaştın? Ne suskun bir çığlık,ne de avaz bir sessizlik bıraktın Ayak izlerinden başka! Gördün mü sensizligi Diyarbakırda? Nasıl büyür,nasıl akar caddelere? Seni yitirmenin kahredici acısı nasıl yeşerir? Siyaha neden sevdalandığımı? Sensiz kaldığım anları nasıl katlayıp sakladığımı Ve, Neden resmini yüregimin duvarlarına yaptığımı şimdi anladın mı? Gülüşüm vuruldu desem içi yanar,Diyarbakır ağlar! Aklımda İstanbul! Yüregim beter kanar! Deniz Ekrem |
Adım İntihar Kalsın Sende Hadi Gülümse Ama Sen Bilme
Adım İntihar kalsın sende hadi gülümse ve sen bilme Hiç bir şey deme ama! Sadece dinle! Vakitsiz bir anda içime düşen adım kalsın sende. Aranan bir aşkı ihbar edecek yıldızlar ihtihardan önce, Yoksul olan kalbimizin sesi geriye kalanla yetinsin /senden ibaret! Darmadağan sabahların sahilinde, Yıkılmış evler deprem sonrası içimde bir çığlık! Kirpiksiz gözler uykuya varmaz-varılacak yerler olmalı? Rehin bırakılmış şah damarımdan kanım aksınki, Adım intihar kalsın sende! Bizim degil bu sevda vapur düdüklerinin, Martı kanatlarının dalgalar boyu eskiyen sesinin. Gün boyu adımlamadığımız kaldırım efkârının, Yalan aşkların,yalancı aşıkların... Adım intihar kalsın sende hadi gülümse ve sen bilme! Dalgın bir Denizler gibiyim Sahile vurdumda ölü balıklara özendim geri dönmedim geriye! Gövdemin baltalandığı Çınar içerden çürüyorken, Diyarbakır bana yanıyor,yangınlar içinde! Ne çok Mayıs'a vuruldum, Doğmamışım daha Ekime çok var! Delikanlı yaşımı kutlamak sana mı kaldı İstanbul! ? Adım intihar kalsın sende hadi gülümse ve sen bilme! Ferman eyleye dursun bu fırtına, Yeşil bir yaprak düşsün dalından,yağmurlar sağnak Öfkemin hangi gözünden baksam,aynı renk gökyüzü! Akıp gidiyor günler /an..... Durmuyor çılgınlık bu! Sabah çıırılçıplak elbisesiz yatak sohbetleri uzak kentlerde! Uslanmamışım-usum(n) da... Adım intihar kalsın sende hadi gülümse ve sen bilme! Anyı gökyüzünün ayrı bulutları Ayrılık yaşında! Biri doğu der uzatır elini,hayal olur el degmemişligine! Digeri batıya koşar,düş kıran fırtınaya tutulur! Bilekleri kesik gelir ikiside /İkiside ayrı dilde! Adını unutur ilki...ikincisi kırgındır gökyüzüne! Adım intihar kalır gökyüzünde! Adım intihar kalsın sende hadi gülümse ve sen bilme! Anlatılmaz olmuşum hayatım özetsiz, Issız koyakların yankısından geri dönüşmüşüm! Bir gülüşüne bin ateş yakmışım yüregime, Tabip sürmüş merhemi bileklerim hala kesik! Bilmez olmuşum kaçıncı damardan gelmiş ölüm! Façası bozuk bir surat çarpıyor duvara /İzi kalıyor duvarda afişlenmiş Bu ihtiharı alnıma bıçak gibi saplayanım Aklıma düşmenin zamanı mıydı? Neyin düşündün,hangi düşü bırakıp geldin? Adım kalmıştı sende /GÜLSENE! Adım intihar kalsın sende hadi gülümse ama sen bilme! Kurak bir yalnızlık sonrası ıslak gelmiştim, Bir yetim şiir adamıştım adına Mumlar yakmıştım Yas bile tuttum geçen günler adına, Beter kışlarda tövbeler üstüne yıkanmıştım! Çocukluktan kimliksiz kalmışım,adımı sen koydun! Adım ne bilmiyorsun! Adım intihar kaldı sende,hadi gülümse /Ve.... Sen sakın bilme! Deniz Ekrem |
Ama
Ama Bir Virgül (,) Ama Bir Ünlem (!) Ama Bir Soru işareti (?) Ama Bir Nokta (.) Ama Bir Koca boşluk () Ama Bir Cehennem suskunluk... (......................................) Deniz Ekrem |
Aramız
Aramıza boylu boyunca uzanan bir fırtınaydı ayrılık, Yol degil... Aramızda büyüyen selvi boylu bir sevdaydı aydınlık, Son degil... Bir gün Yoluda, Sonuda, Birleşti; Aramız-da(ğ) 10.10.2006/İstanbul Deniz Ekrem |
Ayrılık Vaktidir Çünkü
Delir bitmeyen gökyüzü, Kıyamet depremler yaratan yeryüzü yarıl, paramparça ol, Kendini at uçurumundan aşağıya ve yok et bedenini güneş, Kızıl şafaklar ardına gizle gözlerini yıldız, Utancından bakma,alnının çizgisi belirmesin bulut, Gün,sende kekeme adımlarını bitir olma bir daha, Gelmeyen sabahı beklemek düşsün seninde payına, gece... Nerede olursan ol, olmazlığın olsun mağrur dağ, Nehir, seninde yatağın kurusun, Okyanus girdapların boğulsun kendi suyunda, Dalın kırılsın ağaç, Rüzğâr, sesin kısılsın, Bütün renklerin silinsin yaprak, Çiçek, seninde kokun kalmasın düşlerde bile olsa, Sende yitir içindekilerini Ömrüm Ölüm, vurulasın kalbinden, Sende ölesin, yok olasın; Hayata,umuda,aşka hasret kalıp... Bir tek Deniz kalsın bana, Ayrılık vaktidir çünkü... 17.02.2007/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Ayrılıyorduk (Artık Ölümlü Olduk)
Ayrılıyorduk! Ölümsüz bir rüyadan uyanarak, Yani ölüyorduk. Kan kayıplarımızın kimliklerimiz gibi yenilenmeyecegini bilerek üstelik! Bu umut denilen yalancı bir sokak satıcısı mıydı? Bu sağnak günler olmamış bir yağmur muydu? Bu yüzden mi ıslanmadı saçlarımız? Ayrılıyorduk! Gövdesinden baltalanmış Çınar gibi acıyan yanımızı tutup, köklerimize daha bir sarılarak. Kendini ipe çeken bir cellat gibidir artık gökyüzü, Buludundan ayrılmışta sağnak olmuş, Gülüşünü kaybetmeyen ülkeler görmüştü oysa, Oysa gülüşü kurşunlanmış bir kalp ağrısı; Ve de sokak sokak mayınlaşmıştı kalbinden yeryüzü! Ayrılıyorduk! İki kalbi bir yana savurup kalpsizliğin bıçaklı yolunda ağır ağır yürüyerek, Kesiyordu parmaklarımızı, Kesiyordu yollar, yollar kan kırmızı. Ayakkabısızlığımıza gözdağı veren asfalt rengindeydi geçtimiz her yer, Bu yitirilişte biz, evrenin bu en büyük haritasından kayboluyorduk... Bütün kayboluşlara bakıp yüzünün coğrafyasına çiziyordum her şeyi, Yanaklarının allığına, ıslaklığına dudaklarının, Akan dere, Önüne geçilmez çığ ve depremleri sende yaratıyordu ellerimdeki yeryüzü... Bozkır gülüşüne asıyordum tenimin el degmemişliğini anımsa! Hangi dünya sığar artık yalnızlığımıza? Hangi *******de kaybettik yolumuzu? Ve nerede unuttuk kayıp kentlerin çığlığını? İnce bir sızının en orta yerinde kanayan bu gökgürlemesi zamanı kucaklamak mı kaldı şimdi? Yarınsız kalmak mıydı karanfil yoklumuzun tan ağarması? Konuş-ma! ... Ayrılıyorduk Kaldırımı olmayan kentlerin hüznü kadar çaresiz, Çöl kadar ıssız, Dalı kırık ağaçlar gibi kimsesiz, Ezbere sevdik hayatı bilmeden, Serde gönül ağrısı, Elimizde tarifsiz boşluk, Aklımızda sıcak bir el öpüşmesi, Hangi gidişin kanadına yakışırki suskunluk? Dağılan saçlarımızın gülüşü degildi biliyorsun bebegim; Yüregimizi kanatırcasına koşmalarımızdı; Ölümün rağmına... Ayrıldık, yani öldük! Kalbimizin tualine çizdigimiz terli bedenlerimizi unutarak, Çıldırmak gibi bir şey avuçlarımın arasında büyüyen, Bir kaç ölüm boyu, Bir kaç karanfil kokusu, Ve sonsuzluktu nefes alan... Hayatın sevecen kollarında zemheri türkülerdir artık söylenen dudaklarımın ıssızlığında boy vermiş Bazen şiirler olur yüregimdeki sofranın baş köşesinde, Bazen bir damla 'Su'' Sonra sen... Sen olursun apansız, düşlerimin en derin iklimlerinde Bahar olur, Yani kış unutulur sıvasında gözlerimin, Bedenim terler Düşer aklıma birden bire tenin Ve kokun çarpar yüzüme ansızın; Ben susarım! ... 10.08.2007/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Barış
Açlığa inat yüregini doyurmaktır, Barış barut kokusunu ıtıra gömmektir, Bir karanfil sunmaktır en kanlı savaşlara. Çocukların oyun taşlarıdır... Bir kız çocuğun ip atlaması kadar masumdur barış gülümsemelerde. Barış, Deniz'in özgür olmasıdır Savaş gemilerini gömüp Okyanusun en dipsiz dibine; Bütün öldürüm silahlarının geri tepmesidir! Barış, Evlerin duvarıdır mermi izi olmayan, Kaldırımlardır üzerinde hiç ayak izi kovalanmayan! Babasız kalmamaktır çocuk haylazlığında, Evin balkonundan el sallamaktır uzaktan bıyıklarına, Barış! Barış, Tespih taneleri gibi, acıların kanlısını temizlemektir, Göklerin karanlık, eşkiya rengi olmayan gökyüzüdür, Sesidir halkın ülke ülke, Gelecege inanmaktır barış mavinin en güzel renginde. Oyuncak atların üzerine, Oyuncaksız kalıp, çıplak uzanmayan çocukların gamzeleridir barış. Anadır barış avuçlarında evladım kokusu, Kirli bir gömlegi saklamaktır barış. Kaçak tütün kokusudur, Her yudumda dağ dağ çekmektir içine. Barış, tabakasıdır köylünün, Çiftçinin toprağı, Emekçinin teridir alnının orta yerinde duran. Barış, Kucaklayıp dostu ayağı kaldırmaktır Ayak olmaktır, ayakkabısız kalsada! Barış, Ho Şi Ming olmaktır, Kara çığlığımız beyaz dişleriyle Mandela Rahibe Teresadır barış. Spartaküs'ün kılıç keskini bakışlarıdır arenalarda, Jerenimonun uzun saçlarındaki dalgadır. Barış, Rüzgarında salınmadık dallarıdır bir çınarın! Köyleri yakılmamış bir köylüdür çatlamış dudaklarıyla; Toprak damlı evlerinde şimal rüzgarına yüzünü tutan. Barış, Sabahları Nemruda çıkıp güneş olmaktır Karacadağa sarılmaktır zılgıtlarla barış, Dicleye akmaktır gürül gürül, Mezopotamyada bereketli doğurgan toprak, Akşamın alacasında yürümektir derin koyaklarda süzülüp. Sırtına vurmaktır hayatın anlamını inadına... Bir ayağın çukurda olsada Diğer ayağınla ezmektir savaşı, Barış Ve barış, Yaşama uğruna ölecek kadar sevdalanmaktır; Sevgilinin gözlerinde... 01.09.2006/ Diyarbakır Deniz Ekrem |
Beyaz Ve Kara
Gecenin içinde ben Benim üstümde gökyüzü Baktımda kafamı kaldırıp iki yıldız kaydı gözümden Biri kara,beyaz birisi Al beyaz senin olsun Kara bende kalsın Kara gözlerin bıçak Beyaz memelerin sıcak Beyaz senin tenindir Kara benim kaderim Deniz Ekrem |
Bir Gün Mutlaka
Kendi ranzasına tutsaksa, Ve demirler kadar soğuksa burada hayat; Mutlak bir inançla, Özgür yarınlara ödeyecegimiz günlerin diyetidir... Deniz Ekrem |
Bir Yerine Vardımki Gecenin/....
Otobüs yolculuklarına vurdum belalı başımı, Camların soğuk teniyle sevişti alnım, Bir ter damlası düştü dudaklarımdan sonra, Bir yerine vardımki gecenin/ Yalnızım... Yollar hep senli biterdi deyip başlardım hayata Her sabah geceden devralıp nöbeti Esmer gülüşlerimize yaslanırdı Temmuz Hücreler boyu direnirdim cigarsızlığa da Sen olmadan beter olurdu dudaklarım Bir ay dokunur tenime tenin yerine Utanır dalgalarım Ellerimize dolup taşar gölgesi mutluluğun Aklıma düşer terledigimiz sanat müzigi zamanlar Bir yerine vardımki gecenin birden bire/ Yokluğun... Yokluğun kanatır kendini gövdemde Bulutlarından yaralanırdı gökyüzü, Vursun gözlerimden şafak diye çığlığım tüfekleşir Ki ben güneşe küskünüm bilir yeryüzü. Kirpiklerimden asılırım, yerinden oyulmuş yetim gözlerim yerine, Yürür üstüme üstüme bir yalnız ayna Allahsız vurur alnıma lanetini,küfrünü kafiyesiz okur Erguvan gülüşlerde yitirilmiş bir şarkı düşer Hangi nakaratını işler satır araları Yok oluşlar hangi çığlığı örseler Kendi kimligime döner döner sorarım Bir yerine varırımki Gecenin/ Suskunluğun... Deprem olur ağlayışların bende, sen bilmezsin, Sana nasıl yandığımı saçının o bir tek teli bilir Soramaz dudakların saçların nasıl konuşsun Kırılgan bir kuğu boynu gibi durmuyor taranıyor her telinde hayat, Ben okşarım parmaklarımda hasretin gül çiçek Dile gelir kan kırmızı yediveren Nefesi sıcak Ağustos neyler haykırsa duyar mı dağ? Uyanır mı uykusunda kentler? Yüzüme yüzüne yaslar kanarım Bir yerine varırımki gecenin/ Olmazlığın... Bir düş denizi geçiyor üzerimizden Sustur beni ağzınla Lal olsun dilim Öleyim bu tarumar akşamlarda Yalancı aşkların kıyısına demir atmış gözler kuşatmış her yanı Kirpiklerin nerde? Hangi renge sarılacağım görmeden kızıllığını dudaklarının Kalbimin kanatlarını kıracak suskunluğun hadi uyan Bir uçurum türkülerle beni çağırıyor düşüyorum Bir yerine vardımki gecenin/ Üşüyorum... 05.07.2008/ Uzaklar... Deniz Ekrem |
Bizimdir Bu Dağlar
Bizimdir bu dağlar, Bu yıkımlardan kalan gözler bizim. Ağlamaklı duran çorak toprak, Uçurum kenarındaki kurumuş dal, Ve dalın yalnızlığı bizimdir. Bizimdir bu dağlar, Bu duman, Şu bulut, Ötedeki yıldız, Efkârı bizimdir yeryüzünün, Dağlarımın dost gülücüğü Birde şehvetli öpücüğü! Yıkılan, Yakılan, Kesilen, Bedeninin acısı, Bizimdir çırılçıplak kalışı! Şirine dair, Ferhatın dövdüğü gövdesi bizimdir! Bizimdir bu dağlar, Baba gibi ağır ve mağrur, Ana gibi buruk ve çaresiz Yar gibi kadınlığı bizimdir Bizimdir bu dağlar, Toros, Cudi, Gabar, Ağrı, Karacağ, Kaf Dağı bizimdir...! Deniz Ekrem |
Bir Zamanlar Biz (Sen Ve Ben)
Bizki öyle zamanlarda ayrılığı, Kahrolan yangınlara atmıştık. Bizki nankör kelimeleri, Defterimizin hiç bir sayfasına yazmamıştık. Unutmuştuk aslında; Suskunlukla hiç tanışmamıştık, Ve hiç kapatmamıştık gözlerimizi. Yani üşümemiştik... Sen saçının bir telini vermiştin hasretime, Ben sırtına bırakmıştım gözlerimi. Biz bir zamanlar yüregimizin ev sahibiydik, Çok masumduk... Anlamamıştık akılsız başımızla, Kördük görmemiştik hiç, Bilememiştik hayatın yalan dudaklarda kan olduğunu! Yürümemiştik hiç böylesine dikenli bir yolu, Vurulmamıştı ayaklarımıza prangalar, Boğulmazdı hiç bir yakamoz gözyaşlarımızda, Meltemler karışırdı, Yarışırdı boranlar, Yarılırdı gökyüzü... Biz kendimizin kahramanıydık, Üstümüzdeki bulutların üzerine binmiş dolu dizgin, Umutları yelesinden yakalamıştık, Avuçlarımızda alev alev sevda, Aşkı inkar gelmemiştik... Sen aşka uzatmıştın kollarını minik avuçlarını açarak, Ben sevdaya açmıştım yüregimi kan revan parçalanarak... Kahreden yalnızlığımızı buruşturup atmıştık bir kenara, Bir zamanlar tekmemiz yüzünü bulmuştu en ayaz yüzlerin, Süngüsünde takılmamıştı hiç bir kalbin parçası acımasızlığın, Hayallerimizde kalmamıştı hiç bir zaman umut, Aşılmamış hiç bir duvarımız olmamıştı, Kendi içimizde karanlığın suretini çizmemiştik... Kurşun işlemeyen alnımız, Kapkara durmayan umutlarımız, Bir yeryüzü birde evrene dönüşürdü baktığımız Sen Evren olurdun içinde tüm maviyi barındıran, Ben içinde Yeryüzü maviye çocuk adımlarla koşan Korku degildi içimizde boy veren bir zamanlar Hiç bir açlığın sefaleti olmamıştı kalbimiz Çalmamıştı kapımızı hiç yumruk, İçinde sevgimizi içip umutlarımızı ıslattığımız kırılmamıştı hiç bir bardağımız; Ve cam gibi degildi kırılgan düşlerimiz. Çelik yürüyüşlerimizin altında ezilen beton, Ellerimizin arasına sıkışan demir soğuklar Uğramazdı sokağımızdaki kaldırımlara, Ne ayrılık fırtınası, Ne kasırgası yalnızlığın, Kalırdı bir tek adımlarımız... Sen Fırtına olurdun ayrılığa öfkeyle esip silerek Ben Kasırga yalnızlığı vahşice öldürüp gömerek Bizim bir zamanlar her sokakta adımlarımız vardı, Her adımda bir hayalimiz, Çocuklarımız olurdu güneşine daldığımız şafaklara bakarken, Hiç bir çıkmaza girmezdi düşlerimiz bir zamanlar. Korkularımızın daracık cepleri vardı bizim, Sarılırdık olur olmaz yerinde hayatın, bir bahane bulup birbirimize, Geceyi örerdik saçlarında senin, Dicle akardı,sana özenip Fıratın coşkusuna benzetirdin gülüşümü, Mağrur Karacağ olurdu yüreğimiz, Sen Dicle olup beklerdin beni tüm kadınlığınla sıcak sımsıcak Ben Fırat gibi akardım delikanlılığımla serseri ve kaçak... Bu yazdığım ''eskidendi o'' dedigim ikimiz, Şimdi solgun bir resim degil mi gül suretimiz? 15.11.2006/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Bu Hayat
Her kelimesi mayınlanmış sevdaydı, Bilmeden soluk aldığımız bu hayat! Bir çiçegin mavi kokusu, Bir karıncanın topal yürüyüşü, Bir ayrılığın buruk gülüşü! Bir çocuk tadında Yanaklarından savrulan bir çığlıktı Küçük diline kadar bağıran bu hayat! Ve bir gün, S u s t u! |
Bu Kenti Terkediyem
Sol yanımda kanattığım günleri vurup sırtıma, Ellerimin ayasında sakladığım boşluği savurup gidiyem. Bırakiyam adımlarimi yarim bir cigara gibi, sokak lambalarının sönmüş köşesine, Sararmiş ışıklarının altında kalan gölgemin gülüşinide Bir cigara... Kalbimin direği, Seni şimdi daha bir derine sapliyam, Kanatiyam, kabuk bağlatmiyam yarani bilisen... Sır gibi sakliyam gözlerini, Dudaklarini koymuşam alnımın heybesine, Avuçların nasılda sıcak bir görsen... Bir çift göz... Adımlarimin altında geçiyordi zaman, Bıçaklamişti göçmen gülüşün kalbimi O kanatilmiş hücre bedenim kalmişti geriye Pasli bir uçurum parmaklarimin arasinda yeşerirken Okyanus yorgıni gemilerim vurdi kıyiya Şimdi küskün bir Deniz gibi girdabimi takmişam kolıma Öpelesi yanlarimıda alıp gidiyem... Bir dudak... Dönıp bakmadan geriye, arlanmaz nehirlere koşiyam Denizler boğıldi kendi girdabinda, duruldi dalgalari Secdeye durduğim saçlarinin telini Gözlerinin çukuruni son kez yakomozlarimla tavaf edip gidiyem... Hani hiç gitmeseydim diyeyim birden bire Bütün ayrılıklarin inadına hani gitme deseydin Tahrip güci yüksek bir bombaydi sende bilisen bu ayrılık, Sağnağa tutulmiş bir kurban gibi celladimla izliyem kör karanligi Kimsesiz kalışlari olır darağaçlari infaz sonrasinda Adina yolcılık diyisen sen, Oysa sen yola çıkmasini hiç bilmisen. Bir adım... Evımın ekmegi, Bütün kelimelerımın en güzel harfine yaslamişam seni, Boşlıkta kaybolmaya yüz tutmiş hiçbir cümle düşmedi peşımize, Düşürmedım sende bilisen... Bir düş gibi ayaklanip yürirdi papatyalar, gülünce yanaklarin Faili meçul kalp ağrilarının sonidi sen bakinca kalbime Sen olaydin geriye kalan ömrımın her demınde ''Sen olaydin'' diyiyem, Sen olaydın yeterki Sen olaydın valla taş olaydin Duyamadi kalbin sesımi, yerınden mi çıkmişti? Gözlerin anlamadi kapatmişti kirpiklerin Ve ben yüridim sen uykılarının serin düşlerıne sarilmişken Bir düş... Soframin tuzi, Daha bir acitiyor artik pasli bir bekleyiş, Zordır bilimisen umut etmek, soni belli masallari degiştirmek, Severek kutsanmişti oysa bizim yeşerttığımız mevsımler, Hani zülfünün teline bıraktığım bahar, Senın yakan tenini kiskanan o yaz, Serinliginde kaybolan rüzğârlar, İçime çekiyem tepeden tırnağa yakan yangınini, Ah dudaklarin ne yakardi dudaklarimi Bir öpüş... Odamin Işıği Bu gece sen olmadan geçirdığım kaçınci gecedir bilmiyem Bildığım düşlerımızın çatal ağizlarinda belırırdi hayat Ve bütın mevsımlerın senli yüzleri olırdi Hangi uzak diyar olırsa olsın getırırdi sesini kuşlar kanatlarina bırakıp Netameli *******den geçerdi de hiçbir siyah ilişemezdi Sobelendi el tutuşmamiz bir ayaklarima kimse karişmadi Bırakıp gitmek kaldi geriye geçmişi, Bırakıp gitmek kaldi geriye sensız bir geleceği Olmadığında avunduğum sensızlığı Avuçlarimızda biriktırdığımız, özledığımız bütün düşleri Aliyam yanıma senli günleri sen ele bakma, meraklanma Artık gitme vakti geldi hadi kal sağlicakla Bir yolcu... İşte gidiyem artık Ne bir çift gözın kalacak sırtımdan bakan, Ne cigaramızın dumani, Ne bir adım olacak artık ayrıligın yolına çıkan, Ne bir düş kurmanin yarini, Ne bir dudak olacak sırılsıklam Ne de bir öpüş, söndürip içimizdeki yangini... Bir ayrılık... Gidiyem Ömrüm Seni o kentte mağrur bir dağ gibi bırakiyam, rüzğarlara saçlarıni tutmiş! Kendimi atiyam yollara nereye yürüdığıni unutmiş Ben seni sana bırakiyam, sen saçlarini omuzlarına... Bu kenti terkediyem sen sakın duyma... Bir Allahaısmarladık... 11.05.2008/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Bunun Adı Yaşamakmış
Kördü adam, Yağmurdan boşalırcasına aşık! (A ş k ı n g ö z ü k ö r m ü ş!) Dilsizdi kadın, Doğruyu söylecek cesareti olmadı! (Y a l a n a s l ı n d a b i r y ı l a n m ı ş!) Duymuyordu çocuk, Okyanus'tu adı... (D a h a D e n i z b i l e o l a m a m ı ş!) Bunun adı yaşamaktı... (M u t l u l u k d e d i ğ i m i z p a l a v r a y m ı ş!) Deniz Ekrem |
Cellada İnat
İpe çekmek için Koca gövdemi, Cellada inat! Kendi ellerimle Kurdum, D a r a ğ a c ı n ı...! Deniz Ekrem |
Çelişki
Ben sevgilinin Irmak kıvrımı teninde deniz oldum geçtim! Sonra yürek denen limanında durdum sığındım! Ardından dalga dalga çarptım gözlerine, göz yaşları oldum, Ama düşmedim yere! Yanakta sıcak bir damla,dudakta öpülesi ter oldum! Bir renk oldum, bin renk kuşandım! Bin gördüm, bir kör oldum! Ben sevgiliyi Kirpiklerim gibi kucakladım! Ilık bir rüzgâr gibi geçtim teninden, Saçlarını okşadım gün geceye kavuşmadan! Gece gördü,güneş çıldırdı! Ağladı ha ağlayacak, Sevdasız kalmanın acısını yaşadı yıldızlar! Benim sevdam güneşsizde sıcak! Aşksız kalan tüm baharlar size sesleniyorum! Tüm kışlarda duysun! Dalında unutulmuş tüm yapraklarda dinlesin! Alfabedeki tüm harfler siz,sizde gelin sesime! Geride yaşanılan tüm anılar, Gelecegin gözleri ve tüm körlük dinleyin! Dilsizlik, Cümlesizlik, Dizesizlik Ve Şiirsiz kalışlar duyuyor musunuz? Soruyorum, Sevgili şimdi nerde? Deniz Ekrem |
Canom
Ölümün üzerinde yürürdü çocuklar, Hiç yakışmazdı bir beden büyük gelirdi hep Dönerdik bir kuşatmadan döner gibi paramparça! Kabzamızda soğuk bir köpek havlaması! Patikalar incelirdi gün boyu, Güneş aynı olmazdı, Ay kadınlığından utanırdı düşerdi deniz'e çırılçıplak! Kurşuna vurulan gök-kuşağı avuçlamazdı, Yağmur sonrası toprak kokusunu! Yürürdük sırtımızda geceden kalma günışığı, Kalleş cesetlerin üzerinden sıçramak düşerdi payımıza! Bütün adımlarımızın kirlenmiş sakalları vardı! Aşk yasaktı, Sevmek, sevişmek yasaktı! Saçının tek bir telini sırtlamaktı mümkün olan, Bu ne ağır vebal Özgür dağların tutsak deniz'indeydi gövdemiz,dalga dalga! Limansızlık var bu yerlerde, Uçurumlar! Bakmak yasak, Görmek, Korkmak yasak; Gölgemiz yasaktı bize-sen yaklaşma Canom... Yüzünün gül suretini vur dünyaya, Savur saçlarını yıldızlar çıksın! Kentler şimdi dağlar kadar yakın degil, Voltada degil yüzüm, Gidişi varsa elbet bu yolun-sonunda sen olmalısın! Nasıl bakıyor Ülkem gözlerime dimdik göz kırpmadan! Yürümeli Canom-sen bırakma ellerime desem; İki elim var! Hangi birini tutacak ellerin ! ? Deniz Ekrem |
Çocuklara
Bayramın albenisini allayıp pullayıp koyduk kartlara, Bozukluk verdik saçlarını okşayıp çocuklara, birde şeker... Çocuklar dedimde: Kimi yeni elbiselerini akşamdan koydu yastığının yanına, Kimi kimsesizligini yorgan yapıp uzandı gecenin koynuna... Biri sabahı iple çekti daldı birden bire serin uykulara harçlıklarını rüyasında gördü, Birilerinin ipi bile yoktu sobasız bir evde rüya bile göremeyecek kadar kördü ve üşüyordu... Bir çocuk eldiveniyle kartopu oynayıp öptü babasının elini aldı harçlığını, Bir digeri çorabının deligine gülümsedi, harçlıksız koşup bir Çınar dikti özenle, Sevgiyle okşadı babasının mezarını... Biri yeni elbiselerini begenmedi ağladı durdu ayakkabılarını parçaladı yere vurdu, Bir diger çocuk ayakkabısızlığını takıp koluna boyalı yüzüyle bütün bir evrene gülücük savurdu... Ah ne olurdu ikisininde yüzünden güller açsaydı Savaşı, ölümü, katliami, açlığı yok edip Bütün bayramları çocuklar, Barışa, Sevgiye, Aşka gamze gamze savursaydı... Hadi çocuklar, Deniz, Arkadaş,Kahraman, Okyanus, Devrim,Umut,Barış,Ezgi, Özgür,Sevgi; Ber, Heval, Gernas, Okyanûs,Şoreş Hêvî, Aştî, Azad, Awaz, Evîn Sarılın birbirinize bakmayın büyüklere unutun savaşı, Ölümü, katliamı, sevgisizligi Bu Evren sizin olsun, Önünüzde kartopu oynayacağız günler çok Öpüyorum gıdığınızdan bayramınız kutlu olsun... Deniz Ekrem |
Dağların Kaçak Kızı
Sabah mahmurluğunda bir kan! Dünyanın hüzünlü sesinin akıntısına kapılmıştı Kahramanca son verilmiş bir hayat bırakıp, Yıkıntılardan geriye...! Yüzümüzün siperi onurlu dağlardı Keskin bakışlı uçurumları silah silah! Kederli gövdelerimizin kalkanı kayalıklar.... Sürgünde geçen yıllar Turnalarının göçüp gittigi yerdi aslında. Kayıpsız gölgeler olsada cehennem, Cennetin bir ucuydu parmaklarımıza sardığımız tetik yerine, Elmadan bir ısırık alamasakta! Bir başına düşünmek seni derken, Delicesine kendime; Saçının bir teli bile düşmedi düşlerimde! Duyumsadığım ses, Nefesin olsa gerek Dağların Kaçak Kızı, Yoksa alır mıydım hiç elime bu boşluğu bu vakit, Yüregimde paramparça olur muydu kaçak bir sızı? Ne acıdır bu kadar yalnızken, Birde sen olmamak, Yürüyüp gittim, Uçurum kenarlarını eziyor adınlarım, Adımlarımda sende çoğal desem Düşmeli işte! Öfkeli bir gökgürültüsü gibi... Kayıp uçurumdan aşağıya bir taş olup Yıldırımdan daha keskin hızla çakılmak.... Bir kuru dal yapıp savaşı, Çıtlatıyor bütün çocuklar ateş yakarak, Korkusuz binlerce minik el-ler-in-de eriyor şarapnel parçaları! Öldürüm silahlarını dilimliyor gözlerinin keskin bıçaklarıyla, Katledilmeyi siliyor,faili meçhulleri gömüyor gibi... Bu gülen çocukların yanakları gerilmiyor boşuna, Dağların Kaçak Kızı saçlarını savur,çocuklar gülüyor, İnan bana, Sözüm o ki: Yine bir yerlerde bir savaş ölüyor! Deniz Ekrem |
Darağacında Bir Deniz
Deniz dalgalarını bırakıp geldi, Kanlar içinde can çekişerek. ''Kanar'' dedi bir ses, ''Yarası derindir'' Birden ''Darağacı kurulmalı'' dedi o ses Kirpik ucuna asılmalı Sonra gömülmeli bir göz çukuruna Mezarı oraya kazılmalı Acısını dindirmek için Kalbi sökülmeli yerinden... Güneşli Bir Ağustos sabahı bulunmalı hemen, Geceden kalma bir hüzün, bir intihar sebebi Ayrılığın o soğuk yüzü belirmeli birden bire Yılların ardına saklanmış tozlanmış bir aşk gelmeli, Kundaklanmasın diye dalgaları, biri türkü söylemeli Dinlemeli cümle alem, Dinlemeli evren, Duymayan olmamalı! Telaşla toplanmalı ahali meydana, Yedi düvele haber salınmalı, Ulaklar dört nala sürmeli atlarını, Dağdan, Taştan, Çamurdan Fırtınadan geçmeli nalları Masallar ülkesindeki tüm kahramanlar çıkıp masallarından gelmeli, Hangi kurşun sıkılmışsa geri dönmeli namlusuna, Tüm öpüşmeler Kızıl sevişmler ertelenmeli Eskiciler bırakmalı eskilerini, Dilinciler mendillerini katlayıp koymalı cebine, Bıçaklar kınına konulmalı, Kim kavgadaysa durmalı Şahit olmalı bütün tanrılar inmeli gökyüzünden, Yer gök yüzünü kapatıp utanmalı bu gününden. Uzak bir kent olmalı celladı Minik avuçlarıyla dokunmalı yanağına o cellad Karanfil kokan cigara uzatmalı biri Yakmalı sonra derin bir nefes almalı Deniz, Yanmadan aklındaki dünya, Sorulmalı dalgaları yaralı Küskün Deniz'e son arzusu Ve geçirmeli ipi kalbindeki boynunun bütün masumluğuna Biri tekme atmalı son bulması için Deniz'in Yaşam Macerasına! (Yaklaştı biri saçları bahar rüzğârında salınarak Geçirdi ipi boynuna sehpada gözlerine bakarak) (Yaktı karanfil kokan bir cigara Deniz'in gözlerine bakıp dudaklarına bıraktı, Cigerlerine bir nefes çekip gülümsedi Deniz, celladını gözlerinin çukurundan tanıdı; Derin bir nefes ve yarım kalmış bir cigarayla bitti Deniz'in macerası...) 18.12.2007/ Diyarbakır |
Deniz Kızı
Temmuza inat buz kesmiş oturuyorum Deniz Kızı Kavgamın yarısını baş ucumda bıraktım, Uzak yollarda kayboldu sırtımda taşıdığım güneş! Sürgün oldu ayaklarım,dur diyemedim! Özgür ülkemin deniz'i kime ıslanır? Dalgaların kaç gece boyu büyür? Deniz kızı küsüp gitme ne olur, Uzak bir kent gibi durma ağlamaklı! Uykusuz sabahların tel örgüsüne takma yanaklarını, Gövdemi boydan boya yırtan Ürkek öpüşlerine götürme! Kanatlarına özenme Deniz Kızı martıların, Tenha limana aldanıp uçamazsın, Sen Denizin yüreginde büyüdün, Deniz Kızı kanatlanıpta kaçamazsın! Deniz Ekrem |
Denizin Delisi
Gerçekte bir korkuydu kalbinin gözünden bakan, Gerçek olanı bilmeden soluk alışlarında asıl korku, Deliydin her deminde hayatın içinde, Dalgalarına kapıldığın Denizin! Ben Denizdim bir zamanlar, Dalga dalga; Sen girdabımda, Deli! Denizdi serin çığlıkların seyrinde seni ıslatan, Sen deliydin o zamanlar, Kolkola yürürken baharla birlikte... Öpüyordum kırmızı dudaklarından, Alarga yalnızlığımla.... Şimdiyse küskün bir Denizim artık, Susuz çöller gibi, Sen ne ''SU'' olacaksın bana artık; Ne de bir deli! Ve... Ve... Ve bu gün Her şey bitti! Deniz Ekrem |
Dönersem Bir Gün Eger Ağustos Sabahı Olmalı Avuçların (Anne)
Dönersem bir gün eger betonarme yıkıntıların altından, Sabahın uyanmamış mavi bir vakti olmalı, Ve sen süpürmelisin evimizin önünü, Demirler, Betonlar, İnsan çığlıkları olmamalı Anne! Dönersem bir gün eger yıldızları bırakıp, Bacağı kopmuş bir kadının saçlarındaki acı, Boynu duvarda bükülmüş bir kızın resmindeki çaresizlik, Evladım neredenin çığlığının kararmış korkusu, Gözyaşlarının serçe tedirgini adımlarındaki kokusu olmamalı Anne. Dönersem bir gün eger, Bir sabah uyandığında, Güneşin gözüyle bakacağın sokağımızda belirecek gülümsemelerim. Dokunacaksın o an yanaklarımın pembe buğusuna, Kaç kelime yılı uzağım senden diye düşünmeyeceksin, Kaç ağlayış yılı kadar bırakıp gittiğimide; Bir gecenin ansızlığında kızıl kıyamet. Kaç depremler geldi geçti diye de Kalbinin köşesini incitmeyeceksin. Dönersem bir gün eger, Sen dalları göge degen bir ağacın dalına gömlegimi asmalısın. Dönersem bir gün eger, Mezarımı cennet kokunla yüregine kazmalısın. Dönersem bir gün eger, Sen Anne, sen, Sen artık, ağlamamalısın; Ve hep Ağustos sabahlarını avuçlamalısın... 17.08.2007 |
Dılémın
Dılémın Sayki seni cümle cümle buraya taşıdım sırtımda, Sen uykunun arasında rüya gördün dılémın! Nefesim sende kalmış hep,ben soluksuz! Göremedigin kentimin kaldırımlarına sis çökmüş bu sıralar! Evler kuytularda kalmış, Mayısa batmış tüm yaslar, An gibi yasaklanışın aklımda, Kalbin kurşun, Uçmalı şimdi,konmalı kırılmış olsada kanadına bir kuşun... Rehin düşmüşüm gözlerine, Sana tutsak her zerrem Sensiz bu beden soluk almaz Bana delirmeyi yasaklayan deli gönlüm senden gayrısına olmaz dılémın Yıkımlar sonrası durulan bir boşluğun ansızlığında, İhtiyar yaşını giyinip gelen içimdeki insan sana bakıyor Nerdesin Dılémın? Ne çabuk geçti zaman,bunca yıl nasılda bitti bir türküde? Nasılda yattım bunca yokluğunda seni voltamda adımlayıp? Sen gülüşüme tutuklu Ben sana mahkum Dılémın! Vakitsiz gidilen gül desenli yollarına bakıyorum, Gözlerim ufkun bilmem kaçıncı kilometresinde! Bir gölge belirse ansızın, Sen diyecegim avazım çıktığı kadar! Künyeme yazılan isminin baş harfine koşacağım, Çocukluğumu alıp koyacağım karşına, Bak büyümedim diyecegim,büyütmesene Dılémın! Ruhları çekilmiş sanki hiç bir beden kabul etmemiş, Sanki hiç varolmuşluğu olmamış gibi, Sankiler ne çok sanki şimdi Belkiler ne acıtıyor insanım diyeni bu vakit Ya keşkeler ah o keşkeler... Keşke demiştin unuttun mu Dılémın? Üstü başı yırtık şarkılar dinliyorum sen yokken, Elbisesiz şiirleri giydirmek bana mı kaldı artık? Ne terziyim nede terzi çırağı! Söküğü dikilemeyen benim yüregim, Hiç bir yama kapamazki kalbimin yırtılan sayfasını? İplikte,ignede,terzide sensin Dılémın! Gider ayak uğradım sokağınıza bakkal amca tanımaz beni görmedi hiç, Bir asfaltı yabancı degil bana yollarının! Seranat yaptığım güne koşuyorum sen penceredesin! Ne söylemiştimki niye o kadar güldün? Uzun bitmez yürüyüşlerde saçlarına takmıştım suskunluğumu tokan nerde? Bu saçlarında dolaşan ellerim degil Rüzğâr mı esiyor Dılémın? Bu köhnemiş hayatın ellerinden sende tutmadın mı bir zamanlar? Bakmadın mı gözlerine,rengine bürünmedi mi? Hızına yetişti mi kimseler,yakaladılar mı seni paçandan? Durağanlığında mı durdun yoksa,durgun olan neydi? Kaç bahar geride kaldın ki yetişemedin bu Çınar'a? Senden kaç asır fazla yaşadı dersin? Ne kadar küçüksün? Yaşamak kadar genç olan sen miydin yoksa? Önceliklerinden kim payına düşeni aldı? Soruyorum, Şimdi hayat rotanda neler var Dılémın? Deniz Ekrem |
Düşlerimizdeki Ülke
Yıkıntılardan arta kalan Ve yıkılan düş ülkesi olsada yüregimiz Her şeye rağmen Yeni bir ülkedir aklımızdaki! Çorak bir topraktan fışkıran su kadar tarifsiz, Tarifini bulan çiftçilerin güleç yüzleri gibi aydınlık; İhtiyar bir kadının cebinde eskisede, Hep aynı kızıllıkta kalan mendile gebe, Taş kaldırımdaki ayak izlerinin silinmeyen sevecen yüzü; Hiç bir alanında çıplak boyunlara geçirilmiş ipleri olmayan! Ve hiç bir sokak arasında aç kalmamış çocuklar, Ve hiç bir çocuğun babası götürülmemiş evinden, Bir gece vakti! .......................! Damları kuşatılmamış, Kapıları dövülmemiş... Hiç biri uykusundan uyandırılmamış dipçikle! Yatakları didik didik edilmemiş, Yastıkları sökülmemiş, Günsüz bırakılmamış... Yatırılmamış gece beton üstüne,sırılsıklam... Beton,kan revan uzanmamış kendi gövdesine! Bu resmi şaşkın gözlerle izlemeyenlerin olduğu, Bir ülke olmalı yer yüzünde! Kendi gözyaşlarını yalayan evcil köpeklerin kemikleri gibi Kasap çengelinden koparılmış bedenlerin olmadığı, Babam nerde sorusu sorulmamış bir ülkedir yüregimizde Sabahları uyanır uyanmaz o mutlak günde,düşlerimiz! Deniz Ekrem |
Eğer
Gökyüzüysen eger Yağarsın bir damla ''su'' ya hasret olana, Parlayacaksın, Göstereceksin yolcuya yolu yıldızsan eger, Serin tutacaksın uykuları Esiyorsan rüzğâr olup, Ateş olmuşsan yakacaksın kendini, üşüyeni ısıtıp Yolsan eger, Dikenlerin kanatmayacak hiç bir adımı, Ayak izleri duracak sevgilinin, Kaldırımsan eger bir köşe başında İzleyeceksin sevgilinin kaçamak öpüşlerini, İnsansan eger Getirip ortaya koyacaksın yüregini... 07.10.2006/İstanbul Deniz Ekrem |
Eksik Ve Acı Yaşanmış Mayıs
Nerde ve ne zaman baksam gözlerine olmazlığınla, Eksik ve acı yaşanmış bir Mayısa gelir an'ıma! Bundandırki bu suskunluğumun vaz geçilmez tanımı usumda! Dünya daraldıı şimdi içinde soluduğum odam kadar! Öldüm mezarım kazıldı duvar halıma, Topraklar atıldı üzerime,duvarda beton,halı altında! Eksik ve acı yaşanmış Mayıs Göz kapaklarından vurulduğu bir sızı Gözleri oyuk kör bir kuyu bak,düş-te gör! Çatık kaşlı bir düş! Eskimişliginde duran bu yüz,Mayıs! Yüregimin cebinde var - (sız) -(ı) -(m) ! Habersiz bırak - (ma) -(lı) ! Dönüşleri olmayan gidişlerden unutulur Mayıs - UNUTULMAZ! Eksik ve acı yaşanmış Mayıs. Nihavent sabahların uykusuzluğuna, Günaydın desem konuşan ben miyim? Susabildikçe! Ben eksildikçe artan bu acı gün, Kime ölsem yaşıyor inadına! Kendimden mi korkmalı? Korkuyu mu ısıtmalı? Bizim doğurduğumuz bu hüzün sen misin Mayıs? Eksik ve acı yaşanmış Mayıs, Meryem nerdeki sen İsa degilsin! Bölüştük seninle bu yiten ömrü sunduk bir parça, İçtik haram sudan ''su'' yoktu aramızda! Bir omaca gibi yalnız kaldık önümüzde Haziran kim? Yolumuzu gözleyen kentlerden hangi yola çıkar bu mevsim? Aşkı sende bilirsin iki kişiye gülümser, Biriyle sevişir! Üşüyorum bu ben degilim Mayıs! Eksik ve acı yaşanmış Mayıs. Kalmak için gittik derin bitmez yollardan geçerek! Hasretin alnında yürüyen hangi saattir? Akrep yelkovan ikilemi,beynim tik tak! Beş para etmez cüzdanım içinde resmin olmasa! Hala bir karanfilin sol yanında duruyor gamzesiz! Terliyorum! Bu karnafil ben degilim Mayıs! Eksik ve acı yaşanmış Mayıs! Suskunluğumun başlayıp soyunduğu yerde çığlık giyindim! Bir beden büyük geldi daraltmadım! ''Kral çıplak'' kraliçesiz! Uçurum boyu kadar sustum sonra! Oturdum hüznümün üstüne,yalnızlığa uzandım! Uyumadım gece dingini gözlerim, Nehirler, Deltalar, dereler Göller adına Yatağım Nerde Mayıs? Eksik ve acı yaşanmış Mayıs. Ben en çok sana yalnızım, Kime ölsem yaşıyor! Kaç abdest suyu ısıttıki kazanlarda? Ölmek gemici feneri,yanıp söner! Gemiciler döner dalgaların gece renginden, Ressamın tualinden fırlar bir yakamoz. Kalır balıklar ''Deniz''de, Suyum nerde kuruyorum Mayıs Deniz Ekrem |
En Çok Gözlerinin Çukurunu Özledim
Temmuzdu, Ve tepeden tırnağa dünyaydın sen yaşanılası, Su gibiydin düşünce her toprağa kuraklık unutulurdu, Serin bir bahardın hangi çiçege uzansam sen kokardı, Dokunurdum kokuna, yaprakların gül açardı, Gül açardı güldügün; Bir tek gözlerinin çukuru kaldı aklımda, Her baktığımda kalbimden vurulup öldüğüm... Temmuzdu, Çıktın asık suratlı bir yalnızlık için yolculukların en acısına, Çıktım yollara el sallamadan gidişim kaldı Gözlerin bile gelmedi ardımsıra, sırtım üşüdü, Hüzündür tüm adımları artık bu dünyanın, Dönüpte baktım her adımda bir geriye de, Gözlerimi bıraktığım sırtınla karşılaştım... Temmuzdu Ne bir ses vardı havada, Ne bir rüzğâr serinliği. Terleyen alnımın gözleriydi merakla bekleyen, Yüregim pervasız, Yüregim deli bir Deniz, Ellerim coşkuyla güne koşan sevecen yanaklı bir çocuk, Ayaklarım serseri yalnızlığımda adım adım, Ceplerimde öpüşlerini sakladığım dudakların Kaçak yolcuların en son vagonuydu gülüşlerim, Ve ben binip giderken o trende, O günden bu güne; En çok gözlerinin çukurunu özledim... 09.04.2007/Diyarbakır Deniz Ekrem |
Eski Degildi Yaralar Ve Tanıdıktı Kabukları
Kalbimin dinamit olan yeri hazır patlamaya, Alnımda mayın, Yanaklarımda pusudur yalnızlık. Dudaklarımla dövülmüş kanatılmış bir kaç sözcük, Nereye baksam gözlerimi her kırptığımda, Yokluğun çarpar yüzüme, Geceye bırakır yerini güneş yıldızlar, bulutlar, yakamozlar içinde. Şimdi hangi kentin adını yazsam Deniz'den ırak, İçi kanıyor yolların, Sönüyor ışıkları tek tek, Tellerinde intiharına koşuyor serçeler, Tutunamıyor kaldırımlar, Düşüyor hayalleri sokaklarında büyüyen çığlıkların, gecede(n) yoksu(n) l üstelik! Yaklaşan bir sel felaketi gibiydi adımlarımız Kimseler geçemezdi önüne Kolları kesik, dizlerinden vurulmuş bir duvar örübilirdi ancak Sonra genç bir ''Eskici'' durabilirdi önünde masallardan kalma, Yaz yağmuru gibi boşalan gözyaşları bile kâr etmez Pembe buğusu yanağımız gözyaşını, Yer, yağmuru hep tanıyacaktır Başka bir dilde dilenen bir dilencinin ne istedigi ne kadar anlaşılabiliyorsa, O denli durulacaktır yaralar ve acısı kalmayacaktır... Çok zaman alınyazısı oturdu sayfaların gövdesine Bu haydut *******in sırtında dolaştı ayak izlerini bırakmadan, Çığlığımızı taşıyorduk gelecek yarınlara,dün bile olmayacaktı Adı konulamayan bir mevsim yaratacaktı boynundan öperken seni dudaklarım Ve dudaklarımız kanarcasına öpüşürken Kanayan yerlerimiz kabuk bağlamayacaktı! 21.11.2007/İzmit Deniz Ekrem |
Eskici
___Yalnız bir bulut çıplaklığıyla bakıyorum sonsuzluğun duvarına,zıplıyorum yerindem,birden oturuyorum tüm ağırlığımca.Yanıma Sonbahar yanışıyor tertemiz kalbi ve gözleriyle dokunuyor yanaklarıma ki yanaklarım daha solgun degildi! Biri fırlıyor omuzlarımın üzerinden bir mermi gibi çocuk haylazlığını kuşanıp, benim içimdeki biri peşisıra koşuyor avaz avaz, nefesi kesilecek diye ödüm kopuyor...Benim ölecegim tutuyor... ___Kitaplığımın ardındaki duvara sakladığım yüzünü çıkarıyorum karşıma, yüzün buğulu,yüzün hüzün, yüzün içimde binbir keder...Anlatmak...! Acıyan yanımı sana vermeden bakıyorum,gözleri(m) n mi alarga bakan sorgusuz? İşkenceyi alıp getirmişim kaybolan düşlerimin parmaklarına takıp,tırnaklarını çekiyorum tek tek. Parmaksız kalmak degildi korkum,eldivensiz olmaz bu kış kıyamette! Sende bilirsin ne beter olur bizim burada kışlar anlatmaya ne hacet; üşüyen yanıma güneş yatırılır sanırsın, güneş donar,güneş ayaza tutamaz gönlünü,güneş üşür...Güneş sıcak iklimlere kaçar bizim buralarda bilirsin! Bilemedim...! ___Düşümde geleceği(ni) görmüştüm! Darmadağan bir kalabalığın içinde belirmişti(n) aniden gelecegi(n) gözlerimde...Bir dilincinin avuçlarını ödünç alıp açmıştım yüregime benzetip,ezilip büzülmek ne zormuş megerse...Mezarlığımın karanfil kokan yanına oturup düşündüm sonra; aklımda binlerce bilemediğimce dua. Gökyüzünden salkım saçak hırsızlık yapacağım kimin aklında vardı? Ben böyle ölümün bilmem kaçıncı kilometresinde, solgun,buz yüzüme dokunan ağaç dallarının sesine takılacaktım öyle mi? Yok olmanın bakirliğine el sürmeden dolaşan oraklı amca yüzün neden görünmez bu ışıklı yolda? Ki amcam degil tanımıyorum... ___Elvedalara allayıp pullayıp gönderdim geride kalan gençliğimi, sen el salla çocukluğum gelmez artık,emeklemek bile unutuldu tarafımdan! Gidilen yerleri unutulan acıyı takmışım nasihat diye babamdan beynime. Savaş alanlarında tozlu cesetlerin üzerinden sıçrayan at nallarına kesilen kulaklarımdaki tarifsiz vızıltıları duymayan bir ben miyim? Gögsünde bir hançer yeni işlenmiş demirci körüğünde,özene bezene,işlemeli boncuk boncuk sapında,nice yigitlerden kalma kanlar...Ne büyüksün sen demirci usta...Kanım ne kırmızı... ___Özgür ülkelerin halkına dönmüştü bir zaman yüzüm; evde,yolda,tarlada,pazarda pazarlıksız. Alnında terleyen emegin sıcak ekmek kokusunda, saçlarımın kış ayazda savrulmasında,tuttuğum onca elin ayasında ve sevdanın en yaman, en keskin kıyısında...Yüzüm... ___Yüzümde yüzünün cennet serinliği! ___Yüzünün yüzünde cennetin kendi bahçesini sulayan Özgür gülüşün ___Gitgide yaklaşan ağırlığı sesi hayatının, gri boşlukları dolduran tınısı sesinin...O her şeyi dirilten dokunuşların alaca renginden sıyrılan maviyi tutuyorum; fırtına mıydı gelipte çarpan,deli bir kasırganın elimi degecek sanırsın saçlarının dokunamadığım teline? Ateşte yanan ruhumun kalkanıdır seni saran kollarıyla...Belin ne ince... ___Tarihe dönüyor gözlerim yine,başımda binbir bela,beter kışların soğuk havlaması,ötede Çınar ağacı gövdesine yaslanan bir eskici,torbasında yastık yastık düş izleri...Serçelerin konup kalktığı bir dal,kırık sevdalar gibi kanlı uçurum rengi. İnsalıktan kalma yak izleri,kar üstünde ekmek kırıntıları şaşkın duraklara yolları çıkan şaşkınların delik torbalarına takılan eller...Hasretinde yıldızları sarı saçlarının tokasıyla kırpan bir kız çocuğunun ayakkabız kalbi...Dağ yalnızlığını dağdan daha büyük büyütmeliyim eskiciyim deyip,dokunmalıyım saçlarına sarısının...Ve kalbini alıp koymalıyım okumak için eskiyen tozlu gözlerimdeki rafıma en güzel kitap deyip insana! Hangi insanın sayfasını çevirdiki yüregim! ___Sevmek için beynimi kalbimle parçalayıp kim bilir kaç bahara koşacağım kaç kışın üzerinden atlayıp! ? Kaç dize yeniden hayatı tanıtacak her birinde ayrı bir özet sunarak! Yeniden başlamak için emeklemek aklına gelmez artık aklımın! Ne kadar ağır ve yavaş anlayacağım? Bir gölgedir artık aşk ama tanımadığın birisinden önce yürüyen! Hain bir sırıtmadan öteye gitmeyez karanfillerin kırmızı dudakları,çıldırmak gibi bir şey...Çıldırıyorum...Torbamda bir sensizlik! ___Çingene çalgıcıların çoban ateşindeki dansına atarım kendimi, bir Deniz'in göz kapaklarında beliren yakamozların iç çekişi vurulur,bir şilep ezer geçer dalgalarını ki dalgalar büyümeliydi oysa! Kentin ışıkları ay kadınlığına soyunur gözünden sakınıp bedenini. Kentler Deniz'e kavuşmadı; Gülüşün nerde? ___Güneşle kavgayı duruyorum tunçtan karğılarını getiren tanrılar neredesiniz? Hani Ateş,Hani sevgi,hani Barış, hani Sevda Tanrısı? Neredesiniz....? ___Torbamda bir suskunluk var çığlık çığlığa! Deniz Ekrem |
Gece Gelen Ses
Aşk diye haykıran bir sesle geldiler Bir gece vakti, Kapıyı açan ellerin(m) di... 10.10.2006/İstanbul Deniz Ekrem |
Geceyi Vururlar Ben Üşürüm
Bir adım daha sokuldu kış ayaz, Geceyi bile vurdular tek kelimede alnından! Üşüyorum... Deniz Ekrem |
Geciken Gülüşlerin Kaldı Ardın Sıra Baktığım
Sol yanımın solunda bir nefes İncinir,kırılır, Kopar,yiter,gider gibi! Yalan olmuş unutulan Baktığım her terminal bankında ağlayan bir göz! Duman olmuş bir gökyüzü Altında kırılgan bir hayat! Susuyor trenler çığlığım raylara gömülü, Duruyor dünya,dönmeyi bırakmış bir ayak dibine! Bakıyorum ardı sıra geciken gülüşlere! Gülüyor musun? Hiç bir sevgili kavuşamaz gibi konuşuyor suskunluk, Gelip susuyor biri,nerde çığlığın? Tütünü,tabakası,sararmış bıyıklarıyla susuyor Gecikmiş gibi susuyor bir yürek, Elinde kocaman bir boşluk,konuşmuyor Gidiyor geç kalmayı umursamayıp! G e ç k a l a n a ğ l a y ı ş ı m d e g i l, Gü l ü ş l e r i n d i r a r d ı s ı r a b a k t ı ğ ı m! Deniz Ekrem |
Gidiyorsun Bunun Adı Ayrılık
Yanılsamalı günleri ayıklıyorum Oturmuş yüregimin kıyısına! Biraz sen,biraz ben,birazda biz! Parmak hesabı sayıyorum olmamışlığımızı! Kaç parmağımız varki! ? Sonra hasretin adını degişiyorum beynimin alfabesinden Seninde ıslanamayacağın Denizin var artık! İçinde ne yakamozun kaldı,nede bir dalga! Vurgun yemiş bir sünger avcısı gibi Vurgun olan yüreginde bir Deniz olmayacak! Hangi ölüm büyütür bize dair olanı Yaşamak için ölüm olmak Ölüm için yaşamak mı? Bizi bırakıp gitmek varsa serde Sende yigitsin en az benim kadar unutma! Mavi olmayan nereye yürürsün tek başına söyle Nerede duracak kalbin? Baş ucumuza bırakmadık bir uçurum kaldı mı? Artık düşecek bir uçurumumuz bile yok, Dİpsiz,karanlık kuyular kaldı geriye. Düşmeye her zaman korktuğumuz.....! Şimdi ikimizde tek başımıza düşecek uçurum arıyoruz Sen boğulamayacağın Deniz'e, Ben hasretimi vurup yüregime, Uzak diyarların en uzak yalnızlığını taşıyarak! Artık kendi korkularını tek başına yaşayacaksın karanlıklara sığınamadan; Kendi kentinin kaldırımlarını bir sen adımlayacaksın benim gölgem bile olmadan! Şimdi bana korkmak mı kalıyor dersin.......? Korkuyorum...........! Korku neyin adıysa! ? Ölememek mi delicesine isterken korku? Korku yoksa yalnızlık mı bir başına çırılçıplak! ? Öpememek mi artık sevgiliyi dudaklarından? Korku belkide sayamamaktır sevgilinin saçlarına kaç ak düştügünü! ? Sevmekse seni yaşamın her tadında korku Korkuyorum işte tepeden tırnağa Kime ne? Korku özlemekse seni anlatamadan deli deli,hasreti vurup yüregimin sırtına En ağırını taşıyorum bu yükün. Beklemekse yalnızlığın durağında sırılsıklam Buluta özenir bedenim sağnak olmak isterde Yağamam! Üşürüm üşürüm üşürüm.....Üşürüm Anlatamam! Kocaman bir geriye dönüp bakışlar kaldı bizden arta kalan Diş izlerimizin yerinde yalnızlık var artık. Dudaklarımızda kanadıkça hatırlayacağımız günler....... Doldurulamayacak ne çok nokta bırakıyoruz parmaklarımızın üşümüşlüğüne sarılıp Sencede virgüle mi vurulsaydık! ? Ünlemine takılmadan hayatın! Ne yapsaydım(n) (k) ! ? Aklımın eleginden geçirmedik bir sen mi kalmıştın? Acının en son tadı mıydın sen? Bir türlü unutamadığım Sevginin son tanımı olmuşluğun aklımı alacak Aşkın ilk başlangıcı tenin.......! Adına ayrılık denildi bu şiirin Oysa ölüm dedigin soluk alamamaktı İkimizinde aklında olmayan ama hep ikimizin aklında kalan? Yazılamayan olmak zor iş! Yazamamak........! Hangi mevsimdesin sen? Hangi seni ıslatmayan yağmurun altında yürüyorsun? Söyle bana bağıra çağıra söyle Güneşim Güneşin nerde? Daha doğmadı mı yoksa en güzel yüzünü vurup Deniz'e? Dalgasına aldanmadı mı? Tutulmadı mı çoban ateşinin gölgesinde? Bir göz bırakmadı ateşin tam ortasına? Hangi soruya takılmadıkki seninle hangisini çözdük bir çırpıda? Hepsini sırtüstü bıraktık işte hadi gülümse. Beynimizi parçalarcasına bir şeylere yanmanın adını ayrılık koyduk; Degişmeyen yazgının peşine bırakmanın burukluğunuda yüregimizin cebine! Ötede unutulmuş olanların yanına oturduk, Buruşmuş bir kağıdın en suskun sayfası olduk işte Üzerinde hiç bir zaman hiç bir kimseye yazılamamış Belkide yazılmışta gönderilmemiş. Ve hatta hiç olmamışızlığımıza benzeyen bir sayfa! İnsan yaralarımız kanıyor yine Tuz basa basa kanatıyoruz acının en doyumsuzunu Sevdaya dair ne varsa doymadan ayrılığı doyurduk tıkabasa Gidiyoruz işte Bir bilinmeze gidiyoruz aç kalbimiz bu gidişe,bu olmamışlığa ne kadar dayanacak? Yüregimizin heybesinde duran biz ne kadar yetecek bu yalnızlığa! ? Kim tutacak bu acının yasını? Sen uzak diyarların hiç bilinmeyen bir cennetinde Çiçeklenip dal budaklanırken Ben bildigin cehennemde yine senin için yanıyorum! Ah bir bilsen nasıl seni getiriyor bana Bu vakitli vakitsiz,bu acımadan üzerime gelen,bu anlamsız bastıran keder Bu gece, Bu ay, Bu yıldızlar, Bu sensizligin kör olası sesi nasıl sunuyor seni. Kimsezliğimmiş gibi alıyorum Sen yerine takıyorum koluma ayrılığı! Zehir zıkkım geçiyor üzerimden, Bir dağın yontulması kadar acıyor bedenim! Kendi dalımdan kopuşumun hüznü kalıyor geceye Ayrılık diyor rüzgar Bir dalım daha kopuyor Kokun çarpıyor yüzüme ansızın Kokun.............. Koklamayamadığımdın oysa! Tanımsızlığım..... Kalbimizi sırtından bıçaklayıp kaçan bu ayrılığa Nasılda takılıp aldandık! Gidiyorsun işte ben sokağımızın bilindik köşesinden sana bakıyorum Hangi sokak olduğunu sorma Ya dönemezsen, Ya dönmezsen Tanrım! Ah bir dönsen! Hangi penceresinden sana bakmadımki evimizin? Hangi odasına seni çizmedim dersin? Hangi duvarda kalmadıki kanayan yumruklarımın izi? Sen gidiyorsun! Ayrılığın o lanetli kelimesine bırakıp saçlarını! Benide götür diyemem ''Her gidişin bir gelişin muştusu''diyen ben Nasılda bakıyorum el sallamadan. Bir kere giden olmadım,bin gelişine hasret Ah o çocuksu koşmalarını vuruyorum ya terleyen avuçlarıma çaresiz Bir yaprak hışırtısı,bir yapmur damlası, sanki ayak sesin Yoksun.........! Resmini seyreylemek Resminden arta kalanı izlemek düşüyor payıma Senin payın neydi payın nerde? Ben nerdeyim? Hangi fakirin mendiline düşer artık bozukluk sevgiler? Hangi kuşun aklına açlık düşer kış ayaz olsada kanatsız? Karabasanların kuşatmadığı hangi düş kalır gecenin ortalık yerinde? Kim kan ter içinde uyanmazki çırılçıplak? Saksılar hangi çiçegi kabullenir yatağına,hangi yaprağı ısıtır? Suya hasret kalmaz mı dersin yağmurda sırılsıklam bir toprak! ? Yıkılıyor sonunda umutlardan yaptığımız düş evimiz Kapısı penceresi birbir kırılıyor. Yolumuz artık bizim yolumuz olmaktan çıkmış Ne bir gül-(üşün) biter etrafında ne de bir gün geçer Dikenine katlandığımız gül aslında hiç bir zaman kanatamayan olmuş elimizi de Bizim ne bundan ne de bir gül(n) den haberimiz var! Yokluğumuza buz kesmiş oturuyoruz Güneşsiz bırakılan gecenin orta yerinde Isınmak için seni daha çok düşünüp Daha çok yazmam gerek biliyorum Biliyorum ama.........! Kahrolası bir''ama'' Beter bir ayrılık bırakıyorsun işte Sana dair ve hep bana ait olan bir ayrılık! En argo dilimle küfürler atıyorum,kesiyorum gecenin sessiz sesini Dudaklarını ağzıma alır gibi yakmalıyım bir cigara Yakmalıyım şimdi neyi veya kimi olursa olsun Gidiyorsun işte Dünya yanmış Dünya aslında yalanmış! Bana ne! Bu ayrılık neyin eksiltilmiş toplamı? Hangi çarpım tablosunda çıkarki bu sonuç? Benim bu denklemi aklım almıyor! Kıyısında köşesinde unutulmuş bir şey var Bu dünyada senin yerine kim tutacak Gidiyorsun bunun adı ayrılık! Bütün gülücükler, Bütün güller, Bütün günler kahrolsun Kahrolsun işte slogan slogan ardına baktığım zaman Bu isyan, Bu kör olası içimde sana anlatamadan kalan Bir cigara ateşi kadar Bir kibrit çöpü gibi olsada ayrılık kahrolsun! Gidiyorsun Bir doğum lekesi gibi bırakıp aşkını yüregime Sabah olacak yine Yine aynı acının sevinci. Yüzünü vuracağım yüzümün yaşama yansıyan yerine Güneşin gölgesinden geçip gidecek serin bir türkü Her şey ama her şey notasız kalacak belli Gidiyorsun Hüküm giymiş gibi seni yüregim sol cebince taşıyacağım Kaç iklim geçecek havalandırmamım üzerinden bilmeyeceksin Pencereden sızan yağmur damlasına sen diyecegim Oysa Oysa sen olmayacaksın Cigara dumanına hapsolmuş akşam üzerlerinden Demledigim çay kokusu deyip adına Voltamın ucundaki en son adımım olarak kalacaksın! Kaç adımki bu hayat Kaç ayakkabıya gebeki sokaklar,caddeler Kaç ayak izi kalacakki üzerinden geçmedigim? Seni artık neyle avutacak bu hayat sordun mu giderken kendine? Hayatın ve ayrılığın yakasına yapıştın mı hiç? Yeni cennetleri bulmaya gitmeler degil bu Cehennem öfkeler bırakmaya sebep Bırakalım köpürsün kabarsın yansın bu yürek Yürek alsın başını gitsin ama sen gitme! Sana son sözüm bu! Bize vurgun *******i ayıkladım buraya Sıra sıra diziyorum Günler ayların albenise kapılmış aylar yılların kolarında Yıllara bakarsan ömrümüzü alıp götürüyor Giden bir tek sen degilsin Ah gidişiyle ömrümü erkene alan fırtınam Bunu bilmelisin! Gidiyorsun işte Bunun adı AYRILIK.....! Deniz Ekrem |
Git-tin Bak Neler Oldu
Git-tin! Bu kent yıkıldı,kuşlar kanatsız kaldı, Ben Deniz gibi şaha kalktım yüreginin nehirlerinde, İkimizde,yapayalnız kalmış bir sokaktayız şimdi Esmer bir sevdaydı oysa avuçlarımızın arasında, Ellerim üşüyor y-a-l-n-ı-z(lıktan) mı? Git-tin! Anam asmalara su vermez oldu, Serçeler kanatsız,güller dikensiz kaldı, Gökyüzü unuttu bulutları, ******* yıldızları koynuna almaz oldu! Git-tin! Se(n) ssizliğini dinliyorum inadına, olmasan da... Dudaklarının kapandığı yerden öpüyorum, Seni beklemek bile güzel olanı getirir sofraya, Adım yüregimin kızıl kıyamet yerinde, Sevişemedigimiz kadar terli bedenim sana hasret. Ben sendeyim, beklemiyorum... Git-tin! Yeryüzü yıkıldı, Depremler oldu yüregimde! Yıkımlarım ve ben kaldım! Deniz Ekrem |
Gitme
Gitme.... Gitme o halde, geri gelmeyeceksen... Kal... Bütün defterlerin satırlarını dolduracak kadar çok kal.... Ne kadar kitap varsa, Ve sayfalarında nefes nefese koşsakta kan ter içinde kal..... Gitme.... Bütün romanların baş kahramanı olamasakta kal, En kuytuda kalacağımız gibi..... Gitme, kal Ve öpme istersen beni; Sadece kal.. Gitme............. Deniz Ekrem |
Gözleri Kör Bir Deniz
Bir dalganın nasır tutmuş gözlerinden koparılmıştı? Titreyen kaç elin ayasıyla dokunmuştu yakamozuna o adı cellad şehir? Bir dilenci gibi kaldırımda mendil açar mıydı girdabında yırtılan gövdesi? Ne çok puslu renk tanıdı hüznü, limansız yeşeren mevsiminde! Bir şiire vurdu yokluğunu gözleri görmez, Kısacık bir türküye astı yarasını dili konuşmaz, Aldı başını, ağladı bazen güneş yüzlü yarınlara, Yanardağa özendi yaktı kalbini külünü savurdu ıraklara! Hayatın ağlayan yüzünü görmüştü sırılsıklam, Serseri ayazları, kabına sığmayan rüzğârları Bir yudumluk dokunuşları biliyordu binlerce yıl önceden Çok canlar verdiğini öğrendi sevgilerin, Zulasında saklanan onca hasret Aşkların gün yüzünü bile görmüştü, gecenin rengine inat Bir nehir düşlemişti, düşünden öte ülkelere bakarak, Kaç kez bir el uzatımı mevsim yaratmıştı, dokundukça yeşeren Her bir ülkede, binbir talan bırakılmıştı mevsimler yerine Binbir yontulmuş yaralarının en kuytu yerlerine tuz basarak, Her yara bir parça kan kokardı, Her yer birden bire dili kesilmiş gibi susardı! Susardı kaderine yaralar, kabuk bağlamazdı üstelik, Gök gürlemesi susardı mahçup bir çocuk bakışlarıyla, Sevecen adımlarının gölgesinde yürürdü çoğu zaman; Bütün çocuklardan kalma yanağını vurup hayatın yanağına. Ne yağmur küstü suratını çevirip, Ne kar darılıp gitti kardan adamlığına Bir Son-Bahar kaldı ilk bakışlarını bırakıp giden, Birde yaz, ayrılığın alfabesini öğreten! Okumayı sökmeden büyümüştü yosun kokularını içine çekip, Büyümüştü kalbi, gövdesi dağdan büyük Görmüştü bir su gibi içini serinleten İçmeyi bekleyen kurumuş dudaklar gibi görmüştü. Hani rüyasında çölde serap gibi kum tanelerini kana kana başından aşağıya döken, Hani uyanınca sırılsıklam intihar etmişcesine Adresi degişmeyen kurşun gibi görmüştü! Gözleri kör, gözleri kör, gözleri kör 07.02.2008/Denizli Deniz Ekrem |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:21 PM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.