![]() |
Kaan İnce
Acı
katlanır üstüne yalnızlık denizlerin biricik çocuğumun hüzün sahibi ölümün asit serpintisiyle saçlarında çırılçıplak acı ıpıslak hissedilen bütün yorgunluğuna rağmen ılık melodiler sıkışır gözlerine yine sabah |
Adın
Harfleri adının uçtu uçtu Eskimez aşkımın gizlendiği çiçeğe Kondu kondu ve her aşk dökümünde Gecenin ıslanan yüzü gibi gibiler Çoğu |
Ağıtlı Köy Evi
Alev soluklu insanlar görülüyor Kapısız bir köy evinin Geceye dönük penceresinden Ağıtlar ölüyü soğuturken Kaan İnce |
Akşam Serüveni
Çırılçıplakken içinde yaşamın acılar giydirildi üzerine aşka elendin sana dağlar yakışır Salıver ellerinden maviyi kelepçeliyken her yerinden geceye demlensin sokaklar artık ağlayabilirim Eğreti bir taşkınlık çöktürdü sesimi kapı gıcırtısı motor hırıltısı Hiç konmamış gibi kocaman kağıdın ölü noktası ayrılığın gölgesinde kederin yüreciğim serin Zaman soframızda su birikintisidir ölüm kamburdur sırtımızda karışık saçları ıslak gecenin Ve akşam serüveni sereserpe memecikler Kaan İnce |
Akşamüstleri
Avuçlarım öyle boş ki Küçücük koynuna sığınıyorum sancıyla Savrulmuşken yüreğimin dümeni Bir parça mavilik uğruna Ne vakte kadar beklerdi Bir insan üzünçlü gülünü Susuz bırakıp gözbebeklerini Apaçık görmüştü oysa Olan biten her şeyi Akşamüstleri Akşamüstleri Kaan İnce |
Anne
hüznün damlalarıdır sevgime yağan dolduğunda çatırdayan kalbim uçurum yarıklarıyla dilim dilim kesilmekte gözbebeklerim sarkarak toza bulanan işte o zaman ışığına dolanıp düşlerinin göğsüne yatardım karışık sesinle kanat çırpardı sesim elllerine erir karışırdım ıslaklığına eğirmek isterdim kestane saçlarını iğle saçlarıma zorlu anlarımda çıkıp gelirdin hep yanıma eziyetle yürüdüğün yeter dökünüyorum yorgunluğunu bedenime sarnıçlarda yağmurlar dinlenirken senin için anne, gül et beni kederine Kaan İnce |
Aşktan
İmgelerde yaşanacak aşk bırakmadım Tüm güzellikler donup kalıverdi karşımda Hüzün kaçıyor penceremden koşarak Ölüm kayboldu geceye karışıp Bir kolunda gözyaşı diğerinde acıyla Kaan İnce |
Ateşe Tepki
yalnızca bir an geceye akışla yaşam süzgecinden geçen sayısız bozguncu gördük yalazlandı denizin koyu tonu evcil bir duyguyu sınadık gözucuyla bir parantez, içinde canayakın renkler sağanak saf fışkırır duyundan bu ateş kor sevgiyi umuda tepki yasası puhu gözlü gece tüneyen hüznümün aşılı dallarına Kaan İnce |
Aydınlığı Yüzünün
Sen ey sevdalı güzel Gülüver n’olur bir kez olsun Yüzünün aydınlığı denktir gün kavuşumuna Gelecek seninle kırlara koşuyor Geçmiş türküye dönüşürken ansızın damarlarında Nasıl da korkusuz zaman Oluşturuyor acıyı hüzünle el ele Gülüver n’olur bir kez olsun Ki yaşam sensiz olmaz Sürekli avuçlarimdasin Yeni filizlenmiş gögüslerini ellerin sagadursun Dolunayin hizasinda bekliyorum Kivilcimli öpüşlerini Gel n’olursun Kaan İnce |
Aykırı
düş dağınıklığında yatağım gözlerimde diş izleri katıksız bir ölüm gecede çoğalan ve yattığım yerdeki acının motiflerinde kanar oyası yüreğimin zamanla dayanağımı kopardığımda varoluşa aykırıydım özlem cinayetleri karaya demir atan büyür seslerde kin tersine dönerken masaüstü takviminde saniye ve müthiş bir yokluk öykülerden alınıp gömülür son esrarlı dağa kız kaçıran bir umudun ışıltısı dolunayda ezberletir tüm şiirleri yalnızlığıma şimdilik misafirim doğada Kaan İnce |
Barut Kokusuyla Hesaplaşma
Suskunluk bazen en buyuk sesleniştir Coşku çırpıntılar toplamı değil Öfkeyi aklın kınında büyütmektir Belki bir rastlantı fısıldar ayrılığı Belki etimi kemiğimi talan eden sızıyla Esmer gün sağanak halinde Neyeydi bu kendini bilmez sancılar damarlarımdaki Ve neyeydi iblislerin hıncı Bekleyişimin içine sarkan Aynı üzgün yürekler emziriyor Pıhtılaşmayan direncimizi Aynı akıntı aynı gümbürtüyle Aynı çağlayandan Gül değmemiş gözbebeklerine Kurşun yaraları düşer ömrümün. Kaan İnce |
Bekleyiş
Kucak açmışım gecene, gel. Sırtımı dönemem, yıkılası sessizliğine geçmişken hasret. Şavkında ayın ağlamışım. Sıyrılıp düşene dek yüzümde kurumuşsun unutulan kelebek, sevdası pir ve özlem ateşleriyle yanan. Gel. Uyduruk sözlerinden betona yapışan ayrılık, boşluklarına zamanın dolunca gir doğandan yarı-güzel rüyama. Gel de gitme uykularıma dokun. Gözlerinin bütün açılımlarını çözecek gözbebeklerim. Her ya- bancının kaybolduğu gibi büyük kentte, gezeceğim öylece te- ninde. Açelya bırakıp yatağının ucuna, herkese beslenmekten kurtu- lunca, ne kalırsa bu yapıdan bana, onun haritasına katlanacak dünyam, unutma. Gelişin bekleyişimin görünmez gecesinde, ölüm sapmaz yollarına. Kaan İnce |
Ben
umut açtım rengine seherin yaslanıp uyudum güneşin benzine dem çekip ser verdim ben ve yaşam üzre Kaan İnce |
Beş Kala
Ay uykusunda sayıklar seni Pırıl pırıl yansırken tenin rıhtım kanatlı denizlere Ama sahte ölüm çocukları doğuyor geceden Gök pusuna bulayacak gözlerimi Sesimi rüzgârına boğduracak Ancak kurşun geçer yüreğimden Tenin yüzüyor ve yüzecek daha Çünkü bilmediğim bir saygınlıkla dokuyorum yüreğini Ay paramparça düşüyor suya Alacakaranlığı bölerek ikiye sıyrılıyor yaşamdan Betonlaşan yağmurlara tutuluyor sevdam Sis çöküyor iliklerine anarşist yüreğin Bedeninde tel örgülerin acı büzgüleri Od düşüyor gönlüme Uzun ince parmaklarından gecenin Beş kala ölüme Kaan İnce |
İçimde Mayın Tarlası Var
Dağılacağız yıldızlara bir bir Sarı ışıkları evlere bırakıp Sen ve ben Ardımıza bakmadan artık Kanserli bölgeyi alacak çünkü Yaşamımızdan bir el Serum şişeden akarken Hızlanan bir ivmeyle Yerçekimini tersine döndürmek Geçiyor içimden Serum şişesine işemek Damarlarımdan Gözlerinin içine bakarak Tükürerek suratına ölümün Mümkünü yok Ben bozulmuş insan eti Sen gecesin bayat Basat ölüm Çekinik hayat Dövüşürüz sövüşürüz Sabreden sarılık Karaciğerimde patlar İçimde mayın tarlası var Kaan İnce |
Ölümün Oğlu
Bir çocuk sesi uzanıyor Geçmişten geleceğe Canevimden geçiyor Eylül’ün pusuna karışarak Kuşların kanat çırpışlarıyla Dalıp gidiyorum yine Kıvranan lacivert düşlerime Albenisi gözlerinin Gün gibi döndü Bir çiçeğin kayboluşuyla Gecenin yalnızlığında Kızgın yüzümde ısınıyor sabah Ve gözlerimde büyüyen kara sevda Sevincin kanattığı sıcaklığı örterken Can çekişiyor buruk sesimde içlenen anlam Yok ağlamıyorum Bir deri bir kemik toz içinde Yemin ediyorum seni sevdiğime Kaç kez sarıldım sana Ey sıcacık öpüşlerin Uçsuz bucaksız yumuşaklığı Boğuldum kaç kez içinde Ölüm kokusu karışıyor yüreğimden gelen gül kokularına Karanlıkta çepeçevrelenen bedenime sarıldım sıkıca Özlediğim gülüşü yüzünde sakla Sen ey ölümün oğlu ve gecesi sevinin Kaan İnce |
Ömrüm
Hangi ırmaktan akıyor yüreğinin bozaran sevdası Hangi kolunda köprüsü var gecenin Bir ucunda puslu gök bir ucunda sazlık, hasretle bilenen Aynı ürperti aynı heyecan Sensin boyun eğen acıya Gizlenmez yaraları taşırken bedenin Ömrümün genç yarısına Kaan İnce |
Son Sevda
kuruttuğum çiçek ölülerinden iplerle sabaha asılan boynum alkolik çocuklarına zamanın ve yaşadığım ıslak hüzünlere uçurtma yalnızlığı kesiyor bıçakların yarışı yarışı ince belini yağmurun donan soluğumu göğe yapıştırdım da gece maviyi rehin bıraktı okyanusa çamurla oynayan birileri leke kalıyor uykumda göğsümde kalabalık geçişler mezarımda tabutlar taşınıyor kalbim beşik acemi ateşlerin ihbarlı yatağı ıssız bir ada yüzünü aynada bırakıp giden kadın rujlu dudaklarını unuttun yakamda sanki daha bi kalktı burnu aşkların ama kanmadım dünyaya zamana kalamadım kalkamadım ayağa sevdaya açamadım gözlerimi hem kapayamadım ah ölüm son burgu çırılçıplak değil henüz şiirin yağmuraltı aşkları gözlerime akan benden geriye kalan ince bir buğu Kaan İnce |
Forum saati GMT +3 olarak ayarlanmıştır. Şu an saat: 03:42 AM |
Yazılım: vBulletin® - Sürüm: 3.8.11 Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.