www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee

www.cakal.net Forumları YabadabaDuuuee (https://www.cakal.net/index.php)
-   Edebiyat (https://www.cakal.net/forumdisplay.php?f=268)
-   -   Barış Erdoğan (https://www.cakal.net/showthread.php?t=143683)

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:14 AM

Barış Erdoğan
 
0216-3361132 Sakatlar Derneği


sesler yükseliyor
düşüncesiz
amaçsız
ne zaman düşündüler ki günümüz insancığı
bana doğru geliyorlar
sallanarak
bakan boş gözler
açılan ağızda dişler
mideniz bulansa da tükürükle
aval aval bakıyorlar
canım acıyordu geçti duyarsız insanlarla
uzanan sol el istem dışı
vah vah
yazık
niye
ben istemedim düşmeyi
ben istemedim engeli
kim ister ki
bakan boş gözler
düşünmeyen insanlar
herkes potansiyel bir sakattır
son kelime yüzünüzü mü ekşitti
herkes potansiyel bir engellidir
doğru değil yalnızca
gerçek
elindeki sigarayı çiçeklerin üzerine atan
adam olamayan adam bağırdı
kırdın kül tabağını
dikkatli olsana
sakatsan evinde otur
niye
elindeki sigarayı çiçeklerin üzerine atıp
bana bağıran
adam olmayan adamın üç kızı var
karısı çalışmıyor
sosyal güvenceleri yok
vah vah
yazık
bağırmalar
düşünce yok
bana kızıp bağıran
adam olmayan adama araba çarptı
üç kızı karısı aç
sosyal güvenceleri yok
vah vah
yazık
herkes potansiyel bir
son kelimeyi siz seçin
yeter ki
bir solukluk zamanda
düşünün

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:14 AM

19 Ağustos


yarın çiçek alacağım kendime
mavi ve güzel kokulu çiçekler
ya da pembe kırmızı beyaz mor
ne fark eder
kendime alacağım
aynaya nazikçe gülümseyip ilanı aşk edeceğim kendime
reankarnasyona inanmam bir kere gelir dünyaya
yaşamayacak mıyım
yarın çiçek alacağım kendime

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:14 AM

Ad


sevgimize bir ad koymaya
sızıntısı yeter ışığın

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:14 AM

Ağlama Anne


elimde olmasa da söz veriyorum
iyileşeceğim
kurtulacağım ms belasından
dedirmeyeceğim sevim hanımın
hasta sakat oğlu diye
fenerbahçe de basketbol oynayamasam da
gitarımı orgumu ben taşıyacağım
kar yağdığı gün
maviyle yoğurtçu parkında koşacağım
raylara oturmayacağım artık
yoncimiğin müziğiyle
çılgınca dans edeceğim
ağlama anne
elimde olmasa da söz veriyorum
iyileşeceğim


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Ağlıyorum


ağlıyorum
güzel kızla kalamışta yürüyemiyor
otobüse yetişmek için koşamıyor
seni seviyorum diyemiyorum
ağlıyorum
başarıya ulaşamıyor
mücadele edemiyor
insanca yaşayamıyorum
ağlıyorum
üniversiteyi kazanamıyor
güzel şiir yazamıyor
basit ilişkilerden kurtulamıyorum
ağlıyorum
insanları çok seviyorum

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Ankara


bu şehir benim değil
temiz havası
suyu
insanlarıyla
bu şehir benim değil
otobüste oturup
yollarda düşmeden yürüyerek
on dakikada evime geliyorum
onun içindir ki dostlarım
bu şehir benim değil
benim değil

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Anlayamadım


abanın kadri yağmurda bilinirmiş
bilmezdim bu sözü
önemsemezdim
koşardım günde sekiz saat
otobüs taksi tanımazdım

yıl bin dokuz yüz doksan bir
merhaba dedi ms bana
anlayamadım bacaklarımın değerini
doyamadım

buğday başak verince
orak pahaya çıkarmış
anlayamadım

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Anne


öğret bana
sevgiyi öğret anne
gözlerinden süzülen sular ne
polis amcalar niye dövüyorlar beni
insanlar madem ölecekler
niye öldürüyorlar anne
dört duvar arasında mahpusa
özel odalarda işkenceye
sandalye üzerinde idama
niye
sosyalizm
komünizm
kapitalizm
faşizm
emperyalizm
individüalizm

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Anne3


bir el uzansa anne
özgür ve barışça
umut varmış ya anne
uçurum üzerindeki ince ipe koydukları
sevgi varmış ya anne
yüz metre yürüyemezken
sarp dağlara koydukları
mutluluk varmış ya anne
multıpl sklerozlu olmadan
maratondaki bitişe koydukları
yaşam varmış ya anne
bana izletilmeyen
film makaralarına koydukları
varmış ya anne
anne


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Arıyorum


telefon ediyor
bekliyorum
yanıt veren yok
eve geliyor
kapıya vuruyorum
açan yok
çok özlüyor
albümlere bakıyorum
fotoğrafın yok
seni çok seviyor
karar veriyorum
karşılıksız bir duygu
sevgin yok


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Aşk Fırtınası


ılık ve yağmurlu sonbahar günü
gök ve ufuk çamurlu su renginde
ara sıra sis çöker
göz kırpışı zamanda
karşımda sen çıldırasıya umutla
aşk fırtınası başladı

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Aşk Vadisi


sıra sıra kavaklar
değişik çizgiler çizen ırmakta balıklar
silinip çizilen güneşli ufuklar
bizim aşkımızı anlatır

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Aydın Çehreler


ve dün olduğu gibi bugün de
gelecekte
kardeşçe
insanca
sevgi dolu
bir dünyayı kurmaya
hep beraber
gençler
sizleri çok seviyorum
aydın çehreler

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Ayrılık


ıssız sahil sessiz deniz
gölgeni izledim bir zaman
büyük geminin ürkekliğinde dudakların kıpırdadı
ayrılık günümüz diye

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Aziz Nesin Giderken


sokak ortasında yürüyorum
ince ince yağmur yağıyor
gözlerimde yaşlar
n.hikmetin şiirleri usumda
u.mumcuyu yaşıyorum
az önce yıkıldım
göz yaşlarım yağmuru bastırdı
aziz nesin
aziz nesin öldü
iki ay önce
ben ölmem demişti
aziz nesin bizi kandırdı
öldü
düzenin ölesiye kavgasında
ışıksız
yeni fikirlerde yoksun bir
mücadeleye bıraktı
öldü aziz nesin
öldü

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:15 AM

Baba


benimde babam olsaydı
korkmazdım zehirli yılanlardan
her yerde görmezdim kurtları
her şeyden korurdu beni
benimde babam olsaydı
öldü babam

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Başla


başla yaratmaya
yaratmak zor
güzelliği yaratmak çok zor
deyip kaçmayın
insan kalın yeter

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Başlarken -Düz yazı-


On bir-on iki yaşlarında başlayan yazma aşkının somutlaştığı yıl (1994) , yirmi yaşındaydım. İlk şiir kitabını yayınladım. Denge yayınlarından ve beş bin iki yüz tane çıktı. Elden sattım. Sırtıma çantayı, çantanın içine onlarca kitap koyarak “kitapçı geldi” esprisi ile sattım. Sosyal oluşumlar, dernekler, siyasi partiler, eş-dost ve... Şu anda bile; şair-yazar sıfatı için uğraşırken, o yaşlarda bu sıfatı yakıştırmıştım kendime.
Armağan ettim çok sayıda kitabımı.
Sen adam olamazsın dediler.
- Her şey para değil dedim.
Ağızlarını yamulup, boyun kıvırdılar!
- İnsan okur, paylaşım. İnsan okur, emek. İnsan okur, eşit dedim.
Aptal dediler.
- İnsanım dedim.
Sen adam olmazsın dediler.
- İnsan kalacağım dedim, İNSAN-.
Kartal’da oturuyordum, Multiple Sclerosis hastasıydım. Kilom elli beş, sırtımdaki yirmi beş kilo kitap. Sallanıyorum. Kimi zaman düşsem de, kalkıyorum. Ver elini Şenlikköy, Yeşilköy, Bakırköy, Mecidiyeköy, Kadıköy. Düşsem de, kalkıyorum. Ver elini Ankara, İzmir, Antalya. Balıkesir, Tekirdağ. Düşsem de, kalkıyorum. Ver elini İtalya’da Evrim düşsem de, kalkıyorum. İngiltere’de Caroline, Fransa’da Steffany. Şu an benim de şaşırdığım azim ve inatla kitabımı sattım, hastalığım olan Multiple Sclerosis (MS) ’i yaşarken tanımaya, tanırken tanıtmaya çalıştım.
Şans mı, kader mi yoksa verilen uğraşı mı? Yalnız değildim, destek verenim çoktu. Ailemden bir fert olarak gördüğüm Sema Yazgan ve Ayşe Batosu. İnsan sevgisiyle yaşam yolumu aydınlatan Edip Akbayram. Şiir için örnek aldığım Atilla İlhan. Araştırmalarıyla Sunay Akın. Ve, birbirinden değerli onlarca insan. Yazmayı sürdürüyordum. Müzik eğitimi için Ankara’ya gitmiştim. Ankara’da müzik eğitimini tamamlayamasam da, siyaset ve bürokratların en yüksektekileri ile tanıştım. Hiyerarşinin yapmacıklığını, bürokrasinin gereksizliğini, yalan gözyaşı ve gülümsemenin basitliğini, çok güçlü düzen çarkına karşı gelenin silindiğini, bu çarkı onayanların yalaka olduğunu gördüm. Bunların dışındakiler ise (büyük kesim)): apolitik, a sosyal, futbol çok bilmişliği, altın günleri, çay günleri, Elderado’da yaşayan Aristokratlar, İkitelli’de emekçiler.
Şans mı, kader mi yoksa verilen uğraşı mı? Basın ve televizyon dünyasına girdim. Başbakan yardımcılığı yaptığı dönemde Murat Karayalçın, eşiyle birlikte sinemaya geliyor. Genç aşıklar esprisi sinemaya geliyor medya. Daha önce masa hazırlamıştım “Multiple Sclerosis” adlı kitabım dolu. Murat Karayalçın’ın eşi önce gelmişti. Filmin başlaması için Murat Karayalçın bekleniyordu. Alt salonda idi film ve yirmi sekiz basamak inmek gerekiyordu. Derken; Murat Karayalçın ilk basamakta göründü. Daha doğrusu siyah takım üzerindeki esmer yüz arasında parlayan dişler. Bir anda, kameraların ışıkları, fotoğraf makinelerin flaşları, uzanan mikrofonlar ve bana koşan muhabirler. Neler oluyor?
Başbakan yardımcısı sayın Murat Karayalçın, kucaklayıp yanaklarımdan öptü. Yarım dakikalık konuşmayla kendimi ve “Multiple Sclerosis” rahatsızlığını anlattım. Başbakan yardımcımız salona, eşinin yanına film izlemek için gidince; çoğunun yeni duyduğu “Multiple Sclerosis” ile yaşamanın güçlüklerini anlattım. Birçok televizyon kanalına, gazete ve dergiye çağrıldım ve hepsine gittim. Bir hafta boyunca, her gün televizyon, gazete ya da dergide haber oluyordum.
İki bin beş yılındayız ve güzelden yana üretimlerim sürüyor. Yayınladığım toplam sekiz şiir, bir de İngilizce-Türkçe öyküler kitabım var. Edip Akbayram bir kasetindeki şarkısında der: “Bildiğim pek çok doğru var, gittiğim tek bir yolum var”. Yolum güzelden yana ve sapmaksızın sürüyor...
Bin dokuz yüz doksan sekiz yılı, üç haziran tarihine kadar
O zamanlar Adalet Bakanı olan, Mehmet Moğultay ile bir yemekte aynı masayı paylaştık. Mehmet Moğultay konuşma yaptı, ben şiir okudum. Aynı masada şarabı yudumlarken bir konuşma geçti Adalet Bakanı olan, Mehmet Moğultay ile:
- Seni sevdiğimi ve yaşama sevincine kıskanarak baktığımı biliyorsun Barış.
- Kitap alın bakanım, imzaladım.
- Aldım o kitabını.
- Bir tane daha alın.
- Aynı kitabından beş tane aldım.
- Altıncıyı da alın sayın bakanım!
Kısa süren sessizlik ve:
- Seni sevdiğimi ve yaşama sevincine kıskanarak baktığımı söyledim. Ama, bir işe gir, sosyal güvencen olsun, vergini de verirsin. “Vergilendirilmiş kazanç...”. Yakandaki fotoğrafın (Mustafa Kemal Atatürk) izinden ayrılma, yani; üretken ol, paylaş, işe gir.
Gözlerim doldu, üzüldüm çünkü; çaresizdim kendimce.
- Bakanım, ben engelliyim ve işe almıyorlar.
- Engelli kadrosunda işe gir. Kütüphane memuru olur musun?
- Nerede? Nasıl? Ne zaman?
- Marmara Üniversitesi. Sınava gireceksin. Kazanırsan, hemen. Her şeyi sen yapacaksın, ben yol gösterdim yalnızca!
Sınava girdim, kazandım. Ben yaptım.
Mülakatta başarılıydım. Ben yaptım.
Özümden ayrılmadım, sevgi dolu. Ben yaptım.
Ürettim ve paylaştım. Ben yaptım.
Yo, bireyci değilim ben. BİZ yapık.

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Bekle


bekle beni sevgilim
sana güzeli getireceğim
gökkuşağını göklerden
yakamozu okyanustan
yaşamın renklerini vereceğim

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Bekliyorum


bekliyorum
o güzel gözlerin
kalın dudakların
yele gibi saçlarınla gelmeni
bekliyorum
umutlarımı depreştirip
duygularını değiştirerek gelmeni
bekliyorum
seni seviyorum
dayanamadım döndüm sana demeni
bekliyorum
hadi gel güzel kız
bekliyorum

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Ben Fazla Acı Çekmemişim


senden bir şey gizlemedim
ateşli şehvetli değil yalnızca
iyi yanlarımı kötü yanlarımı da gösterdim
öğüt beni özümse
aptal desen de
sömür beni dedim
ben fazla acı çekmemişim
sevmedin


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Ben yine aynı


ben yine aynı ben
içi yufka
yüreği bezgin
ayağı yalın ayak

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Beyaz dişli resim


belki bir gün arasan
geçmişteki güzel günleri
özlersen seni seven elleri
istersen tekrar sevilmeyi
dergiler arasından
al beyaz dişli resmimi
bak
seni hep sevdim diyor
dön

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Bilmiyorum


ne oldu umuda
sevgiye
ne oldu insanlara
dünyaya
ne oldu hayallere
barışa
biz yaşamı çok sevdik
yeter
yeter adi yaratıklar
bırakın su gibi güzel
rüzgar gibi kısa ömrümüzü
doyasıya yaşayalım
biz yaşamı çok sevdik
sevdik


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Birbirimiz İçin


ördek suda yaşamak için varsa
sen su ol ben ördek


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Bitti


senden sonra kimseyi sevemem
ölemem
senden sonra
yaşayamam
yıllar geçti
etme artık sev
bitti
dinle çığlıklarını martıların
sana sevgimi haykırıyor
derinden derinden
hani var ya kanadı kırık martı
orkestra şefi o
gücü kalmadı ama
son çığlığı
kanadı kırık martının
seni seviyorum bir tanem
bitti


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Bitti Sanırdım


aşktan tek kurtuluş yolu
şarap tanrısı baküse sığınmaktır
yanındayken hasret çekerim.
baban değil kardeşin değil
kim
korkutma beni yalvarırım
acı çektirme
ölümler gördüm
yaşayan ölülerde ama
senin verdiğin acı ölüm
baharı kışa çevirme
sevgi fidanını kurutma
büyüyor hızla
kulağımda müzik
yazmak istemiyorum şimdi
hasretinden yandı gönlüm
diyor
şerefe dostum
ve bitti
şiirler kitap masal rüya bitti
belki bir yudum yaşamım biten
saraylarım yoktu ama
şu an kan ağlayan seven
yüreğim vardı
uzaklaştın yavaş yavaş
bitti dedin gözlerini çekerek ve
yıldız sön artık
güneş doğma
ay çıkma
bitti her şey
bitti umutlar
bitti
insanları sevmiyorum artık
sevmiyormuş beni
...
yine köşe başındayım
gel
rüya görüyorum
başın kollarımın arasında
şiirler okuyorum sana
dünya diyorum
ikimiz için
karanlık aydınlık oluyor ve
mutlu oluyoruz biz
...
uyanıyorum uykudan
bağırıyorum dünyaya
hey dünya
bitti
yaşamın gerekliliği umut
bitti
barış yok artık
seven barış


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:16 AM

Bitti2


sevmiştim seni güzel kız
beklentim olmuştu senden hep
çok değil sevmeni istemiş
umutla sabretmiştim
kara bulutlar kapattı güneşi
bastırdı karanlık gökyüzünü gönlümü
annen verdi benim için acı haberi
yıktı dünyamı
yıktı umutlarımı
seviyormuşsun birini
istiyormuşsun
senden on iki yaş büyük
olamaz evlenmek istiyormuşsun
üstelik yalan söylüyorsun bana
ben şiir yazarken sana
sen mutluluk oyunu oynuyorsun onunla
ben ağlarken
sen gülüyorsun
sonrada karşıma geçip
seni seviyorum barış diyorsun
kahretsin
bende seni seviyorum
duygu ya bu mantığı kabul etmiyor
aldatsan da beni
çok seviyorum seni
hain sevgili


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Bu Çocuklar


bu çocuklar nasıl oldu da çığ gibi büyük
nasıl oldu arman gibi kardeş
nasıl oldu da nazım gibi insanca
bu çocuklar bir dilim baklava
özgürlüğüne el konulan güvercin
soğuk betonda demir parmaklık arkası
nasıl oldu da bu çocuklar
asya da avrupa da ya da bir noktada
ana öpücüğü yerine tekmeler
süt yerine ölümler
nasıl oldu da bu çocuklar

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Bu çocuklar kadar olamadık -Düz Yazı-


bu çocuklar kadar olamadık

Eşit şartlarda, sevgi dolu yaşayan insanlarla dolu bir dünya. Güzel, doğru ve ütopik düşünceler.
Bin dokuz yüz doksan altı yılının ekim ayı. Bıçak gibi kesen soğukta ve soğuktan kızarmış pancar suratıyla okuyor, düşünüyor ve yazıyorlardı. Savundukları bir düşünce vardı ve bunu en insani yönü olan, insanları karalamadan yazmak olduğuna inanıyorlardı. Yazıyorlardı, güzel ve ara vermeden yazıyorlardı; ama insanca olan üretkenliklerin paylaşınca değer bulduğunu görüyor ve biliyorlardı. Paylaşmalıydılar güzel olduğuna inanarak yazdıkları düşüncelerini. Yaşadıkları dönemdeki yaşadıkları ülkenin düzenini de onamaları olası değildi çünkü duvardan düşüp öldüğü söylenen gazeteci, diri diri yanan otuz yedi insan, kamyon, gencecik üç insanın ve on yedisinde yaşı büyültülüp yağlı iple tanıştırılan bir ülke. Her hafta o çete bu siyasetçi iğrenç ilişkileriyle gündem değişen ve Mumcu ve Kışlalı ve Nesin isimlerinin ölümsüzleştiği bir ülke. Hani bir gerçek, tek gerçek diyalektik dedikleri ülkelerinde gerici zihniyetlerin bin dört yüz yıl geriye gitme aptallıkları. Ortak yazdıkları şiirde vardı gerici zihniyetlere.

mollaya

her sözünde müslümanlıktan dem vurma
ibadette kabahatte gizlidir molla
menfaatine dokunana hemen kin tutma
kin ibadetin zıttı dır molla

daldan dala konup durma
külden iplik yapıp yumak sarma
balı zifti birbiriyle karma
için dışın kirlidir molla

çalışan helal eder parasını
müfsitliğinle açma halkın arasını
kim görmüyorsa yüzündeki karasını
cemaat önünde bellidir molla

elifi mimi kafi kefe etme
işkembenden boşuna laf etme
dünyadan müslümanlığı yok etme
allah ile kul arası doludur molla

aklınla iyiyi doğruyu güzeli seç
ilim kendin bilmektir özüne geç
özün sözün bir midir başkasını vazgeç
doğru çalışmak allah yoludur molla

üzümler tutmamış küf bağlamış niye
benden şarap yaptınız içiniz diye
çalış çok çalış yetişmek için medeniyete
bakarsan bağ olur bakmazsan dağ olur demişler molla

Öyle ki, bu şiirden sonra dini konularda hiç ama hiç konuşulmaz olmuş. Somut, gerçek ve en güzel olan insan var. Bu memleket bizim diyenin elinden alınan memleket hakkı. Geçmişte binlerin kanıyla yoğrulup, milyonların umutlarıyla ve onunla ve bununla ve Mustafa Kemal’le kurulan cennet bir ülkede bu düzeni onamazlardı. Özgürlükler içinde sınırlı seçeneği yaşıyorlardı. Genç, kanları kıpır kıpır ve anarşizmi az bulacak kadar anarşizm yansımasıydılar. Yani devlet, yani kural, yani kanun tanımazlardı. Yaptıkları her hareket güzelden, sevgiden yanaydı. Aynı düşünceleri paylaşan yirmi sekiz Kadıköy genci tüm resmi işlemleri -zorunluluk- bitirerek “Gerçeğin Sesi” adında bir dergi çıkarmaya başladılar. Kadıköy gençlerinin güzellikleri Kadıköy’den kaynaklanıyordu belki. Güzel bir sahil semti Kadıköy. Yeşilliği, çok samimi sanatçıları daha doğrusu halkıyla bütünleşmiş sanatçılarıyla üretken, sevecen bir yer. Her gün, bin dokuz yüz doksan altı verileriyle üç milyon insan geliyor ve gidiyor Kadıköy’den. Gerçeğin Sesi, bu zorunluluğun etkisi de olsa gerek teknik ve içerik olarak çok güzel bir dergiydi; ama sömürgen, asalak insanların çıkarlarına ters geldiği ve ulaştıkları kitlenin çığ gibi büyümesi rahatsızlık yaratıyordu. Pusuya yatmış kurtlar ufacık da olsa yanlış bir davranışı büyütmek ve bu gençlerin, güzelden yana üretimlerini engelleyip karşılarında engel kalmaması için bekliyorlardı. Kadıköy gençliği için üretim dolu, sevgi dolu ve yaşamdaki güzellikler için umutların gerçekleştiği bir dönem başlamıştı. İnsan ürettikçe vardı ve başarı başarıyı getiriyordu. İki ayda bir, ayda bir derken dergi haftalık olmuştu ve dolu doluydu. Yeni sayısı çıkarma uğraşında son anlardı.
Dükkan sahibi sakalı var bıyığı yok olan Recai beyefendi büroyu boşaltmalarını istedi. Oysa kirayı gününden önce yatırıyor, elektrik, su, doğal gaz ve hanın aylık giderlerini zamanında ve aksatmadan veriyorlardı. Nedenini soramadılar ve Kadıköy sahilden çok acele buldukları Modadaki yeni büroya taşınmaya başladılar. Kalabalıktılar, komün al yaşamı benimsemiştiler ve herkes bir eşya götürdüğünde yarım saati almamıştı taşınmaları. Dergilerinin yeni sayısı güneşin göz kırpmasıyla düşünen ve ulaşabildiği herkese götürülmek üzere hazırdı. Akşam 18:30 da yeni bürolarında toplantıya çağırılmıştı pırıl pırıl yirmi sekiz dergi çalışanı.

memleketim

hakkını isteyen bir ananın
polis tarafından copla dövülmesi
sığınılacak bir gecekondunun
belediye tarafından yıkılması
düşüncesinden dolayı
asker tarafından çıplak beden olması
ve bunlara karşı çıkanın
işkenceyle yok edilmesi
işte memleketimdeki günlük yaşam
memleketim

Bilgiliydi dergi çalışanı gençler. Tartışırlardı 68 kuşağını, Deniz Gezmiş’i,
Sovyet devrimini. Eşitlikçi, özgürlükçü, sosyalist tabanında düşünceli gençlere kötü sürprizin üç saat önceki konuşmaları. Konu Deniz Gezmiş!
Kadıköy’ün anarşist ve zararsız gençleri önce coşkuyla, sonra şaşkınlıkla ve upuzun saçlarıyla büroya giriyorlardı. Şarkılar söyleyerek ilk adımlarını attıklarında, tanımadıkları uzun bıyıklı ve çilli suratlı insanlar, ürkütücü ve kalın sesleriyle kötü adamlar yerlere yatırdı Kadıköylü gençleri. Bu davranışın nedenini bilmiyorlardı. Büroyu boşaltın dedi, boşalttılar, onamasalar bile kanunen dedi, tamam dediler. Sömürgene karşı çıkan bir eylemde bulunmadılar. Biz seviyoruz ve sevgiye engel olan her şeye karşıyız dediler. Özgür dediler ve tanımını koydular; başkalarının özgürlüklerini engel olmadan özgürlük. Yerlerin temizliği bitmeden ve yağmurdan çamur olan ve tanımadıkları uzun bıyıklı, çilli suratlı ve ürkütücü ve kalın sesli kötü insanların ayaklarına kapanır gibi yerlerde olmalarına anlam veremiyorlardı. Neden diye sorma girişimlerine gösterilen kara bir cop. Kurşuna dizilecekler gibi teker teker ve yavaşça duvara birbirlerine değmeden dizilmişlerdi. Eller yukarı denildi, anlamadılar. İki gün önce gittikleri kovboy filminde şerif aynı sözleri söylemiş ve eller yukarı kaldırılmıştı. Güldüler ve ellerini havaya kaldırdılar. Gençlerin en ufak boylu, güleç yüzlü, bilgili ve güzel konuşan sarı fare lakaplının ellerini havaya kaldırmasıyla kalemi yere düştü. Kulakları sağır edercesine kahkahalar kötü adamlardandı. Gençler bu kahkahanın böylesine içten ve aptalca olmasının nedenini anlamamışlardı. Yüzleri turşu yemişlere benzemişti. Aşağılayıcı gözler ve mimikler kötü adamları kızdırmıştı. En uzun bıyıklı bozuntuya vermemiş gibi;
Yazarak adam mı oluyorsunuz lan. Ne o gözlükler, V.İ.L miydi yoksa Che mi?
Alışmışlardı anlayamamaya, sessiz kalmak ortak karar gibi sessizlik hüküm sürüyordu. Kimlikleri çıkarın dedi hiç konuşmayan babacan tavırlı adam. Bıyıkları ve çilleri de yoktu. Her nedenle olursa olsun kabul etmedikler askerlikte verilen emirlere uyan erler gibi eller cebe doğru beraber hareket ederken dayı dedikleri en çirkin ve kötü adam bağırdı;
- Durun.
Çok korkmuştu gençler, ne olduğu konusunda tahmin yürütmeleri olanaksızdı. Ellerin yine havaya kaldırılması dayı denen en çirkin ve kötü adam tarafından emredildi. Bu defa şaşırmamışlardı; çünkü onlar için şaşkınlık yaratan olaylar olağan şeyler ki sürekli oluyordu. Bıyıksız babacan tavırlı genç adam baştan başlayarak gençleri ve çantalarını aramaya başladı. Neler çıkmadı ki içinden. Makyaj malzemelerinden köşe yazılarına, cinsel malzemelerden klasik müzik CD lerine hatta cımbızından aynasına kadar her şey vardı. Üzerleri aranırken şakacı bir arkadaşa sıra gelmişti. Yirmi iki yaşındaydı ve yüzü hep güleçti. Şaka yaparken zaman, insan önemli değildi onun için.” Ellerini kaldır”, dedi, uzun bıyıksız babacan adam. “Kaldıramam”, dedi, şakacı. Kaldır ellerini lan dedi uzun bıyıksız babacan adam, ya beni aramasın dedi şakacı ve sinirlerin gerginleşmesinden dolayı ellerini kaldırdı. Üzerini arayan eller beline değdiğinde
- Oynama,ananı, dedi şakacı.
Uzun bıyıksız babacan adam ellerini hemen çekti ve tikin mi vardı yeğen, dedi. Şakacı en kötü gülümsemesiyle;
- Yok ama ya olsaydı ne olurdu benim halim, vatandaş muamelesi hı, demesiyle yüzünde beş parmağı hissetti.
Dergi yazı işleri sorumlusu yazacağım bu anıyı dedi.
Gülümseme ve arama sonrası sorguların yapılması için emniyete götürülmeye iki minibüs çağrıldı. Derginin yazı işleri sorumlusu nedenini sordu göz altına alınmanın. Belki de en güzel konuşma geçti ve emniyette öğrenirsiniz yanıtı geldi. Ve önde ve arkada emniyet görevlileri minibüslere doğru yola çıkmışlardı. Esprilerin ardı arkası kesilmiyordu çünkü işlenen bir suç yoktu ama idama götürülen suçlular gibiydiler. Yine şarkılar yine marşlar söylüyorlardı. İtalya da okumuş bir genç gür sesle Çav Bel la marşını söylemeye başladı. Herkesin hoşuna gidiyordu ve emniyet güçleri de alkışları ile tempo tutuyorlardı, ta ki; ”eğer ölürsem ben partizanca”, mısrasına gelene kadar. O nasıl kelime lan dedi birisi ve minibüste sıkışarak olsa da emniyet güçleri ile dolu binaya girerken duydukları bir cümle onları yıkmıştı;

Bu çocuklar kadar olamadık!
Bu çocuklar yani Kadıköy ün okuyan, düşünen ve üreten gençlerinin benzeyecek kadar büyük bir şey yaptıkları yoktu. Seviyorlardı her şeyi ve hatta sevmeyi seviyorlardı. Yoksa son cümleyi, gençleri önce üzen sonra onur e eden cümleyi söyleyen adam ve o adam gibi düşünenler sevmeyi bilmiyorlar mıydı?
Tuvalet denen yere girmeden saat, künye, kolye, ayakkabı bağı ve kravat türü şeyler toparlanmıştı. Nedeni bu gençler için anlamsızdı çünkü toplama nedenleri intihar ve kaçma girişimi engellemekmiş. Kimden ve neden kaçacaklar ya da intihar edecek bir psikolojik rahatsızlıkları mı var bilmiyorlar.
Gece orada kaldılar. Neden yok.
Saat 6:30 idi ve tam on iki saat geçmişti bu rüya gibi saçmalığın üzerinden. Günaydın, dedi herkes birbirine. Aydın olan gün başlangıcı umudu vardı herkeste. Aklına gelene güldü Arya ve anlattı.
- Günaydın. Kaçının günü aydın? Kaçı güne aydın girdi ve mutlu? Yinede günaydın.
Aynı servise biniyorum ama tanımıyorum. Duyduğuma göre kocası hastaymış Ayşe kadının, üç tanede çocuk. Genç bir kadın, yirmi beşinde en fazla, güzelde. Dolgun kalçaları, dik göğsü, uzun bacakları, sarı saçları ve mavi göz. Dudakları kalın, bir afet.
- Günaydın.
- Günaydın.
Hoşlanmıştım her şeye karşı. Bir şans işte dedim ve;
- Çok güzelsiniz.
...
- Evli misiniz?
Sorumun yanıtını biliyorum sanıyordum ama...
- Hayır, bekarım.
Nasıl olur? Üç çocuk, hasta bir adam!
- Bende bekarım.
Söyleme gereğini duymamın nedenini bilmiyordum. Hoşlanmıştım bu güzel kadından. Aşık olmuştum güzelliğine. Evli sanıyordum kendisini, değilmiş. Güneş bir başka parlıyordu sanki, gözlerim kamaşıyordu. Soluduğum hava, içtiğim su... Dokunduğum kadının elleri, hissettiğim bedeni bir başka güzel. İsmi de kendi gibi güzel, Ayşe.
- Sizi evli sanıyordum. Genç yaşınızda üç çocuğunuz var sanıyordum ve açıkça sı üzülüyordum. Dürüst olmak gerekirse, kıskanıyordum size dokunduğunu sandığım elleri, vücudu, kıskanıyordum.
- Bu akşam yemeğe çıkar mısınız benimle?
- Memnuniyetle.
Bu kadar güzel birini mutlu etme şansını elde ettiğim için çok sevinçliydim. Yemek güzeldi, sahilde yürüyüş ve...
Oysa bunların hepsi tek kelime, günaydın.
Özledim o fiziksel güzelliği, özledim yanan elleri, heyecanla çarpan yüreği, özledim kalın dudakları.
- Günaydın.
O sırada şairleri Barış adam içeri girdi ve hadi hazırlanın gidiyoruz, dedi. Şakacı çok ciddi bir şekilde, içeri niye alındık biliyor musunuz arkadaşlar, dedi. Kimse ses çıkarmadı, bunun üzerine şakacıda açıklama yapmaktan vazgeçti.
Sakalsız ve uzun bıyıksız memur yirmi sekiz Kadıköy gencinin yanına geldi ve hepsinin sırtını sıvazlayıp geçmiş olsun yeğenler, dedi. Elinde bir poşet vardı ve;
Hadi alın kravat, kemer, ayakkabı bağı, yüzük ve her neyiniz varsa, dedi.
Gençler malzemelerini aldı ve Arya;
- Kahretsin, yüzüğüm yok, dedi. Dedesinin babasından kalma ve manevi değerinin yanında tarihi değeri olan bir yüzüktü.
- Gel benimle, dedi sakalsız ve uzun bıyıksız babacan tavırlı memur ve depoya götürdü. Hemen yere düşen yüzüğü gördü ve aldı Arya. Gözleri dolmuştu ve ilk kez olumlu bir kelime olarak; sağ olun, dedi.
Sakalsız ve uzun bıyıksız babacan tavırlı memur, sanki bir zafer kazanmış ve bunun sarhoşluğunu yaşıyormuş gibi pis pis güldü ve
- Bizde kimsenin malı kalmaz yeğen, biz sizlerin huzuru için gece gündüz çalışıyoruz, dedi. Gerçi son on iki saattir aydın ve anarşist yirmi sekiz Kadıköy gencinde huzurun kırıntısı bile kalmamıştı. Yerde bir ayakkabı bağı buldu memur ve;
- Bak buda sizlerin. Hadi verelim bunu sahibine dedi ve gitmeye hazır gençlerin yanına geldiler Arya ile. Sevecen bir tavırla ayakkabı bağını havaya kaldırıp;
- Bu kimin yeğenler, dedi. Şakacı tüm yavşaklığı ile gülüp;
- Benim, dedi.
Memur yüzünü limon yemiş gibi ekşitti ve;
- Yine mi sen? dedi. Şakacı ise;
- Yo yo sizin olsun, anı olarak saklarsınız, dedi.
Memur yapmacık bir memnunluk görüntüsü ile ayakkabı bağını cebine koydu. Öğrendiğine göre ayakkabı bağı anısını hala saklıyormuş sakalsız ve uzun bıyıksız babacan tavırlı memur. Elini sıktı şakacının ve;
- Seni kucaklayıp öpmek istiyorum, dedi.
Tiki yoktu şakacının ve yorgundu. Onun için olayı dallandırmadı. Kapı açıldı, boyunlar yana yatmış, omuzlar çökmüş bir şekilde dışarı çıktılar.
Bilgili ve güzel insan gözlüklü sol eliyle havaya el salladı ve bağırdı,
- Hey martı jonathan, biz geldik, ben umut, barış, sevgi, başarı, güzellik ve gelecek. Hoş bulduk dostum, merhaba insan, merhaba doğa, merhaba, merhaba.
Eşit şartlarda, sevgi dolu yaşayan insanlarla dolu bir dünya. Güzel, doğru ve ütopik düşünceler...

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Bunlarda Ne


ne
yürümek koşmak dışlanmamak
ideallerin için uğraşmak
hümanizma komünal yaşam
sevgi aşk mutluluk
umut sağlık başarı
bunlar da ne
sözlüklerde bulunan
yaşamında olmayan
senin için
bir bilinmez
bir hayal olan
adi kelimeler değil mi
evet yağmur gözlüm
hayal bunlar benim için
ha
yal

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Çağla


upuzun lüle lüle tüyleri
ufacık boyu
boncuk gibi gözleriyle
bembeyaz
bir köpek çağla
görevini bilen
kimliğini bulan
insanca yaşama hayran
bir köpek çağla
pişmiş tavuk seven
dişi köpek delisi
barların gediklisi
bir köpek çağla

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Çocukluğa özlem


ne olur
ben de koşabileyim
ben de gidebileyim uzaklara
bir kumsal vardı hatırlıyor musun
martıların oynaştığı
balıkların kaçıştığı
insanların gülüştüğü
ne olur
ben de
ben de yaşayabileyim çocukluğum gibi
umudum dostum bilmez
demetim hülyam bilir
koşardım gülerdim sevilirdim
anılarımda ki kumsallarda
ne olur
ben de ıslak şarkılar gibi
mutluluktan ağlayabileyim
beni de götürün rüzgarlar
çocukluğumun tatlı anılarındaki
mutluluğa götürün
ne olur

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Duygu


aşkımı bilsin sonsuz
düşünce
duygu
sınırsız katıksız gizlisiz

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Eleştiri


eleştirin beni
güzel yolu
daha iyiyi bulmam için
kötü geçti yıllarım
arabesk demeyin
yürümede zorlanıyorum
sakat demeyin
güzel şiir yazamıyorum
beceriksiz demeyin
yine de eleştirin beni
yapıcı olsun eleştirileriniz
yıkıcı değil
güzel yolu
daha iyiyi bulmam için
eleştirin beni

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Evler


bizim mahallenin evleri bunlar
kışın bacası tütmeyen
suyu akmayan
ışıktan yoksun karanlık
çorbadan gayrı bir şey pişmeyen
yarım ekmek arası
çeyrek ekmek yenilen
ve buram buram sevgi kokan
bizim mahallenin evleri bunlar
sabah sevgi
öğlen mücadele
akşam umut
bizim mahallenin evleri bunlar
bizim mahallenin


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Evrim


telefonun zili çalıyor
çocuğu olmuş
yüzümüzde gülücük
mutlu olduk
uzun yılların
türkü tadında geçmesi dileği
telefonun zili çalıyor
yakını ölmüş
gözümüzde yaş
çok üzüldük
yanıtsız sorular
sevenlerine sabır dileği
telefonun zili çalıyor
evrim kötüymüş
otuz beş yaşında
yaşamın baharında
biricik dayısı ölmüş
telefonun zili çalıyor
yanıt veremiyorum
korkuyorum
şimdi

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Ey güzel kız


yedi yıllık sevgimi bitirip
tüm düşüncelerimi değiştiren
yeni umutlarla
yeniden doğmamı sağlayan
ey güzel kız
seviyorum seni
korkuyor
ağlıyor
umutlanıyorum
seviyorum seni
korkuyorum
dönmeyip bana
başka kollarda
sevmiyorum seni diyeceğinden
seviyorum seni
ağlıyorum
sana her bakışımda
dokunuşumda
öpüşümde
başka birinin varlığını hissettirip
olmaz be barış diyeceğinden
seviyorum seni
umutlanıyorum
bana her bakışında
sanki bir gözünde seni
diğer gözünde seviyorum
yazdığını düşünmemden
ey güzel kız
seviyorum seni
korkuyor
ağlıyor
umutlanıyorum
seviyorum seni


GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:17 AM

Fakir zengin sevgi (Barış Erdoğan)


fakir diyorlardı
soğan ekmek yiyip
üç yıllık gömleğimi
şort olan pantolonumu
parmaklarım görünen ayakkabılarımı giydiğimden
fakir diyorlardı
bakkala kasaba veresiye
tuhafiyeye taksitle
okula yürüyerek gittiğimden
inşaatlarda çalışıp
fotoğrafçılık yapıp
ekmek parası dediğimden
fakir diyorlardı
komşunun yeni eskilerini alıp
komşunun hediye verdiklerinden
şimdi zengin diyorlar
bir evimiz
araba denilen
bir demir yığınından
şimdi zengin diyorlar
insanları çok sevip
ı love all the people
şiarı ile haykırmamdan
karşı cinsi sevip
bir sevgilim olduğundan
şimdi zengin diyorlar
gönlüm zengin olduğundan
şimdi zengin diyorlar
ne derlerse desinler
yeter ki sevmiyor demesinler
fakirim
zenginim
seviyorum

GooD aNd EvıL 04-04-2009 09:18 AM

Farklı Dünya


iki dünya iki değersiz beden
görüyor insan
şiddet savaş kin nefret
göremiyor insan benim dünyamı
sevgi barış umut eşit
dünyalar çarpışacak birazdan
aralarında sıkışıp parçalanacağım
sizin kaç dünyanız var
siz hangi dünyadansınız



Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 12:52 PM

Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11   Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.